30.12.10, 01:55 | #21 |
YAĞMURUN TATLI KILINMASI
Kuran, yağmurun "tatlı" oluşuna da dikkatimizi çekmektedir: "Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?" (Vakıa Suresi, 68-70) "... Size tatlı bir su içirmedik mi?" (Mürselat Suresi, 27) "Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. " (Nahl Suresi, 10) Bilindiği gibi, yağmur suyunun kaynağı buharlaşmadır ve buharlaşmanın %97’si "tuzlu" okyanuslardan olmaktadır. Oysa yağmur tuzsuzdur. Yağmurun tatlı olmasının sebebi Allah'ın koyduğu başka bir kanundur. Bu kanuna göre, su, ister tuzlu denizlerden, ister mineralli göllerden, ya da çamurların içinden buharlaşsın yanında başka hiçbir yabancı madde taşımaz. "Biz, gökten tertemiz su indirdik..." (Furkan Suresi, 48) hükmü gereği, duru ve tertemiz bir biçimde yere iner. ww.uydulife.tv
__________________
|
|
30.12.10, 01:56 | #22 | |||||||||
Üye Numarası: 2752
Üyelik tarihi: 27.12.2009
Yaşım: 56
Mesajlar: 3.980
Konular: 2849
Rep Gücü : 25
Rep Puanı : 764
Rep Seviyesi :
Level: 47 [] Paylaşım: 116 / 1166 |
BAL MUCİZESİ
Allah'ın küçücük bir hayvan aracılığıyla insanlara sunduğu balın ne denli büyük bir besin kaynağı olduğunu biliyor musunuz? Bal, fruktoz ve glukoz gibi şekerlerin yanısıra magnezyum, potasyum, kalsiyum, sodyum klorür, kükürt, demir ve fosfor gibi minerallere sahiptir. Nektar ve polen kaynaklarının niteliklerine göre değişmekle birlikte, balda B1, B2, C, B6, B5 ve B3 vitaminleri bulunmaktadır. Ayrıca bakır, iyot, demir ve çinko da az miktarlarda bulunur. Balın içeriğinde bunların dışında bazı hormonlar da vardır. Bal, Kuran ayetinde vurgulandığı gibi, "insanlara şifa" olma özelliği taşımaktadır. 20-26 Eylül'den Çin'de yapılan Dünya Arıcılık Kongresi'nde bilim adamlarının bal hakkındaki yorumları da bunu doğruluyor: "Kongre'de, arı ürünleri ile tedavi konusu ağırlık kazandı. Özellikle ABD'li bilimadamları bal, arı sütü, polen ve arı reçinasının (propolis) birçok hastalığı tedavi ettiğini bildirdiler. Romanyalı bir doktor balı katarakt hastaları üzerinde denediğini ve 2094 hastadan 2002'sinin (% 95) bal sayesinde tam olarak iyileştiğini açıkladı. Polonyalı doktorlar ise arı reçinasının hemoroid, deri hastalıkları, kadın hastalıkları gibi birçok hastalığa iyi geldiğini tespit ettiklerini bildirdiler." (Hürriyet, 19 Ekim 1993) Bilimde en ön sıraları alan ülkelerde arıcılık ve arı ürünleri artık başlıbaşına bir araştırma dalı durumunda. Balın diğer yararları ise şöyle sıralanabilir: Kolayca sindirilir: İçindeki şekerlerin bir başka cins şekere (fruktozun glikoza) dönüşebilme özelliği sayesinde bal, yüksek miktarda asit içermesine rağmen en hassas mideler tarafından bile kolaylıkla sindirilir. Aynı zamanda bağırsakların ve böbreklerin daha iyi çalışmasına yardımcı olur. Düşük kalorilidir: Balın bir diğer özelliği de, aynı oranda şekerle karşılaştırıldığında oldukça tatlı olmasına rağmen, vücuda yaklaşık % 40 oranında daha az kalori sağlamasıdır. Vücuda yoğun enerji vermesine rağmen, kilo yapmaması balı üstün nitelikli bir besin kaynağı yapmaya yeter. Süratle kana karışır: Bal ılık suyla karıştırıldığında 7 dakika içinde kana karışır. İçerdiği serbest şekerlerden dolayı beynin çalışması kolaylaşır... Kan yapımına destek olur: Bal, kan yapımı için vücudun gereksinim duyduğu enerjinin önemli bir bölümünü karşılar. Ayrıca kanın temizlenmesine de yardımcı olur. Kan dolaşımını hem düzenleyici, hem de kolaylaştırıcı yönde etkisi vardır. Damar sertliğine karşı önemli bir koruyucudur. İçinde bakteri barınamaz: Balın bakteri barınmasına olanak tanımayan özelliği "inhibine etki" olarak adlandırılır. Yapılan deneyler sulandırılmış balın bakteri öldürücü özelliğinin saf bala göre iki kat arttığını göstermiştir. İşin ilginci, arı kolonisine yeni dahil olacak kurtçukların, kendilerine bakmakla görevli arılarca—sulandırılmış balın bu özelliğini bilirmişcesine—sulandırılmış balla beslenmesidir. Arı Sütü: Arı sütü, kovandaki işçi arıların ürettiği bir maddedir. Çok besleyici olan arı sütünde şeker, protein, yağ ve birçok vitamin bulunur. Vücudun kuvvetsiz düştüğü durumlarda ve doku yaşlanmalarından ileri gelen bozukluklarda kullanılır. Arıların ihtiyaçlarından çok fazla ürettikleri balı, insanlar için ve insanlara uygun olarak yaptıkları açıktır. Bu inanılmaz görevi "kendi başlarına" yapamayacakları da... ww.uydulife.tv
__________________
|
|||||||||
30.12.10, 01:58 | #23 | |||||||||
Üye Numarası: 2752
Üyelik tarihi: 27.12.2009
Yaşım: 56
Mesajlar: 3.980
Konular: 2849
Rep Gücü : 25
Rep Puanı : 764
Rep Seviyesi :
Level: 47 [] Paylaşım: 116 / 1166 |
İNSANIN YARATILIŞI
Eğer insan, aklını kullanıp "ben nasıl var oldum?" sorusuna samimi bir cevap bulmaya çalışmazsa, genellikle "nasıl oldumsa oldum!..." gibi bir mantığa kapılacaktır. Bu mantığa kapılınca da zaten, ona bu tür konular üzerinde bir daha düşünmeye pek zaman bırakmayacak bir hayat tarzını benimseyecektir. Oysa akıl sahibi insana düşen, nasıl var olduğu üzerinde düşünmek ve hayatın anlamını buna göre belirlemektir. Bunu yaparken de, kimilerinin yaptığı gibi, varacağı sonucun "meğer ben yaratılmışım" şeklinde çıkmasından korkmamalıdır. Çünkü sözünü ettiğimiz kimileri, kendilerini bir Yaratıcı'ya karşı sorumlu hissetmek istemezler. Yaratılmış olduklarını kabul ettiklerinde, hayat tarzlarını veya bağlı oldukları ideolojilerini terketmek zorunda kalmaktan çekinirler. Ya da kendilerini yaratana boyun eğecek olmaktan kaçarlar. Bu psikolojiyi taşıyanlar, Kuran'ın deyimiyle "vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla" (Neml Suresi, 14) Allah'ı inkar edenlerdir. Varlığını "zulüm ve büyüklenme"ye kapılmadan akıl ve vicdan ölçüsünde değerlendiren insan ise, kendinde Allah'ın yaratışından başka birşey görmeyecektir. Varlığının, kendisinin yaratmadığı ve kontrol edemediği binlerce karmaşık sistemin uyumuna bağlanmış olduğunu farkedecektir. "Yapılmış" olduğunu kavrayacak ve Yaratıcı'sını tanıyıp O'nun kendisini hangi amaca yönelik olarak "yaptığını" anlamaya yönelecektir. İnsan "yapılmış" olduğunu izlerken, ona rehberlik eden bir kaynak vardır: Kuran. Bu kitap, onu yaratan tarafından ona ve diğer insanlara indirilmiş bir "yol göstericidir". Yaratılış olayının aynen Kuran'da tarif edildiği gibi gerçekleşmiş olması da, akıl sahibi insana önemli mesajlar vermektedir. İlerki sayfalarda, akıl ve vicdan sahiplerine nasıl "yaratıldıklarını" ve bu yaratılışın içindeki muhteşemliği gösteren bilgilere yerverilmiştir. İnsanın yaratılışının öyküsü, birbirinden çok uzak iki ayrı yerde başlar. İnsan, kadın ve erkek bedeninde birbirinden tümüyle bağımsız olarak oluşan, ama birbiriyle tümüyle uyumlu olan iki ayrı özün birleşmesiyle hayata adım atar. Erkek bedeninde oluşan spermin erkeğin isteği ya da kontrolü ile oluşmadığı ortadadır, aynı kadın bedeninde oluşan yumurtanın kadının isteği ya da kontrolü ile oluşmadığı gibi. Onların bu olaylardan haberi bile yoktur. Aslında, çok açıktır ki, erkekten gelen öz de, kadından gelen öz de, birbirlerine uyumlu olarak yaratılmışlardır. Bu iki özün yaratılışı da, birleşmeleri de, gelişip insan haline dönüşmeleri de gerçekte büyük birer mucizedir. ww.uydulife.tv
__________________
|
|||||||||
30.12.10, 01:59 | #24 | |||||||||
Üye Numarası: 2752
Üyelik tarihi: 27.12.2009
Yaşım: 56
Mesajlar: 3.980
Konular: 2849
Rep Gücü : 25
Rep Puanı : 764
Rep Seviyesi :
Level: 47 [] Paylaşım: 116 / 1166 |
TESTİS VE SPERMLER
Yeni bir insan yaratılmasının ilk basamağı olacak spermler erkek vücudunun 'dışında' üretilir. Bunun sebebi üretimin ancak vücut ısısının yaklaşık 2 derece altında gerçekleşebilmesidir. Bu ısının sabitlenmesi için bir de testis üstüne yerleştirilmiş özel deri çalışır. Bunun fonksiyonu soğukta büzüşerek, sıcakta ise terleyerek gerekli olan ısıyı sabit tutmaktır. Acaba bu hassas dengeyi erkeğin kendisi mi "ayarlayıp" düzenlemektedir? Tabi ki hayır. Erkeğin bundan haberi bile yoktur. Yaratılışı reddetmekte direnenler, bunun ancak "insan vücudunun keşfedilmemiş bir fonksiyonu" olduğunu söyleyebilirler. Bu "keşfedilmemiş fonksiyon" sözü ise "kuru bir isimlendirme"den başka bir şey değildir. Testislerde dakikada ortalama 1000 adet üretilen spermler erkekten kadının yumurtalarına doğru yapacağı yolculuk için sanki oradaki ortamı "biliyormuşcasına" özel bir dizayna sahiptir; baş, boyun ve kuyruktan oluşur. Kuyruğu, spermin bir balık gibi ana rahminde ilerlemesini sağlayacaktır. Bebeğin genetik şifresinin bir bölümünü barındıracak olan baş kısmı ise özel bir koruyucu zırhla kaplanmıştır. Bu zırhın faydası anne rahminin girişinde farkedilir: Buradaki ortam son derece asidiktir. Spermin, bu asidin varlığını bilen "birisi" tarafından koruyucu zırhla kaplandığı ise son derece açıktır. (Bu asidik ortamın da nedeni ise annenin mikroplardan korunmasıdır.) Erkekten rahme atılan sadece milyonlarca sperm değildir. Meni birbirinden farklı sıvıların karışımından oluşur. Kuran, bu gerçeği şöyle vurguluyor: "Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan bir süre gelip-geçti. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık..." (İnsan Suresi, 1-2) Meni içindeki bu sıvılar spermlerin gerek duyduğu enerjiyi karşılayacak olan şekeri içerir. Ayrıca baz özelliğiyle ana rahminin girişindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceği kaygan ortamı sağlamak gibi görevleri vardır. (Burada da yine iki ayrı ve bağımsız varlığın birbirine uygun olarak yaratıldığını görüyoruz.) Spermler yumurtaya varana kadar annenin vücudunda zorlu bir yolculuk geçirir. Kendilerini ne kadar savunurlarsa savunsunlar, 200-300 milyon spermden yumurtaya ulaşanların sayısı bini pek aşamaz. ww.uydulife.tv
__________________
|
|||||||||
30.12.10, 01:59 | #25 | |||||||||
Üye Numarası: 2752
Üyelik tarihi: 27.12.2009
Yaşım: 56
Mesajlar: 3.980
Konular: 2849
Rep Gücü : 25
Rep Puanı : 764
Rep Seviyesi :
Level: 47 [] Paylaşım: 116 / 1166 |
YUMURTA
Sperm yumurtaya uygun olarak düzenlenirken, çok ayrı ve farklı bir ortamda da yumurta hayata tohum olmaya hazır hale getirilmektedir... Kadının haberi bile yokken, yumurtalıklarda oluşan bir yumurta önce karın boşluğuna bırakılır ve hemen sonra ana rahminin fallop tüpü denen uzantılarının ucunda yer alan kollar sayesinde yakalanır. Ardından yumurta fallop tüpünün iç yüzeyindeki tüylerin hareketiyle ilerlemeye başlar. Büyüklüğü ise bir tuz tanesinin ancak yarısı kadardır. (sağda) Yumurta-sperm buluşmasının yeri fallop tüpüdür. Burada yumurta özel bir sıvı salgılamaya başlar. İşte bu sıvı sayesinde spermler yumurtanın yerini bulurlar. (Dikkat edelim: Yumurta "salgılamaya başlar" derken bir insandan ya da gelişmiş bir bilgisayardan söz etmiyoruz. Bu ufacık protein yığınının, "kendi kendine" böyle bir şeye "karar vermesi", daha da ötesi spermi kendine çekecek bir kimyasal bileşim "hazırlayıp" salgılaması inanılır şey midir?) Özetle, vücudun üreme sistemi özellikle yumurtayla spermi buluşturacak şekilde hazırlanmıştır. Ve kadın üreme sistemi spermlere, spermler de kadın vücudundaki ortama uygun olarak yaratılmıştır. ww.uydulife.tv
__________________
|
|||||||||
30.12.10, 02:01 | #26 | |||||||||
Üye Numarası: 2752
Üyelik tarihi: 27.12.2009
Yaşım: 56
Mesajlar: 3.980
Konular: 2849
Rep Gücü : 25
Rep Puanı : 764
Rep Seviyesi :
Level: 47 [] Paylaşım: 116 / 1166 |
SPERM VE YUMURTA BULUŞMASI
Yumurtayı dölleyecek sperm yumurtaya yaklaştığında, yine yumurtanın salgılamaya "karar verdiği" (!) ve sperm için özel olarak hazırlanmış bir sıvı, spermin koruyucu zırhını eritir. Bunun sonucunda da bu kez spermin ucunda olan ve yine özel olarak yumurta için hazırlanmış bulunan eritici enzim kesecikleri açığa çıkar. Sperm yumurtaya ulaştığında bu enzimler yumurtanın zarını delerek spermin içeri girmesini sağlar. Yumurtanın etrafını kuşatan spermler içeri girmek için büyük bir yarışa başlarlar. Ancak yumurtayı genelde tek bir sperm döller. Kuran'ın bu aşamada söyledikleri de hayli dikkat çekicidir. Kuran, insanın sıvının yani meninin özünden meydana getirildiğini söylüyor: "(Allah) sonra insanın neslini bir özden, değersiz bir sıvının özünden meydana getirdi." (Secde Suresi, 8) Ayetin bildirdiği gibi, yumurtayı spermleri taşıyan sıvının kendisi değil, içinde taşıdığı tek bir sperm, hatta onun da "özü" olan kromozomlar döllemektedir. Tek bir spermi içeri alan yumurtaya artık bir başka spermin girmesi mümkün değildir. Bunun sebebi yumurtanın etrafında bir elektriksel alan bulunmasıdır. Yumurta çevresi (-) elektrik yüklüdür ve ilk sperm yumurtaya girer girmez bu potansiyel (+) olur. Böylece dışarıdaki spermlerle aynı elektrik yükünü taşıyan yumurta, bu kez onları itmeye başlar. Yani birbirinden ayrı ve bağımsız olarak oluşan iki özün elektriksel yükleri de birbirleriyle uyum içindedir. Sonunda spermdeki erkeğin DNA'sıyla kadının DNA'sı birleşir. Artık annenin karnında yabancı, yeni bir hücre (zigot), yeni bir insanın ilk tohumu vardır. ww.uydulife.tv
__________________
|
|||||||||
30.12.10, 02:01 | #27 | |||||||||
Üye Numarası: 2752
Üyelik tarihi: 27.12.2009
Yaşım: 56
Mesajlar: 3.980
Konular: 2849
Rep Gücü : 25
Rep Puanı : 764
Rep Seviyesi :
Level: 47 [] Paylaşım: 116 / 1166 |
ZİGOTUN RAHİME YAPIŞMASI
Yumurtanın döl yatağına yerleşebilmesi pürtüklü özelliğinin sayesindedir. Bu pürtükler, yumurtanın gerçek uzantıları olup, toprağa yerleşen kökler gibi, organın derinliklerine doğru dalar. Böylece zigot kendisinin gelişimi için annenin vücudunda salgılanan hormonlardan yararlanabilir. Ancak modern çağda bulunan bu gerçeği, Kuran şöyle bildiriyor: "Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir alak'tan (asılıp tutunan şeyden) yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi, 1-3) "İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı." (Kıyamet Suresi, 36-39) Döl yatağına tam anlamıyla tutunmuş olan zigot gelişmeye başlar. Oluşan yeni insanı anneye bağlayan yer, plasenta denilen tek taraflı bir süzgeçtir. Plasentanın en önemli özelliği anne karnında bebeğin gelişmesi için gerekli olan maddeleri "seçerek" bebeğe sunmasıdır. Bunlardan ayrı olarak, bebeğin içinde büyüdüğü amnion sıvısının dikkati çeken en önemli özelliği, dışarıdan gelecek darbelere karşı bebeğin güvenliğini sağlamasıdır. Kuran, bu konuda şöyle diyor: "Sizi basbayağı bir sudan yarattık. Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik." (Mürselat Suresi, 20-21) ww.uydulife.tv
__________________
|
|||||||||
30.12.10, 02:03 | #28 | |||||||||
Üye Numarası: 2752
Üyelik tarihi: 27.12.2009
Yaşım: 56
Mesajlar: 3.980
Konular: 2849
Rep Gücü : 25
Rep Puanı : 764
Rep Seviyesi :
Level: 47 [] Paylaşım: 116 / 1166 |
ÜÇ KARANLIK BÖLGE
Çocuğun döllenmeden itibaren gelişimi üç bölge içinde olmaktadır. Bu üç bölge: 1. Fallop borusundaki bölge; bu bölge spermle yumurtanın birleştiği ve yumurtalığın rahime bağlı olduğu bölümdür. 2. Ceninin tutunarak gelişmeye başladığı rahim duvarının içindeki bölme. 3. Ceninin özel bir sıvı dolu kese içerisinde gelişmeyi sürdürdüğü bölge. Kuran-ı Kerim konuyla ilgili olarak şöyle demektedir: "....Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?" (Zümer Suresi, 6) Bu arada, zaman geçtikçe, başlangıçta jelatini andıran ceninde büyük bir değişim görülür. İlk baştaki o yumuşak yapının içinde vücudun dik durmasını sağlayacak sert kemikler oluşmaya başlar. Hem de her kemik yerli yerinde! Diğer bir deyişle başlangıçta aynı yapıya sahip olan hücreler farklılaşarak, kimi ışığa karşı hassas göz hücrelerini, kimi sıcağı, soğuğu ya da acıyı algılayan sinir hücrelerini veya ses titreşimlerini hissedecek hücreleri oluşturur. Bu ayrışıma hücreler mi karar vermektedir? Kendi kendilerine, insan gözünü ya da kalbini oluşturmaya karar verip, bu akılalmaz işi onlar mı başarmaktadır? Yoksa onlar bu işe uygun olarak mı yaratılmışlardır? Akıl ve vicdan ikinci seçeneği kabul edecektir. Bütün bu anlatılan işlemlerin sonunda, bebek annesinin karnındaki gelişimini tamamlamış ve dünyaya gelmiştir. Bu haliyle anne karnındaki halinden 100 milyon kat büyük, 6 milyar kat da ağırdır... Burada anlatılanlar, başka herhangi bir canlının değil, bizim hayata başlangıç öykümüz. İnsan için, böylesine karmaşık, olağanüstü bir olayın kimin eseri olduğunu bulmaktan daha önemli ne olabilir? Bütün bu karmaşık işlemlerin "kendi kendine" oluştuğunu düşünmek akıldışıdır. Hücreler nasıl "karar verip" insan organlarını oluşturabilirler? Zaten ateist "bilim adamları" da olayı -ne demekse- "doğa mucizesi" olarak tanımlıyorlar... Elbette anlatılan olayların hepsini Allah yaratmaktadır. Hem de her anını, her saniyesini ve her aşamasını. Bu ise yaratışın önemli bir sırrıdır. "Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?" (Vakıa Suresi, 57-59) Bu gerçeği, bir başka Kuran ayeti şöyle bildirmektedir: "O’nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah’a göre kolaydır." (Fatır Suresi, 11) "Akıtılan bir meniden" insana dönüşen vücudumuz milyonlarca hassas denge içerir. Biz farkında olmasak da, vücudumuzda yaşamamızı sağlayan son derece karmaşık ve hassas sistemler vardır. Tüm bu sistemler, insanın, kendisinin "yapıldığını" anlaması için, onun tek sahibi, Yaratıcısı ve Rabbi olan Allah tarafından kurulmuş ve işletilmektedir. "İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?" (Kıyamet Suresi, 36-40) İnsan Allah’ın yarattığı bir varlıktır. Yaratıldığına göre, üstteki ayetin vurguladığı gibi, "kendi başına ve sorumsuz" bırakılacak değildir... "Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara Suresi, 32) ww.uydulife.tv
__________________
|
|||||||||
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|