20.07.09, 18:51 | #21 |
MİLLETE GÜVENİ
Atatürk, “Özgürlüğün olmadığı yerde ölüm ve yokoluş vardır. Bütün gelişmelerin anası özgürlüktür.” sözünü söylerken bu duygu ve düşüncesinin kaynağını mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milletinden aldığını çok iyi bilmekteydi. O, özgürlükleri için ölümü göze alabilen ulusların asla tutsak edilemeyeceğine inanmakta, Türk milletinin de bu özelliğinden dolayı sonsuza kadar özgür ve bağımsız kalacağını düşünmekteydi. Aşağıdaki anekdot Atatürk’ün Türk ulusundaki özgürlük tutkusuna olan güvenini yansıtması açısından güzel bir örnektir. Bir gün müslüman memleketlerden birinde (Mısır’da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal’i görmeye gelmişti. Kendisine: - Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz? diye sordu. Olabilecek bir şey değildi, ama, insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal: - Yarım milyonun bu uğurda ölür mü? diye sordu. Adamcağız yüzüme baka kaldı: - Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya... dedi. - Benimle olmaz, beyefendi hazretleri yalnız benimle olmaz. Ne zaman halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse o vakit gelip beni ararsınız. ww.uydulife.tv
|
|
20.07.09, 18:51 | #22 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
ATATÜRK VE NÖBETÇİ
Atatürk, Türk askerinin zekasına, uyanıklığına ve göreve bağlılığına hep hayranlık duymuş ve takdir etmiştir. Aslında bunlar Türk insanının güzellikleridir. Bu güzellikleri bir de bu ülkenin aydın sorumluluğu taşıyan insanları görebilse ne güzel olacak. Atatürk ile bir nöbetçi arasında geçen aşağıdaki diyalog, Türk askerinin zekasını yansıtması bakımından değerlidir. İtalyanların Habeş Harbi sıralarında idi. Ege kıyılarında kıta ve tahkimat komutanları çok titiz davranıyorlar, kıtaya herhangi bir yabancının sızması olasılığına karşı erleri sık sık uyarıyorlardı. Bu günlerin birinde Atatürk’ün teftişe geleceği haber alındı. Atatürk beklenilen günde yanındaki erkanı ile geldi. Kıtaları teftiş edip dolaşmaya koyuldu. Savunma mevzilerinden birine giden yolun dönemecinde Atatürk birdenbire durdu. Yanındakilere: - Siz beni burada bekleyiniz, ben yalnız gideceğim, dedi. Yanındaki komutanlar tereddütle birbirlerinin yüzüne baktılar. Fakat, tabii bir şey söyleyemediler. Atatürk patikanın kıvrımını döndü. Koruganın hakim bir noktasında nöbet bekleyen Mehmetçiğe doğru yürüdü. Uzaktan gelen bir sivilin kendisine doğru yürüdüğünü gören Mehmetçik hemen silahına davrandı. Daha fazla yaklaşmasına izin vermeden gür sesi ile: - Dur!... diye gürledi. Atatürk bu kesin ihtar karşısında durarak: - Sen beni tanımıyor musun? Ben kimim? - Mustafa Kemal’sin komutanım. - Peki sen benim Mustafa Kemal olduğumu biliyorsun da hala neden yasak, diyorsun?... Mehmetçik bir an durakladı. Herhalde teftişten haberi vardı. Fakat onun bildiği Atatürk, yanında kalabalıkla gelirdi. Böyle yapayalnız gelmezdi. Bir an daha düşündükten sonra kafasını salladı ve safiyetle yanıt verdi: - Komutanım, Mustafa Kemal’sin Mustafa Kemal olmasına ama... Düşmanların işine akıl sır ermez... Birini sana benzetir içeri sokarlar... Gözünü seveyim sen şu bizim yüzbaşıyı al birlikte gel, o zaman nereye istersen git! Atatürk, geri döndükten sonra komutanlara bunu anlattı. Bu mert ve uyanık eri çavuşluğa yükselttirdi. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:51 | #23 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
ATATÜRK’E HAKARET EDEN KÖYLÜ
Atatürk, olaylara duygusal yaklaşmazdı. Kendisini daima olaya neden olan kişilerin yerine koyarak onların hareketlerinin gerisinde yatan nedenleri araştırır ve kararını ondan sonra verirdi. Devlet yönetiminde görev alanların kendilerini mutlaka vatandaşın yerine koymalarını, kendilerine nasıl davranılmasını, nasıl hizmet verilmesini isterlerse kendilerinin de vatandaşa aynı anlayışla davranmalarını ve hizmet vermelerini isterdi. Kendine yabancı, halkına yabancı, gerçeklerden uzak anlayışlı insanların toplumlarına yararlı olmaları mümkün olmadığı gibi bir de halkta yöneticilerin şahsında devlete olan güvenin sarsılması gibi çok olumsuz bir anlayışın doğmasına da neden olabilirler. Aşağıdaki anekdot Atatürk’ün halka hizmet anlayışını yansıtması açısından önemlidir. Atatürk’e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Ata’ya bildirdiler. - Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş. Atatürk sordu: - Ben ne yapmışım ona? Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar: - Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan. Bunu söyleyen o zamanın bakanlarından biridir. Bakana şu soruyu yöneltmiş: - Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi? - Hayır... - Ben Trablus’ta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğiniz yerde, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:52 | #24 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
İŞTE TÜRK ASKERİ BUDUR
Yurdumuzu gezin görün, nerede bir yeşillik var, neresi nakış nakış işlenmiş biliniz ki ya orası Mehmetçiğin kışlasıdır, ya da oraya Mehmetçiğin eli değmiştir. Sanmayın ki o güzellikler önceden kalma; tamamı Mehmetçiğin emeğinin, zevkinin ve vatan sevgisinin ürünüdür. Mehmetçiğin ayak bastığı her toprak parçası onun gelişiyle vatanlaşmaktadır. Bütün bunlar Mehmetçiğin bir yönü; onun bir de itaatkarlığı, azmi ve dayanıklılığı yönü var ki, onu da aşağıdaki anekdotta büyük Mehmetçik Atatürk’ün kendi ağzından dinleyelim. Bir gün Atatürk’e Türk askeri hakkında ne düşündüğünü sormuşlardı. - Durun size bu konuda bir öykü anlatayım, diyen Atatürk, şu olayı anlatıyor: - Yıldırım Orduları kumandanı idim. Liman von Sanders Paşa da o sırada kıtalarımızı teftişe gelmişti. Hastaneden yeni çıkmış bir eri de nasılsa bölüklerin arasına karıştırmışlardı. Von Sanders: - Canım böyle adamları da niye burayar gönderirler? diye söylenerek hasta ve cılız eri göğsünden itti. Mehmetçik hemen yere yıkıldı. Alman generali davasını ispatlamış olmanın gururu ile: - İşte gördünüz ya, dedi. Düşmek için bahane arıyormuş... O sırada Von Sanders’e bir azizlik yapmak aklıma geldi. Erin yanına sokularak: - Ne kof şeymişsin sen, dedim. Dikkat etsene, seni yere yuvarlayan adam bizden değildi. Ne diye karşı durmadın. Şimdi yeniden yanına gelirse sıkı dur. Gücün yetiyorsa bir kakma da sen ona vur. Sonra da Von Sanders’e dönerek: - Sizin güçsüz sandığınız er, boş bulunduğu için yere yıkılmış. Türk askeri amir karşısında dünyanın en uysal askeri olur. Kendisine söyledim: “Hele gelsin bak, bir daha beni yere yıkabilir mi?”, diyor. Von Sanders askerlerle şakalaşmasını severdi. Gülerek aynı askerin yanına geldi. Fakat eliyle dokunur dokunmaz, o güçsüz askerden göğsüne öyle bir kakma yedi ki, hemen sırtüstü yuvarlandı. Von Sanders Mehmetçik’in bu karşı koymasına kızmamış, bilakis Türk erine karşı hayranlığı artmıştı. O kadar ki yerden kalkınca ilk işi Türk erinin elini sıkmak oldu. Atatürk: - İşte Türk askeri budur, diyerek sözlerini bitirdi. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:52 | #25 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
DÜŞMANDAN KAÇILMAZ
İnsanlar hayatlarında başarılı olmak istiyorlarsa mutlaka üst düzeyde sorumluluk duygusuna sahip olmalıdır. Sorumluluk almaktan çekinenler kendilerine ve çevresine en fazla zarar veren ve aldıkları görevde başarılı olamayan, dünyaya geliş nedenini de kavrayamamış insanlardır. Ülkemizin kurtuluşunda, kuruluşunda ve bugünkü düzeyine gelmesinde en büyük pay sorumluluk bilinci yüksek, kendini ulusuna ve geleceğe adamış insanlarındır. Atatürk’te bu duygular çocukluğundan itibaren mevcuttu. O, ulusuyla, onun sorunlarıyla yatmış kalkmış, hayatını buna adamıştır. Asla sorumluluktan kaçmamıştır. Aşağıdaki anekdot da O’nun bu özelliğini yansıtan güzel örneklerden birisidir. Çanakkale Savaşı’nın en amansız günüydü. Mustafa Kemal 34 yaşında Arıburnu’nda İstanbul’u karadan çevirip almak isteyen düşmanların karşısındaydı. 25 Nisan günü İngilizler Arıburnu’na asker çıkarmaya başlamışlardı. Orada bulunan küçük birlik geri çekiliyordu. Bunu gören Mustafa Kemal, karşılarına dikildi: - Nereye gidiyorsunuz? - Efendim, düşman... - Nerede? - İşte 261 rakımlı tepede düşman çıkarma yapıyordu. Bizim birliklerden daha yakındı. Kaybedecek zaman yoktu. - Düşmandan kaçılmaz. - Kurşunumuz kalmadı. - Süngünüz var ya... Süngü tak!... İleri?... Mehmetçikler, büyük komutana uymuş, süngü takmışlardı. En uygun noktaya geldiler. - Yat... Düşman askerleri, karşılarında ateşe hazır Türk kuvvetlerini görünce sindiler ve ateşe başladılar. Zaman kazanılmıştı. Mustafa Kemal yanındaki subayı gerideki birliklere haberci gönderdi. Yetişen Mehmetçikler düşmanı püskürttü. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:52 | #26 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
“İŞTE BENİM NESLİM BUNLAR”
ATATÜRK kendisini ulusunun hizmetkarı gören, ulusuna aşık, ender insanlardan biridir. O, ulusunun acı ve sıkıntılarını yüreğinde hisseden, bu sıkıntıları aşması için sürekli mücadele eden, insanların gülümsemelerinde en büyük mutluluğu bulan Türk ve Türkiye sevdalısı bir insandır. O, Türkiye’nin gülen, mutlu, sevinç çığlıkları atan çocuklarını Türkiye’nin gelecekteki yüzü olarak görmektedir. Aşağıdaki anekdot bu bakış açısını yansıtan güzel örneklerden birisidir. İzmir Hakimiyeti Milliye Okulu’nda öğretmendim. Okulumuz bir çocuk balosu hazırlamıştı. Çok mutlu bir rastlantı ile o gün Atatürk de İzmir’de bulunmaktaydı. Onu da davet ettik. “Acaba gelecek mi?” diye hepimiz heyecan içindeydik. Sonunda “Geliyor” denildi. Koştuk, karşıladık. Gülümseyen bir yüzle ellerimizi sıktı. Yanında yaverler, paşalar vardı. Koca salon heyecandan karmakarışık olmuştu. Büyük küçük herkes onu yakından görmek, sesini duymak için çırpınıyordu. Zorlukla ortalığa bir düzen verdik. Öğrencilerden Ali ortaya geldi. Çocuk heyecandan bocalıyor, bir şeyler bulup söyleyemiyordu. Derken küçük Ali coştu. Kendinden geçti. Kollarını ona doğru uzatarak içten gelen bir sesle: - Senin ismini andıkça, senin resmine baktıkça, seni karşımda görünce damarlarımda bir şeylerin kaynadığını duyuyorum. Ah! Seni doya doya öpmek istiyorum, diye haykırdı. O zaman o da kollarını açarak: - Öyleyse gel öp! dedi. Ali koştu, boynuna atıldı. Öteki çocuklar dururlar mı? - Biz de, biz de! Diye bağrışarak koştular. Kucağına atıldılar. Öptüler, öptüler. Heyecandan, sevinçten ağlıyorduk. Yaverler, paşalar ve hatta kendisi bile... Evet, yaptığı harblerin heyecanı, kazandığı zaferlerin sevinci belki onu ağlatmamıştır. Fakat bu bir avuç Türk yavrusunun içten gelen coşkunluğu onu sarsmış, heyecandan gözlerini bulandırmıştı. Gözlerine dolan yaşları tutmak için dudaklarını ısırdı. Sonra heyecandan titreyen bir sesle yanındakilere hiç unutamayacağım şu sözleri söyledi: - İşte benim neslim bunlar! ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:52 | #27 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
ATATÜRK’E BİR KÖYLÜNÜN CEVABI
Türk milleti tarihi boyunca büyük savaşlar kazanmış, büyük ülkeler fethetmiş, sayısız devletler kurmuştur. Ancak, tarihte bunları başarıp da kendisini unutan, bütün başarılarında başka ulusları yararlandıran “nasıl olsa bu bende, bundan bana kötülük gelmez” mantığıyla kendisini ihmal eden, yoksul ve cehalete mahkum eden, kendisine itaat etmeyeceğini veya kendisinden ayrılacağını düşündüğü azınlıklara varını yoğunu yediren başka bir millet de yoktur. Ne yazıktır ki bu hatamızı Osmanlı Devleti’nin son döneminde azınlıkların içlerinde sopayla kovulup Anadolu’ya döndüğümüzde anladık. Ama o Anadolu ki bütün bunlara rağmen kucak açmasını bildi. Atatürk “Onun içindir ki Türkiye’ye ve Türklüğe karşı olan görevlerimiz bitmemiştir” diyor. Aşağıdaki anekdot Türklüğün ihmalini yansıtan güzel bir örnektir: Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi: - Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler... Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, balkan milletlerini “İstiklal” diye kışkırtırlardı. Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi. Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır. Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret derek sormuş: - Bu köşk kimin? - Kirkor’un... - Ya şu koca bina? - Yargo’nun... - Ya şu? - Salomon’un... Atatürk biraz sinirlenerek sormuş: - Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur: - Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam... Atatürk bu anısını naklederken: - Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:52 | #28 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
“YA KABİLİYETSİZ BİR MİLLETİN BAŞINDA OLSAYDIM!..” Atatürk, Türk milletinin yeteneklerinden asla şüphe etmemiştir. O, bu yeteneklerin küllenmesine neden olan yanlış bir takım geleneklerin, anlayışların, hurafelerin atılmasıyla ve milletin gelişmesini kendi çıkarlarına uygun bulmayan uygarlık düşmanı tutucu ve gericilerin faaliyetlerinin yok edilmesiyle Türk’ün bilim, teknoloji ve sanata ilişkin bütün yeteneklerinin tekrar uygarlığa ışık tutacağına inanıyordu. İnkılaplarıyla da bu yolu açmıştır. O, düşünüşün ve düşüncenin önündeki engelleri kaldırarak her Türk yurttaşının aklıyla hareket etmesinin yolunu açmıştır. O biliyordu ki aklıyla hareket edenleri kullanmak mümkün değildir. Aşağıdaki anekdot O’nun Türk insanının aklına verdiği önemi gösteren örneklerden birisidir. 1937 yılında bir Eylül akşamı, on arkadaş iki sandala binerek Florya’da geziyorlardı. Bir aralık deniz köşkünden bir sandalın kendilerine doğru geldiğini farkettiler. Herkes gürültüyü kesmişti. Ata’mızın gür, aynı zamanda müşfik sesi duyuldu: - Çocuklar, eğlentiniz çok hoşuma gitti. Aranızda bulunmayı arzu ettim. Gençler bu ani ziyaretten son derece memnun ve heyecanlı derhal Ata’nın bizzat kullandığı sandalı aralarına alıyorlar. Üç sandal mehtaba karşı yol alıyor. Ata: - Aferin çocuklar, Türk gençleri hem çalışmasını, hem eğlenmesini bilmelidir. Memleket sizindir. Çalışın ve eğlenin, diyor. Gençler hep bir ağızdan bütün millet gibi kendilerinin de minnettar oldukları bu güzel vatanın güzelliklerinden O’nun sayesinde yararlandıklarını tekrar tekrar söyleyince, Atatürk yine: - Çocuklar, diyor, ben bu inkılabı sizin babanızla, dayınızla, ananızla velhasıl bütün vatandaşlarınızla yaptım. Bu sizin hakkınız. Ancak, görüyorum ki, bana karşı güveniniz çok kuvvetli. Size bir soru soracağım: Kabiliyetsiz bir milletin başında bulunsaydım, bu inkılabı yapabilir miydim?.. İçlerinden Sadi adında biri atılıyor: - Atam, diyor, sen kabiliyetsiz bir milletin başına gelemezdin. Çünkü, kabiliyetsiz milletten böyle şef çıkmaz!.. Ata, heyecanla ayağa kalkarak bu gencin elini sıkıyor ve: - Bunu söylemenizi bekliyordum, diyor. Niyazi Ahmet BANOĞLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.516-517 __________________ ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:52 | #29 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
BABASININ TARLASI
Atatürk, Türk insanının zekasını ve çalışkanlığını takdir eder, hangi ortamda olursa olsun zeki insanlara ve onların zekice cevaplarına hoşgörüyle yaklaşırdı. O, düşünce ve yaklaşımlarıyla Türk insanının zekasının gelişimine engel olmamış aksine engel olmak isteyenlere ve onların düşüncelerine karşı mücadele etmiştir. Aşağıdaki anı Türk insanının zekice davranışı karşısında O’nun tavrını göstermesi açısından güzel bir örnektir. Bir gün bir köylü Atatürk’ün Orman Çiftliği sınırları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler. Uyardılar, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk’e söylediler. Atatürk denetlemeye çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek: - İşte budur, dediler. Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü; yaklaşınca sordu: - Burada ne yapıyorsun? Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir sesle cevap verdi: - Tarlayı sürüyorum. - İyi ama, bu tarla senin midir? - Değildir. - Kimindir? - Atatürk’ündür!.. Köylü bu cevapları vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu: - İyi ama, sen başkasına ait bir toprağın ona sorulmadan ve izin alınmadan sürülüp ekilemeyeceğini bilmiyor musun? Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle dedi ki: - Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır! Atatürk’ün kaşları çatıldı, büyük bir merak ve hayretle ona sordu: - Bu hakkı nereden alıyorsun? - Çok basit... Atatürk bizim babamız değil midir? İnsan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur? Atatürk’ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme oldu; köylünün sırtını okşadı ve: - Haklısın!.. diyerek uzaklaştı. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
20.07.09, 18:52 | #30 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
BİR KARIŞ SAKAL
Uygar insan, kin ve nefret duygularından uzak sevgiyi kendisine hareket noktası olarak seçmiş insandır. Bu nedenledir ki Atatürkçü eğitim anlayışında sevgi hep ön planda olmuştur. Kendisiyle barışık, başkalarıyla barışık, doğayla barışık... İşte Atatürk’ün görmek istediği Türk insanı. Aşağıdaki anekdot O’nun bu güzel anlayışını yansıtan örneklerden biridir. Tarihçi Ahmet Refik, bir süre önce bir tartışma nedeniyle Atatürk’le aralarında meydana gelen gerginliğin, yakın çevresindekiler arasında bir dedikodu konusu yapıldığını biliyordu. Bir gece, birdenbire onu Atatürk’ün Yat Kulüp bahçesinde beklediğini söylediler. Ahmet Refik, Atatürk’ü bekletmiş olmamak için smokinini giymiş, fakat tıraş olmaya vakit bulamadan onun masasına gelmişti. Çevredekiler merakla izlerken Atatürk ona: - Buyurunuz beyefendi, dedi ve tam karşısında Nuri Conker’in yanına oturttu. Şakacı arkadaşı Nuri Conker, Ahmet Refik’i Atatürk’e gösterdi: - Paşa, çenesindeki şu bir karış sakala bakınız, dedi. Atatürk Ahmet Refik Bey’e dönerek: - Beyefendi, Conker’e bakmayınız. O, insanın başındaki kütüphaneyi görmez de çenesindeki sakalı görür. Böylece birkaç hafta önceki olayın gerginliği bir anda silinivermiştir. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
Bookmarks |
Etiketler |
atatürkten anılar |
Konuyu Toplam 7 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 7 Misafir) | |
|
|