|
|
BİLGİSAYAR GENEL EĞİTİM BÖLÜMÜ Bilgisayar hakkında merak ettiğiniz her şeyi ve püf noktaları burada bulabilirsiniz |
|
Seçenekler | Stil |
06.05.10, 15:38 | #1 |
İşlemci CPU Nedir - İşlemcinin CPU Anlamı Nedir - Nasil Çalışır Bölümleri ve Çalışma
İşlemci Nedir - İşlemci ne işe yarar? - Pentium Nedir - CPU - Okuma Yazma Kafaları - Kontrol Kartı - DCC - 3D Animasyon
BİLGİSAYAR SISTEMI Sistem Bileşenleri Modern bir PC hem basit, hem de karmaşıktır. Bir sistemi oluşturmakta kullanılan bileşenlerin geçen yıllar boyunca giderek daha az sayıda gerçek parça teşkil edecek biçimde diğer bileşenlerle entegre edilmiş olması açısından basittir. Modern bir sistemdeki her parçanın, eski sistemlerdeki aynı tür parçalara oranla çok daha fazla sayıda işlevi gerçekleştirmesi açısından da karmaşıktır. Bilgisayarın Temel Bileşenleri Donanım:Bilgisayarı oluşturan elektronik ve mekanik parçaların en genel ismidir.Bilgisayarı oluşturan bu parçalar Şu ana başlıklar altında toplanabilir.. GİRİŞ BİRİMLERİ -Klavye -Fare -Scanner İŞLEM BİRİMLERİk -Bellek ve veri saklama birimleri -Ram -Rom -FDD -HDD ÇIKIŞ BİRİMLERİ -Yazıcılar -Ses çıkışı -Ekran (Ekran aynı zamanda giriş birimi olarakta kullanılabilir) -İletişim Birimleri -Modemler -Eternet kartları -Bağlantı kabloları ve bu kablolara ait çıkışlar Bu kadar donanımla olmakla birlikte bilgisayarların görünen sonsuz potansiyeli aslında iki elektiriksel duruma dayanır, açık ve kapalı.Bilgisayarların fiziksel yetenekleri bu iki durumun kombinasyonlarından rakamları ve harfleri üretir.Bir elektiriksel durum bilgisayarlarda Bit olarak ifade edilir. Bit ingilizcede “binary digit”,İkilik basamak,kelimesinin kısaltılmışıdır. Bit bilgisayarlar için kolay olabilir, ancak insanlar ondalık sayılar ve harflere alışık oldukları için bitler bilgisayarlar tarafından harflere ve rakamlara dönüştürülmek durumdadırlar.Bu dönüşüm deşifre yöntemleri ile mümkündür. Bir bilgisayarı kurmaya başladığımızda bilmemiz gereken genel bilgiler şunlardır -Kasa -Klavye -Fare -Ekranlar -Anakartlar -Mikroişlemciler -Ekran kartları -Bellekler -Sabit diskler -Disket ve disket sürücüleri KASA: kasalar bilgisayarı ouşturan kartları, merkezi işlemci (cpu),RAM’ler ve diğer genişletme kartlarını içinde barındıran ve fiziksel zararlara karşı koruyan elektrostatik kutulardır. Bir kasa alırken dikkat edilecek hususlar: Elektirik yalıtımı iyi yapılmış olmalı. Kasa sistemimize yeni kartlar eklememize engel olmamalı. Bir kasanın içinden çıkması gereken ekipmanlar Güç kaynağı(power supply) Elektirik kablosu(power cable) Genişleme slot kapakları Anakart montaj pimleri Çeşitli ebatlarda vidalar Plastik kasa ayakları KLAVYE: Fiziksel olarak bir daktilonun tuş takımına benzeyen klavyePC’lerde en çok kullanılan giriş birimidir.Klavyeler her ülkenin dil yapısına ve imla kurallarına göre ülkeler arasında bazı farklılıklar taşıya bilirler.Ülkemizde Qve F klavyeleri kullanılmaktadır. Klavye seçimi: Klavye seçerken dikkat edilecek ilk husus öncelikle hangi tip klavye kullanacağımıza karar vermektir.Bundan sonra yapılacak ilk iş ergonomik bir klavye seçmektir.Eğer win 95-98 kullanıyorsanız dizayn for win 95 –98 logosu taşıyan klavyeleri tercih ediniz. MOUSE: Mouse yani fare de klavye gibi veri girmek amacıyla kullanılan standart bir donanım aygıtıdır. Fareler çalışma sistemine göre ; -Mekanik fareler -Optik fare olarak ikiye ayrılır fare tüm programlarda çalışmayı hızlandıran bir donanım aygıtıdır.Örnegin windows ortamın da tüm işlemler fare ile yapılır. Mekanik fareler:Hemen hemen tüm bilgisayarlarda kullanılan fareler mekanik farelerdir .Bu tür farelerde bir adet top bulunur.Bu topun yaptığı hareket farenin içinde topa sürtünen algılayıcı makaralar tarafından izlenir.Böylece toptaki oynama hareket etme miktarı kadar mause kürsörü ekranda hareket eder. Farede hareketi algılayan makaralardan biriyukarı aşagı hareketi diğeri sağa sola hareketi izler bu makaralar arasındaki değişim ışığı açıp kapayarak ekrandaki okun hareketini belirler.Böylece topun mekanik hareketi dijital ortalama tanımlanmış olur. Optik fareler:Optik farelerin çalışma sistemi biraz farklıdır.Optik mouse mekanik faredeki topa ihtiyaç duymaz bunun yerine farenin altına özel bir pad konur.Farenin hareketi pad yüzeyinden yansıyan ışık yardımı ile bilgisayara aktarılır.Böylece bilgisayar farenin pat üzerindeki konumunu tanımlar Fareler genellikle iki yada 3üç tuşlu olarak üretilirler .Standart bir farede sağ tuş onaylama işlemlerinde sol tuş seçme işlemerinde kullanılır.Orta tuş çeşitli programlarda çeşitli programlarda çeşitli görevler için atanabilir. EKRAN(Monitör):Monitörler bilgisayarın en genel bileşenleridir.Taşına bilir sistem monitörlerin dışında pek çok monitör görünüş olarak bir TV’ye benzemektedir.Bir bilgisayar kullanıcısı ortalama olarak günde 5saatini monitör karşısında geçirmektedir .Bu nedenle kullanılan monitör kullanıcı sağlığı için büyük önem taşır. Bununla birlikte donanımsal olarak bir monitörde ki arıza bir amatör tarafından giderilemeyecektir.Örneğin monitörün içindeki çıkan bir sorunun bilgisayar sistemimizdeki bir sorunda olduğu gibi monitörü açıp çözmeye çalışmak tehlikeli ve sonuçları pahalıya patlayan bir girişim olacaktır.Bunedenle monitörler teknolojik açıdan yüzeysel olarak anlatılmış.Kullanıma yönelik bilgiler daha ağırlıklı olarak verilmiştir Monitörler çalışma sistemlerine göre ve boyutlarına göre çeşitli türlere ayrılır. Monitör seçimi:Monitörler bilgisayarı kullanırken en çok etkileşim içinde olduğumuz donanım aygıtlarıdır. Monitör seçimi yaparken ekran büyüklüğü yapacağımız işe ve amaca göre değişir.Büyüklükle beraber çözünürlükte önemli bir konudur. ANAKART(Maınboards): Fiziksel yapı olarak anakartlar özel alaşımlı bir blok üzerine yerleştirilmiş ve üzerinde RAM yuvaları genişleme kartı slotları devreler ve chipler bulunan kare şeklinde bir plakadır.Bu plaka çalışma sistemimizi organize eder.Bu organizasyon anakart üzerinde ki chıp setler sayesinde olur. Anakart veri yolları: PC lerde 486-PIII seri arasında veri yollarında çok büyük değişmeler olmuştur.486’larda veri yolu olarak ISA_VESA kullanılmıştır.Bu veri yolu artık kullanılmamaktadır.486’ların son jenarasyonları Pentium PCI veri yolu üzerinde çalıştılarPCI veri yolu ISA-VESA veri yolundan daha hızlıdır.Sistemin hızlı olması sayesinde grafik arabirimleri kontrol kartları ve genişletme karlarından çok daha performans sağlanmasına yol açmıştır.Bununla yetinmeyen insan oğlu artık hızına hız katarak AGP veri slotunu kullanmakta ve veri transverine hız katmıştır.PII serisinde yaklaşıkbir tane ISA ortalama beş tane PCIve birtane AGP slotu kullanılmıştır. Anakart seçimi:İdeal bir anakart ISA,PCI,AGP veri slotlarının olması gerekir.İşlemci yuvasının slot-soket desteği olanı tercih etmek en mantıklısıdır ama slot olması daha avantajlıdır çünkü gelişen teknoloji de slot desteği vardır. Artık kartlar bile ya PCI veya AGP slotlarına göre dizayn edilmektedir. MİCROİŞLEMCİLER: Central Processing Unit (CPU) yani merkezi işlem birimi bilgisayarın beynidir.Bilgisayarın tüm donanım elamanları bu beyin tarafından yönetilir ve denetilir.Merkezi işlemci kullanıcının(bilgisayar oparatörü) bir yazılım aracılığla(DOS gibi bir işletim sistemi)bildirdiği komutları yorumlar kullanıcının emirlerini yerine getirir . EKRAN KARTLARI:Ekran kartları ,diğer bir adıyla grafik kartları bilgisayar monitöründeki her türlü yazı ve grafigin(resim ve çeşitli formatlardaki filmler dahil)oluşturulmasında işlemci ile monitör arasında görev yapan adaptörlerdir.Ekran kartları ISA-PCIve AGP olarak üretilmiştir.artık AGP slot’unu destekliyen konumdadır.Gelişen teknoloji ‘de AGP ekran kartlarına önem vermektdir. Ekran kartı seçimi:Yeni bir bilgisayar alırken yada mevcut ekran kartımızı yenisiyle (upgrade) degiştirmek istediğimizde dikkat etmemiz gereken hususlar vardır.Bunlar ; anakartlarda ki gibi Acaba mevcut olan veri yolu’mu destekliyormu ,kartın RAM tipi ve kapasitesi amaçlarıma uyuyormu,Elde etmek istediğim renk ve çözünürlük desdeklermi.....vb BELLEK(Memorıes): Bilgisayarrımızda merkezi işlemciden sonra sistem performansını etkileyen en önemli donanım elamanı sistemimizde kullandığımız bellek tipidirBellek kullanımı hız ve performans için çok önemlidir.Mikro işlemci çok hızlı olduğu halde belleğin yeterli olmaması çalışmayı yavaşlatmaktadır. Belleğin yetersiz oluşu programlarda hızı büyük ölçüde yavaşlatmaktadır.Ekran kartından gelen görüntü sinyallerini bile etkilemektedir. Bellek satın alırken dikkat edilecek hususlar:Bilgisayarrımızın RAM kapasitesini artırmak Performans artışının en kolay yollarından biridir.Ama RAM alırken dikkat etmemiz gereken bazı noktalar var.Birisi bilgisayarımızın ne tür ram desteği olduğunu bilmemiz gerekir .Diğer husus kaç mhz desteği olduğunu öğrenmeliyiz yoksa her an fiyasko ile karşı karşıya gelebiliriz.RAM slotları SD ve EDO ve RAM banklarından oluşmaktadır.bazı anakartların hem EDO hemde SD RAM‘leri desdekler.İkisini birden anakartında barındıran sistemlerde ufak hatalar olmakta mesala hem edo ram hemde sd ram desteği olan bilgisayarlarda başlangiçta ram sayım işlemlerinde ram’i yanlış saymaktadır .Çözümü anakart’da bulunan ram slot larının tekini kullanmalıyız. Birde bellek satın alırken kullanmakta olduğumuz programlardan tam verim alabilmek için gerekli olan belleği bilmeliyiz .Çoğu insanın bilgisayarının yavaş çalıştığından şikayetçidir sorunu işlemcisinin ve ram’inin yetersiz olduğudur. HARD DİSK:Sabit disk’in en önemli elamanı tozdan yalıtılmış bir bölmede bulunan disklerdir.Bu diskler 3600 ve daha üstü devirde dönen bir motor miline baglıdır.Sabit disk’in içinde diskleri dönderen motordan başka sabit diskin içinde yazıcı ve okuyucu kafalar bulunur.Disklerin arasında bulunan döner kolların üzerine takılıdır. Bu disklerin malzemesi Aluminyum, Alumunyum magnezyum bileşeni üzerine Nikel ve fosfordanbir ara tabaka eklenmiştir.Bu yapının üzerine manyetize edilebilir.50 ile 100 nanometre,kalınlığında Ferro manyetik bir tabaka eklenir.Son olarak bu manyetik tabakayı koruyan ince bir film tabakası kaplanır. Harddiskler kapasitelerine göre piyasada yer almıştır. Harddisk seçimi: İdeal bir harddisk; kapasitesi fazla,okuma hızı yüksek,barındırdığı bilgiye erişim hızı maximum olandır. Harddiski kullanırken bilgisayara iyi sabitlememiz gerekir çünkü mekanim aksamı fazla olan sistemdir.Sarsıntılarda hassas okuma kafası zarar görebilir. Harddisk’imizde istenmeyen sonuç meydana gelebilir mesala okumama veya çok sesli çalışma daha da kötüsü bad (kötü,bozuk)sektör meydana gelmesi.. vb FLOPPY DİSKLER:Floppy disketler yada yaygın adıyla disketler fiziksel ve veri depolama kapasitelerine göre çeşitleri tipleri vardır. Fiziksel yapılarına göre 3,5”ve 5,25”(tamamen kullanımdan kalkmıştır) diye ayrılır. Tip Kapasiteler 3.5” 720 KB 1.44MB 2.8MB 5.25” 360 KB 1.2 MB -------- CD-ROM VE SÜRÜCÜLERİ:CD-ROM (compac Disk Read Only Memory/Kompak disk salt okunur bellek) sürücüleri basitçe tanımlamak gerekirse;plastik özlü, yüksek kapasiteli CD’leri okumak için tasarlanmış donamlardır. Bir CD -ROM sürücüsü değişik formatlar da yazılmış CD’leri okuyabilir.Örneğin müzik setlerimizdeki dinlediğimiz CD’leri veri CD’leri ve CD-I formatındaki sinama CD’leri gibi. Cd-rom seçimi:O günün en yüksek hıza sahip CD-ROM’unu tercih etmeliyiz. CD-ROM’ların ön panelinde ses ayarı ve kulaklık çıkışının bulunmasına dikkat etmek gerekir. CD-ROM’un fiziksel yapısı:Bir cd fiziksel yapı olarak basit bir plastik disktir.Bu temel plastik disk üzerine presleme işlemi ile küçük çukurlardan(pits) bir desen işlenir.Ayrıca yine saf plastikten bir tabaka veri tabakasını korur. Bu plastik özlü diskler 120 mmve 80mm’lik ebatlarda üretilir.CD-ROM sürücülerinde arka panelinde bağlantı birimleri bulunur.Bunlar; 1) Ses kartı bağlantı soketi 2) Jumper ayarları 3) IDE arabirimi bağlantı slotu 4) Elektirik bağlantı slotu MODEMLER:Kişisel bilgisayarlar hayatımıza girdiğinden bu yana pek çoğumuzun düşlerini süsleyen bilgisayarlar arasındaki iletişim ve şimdiye değin filmlerde gördügümüz pek çok yüksek teknolojirüyası son yıllarda İnternet’in hayatımıza girmesiyle gerçeğe dönüştü.Tabi tüm bunları sağlayan etkenlerin başında Modem karlarındaki gelişmeler ve bu karların artık PC’lerin standart bir parçası haline gelmesidir. Modemlerin fiziksel yapısı:Modemler fiziksel olarak ikiye ayrılır.Modemlerin çalışma prensibini basit olarak açıklamaya çalışacağım.Modemler bilgisayarlar arasındaki iletişimi sağlayan adaptörlerdir.Uzun mesafelerde,Örnegin şehirler arası yada milletler arası kablolu bağlantının yerini ya özel olarak kiralanan hatlar yada bildiğimiz telefon hatları alırlar.Bu iletişimin yapı taşını modem oluşturur.İki modem arasındaki iletişim basitçe şöyledir.Modem bilgisayarlardan aldığı dijital bilgileri yani 0 ve 1 lerden oluşan bilgileri analoğ sinyallere dönüştürür. Telefon hatları analoğ sinyalleri iletirler.İletilen analoğ sinyaller karşı bilgisayarın modeminde tekrar dijital sinyallere çevrilir.Böylece bilgi alış verişi sağlanmış olur. Modemin hızı:Modemin hızı bps terimi ile belirtilir. 33600 bps gibi burada 33600 bps(bits Per second)saniyede iletilen bit miktarını belirtir.Yani modem 33600 adet oval transfer edebilmektedir. Hız için kullanılan diğer terim ise bound terimidir ve değişen sinyal durumunu açıklar Modemlerde ullanılan bir başka hız terimi ise cps dir.Caresters Per second. Yani saniyede transfer edilen karekter sayısıdır. VERİ İLETİŞİMİNİ ETKİLEYEN ETMENLER: Modem hızımız ne olursa olsun iletişimizi pek çok etken üreticinin gösterdiği hıza ulaşmamızı imkansız kılar.Örneğin 33.600 bps ‘lik hıza sahibiz. 1) PTT hattının kalitesi asla 33.600 ‘lük bağlantı hızına erişmemekte 2) Karşı bilgisayarda bağlandığınız modemin hızı 33.600 ‘den düşükse örneğin 28.800 bps gibi bağlantı düşük olan modemin hızında olacaktır.Yani 33.600’lük modeminizle 28.800 bps’lik hıza dahi erişemeyebiliriz. 3) Bizim yada karşımızdaki makinanın konfiğrasyonundan dolayı oluşan hız kayıbları. STANDART PC MONTAJI:Bilgisayar montajına başlamadan önce montaj sırasında kullanacağımız donanım elamanlarını belirtmekte fayda var.Bunlar kasa Anakart,Merkezi işlemci (cpu) ve fanı,Ram,Ekran kartı ,Floppy disk sürücü, sabit sisk ses kartı. Montaj sırasında şu aletlere ihtiyaç duyabiliriz.Bunlar düz ve yıldız uçlu tornavida Cımbız(jumper’lar için gerekli olabilir.),Kontrol kalemi, karga burun. MONTAJ İŞLEMİ: Montaj işleminin ilk aşaması kasa‘nın açılması ve montaja hazırlanmasıdır. Daha sonra anakartı kasa ya yerleştirmeden önce CPU ve RAM‘leri anakart üzerine montaj etmeliyiz. CPU montajı: Anakart teknolojisine göre cpu yeri slot ve soket olarak ikiye ayrılır.ilk önce soketi anlatmak istiyorum. Cpu ‘yu zıf soket üzerine yerleştirmek biraz itina isteyen iştir önce zıf soketinin yanındaki kolu hafifçe yana çekerek kaldırırız.. Böylece zıf soketin kilitini açmış oluruz.Zıf soketinin köşesinin biri farklıdır. Aynı şekilde cpu nun da pin tarafından bakıldığında bir köşesi farklıdır.Her iki farklı köşe karşılıklı gelecek şekilde cpu’yu yerleştiririz. İşlemciyi yerine oturttuktan sonra yukarıya kaldırdığımız kolu indirip cpu’yu kilitleriz. CPU ‘yu anakarta yerleştirdikden sonra anakart üzerinde cpu ile ilgili jumper ayarlarını yapar. CPU fanının montajı: Cpu fanının montajında kancaları zif soketi üzerindeki yerine oturtup fanın kancasını bastırarak kapatırız. Fanın elektirik bağlantısını kasanın güç ünitesinden gelen sokete takıp böylece fana elektirik sağlamış olacağız. Daha sonra anakart üzerindeki fan slotu na fan çıkışını yapmalıyız. Fan montajı yapıldıktan sonra anakart’da yapmamız gereken diğer bir ayarlamada voltaj ayarıdır. Voltaj ayarını kullandığımız işlemciye göre kitapçıkta belirtilen voltaj ayarını uygulamalıyız .Voltaj ayarının yanlış yapılması cpu ‘nun fazla ısınmasına ve kısa sürede yanmasına neden olabileceğinden voltaj ayarlarını özen göstererek yapmalıyız. Son olarak işlemciyle ilgili işlemci frekansı ve işlemci hızı çarpanını ayarlamalıyız. Bu işlem cpu nun doğru ve perpormanslı çalışması için son derece önemlidir. RAM’lerin Takılması: Anakartda EDO veya SD ram slotları olabilir.İlk önce EDO ram olan anakart’ta ram takılmasını anlatalım.RAM leri yerine takarken ram’in klavuz kenarına dikkat etmeliyiz RAM’in bir kenarında bir klavuz deliği ve klavuz kertiği bulunur.Bu kertik pek çok ana kartta sımm yuvasının sağ tarafına gelmektedir.RAM’leri kertiğe dikkat ederek yaklaşık 45 derecelik açı ile sımm yuvasına yerleştiririz ve iterek dik pozisyona getirdikten sonra RAM’in çıt sesiyle yerine oturduğunu göreceğiz. EDO ram ler pentium anakartlar üzerinde ikililer halinde çalışır bir ram bankına mutlaka iki sımm takılmalıdır.SD RAM ‘lerde ise RAM ayakları üç parçadan oluşur bunların uzunlukları farklıdır. Bunun için anakarta yerleştirilmesi sorun teşkil etmemektedir. Kısa ayaklar kısa yuvalara denk gelecek şekilde üzerine hafif bir baskı yaparak çıt sesi ile yerine oturduğunu göreceğiz Anakartın Kasaya Oturtulması: Anakart üzerine cpu ,ramler ve cpu fanı takılıp gerekli jumper ayarlarını yaptıktan sonra anakartımızı kasa içindeki yerine monte edebiliriz. Anakartı kasaya monte ederken en çok dikkat etmemiz gereken husus anakartın şase almamasıdır.Bu nedenle anakartın montaj pimlerini sağlamca monte ettikten sonra anakartı kasa üzerindeki yerine düzgünce vidaları pullayarak (izolesi için) vidalarız. Anakartın Elektirik Bağlantısı:Kasa tipine göre değişen power suply’ler mini tower larda iki konnektörlüdür.Bunların anakarta bağlantısı siyah kablolar yanyana gelecek şekilde takılmalıdır. Floppy Diskin Takılması:İşe başlamadan önce kasa üzerinde bulunan Floppy disk yuvalarından birinin plastiğini çıkarıp floppy sürücüyü yuvaya yerleştirip ileri iteriz. Floppy’ i anakar da bağlayan iki kablo bulunuyor bunlardan biri I/O kablosu diğeri ise floppy sürücüye elektirik sağlayan kablodur. Elektirik sağlayan kablo power suply’den çıkar küçük soketli olan floppy içindir.Elektirik bağlantısı kırmızı kablo içe gelecek şekilde takılmalıdır. Kırmızı kablo tarafı dışarı gelirse ve o baglantı uzun süre bağlı kalırsa bilgisayar’ın floppy sini yakabiliriz. Floppy’de I/O kablosu harddisk’in I/O kablosundan küçüktür.I/O kablosunu takarkenkırmızı şeridin floppy’de 1 numaralı pine gelmesine dikkat etmek gerekir ters takıldığında sistem açılırken floppy(floppy disk failure) hatası verir.Floppy nin bağlantısını yaptıktan sonra Floppy’i kasa ya vidalayarak sabitleriz. Sabit Diskin Takılması: Sabit diskimizi kasadaki sabit disk yuvasına yerleştirip her iki tarafından vidalayarak sabitleriz.Sabit diskin yerine sıkıca oturmasına özen göstermeliyiz.Çünkü sabit diskler mekanik aksamları olan titreşimli çalışan ve aşırı sarsıntılarda zarar gören aygıtlardır.Diskimizi kasaya sabitledikten sonra boş bir elektirik kablosunun ucunu disk üzerindeki bağlantı noktasına takmalıyız.(kırmızı kenarlı elektirik kablosu iç tarafa gelecek şekilde olacak) Diske bağlamamız gereken bir diğer kablo ise I/O kablosudur.Sabit diskin I/O kablosu disket sürücünün I/O kablosundan daha geniştir ve bir kenarında kırmızı bir şerit bulunur.I/O kablosu nun ucunu kırmızı şeritli kısım elektirik kablosu tarafına gelecek şekilde takılır.IDE kablosunun diğer ucunu anakart üzerindeki birincil IDE portuna takmalıyız bu işlemi yaparken kırmızı kenarın portun 1 numaralı pine denk gelmesini sağlamalıyız. CD-ROM’un Bağlantısı:CD-ROM’lar sürücülerini sistemimizi farklı arabirimlerle bağlayabiliriz.En yayğın olarak kullanılan arabirim anakartımızın üzerindeki iki IDE arabiriminden biridir. Anakart üzerindeki IDE arabirimine CD-ROM’umuzun ikincil (slave)disk olarak bağlamalıyız.Bu bağlantıyı yaparken CD-ROM’un arkasındaki master/slave jumper ayarlarına dikkat etmek gerekir.Eğer anakartımızın üzerinde ikincil master olarak tanıtmak çok daha verimli bir yöntemdir.CD-ROM’un ikinci IDE arabiriminden bağlanmasının en önemli avantajı daha yüksek erişim hızına sahip olan sabit diskimizin kablosuna slave disk olarak bağlarsak sistem Performansını düştüğünü göreceğiz. Bu performansın düşüş nedeni IDE arabiriminin üzerine bağlı bulunan ayğıtlardan daha düşük hızlı olanın veri iletişim hızını kullanmasıdır. CD-ROM’u bağlayabileceğimiz diğer bir arabirim ise ses kartları üzerindeki bağlantı noktalarıdır.ses kartları üzerindeki arabirim 4 değişik standart’ı desteklemektedir. Bunlar creative,mitsumi,sony ve panasonıc firmalarına ait standartları içerir. CD-ROM’un performansını etkileyen diğer bir etken ise üzerindeki cache bellek’tir.CD-rom ‘un üzerindeki cache bellek ne kadar yüksek olursa cd-rom’un hata düzeltme işlemi okadar sağlıklı olur.Bir cd-rom’da stndart olarak 256 kb cache bellek bulunur. CD-ROM ‘un montajı:ilk önce kasayı elektirik bağlantısından kurtarın ve açın .Daha sonra kendimizi topraklayalım. Statik elektirik makinamızın en büyük düşmanıdır.CD ROM için kasada boş bir sürücü yuvası seçin.CD-ROM’u bu yuvaya takın ve vidalayın daha sonra elektirik ve IDE arabirim bağlantısı yapılmalı buda ;kasada kullanılmayan elektirik kablolarından birini CD-ROM üzerindeki elektirik bağlantısına takmalıyız Elektirik Kablosunda ve yuvada pahlı(kırıklı) kenarları birbiriyle hem yüz olmalıdır. Karşılık gelmelidir.CD-ROM’u sabit diskin uzantısına slave pozisyonunda bağlamalıyız ve ona göre jumper ayarlarını yapmalıyız(jumper ayarını slave göre ayarlamalıyız)diğer bir seçenek ise anakart üzerindeki muhtemelen boş olan ikinci IDE arabirimine takabiliriz. Eğer ikinci bir IDE arabirimimiz varsa ve boşsa en iyi performansı bu bağlantıdan alabiliriz. CD-ROM’da hata düzeltme işlevi:Teorik olarak bir cd üzerindeki veriler okunamaz olana kadar tüm hatalar düzeltilebilir.Cd rom üzerinde hata düzeltme işlemi şu şekilde yapılmaktadır.Okuyucu kafanın okuduğu veriler analiz edilmesi için verileri düzeltmekle görevli bir milro bilgisayara gönderir.böylece hata düzeltilir.Bu sistemin performanslı çalışması için hızlı microcontrollere ve sürücü belleklerine ihtiyac duyulur. Ekran kartı montajı:Mevcut ekran kartımızı yeni sistemimize takarken ilk önce statik elektiriğin üzerimizden atmak olmalı daha sonra kartımızı destekleyen veri yoluna göre kartımıza fazla yüklenmeden takmalıyız;kasa ile montajını sağlamalıyız ve vidasını sıkılamalıyız. Ses kartı montajı:Ses kartı montajı sanıldığından daha kolay bir işlemdir.Birazcık özen isteyen bir işlemdir yine ilk önce statik elektiriği üzerimizden atmak olmalı bunu da bilgisayarın kasaına dokunarak yapabiliriz .Yeni kartımızı takmadan önce hangi kartı takacağımız boş bir slotu hazırlayın.Slotun bulunduğuyerde kasaya bağlı metal plakayı sökün.Kartımızın kullandığı veri yoluna uygun boş bir slota dikkatlice yerleştirip,zorlamadan ve kuvvet kullanmaktan kaçınarak daha sonra kartı kasaya sabitleyen vidayı sıkmalıyız(montaj işlemlerinde vidaları aşırı sıkmamalıyız.Çünkü aşırı uygulanan sıkma kuvveti vidanın kısa sürede bozulmasına yol açar.Kasayı kapatmadan önce sistemi bir defa çalıştırmakta fayda vardır .Eğer hata meydana gelirse kasayı kapatmadan önce olaya müdahale etmek yerinde olur. Swich ve Led’lerin Takılması:Kasa üzerinde bulunan gösterge ve anahtarların bağlantılarını anakart üzerindeki yuvalarına takılması gerekir.Kasadan çıkan bu uçların üzerlerinde yaptıkları işler yazılır .Anakart üzerindeki yuvalarda da bu isimleri göreceğiz. Örneğin “power led” yazısı hem anakart üzerinde hemde power led kablosunun ucunda yazılıdır. Swich ve led eşleyerek yerlerine takmalıyız.daha sonra sistemimizi çalıştırarak kasanın ön panelindeki led’lerin yanıp yanmamasını kontrol etmeliyiz.Ledlerden biri veya birkaçı yanmıyorsa bağlantıları tekrar kontrol etmeliyiz. PC Montajı Sonrasındaki Olası Sorunlar ve Çözümleri 1-Sorun: Pc haporlerinden kesik aralıklarla kalın bir beep sesi geliyorsa . 1-Çözüm: RAM bellek takılı değildir. RAM belleklerde bozukluk olabilir. RAM bellek yuvaya oturmamıştır. RAM belleklerin yerine oturup oturmadığını kontrol edin yerine oturmuşsa başka bir bellek ile degiştirip deneyin. 2-Sorun: 8 kez kısa beep sesi geliyor.1 uzun 2 kısa beep sesi geliyor . 5 kısa beep sesi geliyor . 2-Çözüm: Bu hataların 3'ü de grafik kartı ile ilgilidir . anakartla grafik kartı arasında bir uyuışmazlık olabilir .Bu uyuşmazlık genelde video RAM den kaynaklanır.başka bir grafık kartı deneyin. 3-Sorun : 6 kez kısa beep sesi geliyor. 3-Çözüm: Klavye işlemcisinde problem olabilir.başka bir klavye deneyin. 4-Sorun : Parity error (at hex ...........) System halted mesajı veriyor. (hex;hataya yol açan bellek biriminin 16'lı (hexadecimal)adresidir). 4-Çözüm: Bellek okuma hatası olabilir.üzerinde parity(eşlik biti)olmayan bir RAM modül kullanıyor olabilirsinizbu durumda ,CMOS SETUP 'ta memory parity error check seçeneği açık (enable)olabilir.Bu seçeneği kapalı (disable)duruma getitirerek;yada üzerinde party olan RAM modülleri kullanın. 5-Sorun : İki sabit disk bağlı ,system beklemeye başlıyor ve ardından C: drive error yada D: drive error hata mesajı veriyor. 5-Çözüm: Büyük olasılıkla sabit disk durum jumperlarında bir yanlışlık vardır.Ya da diskler arasında bir uyum problemi vardır.Bu uyum problemini gidermenin yolu çogunlukla disk sıralamasını değiştirmekle çözülür.Eğer yine çözülmüyorsa ,bu iki disk arasında bir problem var demektir. 6-Sorun: Bilgisayar hiç komuta cevap vermiyor. 6-Çözüm : Sabit diske gelen güç kablosu ters takılmıştır.Yada sabit diski besleyen güç kablosunda kısa devre vardır.Kabloları gözden geçirin.sabit diski tutan vidalar uzun gelip sabit disk üzerindeki kartı kısa devre etmektedir.Vidaları gözden geçirin. Sabit disk bozuk olabilir. 7-Sorun: Hiçbir şekilde iki disk bağlanamıyor. 7-Çözüm: İki disk arasında giderilemez bir uyumsuzluk olabilir.kontrol kartlarından gelen kabloda problem olabilir .Ya da kontrol kartı ikinci diski desteklemiyordur.başka bir kablo ve kontrol kartı deneyin. 8-Sorun : Missing operation system hatası veriyor. 8-Çözüm: Sabit disk parametreleri CMOS setup 'a yanlış girilmiştir.eklerden yararlanarak düzeltin.Yada bu sabit disk başka bir bilgisayarda farklı CMOS değerleriyle formatlanmıştır.A:sürücüsünden açıp sabit diske sistem transferi yapın. 9-Sorun : No fixed disks present . hatası veriyor. 9- Çözüm : FDISK komutu kullanıldı.Sistem sabit diski tanımıyor.CMOS sutup ve kablo bağlantılarını gözden geçirin. 10-Sorun: Bilgisayarınız sorunsuz açıyor ancak DOS yukleme anında birden resetleniyor. 10-Çözüm: Anakart üzerinde mikro işlemciye ait jumper ayarlarında eksiklik olabilir.Örnegin 3v luk bir mikro işlemciyi 5v ile besliyor olabilirsiniz.Bu jumper ayarlarını anakart kullanıcı kılavuzundan düzeltin. 11-Sorun: CMOS setup ayarlarını yaptıktan sonra saklayıp çıkıyorsunuz fakat bilgisayar açılıp kapandığında bu ayarlrın silindiğini görüyorsunuz. 11-Çözüm: Anakart üzerinde CMOS pilinde sorun vardır. Pil bozulmuş yada CMOS devresinde bir problem vardır.Öncelikle pili değiştirmeyi deneyin.Birçok anakart üzerinde CMOS u sıfırlamak için bir jumper vardır.Bu jumperyanlış konumda olabilir.Anakart durumunu gözden geçirin. 12-Sorun: Ön paneldeki ışıklar yanıyor sabit diskin motoru çalışıyor güç kaynagı motoru çalışıyor bunlar rağmen ekran karanlık. 12-Çözüm: Güç kaynağından anakarta voltaj gelmiyor olabilir.bağlantı uçlarını çıkararak voltaj degerlerini ölçün. Voltaj degeri normal ise ; I/O kartı ,,anakartla uyumlu olmayabilir.mikro işlemci ayarları yanlış yapılmış olabilir.anakartı gözden geçirin bozuk olabili 13-Sorun: Güç kaynağından çok ince bir ''zzz'' sesi geliyor.Fan bir andönüp duruyor. 13-Çözüm: Anakartın,kasaya oturduğu noktada bir kısa devre vardır.Sabit disk ve disket sürücüye giden kablolardan biri kasa içinde sıkışmış olabilir. 14-Sorun: Sistemde kısadevre var . 14-Çözüm: * Anakarta gelen besleme kablolarını çıkarın. * Sabit disk ve disket kablolarını çıkarın. * Sabit disk ve disket sürücüye I/O kartından gelen bilgi kablolarını çıkarın. * I/O kartını çıkarın. * Grafik kartını çıkarın. Bu adımları her denediginizde bilgisayarı yeniden açın.sorunun çözüldüğü adımda durun. 15-Sorun: Sabit diskten rahatsız edici bir ses geliyor. 15-Çözüm: Güç kaynağından gelen power kablosunu değiştirin. I/O kartından gelen bilgi kablosunu çıkarın. Sabit dikin motoru ile ilgili sorunu olabilir. 16-Sorun: Disket sürücünün ışığı devamlı yanıyor. 16-Çözüm: Disket sürücü bilgi kablosu ters takılmış olabilir.Kabloyu gözden geçirin.B ilgi kablosunun kıvırcık ucu herzaman A sürücüsüne takılmalıdır. 17-Sorun: Disket sürücü disketi okumuyor yada hatalı okuyor. 17-Çözüm: Disket sürücü CMOS setup'dan yanlış tanımlanmış olabilir.Örneğin 1.44yerine 720 tanımlanmış olabilir. Disket sürücünün kablosu arızalı olabilir. I/O kartının disket sürücü arabirimi bozuk olabilir.kontrol edin. Disket bozuk yada formatsız olabilir.başka bir disket deneyin. 18-Sorun: Bilgisayar çok ağır çalışıyor. 18-Çözüm: Bilgisayarınızın kaç MHz de çalıştıgını Landmark Test Speed Version 2.0 proğramı yardımıyla test edin. TURBO anahtarını ve kablosunu gözden geçirin. Mikroişlemci hızı anakartın saat hızına uygun olmayabilir anakartın kullanma kılavuzunu gözden geçirin. 19-Sorun: Bilgisayar ''C:\>''durumunda iken çakılıyor (kilitleniyor).NumLock tuşu,NumLock ışıgının durumunu değiştirmiyor. 19-Çözüm: Böyle durumlarda genellikle bilgisayarın resetlenmesi gerekir.sorun CMOS ayarında olabilir.CMOS setup'a girerek Load Bios Defaults seçenegini işletin.bu seçenek yapılmış tüm tanımları geri alır.buna sabit disk ve disket sürücü degerleri dahil deildir. Bu sorun sabit disk üzerinde bed(bozuk)sektörede neden olabilir.CHKDSK komutunu kulanarak disketteki bozuklugu görüntüleyin. 20-Sorun Bilgisayarınız az bellek sayıyor. 20-Çözüm: Bu genellikle bir sorun deildir.gölgeram kullanımından kaynaklanmaktadır.Gölge ram kullanımı,genişletilmiş genişletilmiş belleğin bir kısmının BIOS RAM ve Video BIOS 'tan gelen veriler için ayrılmasıdır.Bu nedenle gölge RAM ;bir RAM kaybına neden olmaktadır. Bazı CMOS setup'lar gölge RAM seçeneğini kapatmaya izin vermektedir. ANAKART Yeni bir bilgisayar alırken en fazla göz önüne aldığımız husus işlemcinin hızıdır. İkinci planda ise anakart göz önüne alınır. Zaten işlemci seçildiği zaman anakartın sahip olacağı işlemci yuvası da belirlenmiş olur. İşlemcilerin takılacağı yuvalarda çeşitlilik vardır ve bu sebeple herhangi bir işlemci herhangi bir anakarta takılamaz. Aşağıda maddeler halinde anakart alırken göz önünde bulundurulması gereken hususlar vardır. Ø Anakartta bulunan yonga (chipset) Ø Genişleme yuvaları sayısı (PCI, ISA) Ø Bellek yuvaları sayısı (DIMM ya da SIMM) Ø USB sayısı Ø AGP yuvası ve AGP nin sürüm desteği Ø DMA desteği (Ultra DMA 33, Ultra DMA 66, Ultra DMA 100) Ø AMR, STR ve CNR özelliği Anakartlar yapı itibariyle iki türden oluşmaktadır. Bunlar ATX anakartlar ve AT anakartlardır. Şimdi farklı bu iki yapıdaki ana kartları inceleyelim. AT - ATX anakartlar arasındaki farklar ATX standardı, anakart üzerindeki bileşenlerin dağılımını yeniden tanımlayan bir yapıya sahip. ATX anakartlar kasa üzerindeki güç kaynağının da farklı bir yapıda olması nedeniyle sadece ATX kasalara monte edilebiliyor. ATX anakartların yenilikleri şunlardır 1. ATX kasaların geniş olması nedeniyle ATX anakartlar çok daha kolay monte edilebiliyorlar. 2. ATX anakartlarda bulunan seri ve paralel port kabloları artık yok, çünkü portların tümü ATX anakart üzerinde monteli halde geliyor. Bu durum da montajı kolaylaştıran başka bir etken. 3. ATX anakartlarda mikroişlemci soketi arka tarafa tam olarak güç kaynağının altına geliyor. Güç kaynağı fanı da mikroişlemciye üfleyecek şekilde monte edilmiştir. Bu da mikroişlemcinin ikinci bir fana ihtiyaç duymasını sağlıyor. Ayrıca, bu üflemeden bellek modülleri de yararlanıyor. 4. ATX anakartlar sadece ATX kasalarda kullanılabiliyorlar, çünkü güç kaynağı bağlantı soketleri de kendilerine özeldir. 5. ATX anakartlar, çok önemli bir yenilik daha getiriyor, güç kaynağı ve anakart arasındaki Power On/Off durumlarını, BIOS ve işletim sistemi ile birlikte yöneterek, işletim sistemini kapattığınızda bilgisayar da otomatik olarak kapanıyor. Bu seçeneği kullanabilmeniz için ATX kart üzerinde bulunan BIOS’ta Power Management seçeneğini açık tutmalısınız. 6. ATX anakart ve kasaların diğer bir yeniliği ise açma-kapama anahtarının eskisi gibi olmayışı. Anakart üzerinde bulunan bir sokete ön panelden gelen iki kabloyu takarak kasanın güç kaynağını kumanda ediyorsunuz. Yani anakart olmadan güç kaynağı çalışmıyor. Güç kaynağının bu şekilde çalışması da yine ATX standardı ile getirilen, anakart güç kablosundan geliyor. 7. ATX anakartlar enerji harcama konusunda da AT teknolojisinden ileridedir. 8. ATX anakartlar üzerindeki diğer farklılıklardan birisi de klavye ve fare konnektörlerini PS2 standardında olmasıdır. Ayrıca ATX anakart üzerinden bulunan PS2 fare girişi sayesinde, seri iletişim portlarından biri başka amaçlar için kullanılabiliyor. Power Management Setup ta neler yapılır 1. Bilgisayarınız belirli bir zaman sonra kendiliğinden kapanabilir. 2. Sisteminizdeki aygıtların belirli bir zaman kullanılmadıklarında kapatabilirsiniz. Örneğin sabit diskinizi belirli bir süre kullanılmadığında enerjisinin kesilerek durmasını sağlayabilirsiniz. Klavyeden herhangi bir tuşa veya fareye dokunulduğunda sabit disk çalışmaya başlar. İşlemci Yuvaları Anakartlar için sürekli yüksek kalite isteği vardır. Anakartlar işlemcilerle beraber bilgisayarınızın gücünü etkilerler. Şimdilerde anakart/CPU uyumunun (işlemci yuvaları) farklı tipleri vardır, Bunlar ü Slot 1: Pentium III ve Pentium II işlemcilerde kullanılır. ü Slot A: AMD firmasının ürettiği Athlon işlemcilerde kullanılır. Slot 1 ile Slot A birbirine rakip olarak (İntel ve AMD) çıkmışlardır. Slot 1 İntel firmasının çıkarmış olduğu işlemci yuvası tipidir. Slot ise AMD firmasının Athlon işlemciler için çıkardığı bir işlemci yuvası tipidir. ü Socket A: AMD firmasının ürettiği Athlon PGA ve Duron işlemciler için ü Socket 370: Celeron ve Celeron PPGA işlemcilerde kullanılır. ü Süper Socket 7: Pentium işlemcilerde kullanılır. ü Slot 2: Xeon (Intel'in 100 Mhz'lik anakartta çalışabilen yeni işlemcisi) işlemcilerde kullanılır. ü Socket 3: 486 işlemcilerde kullanılır. ve değişik bazı modellerde vardır. Son zamanlarda iki işlemcili sistemler çıkmıştır. Çift işlemcili anakartlar sunucularda (server) kullanılmaktadır ve sunucunun yükünü hafifletmektedir. Çift işlemcili sistemlerde işlemciler birbirine daima yardımcıdırlar ve biri bozulduğunda diğeri devreye girer. Ayrıca anakart üreticileri Pentium III ve Celeron işlemcilerin her ikisinde de çalışan anakartlar üretmektedirler. Bunun sebebi kullanıcıya işlemci seçimi yapabilme imkanı tanımaktır. Bunların ikisi de aynı anda çalışmazlar. Örneğin sizin anakartınızda iki tane PIII800 işlemci var ise PIII 1600 hızında çalışır anlamına gelmez. Yakın bir tarihte şimdi kullanılan anakartlar (geleneksel anakartlar) için işlemci bugünkü problem bitmiştir. Çünkü çift işlemcili anakartlar üretilmeye başlanılmıştır. Yonga (Chipset) Bir bilgisayar alınırken önce işlemci belirlenir ve bu işlemciye uygun işlemci yuvasına sahip anakartlar belirlenir. Bu anakartlar arasındaki seçimde ise en önemli etken yongadır. Yongalar işlemciye veri aktarımını, IDE kanalları ile sabit diske (HDD) iletilen veri aktarım hızını (Ultra DMA33...) belirler. Ayrıca anakartta bulunacak AGP yuvası ve sürümünü, PCI ve ISA yuvaları sayısını, AMR ve CNR desteği olup olmadığını belirler ve disket sürücü ve CD ROM sürücüleri kontrol eder. Zaten dergileri ve internet takip edildiğinde en iyi yonganın hangisi olduğu hakkında bir fikre sahip olunur ve bu yongayı bünyesinde barındıran anakart seçilir. Yongalar bünyesinde kuzey kutup ve güney kutup olmak üzere iki yonga bileşiminden oluşmaktadır. Yonga Takımlarının Karşılaştırılması* Bilgisayar sektöründe üç kategori vardır. Kullanıcının isteklerini yeterli derecede karşılayan ve fiyat-performans avantajı sağlayan giriş seviyesi PC; CAD/CAM gibi çizim programları ile yüksek grafik işlemleri yapan yada ses işleme gibi güç isteyen yüksek performanslı profesyonel PC ve bu iki arasında olan orta seviye PCler. (Burada Workstation ve Server Sistemleri bu kategoriye alınmamıştır). İşlemci, grafik kartı, harddisk gibi her bilgisayar arabirimi kendi arasında bu şekilde sınıflandırılırlar, kullanıcı isteği ve ihtiyacı doğrultusunda önerilirler. Bir anakarttaki yonga takımları da sahip olduğu teknoloji ve performansı ile aşağı yukarı bu kategoriyi belirleyen en önemli parçadır. Şimdi günümüzdeki intel ve VIA nın üretmiş olduğu yongaları ve birbirinden ayrıldığı belirgin özellikleri ele alalım: LX yonga takımı 66MHz lik veri yoluna sahiptir ve diğerlerine oranla daha ucuz, ekonomik bir yongadır. Bu nedenle Celeron ve PII (233-333) işlemcilerin kullanıldığı soket 370 ve Slot 1 yapıdadırlar. 3 DIMM slota sahip olması ile en çok 768 MB SDRAM desteği bulunmaktadır. Ev ve ofis kullanıcıları için Word, Excel, mail, internet chat gibi ofis uygulamaların çalıştırılacağı anakartlarda kullanılmaktadır. ZX yonga takımı hem 66MHz hem de 100 MHz veri yoluna sahiptir ve Celeron, PII ve PIII işlemci desteği vardır. BX yonga setine göre daha ucuzdur ve 2 DIMM slotu ,512MB SDRAM bellek desteği ile orta seviye anakartlarda kullanılmaktadır. Giriş seviyesi uygulamalarda biraz daha güç isteyen uygulamalarda tercih edilmektedir. BX yonga takımı: 66 MHz ve 100 MHz veri yolu ile yüksek hızlı PIII işlemcilerden Celeron işlemcilere kadar işlemcileri desteklemektedir. 4 DIMM ile 1GB ana bellek desteği vardır. Genişleme yuvası olarak 6 PCI ve ISA desteği ile kolay kullanım avantajı sağlamaktadır. CAD/CAM gibi resim işleme, Database uygulamaları, Ses işleme ve 3D oyunlar gibi yüksek performans isteyen uygulamalar için tercih edilmektedir. Yandaki şekilde BX yonga takımına örnek olarak i440BX chipseti verilmiştir. Burada chipset ve diğer elemanlar arasındaki veri iletişim şekli verilmiştir (Şekil 1). Kuzey Kutup (BX) ve Güney Kutup (PIIX4) olarak adlandırılan iki ana yongadan oluşan BX yongalı anakartların genel özelliğine bakıldığında; 66/100MHz FSB PIII/PII ve Celeron, PC100 SDRAM maksimum 1GB bellek, AGP 2X Grafik, ATA 33 Harddisk desteği, 2 USB çıkış, ISA slot desteği bulunuyor. 100MHz de çalışan PIII işlemci kullanıldığında işlemci-BX yonga arasında 800MB, 100MHz de çalışan PC100 SDRAM kullanıldığında RAM ile BX yonga arasında 800MB, AGP2X desteği olan ekran kartı kullanıldığında VGA-BX arasında 512MB veri bana genişliği sağlanmaktadır. BX yonga ile harddisk, disket sürücü, CDROM bileşenlerini kontrol eden PIIX4 yonga arasıdaki veri band genişliği ise 132MB olmaktadır. Bunun nedeni iki yonga ortasındaki veri yolu üzerinde bulunan PCI yolundan kaynaklanmaktadır. PCI veri yolu 33MHz de çalıştığı için 32bit lik veri aktarımında 4 ByteX33MHz=132MB band genişliği sağlanmaktadır. Bu durum PCI yuvalarına takılan SCSI, Ses, Mpeg, TV Kartı bileşenlerinin 132MB lık veri yolunu paylaşmalarına neden olmaktadır. İlk önceleri daha çok PII/III ler için Slot 1 yapıdaki anakartlarda kullanıldılar. Pentium III işlemcilerin Soket yapıya geçmesinden dolayı bu yongaları taşıyan soket anakartlar da üretildiler. Harddisk teknolojisinde ATA33 standardından ATA66 standardına geçilmesi, bu yeni standardı desteklemeyen BX yonga için bir eklenti yapıldı ve ATA66 standardını kullanmaya imkan veren ek yongalar anakart üzerine kondular. Promise gibi birkaç firmanın üretmiş olduğu bu yongalar ile 1 yılı aşkın varlığını devam ettiren BX yongalı anakartlarda, artık ATA66 standardındaki harddiskler tam performansta kullanılır hale geldiler. Bunun için anakarttan başka gereken altyapı, kullanılan ATA66 harddisk ve 80 kablolu ancak 40 pinlik ATA66 kablosu ve gerekli yazılımları yüklemektir. BX2000+ ve BX7+ bu özellikteki birkaç anakarttan ikisi. I810 yonga takımı; Hem görüntü hem de ses özelliği ile giriş ve orta seviye kullanıcılara hitap etmektedir ve oldukça ekonomiktir. 66 MHz ve 100 MHz veri yolu desteği vardır. İlk etapta Intel, bu yongaya sahip anakartı (CA810A) Celeron işlemciler için Soket 370 yapıda yaptı ama diğer üretici firmalar (Zida T810B-SE ve Instant810C-SE) hem soket 370 hem de slot 1 yapıdaki anakart tasarımı ile Pentium II/III işlemciyle orta seviye kullanıcılara da hitap etmeyi düşündüler. Daha sonra soket yapıda olan başka anakartlarda Soket Pentium III işlemcilerin çıkması ile bu işlemcilere destek sağladılar. I810 yonga takımı diğer yonga takımlardan bir kaç noktada ayrılırlar. Bunlar I810 yonga takımı içine entegre edilmiş Direk AGP grafik arabirimi, ATA 66 harddisk standardı, AC 97 ses desteği, STR (Suspend to RAM) ve AMR yuvası (Audio Modem Riser). Ek olarak tümleşik ethernet yonga (CA810AL) ile Network ortamında kolay entegrasyon ve ekonomik çözüm sağlamaktadır. Ses ve görüntü grafiği üzerinde taşıması ile daha az genişleme yuvasına ihtiyaç vardır ve genellikle mikro ATX yapıda ve 4 PCI yuvaya sahip olan anakartlar üretilmektedir. ISA slot desteği bulunmamaktadır. Ancak ISA için ayrı bir yonga kullanılarak bu destek sağlanmaktadır. En önemli yenilik ise önceki yonga setlerinde bulunan North Bidge ve South Bridge (Kuzey- Güney Kutup) yongaları yerine Hub teknolojisini kullanan yeni yongaları kullanmasıdır. İşlemci, grafik ve RAM bellekleri kontrol eden GMCH “Grafik Memory Controller Hub” ile USB, disk, I/O gibi diğer bileşenleri kontrol eden ICH “I/O Controller Hub” arasındaki veri yolu hızının saniyede 266MB gibi iki kata çıkması ve ICH yongasına bağlı olan her bir arabirimin diğer bileşenlerden bağımsız olarak çalışması büyük avantajlar sağladı. Daha önceki yonga setlerinde iki yonga arasında bulunan PCI slotları 33MHz hızında çalışmalarından dolayı iki yonga arasındaki lik aktarım hızı 133MB/s de sınırlı kalıyordu ve darboğaz oluşturuyorlardı. I810 nun genel özelliklerine bakıldığında; I810, ATA 66 standardını ilk destekleyen yonga takımıdır. Bu şekilde veri aktarım hızı 66MB/s olan harddiskler tam performansta kullanılabilmektedir. STR (Suspend To RAM) özelliği ise sistemin bir TV kadar hızlı açılıp kapanma özelliğidir. Bilgisayar bu modda iken çok daha az enerji harcanmaktadır. AMR ise fax modemlerde maliyeti düşürmek için yapılan bir arabirimdir. Burada Fax modemde kullanılan dijital işlemleri yapan parçalar anakart üzerine entegre edilir ve sadece analog işlemler AMR kartta yapılır. Bu şekilde maliyeti düşürmek hedeflenmiştir. I810 içine entegre edilmiş grafik özelliği ise ev ve ofis kullanıcılarının ihtiyaçlarına göre tasarlanmış, Direkt AGP özelliği ile 8MB lık AGP bir ekran kartının performans değerlerine sahiptir. i810 in Grafik Özellikleri I810 yongayı diğer yongalardan ayıran önemli özelliklerden biri de 810 yongasının grafik özelliğini kendi içinde bulundurmasıdır. I810 yonga I740 grafik yonganın devamı olan I752 grafik yonganın çekirdeğini içermektedir. Performansı ise TNT grafik yongası düzeyindedir. Bu nedenle I810 yonga, giriş seviyesi PC lerde çift doku işleme yoluna sahip, grafik çekirdeği ile tümleşik, oldukça iyi üç boyutlu performans sergileyen ilk yongadır. Tabi bu, çok yüksek performans isteyen bütün 3D oyuncuları memnun edecek anlamına gelmiyor ama düşük maliyeti ön planda tutan kullanıcıları da yarı yolda bırakmayacak kadar iyi. I810 yonga içine entegre edilmiş I752 grafik yonganın diğer özelliği ise MPEG2-kod çözücü için hareketli resimlerin işlenmesi için donanımsal olarak desteklenmesi (hardware motion compensation). Bu da DVD filmlerde kendini göstermektedir. I810 performansını en iyi bellek band genişliği göstermektedir. Dynamic Video Memory Technology (D.V.M.T.) özelliği ile doğrudan belleğe erişim sağlayan Direk AGP yapısını ve işlemci ile grafik arasındaki hafıza kullanımı kontrol etmektedir. Böylece grafik yonga, PC100 SDRAM ana belleğin 800Mb/s band genişliğinden daha yüksek band genişliğinde (1GB/s) grafik belleğe erişmektedir. I810, ana belleğin bir kısmını frame buffer, texture buffer ve Z-buffer olarak Windows işletim sistemi için kullanmaktadır. Açılış sırasında I810, ana belleğin 1MB’tını temel görüntü bufferı için ayırmaktadır. Grafik sürücüleri yüklenirken ise ana belleğin 4MB ı frame buffer, 2MB tı komut buffer ve 4MB’ı ise üç boyut özelliğini gerçekleştiren (anakart üzerinde ayrıca 4MB bellek konmamışsa) Z buffer için kullanılır. Windows işletim sisteminde i810 grafik özelliklerine bakıldığında görülen 2 MB yada 4MB bellek yanıltıcı olabilir, aslında arka planda yukarıda anlatılan yapı gerçekleşmektedir. Toplamda ise ana belleğin 7 ile 11MB tının grafik yonga tarafından işletim sistemi için kullanıldığı görülmektedir. D.V.M.T ile; kullanılan grafik bellek, daha fazla grafik performansı isteyen uygulamalar için kalan ana bellekteki miktar paylaşılarak kullanılmaktadır. Kısaca Grafik bellek=ana bellek-11MB (7MB ayrıca 4MB bellek anakart üzerinde varsa) olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle ana bellek miktarı arttırıldığında sistem performansının artışı yanında grafik performansı da artacaktır. Sistem performansı için 64MB ve üstü RAM lerin kullanılması tavsiye edilir. I810 yongası 1600X1200x8bit yada 1280X1024X16bit gibi makul sayılabilecek üç boyut çözünürlüğünü vermektedir. Bu çözünürlük ana bellek miktarı artsa da değişmemektedir. I810 içine entegre edilmiş grafik özelliği ev ve ofis kullanıcılarının ihtiyaçlarına göre tasarlanmış, Direkt AGP özelliği ile 8MB lık AGP bir ekran kartının performans değerlerine sahiptir. I810E yonga takımı; I810 yonga takımının iyileştirilmiş halidir. 66/100 ve 133MHz veri yolu hızı desteği ile yeni Celeron ve PIII/133Mhz işlemci desteği vermektedir. Ayrıca anakart üzerinde 133MHz SDRAM belleğe sahip olması ile daha (yaklaşık %7-30) iyi grafik performansına sahip olmasıdır. Bunların dışındaki bütün özellikler (STR, AMR, ATA 66) I810 ile aynıdır. I815 ve I815E Yonga Takımı: I815 yonga takımı I810e nin devamı niteliğinde, I810e yonganın ATA66,AMR, STR,AC97 gibi yeni arabirimleri ve Hub teknolojisini desteklemektedir (Şekil 2). Ancak bu yonganın getirmiş olduğu en yeni özellik I815 yonga içine entegre edilmiş grafik arabirimine ek olarak ayrı bir slotta AGP4X grafik desteğinin olması. Bu da I810 ve I810e yongalarının grafik performansından memnun olmayan kullanıcılara ve ilk etapta anakart ile tümleşik grafik yongayı kullanıp sonra daha performanslı üst grafik kartlarını kullanmak isteyen kullanıcılara imkan sağladı. Böylece Celeron işlemcilerden en üst Pentium III işlemciye olan destek ile her kademe kullanıcıya hitap eden bir yonga piyasaya sağlanmış oldu. I815E olarak adlandırılan yonga ise aslında I815 yongası ve ICH2 bileşeninden oluşuyor (Şekil 3). İlk etapta I815 yonga ile ICH (I/O Controller Hub) adı verilen I82801AA yongası beraber kullanıldı. I/O Giriş Çıkış arabirimi, PCI, Harddisk, USB, gibi arabirimleri kontrol eden ICH (I82801AA) yonga, harddisklerde ATA66 yı desteklerken AMR gibi yeni bir teknolojiyi de beraberinde getirdi. Teknolojideki hızlı ilerleyiş harddiskte de ATA100 standardı ile görüldü ve AMR arabiriminin beklenen sonucu gösterememesi nedeniyle yeni arabirimler üzerinde çalışıldı. ICH 2 (I82801BA) yongası ile beraber bir kaç değişiklik yapıldı ve disklerde ATA100 desteği ve CNR (Communication Network Riser) denilen yeni bir teknoloji sunuldu. CNR ile Ethernet, USB, Ses gibi bileşenleri destekleyen kartların üretilmesi planlandı. Ayrıca 2 olan USB desteği ayrı bir yongaya gerek kalmadan 4 e çıktı. Bu farklılığı belirtmek için ise I815+ICH2 bileşenine kısaca I815E adı verildi. I820 yonga takımı; Önümüzdeki günlerde BX yonga takımın yerini alacak olan yeni bir performans ve profesyonel PC yonga takımıdır. Hub mimari özelliğini taşıyan yonga beraberinde bir çok yeni teknolojiyi beraberinde getirmektedir. Şekil 4 te görüldüğü gibi, temel üç yonga olan MCH “Memory Controller Hub”, ICH“I/O Controller Hub”, FWH “FirmWare Controller Hub” bileşenlerinden oluşmaktadır. MCH adını taşıya I82820 yonga işlemcilerde 100 ve 133MHz lik aktarım hızları ile Pentium III işlemcileri destekleyerek saniyede 1GB lık veri aktarım hızı sağlamaktadır. Yeni grafik arabirimi olan AGP 4X standardı ile 66MHz de çalışan AGP çalışma hızını 4 kez tetikleyerek 1.0 GB lık grafik band genişliği sağlayarak daha canlı resim ve görüntüleri kullanıcıların hizmetine sunmaktadır. En çok 800MB lık band genişliği sağlayan SDRAM lerden farklı olarak en çok 1.6GB gibi oldukça yüksek bellek band genişliği sağlayan RDRAM bellek teknolojisi ilk defa bu yonga ile gelmektedir. 64 bitlik veri yolu olan 100 ve 133MHz lik hızlarda ve paralel veri yolunda koşan SDRAM den farklı olarak, 16 bitlik ancak 800,700,600MHz gibi çok yüksek hızlarda çalışan PC800,PC700,PC600 seri veri yolu kullanan RDRAM ler RIMM “Rambus Inlay Memory Module” lerde kullanılmaktadır. Yonga en çok iki RIMM yuvasına izin vermektedir ve ayrıca tek RDRAM kullanılacaksa boş olan yuvanın sonlandırıcı bir kart ile doldurulması gerekmektedir. Ayrıca daha önceki yonga setlerinde Kuzey ve Güney kutup adı verilen buradaki karşılığı MCH ile ICH olan yongalar arasındaki veri band genişliği saniyede 133MB lık aktarım hızı sağlarken bu yonga ile iki katına yani 266MB lık veri ban genişliğine çıkmaktadır. Buda PCI yuvalardan elde edilen yada harddisklerden alınan bilgilerin daha hızlı işlenebilmesi demektir. Yandaki şekilde görüldüğü gibi ICH “I/O Controller Hub” adı verilen yonga, ATA 66, STR “Suspend To RAM”, AC97 ses ve AMR “Audio Modem Riser” gibi yeni standartları desteklemektedir. Bu yonga ile artık sistemi yavaşlatan ISA slot desteği kalmış durumdadır. Mevcut ISA kartlarının kullanılması için ISA desteği, anakart üzerine ayrı chipsetler konarak sağlanmaktadır. STR özelliği ile bilgisayarını bir televizyon kadar hızlı açıp kapatabilirken, ATA 66 harddisk desteği ile bilgiye daha hızlı şekilde ulaşma imkanı sağlanmış oldu. AMR ile beraber PCI modemlerde bulunan analog ve dijital bileşenler ayrılarak, dijital bileşenler anakartta, analog bileşenler AMR kartında toplandı ve bu şekilde daha ekonomik modem çözümleri elde edildi. FWH “FirmWare Hub” adı verilen aslında anakart BIOS u ile şifreleme yazılımları için rasgele sayı üreten RNG “Random Number Generator” arabiriminden oluşan yonga ile, ilk defa anakart üzerinde kaynağını çevrenin sıcaklık gibi değişken verilerden alan donanımsal sayı üreteci bu yonga ile beraber geldi. Böylece e-ticarette kullanılmak için daha güvenli şifreleme yazılımlarının önü açılmış oldu. adresinden I820pres.zip dosyasını bilgisayarınıza yükleyerek alabilirsiniz. Bunun için sisteminizde bir ses kartı olması gerekmektedir. I840 Yonga Takımı; Bu yonga takımının (Şekil 5 te görülmektedir) I820 yongaya ek olarak getirmiş olduğu en önemli yenilikler 3 grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi, anakartı İş ortamlarında güçlü bir platform olarak Workstation yada giriş seviyesi server olarak kullanılmasını sağlayacak .ifa Pentium III işlemci desteği. I840 sadece 133MHz veri yolu desteği sağlamakta bu nedenle 133MHz de çalışan Pentium III işlemciler ile maksimum performans sağlanabilmektedir. İkinci önemli özelliği ise tek kanalda RDRAM band genişliği en çok 1.6GB verebilirken bu yonga ile iki kanal RDRAM desteği geldiği için en çok 3.2GB lık bellek band genişliği sağlanmaktadır. Bu şekilde grafik ve resim işleme programları olan CAD/CAM, AutoCAD gibi yazılımlar ile uğraşan kullanıcılar için daha canlı, hızlı ve net görüntüler sunulmaktadır. Üçüncü yenilik ise anakart üzerinde Intel I82806 kullanıldığında mevcut 32bitlik PCI yuvalarına ek olarak 64bitlik PCI yuva desteği gelmekte ve iki yonga arasındaki band genişlik ise 533MB/s olmaktadır. Bu yuvalarda daha çok yüksek band genişliği isteyen Gigabit Ethernet, Fiber Channel yada SCSI kartlar kullanılabilmektedir. I820 yongada da kullanılan ICH bu yongada da kullanılmaktadır. Dolayısı ile AC 97 ses, ATA66 harddisk standardı, STR “Suspend To RAM”, USB arabirimi bu yongada da bulunmaktadır. Aynı şekilde rasgele sayı üreteci; RNG “Random Number Generator” ve anakart biosunu taşıyan FWH bileşeni burada da kullanılmaktadır. Accelerated Graphics Port (Hızlandırılmış Grafik Portu) AGP arabirimi ana satış gurubunu oluşturan PC lerde, özellikle 3D uygulamalarında yüksek grafik performansı sağlayan yeni bir veri yolu şartlandırıcıdır. AGP arabirimi, grafik hızlandırıcılarına, ana belleğe ulaşım için özel veri yolu ve daha hızlı transfer gibi yeni özellikler katar. Bu, sistem bellek bağlantısında, geniş bant aralığı ve daha az gecikme sağlar. AGP arabirim şartlandırıcı 66MHz PCI şartlandırıcıyı temel işlem yolu olarak kullanır ve PCI şartlandırıcıya üç performans uzantısı veya güçlendiricisi sunar ki bunlar 3D grafik uygulamalarında AGP nin yüksek performansını optimize eder. Bu AGP uzantıları PCI şartlandırıcıda tanımlanmamış veya gerekmemiştir. Bu uzantılar: - Bellek yazma ve okuma işlemlerinde derinlemesine ayrılmış yol; bellek erişim gecikmesini yok eder. - Veri yolundaki adres ve verilerin demultiplexasyonu; hemen hemen %100 verimli veri yoluna izin verir. Metin Kutusu: İşlemci - 133 Mhz veri transferi için AC timing(zamanlama); 500 MB/s gerçek veri aktarımı sağlar... Bu güçlendirmeler "sideband" sinyali kullanımı ile gerçekleşmiştir. PCI şartlandırıcı hiçbir değişikliğe uğratılmamıştır, AGP arabirim şartlandırıcı, PCI daki "reserved" alanlar, encodingler, pinler, vb... bölümleri kullanmaması için özel olarak geliştirilmiştir. Asıl eğilim, PCI ın tasarımından faydalanarak grafik yönlü performans artışını karmaşıklık/performans oranını değiştirerek sağlamaktır. AGP sistem PCI ını ne küçültür nede yerini alır. Bu yüksek hızlı port (AGP) fiziksel, mantıksal ve elektriksel olarak PCI dan tamamen bağımsızdır. Sistemde ek bir bağlantı noktasıdır. Özel görüntü araçları için tasarlanmıştır; diğer tüm I/O araçlar PCI bus ta kalacaktır. AGP için eklenen ek slot yeni bir bağlantı gövdesi kullanır( elektriksel sinyalizasyon sebebi ile) ki bu PCI bağlantısı ile uyumlu değildir; PCI ve AGP kartlar mekanik olarak birbirleri yerine geçemezler. AGP arabirim şartlandırıcı Intel tarafından PCI özel gurubundan bağımsız olarak geliştirilmiştir. Bu gurup tarafından desteklenmemiş ve gözden geçirilmemiştir. Kişisel bilgisayar kullanımında grafik teknolojisi ve ürünlerindeki gelişmeyi desteklemek için tasarlanmıştır. PCI genel amaçlı sistemlerin I/O yolu olmaya devam edecektir. AGP arabirimi PCI ın yerini almak için değil özellikle grafik kontrolcüsü için tasarlanmıştır. PCI I/O fonksiyonları için gerekli bant genişliği 133Mb/s, 32-bit, 33MHz sürümünün sınırlarına yaklaştıkça PCI daha geniş ve daha hızlı yayılacaktır. AGP özellikle noktadan noktaya grafik bileşenleri için tasarlanmıştır. Fiziksel olarak PCI dan ayrılmıştır ve apayrı bir bağlantı kullanır. PCI Günümüzde en fazla kullanılan veri yolu tipidir. Günümüzde üretilen anakartarda en az 2 tane bulunmaktadır. 32Mhz veri yoluna sahiptir. AGP veri yolu,bu veri yolu tipinin üzerine inşa edilmiştir. ISA Günümüzde üretilen anakartlarda yer alamaz hale gelmiştir (İlk sayfadaki anakart resminde de görüldüğü gibi). PCI dan bir önceki veri yolu mimarisi çeşididir. PCI ve AGP yuvalarına nazaran daha büyük bir yapıdadır. Anakart üzerinde siyah renkte ve PCI yuvasının yanında bulunurlar. BIOS, RAM mi, ROM mu,...? Bilgisayar komut ve verileri depolamak için RAM bellekler kullanırlar. Buradaki bilgiler ve veriler güç kesintisi sonunda kaybolurlar. Sistemde devamlı kalması istenen bilgiler yavaş çalışan manyetik depolama ortamlarında saklanması yerine iç bellekte saklanması için sadece okunabilir bellekler (Read Only Memory-ROM) geliştirilmiştir.Rom bellekler genelde bilgisayar sisteminin çalışmasını kontrol eden bir dizi işletim sistemi komutunun veya logaritmik ve trigonometrik tabloların saklanmasında kullanılır.* Rom tipi belleklere bilgisayar kartlarının üretimi sırasında üretici firmalar tarafından sistemi destekleyen programlar bir defa olmak üzere yazılırlardı. Bu tip çipler bilgisayar kartlarına takıldıktan sonra sadece sisteme bilgi verirler. Yani ROMlara yapıları gereği bilgi yazılamaz. Bütün bilgiler üretici firma tarafından belirlenir ve hangi sistem için üretildi ise orada kullanılırdı. Bir defa kullanılan bu tip bellekler daha sonra kullanıcılar tarafından da programlanabilecek şekilde üretildi. Kullanıcı tasarladığı sistemine uygun olan yazdığı işletim sistemi programını kendisi Programlanabilen ROM (PROM) belleğe yazabilecekti. Mikroelektronik teknolojisindeki hızlı gelişmeler PROM belleğin daha kullanılmadan yere gömdü ve çok kısa bir sürede hem silinebilen hem de yazılabilen ROM bellek tipleri geliştirildi (EPROM). EPROM lar morötesi veya güneş ışığına tutularak silinip tekrar geri yazılabilmektedir. Bu belleği silmek için uzun süre geçmesi gerektiğinden daha sonra Elektrikle silinip tekrar programlanabilen ve günümüzde oldukça yaygın olan EEPROM bellekler üretildi. Şu anda günümüzdeki BIOS lar ROM değil, ROM un ileri bir teknolijisi olan EEPROM lardır. Bu sebeple yukarda da bahsi geçtiği üzere bu bellekler hem silinebilir hem de programlanabilir. Overclock Bilgisayar sisteminin herhangi bir parçasının, üretim yapılan firma tarafından belirlenen hızından daha yüksek bir hızda çalıştırılmasına overclock denir. Overclock işlemcilerde ve ekran kartlarında yapılır. Overclock yapılan parçada önceye nazaran daha fazla ısı ortaya çıkacağı için, overclock yapılan parçada bozulma ya da sistemde bozulmalar olabilir. Mesela fazla ısınma sonucunda işlemci ya kilitlenir ya da kendiliğinden reset yapar hatta işlemcinizi ya da anakartınızın bozulma ihtimali de vardır . Bundan dolayı sistemin önceki halinden daha fazla soğutulmaya ihtiyacı vardır. Bu soğutma kasa içerisine yerleştirilen ikinci bir fan ile giderilebilir. Ayrıca overclock sonucu bozulan parçalar kesinlikle garanti kapsamı içerisinde değildir (Aynı durum virüslerden dolayı bozulan sistemler için de geçerlidir ) . Eğer overclock işlemcide yapılacaksa işlemcinin overclok’a elverişli olması gereklidir. Bunu deneme-yanılma metoduyla öğrenirsiniz. Eğer elinizdeki işlemci bir üst hızda çalışmıyorsa overclock olmuyor demektir. Overclock anakart üzerinde bulunan jumperlar (anakarta göre switch de olabilir) ile bazı anakartlarda ise BIOS ayarları ile yapılır. Jumper ayarları anakart ile beraber verilen kitapçıkta yazar ve ayrıca bu ayarlar anakart üzerinde de açıklamasız bir halde yazılı bulunmaktadır. Anakartınız jumper'lıda olsa, makinanın içini açmadan değiştirmenize izin veren SoftFSB ve denediğiniz değerlerin doğruluğunu ve CPU tipini anlamak içinde WcpuId gibi yardımcı programları kullanabilirsiniz. Günümüzde CPU'ların hızı iki değişken vasıtası ile ayarlanıyor. Bunlardan biri bus frekansı (Front Side Bus-veri yolu hızı) ve bu frekansı çarpacak bir oran (Ratio) Bu değişkenler günümüzde hemen hemen her anakartta, FSB için 66,75,83,100,103,112,133 ...... ve Ratio için x2.5 , x3 , x3.5 , x4 , x4.5 , x5 ...... şeklide. Tabi anakartların markalarına göre bu frekans ve çarpan sabitleri çeşitlilik gösterir. Bazı anakarlar ara frekansları ve daha büyük çarpım oranlarını desteklemektedirler. FSB ve Ratio'daki değişiklikler makinanızın CPU hızını , FSB frekansını , PCI Bus frekansını, AGP Bus frekansını kısaca makinanızdaki hemen hemen tüm frekans değerlerini etkiler. Günümüzde ki anakartlarda bu sabit çarpım oranına kilit konulmaktadır. Yani işlemcide overclock sadece bus hızını değiştirme vasıtasıyla yapılır. Örneğin 600MHz hızındaki bir işlemci 6X100 (FSB)=600MHz olarak tanıtılır. Jumper ayarları ile ilgili genelleştirilmiş bilgiler Jumper ayarları anakart ile anakarta bağlı diğer donanımların uyumlu olmasını sağlayan ayarlardır. Jumper ayarları ile işlemci hızı anakart hızına ayarlanır, işlemci müsaadesine göre overclock yapılabilir, onboard anakartlarda ses veya ekran kartı on/off yapılabilir, bios pili sıfırlanabilir (böylece bilgisayar şifreleri iptal edilmiş olur). Jumper ayarları anakarttan anakarta değişiklik göstermektedir. Ama genel olarak CMOS piline en yakın olan jumper bios pilini sıfırlama jumperıdır. Bios pilinin hemen yanında CLEAR CMOS veya CLR CMOS yazar ve devamında bios pilini sıfırlayan jumper adı verilir. Ayrıca jumper hangi konuma alındığında bios pili sıfırlanacağı da belirtilir. İşlemci yuvasının yanında işlemci çarpan ve işlemci hız ayarı için jumperlar (anakarta göre dip-switch da olabilir) bulunur. Ayrıca anakartlara göre AGP için, onboard anakartlarda onboard olan parçalar (ses kartı, ekran kartı, SCSI kartı,...) için, bilgisayarın klavyeden açılabilmesi için de jumper ayarları kullanılır. Jumper ayarları anakart kitapçığında ve anakart üzerinde(anakart üzerinde kısaltmalarla) yazmaktadır. Anakart Arızaları "Bilgisayarın güç düğmesine basıyorum, işlemci fanı dönüyor ancak ekranda görüntü alamıyorum" "Anakartımın güç düğmesine bastıktan sonra anakarta elektrik geliyor, işlemci fanı dönüyor ama hoparlörden hata sesi alıyorum ve görüntü gelmiyor." "Anakartın elektrik kablosunu takar takmaz bilgisayarım hemen açılıyor." "Akşam eve geldiğimde bilgisayarımı açık halde buluyorum. Bilgisayar kendi kendine açılıyor." "Windows kurulma sırasında mavi ekran hatası veriyor" "Ekran kartımı windows a tanıtmama rağmen yüksek çözünürlükleri elde edemiyorum" "Anakartım harddiskimi otomatik olarak görmüyor ve tanıtamıyorum" "Bilgisayar açıldıktan bir süre yada windows işletim sistemi başlarken kilitleniyor" "Ses kartından ses çıkışı alamıyorum yada midi dosyalarını çalamıyorum" "Anakartıma yeni çıkan XXX işlemciyi taktığımda bilgisayarım çalışmıyor." "Anakartı Windows işletim sistemindeki Start bölümünden kapattığımda sistem otomatik olarak kapanmıyor yada tekrar açılıyor" Anakartlar, bilgisayarın diğer bütün arabirimlerini (Ekran, Ses, modem, işlemci vb) kontrol eden, verimli şekilde çalışmalarını sağlayan, sistemin performansında önemli bir role sahip ve omurgayı teşkil eden en kritik parçadır. Herhangi bir problemde de genellikle şüpheli anakart görülmektedir. Bu da onun önemini o derecede ortaya koymaktadır. ANAKARTLAR ile ilgili genel sorular/sorunlar çoğunlukla yukarıdaki sorulardan oluşmaktadır. Bilgisayar parçasının gerçekten arızalı olup olmadığı üretici firma yada dağıtıcı (distribütor) firmanın yaptığı çeşitli testler sonucunda açığa çıkmaktadır. Ancak bu aşamaya gelmeden kullanıcı tarafında yada Teknik Servis tarafında yapılabilecek, fazla zaman almayan bazı öngörmeler yapılabilir. Sizlere bilgisayar ile ilgili bir problemle karşılaştığınızda ve problemin anakarttan kaynaklandığını düşündüğünüzde rehber olarak teşkil edecek bilgileri aşağıda sunmaya çalışacağım. Dikkat edildiğinde yukarıdaki sorular/sorunlar iki kısımdan oluşmaktadır: 1)Donanımsal (Sistemden görüntü alınamaması) 2)Donanım+işletim sistemi (Sistemden görüntü alındıktan sonra kartların işletim sistemine tanıtılması) Donanımsal 1) Bilgisayarın açılmaması yada boot etmemesi durumunda anakartlar için kullanılacak bir Test Kartı işinizi oldukça kolaylaştıracaktır. Aslında anakart; üzerinde işlemci, RAM de dahil olmak üzere hiçbir aygıt olmaksızın çalışmakta ve anakart biosu arabirimleri belirli bir sıra ile kontrol etmektedir. İşte bu test kartının üzerindeki LED ler vasıtasıyla anakarttaki problemin nereden (işlemci-RAM vb) kaynaklandığını kolayca tespit edebilirsiniz. Eğer elinizde böyle bir kart yoksa takip edeceğiniz şu olmalıdır: -Anakartta kullanılacak olan işlemcinin, bu anakarta uygun olup olmadığı (100Mhz-133MHz FSB, CuMine-Katmai) kontrol ediniz. İşlemciniz henüz piyasaya yeni çıkan bir işlemci ise anakartın biosu en son versiyon olmalıdır. Varsa işlemci çarpanı veya veri yolu hızının ayarlandığı jumperları yada dip-switch ayarlarını kontrol edin. Gözden kaçabilecek önemli bir nokta da işlemci ile fan arasındaki ısı iletimidir. Eğer Tray (Tray: fanı sonradan takılan bir işlemcidir) kullanıyorsanız, buradaki fanım ısı iletimi için özel silicon maddeler kullanılmalıdır. Aksi taktirde sistem açıldıktan bir süre kilitlenecektir. -Kullandığınız RAMin kaliteli ve anakarta uygun (SPD: s e r i a l (yasak Kelime!) Precedence Detect,PC100/PC133 vb) RAM olmasına dikkat edin. Bazı anakartlarda RAMlerin çift taraflı yada tek taraflı olması, hangi DIMM slotunda kullanılması önemlidir. Basit olarak bir den fazla farklı marka ve özellikteki RAMleri test etmeniz iyi olacaktır. -Kullandığınız ekran kartını kontrol edin. AGP yuvasına tam oturmamış olabilir. Birden fazla ekran kartı (PCI yada AGP) denemelisiniz. -Kullandığınız güç kaynağı ATX ise ATX 2.1 yada yukarı standartları desteklemeli ve yeterli akımı anakarta sağlamalıdır. Farklı marka ve özellikteki güç kaynakları denemelisiniz. Yukarıdaki 4 unsur sistemden görüntü almak için gereken önemli parçalardır. Donanımsal ve İşletim sistemi Burada da yukarıdaki unsurların yine önemi büyük. -İşlemci (sıcaklık kontrolü ve ısı önlemi alınmalı), -Kaliteli RAM: Bazı RAM ler Windows yada Windows NT işletim sistemi kurulumu sırasında yada uygulamalarda problem çıkarabiliyorlar. -Ekran kartı: İşletim sistemi kurulduktan sonra Standart VGA kartı olarak algılanan ekran kartlarının sürücüleri tanıtılmaktadır. Bazı ekran kartlar (Banchee, Vodoo vb.) sürücü tanıtılmasına rağmen yüksek çözünürlük ayarını kabul etmezler. Burada işletim sisteminden standart monitör yada orijinal disket ile monitör tanıtımı yapılması gerekmektedir. Diğer nokta ise performans söz konusu ise Ekran kartının en güncel sürücüleri, BIOS dosyası ve performansı arttıran DirectX gibi yazılımların işletim sistemine yüklenmesidir. -Anakart: İşletim sistemleri 2-3 yılda bir yenilenirken yaklaşık 6-7 ayda bir farklı bir mimari ile yeni anakart teknolojileri ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle işletim sistemlerinin bu yeni mimariyi tam olarak kullanabilmeleri için anakart sürücülerinin yüklenmesi gerekmektedir. Bu durum, anakart üzerindeki ekran kartı, ses kartı , güç yönetimi gibi bir çok aygıtı doğrudan etkilemektedir. Genelde bir çok problem sürücülerden kaynaklanmaktadır. Bunun bir örneği CuMine PIII işlemci ve Creative SoundBlaster Live arasında yaşandı. Live Ware 2.0 yada 2.01 sürücüleri yüklendiğinde Windows crash olmakta ve herhangi bir müzik dosyası çalınamamaktadır. Çözüm ise Ses kartının Live Ware 3.0 versiyonunu yüklemektir. Anakartlar mimarilerinin bu kadar hızlı değişmelerinde üzerine takılan aygıtların önemi büyüktür. Piyasada çok çeşitli ve farklı kalitedeki markaların bulunması çeşitli uyumluluk problemlerini doğurabilmektedir. ww.uydulife.tv
|
|
06.05.10, 15:39 | #2 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
Bunda aygıtın tolerans değerleri ön plana çıkmaktadır.
"Bu RAM (modem vs) başka anakartta çalışıyor ancak bu anakartta çalışmıyor" gibi şikayetlerin temelinde bunlar yatmaktadır. Burada gözden geçirilecek iki taraf bulunuyor. "Kullanılan ifade: Bu anakart RAM seçiyor, uyumsuz. Yada bu RAM anakart seçiyor." Bu gibi durumlarda Ortak noktayı bulmak ise teknik elemanlara kalıyor." Başka bir anakart ya da aygıt" Anakartlardaki BIOS yonga ilk açılırken POST: Power On Self Test adlandırılan bir test yapmaktadır ve bu şekilde anakart, üzerindeki aygıtları algılamaya çalışmaktadır. Bu nedenler anakarttaki BIOS, en son BIOS versiyonu güncellenmelidir. Piyasaya çıkan yeni bir işlemci ya da önceden tespit edilmiş uyumluluk problemleri bu şekilde giderilebilir. BIOS ayarları mutlaka kontrol edilmelidir. Genel kullanım "BIOS Default Settings" ayarlarında biosu fabrika çıkış ayarlarına getirmek olacaktır. Şimdi yukarıdaki sorulara cevap arayalım: Soru: Akşam eve geldiğimde bilgisayarımı açık halde buluyorum. Bilgisayar kendi kendine açılıyor? Cevap: Bios ayarlarında Modem Ring On özelliği aktif kalan kullanıcı harici modem bilgisayara takılı ve telefon hattına bağlı ise telefon çaldığında bilgisayar kendiliğinden açılacaktır. Bu ayarı devre dışı bırakmak sorunu giderecektir. Soru: Windows kurulma sırasında mavi ekran hatası veriyor? Cevap: Genellikle RAMlerden kaynaklanan bir problemdir. Farklı marka RAM kullanmak problemi çözecektir. Soru: Anakartın elektrik kablosunu takar takmaz bilgisayarım hemen açılıyor? Cevap: BIOS ayarlarından Power Management kısmında AC Power Back seçeneği Soft Off haline getirilmelidir. Soru: Anakartı Windows işletim sistemindeki Start bölümünden kapattığımda sistem otomatik olarak kapanmıyor yada tekrar açılıyor Cevap: Sebep iki şeyden kaynaklanıyor olabilir. Birincisi kullanılan güç kaynağı, ikincisi işletim sisteminde yüklü bulunan sürücüler (kartlar) ya da uygulamalar. Temiz bir kuruluşu anakart üzerinde sadece ekran kartı varken yapıp gözlemlemek ve (anakartın kendi sürücülerini yüklemek) güç kaynağını değiştirmek olacaktır. Dikkat edildiğinde cevaplar anakart jumper, BIOS ayarları yada bios versiyonu, takılan kartların değiştirilmesi ve sürücüler olmaktadır. Yukarıdaki öngörüler ışığında 10dk lık bir çalışma ile Telefon, kargo masrafları, zamanınız ve en önemlisi Teknik Servisler, müşteri memnuniyetini ve güvenini kazanabilirsiniz. Anakartlarda adı geçen bazı terimler FSB: Front Side Bus adı verilen işlemci ile anakart yongası arasındaki veri aktarım hızıdır. 66/100/133MHz lik veri yolunu destekleyen anakart ve işlemciler bulunmaktadır. Örneği Intel BX yongası 66 ve 100MHz lik veriyollarını, I820 yongası 100 ve 133MHz lik veri yollarını desteklemektedir. PIII 866EB işlemci 133MHz de çalıştığından kullanılacak anakartın 133MHz desteğinin olması gerekmektedir. CPU Çarpanı: İşlemci hızını belirleyen faktördür. İlk çıkan Pentium III ler 100 MHz veri yolu hızında (FSB) çalışıyordu ve bir çarpan değerine sahipti. Bir işlemciyi anakartta kullanabilmek için 100MHz lik veri yolu hızı ve işlemci çarpanının sağlayan Dipswitch yada jumperlar kullanılması gerekiyor. Bu jumperlar ve Switch ler bazı anakart üreticiler tarafından kaldırılıp bunun yerine yazılımsal olarak anakart BIOS undan da yapılabilmektedir. Örneğin 600MHz hızındaki bir işlemci 6X100 (FSB)=600MHz olarak tanıtılır. {{ Eğer anakart ara FSB veriyolu hızlarını da destekliyorsa örneğin 112MHz gibi çarpanları kullanarak 6X112=672MHz gibi bir değerle yada 6.5X100=650MHz overclock olarak çalıştırılabilir. Ancak işlemciyi overclock yani normal çalışma şartları dışında yüksek hızlarda çalıştırmak ısınma ve güvenlik değerlerini aşacağından kullanılan parçaların ömrünün azalması hatta arızalanmasına sebep vereceğinden üretici firmalar tarafından önerilmez ve bu nedenle arızalanan ürün garanti dışı olarak nitelenir. Bu nedenle overclock yapma kullanıcı sorumluluğundadır.}} Yeni Celeron ve CuMine Pentium III işlemcilerde ise işlemci çarpanı artık Intel tarafından kitlenmiş durumda yani işlemci çarpanı sabit. Dolayısıyla işlemcinin Pentium III yada Celeron olmasına göre anakart veriyolu hızı 66/100/133 MHz olarak ayarlanması işlemcinin anakartta tanıtılması için yeterli. STR (Suspend To RAM): Bilgisayarın çalışmadığı durumlarda ekrandaki mevcut bilgilerin sadece Sistem belleklerinde saklanıyor. Bu arada diğer işlemci Fan,ekran kartı , güç kaynağı fanı gibi bütün PC bileşenlerdeki gücü kesilerek daha az enerji tüketimi sağlanıyor. Aynı zamanda Windows açılış süresinden daha kısa bir sürede sistem ekranda hangi görüntü var ise o görüntüde bilgisayar açılışı yapılıyor. Böylece tıpkı Televizyonlardaki gibi 7-10 saniye gibi bir sürede sisteminizi açabiliyorsunuz. AMR ( Audio Modem Riser- Ses Modem konnektörü): Daha çok Modem olarak kullanılacak yeni bir yapıdır. Modemler iki bileşenden dijital ve analog parçalardan oluşmaktadır. AMR yapı için ise modemi oluşturan digital parçalar anakart tarafa bırakılıp analog parça ise AMR kart üzerinde toplanmış. Bu nedenle maliyeti düşürülmesi hedeflenmiş. Modem bileşenlerinin tamamının anakart üzerine konmayışının nedeni ise modemlerin her ülke için kendi PTT onaylarının gerekmesi. PTT onayı alınmadığı taktirde bütün anakartın ülkeye getirilememesi riski olacağından böyle bir çözüme gidilmiş. ATA (Advanced Technology Attachment) IDE (Integrated Drive Electronics) olarak bilinir. Bilgisayarın anakartı ,ile disk depolama aygıtları (CD ROM, HDD,...) arasında kullanılan standart bir elektronik ara yüzdür. BIOS (Basic Input/Output System) Bilgisayarın başlaması sırasında kullanılan bir programdır. Bilgisayarda ki işletim sistemi ile bilgisayara bağlı aygıtlar (HDD, Ekran kartı, klavye, fare, yazıcı ) arasındaki iletişim akışını yönetir. CMOS (Complementary Metal-Oxide Semiconductor) En fazla transistörlerde kullanılan teknolojinin ismidir. CMOS yarıiletkeni (CMOS Semiconductor) negatif (N tipi transistör)ve pozitif (P tipi transistör) şarj iletkenlerini içerir. Bilgisayarın saatinin, şifresinin ve değişikliğe uğrayan diğer BIOS ayarlarının tutulduğu kısımdır. EDO RAM (Extended data output RAM) İntel Pentium işlemcilerin ana bellekten okuma zamanının kısaltıldığı çiptir. EDO RAM 66 MHz Pentium için tasarlanmıştır. Ve günümüzde üretimi durmuştur. IRQ (Interrupt Request-Kesme İsteği) Mikroişlemcinin bir donanım birimi ile ne zaman veri alışverişi yapması gerektiğini anlayabilmesi için mikroişlemciye donanım birimlerinden haber gelmesi gerekir. Bu haberleşme işlemi IRQ’lar tarafından sağlanır. Bir donanım birimi kendisine ait IRQ numarası ile gerektiğinde mikroişlemciye haber verir. Bu haber genellikle yapılan işi bitirme (kesme) anlamındadır. Bilgisayarlarda iki çeşit kesme vardır. Birincisi donanımsal kesme (Hardware interrupt), ikincisi yazılımsal kesme (Software interrupt)’dir. 16 adet donanımsal kesme vardır ve bunlar 0’dan 15’e kadar numaralandırılmıştır. Bilgisayara takılan donanım birimlerinin IRQ’ları kart üzerindeki jumper veya dip-switch’lerle yapılır. Eğer kart üzerinde jumper veya dip-switch yoksa bu ayar kartla birlikte verilen yazılım tarafından yapılır. Kart tak&çalıştır özelliğine sahipse IRQ ayarlarını kendisi otomatik olarak yapacaktır. Bir kartın :IRQ ayarı yapılırken diğer donanımlarla aynı IRQ’ların kullanılmamasına dikkat edilmelidir. Örneğin IRQ4 (COM1) kesme mouse portu için ayrılmıştır. Aynı şekilde IRQ4’e ayarlanmış bir modem kartı taktığınızda IRQ’lar çakışacaktır. Bilgisayar üzerinde bulunan ve değiştirilemeyen IRQ numaraları şunlardır. IRQ 00 Sistem saati IRQ 01 Klavye IRQ 06 Disket sürücü IRQ 14 Birinci IDE kontrolcüsü IRQ 15 İkinci IDE kontrolcüsü 0’dan 15’e kadar numaralandırılmış olan donanımsal kesmelerin her birine birer yazılımsal kesme karşılık gelir. Her yazılımsal kesmenin yönlendirildiği bellek adresi RAM ‘in sıfırınca adresinde yani başlangıcında yer alır. Bir donanım kesmesi gerçekleştiğinde, mikroişlemci gerçekleşen donanım kesmesinin numarasına karşılık gelen yazılımsal kesmenin numarasını hesaplar. Belleğin başlangıcında bulunan adres tablosundan, hesapladığı yazılımsal kesmenin yönlendirildiği adresi okur ve böylece yapmakta olduğu işi kesince nereye dallanması gerektiğini öğrenmiş olur. Bu arada yapmakta olduğu işin nerede kesildiğini ve o andaki işi ile ilgili bilgileri bellekte Stack (Yığın) adı verilen bölgeye kaydeder. Böylece kesme gerçekleşmeden önce yaptığı işe geri dönmesi için gereken bilgileri kaybetmemiş olur. IRQ’lar PIC (Programmable Interrupt Controller- Programlanabilir Kesme Kontrolcüsü) tarafından kontrol edilirler. PIC anakart üzerinde yer alan bir donanım birimidir. Mikroişlemci PIC’i ilgili base I/O adreslerini kullanarak istenilen biçimde programlayabilir. Bu programlamadaki amaç mikroişlemcinin gereksiz kesmelerle meşgul edilmemesidir. BASE I/O Mikroişlemci ile donanımlar arasındaki iletişimi sağlayan adrestir. Bu donanımlar ses kartı ve modem kartı gibi aygıtlardır. Mikroişlemci ile donanımlar arasındaki iletişim veri yolları üzerinden gerçekleşmektedir. Base I/O numarası ise veriyolu üzerinden aktarılan verilerin birbirine karışmadan doğru yere varmasını sağlar. Her donanım (kartın) mikroişlemci ile haberleşmesi için farklı bir base I/O adresi vardır. Birden fazla kartın aynı adresi kullanması durumuna çakışma denir. İki kartın aynı adresi kullanması durumunda mikroişlemci tarafından gönderilen taraftan gönderilen komutlar bu kartlar tarafından doğru algılanmaz. Bu durum kartların çalışmamasına ya da hatalı çalışmasına neden olur. Bir bilgisayara taktığınız kartın hangi base I/O adresini kullandığını bilmelisiniz. Eğer bilgisayarlarda aynı base I/O adresini kullanan başka bir kart varsa sonradan takılan kart başka bir base I/O adresine ayarlanmalıdır Bu ayarlama kartın üzerinde bulunan jumper ya da dip-switch’lerle yapılır. Tak&çalıştır özelliğine sahip kartlarda bu tür bir ayarlama gerekli değildir. Çünkü tak&çalıştır özelliği olan kartlar kullanacakları adresleri otomatik olarak kendileri bulurlar. Kartların bu özelliklerinden yararlanabilmek için tak&çalıştır özelliği olan anakartlar kullanılmalıdır. Ayrıca kullanılan işletim sistemi de tak&çalıştır özelliğini desteklemelidir. Tak&çalıştır özelliğine sahip kartlarda da bazı durumlarda base I/O adresi değiştirmek gerekebilir. Bu kartlar genellikle ağ bağdaştırıcısı (ethernet)kartlardır. Bunların mutlaka konfigürasyon disketlerini edinmeniz gerekir. Bazı kartlarda ise üzerlerinde bulunan jumper veya jumperlar yardımıyla tak&çalıştır özelliğini iptal ederek kullanabilirsiniz. Bir kartın tak&çalıştır özelliğini iptal etmeniz gereken durumlar şunlardır. İşletim sisteminin tak&çalıştır özelliğinin olmaması durumunda ve kartın base I/O adresini değiştirmek gerekirken disketinin olmadığı durumlarda. Her kart her adreste çalışmaz, genel olarak her kartın kullandığı adresler vardır. Bu adresler hemen hemen standart hale gelmiştir. Kartların kullandıkları adresler kitapçıklarından öğrenilebilir. Aşağıda standart haline gelmiş base I/O adresleri görülmektedir. Ses kartları: 220h (h:hexadecimal olduğuna işarettir) Ağ bağdaştırıcı kartlar: 300h, 340h ve 320h Modem kartları: 2F8, 2E8 Önemli olan, kartların birbirlerinden farklı base I/O adreslerini kullanmasıdır. Çünkü bilgisayar üzerinde standart olarak kullanılan ve değiştirilmeyen base I/O adresleri ve bunları kullanan donanımlar vardır. Bilgisayara takılan kartlardan biri bu sabit adreslerden birini kullanmaya kalkarsa çakışma meydana gelir. Aşağıda bilgisayar üzerinden sabit olarak belirlenmiş bazı base I/O adresleri görülmektedir... 1f0-1ff Birinci IDE kontrolcüsü 170-17F İkinci IDE kontrolcüsü 200-20F Oyun potu 3b0-3bF /3C0-3CF Ekran kartı 3F0-3F7 Disket sürücü kontrolcüsü DMA (Direct Memory Access-Doğrudan Bellek Erişimi) Mikroişlemciler donanım birimleri ile veri alışverişi yapmak için base I/O adreslerini kullanırlar. Bu işlem bazen mikroişlemciyi gerektiğinden fazla meşgul eder. Bu şekilde mikroişlemcinin diğer işler için yapması gereken zamanı kısıtlar. Buna örnek olarak, mikroişlemci bir ses örneğini ses kartına çalması için göndermiş olsun, burada mikroişlemcinin yaptığı iş, belleğin belirli bir adresinde bulunan bu ses örneğinden her seferinde bir byte alıp base I/O adresini kullanarak ses kartına göndermektir. Bu işlem sırasında mikroişlemcinin yapması gereken başka bir iş varsa, anakart üzerinde bulunan ve DMA adı verilen donanım birimini araya sokar. DMA’nın yaptığı iş bellek ile diğer donanım birimleri arasındaki veriş alışverişini yapmaktır. Ses kartı örneğinde, bellekte bulunan ses örneğini ses kartına aktarma işlemini DMA yapmış olsaydı, mikroişlemci bu işle meşgul olmayacak ve yapması gereken diğer işlere devam edebilecekti. DMA ile yapılan veri transferine örnek olarak yine bir ses kartı ile DMA arasındaki veri alışverişini verebiliriz. Veri alışverişini DMA yapacağına göre bu durumda mikroişlemcinin yapması gereken sadece bu işlemi başlatmak olacaktır. Mikroişlemci, DMA’ya DMA’nın base I/O adresini kullanarak, transfer etmesi gereken verilerin bellekteki başlangıç adresini, uzunluğunu ve ne hızda transfer etmesi gerektiğini verir. Bu bilgiler DMA’ya ulaştıktan sonara mikroişlemci, DMA’ya transfer işlemine başlaması için bir komut gönderir ve transfer başlar. Ses kartı gelen ses örneklerini çalarken mikroişlemci de başka işlerle meşgul olur. Transfer işlemi bitince, bu durum mikroişlemciye ses kartı tarafından oluşturulan bir kesme ile bildirilir. Mikroişlemci bu durumda ya DMA’yı durdurur ya da yeni bir iş verir. Bir bilgisayarda 0’dan 7’ye kadar numaralandırılmış 8 adet DMA kanılı bulunur. bu kanallardan ilk 4’ü Low DMA, kalan 4’ü High DMA olarak adlandırılır. Low DMA kanalları , bir seferde 8 bitlik veri transfer edebilirler. High DMA kanalları ise bir seferde 16 bitlik veri transfer edebilirler. 8 bit ve 16 bit ses örneklerini çalabilen ses kartları iki ayrı DMA kanalı kullanırlar. 8 bitlik ses örmeklerini çalabilmek için Low DMA kanalını, 16 bitlik ses örneklerini çalabilmek için High DMA kanalı kullanırlar. DMA ile ses kartına veri aktarımını genellikle oyun programlarında kullanılan bir yöntemdir. İki ayrı donanım birimi aynı DMA kanalını kullanamaz. Aksi taktirde DMA çakışması olur ve bu donanım birimleri çalışmaz. Aşağıda bazı sabit DMA kanalları görülmektedir. DMA 2 Disket sürücü DMA 4 MA kontrolcüsü. Bunların dışında kalan diğer DMA kanalları diğer donmanım birimleri için ayrılmıştır. USB (Universal System Bus) Microsoft, Compaq, National Semiconductor ve diğer 25 USB üyesi tarafından geliştirlmiş olan USB, klavye portu, paralel portlar, oyun portu ve seri portların yerine, yüzün üzerinde USB uyumlu aygıtı zincirleme olarak bağlayabileceğiniz, tek bir bağlantı ile almayı hedefler. Bu tek bağlantı dokuz pin bir seri porttan da basittir, çünkü sadece 4 pini vardır. Fiziki olarak bilgisayara takılmış olan bir tek aygıt (örneğin klavye) görünür, geri kalan her şeyde bu aygıt (örnekte klavye) üzerindeki bir hub'a takılır, veya bilgisayar bir hub taklılır ve diğer her şey bu hub'a takılır. SCSI'de olduğu gibi, her aygıta bir seferde yedi tane başka aygıt ve hub takılabilir. USB seri portlardan daha hızlı olmak üzere de tasarlanmıştır. Bu standart, seri bir arabirimin saniyede 100 ve üzeri kilobit hızına karşılık, saniyede 12 megabit' e kadar veri transfer edebilen bir arabirim tanımlar. Bu hız düşük çözünürlüklü video konferans gibi telefon uygulamalarına yetişmek üzere belirlenmiştir. BIOS Üzerine Temel Bilgiler Bilgisayarın ayrılmaz bir parçası olduğu halde, hep arka planda kalan, acemileri “aman kurcalama, bozarsın” diye korkuttuğumuz şu BIOS, aslında o kadar da karmaşık bir şey değil. Üstelik, bir kere BIOS’a hakim oldunuz mu, sisteminize ince ayar çekmek yada sorun gidermek için yapabilecekleriniz de fazlasıyla artıyor. BIOS kelimesi bir kısaltma, uzun hali ise Basic Input/Output System, yani Temel Giriş/Çıkış Sistemi. Temelde BIOS bir program, ama bilgisayarımıza yükleyip amibios.gif (18468 bytes)çalıştırdığımız diğer programlardan yerleştiği yer ve işlevleri açısından farklı. Öncelikle, BIOS sisteminizin ayrılmaz bir parçası, sisteminizi kapatsanız da, diskinizi formatlasanız da BIOS yerli yerinde duruyor. Bunun nedeni de, BIOS’un diskte değil, anakart üzerine monte edilmiş, salt okunabilir bir ROM bellek yongasında kayıtlı olması. Sadece okunabilir desek de, BIOS’un kayıtlı olduğu yongaya yeni bir BIOS yüklemek mümkün, ama bu konudan daha sonra bahsedeceğiz. BIOS yazılımı, diğer yazılımlarınızın aksine dilerseniz vazgeçebileceğiniz bir opsiyon değil, sistem çalıştığı anda çalışmaya başlayan, sistemin temel bir yapı taşı. Dahası, BIOS tam olarak sisteminize göre ayarlanmış bir yazılım, bu nedenle de her anakartın BIOS’u kendine özel. En yeni, en modern PC’lerdeki BIOS’lar bile aslında çok eski yazılımlar. BIOS’un çekirdek fonksiyonları 1981’de çıkmış olan IBM PC’ye dayanıyor ve bu fonksiyonlar halen değişmiyor, sisteminiz ne kadar yeni olursa olsun. BIOS’un büyük kısmı, sisteminizi ilk açtığınızda çalışır, görevini tamamlar ve işletim sisteminiz görevi devraldığında BIOS sessizce kenara çekilir. Buna rağmen görevi bitmiş sayılmaz, çünkü sistemin çok derinlerindeki kimi işlevler ve enerji tasarruf fonksiyonları hala BIOS’un sorumluluğundadır. Sisteminizde bir sorun çıkmadığında, yada yeni taktığınız bir donanım, başka bir donanım ile çakışmadıkça BIOS’un arka planda çalıştığını farketmezsiniz bile. Bir kullanıcı olarak BIOS’un sizi en çok ilgilendirecek kısmı, aslında normalde BIOS’un bir fonksiyonu olarak da düşünülmemiş olan System Setup, yani Sistem Ayarları kısmıdır. Bir çok ekrandan oluşan bu ayar sisteminde, sisteminizin bir çok parçasına erişebilir, işlemci ve bellek hızından, modeminizin kullandığı IRQ’ya kadar her detaya hükmedebilirsiniz. Bu yazıda hem BIOS’un nasıl çalıştığından bahsedeceğiz, hem de Setup ekranının bazı merak edilen ama pek bilinmeyen seçeneklerinin ne işe yaradıklarını göreceğiz. BIOS Nasıl Çalışır? İlk olarak tasarlandığında BIOS’un 4 fonksiyonu vardı: Sisteminiz her açıldığında, temel bir donanım kontrolü yaparak bir arıza olup olmadığını tespit etmek (Power On Self Test – POST), sistem çalıştıktan sonra RAM belleği devamlı olarak tazelemek (bu, artık yonga seti tarafından gerçekleştiriliyor). Diğer iki temel fonksiyondan biri, sistem açıldığında bazı ufak RAM bloklarını rezerve edip, bu bloklara sisteminiz hakkında bilgiler yazmak. Bunun amacı da, yazılımlarınızın sisteminizdeki donanımlar hakkında bilgi sahibi olabilmesi, örneğin bir yazılımın, bellekteki belli bir alana bakarak kaç GB’lık bir disk kullandığınızı ve kaç tane diskinizin olduğunu anlayabilmesi. Bu bloklara BIOS Data Area deniyor. Temel BIOS işlevlerinden sonuncusu ise, yazılımlarınızın donanımınız ile iletişebilmesini sağlamak, böylece adını aldığı işlemi, temel giriş/çıkış işlevlerini gerçekleştirmek. Günümüzde, gelişmiş işletim sistemleri BIOS’un yaptığı bir çok işi üzerlerine almış durumdalar. BIOS hala var ve temel işlemler için gerekli, ama işletim sistemleri çoğu BIOS parametresini de es geçebiliyorlar. Örneğin, BIOS’un Setup ekranına girip, sisteme takılı disklerinizden birisini devre dışı bıraksanız da, Windows’a girdiğinizde diskin yerli yerinde olduğunu görebiliyorsunuz. Sistem Açılırken BIOS’un ilk işlevi, sistemin açılmasını sağlamak. Eğer işlemcinize bir şeyler yapmasını söylemezseniz, anakartınızın üzerine kendi başına, bir şey yapmadan çalışıp duracaktır. Oysa BIOS, işlemcinize ilk temel komutları vererek, sistemin açılış sürecini başlatır. POST işlemi tamamlandıktan sonra da kontrolü diğer programlara bırakır. Bu sayede PC’lerimizin evrensel olması sağlanır, yani işletim sistemine özel BIOS’a gerek kalmaz. BIOS işini yapıp kontrolü devreder, ondan sonra işi ister Windows XP devralır, ister Linux, ister BeOS. Şu CMOS Denilen Şey? Bazı yerlerde “CMOS Setup” yada “CMOS’u sıfırladım” gibi ifadeler okumuş, duymuş olabilirsiniz. BIOS derken şimdi nereden çıktı bu CMOS, gelin bakalım. Biraz önce söylediğimiz gibi, BIOS, sadece okunabilir bir ROM bellek yongasında kayıtlıdır. Bu durumda, BIOS’da yaptığınız ayarları kaydetmek için bir yer gerekiyor tabii ki. İşte CMOS burada devreye giriyor. CMOS, uzun ismi Complimentary Metal Oxide Semiconductor olan bir bellek çeşidi. BIOS’un ayar ekranlarına girip yaptığınız değişiklikler, bu CMOS yongasına kaydediliyor. Sistem kapatıldığında yonganın içindeki bilgiler kaybolmasın diye de anakartınızın üzerinde bir pil var, bu pil CMOS yongasını yıllarca besleyebiliyor. Hani bazen kullanıcıların “BIOS, yaptığım sistem ayarlarını kaydetmiyor, sistem her açıldığında ayarlar sıfırlanıyor” şikayetlerini duyarsınız. İşte bu şikayetlerin nedeni ya CMOS’un arızalı olması, yada pilin bitmiş olması nedeni ile içine kaydedilen bilgileri unutması. Gigabyte’in anakartlarında BIOS’u saklamak bir değil iki tane Flash ROM yongası var. Birisi bozulursa, diğeri işi devralıyor. BIOS’u sıfırlamak Kimi zaman kullanıcılara BIOS Setup’da yanlış bir ayar yaparlar ve sistemleri açılmaz olur. İşte o zaman “BIOS’u sıfırla” diye akıl veririz. Aslında önerdiğimiz şey BIOS’un sıfırlanması değil, bunu yapabilseydik sistemimiz çalışmaz olurdu. Burada kastedilen şey, BIOS ayarlarının kaydedildiği, az önce tanıttığımız CMOS’un içerdiği verileri sıfırlamak, sistemin varsayılan ayarlar ile açılmasını sağlamak. Güncel anakartların üzerinde “CMOS Clear” yada “CLR RTC” gibi etiketlenmiş bir köprü bulunur, bu köprü genelde BIOS’un kayıtlı olduğu Flash ROM yongasının yakınındadır. Bu köprünün yerini bulmanın en kolay ve garantili yolu, anakartınızın kitapçığına başvurmaktır. Bu köprüyü kapattığınızda, yani jumper dediğimiz ufak parça yada bir tornavida ucu yardımızla içi ucu birleştirdiğinizde, CMOS’da kayıtlı tüm bilgiler gider, sisteme yaptığınız bütün ince ayarlar sıfırlanır. Anakartınızın üzerindeki saat pili, sistem kapansa bile CMOS bilgilerinin silinmemesini sağlıyor. Hemen yanındaki sarı renkli jumper’ın konumunu değiştirmeniz, CMOS’un içindeki tüm bilgilerin silinmesine neden olacaktır. BIOS’A ERİŞİM BIOS’un sahip olduğu sistem ayar ekranlarına erişimin en yaygın yolu, sisteminiz açılırken DEL tuşuna basmak. Zaten sisteminiz açılırken beliren “Press DEL to enter Setup” yazısı mutlaka gözünüze takılmıştır, işte o yazı size BIOS’a girişin yolunu gösteriyor. Kimi anakartlarda Setup ekranına ulaşmak için DEL tuşu yerine ESC, F1 yada F2 tuşlarına basıldığı da oluyor, ama en yaygın yöntem DEL tuşuna basmak. Güncel bir anakartın standart açılış ekranı. Bu noktada PC’yi kontrol etmekte olan olan şey BIOS. İşte bu ekranda DEL tuşuna basmanız, sizi System Setup menülerine ulaştıracaktır. Bazı Gizemli BIOS Ayarları BIOS’un System Setup ekranlarında bütün ayarları bu kısıtlı sayfalarda aktarmak mümkün değil. Biz bütün ayarları sıralamak yerine, çok sık rastlanan, ama ne işe yaradıkları tam bilinmeyen, üzerlerinde bazı efsaneler dolaşan bazı gizemli ayarlardan bahsetmek, onların ne işe yaradıklarını anlatmayı tercih ediyoruz. * AGP Aperture Size: BIOS ayarlarının en çok tartışılanlarından biridir AGP Aperture Size. Çoğu zaman, performansa büyük etkisi olduğu yolunda yada belleği tükettiği yönünde yanlış inanışlar vardır. Oysa durum böyle değil. AGP sistemi sayesinde, ekran kartınız, sistem belleğinizin bir kısmını sanki kendi üzerindeki bellekmiş gibi kullanabilir. İşte AGP Aperture Size, ekran kartının sistem belleğinin ne kadarını kendisi için kullanabileceğini belirliyor. Yanlış anlamayın, burada belirlenen bir limit, yani bu miktarda belleği direkt olarak bloke etmiyorsunuz. Ekran kartı, bu miktara kadar olan bellek alanına gerek duyarsa ulaşabileceğini anlıyor bu limit sayesinde. Örneğin ekran kartınızda 64MB bellek var, Aperture Size olarak da 64MB seçerseniz, uygulamalar sistemde toplam 128MB grafik belleği olduğunu düşünüyorlar. AGP Aperture Size’ın performansa etkisi olduğu iddia edilsede, bu etki günümüz uygulamalarında ciddi düzeyde değildir. Tek dikkat edeceğiniz şey, miktarını ekran kartınızın RAM miktarından az, sisteminizdeki bellek miktarından ise fazla tutmayın. * AGP Driving Control: Özellikle AMD işlemciler için tasarlanmış anakartlarda çok rastlanan bir ayardır. Bu ayar üzerinde de efsaneler dolaşır, kullanıcılara “filanca değere getirirseniz daha iyi olur” gibi asılsız tavsiyelerde bulunulur. Oysa gerçekte, ekran kartınızı çalıştırmakta bir sorun yaşamadığınız sürece bu değerle oynamanıza gerek yoktur. * Power On After AC Failure: Bazı kullanıcılarımız “sabah kalktım ki sistem kendi kendine açılmış, nasıl olur” diye sorularlar. Bu işin sırrı işte bu seçenekte gizli. İsminin “PWR On After PWR Loss” gibi çeşitli varyasyonları olabilen bu seçenek, sistemin bağlı olduğu şehir elektriği kesilir, sonra yine gelirse sistemin kendi kendine çalışmaya başlayıp başlamamasını ayarlar. Eğer bu seçeneği “On” yada “Enabled” yaparsanız, elektrik kesilip tekrar geldiğinde sistem kendi kendine açılır, siz de sistemi çalışır durumda bulursunuz. Yeni anakartlarda bu madde için bir de "Previous State" seçeneği var. Bunu seçerseniz, elektrik kesildiğinde sistem çalışıyorsa, elektrik geldiğinde yeniden çalışmaya başlar, kesinti olduğunda sistem kapalıysa, elektrik geldiğinde de kapalı kalır. * Floppy Mode 3 Support: Her BIOS’da bulunan, ama ne işe yaradığını kimsenin bilmediği bir seçenektir. Bu özellik, sadece Japonya’da yaygın olan, 1.2MB’lık bir 3.5” disket formatını desteklemekte kullanılır. Bizler için hiç bir önemi ve anlamı yok. * VGA Palette Snooping: Her BIOS’da olan, ama ne işe yaradığı bilinmeyen bir diğer ayar. Sadece çok eski video yakalama (capture) ve MPEG oynatma kartları tarafından kullanılır ve bu kartların, ekran görüntüsünü yakalamasını sağlar. “Disable” durumda bırakın, çünkü günümüzde hiç bir anlamı yok. * Virus Warning: Çoğu BIOS’da rastladığımız bu seçenek, sanıldığının aksine bir dahili virüs koruması değil. Evet, bu seçeneği aktifleştirdiğinizde bir uygulama sabit diskinizin boot sektörüne yada partiton tablosuna yazmaya kalkıştığında anakartınız alarm verir, ama bu her zaman virüs demek değildir. Örneğin, bu seçenek aktif olduğunda Windows kurmaya çalıştığınızda da virüs uyarısı alırsınız. Windows 95 ilk çıktığında yayılan “bu işletim sistemi virüslü, kurmaya kalktım sistem alarm verdi” efsanesi işte buradan çıkmıştı. Sanıldığının aksine, sisteminizin genelini virüslere karşı korumak gibi bir özelliği de yoktur, dolayısıyla bu seçeneği aktif hale getirip, sisteminizi virüslere karşı tamamiyle güvende zannetmeyin. * Paralel Port Mode: Yazıcınızı ve tarayıcınızı bağladığınız paralel port (LPT diye geçer) için bu ayar yine her BIOS’da bulunur. Standart, ECP ve EPP seçeneklerini görebilirsiniz. Standart, en eski haliyle, tek yönlü paralel bağlantıdır, sadece PC yazıcıya veri gönderebilir, yazıcı PC’ye veri yollayamaz. Günümüz yazıcılarından çoğu bu ayar ile çalışmaz “Bidirectional Connection Required” uyarısı ile iki yönlü iletişim yapabilecek bir paralel porta ihtiyaç duyduklarını belirtirler. Bu gerekliliği, ayarı ECP yada EPP seçeneklerinden birisine getirerek karşılayabilirsiniz, ECP’ye getirmeniz önerilir. EPP, Enhanced Paralel Port demektir ve Intel, Xircom, Zenith gibi firmalar tarafından oluşturulmuş bir standarttır. ECP, Extended Capabilities Port demektir, Microsoft ve HP tarafından yaratılmıştır. Her iki sistem de paralel port bağlantısını hızlandırmayı hedefler. ECP portu yazıcı ve tarayıcılar için, EPP ise paralel portu kullanan yazıcı dışındaki araçlar için uygundur. ECP modu, DMA ve tampon bellek gibi avantajlara sahiptir. * Gate A20 Option: İşte PC’nin çok eski zamanlarından günümüze gelen bir seçenek. Temel olarak klavye kontrolcüsü ile ilgilidir, varsayılan ayardan farklı bir değere getirmeniz gerekmez. * CPU L2 Cache ECC Check: ECC, bellek hatalarını belirleyip, düzeltmeye yarayan bir sistemdir. Bu seçeneği aktif hale getirmeniz, işlemcinin kullandığı Level 2 tampon belleğin ECC fonksiyonuna sahip olup olmamasını belirler. Güncel işlemciler L2 cache belleklerini işlemcinin içinde taşıdıkları için bu ayarın anlamı kalmıyor. Bu ayar daha çok L2 tampon belleğin işlemci çekirdeğinin dışında olduğu sistemler için geçerli. Aktif hale geldiğinde, performansa çok ufak miktarda olumsuz etkisi olacaktır. * Swap Floppy Drive: Eğer iki disket sürücünüz varsa, bu seçenek ile A: olarak görünenin B:, B: olarak görünenin ise A: olarak görünmesini sağlayabilirsiniz. Bu seçeneği olmayan BIOS’larda aynı işi yapmak için sistemi söküp, sürücülerin kablolarını değiştirmeniz gerekecektir. * Typematic Ayarları: Her BIOS’da bulunan tarihi ayarlardan birisi de bu seçenekler. Klavyede bir tuşa basılı tuttuğunuzda, tuşun kaç saniye sonra devamlı basılı kaldığının anlaşılacağını, basılı kalan tuşun ardı ardına karakter basarken saniyede kaç karakter basacağını bu ayar belirler. Güncel sistemlerde genelde devre dışıdır, bizim önerimiz de varsayılan değerlerde bırakmanız. * Report No FDD for Win95: Windows 95’in kötü bir huyu vardır, sisteminizde disket sürücü olmasa bile varmış gibi davranıp sorun yaratabilir. Eğer sisteminizde disket sürücü yoksa ve Windows 95 kullanıyorsanız, bu ayarı aktif hale getirin, sorunlar çözülsün. Aksi halde varsayılan değerinde bırakın. * Memory Hole at 15M-16M: Yine her BIOS’da bulunan ve temelleri çok eskiye dayanan bir seçenek. Kimi eski ISA kartların taşıdıkları BIOS’lar (Evet, ek donanımların kendi BIOS’ları da olabilir) sistem belleğinin 15MB ile 16MB’ları arasındaki bir bölüme yerleşirler. Eğer böyle bir kartınız varsa, çalışabilmesi için bu seçeneği “Enabled” yapmalısınız. Günümüzde bu durumu gerektirecek bir donanım yok denebilir. * USB Keyboard Support: Ülkemizde hala yaygın değiller ama sisteme USB üzerinden bağlanan klavyeler dünyada var. Bu ayarın “OS” ve “BIOS” gibi iki seçeneği vardır. Eğer bir USB klavyeniz varsa ve bu klavyeyi DOS gibi işletim sistemlerinde de kullanmak istiyorsanız, bu seçeneği BIOS yapmalısınız. Aksi halde, örneğin bir BIOS güncellemesi için sistemi disketten açtığınızda klavyeniz çalışmaz. * Force Update ESCD: ESCD, Extended System Configuration Data kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Tak-Çalıştır (Plug ‘n Play) sistemi ile bağlantılı olan bu birim, sistem kaynaklarının çeşitli donanımlar arasında dağılımını düzenler. Sisteminize yeni bir kart taktığınızda, bu seçeneği aktif hale getirip sisteminizi yeniden başlatmanız, yeni kartın sistem tarafından tanınmasını kolaylaştırabilir. Bu seçenek işlevini tamamladıktan sonra yine devre dışı hale gelir. * PCI Latency Timer: Bu değer, bir PCI kartın, PCI veriyolunu ne kadar süreyle meşgul edebileceğini belirler. Çok yükseltmeniz yada çok azaltmanız sorun yaratacaktır, genelde varsayılan değer olan 32’de bırakın. * VGA use IRQ ve USB use IRQ: Bu seçenekler ekran kartınızın ve USB kontrolcünüzün bir sistem kesmesi (IRQ) kullanıp kullanmayacağını belirler. Güncel bir ekran kartınız varsa “VGA use IRQ” seçeneğini mutlaka onaylamalısınız. Eğer sisteminizde hiç bir USB cihaz kullanmıyorsanız, “USB use IRQ” seçeneğini kapatabilirsiniz. * Boot Other Devices: Yeni anakartlarda, sistemin sıra ile hangi araçlardan açılabileceğini seçtiğimiz kısımda, bir de bu seçenek var. Anlamı ise, sistemin eğer belirttiğimiz cihazlardan açılamazsa, başka cihazlara da erişip erişmeyeceğini belirlemek. Örneğin siz sistemin açılacağı cihazları sırasıyla Hard Disk, CD-ROM ve SCSI olarak seçtiyseniz ve bu seçeneği de aktif hale getirdiyseniz, sistem bu cihazlardan boot edemezse, bu sefer disket sürücüyü de kontrol edecektir. * Delay IDE Init: Bazı eski sabit disklerin, çalışmaya başlamarı ile kullanıma hazır olmaları arasında belli bir süre gerekmektedir. Eğer bu kadar antika bir diskiniz varsa, diskinizin hazır olması için gereken süreyi buradan ayarlayabilirsiniz. Sistem, açılmadan önce diskinizin kullanıma hazır hale gelmesini bekleyecektir. * Run VGABIOS if S3 Resume: Sadece çok yeni anakartlarda gördüğümüz bu seçenek, Suspend-to-RAM (STR) moduna girdikten sonra kendine gelemeyen ekran kartınızı, yeniden çalışmaya ikna etmenizi sağlar. Eğer sisteminiz bekleme (stand-by) durumuna geçtikten sonra, yeniden sistemi kullanmak istediğinizde bütün cihazlar çalışmaya başlıyor ama monitöre görüntü bir türlü gelmiyorsa, bu seçeneği aktif hale getirin. Evet, şimdilik bu kadar. Bu yazının amacı daha çok temel bilgiler vermek olduğu için, kapsamlı bir konu olan BIOS güncelleme konusuna şimdilik girmiyoruz. Adım adım BIOS güncelleme, ayrı bir yazının konusu olacak. Bios Hatası Bilgisayar yeniden açıldıktan sonra BIOS’u başlatıyor Bir sistem kilitlenmesinden sonra veya Windows normal bir şekilde kapatılmadıysa, bilgisayar işlemci ayarlarının doğru olmadığını bildirecek ve otomatik olarak BIOS Setup’ı açacaktır. İşlemciyi yanlış ayarlara karşı korumak söz konusu olduğu için BIOS’daki değerlerin düzeltilmesi gerekmektedir. Ancak BIOS, kilitlenmeleri de sistem hatası olarak algılayacak ve tüm ayarların doğru olmasına rağmen hata mesajı verecektir. Bu sorunu çözmek için, BIOS versiyonunu güncellemeniz gerekir. 3.2.1 Görev Yöneticisi’ni etkinleştirmek Windows altında sorun yaladığınız zaman ilk olarak Görev Yöneticisi’ni çalıştırmayı deneyin. 1. Bunun için [Ctrl]+[Alt]+[Delete] tuş kombinasyonunu uygulayın. 2. Mümkün olursa söz konusu görevi (bu, o an üzerinde çalıştığınız programdır) seçin ve ardından GÖREVİ SONLANDIR düğmesine tıklayın. 3. Windows, bunun sonucunda cevap vermeyen programı kapatmaya çalışacaktır. Eğer program başarılı bir şekilde kapatılabilirse, Windows çalışma ortamına geri dönersiniz. Bu sırada kaydedilmemiş veriler kaybolacaktır. 4. Görev Yöneticisi de cevap vermezse, geriye kasadaki reset düğmesine basarak, bilgisayarı kapatıp yeniden açmaktan başka bir seçenek kalmıyor. BIOS KOMUTLARI Standart CMOS Date: Burada güncel tarihi ve gerçek zaman saatleri ayarlanmalidir. Time: Burada gerçek zaman saati için dogru saat zamanini ayarlayin.Yanlis ayarlanmis bir gerçek zaman saati problemlere yol açabilir, örnegin bir Online bankacilik yazilimi tarafindan dogruluk kriteri olarak talep edilecekse bu problem yaratabilir. Sabitdiskler : Burada Primary Master' dan Secondary Slave'e kadar,mevcut bulunan Onboard EIDE Controller'a uygun olan maximum mevcut dört baglantiya uyan cihaz ayarlari bulacaksiniz. "Type" için normal durumda ayar imkani olarak, öncelikle çok eski MFM ve RLL sabit diskleri için anlami olan 46 parametre bulunmaktadir, ayrica "None" ,"Auto" ve "User" seçenekleri diger seçeneklerdir."None" yani "olmayan sabit disk" bir SCSI sürücüsüne uyan bir Controller ile isletildiginde dogrudur, çünkü en sonuncusu çogunlukla ayri bir SCSI BIOS yoluyla kendi parametre yöntemini kullanir.Bunun yerine "Auto" seçildiginde,BIOS, sistem baslatiminda bagli bir EIDE sabitdiskinin konfigürasyon sektörünü okur ve böylelikle bildirilen platin parametresini kabul eder.Bu hemen hemen her zaman iyi sonuç verir.Çünkü sabitdisk önceden farkli bir Mapping kullanan, yani silindir, kafa ve sektörlerinde mantik ayrimi için baska bir hesap tablosu kullanan baska bir (E)IDE adaptörü ile isletilir. Sürücü A, B: Burada maksimum iki mevcut Floppy sürücü ayarlanabilir. "1.44 MB 3.5 inc." bugün gerçerli bulunan 3.5 inç sürücüye, "1.2 MB 5.25 inc." daha önceki 5.25 inç sürücüye karsilik gelmektedir.Tabii ki Floppy3 Mode Support adinda ve sadece özel olarak Japonya'da geçerli olan 3.5 inç formatindaki 1.2 MB sürücülerde"Enabled" olmasi gereken ek bir seçenek bulunmaktadir. Video: Bu ayar grafik karti modeli ile ilgilidir.Yani normal olarak EGA/VGA'dir. Halt On: Bu kayit, BIOS'un açilis testi sirasinda bir hatayla karsilasmasindaki durumu belirler."All Errors" bilgisayari her hatada durdurmayi saglayan tipik bir ayardir."All,But keyboard", bilgisayar klavyesiz bir server olarak kullanilmak istendiginde anlamli olur. Memory: Burada ayarlanacak bir sey yoktur.Sistem sadece ne kadar anabellek bulundugu konusunda bilgi verir.Standart olarak ilk Megabyte 640K "Base Memory" ve 384K "Other Memory" için olan degerle beraber, "Total Memory" altinda söz konusu toplam bellek olusur. Power Management Power Management: Burada bütün enerji tasarrufu önlemleri kapatilabilir, açilabilir.En son durum için yüksek "Max Saving", düsük "Min Saving" veya ayarlanabilir tasarruf derecesi "User Define" olmak üzere üç profil bulunmaktadir. PM Control by APM: Eger Windows 95/98 gibi Advanced Power Management'li bir isletim sistemi kullaniyorsaniz, buna "Yes" ile enerji tasarrufu önlemlerinin kontrolünü verebilirsiniz. Video Off Method: Burada , çok farkli ayarlar mevcuttur,ekranin kapatilmasi gerektigi gibi. "Blank Screen" son olarak bosluk isareti monütöre gönderilir. "V/H-sync+blank" ek olarak senkronizasyon sinyallerini kapatmaktadir. "DPM Support" grafik karlarinin ve mönitörün VESA Display Power Management Signaling'de anlasmalarini saglar, ki durum en geç üç yil içinde bütün cihazlar için gerekli olacaktir. Modem Use IRQ: Burada mevcut modemin Interrupt-hattini bildirmektedir.Bu hat üzerinde aktiviteler bilgisayari daha sonradan uyandirmaktadirlar.Örnegin faks gelmesi gibi. Doze/Standby/Suspend Mode: Bu üç seçenek aktif olmayan saatleri belirlemektedir ve buna göre sadece islemcinin ("Doze Mode") sabir diskin ve ekranin ("Standby Mode") veya bütün parçalarin enerji uykusuna geçmesini yönetir. HDD Power Down: Burada, sabit diskin Standby Modta bagimsiz olarak kapatilmasina kadar ki aktif olmayan saatlerini belirlersiniz.Bütün sürücülerin sik sik elektrik kesilmelerine dayanamiyacigina dikkat edin.Bu her seyden önce server ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:40 | #3 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
isletmelrsn deki yüksek verimli sabitdiskler için geçerlidir,çünkü kesintisiz çalismak isterler.
Wake Up Events in Doze & Stanby: Bu baslik altinda Interrupt'larda olusan bir liste ortaya çikmaktadir ve onlarin aktiviteleri "On" bilgisayari Doze Stand by modlarinda uyandirmalidir.Yeni BIOS versiyonlarinda bu basliklar siklikla "Reload Global Timer Events" altinda daha gelismis bir formda görünmektedir. Power Down & Resume Events: Bu ikinci Interrupt listesinde bilgisayari Suspend-Mode'un uyandirmasi gereken bütün parçalar "On" ile isaretlenir. Throttle Duty Cycle: Bu ayar islemcinin Doze Modunda göstermesi gereken performans yüzdesini yönetir. VGA - Active Monitor: Bu seçenek "Enabled" ise grafiklerin aktivitesi, sistemi Standby - Mod'undan uyandirir. CPU Fan Off in Suspend: "Enabled" a ayarlandiginda, BIOS Suspend - Mod'unda islemci fani için olan baglantiyi keser. Resume by Ring: Bu seçenek "Enabled" oldugunda seri baglantilarda Ring-Indicator hatti modeme gelen bir çagriyu gösterir ve PC enerji tasarrufu modundan uyandirilir.Software yönetinli ATX Power'a sahip bilgisayarlarda da hatta yari kapali durumdan bilgisayari tekrar uyandirir. IRQ 8 Clock Event / RQ 8 Break Suspend: Eger bu ayari "Enabled" yaparsaniz, gerçek zaman saati bilgisayari Suspend modundan uyandirir, çünkü IRQ 8, gerek zaman saatinin Interrupt'idir. PNP/PCI Configuration PNP OS Installed: Bu madde altinda "Yes"i ayarladigimizda,BIOS sadece boot islemi için gerekli donanimin kaynak dagilimi ile ilgilenecektir.Diger parçalarin konfigürasyonu için sonradan zorunlu olarak Plug & Play özelligine sahip Windows95 gibi bir isletim sistemine gerek duyar. Reset Configuration Data: Bu seçenek genellikle "Disabled" durumundadir. "Enabled" ile aktif duruma getirildiginde, BIOS Setup'tan çiktiktan sonra,Reset sirasinda bütün ECSD kayitlari silinir.Boot islemi sonunda BIOS mevcut kaynaklari tekrar tamemen dagilir.Burada öncelikle rezerv edilen kaynaklarla uygun ISA kartlari tekrar tamamen dagilir.Sonra bunu Plug & Play parçalari izler.Yapilan sistem konfigürasyonlari böylelikle gerektiginde tekrar canlandirilabilir. IRQ-x / DMA-x Assigned To: Bu ayarlar sadece "Resources Controlled By" altinda "Manual" seçenegi tercih edildiginde ortaya çikar.Bu ayarlar mevcut kaynaklarin "Legacy ISA" veya "PCI / ISA PnP" ile bir ISA kartina veya Plug & Play Resource Pool'a baglanmasini mümkün kilar.Eski bir Sound Blaster 2.0 karti için, örnegin Legacy ISA'da IRQ 5 ve DMA 1 ayarlanabilir. PCI IRQ Activated By: Bu ayar mevcutsa, burada "Level" ve "Edge" seçenekleri terçih edilebilir.Normlara uygun PCI kartlari normalde sinyal yüksekligine göre uyandirir ve Interrupt'la desteklenir.Bundan sonra,bir çok PCI karti tek bir Interrupt hattini problemsiz kullanabilirler.Bazi uyumsuz PCI kartlari oyun kurallarina uymamaktadir.Böyle problemli kartlar "Edge" seçenegi ile zaptedile bilir. Slot x Using INT #: Bu ender seçenek, 4 PCI Interrupt'indan birinin belli bir PCI yuvasindan birine atanmasina olanak saglar.Böylelikle bu problemler Egde-PCI kartlarinda giderilir.Normalde "Auto" ile yapilan dagitim yeterlidir. 1st / 2nd / 3rd / 4th Available IRQ: Bu çok ender bulunan seçenekte, eger "auto" ile yapilan otamatik düzenleme istenmeyen sonuçlar üretiyorsa,A'dan D'ye her dört PCI-Interrupt'i için bir Interrupt düzenlemesi yapabilirsiniz. PCI IRQ Map To: Bu menu maddesinde 14 ve 15 numarali IDE-Interrupt'larin düzenini seçebilirsiniz.Normal durumda bunlar "PCI Auto" ile mevcut bulunan Onboard-Controller'a verilmektedir.Bunun yerine PCI Controller kartinin bir Slotunun da "ISA" ile ISA Controller'a verilmesi ayarlanabilir. Primary / Secondary IDE INT#: Burada, Onboard Controller'in veya uygun bir PCI kartinin her iki IDE kanalindan herbirinin hangi PCI Interrupt'i kullanmasi gerektigi belirtilir."A" ve "B" normaldirler. Use MEM Base Addr: Bu seçenek Upper-Memory alanindaki bir anabellek penceresinin rezervasyonunu mümkün kilar.Örnegin bazi eski ISA network kartlari.Burada "NA"(Not Avaible = mevcut olamayan) yerine bir baslangiç adresi verildiginde, ihtiyaç duyulan bellek alaninin büyüklügünün ayarlanmasini saglamaya yönelik "Used MEM Length" seçenegi karsimiza çikar. Integrated Peripherals Block Mode: Bu seçenek "Enabled" (ya da "Auto") olarak seçilmisse, BIOS IDE sabit diskinin konfigürasyon sektöründen bir defada kaç sektörün okunabilecegini veya yazilabilecegini bildirir. Block Mode'un (veya Multi Sector Transfers) tavsiye edilen degerlerin kullanimi,her sektör için yazma ve okuma islemlerini tek tek yerine getirilmesi için gerekli olan yönetim zahmetini azaltmaktadir ve bu da daha sonra hiza etki etmektedir.Gerekli durumlarda bu seçenekten somut sayi degerleri ayarlanabilir.Baska bir yardimci olmadan kullanici somut degeri çok zor bulacaktir. IDE PIO/UDMA: "Auto" en yararli ayardir.Çünkü burda BIOS konfigürasyon sektöründen veya mevcut EIDE cihazinin Firmware'inda somut degeri bildirmektedir.Degerlerin manüel olarak ayarlanmasi, sadece çok uzun baglanti kablolari veya sistem frekansini degistiren Tuning önemleri nedeniyle çikan zorluklarda tavsiye edilir. PCI SLOT IDE Second Channel: Burada PCI-EIDE kartinin ikinci bir kanalin açilmasi "Enabled" veya kapatilmasi "Disabled" mümkündür. On-Chip Primary/Secondary PCI IDE: Bu her iki ayar, On-Board-EIDE-Controller'in her iki kanalinin da aktif olup olmadigini ve ait olan kaynaklari isgal edip etmediklerini belirler.IDE cihaz kullanmayan biri bunlari iptal ederek bosalan iki Interrupt hattini diger amaçlar için kullanabilir. Onboard PCI SCSI Chip: Bu menu seçenegi mevcutsa, "Enabled" konumunda uygun kaynaklari (Interrupt, dma kanal) kullanan bir On-Board SCSI Chip'ini etkinlestirir. USB Controller: "Enabled" konumunda Chipset'teki entegre edilmis Controller'i Universal s e r i a l (yasak Kelime!) Bus için aktif hale getirir.Gerekli kaynaklar, USB cihazi gerekmedigi sürece saklanabilir. ON-Board FDC Controller: Bu menü maddesi neredeyse her zaman aktiftir, çünkü Board kendi Floppy Controller'ini IRQ 6,DMA 2'de aktif hale getirir.On-Board Controller'in yerine, tamamen uygun bir takma kart kullanilmak istenirse veya tamamen Floppy sürücüden gelmeden "Disabled" ayariyla kaynak çakismalarini çözer ve bununla beraber daha baska kaynaklarin kullanilmasina olanak saglar. On-Board s e r i a l (yasak Kelime!) Port 1/2: Bu her iki ayarla Interrupt mesguliyeti ve her seri baglanti için port adresi seçebilir UART 2 MODE: Burada ikinci siri arabirim için isletme modu belirlenir. "Standart" RS-232C'lik normal isletme anlamina gelmektedir. Duplex Mode: Bu seçenek "Full" olarak ayarlandiginda mevcut bir Infrared-Transceiver ayni anda hem gönderebilir hem de alabilir duruma gelmektedir. "Half" ile sadece degismeli olarak devreye giren gönderme ve alma isletmelerine olanak taninir. OnBoard Parallel Mode: Burada,paralel baglantilarin Port adresleri ve Interrupt hatlari belirlenir veya hepsi tamamen "Disabled" olarak kapali konumlandirilir. "378/irq7" ve "278/irq5" LPT1 ve LPT2 için geçisli alternatiflerdir. IRQ5 her türlü ses kartinin standart Interrupt'i olarak yerlestigi için, çogunlukla ilk paralel port seçenegi en iyi seçimdir. Paralel Port Mode: Burada, yazici baglantisi için yönlendirilebilir kombinasyonlar olan "SPP", "EPP" ve "ECP" arasinda seçim yapmak mümkündür. Standart Parallel Mode'un (SPP) aksine, hem Enhanced Parallel Port (EPP) hem de Extended Capabilities Port (ECP) bidirectional (çift yönlü),yani daha hizli çalismaktadir - EPP modunun birçok versiyonu mevcuttur.Hirbir problem ortaya çikmazsa, "ECP/EPP" en iyi, en esnek ve en hizli ayar demektir. ECP Mode Use DMA: Burada ECP modu için bir DMA kanali tahsis edilebilir.Kanal "1" ve kanal "3" tercih edilmelidir.Sound Blaster uyumlu ses kartlari için standart olan bunlardir. Parallel Port Epp Mode: Bu seçenek mevcut ise, "EPP1.7" ve yeni "EPP1.9" arasindaseçim yapilabilir.Böylelikle, eger paralel port cihazlarinda bir problem olursa deneme imkani mevcuttur. Chipset Features Auto Configuration: "Enabled" olarak ayarlandiginda Board üreticileri tarafindan belirlenmis özellikle degisik bellek zamanlari için mantikli parametreler yüklenir.Bunlarin hepsi,ancak "Disabled" seçildiginde tekrar degistirilebilir. DRAM Speed Selection: Burada FPM (Fast Page Mode) ve EDO-DRAM için kullanilan bellekleri hizi bildirilir. "60 ns" ve "70 ns" seçilebilir. Somut deger kullanilan modüle bakilarak bulunabilir.Bellek entegreleri normalde uygun isaretler tasir ve sonradan ayarlanabilir. "60" veya "70" System /Video BIOS Cacheable: Bu her iki seçenek de , Shadow RAM'de yansitilan BIOS parçalarin tampon bellekte islenip islenmeyecegini bildirir.Çogunlukla BIOS rutinlerine basvuran DOS yazilimi "Enabled" seçilmesi ile beraber kolay hiz artisi saglanmaktadir.Modern isletim sistemleri BIOS erisimlerini hada iyi Driver'lar yolu ile yapmaktadirlar. 8/16 Bit I/Q Recovery Time: Burada ,ISA-BUS'lara yapilan islemler arasinda ne kadar bekleme devri ve ne kadar dinlenme zamani olacagi ayarlanabilir.Normal olarak burada "1" yeterlidir.Problemlerde, örnegin ISA ses karti ile olanlarda, yüksek deger verilerek yapilan denemeler problemi çözebilir. BİOS HATA MESEJLARI Bilgisayarınızı topladınız veya bilgisayarınıza herhangi bir teknik müdahalede bulundunuz. Ama o da ne! Bilgisayar açılmıyor. İşte bu yazıda herkese önce anlamsız gelen sesli hata mesajları ile POST (Power-on self test) uyarılarına/hatalarına değineceğiz. Normal bir boot işlemi esnasında sizin düğmeye basmanızla birlikte önce bilgisayarın bütün bileşenlerine güç verilir, ekran kartınız hemen kendi reklamını yapar ve POST ekranına gelirsiniz. Burada, anakartınız “Aabi bakalım bana neler takılıymış” havalarında bütün bileşenleri ufak bir teste tabi tutar. Size bu sırada ekranda işlemcinizin hızı, ram miktarınız gibi bazı bilgiler verilir. İşletim sisteminin yüklenmeye başlamasından hemen önce ekrana (eğer ben yeterince hızlıyım diyorsanız Pause tuşuna basarak istediğiniz kadar seyredebileceğiniz) bir tablo gelir. Bu tabloda kabaca POST işleminin sonuçlarını görürsünüz diyebiliriz. Peki ya normal bir boot gerçekleşmezse? Bilgisayarın başlamasını engelleyecek herhangi bir hatada ya sesli ya da POST hata mesajları alırsınız. İyimser olmanın bir alemi yok. Dolandırmadan söyleyeceğim. Sesli hata mesajları genellikle ölümcül, POST mesajları ise genellikle uyarı niteliğindedir. Genellikle diyorum çünkü, ekran kartı arızasını işaret eden bir sesli hat mesajı sadece ekran kartınızın yerinden oynamasıyla da ortaya çıkabilir. Sesli Hata Mesajları Az önce de bahsettiğim gibi sesli hata mesajları hepimizin kabusudur ve çoğu zaman da bir donanım arızasını işaret eder. “Hoja nassa ses kartı var söktüm ben sistem hoparlörünü.” Mantığına uymayarak sistem hoparlörümüzün doğru takılı olduğundan emin oluyoruz çünkü bu sesli hata mesajlarını sistem hoparlöründen duyarsınız (Bazı istisnai durumlar hariç). Hemen karşılaşabileceğiniz sesli hata mesajlarının ne olduklarına, anlamlarına ve birkaç çözüm yolu tavsiyesine geçiyorum. Hata Anlamı 1 Sürekli Ses Güç kaynağı arızası 2 Birçok kısa bip Anakart arızası 3 1 uzun Bellek tazelenmesinde hata 4 1 uzun 1 kısa Anakart veya BIOS çipi arızası 5 1 uzun 2 kısa Ekran kartı arızası (Genellikle eski kartlardaki DIP switch kaynaklıdır) 6 1 uzun 3 kısa Ekran kartı arızası 7 2 uzun 1 kısa Ekran kartı arızası (RAMDAC kaynaklı (?) ) 8 2 kısa Bellek parity (eşlik) hatası 9 3 kısa Belleğin ilk 64k’lık bölümünde hata 10 4 kısa Timer hatası 11 5 kısa İşlemci hatası 12 6 kısa Klavye işlemcisi hatası 13 7 kısa İşlemci hatası 14 8 kısa Ekran kartı belleğinde okuma/yazma hatası 15 9 kısa BIOS ROM hatası 16 10 kısa CMOS okuma/yazma hatası 17 11 kısa Tampon Bellek Hatası Gördüğünüz gibi bu bip sesleri hiç de hayırlı manalara gelmiyor. Madem anlamlarını verdik size sorun çözümlemede yardımcı olabilecek birkaç çözüm yolu da vermemek şanımıza yakışmaz. 1. hata için, güç kaynağınızın bağlantılarını kontrol edip bir deneme daha yapın. Eğer sorun devam ediyorsa, üç vakte kadar size yeni bir güç kaynağı gelecek demektir. 2, 4, 10, 12, 15 e 16 numaralı hatalar için, tüm kartları işlemciyi ve RAM’leri söküp tekrar takın. Öncelikle mümkün olduğunca az bileşenle bilgisayarı başlatmaya çalışın. 4, 15 ve 16 numaralı hatalarda BIOS çipinin yerine düzgünce oturduğundan emin olmak için üstüne hafifçe bastırın. Değişen bir şey yoksa 4, 15 ve 16 numaralı hatayla karşı karşıyaysanız yeni bir BIOS çipi edinin, yok eğer değilseniz zaten yeni bir anakartınız olacağınız için BIOS çipiniz otomatik olarak değişmiş olacaktır. 3, 8 ve 9 numaralı hatalarla baş etmek için öncelikle RAM’lerinizin yerlerine düzgün oturduklarından ve yuvalarla aralarında herhangi bir yabancı maddenin bulunmadığından emin olun. Eğer birden fazla bellek modülü kullanıyorsanız değişik kombinasyonlar deneyin. Hata hala devam ediyorsa belleklerinizi tek tek deneyerek sorunun hangisi/hangilerinde olduğunu bulabilirsiniz. 5, 6 ve 7 numaralı mesajı alıyorsanız, ekran kartınızın yerine iyice oturduğundan ve monitör bağlantısının düzgünce bir şekilde yapıldığından emin olun. Problem sürüyorsa başka bir ekran kartı ile bilgisayarı başlatmayı deneyin. Sonuç alırsanız sizi tebrik ederiz çok yakın bir zamanda yepyeni bir ekran kartınız olacak. Ekran kartlarıyla ilgili alacağınız sesli hata mesajlarının neredeyse tamamı 6 numara olacaktır. Bu nedenle şimdiden “diii di dit dit” sesine alışmanızda fayda var. 11, 13 ve 17 numaralı hatalar için işlemcinizin düzgün bir şekilde takıldığından emin olun. Mümkünse başka bir işlemciyle denemelerde bulunun, sonuç alamazsanız özellikle 17 numaralı hata için anakartınızdan şüphelenin. Girişi ölümcül hata mesajlarından yaptık ama daha çok uyarı niteliğinde olan POST mesajları ile ortamı biraz yumuşatmayı ihmal etmiyoruz. Genel olarak açıklayıcı, birkaç kelimelik (biraz İngilizce ile) anlaşılabilir niteliktedirler. Ama can sıkmaya yetecek kadar ciddiye almak kaçınılmazdır. Bu mesajlar anakarta, BIOS’a, takılı olan donanıma, çipsete göre değişiklik gösterebilirler. Yine de belli başlı birkaç hata mesajıyla uygulanabilecek çözüm yollarını yazıyorum. BIOS ROM checksum error - System halted: BIOS çipindeki bir hatayı gösterir. Çipte fiziksel hata veya BIOS yazılımında bozukluk olabilir. Sisteminizi yeni bir BIOS ile update edin, sorun devam ediyorsa yeni bir BIOS çipi edinmeniz gerekecek. CMOS battery failed: BIOS piliniz bitmiş veya bitmek üzere. Pilin türünü belirleyip en yakın saatçiden yenisini alabilirsiniz. CMOS checksum error - Defaults loaded: Herhangi bir nedenden dolayı BIOS ayarlarınızda bozukluk oluşmuş (muhtemelen bitmek üzere olan BIOS pili yüzünden). Varsayılan ayarlar yüklenerek sisteminizin zarar görmesi engellenmiş. Floppy disk(s) fail: Sisteminize takılı bulunan disket sürücü(ler) ile BIOS’taki disket sürücü ayarları birbirini tutmuyor. Disket sürücünüzün bağlantılarını kontrol edin, BIOS’taki ayarlar yanlışsa düzeltin. Sorun devam ediyorsa disket sürücünüzde muhtemel bir fiziksel arıza var demektir. Keyboard error or no keyboard present: Belki de en çok karşılaşılan POST mesajı. Bu mesaj genellikle “Press F1 to continue” diye devam eder. Siz de olmayan klavyenin F1 tuşuna basarak hatadan kurtulabilir veya yeni bir klavye takarak işleme devam edebilirsiniz. Memory test fail: POST mesajlarının belki de en can sıkıcısı. BIOS’taki bellek ayarlarınızda olabilecek bir problemden kaynaklanabildiği gibi, bellek modüllerinizdeki kısmi (kısmi=belli bir bölümündeki) arıza nedeniyle de ortaya çıkailir. Ayarlarınızdan eminseniz, başka bir bellek ile sisteminizi tekrar açmayı deneyin. Hard Disk(s) Fail: Sisteminizde mevcut disk(ler)le BIOS’ta belirilmiş disk ayarları birbirini tutmuyor demektir. BIOS’tan disk ayarlarını otomatiğe getirin, master/slave ayarlarını kontrol edin. Sorun devam ediyorsa disk sürücünüzde fiziksel bir bozukluk kuvetle muhtemeldir. Bunlar POST hatalarının sadece belli başlı olanları. Sistem-spesifik olarak hata mesajları ile karşılaşabileceğinizi tekrar hatırlatmamda bir sakınca yok. Bios Hata Sinyalleri Bilgisayarlarımızın nabzını tutan Bios bile bazen çığırından çıkıp bize bir şeyler anlatmak istercesine değişik sinyaller verir. Fakat kimi zaman kullanıcılar bu sinyallerin ne anlama geldiğini anlamaz ve bu da yanlış anlamalara ve yanlış müdahalelere sebep verebilir. Öncelikle BIOS'u kısaca tanıtalım. "Basic Input/Output System(Temel Giriş/Çıkış Sistemi)" kelimelerinin baş harflerinin birleşmesinden meydana gelen BIOS, PC'nizin çalışması için gereken temel yapı olarak özetlenebilir. Sadece okunabilir bellek (ROM) üzerine yazılmış bir yazılım olan BIOS, anakaranızın özelliklerini yönelebilmeniz/kullanabilmeniz ve diğer donanımlar arasında bir bağ kurması için görev yapar. "Sadece okunabilir bellek" üzerinde olmasından dolayı, burada kalıcıdır. Kalıcı olmasının bir sebebi, her defasında PC'nizi açtığınızda BlOS'un işlem yapmasıdır. Ses kartı, modem gibi parçaları üzerinde barındıran bir anakart aldığınızda, anakartınızın üzerine takılı olan aygıtların listesini işletim sisteminize BIOS verir. Anakart üzerinden desteklenen bir donanımı iptal ettiğimizde de işletim sisteminiz bu aygıtı artık görmeyecektir. En genel anlamı şudur: BIOS, anakartınızın özelliklerini ve üzerine takılı olan donanımların çalışması için gereken parametreleri, kullandığınız işletim sistemine aktaran, minik bir işletim sistemidir. Kullandığımız bilgisayarların bizlere birçok bilgi ve kolaylık sağladığı kesin. Fakat her elektronik aygıtta olduğu gibi bilgisayarlarımızda bazı sorunları beraberinde getirir. Hele bir de bilgisayarla fazla uğraşıyorsanız. Taktığınız herhangi bir parça bile bazen size bir sorun çıkarabilir. Bu sorunları bilgisayarınız size doğal olarak pekde anlaşılır olmayan sinyallerle verir. Bu seslerin her biri aslında bir anlam içerir. Bip kodları sistemde bir sorun olduğunu ya da sistemin düzgün çalıştığını belirtir. Genelde sistemin açılmaması ile ilgili sorunlarda teknik servise bir ön bilgi sağlamak amacını taşır. BI-OS'umuzdan çıkan bip sesleri bazılarımıza anlamsız gelse de, aslında bilgisayarımızda oluşan bir sorunu iletme amacı taşır. Eğer bu kodların ne anlama geldiğini öğrenmek istiyorsanız bu ya-zmıızdaki BIOS bip kodlarını iyice okuyun deriz. Bios hata sinyalleri PC'niz açıldığında bip sinyal sesleri geliyorsa, bu seslere bakarak hatanın nerede olduğunu anlayabilirsiniz AWARD markalı BiOS'lar için: 1 uzun: Bellek Problemi. Bellek modüllerinin yerine oturup oturmadığını kontrol etmek, bellek modüllerini farklı bir yuvaya takmak, belleği değiştirmek çözüm olabilir. 1 uzun 2 kısa: Görüntü hatası. BIOS ekran kartına ulaşamıyor olabilir. Ekran kartının yerine oturup oturmadığını kontrol etmek gerekebilir. Ekran kartı, ekran kartı belleği hatası ya da anakart ile ilgili bir problem de olabilir. 1 uzun 3 kısa: Görüntü hatasıyla aynı Sürekli bipleme: Bellek ya da görüntü hatası, işlemci ısısının yükselmesi de olabilir. Diğer donanımları da kontrol etmek gerekir. AMI markalı BİOS'iar için: 1 Bip: Bellek tazeleme hatası 2 Bip: Bellek parite devre hatası 3 Bip: 64"base" RAM hatası 4 Bip: Sistem saati hatası 5 Bip: İşlemci hatası 6 Bip: Klavye denetçisi hatası 7 Bip: İşlemci ya da anakart hatası 8 Bip: Görüntü kartı belleği hatası 9 Bip: BIOS yongası hatası 10 Bip: CMOS Hatası 11 Bip: Önbellek Hatası 2.4.10 Bilgisayar mesajı: INSERT BOOTDISK, PRESS ANY KEY Bu durumda sabitdisk üzerinde işletim sistemi bulunamamıştır. İşletim sistemine ait bir dosyayı (örneğin, IO.SYS, MSDOS.SYS) silmiş olabilirsiniz veya sabitdiskin açılış sektörü arızalanmıştır. Bu hata mesajının nedeni bir virüs de olabilir. 1. İlk olarak bilgisayarı bir kez daha kapatın. 2. İlk yardım veya Windows açılış disketini sürücüye yerleştirin ve bilgisayarı tekrar çalıştırın. 3. Bilgisayar disketten açıldıktan sonra A: sürücüsünü gösteren DOS komut satırı ekrana gelecektir. şimdi “sys C:” yazın ve bu sürücüye geçmek için [Enter] tuşuna basın. Bu sayede sabitdiske yeni bir açılış sektörü yazılacak ve sistem dosyaları yeniden yükleneceklerdir. 4. şimdi, üzerinde DOS anti virüs yazılımı bulunan bir disket yerleştirin ve sabitdiski tarayın. 5. Eğer virüs bulunamazsa, bilgisayarınızı artık sabitdiskten çalıştırabilirsiniz. Aksi takdirde sisteminizdeki virüsü temizlemelisiniz. 2.4.11 Bilgisayar mesajı: NON SYSTEM DISK Bu mesaj, A sürücüsünde bir disket bulunduğu zaman ekrana gelir. Yapmanız gereken tek şey disketi çıkartmak ve bilgisayarı yeniden çalıştırmaktır. Eğer bilgisayarınızın açılış sırasında ilk olarak sabitdiskle çalışmasını istiyorsanız, “A:, C:” şeklinde olan BIOS’daki açılış sırasını “C:, A:” olarak değiştirmelisiniz. Bilgisayar, ancak bu değişiklikten sonra sabitdiski kullanarak açılacaktır. Bunun için aşağıdaki işlemleri uygulayın: 1. Bilgisayarı yeniden başlatın ve BIOS Setup’ı açın. 2. Aradığınız özelliği ADVANCED CMOS SETUP menüsü altında bulabilirsiniz. Açılış sırasını SYSTEM BOOT UP SEQUENCE satırından değiştirebilirsiniz. Aşağı yukarı ok tuşlarını kullanarak bu seçeneği işaretleyin ve [Page Up] ve [Page Down] tuşlarını kullanarak istediğiniz açılış sırasını belirleyin. 3. Yaptığınız değişiklikleri kaydedin ve BIOS’dan çıkın. Bunun sonucunda bilgisayar yeniden başlatılacak ve sürücü içerisinde bir disket unutsanız dahi sizi rahatsız etmeyecektir. 2.4.12 Bilgisayar mesajı: C: DRIVE ERROR BIOS Setup’ındaki sabitdisk bilgileri yanlış girilmiştir. Bunun sonucunda açılış sırasında bir dizi hata mesajı ekrana gelir: C: DRIVE ERROR 71 Press<F1> to Resume İşletim sistemi yok Sistem yok veya sürücü hatası Değiştirin ve herhangi bir tuşa basın Dikkat! Veri kaybı tehlikesi! CMOS Setup’da yanlış sabitdisk parametreleri girilmişse, FORMAT komutu çalıştırıldığı zaman sabitdisk de yanlış parametreler kullanılarak biçimlendirilecektir. Bu, eğer bilgisayarınızda 20 GByte’lık bir disk mevcutsa ve CMOS Setup’da bu disk 10 GByte görülüyorsa, sabitdiskiniz sadece 10 GByte’lık bir disk olarak biçimlendirilecektir. Bunun sonucunda disk üzerindeki veriler tamamen kaybedilir. Yukarıda anlatıldığı gibi ilk olarak BIOS’daki sabitdisk parametrelerini kontrol edin ve gerekli değişikleri yapın. Sabitdiskiniz bundan sonra sorunsuz olarak çalışacaktır. 2.4.13 Bilgisayar mesajı: CONTROLLER FAILURE, HARDDISK FAILURE veya HDC FAILURE HDC, Hard Disk Controller ifadesinin kısaltmasıdır. Bu hata mesajı normalde arızalı bir sabitdisk anlamına gelir. Ancak hata, arızalı bir sabitdisk kontrolörü veya daha da kötüsü (ancak seyrek karşılaşılan bir durumdur) arızalı bir anakart anlamına da gelebilir. 1. Bilgisayarınızı tekrar kapatın ve açın. Eğer aynı hata mesajı bir kez daha ekrana geliyorsa, ciddi bir donanım arızası ile karşı karşıyasınız demektir. 2. Bilgisayarın kasasını açın ve sabitdisk kontrolörün yuvasına tam olarak oturup, oturmadığını kontrol edin. Eğer şanslıysanız sorunu bu şekilde çözebilir ve bilgisayarı yeniden başlatabilirsiniz. Eğer hata mesajı halen ekrana geliyorsa, sorunun kaynağı biraz önce de söylendiği gibi kontrolör, sabitdisk veya anakart olabilir. Disket sürücü kontrolörünün, sabitdisk kontrolörü ile yan yana bulunduğu kombi kartlarda ise birinin arızası diğerini etkilemeyebilir. Yani sistemi disket sürücü ile açmak halen mümkün olabilir. Sabitdiski kontrol etmek Biraz zahmetli olmasına rağmen oldukça kolay bir işlemdir. 1. Bilgisayarın kasasını açın. 2. Sabitdiski bulunduğu yerden çıkartın. 3. Tüm kablolarını tekrar takın. 4. Sabitdiski elinizde tutun ve bilgisayarınızı çalıştırın. Bu sırada, sabitdisk motorunun çalışıp, çalışmadığını kontrol edin. 5. Eğer motor çalışıyorsa, bir sonraki bölümden okumaya devam edin. 6. Ancak motor çalışmıyorsa, sabitdiskin güç kablosunu başka bir sürücününkiyle değiştirin. Eğer motor çalışmaya başlarsa, sorun güç kablosundan kaynaklanıyor demektir. Bunun için boşta bir kabloyu kullanmaya devam edebilir veya bir Y adaptörü yardımıyla başka bir güç kablosunu çoğaltabilirsiniz. 7. Buna rağmen disk çalışmıyorsa, arızalanmış ve yenisi ile değiştirilmesi gerekiyor demektir. Verilerin yedeklenmesi ise bu durumda mümkün olmayacaktır. Tek bir sabitdiskiniz varsa 1. Eğer sabitdiskteki verilerin üzerine henüz hiç bir şey yazılmadıysa, bilgisayarı çalıştırın ve açılış sırasında BIOS Setup’ına geçin. 2. Sabitdiske ait Standart Setup’taki bilgileri not edin. 3. Sabitdiskinizi bir başka bilgisayara, örneğin bir tanıdığınızın bilgisayarına takın. Buradaki BIOS Setup’a da sabitdiskinize ait doğru bilgileri tabii ki girmelisiniz. Diskinizi, diğer aygıtlar ile zamanlama problemini aşmak için tek bir sürücü olarak kurun. 4. Eğer sabitdiskiniz çalışırsa, sorun kontrolör kartı veya anakarttan kaynaklanıyor demektir. Birden fazla sabitdiskiniz varsa 1. Arızalı olduğunu düşündüğünüz sabitdiski, eğer ilk disk olarak tanımlanmadıysa, BIOS Setup’tan ilk olarak işaretleyin. Diğer diskleri ise BIOS’dan silin. Ancak daha önce söz konusu disklerin bilgilerini, ileride doğru girebilmek için not etmelisiniz. 2. IDE kontrolördeki tüm cihazları (sabitdisk, CD-ROM sürücü) çıkartın. 3. Sadece arızalı olduğunu düşündüğünüz sabitdisk takılı kalsın. Bu disk EIDE kontrolörlerden birinde Primary, yani birincil disk olarak bulunmalıdır. Hangi bağlantı noktasının birincil olduğunu anakartın kitapçığından öğrenebilirsiniz. 4. Sabitdisk de üzerindeki Jumper yardımıyla Master veya Single olarak ayarlanmalıdır. (Bunun için disk üzerindeki açıklamalara bakabilirsiniz.) Buna, disk ilk sürünüz olarak kurulmadığı zaman özellikle dikkat etmelisiniz. 5. Bilgisayarı yeniden başlatın. 6. Eğer sabitdiskiniz çalışıyorsa, arıza başka bir diskten de kaynaklanıyor olabilir. Bu durumda yukarıdaki işlemleri diğer diskler için de uygulamalısınız. 7. Eğer bilgisayarınız hiçbir disk ile çalışmazsa, sorun kontrolör veya anakarttan kaynaklanıyor olabilir. Aynı anda birden fazla diskin arızalanması ihtimali ise neredeyse imkansızdır. Sabitdisk kontrolörünü test etmek Bu da tek başınıza rahatlıkla gerçekleştirebileceğiniz çok basit bir kontrol işlemidir. Harici kontrolör kartına sahipsiniz. 1. Kontrolör kartınızı test etmek için yeni bir sabitdisk kontrolörüne ihtiyacınız olacak. Eğer başka bir kontrolör kartına sahip değilseniz, (zaten kimin iki tane kartı olabilir ki!), kısa bir süre için size verebilecek bir tanıdığınızdan yardım isteyebilirsiniz. Ancak bu kartın da bilgisayarınızın Bus System’ine (ISA, PCI, EISA) uygun olmasına dikkat etmelisiniz. 2. Kontrolör kartınızı yenisi ile değiştirin. Kartın ayarlarının yapılmasına gerek yoktur. 3. Sabitdiskinizi ve disket sürücünüzü bu karta bağlayın ve bilgisayarınızı yeniden başlatın. 4. Bilgisayarınız sorunsuz bir şekilde açılırsa, arızayı tespit ettiniz demektir. Anakarta entegre bir kontrolöre sahipsiniz 1. Eğer bilgisayarınızdaki kontrolör anakart üzerinde entegre bir şekilde bulunuyorsa, ödünç aldığınız kartı takmadan önce bu parçayı kapatmalısınız. Bunun için normalde anakart üzerinde bir Jumper veya DIP şalteri bulunabilir. Bazı modern bilgisayarlarda ise kontrolörü BIOS Setup’tan kapatabilirsiniz. Bu kontrolörü nasıl kapatabileceğinizi ise anakartın kitapçığından öğrenebilirsiniz. 2. Sabitdiskinizi ve disket sürücünüz bu karta bağlayın ve bilgisayarınızı yeniden başlatın. 3. Eğer her şey yolunda giderse, kendinize yeni bir kontrolör satın almalısınız. Tamir edilmesi mümkün olmayacağı için, anakartınız üzerindeki arızalı kontrolörün kapalı kalması gereklidir. Bilgisayara BIOS Şifresi Konulması Bilgisayara BIOS şifresi koymak için öncelikle bilgisayarınızı yeniden başlatmalı ve BIOS ayarlarına girmelisiniz. Ekrana ilk görüntü geldikten sonra ‘Delete’ veya ‘F2’ tuşuna (BIOS’a göre değişebilir, bunlardan başka tuşlar da olabilir) basın. Zaten bu arada hangi tuşuna basarak BIOS ayarlarına girebileceğinizi belirten bir mesaj ekrana gelecektir. BIOS ayarlarında çeşitli işlemler için seçenekler bulunmaktadır. Bunlardan Security ile ilgili olan seçeneği seçtiğinizde ‘User Password’ ve ‘Supervisor Password’ olmak üzere iki farklı şifre türü (BIOS’a göre değişebilmektedir) karşımıza gelecektir: * ‘Supervisor Password’ ü seçerseniz şifre sadece BIOS’a girmek istendiğinde sorulur. * ‘User Password’ ü seçerseniz şifre BIOS’a girmek istendiğinde sorulacağı gibi, bilgisayar her açılışında da sorulacaktır. Eğer sizden başka kimsenin makinanızı açmasını istemiyorsanız bu seçeneği seçemeniz daha uygun olacaktır. Bu seçeneklerden herhangi birini seçtiğinizde koymak istediğiniz şifre sorulacaktır. Şifreyi girdikten sonra kontrol amacıyla şifreniz tekrar sorulacaktır. Burayı da doldurduktan sonra ‘Esc’ tuşuyla ana menüye çıkın. Tekrar ‘Esc’ ye bastığınızda yapmış olduğunuz değişiklikleri kaydetmek isteyip istemediğiniz sorulacaktır. Değişiklikleri kaydederek çıkın. Yanlız unutmamak gerekir ki bu aşılamaz bir önlem değildir. Bir şekilde bu şifreler de kırılabilir. Ayrıca yine BIOS ayarlarından bilgisayarınız başlatılırken ilk sürücü olarak disketi seçmemesini sağlamanız daha avantajlı ve güvenli olacaktır. Rom Bellek Çeşitleri ROM BELLEK (Read Only Memory – Sadece Okunur Bellek): Programların kalıcı olarak durduğu sadece okunabilen bellek tipidir. Veri sadece ROM bellekten elde edilebilir. Hiçbir bilgi ROM belleğe yazılamaz. ROM yapımcı veya kullanıcı tarafından bir daha değiştirilmemek üzere konulan program komutlarını içerir. Örneğin BIOS ROM belleğe konulur. ROM bellek uçucu (non-volatile) değildir. Yani bilgisayar sisteminin enerjisi kesildiği zaman ROM’da depolanan bilgi kaybedilmez. PROM (Programable Read Only Memory Programlanabilir Yalnızca okunur bellek) PROM’un özellikleri temelde ROM’la aynıdır. Bir kez programlanır ve bir daha programı değiştirilemez ya da silinemez. Ancak Prom’un üstünlüğü yonganın fabrikada yapılırken programlanmak zorunda olmayışıdır. Herkes satın alabileceği PROM programlayıcısı ile amaca göre PROM’a bilgi yazılabilir. EPROM (Erasable Programmable Read-Only Memory Silinebilir Yalnızca Okunur Bellek) RAM’lerin elektrik kesildiğinde bilgileri koruyamaması ROM ve PROM’ların yalnızca bir kez programlanabilmeleri bazı uygulamalar için sorun yaratmıştır. Bu sorunların üstesinden gelmek için teknoloji devreye girmiş ve EPROM’lar ortaya çıkmıştır. EPROM programlayıcı aygıt yardımı ile bir EPROM defalarca programlanabilir, silinebilir. EPROM programlayıcı, EPROM’un üzerindeki kodlanmış programı mor ötesi ışınlar göndererek siler. Yonganın üzerindeki pencere, parlak güneş ışığı EPROM’u kolayca silebileceğinden, programlama işleminden sonra EPROM’un üzeri bir bantla kapatılır. Çok yönlülükleri, kalıcı bellek özellikleri ve kolayca yeniden programlanabilirlikleri, EPROM’u kişisel bilgisayarlarda sıkça kullanılır bir konuma getirmiştir. EPROM’un sık rastlanan pratik uygulamalarından biri de dışarıdan gelen yazıcı ve bilgisayarlara Türkçe karakter seti eklemektir. EEPROM (Electrically Erasable Read Only Memory Elektiksel olarak silinebilen programlanabilen Yalnızca okunur bellek) ve FLASH MEMORY Bu bellek türünde bilgilerin yazılması için ve silinmesi için normal elektrik voltajı uygulanır. Diğer ROM türlerinde olduğu gibi içerdiği veriyi elektrik kesilse de saklar. Gene bütün ROM türlerinde olduğu gibi RAM bellek kadar hızlı değildir. Bu tür belleklerin bir kullanımın sınırı vardır. Bu tür bellekler üzerine bilgiler yüzlerce ya da binlerce kere yazılabilir. EEPROM’un özel bir uygulaması FLASH MEMORY’dir. Aralarındaki en önemli fark ise EEPROM’a bilgilerin byte byte yazılması FLASH’lara ise bilgilerin sabit bloklar halinde yazılmasıdır. Bu sabit bloklar 512 bytedan 256 KB’a kadar olan bir aralıkta değişir. Bu sabit bloklar halinde yazılma özelliği FLASH MEMORY’i EEPROM’a daha hızlı yapmıştır. EEPROMlarda olduğu gibi FLASH MEMORY’nin de bir yaşam süresi vardır. Bu 100.000’den 300.000 kez yazmaya kadar değişebilir. CPU - MİKROİŞLEMCİ Mikroişlemci, bilgisayarın değişik birimleri arasında veri akışı ve veri işleme görevlerini yerini getiren büyük ölçekli veya çok büyük ölçekli entegre devredir. Mikroişlemci entegre devresi, yazılan programları meydana getiren makine kodlarını yorumlamak ve yerine getirmek için gerekli olan tüm mantıksal devreleri içerir. (Tanrıkoloğlu; Küçükali ) Merkezi işlem birimi kontrol birimi ve aritmetik / mantıksal birim olmak üzere iki bölümden oluşur. Kontrol Birimi (Control Unit): Sistemdeki veri akışını yöneterek; bellekten okunan komutu çözer, komut tarafından belirlenen işlemleri yürütür ve yapılan işlemlerin kontrolünü yapar. ALU ve kaydedicilerin çalışmasını, bellek ve G/Ç portlarına dışarıdan yapılan veri transferlerini denetler. Aritmetik / Mantık Birimi (Arithmetic Logic Unit – ALU): Mantıksal ve matematiksel işlemlerin yapıldığı kısımdır. Dört işlem, üs alma gibi temel aritmetik işlemler ile büyük, küçük, ve, veya gibi mantıksal işlemleri yerine getirir. 2. MİKROİŞLEMCİ MİMARİSİ Mikroişlemciler mimari yapılarına göre farklılık gösterirler. Mikroişlemcinin mimarisi denildiğinde; mikroişlemci içindeki kaydedicilerin büyüklüğü ve yapısı ile kendi aralarında mümkün olan veri ve komut transferleri akla gelmelidir. Komut kümesi bir mikroişlemcinin tanıdığı komutlardır ve iç saklayıcı kümesi de, mikroişlemcinin çalışması sırasında geçici verilerin saklandığı bellek hücreleridir. Ortak bir mimariye sahip işlemciler, aynı komutları tanıdıklarından aynı programları çalıştırabilirler. Komut ve saklayıcı kümeleri farklı olan mikroişlemciler genellikle aynı programları çalıştıramazlar. CISC (Complex Instruction Set Computers - Karışık Komut Kümeli Bilgisayarlar) mimarisi, Intel 80486, Pentium ve Motorola 68030 gibi işlemcileri oluştururken; RISC (Reduced Instruction Set Computers-Azaltılmış Komut Kümeli Bilgisayarlar) mimarisi Motorola PowerPC ve MIPS işlemcilerinde kullanılmaktadır. 2.1. CISC İŞLEMCİLER Bu mimarinin geliştirildiği 1960 ve 1970’li yıllarda RAM’lerin sınırlı ve pahalı olması, az bellek kullanımını gerektirirdi. Az bellek kullanımı komutların ve mimarinin kompleks olmasına sebep oldu. CISC mimarisine sahip mikroişlemcilerin transistör sayısının fazla olması nedeniyle, bu işlemcilerin ebadı büyüktür. Ayrıca, fazla ısı üreteceğinden gelişmiş soğutma sistemleri kullanılmalıdır. Bunlardan dolayı, CISC tabanlı işlemciler diğerine göre daha pahalıdır. 2.2. RISC İŞLEMCİLER RISC işlemcili sistemlerde amaç, komut işlenmesinin olabildiğince hızlı olmasıdır. Komutların basit ve az olması, işlemcinin uzun ve karışık olandan daha hızlı çalışabilmesini sağlar. Bu mimariyi kullanan işlemciler, aynı anda birden fazla komutun işlendiği kanal tekniği (pipeline) ve superskalar çalışmasının kullanımıyla yüksek bir performansa sahiptir. Kanal tekniği ile herhangi bir komutun işlenmesindeki adımlar şöyledir: Kanal tekniği ile çalışan işlemcilerde birinci adımda komut kodu çözülür, ikinci adımda birinci komutun üzerinde çalışacağı veri (işlenen) kaydediciden alınırken, sıradaki ikinci işlenecek olan komutun kodu çözülür. Üçüncü adımda ilk komutun görevi ALU’da yerine getirilirken, ikinci komutun işleyeceği veri (işlenen) alınıp getirilir. Bu anda sıradaki üçüncü komutun kodu çözülür ve işlem böylece devam eder (Topaloğlu,1999). Kanal tekniği komutları kademeli olarak işler; bu teknikte komutlar, her bir basamağında aynı işlemin uygulandığı birimlerden geçerler ve aynı anda paralel olarak birden fazla iş yapılabilmektedirler. Genellikle kanal tekniğini kullanan RISC çipleri, eşit uzunlukta segmentlere bölünmüş komutları çalıştırırlar. RISC mimarisinde tüm komutlar 1 birim uzunlukta olduklarından komut kodunu çözme işlemi kolaylaşır. Komut kodlarının hızlı çözülmesi ise çevrim zamanının düşmesini sağlar. Sistemde kullanılan saklayıcıların simetrik bir yapıda olması da derleme işlemini kolaylaştırır. RISC mimarisinin önemli üstünlüklerine karşın bazı dezavantajları da mevcuttur. RISC mimarisi, CISC’in güçlü komutlarından yoksundur; bu nedenle de aynı işlemi yapmak için daha fazla komut işlemesi gerekir. Bundan dolayı da bant genişliği artar. Ayrıca; bu tasarım tekniği yüksek bellek kullanımını gerektirmektedir. 3. MİKROİŞLEMCİ ÖZELLİKLERİ Mikroişlemcilerin sınıflandırılabilmesi için ölçü kabul edilen en temel özellikleri şunlardır: a. Kelime uzunluğu (bit uzunluğu): Mikroişlemcilerin bir defada işleyebileceği kelime uzunluğu, paralel olarak işlenen veri bitlerinin sayısıdır. İşlemciler, her bir saat çevriminde, o anda sırada olan komutları ve bunlara göre de bellekteki verileri mikroişlemcinin tipine göre gruplar halinde işlerler. Komutların veya verilerin küçük gruplar halinde işlenmesi hızda azalmaya neden olur. Mikroişlemciler için 4-8-16-32 ve 64 bitlik veri uzunlukları, standart haline gelmiştir. İşlemcilerde yapılan aritmetiksel işlemlerin doğruluk oranı, bit uzunluğu büyüklüğü ile doğru orantılı olarak artmaktadır (8-bit için %0.4 iken 16-bit için %0.001’dir). Kelime uzunluğunun büyük olması; aynı anda daha çok işin yapılmasını sağlar ve bu uygulama programları için büyük kolaylıktır. b. Mikroişlemcinin tek bir komutu işleme hızı: Saat frekansı her zaman gerçek çalışma frekansını yansıtmasa da; bir mikroişlemcinin hızıyla doğrudan ilgilidir. Bir mikroişlemcinin hızını artıran temel unsurlar şöyle sıralanabilir: • Merkezi işlem birimini devre teknolojisi ve planı • Kelime uzunluğu • İşlemci komut kümesi çeşidi • Zamanlama ve kontrol düzeni • Kesme altyordamlarının çeşitleri • Bilgisayar belleğine ve giriş/çıkış aygıtlarına erişim hızı c. Mikroişlemcini doğrudan adresleyebildiği bellek büyüklüğü: Mikroişlemci, adres yolu aracılığıyla anabelleği adresleyebilir. Adres yolu, işlemcinin yapısına göre değişir ve adres yolu hattı çok olan bir sistemin adresleme kapasitesi de o kadar büyüktür. Bu üç ana özelliği dışında mikroişlemcileri dolaylı olarak etkileyen çeşitli özellikler vardır: Mikroişlemci üzerinde kullanılabilecek kaydedici sayısı ve tipleri; programcının elde edebileceği çeşitli komutlar ve bellek adreslerken ihtiyaç duyduğu farklı adres modları; kullanılan işletim sisteminin uyumluluğu gibi. 4. 8 BİT MİKROİŞLEMCİLER 8 bitlik ilk genel amaçlı işlemci, NMOS teknolojisi kullanılarak geliştirilen 8080 işlemcisiydi. 1974 yılında, Motorola firması 8080 işlemcisinin bir benzeri sayılabilecek 8-bitlik 6800 mikroişlemcisini üretti. Bundan sonraki yılda üretilen 6500 serisi işlemciler ile 6800 işlemcide kullanılan bütün yardımcı elemanlar birbirini desteklemekteydi. Daha sonra Zilog firması 8080 işlemcisinden birkaç üstün özellikle ayrılabilen Z-80 işlemcisini tanıttı. Bu dört çeşit mikroişlemci kendi aralarında iki gruba ayrıldı. 8-bitlik 8080/Z-80 grubu mikroişlemciler hesaplayıcılar olarak geliştirilmesi kaydedicilerin bol kullanımını gerektirmiştir. Bundan dolayı da kaydediciye dayalı mimari olarak anılmaktadır. 6500/6800 grubu ise belleğe dayalı mimari olarak anılır. Çünkü, bu mikroişlemcilerde daha anlaşılır komutlar ve daha fazla adresleme modu kullanılmıştır. TABLO: 8-bitlik mikro işlemcilerin teknik özellikleri 5. 16 BİT MİKROİŞLEMCİLER Intel firması, 1974 yılında ürettiği 8080’nin bir ileri versiyonunu, ilk 16-bitlik 8086 işlemcisini, 1978 yılında üretti. 8088 ve 8086 işlemcilerin her ikisi de aynı komutları, aynı veriyi ve aynı yazılımları kullanmalarına rağmen,dışlarındaki birimlerle iletişimde, aralarında farklar bulunuyor. 8088 bir kere de 8 bitlik veri paketini iletirken, 8086 dış birimlerle iletişimde bir kere de 16 bit veriyi kullanıyor. Kısaca, aralarındaki en önemli farkın, dış veri yollarının genişliği olduğu söylenebilir. IBM PC ve benzerlerinin 8088 üzerinde kurulmalarının en önemli nedeni, 8 bitlik veri yolu kullanılması nedeniyle sistemin ucuza mal olmasıdır. O yıllarda üretilen bilgisayarlar; PC(Personel Computer- Kişisel Bilgisayar) standardı ve 16-bitlik işlemcilerin kullanıldığı bilgisayarlar, XT (eXtended Technology- Gelişmiş Teknoloji) standardı olmak üzere iki standart kazandılar. 1979 yılında Motorola’nın ürettiği 68000 kodlu işlemci,16-bitlik veri yoluna ve 16 Megabaytlık bir bellek adreslemesine sahipti ve bu işlemcideki kaydediciler 32-bitlikti. 1982 yılında Intel firması tarafından, kullanıldığı bilgisayarlara AT(Advandec Technology-İleri Teknoloji) adı verilen 80286 mikroişlemcisi üretildi. Yeni bir standart olan bu işlemci, temel 8086/8088 komut setine sahipti. Bu işlemcide, kaydedicilerle birlikte hem veri yolu hem de adres yolu 16-bit olarak tasarlandı ve içerisindeki 16-bitlik kaydedici çıkışları artırılarak 20-bite çıkarıldı. Böylece 1 Megabaytlık adresleme kapasitesi elde edildi. Bu sıralarda ortaya çıkan UNIX işletim sistemi, bu kuşak mikroişlemcilerin adresleyebileceği bellek kapasitesinden daha fazla bellek gerektirdi. Bu sebeple Motorola firması 68000’in gelişmiş versiyonu olan ve sanal bellek kullanımını sağlayan 68010 işletim sistemini üretti. 6. 32 BİT MİKROİŞLEMCİLER 1984 yılında Motorola tarafından üretilen 68020 işlemcisi ve 1985 yılında Intel tarafından üretilen 80386 işlemcisi gerçek birer 32-bitlik işlemcidir. 80386, 80286’dan 8086’ya kadar geriye doğru uyumludur. Yani 8086’da yazılan programlar 80386’lı bilgisayarlarda çalışırken, 80386’da yazılan gerçek mod (Real Mode) dışındaki programlar bundan önce üretilen işlemcili bilgisayarlarda çalışmaz. Gerçek mod ve korumalı mod (Protected mode) olmak üzere iki ayrı modda çalışabilmek AT tipi bilgisayarların önemli bir özelliğidir. Gerçek modda sistem 1 MB’lık bellek kullanarak kendi başına çalışır (Ancak yazılımlarla 1MB’tın üzerine çıkılabilir). Korumalı modda ise, bilgisayar 1 MB sınırını aşarak büyük bellek kapasitelerini kullanabildiği gibi, başka bilgisayarlarla da ortak çalışabilir. 32 –bitlik işlemciler 246 adres yolu ile Terabayt cinsinden bellek kapasitesi kullanabilir. (Topaloğlu,1999) 1988 yılında 80386’nın bir değişik modeli tasarlandı ve bu işlemciye 80386SX adı verildi. Bu da, normal 80386’ya 80386DX denilmesine sebep oldu. 80386SX’de 80286 ile soket uyumluluğu sağlamak için veri yolu 16-bite indirilirken, yine 32-bitlik kaydediciler kullanıldı. Motorola 1987’de 32-bitlik 68030 ve 1989 yılında yine 32-bitlik 68040 modeli işlemcilerini üretti. Bu işlemcilerin diğer ürettiklerinden en büyük farkı Bellek Yönetim Birimi bulundurmalarıdır. Bu sırada Intel firması, ürettiği 80486 mikroişlemcisinde, farklı olarak, kayar noktalı hesaplama birimi (FPU), bellek yönetim birimi (MMU), önbellek gibi birimler geliştirdi. Daha önceleri işlemci dışında bulunan , kayar noktalı hesaplama birimi ve bellek yönetim biriminin işlemci içerisine alınmasıyla sistemin verimliliğini artırıldı. 7. 64 BİT MİKROİŞLEMCİLER Pentium işlemcilerinin 1993 yılında piyasaya çıkmasıyla Intel x86 Ailesinin veri yolu uzunluğu 64-bit olmuştur. Başlangıcından beri CISC mimarisinde işlemciler üreten Intel firması, nihayet superscaler mimarideki çok işlem birimi, dallanma tahmini gibi RISC kavramlarını Pentium işlemcileri ile kullanmaya başladı. Bu işlemcide ayrıca yürütme performansını önemli olarak etkileyen tümdevre üzerinde birinci seviye (L1) ayrı 8-KB kod ve 8-KB veri ön hafızaları bulunur. Pentium Pro, x86 ailesinin altıncı nesli olduğundan, başlangıçta P6 kod adı ile anılmış ve önemli mimari ekler sunmuştur. P6 mimarisi dinamik yürütme teknolojisi olarak belirtilen ve çoklu dallanma tahmini, veri akışı analizi, tahmini yürütme olarak temel üç fonksiyonlu mimari yapıyı içermektedir. Pentium Pro’ya 4 yeni adres hattı daha eklenerek adres yolu 36-bit yapılmıştır. Intel firması ilk kez 256K, 512K veya 1 MB olabilen L2 ön belleğini Pentium Pro işlemcisi üzerine yerleştirmiştir. Sesli (audio), görüntülü (video) ve grafik özellik içeren yüksek kaliteli multi-medya uygulamalarını çalıştırmak, çok hızlı ve karmaşık aritmetik işlemler gerektirir. Bu çeşit karmaşık işlemler, oldukça özel DSP (Digital Signal Processing) tümdevreleri ile gerçekleştirilir. Bu özel işlemciler, 2D ve 3D grafikler, görüntü ve ses sıkıştırma, faks/modem, canlı resimli PC-tabanlı telefon ve görüntü işleme gibi görevleri yerine getirmede kullanılır. Intel firması bir PC’ye DSP özelliği kazandırmak için MMX (MultiMedia Extention) olarak adlandırılan bir teknolojiyi, Pentium işlemcilerine 1997 yılından itibaren koymaya başlar. MMX teknolojisi multi-media işlemleri için 57 tane yeni komut sunmaktadır. Intel Pentium II işlemcisi, Pentium Pro ve MMX teknolojilerinin birleşimi ile üretilmiştir. Bu işlemcide buluna 32K (16K/16K) L1 ön bellek yoğun olarak kullanılan veriye hızlı erişim sağlar. Ayrıca tümdevre üzerinde 512 KB’dan başlayan L2 ön belleği bulunur. Intel daha ucuz PC’ler ve sunucu makineleri için, piyasaya ucuz(Celeron) ve pahalı(Xeon) Pentium II tabanlı iki farklı mikroişlemci sürmüştür. Bu piyasa yaklaşımı daha sonraki Pentium III ve diğer ürünlerde de devam etmiştir. Pentium III mikroişlemcisi 1999 yılının başında Intel tarafından piyasaya sürülmüştür. Pentium III ile gelen önemli bir yenilik, “Internet Streaming SIMD Extensions” olarak adlandırılan bir yapıdır. Bu mimari yapı ile, ileri görüntü işleme, 3D, ses ve video gibi uygulamalarda kullanılabilecek 70 adet yeni komut eklenmiştir. Pentium III, ayrıca P6 mikromimarisini (dinamik yürütme, çoklu dallanma tahmini, veri akışı analizi ve tahmini yürütme) çok işlemili sistem yoluve Intel MMX teknolojisini içerir (Gümüşkaya,1999). Pentium III, PC ve internet hizmetleri ve ağ erişim güvenliği için planlanan yapı bloklarından ilki olan işlemci seri numarası sunar. Günümüzde x86 pazarı büyük bir endüstri olmuştur ve her yıl milyonlarca işlemci satılmaktadır. X86 işlemcilerine gösterilen büyük ilgi nedeniyle Intel’den başka firmalar da bu piyasaya girmiştir. AMD firması günümüzde K6 II ve K6 III ürünleriyle, Pentium II ve Pentium III işlemcilerine rakip olmaktadır. Hatta AMD’nin son ürünlerinden olan 450 MHz K6 III işlemcisinin Pentium III – 500 işlemcisinden daha yüksek performans sağladığı iddia edilmektedir. PENTIUM İŞLEMCİLER Özellikleri: 1- Pentium, x86 ailesinin 5. nesli olarak karşımıza çıkar. 2- 32-bit CPU, 64-bit veri yolu, 32-bit adres yolu (4GB adres yolu). 3- Suprscalar mimari: Aynı anda bir saatte, iki tane iş hatlı tamsayı birimi iki komutu ve bir tane iş-hatlı. FPU birimi de bir tane kayan nokta komutu yürütebilmektedir. 4- Ayrı 8G KB kod ve 8 KB veri ön hafızaları. Dallanma tahmini donanım . 5- MB sayfalama , TLBD veri bulma oranını artırmaktadır. 6- Çok işlemcili çalışma için komutlar ve ikinci seviye ön hafıza için destek. 7- Dahili hata bulma özellikleri. 8- Güç yönetim özellikleri: Sistem yönetim modu ve saat kontrolü. 9- Devre üzerinde APIC denetleyicisi: kesme yönetimi ve 8259 ile uyumluluk. 10-İlk Pentium’lar 0.8 mikron, 5-volt BICMOS teknolojisi ile 3.1 milyon transistör kullanılarak üretilmiştir. Sonraları, 0.65 mikron, 3.3-volt teknolojisi ve daha çok transistör kullanılabilmiştir. 11-İlk P’lar 60/66 MHz hızına sahipti. Sonraları, 75, 90, 100, 120, 133, 150, 166 ve 200 MHz gibi çok değişik çekirdek hızlarında üretildi. (50, 60 ve 66) DIŞ VE İÇ MİMARİ Pentium işlemcisinin harici veri yolu 64 bit, adres yolu ise 32 bittir. Önceki işlemcilere göre Pentiumların önemli bir farkı ve artısı, 80486 ve 80386 işlemcilerin iki katı hızında veri ve kod, Pentium CPU’suna okunabilmektedir. Harici 64 bit uzunluğunda ki veri yolundan, daha önceki işlemcilere göre iki kat verinin CPU’ya okunabilmesi için, Pentium içine 3 yürütme birimi konulmuştur. Bunlardan biri kayan nokta komutlarını yürütür ve diğer ikisi (U-pipe ve V-pipe ) tamsayı komutlarını yürütür. Bu donanım yapısı, aynı anda 3 farklı komutun yürütülmesini mümkün kılar. Örneğin bir yürütme sırasında, FADD ST, ST(2) , MOV EAX, 10H ve MOV EBX, 25H komutları aynı anda çalışabilir. Komutlar arasında bağımlılık olmadığı gibi, FADD ST, ST(2) komutu FPU(kayan nokta) işlemcisi tarafından yürütülürken, diğer MOV EAX, 10H komutu U-pipe tarafından, MOV EBX, 25H V-pipe tarafından yürütülebilmektedir. Pentium’un önemli bir özelliği olan bu mimari yapının özel bir ismi vardır; superscalar. Örnekte de anlatıldığı gibi Pentium’da hafızadan komutlar okundukça bu üç birime gönderilir. Komutların farklı yürütme birimlerinde doğru olarak çalışabilmesi için, komut bağımlılıkları donanım tarafından ele alınır. Pentium’un bünyesinde bulunan bu 3 farklı yürütme biriminden yararlanabilmesi için, bu özeliği göz önüne alarak ona uygun derleyiciler kullanmalıdır. Bu değişkenler programdaki birbirinden bağımsız komutları bulabilmekte, gereken değişiklikleri yapıp ona uygun kod üretmektedir. Bu tür bir derleyici ile yapılan uygulamanın %40’a varan bir hız artışı avantajı vardır. Bu özellik göz ardı edilmeyip uygun derleyiciler kullanılmalıdır. Bu üç ayrı yürütme birimini kullanmak Pentium’lar da çok sayıda transistör kullanımını gerektirmiştir. Pentium ilk çıktığında sahip olduğu hız 60/66 MHzdi. Daha sonra kısa bir sürede daha hızlı (75,90,100,120,133,150,160,200) ürünler piyasaya sürüldü. Pentium’ların önemli bir özelliği de, APIC(Advenced Programmable Interrupt Controller)’dir. Bu Pentium’un çok işlemcili ortamlarda kullanabileceği ileri bir donanım özelliğidir. BTB(Brach Target Buffer) dinamik dallanma tahmini lojiği için kullanılır. HAFIZA YAPISI Pentium’un sahip olduğu hafıza alanları; 4GB fiziksel, 64TB görüntü hafıza alanlarıdır. Bunun yanında 32 bit adres yoluna da sahiptir. Pentium’un veri yolunda ki D63-D0 uçları, 64 bit uzunluğundaki hafıza modüllerine bağlanır. Pentium 8 tane BE (Byte Enable) sinyaline sahiptir( BE7-BE0). BE0, veri yolundaki D7-D0 için, BE1 ,D15-D8 için ve bu şekilde diğerleri veri yolundaki diğer 8 bitlik veriler için kullanılır. 80486’da 4 tane olan DP (Data Parity) bitleri Pentium işlemcilerde 8 tane olmuştur. Her bir DP bit’i veri yolundaki 8 bit veri için kullanılır. Pentium’ un adres yolu 32 bit olarak geçmesine rağmen, hafıza yapısından dolayı, adres yolunda ilk 3 bit bulunmaz.Adres hatları A31-A3 arasındadır. Pentium hafıza yapısı. Daha önce gördüğümüz 80486’da hem kod hem de veri için bir tek 8K byte ön hafıza bulunurken, Pentium tüm devresi üzerinde 8k byte ’ı kod için ve diğer 8K byte’ı veri için olmak üzere toplam 16k bytelık ön hafıza (cache) bulunur. İŞ HATTININ YAPISI Önceki konularda da bahsedildiği gibi, 80486’nın iş hattı(pipeline) 5 aşamadan (stage)’den oluşmaktadır: 1.Komut ön okuma(PreFetch-PF) 2.Kod çözümü 1 (Decode- D1) 3.Kod çözümü 2 (Decode- D2) 4.Yürütme(Execute-EX) 5.Saklayıcı geri yazma(Register Write-Back--WB) Pentiumlarda mevcut bulunana tamsayı birimi de (integer unit), 80486’larda ki olduğu gibi 5 aşamalı iş hattına sahip olmasına rağmen, fonksiyonel olarak tasayı biriminde benzer iki yapı olmandan dolayı, iş hattının çalışması , ideal durumda, aşağıdaki şekilde göründüğü gibidir. Ayrıca Pentium’un FPU(kayan nokta birimi) ise 8 aşamalı iş hattına sahiptir. Pentium işlemcilerde dallanmayı önleyen ve iş hattının performansını önemli şekilde etkileyen bir yapı vardır. Buna dallanma tahmini(branch prediction)denir. JMP ve CALL komutları yürütülürken, yani dallanma çağırımları yapılırken, iş hattının boşalıp tekrar hedef komutlarla doldurulmasının getirdiği işlem yükü fazladır. Ve bu da oldukça fazla zaman alır. Pentium işlemciler dallanmayı önceden tahmin edip, komutu önden okuma (prefetch) lojiğine sahiptir.bu donanım sayesinde , dallanma komutundan hemen sonra gelen komutlar işlemcinin içine okunur. Başlangıçtan beri CISC (Complex Instruction Set Computer) felsefesinde işlemciler üreten Intel firması, sonunda superscalar mimarideki işlem birimleri, dallanma tahminleri gibi RISC(Reduced Instruction Set Computer) kavramlarını Pentium işlemciler ile kullanmaya başladı. RISC özellikleri daa sonraki Pentiumlarda da artarak devam etti. PENTIUM PRO 8086/8088, 286, 386, 486 ve Pentium işlemciler den sonra gelen 6. nesil olduğu için P6 kod adıyla anıldı. Pentium Pro ilk çıkış zamanlarında P6 olarak da adlandırılıyordu. İlk Pentium Pro 150MHz hızında ve bu hızda 23 watt güç tüketmekteydi. Sonraları Pentium Pro tümdevreleri daha yüksek hızlarda ve değişen güç tüketimlerinde üretilmeye başladı. Özellikleri: 1- 32-bit CPU, 64 bit veri yolu, 36-bit adres yolu (64 GB adres yolu) 2- Beş fonksiyonel birimli mimari. Aynı anda bir saatte, iki tane işhatlı tamsayı birimi iki komutu ve iki tane iş hatlı FPU birimi iki tane kayan nokta komutu yürütürken, diğer bir birimde hafıza okuma veya yazma işlemi yapabilir. 3- Komutları sıra dışı yürütme. 4- Ayrı 8K kod ve 8K veri ön hafızaları (cache). 5- Tüm devre üzerinde büyük (256K, 512K) L2 ön hafıza. 6- 4 MB sayfalama, TLB de veri bulma oranını artırmaktadır. 7- Dallanma tahmini donanım birimi. 8- Çok işlemcili çalışma için komut. Ve ikinci seviye ön hafıza desteği. 9- Dahili hata bulma. 10- Tüm devre üzerinde APIC denetleyicisi 11- 5.5 milyon transistörle üretilmiştir. Pentiumlarda bahsettiğimiz RISC kavramları Pentium Pro’larda da devam etti. Pentium Pro’da , CPU’ya gelen tüm x86 komutları, yürütülmeden önce daha küçük bölümlere (micro-operations) olarak adlandırılan komutlara çevrilmektedirler. Bu özellikte önemli RISC kavramalarından biridir. Intel bunun yanında CISC kavramlarından olan büyük ve karmaşık komut kümesini, eski x86 işlemcileri ile uyum içinde korumaktadır. Halbuki RISC makineleri küçük ve basit komut kümelerine sahiptir. Pentium Pro’da derleyicier tarafından üretilen x86 komutları, CPU içinde çalışması için mikro işlemlere çevrilir. Bu çevrilen komutlarda 3 adresli format kullanılır. Yani komutlarda ki ilk iki adres, iki kaynak için ve bir adres, hedef için kullanılır. Örneğin,ADD A,B,C gibi bir RISC komutunda, A ve B kaynak adreslerindeki toplanarak sonuç C’de saklanır. ADD AX, BX gibi bir x86 komutu düşünüldüğünde, ikinci kaynak bulunmaz. Pentium Pro’da kullanıcı tarafından görülemeyen saklayıcılar var olduğunu, mimaride kullanılan 3v adresli komutlardan anlayabiliriz. Programcı veya derleyici düşünüldüğünde, klasik EAX, EBX, ECX gibi saklayıcılar mevcuttur ve Pentium Pro programcılarına görülebilir. Bu yapı, Pentium Pro’yu kendinden önceki x86’lara uyumunu sağlayan yapıdır. Pentium Pro’ya ikinci bir L2 ön hafızanın aynı silikon devresi üzerinde olmamasının sebebi, 256K byte kadar bir SRAM için yaklaşık 2 milyon transistörün ve 512K byte kadar olan bir SRAM için 4 milyon transistörün tek bir silikon devre üstüne yerleşmesi mümkün değildir. Bunun için CPU ve SRAM için iki ayrı silikon alanı kullanıldı(die). CPU özel bir ön hafıza yolu ile SRAM’a bağlandı. Bu ön hafıza yolu CPU hızındadır. Bu mimarinin getirdiği eksi, maliyeti artırması, artı ise performansı büyük ölçüde artırmasıdır. Konut yürütmede Pentium Pro’da birbirinden bağımsız çalışabilen 5 fonksiyonel birim bulunmaktadır. İki birim (FPUI ve II) kayan nokta komutları için, iki birim (INTI ve II) tamsayı komutları için ve bir birimde (MIU=Memory Interface Unit) hafıza arabirim komutları içindir. HAFIZA YAPISI q Pentium Pro’ya 4 yeni adres hattı daha eklendi. Ve böylece adres yolu 36 bit oldu. q Bununla birlikte adreslenebilir adres alanı 4G byte’tan 64G byte’a artırılmış oldu. q Ayrıca Pentium Pro 64T byte grüntü hafıza alanına da sahiptir. q Intel firmasının ilk kez L2(Level 2) ön hafızayı Pentium Pro işlemcisinin üzerine yerleştirdi. 256K, 512K veya 1M byte olabilen ön hafızanın tümdevre üzerinde olması, daha önce tüm devre dışında olduğunda ortaya çıkan L2 ön hafızası ile CPU arasında ki haberleşme gecikmesini azalttı, ve performansı artırdı. q Pentium gibi Pentium Pro da, 8K byte’ı kod ve 8K byte’ı veri için toplam 16K byte l1 ön hafızaya sahiptir. İŞ HATTININ YAPISI Pentium Pro için 12 aşamalı (stage) bir iş hattı kullanıldı. Pentiularda 5 aşamalı bir iş hattı bulunmaktaydı. Bu 12 aşamalı iş hattının her bir aşamasında , Pentiumlara göre daha az iş bulunur ve bununla birlikte bir anda daha çok komut işlenir ve bitirilir. Bu özelliğinde dolayı Pentium Pro superpiplined olarak adlandırılır. Pentium Pro sahip olduğu çok yürütme biriminden dolayı da superscalar olarak adlandırılır. Pentium mimarisinde, iş hattı aşamalarından biri durduğu zaman, daha önceki komut okuma (fetch) ve kod çözümü aşamaları da durmaktadır. Diğer bir deyişle eğer yürütme biriminde bir aşama durmuşsa, komut okuma aşaması da komut okumayı durdurur. Ve bu iş hattı yapısının genel bir sorunudur. CPU performansının artırılması için komut okuma ve yürütme bağımlılığı problemi çözülmelidir. Pentium Pro’da bu problemin çözülmesi için , komut okuma ve yürütmelerini birleştiren bir yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemle komutların hafızadaki yerleşim sırasınca yürütülmesi mümkün olmaktadır. Pentium Pro işlemcisinde komutlar hafızadan CPU’ya getirildikçe, her bir komut RISC tipinde bir dizi mikro komutlara çevrilmektedir. Ve aşağıda görülen komut havuzuna (intruction pool) olarak adlandırılan bir havuza yerleştirilir. Hafızada komutların CPU’ya gelmesi ve makro komutların, mikro komutlara çevrilmesindeki kod çözümü, programcının yazdığı sıraya göre olur. Mikro komutlar havuza konulduktan sonra, bu havuzdaki komutlar gerekli veriler bulunduğu müddetçe, herhangi bir sırada yürütülebilir. Yani komutlar arası bağımlılık yoksa, komutlar sıra dışı yürütülür(out-of-order execution). Pentium Pro’nun Dispatch/Execute birimi, mikro komutların yürütülmelerini sıraya koyar, ve sonuçları geçici olarak saklar. Bu çeşit komut yürütmede 20-30 komut kadar derinliğe inilebilir. Sonuçları programcının göreceği saklayıcılara , komutların kodlandığı sırada saklamak Retrie biriminin işidir. PENTIUM MMX (=MultiMedia Extention) Sesli , görüntülü ve grafik özellikler içeren yüksek kaliteli multi-media uygulamaları çalıştırmak, çok hızlı ve karmaşık aritmetik işlemler gerektirir. Bu işlemler DSP (=digital signal processing) adlı özel devreler ile gerçekleştirilir. Pentium 1997 den itibaren tüm işlemcilerine MMX teknolojisi ile DSP özelliğini koymaya başladı. Intel firması bilgisayara DSP özelliğini kazandırmak için MMX (Multimedia Extension) olarak adlandırılan bu teknolojiyi Pentiumlara 1997 yılından sonra eklemeye başladı. Öyleyse ilk olarak ele alacağımız DSP’nin ne olduğudur. DSP Sesli(audio), görüntülü(video) ve grafik özellikler içeren yüksek kaliteli multi-media uygulamaları çalıştırmak, çok hızlı ve karmaşık aritmetik işlemler gerektirir. Bu çeşit karmaşık işlemlerin normal bir şekilde gerçekleştiği özel tüm devrelerin adı DSP(Digital Signal Processing)’dir. Bu işlemciler, 2D ve 3D grafikler, görüntü ve ses sıkıştırma, faks-modem, canlı resim, PC tabanlı telefon görüşme, görüntü (image) işleme gibi görevleri gerçekleştirme de kullanılır. Bir PC’ye 3 biçimde DSP özelliği eklenebilir. q Anakartta CPU ile beraber DSP işlemcisinin ortak kullanımı. Bu en ideal yaklaşımdır.çünkü piyasada bulunan çok güçlü DSP tümdevreleri vardı ve problem, endüstri tarafından kabul edilmiş bir standardın olmayışıdır. q DSP fonksiyonlarını taklit etmek için x87 ile x86’nın birlikte kullanılması. Bu yöntem yavaş bir yöntemdir ve performansı genellikle kabul edilemeyecek ölçülerdedir. q Bazı DSP fonksiyonlarının x86 mikroişlemcisine konulması. Bu yöntem uyumlu olmasına rağmen, piyasayı Intel’in tekeline bırakmaktadır. Performansı birinci yaklaşım kadar olmasa da ikinciden çok daha iyidir. DIŞ VE İÇ MİMARİ Pentium MMX işlemcisi, Intel2in MMX teknolojisini ilk destekleyen işlemcidir. İlk çıkan ürünler 166,200,233 MHz frekanslarında çalışmıştır. Pentium MMX, daha önceki Pentium ailesi ile , hem yazılım hem de tümdevre uç uyumludur. MMX teknolojisi SIMD(Single Instruction Multiple Data)tekniği tabanlıdır. MMX komutları olarak 57 tane yeni komut x86 komut kümesine eklendi. İlk Pentium işlemcilerde bulunan, dinamik dallanma tahmini donanım yapısı, doğruluğu artıracak şekilde, Pentium MMX işlemcisinde daha iyileştirilmiştir. Ayrıca Pentium MMX, her biri 4 taneye kadar kod sıralarını tutabilen, 4 tane ön okuma bufferi içerir. Pentium MMX’de iyileştirilen diğer bir yapıda iş hattı yapısıdır. HAFIZA YAPISI 32 bit adres yolu ile 4GB fiziksel ve 64TB görüntü hafıza alanına sahiptir. Tüm devre üzerindeki L1 veri ve kod ön hafızalarının, her birinin boyu 16KB olarak iki katına çıkmıştır. Ön hafızaların yapısı 4-way set associative özelliğe sahiptir. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:41 | #4 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
PENTIUM MMX'İN TEMEL ÖZELLİKLERİ
1- MMX teknolojisi için destek.(mulutimedya uygulamaları için 57 yeni komut.) 2- 32-bit CPU, 64-bit veri yolu, 32-bit adres yolu 3- Suspercalar mimari:İki tane iş hatlı tamsayı birimi, bir tane iş hatlı FPU birimi, iş hatlı MMX birimi. 4- Ayrı 16K kod ve 16K veri ön hafızaları. 5- 4 MB sayfalama, TLB de veri bulma oranını artırmaktadır. 6- Dallanma tahmini donanım biriminin yapısı iyileştirilmiştir. 7- Dahili hata bulma özellikleri. 8- Tüm devre üzerinde APIC denetleyicisi: Kesme yönetimi , 8259 ile uyumluluk. 9- 4.5 milyon transistör kullanılarak üretilmiştir. 10- 166, 200 ve 233 mhz gibi değişik hızlarda üretildi. Sistem yolu hızları ise 66 Mhz dir. CELERON İŞLEMCİLER İlk çıkan Celeronlar aslında yakından tanıdığımız tampon belleksiz Pentium II işlemcilerdi. Tampon bellek ne demek? Tampon belleği, işlemci verileri işlerken sokaktan (sabit diskten ) gelen verilerin bekleme odası olarak düşünebiliriz. Olmaması halinde sokaktan hastanın doğrudan muayenehaneye girmesi mümkün olmadığı ndan “paltoyu çıkar, merhabalaş, şemsiyeyi bırak” derken doktorun gün içinde daha az verim gösterip , daha az kişiyi muayene etmesine sebep olur. (pc world-ekim 1998) İntelin celeronlarda ilk olarak yaptığı tampon belleği kaldırdı.sonuç olarak ofis uygulamalarının performansı çok düştü. Beklenenin altındaki bu performans sonucunda İntel hatasını anladı ve Celeron 300A ve 333 işlemcileri 128 KB tampon bellekle tekrar üretti. Belki görünüş olarak PII tampon belleğinin dörtte biri görünmesine rağmen çok farklı bir belleğe sahip ve PII işlemcilerle aynı hızda çalışıyor. Yine bir örnkle durumu açıklayalım: Yani muayenehanenin boyutu değil, kapısı geniş. Pentium II lerde önce bir kişi kapıdan çıkıyor;girecek olan ondan sonra girebiliyor iken, yeni Celeronlarda doktor bir hastayı uğurlarken aynı anda öbürüne merhaba diyor. Bu boyut dezavantajı ile sürat avantajı birbirini dengeliyor ve Pentium II ile Celeron u nerdeyse eşit hale getiriyor.(pc-world ekim 1998) >Yani celeron işlemciler, daha ekonomik maliyetli bilgisayarlar için tasarlanmış, yeterli performansı sağlayan işlemcilerdir. >Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ilk çıkan (300A 333 öncesi) celeronlar dışında 433 MHz, 466 MHz, 500 MHz, 533 MHz, 566 MHz, 600 MHz İntel Celeron işlemcilerde , işlemci ile aynı hızda koşan ve işlemci çekirdeği ile bütünleşik 128 KB L2 ön belleği ve 32 KB L1 önbelle bulunmaktadır. ve bu işlemciler 66MHz veriyolunda çalışmaktadır. >İntel Celeron 600 MHz ve 566 MHz işlemcileri önceki işlemcilerden , internet uygulamalarnda, Multimedia programlarında ve testlerde gözle görülür bir performans artışı gözlenmektedir. Bu performans artışının sebepleri ne olabilir? İntel Celeron 600 MHz ve 566 MHz işlemcileri önceki 0.25 mikron işlemcilerden farklı olarak 0.18 mikron teknoıloji ile üretilmektedir. Bu performans artışıda bu farktan kaynaklanmaktadır. Ve yeni celeron işlemciler Pentium III işlemcilerde bulunan “Streaming SIMD” (kayan nokta) komutlarını içermektedir. Ama tabiki Pentium III işlemcilerle karşılaştırırsak Pentium işlemcilerin %10-20 daha hızlı ve performanslı olmaktadırlar. Aklınıza şöyle bir soru takılabilir Kullanıcı bu durumda niye Pentium III işlemcilei tercih etsin? Ama gözardı edilen bir nokta varki Pentium III işlemciler iki katı L2 önbellek, 133 MHz veri yolu ve hızlı bellekler gibi daha yüksek hızlara ve performanslara çıkabilmektedirler.P III işlemciler yüksek performans gerektiren iş ve masaüstü bilgisayarlar için geliştirilmişler. >600MHz ve 566MHz Celeron işlemciler 0.18 mikron mimarisinin getirmiş olduğu bir avantaj olan “Advanced Transfer Cache ve Advanced System Buffering” yapısaına sahiptir. Bu yapı sayesinde öncekilerden 4 kat daha fazla (64 bite karşı 256 bit) band genişliği sağlamaktadır. Ve böylelikle performans artışı sağlanmaktadır. İntel Celeron 600 mhz işlemci * 128kb cache bellek * Yeni socket 370 mimarisi *Çok uygun bir fiyatla yüksek performans sağlar * Intel® Celeron işlemci, 600 MHz Plastic Pin Grid Array (PPGA) paketinde. * Celeron işlemciler, uygun bir fiyatla yüksek performans sunmaktadır. * Celeron işlemci, diğer Intel bileşenleri gibi, yüksek kaliteli, güvenilir mikroişlemcilerin tasarlanması ve üretilmesi alanında sahip olunan 25 yıllık tecrübenin ürünüdür. * Mevcut olarak piyasaya sunulan Celeron işlemciler, 128-KB tam hız, çekirdek üzerinde L2 önbellek, P6 mikro mimarisinin Dinamik Yönetimi ve Intel MMX Ortam Geliştirme teknolojisi özelliklerini içermektedir. * MMX teknolojisi, uygulamaların yeni performans seviyelerine ulaşmasını sağlayan yönergeler ve veri çeşitleri içermektedir. * Ayrıca, tüm Celeron işlemciler, P6 sistem veriyolunun İkili Bağımsız Veriyolu mimarisinden yararlanmaktadır. * Çoklu işlem sistem veriyolu, çekirdek üzerindeki L2 önbelleği ile birlikte tek veriyoluna sahip işlemcilerde bant genişliğini ve performansı artırır. * İntel Celeron 633 mhz işlemci * 128kb cache bellek * Yeni socet 370 mimarisi *Çok uygun bir fiyatla yüksek performans sağlar * Intel® Celeron işlemci, 633 MHz Plastic Pin Grid Array (PPGA) paketinde. * Celeron işlemciler, uygun bir fiyatla yüksek performans sunmaktadır. * Celeron işlemci, diğer Intel bileşenleri gibi, yüksek kaliteli, güvenilir mikroişlemcilerin tasarlanması ve üretilmesi alanında sahip olunan 25 yıllık tecrübenin ürünüdür. * Mevcut olarak piyasaya sunulan Celeron işlemciler, 128-KB tam hız, çekirdek üzerinde L2 önbellek, P6 mikro mimarisinin Dinamik Yönetimi ve Intel MMX Ortam Geliştirme teknolojisi özelliklerini içermektedir. * MMX teknolojisi, uygulamaların yeni performans seviyelerine ulaşmasını sağlayan yönergeler ve veri çeşitleri içermektedir. * Ayrıca, tüm Celeron işlemciler, P6 sistem veriyolunun İkili Bağımsız Veriyolu mimarisinden yararlanmaktadır. * Çoklu işlem sistem veriyolu, çekirdek üzerindeki L2 önbelleği ile birlikte tek veriyoluna sahip işlemcilerde bant genişliğini ve performansı artırır. PENTİUM II İŞLEMCİLER Özellikleri: >> Pentium II ailesini saat hızına göre ikiye ayrı grupta topluyoruz. 66 MHz’lik bir sistem sat frekansı için 266, 300, 333 MHz’lik sürümleri ve 100 MHz’lik 350, 400, ve 450 MHz’lik daha hızlı çeşitleri var. >> Pentium II, Pentium Pro’nun takipçisi. Ancak veri yolu protokolü ve işlemci çekirdeği daha iyi. 16 bit performansa ve MMX desteğine sahip. >> Pentium II anakartlar EDO, hatta SDRAM-DIMM’lere ihtiyaç duyuyorlar. >> Pentium II işlemcilerde artık sadece Intel’in 440LX chipsetli anakartları kullanılıyor. Bunlarda Accelerated Graphics Port (AGP) yanında bir de System Management Bus ve DIMM formundaki bellek modülleri de sunuluyor. >> Word ve Excel altında bu işlemciler kusursuz biçimde çalışıyor. >>OpenGL altında Raytracing aracılığıyla üç boyutlu resimlerin hazırlanması sırasında güçlü kayan nokta birimi Pentium II’lere tartışmasız bir üstünlük sağlıyor. >>MP3 ses dosyalarının ve video gösteriminde üstünlüğü var. Pentium II DVD oynatıcı ile sorun yaşamıyor. >> Pentium II yüksek saat frekansına sahip. Boot etme sırasında Pentium 450, bu işlemi 45 saniyede gerçekleştiriyor. >> Terfi için uygun değil. Böyle bir durumda anakartıda değiştirmek gerekiyor. Aynı zamanda yeni bellek modülleride gerekebilir. Yukarıda gerekli bellek modüllerinden bahsettik. İŞLEMCİ YAPISI Bu işlemcide yeni Deschutes çekirdeği bulunuyor.Deschutes, işlemcinin silisyum çekirdeği.Bu çekirdek 0.25 mikron teknolojisiyle üretilmiş. Bu birçok avantajı beraberinde getiriyor. Böylece daha az yapı genişliği, çekirdek gerilimini 2.8 volttan 2 volta düşürüyor. Bu yüzden 333 MHz Deschutes yaklaşık olarak 16 Watt güç harcıyor. 300 Mhz’lik bir Klamath ise iki katı bir güce ihtiyaç duyuyor. Bu sayede işlemci fazla ısınmıyor. P-II dizisi iki gruba ayrılıyor demiştik . 333 MHz’ye kadar olan eski modeller her yerde kullanılabilir iyi ürünler ama Intel burada kendisiyle rekabet içine giriyor yani Cache’li Celeron’lar P-II leri hız bakımından üstünlük sağlıyor. P-II 350 den itibaren (100 Mhz sistem veri yolu) fark atıyor. Pentium II, Pentium Pro ile başlayan, dinamik yürütme olarak adlandırılan P6 mimarisine sahip. P6 donanım mimarisi şu sekildedir: Çoklu Dallanma Tahmini: Dallanmalardaki program yürütme akışını tahmin ederek işlemcinin çalışmasını hızlandırıyor. Veri Akışı Analizi: Komutlar arasındaki veri bağımlılıklarını analiz ederek komutların yeniden sıralanmış görev sırasını üretiyor. Tahmini Yürütme: Bu görev sırasına göre tahmini komutları yürütüyor ve işlemcinin yürütme birimlerinin sürekli meşgul kalmasını sağlayarak genel performansı arttırıyor. Intel MMX teknolojisine sahip olan Pentium II'nin bazı temel özellikleri aşağıdadır: >> SIMD (Single Instruction, Multiple Data) tekniği. >> 57 yeni komut. >> 8 tane 64-bit genişliğinde MMX teknoloji saklayıcı. >> 3 tane yeni veri tipi. Hafıza Yapısı 36-bit adres yolu ile 64 GB fiziksel ve 64 TB görüntü hafıza alanlarına sahip. Bu işlemcide L1 ön hafıza boyu 16'dan 32 K'ya arttırıldı. İlk çıkan Pentium II 512 K byte L2 ön hafızasına sahip olmasına rağmen, daha sonraları farklı boylarda L2 ön hafızalı işlemciler üretildi. PENTIUM III İŞLEMCİLER Özellikleri: • Pentium III işlemcilerin 450 MHz'den 933'e kadar modelleri var. • Bu işlemciler, hem 133 MHz hem de 100 MHz veri yolu hızında çalışan ve 840,820,810e, 440GX ve 440BX yonga takımlı anakartlarda kullanılıyor. • İşlemci ile aynı hızda ve işlemci içinde 256 KB Advanced Transfer Cache'ye sahip ECC özelliğinde veya yarı hızda 512 KB L2 Cache belleğe sahip ECC ikincil belleğe sahip. • 32 KB (16 KB/16 KB) L1 birincil cache'ye sahip. • Çoklu tahmin, veri aktarım analizi gibi P6 dinamik işleme mimarisi var. • İleri resim işleme, 3D, kayan ses ve video, ses algılama ve ileri internet uygulamalarını içeren 70 yeni komutu içeren Internet Kayan SIMD Uzantısı içeriyor. • Intel MMX media teknolojisine sahip. • Tek işlemci üzerindeki performansı ve band genişliğini arttıran birbirinden bağımsız çift veri aktarım yoluna sahip (DIB). • 4 GB kadar adres bellek yeri var ve ana belleği 64 GB'a kadar ölçeklenebiliyor. • Bu işlemcilerde tek ve çift işlemci desteği var. • Hem L2 cache hem de sistem için hata analizi, Hata Düzeltme Kodu özelliği var. • İşlemci seri numarası network ve internet'te güvenliği artırıyor. • 0.18 ve 0.25 mikron yapıdaki versiyonları hem daha az güç harcıyor hem de daha hızlı işlemci hızına sahip. • Mevcut Intel mimarisi için yazılmış yazılımlar ile tam uyumlu. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:41 | #5 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
İŞLEMCİ YAPISI
Pentium III işlemciler iki farklı yapıda bulunmaktadır. Slot1 yani Single Edge Contact Cartridge 2 (SECC2) ve Flip-Chip Pin Grid Array (FC-PGA) yani Soket 370. SECC2'nin iki büyük avantajı var. Birincisi daha ucuza üretiliyor. İkincisi ise Pentium III'ün ısısı dışarıya daha verimli aktarılabilecek. Pentium III işlemcisinin ön yüzü çıplak. Bunun birçok avantajı var. Pentium III sahibi olduğumuzda, işlemciyi ve cache entegrelerini soğutmak için istediğimiz yöntemi uygulayabileceğiz. Üstelik, soğutucuları direkt olarak işlemci çekirdeğine ve cache'lere temas ettireceğimiz için daha verimli bir soğutma elde edilecek. Pentium III işlemcisinin diğer bir özelliği işlemci çekirdeğinin yeni paketi.Eski işlemcilerin çekirdeği Plastic Land Grid Array paketleme işlemi ile hazırlanıp, karta uygulanıyordu. Yeni sistem ise Organic Land Grid Array (OLGA) isminde ve bu sayede işlemci çekirdeği çok daha ufak bir paket içine saklanıyor. Pentium III'lerin diğer işlemci yapısı olan FC-GPA ise küçük yapıdaki yüksek performanslı PC'ler için düşünülmüş. P6 Dinamik İşleme Mimarisi • Çoklu Kanal Tahmini: Çoklu kanallar vasıtasıyla programın sonucu tahmin edilir, bu şekilde işlemciye olan iş akışı hızlandırılmış olur. • Veri Aktarım Analizi: Komutlardaki veri bağlantılarını sıraya koyma işidir. • Tahmin İle Sonuçlandırma: İşlemcideki işlemlerin ve komutların çokluğunu tahmin ederek komutları tahmine göre icra etmektir. Birbirinden Bağımsız Veri Yolu (DIB) Pentium III işlemciler yüksek performanslı DIB mimarisini destekliyor. Böylelikle L2 cache bellek daha hızlı veri yoluna adanarak, sistem veri yolundaki trafik azaltılıyor. Bu şekilde tüm sistemin performansı artırılıyor. Non-Bloking Level 1 Cache Pentium III işlemciler iki farklı 16 KB L1 cache belleğe sahip. Biri komut için diğeri ise veriler için kullanılıyor.L1 cache en son kullanılan verilere daha hızlı erişim sağlayarak tüm sistemin performansını arttırmakta. 256 KB, Level 2 Advanced Transfer Cache Bazı Pentium III işlemcilerde bu bellek var. İleri Transfer Cache belleği, L2 cache bellek ve işlemci çekirdeği arasında yüksek band genişliği sağlıyor. Böylece işlemci hızı ölçeklenebilir hız artışı sağlıyor. Özellikler: • Non-Bloking işlemci ile aynı hızda, L2 cache işlemci içinde. • 8 yollu. • L2 cache belleğe 256 Bit veri yolu desteği. Non-Bloking Level 2 Cache Bazı Pentium III işlemciler, işlemci dışında ve yarı hızda L2 cache belleğe sahipler. Bu bellekler anakart üzerindeki cache belleklere göre daha hızlı eişim sağlayarak sistem performansını artırıyor. İleri Sistem Tamponu İleri Sistem Tamponu (Advanced System Buffering), 100 ve 133 MHz sistem yolundaki band genişliğini arttıran sistem veri yolu tamponunun kapasitesinin iyileştirilmesinden ve veri yolu data kuyruğunun düzenlemesinden oluşuyor. • 4 writeback tamponu • 6 fill tamponu • 8 bus kuyruk tamponu Internet Kayan SIMD Uzantıları Bu uzantılar, tekli komut, kayan nokta için çoklu veri, ek olarak SIMD-sayı, kontrol komutlarından oluşan 70 yeni komutu içeriyor. Özellikleri: • Yüksek çözünürlük, daha kaliteli resimler işlenebilmekte. • Yüksek kalitede ses, MPEG2 video, aynı anda şifreleme ve kod çözme • Ses işleme ve tanıma için daha az işlem gücü kullanımı Sistem Veri Yolu • 133 MHz veri yolu hızında çalışan sistem 100 MHz'te çalışan sisteme göre %33 oranında band genişliğine sahip. • Veri yolu, tek işlemci performansına ek olarak Slot yapıdaki işlemcilerde iki yollu işlemci desteği de veriyor. Intel İşlemci Seri Numarası (CPU-ID) Intel işlemciler network ve internet uygulamalarında CPU-ID ile daha güvenli bilgi akışı ve platform olanağı sağlıyor. İşlemci seri numarası sistem ve kullanıcı tanınmasının daha güçlü şekillerde gerektiği aşağıdaki gibi alanlarda kullanılıyor: • Güvenlik Gerektiren Uygulamalar: Yeni Internet verilerine ve hizmetlerine güvenli erişim doküman aktarımı. • Yönetim Uygulamaları: Sistem koruması, sistem yükleme ve ayar değişimi için uzak erişim. • Bilgi Yönetim Uygulamaları: Her türlü güvenli bilgi yönetim sistemleri ve ağları. Pentium III, sistem veri yolu bant genişliğini çok yükek tutacak şekilde aynı anda birçok işlemi destekliyor. İki işlemciye kadar şeffaf yani hiçbir ek bağlantı ve yük gerektirmeyen bir destek sağlıyor. Bu, düşük fiyatlı, iki-yollu simetrik çoklu-işlemi mümkün kılıyor ve çok görevli işletim sistemleri ve uygulamaları için önemli bir performans arttırımı sağlıyor. PENTIUM IV Pentium tamamen yeni bir tasarım. Yani bakıyoruz P-II P-pronun birazcık değiştirilmiş hali ve P III ise ek bir komut dizesi sağlıyor. Pentium 4 işlemcisinde en çok göze çarpan üç özellik şöyle sıralanabilir; 1.İzleme cebi (Trace cache) 2. Çok yüksek saat hızlarına destek veren mimari 3. Çift hızda çalışan ALU'lar İzleme Cebi (Trace Cache) Pentium-4'ün belki de en ilginç ve yeni özelliği klasik L1 komut cebi yerine özel bir izleme cep belleği (trace cache) taşımasıdır. İzleme cebi, mikroişlemcinin işletmesi için bekleyen komutlar yerine onların çözüldükten sonraki halleri olan komut parçacıkları işletim sırasına göre depolayan bir cep bellektir. Klasik durumda, P-III veya Athlon işlemcileri L1 cep belleklerinde çalıştırılacak olan programın derleyici tarafından belirlenmiş olan makina kodunu depolarlar. Pentium-4 ise bu komutları işletmeye başlamadan önce çözüyor ve depoluyor. Peki kazancı ne oluyor? Aslında cevap gene klasik cep bellek mimarilerinde yatıyor, Amaç, program içerisinde çok sıklıkla erişilen alanlardaki verinin işlemciye göre çok yavaş olan ana hafıza yerine çok hızlı çalışan ara belleklerde (cache) bulundurulmasıdır. P6 (PentiumPro'dan P-III'e kadar) işhattı (pipeline): Pentium-III ve AMD Athlon gibi işlemcilerin komutları işletirken sürekli tekrarlayarak izlediği yolda komutun L1 cebinde aranması, getirilmesi, dallanma tahmininin yapılması, kodunun çözülmesi aşamaları da her seferinde tekrarlanır. Oysa Pentium-4, cep belleğinde önceden zaten çözülmüş olan komut parçacıklarını taşıdığından bu zaman alıcı aşamalardan geçmek zorunda kalmaz, kısacası Pentium-4'ün kritik işletim safhası Pentium-3 ve Athlon'dan daha kısadır (en azından yapılan işlerin çeşidi açısından). Tabi bu pentium-4'ün bu işlemcilere göre daha kısa bir işhattına sahip olduğunu göstermiyor, bu işlemci 20 kademeli inanılmaz uzun bir işhattına sahip. 20 kademeli Pentium-4 (Williamette) İşhattı : 20 kademeli bir işhattınız varsa (hatta daha önceki safhalarda da bazı kademeler gizliyse) en çok başınızı ağrıtacak olan konu dallanma tahminidir. Dallanma tahmini konusuna açıklık getirmek için gene basit bir örneğe başvuralım ve küçük ve sembolik bir program parçası düşünelim: 1.A=0 2. A=A+1 1. IF A>3 GOTO 8 4. B=C 5. D=F+4 6. G=3 7. GOTO 2 Programımız önce aslında 3'e kadar sayan bir sayıcıdan ibaret, A sayısı önce 0'a eşitleniyor, sonra da bir arttırılıp 3 sayısına erişip erişmediği kontrol ediliyor, eğer erişmemişse işleme devam ediliyor, ve tekrar 2. Aşamaya dönülüyor. Erişilmişse, sisteme 6. Komuta geçilmesi söyleniyor. Bu tür durumlarda, yani bir karşılaştırma yapılıp program içerisindeki başka bir alana dallanma yapılması gerektiğinde, mikroişlemciyi de zor bir karar bekliyor demektir. Düşünelim, işlemcimiz komutlar için gerekli olan cep bellekten alma, çözme , sıralama gibi işlemleri sırayla yapmaya başladı, tabi bu sırada IF komutunun olduğu satır ve sonraki satırlar da sırayla işhattına girdiler, ancak işletim sırasında (Execution) A değerinin 3 değerini aştığı görüldü, bu durumda işlemcinin daha önceden işhattına soktuğu 4,5,6,7. Komutların değil, 8. Komuttan itibaren başlayan komutların işletimde olması gerektiği farkedildi, işlemci panik içerisinde o ana kadar doldurduğu işhattını boşaltır ve 8. Komuttan itibaren sırayla diğer komutları da işhattına sokar. Bu durumun işhattına getirdiği yük en kötü ihtimalle işhattının boyu kadar olacaktır. Bu duruma işhattı boşaltılması (pipeline flush) adı verilir.(konu işlemciler konusundaki daha önceki makalemizde daha ayrıntılı anlatılmıştı) İşlemciler bu yüzden herhangibir dallanma komutu ile karşılaştıkları anda, daha kod çözme aşamasında bir tahmin yapmak zorundadırlar, bu karşılaştırma komutunun sonucu doğru mu olacak, yoksa yanlışı mı? (biraz önceki örnek için, 4. Komuttan itibaren mi işletmeliyim, yoksa 8.den itibaren mi?) Dallanma tahmini konusunda pek çok metod mevcut, bazı ilkel metodlarda her zaman doğru olan veya herzaman yanlış olan taraf seçilirken daha gelişmiş olan işlemcilerde o adresteki karşılaştırma sonucunda daha önceden hangi adrese gidildiği bir tabloda tutulur ve çeşitli yöntemlerle bu tablo sürekli güncellenir. Örneğin AMD Athlon 2048 girişli bir dallanma hedef tamponu (Branch Target Buffer) taşımaktadır. Bu tahmin tamponları %80-90 arası bir başarı sağlamaktadır ancak %10-20'lik yanlış tahmin işlemci performansının teorik maksimumundan epeyce düşük olmasına sebep olmaktadır. Pentium-4 20 kademeli işhattını bu beladan nasıl koruyacak? Ne yazık ki bu konu henüz Intel tarafından açıklanmadı, ancak muhtemelen, dallanma tahmin oranını %95'lere kadar çekecek çok gelişmiş ve bir o kadar da karmaşık dallanma tahmin yöntemlerinin kullanılmasına kesin gözüyle bakılıyor. İzleme cebinin komutlar yerine mikroopları taşıdığını daha önce söylemiştik. İzleme cebinin bir en ilginç yönlerinden biri de komutları derleyicinin oluşturduğu statik sırada değil, işlenilişleri sırasına göre üzerinde taşımasıdır. İzleme cebinin işleyişinde iki kademe göze çarpar, birinci kademe segment oluşturma (segment build) adını alır, bu aşamada işlemci komutları çözerek elde edilen mikroopları gruplar halinde (trace segment) depolar. İzleme gruplarının oluşmasından sonra, sistem işletim moduna geçer (execute mode). Bu modda izleme önbelleğinde depolanmış olan mikrooplar alınıp işletilmeye başlanır. Bu noktada Pentium-4'ün P-III ve Athlon'a göre avantajı komut çözüm işleminin herhangibir komutun her işletilişinde tekrarlanmamasıdır. Bu da,yazılımlarda çoğu zaman karşımıza çıkan döngülerde (loops) sık sık meydana gelir. Pentium-4'ün dallanma tahmin sistemindeki ilginç noktalardan biri de sistemin dallanma komutlarını aslında iki kez inşa edilmesidir. Bunlardan birincisi izleme segmenti oluşumu sırasında program akışının dallanma sonrasındaki durumunun tahmin edilmesi ve segmentin bu tahmine göre inşa edilmesinde, ikincisi de programın işletimi sırasında dallanmanın gerçek yönünün belirlenmesinde gerçekleşir, eğer tahmin yanlış yapıldıysa, sistem izleme önbelleği içerisinde diğer yön için yapılmış başka bir segmenti arar, eğer bulamazsa L2 cep belleğinden doğru yön için gerekli komutları okumaya ve gerekli mikroop segmentlerini oluşturmaya başlar. İlk durumda sistem 20 saat darbesi kaybederken ikinci durumdaki kayıp çok daha büyük olacaktır. Pentium-4 içerisindeki izleme segmentinin boyunun 90KB civarında olacağı tahmin ediliyor. Tabi bu rakam yalnızca spekülatif bir tahmin, daha sonraki açıklamalarda bu boyutun 16KB kadar küçük olabileceği iddia edildi. Pentium-4'ün içerisindeki ALU'ların çekirdeğin iki katı hızda çalıştığı belirtildi, yani 1500Mhz'lik bir Pentium-4 işlemcisi 3000Mhz hızında çalışan bir ALU'ya sahip oluyor. (Aslında iki adet ALU var, ancak çift hızda çalıştıklarından bir bakıma işlemci ile aynı hızda çalışamn 4 ALU ile hemen hemen aynı güce sahip oluyorlar, bu durumda hem Pentium-III'ün 2 adet ALU'sundan hem de AMD Athlon'un 3 ALU'sundan daha üstün görünüyor, ancak ALU sayısının fazla olması bu ünitelerin her zaman işler durumda tam verimle çalışabileceği anlamına gelmiyor, yani eklenen her ALU ile performans katlanarak artmıyor) Mikroişlemci işhatlarında kabul işlemcinin çalışabileceği maksimum saat frekansını belirleyen en önemli ünite ALU'dur, ALU'nun çalışma hızını kısıtlayan en önemli işlem de toplama ve çıkarma işlemleridir. Intel yeni işlemcisinin ALU'sunun 3Ghz'de çalıştığını söylediği zaman akıllara hemen süperişhatlılık (superpipelining) geldi, süperişhatlı sistemlerde -Pentium-III ve AMD Athlon süperişhatlı mikroişlemcilerdir- ALU içerisindeki işletim sırasındaki gecikme birden fazla saat darbesine yayılır , böylece bir toplama işlemi bir yerine iki veya daha fazla saat darbesinde gerçekleşir, ancak çok yüksek saat frekanslarında çalışıma izin verir. Pentium-4 için işlemin tam olarak bu şekilde gerçekleşmediği Intel tarafından belirtildi. Intel elbette ki bunu nasıl başardığını açıklamadı, Intel'in ALU'sundaki mantıksal kapıların hem saatin yükselen kenarında hem de düşen kenarında tetiklenebildiği iddia edilse de Intel'in aldığı patentlere göre işlemci içerisinde gerçekten de çekirdek saat frekansının iki katında çalışan bir bölüm oluşturulmuş. Bunu yapmak için frekans çiftleyici bir sistem kullanılmış sistem, saatin hem yükselen (0-1 geçişi) hem de düşen (1-0) geçişi kenarlarında yeni bir saat darbesi üretiyor. (Bu noktada kafama takılan bir nokta normalde sayısal devrelede kullanılan saatlerde gerilim seviyesinin 0 ve 1 de duruş süresinin birbirinden farklı olmasıdır, bu durumda eğer hem yükselen hem de düşen kenarlarda bir darbe üretirseniz düzensiz bir saat elde edersiniz ) Intel bu sistemi nasıl yaptıysa yapsın, sonuç olarak 3000 Mhz'de çalışan bir tamsayı aritmetik ve mantıksal işlem ünitesi en azından tamsayı performansında bu yeni işlemciye yeni rekorlar kırdırabilir. FPU ve SSE İlk izlenimler Intel'in klasik x86 FPU'suna AMD kadar önem vermediği üzerine, zaten tanıtımlarda da FPU'dan çok eklenecek yeni SSE komutlarından bahsedildi. SSE (Streaming SIMD Extensions) AMD'nin 3DNow'una benzeyen ve özellikle multimedya ve 3D oyun uygulamaları gibi alanlarda kullanıldığı zaman oldukça ciddi performans artımına sebep olan komut kümesinin adı. Daha önceden KNI (katmai new Instructions) adıyla da biliniyorlardı. Intel Pentium-4'üne yeni SSE (SSE-2 adıyla) ve 128bit MMX komutlarını yerleştireceğini açıkladı. Yeni eklentilerin kullanılabilmesi için programların bu işlemci için tekrar optimize edilmesi gerekecek. HARD DİSKLER VE ÇALIŞMASI Artık bütün masaüstü sistemlerde en az bir hard disk bulunuyor. Hatta VCR cihazlarından camcorderlara ve mp3 playerlara kadar pek çok elektronik alette de hard diskleri görmeye yavaş yavaş alışıyoruz. Nerede kullanılırsa kullanılsın bütün hard diskler tek bir amaç için üretilir: Sayısal bilgileri kalıcı şekilde depolamak. Bir hard disk bilgisayarlarımızda kullandığımız ana belleğin aksine güç kesilse bile içindeki bilgileri korur ve bu özelliğiyle bilgisayarımıza "hatırlama" yeteneği kazandırır. Hard diskinize bir kez kaydettiğiniz bir dosyaya bilgisayarınızı defalarca açıp kapatsanız bile onu silmediğiniz sürece ulaşabilirsiniz. İçeriye giriyoruz Bütün hard diskler temelde aynı yapıdadır. Bir hard disk en basit haliyle şu parçalardan oluşur: Bilgilerin manyetik olarak depolandığı bir veya daha fazla sayıda plaka (platter), okuma yazma kafaları, plakalarla okuma yazma kafalarının hareketini sağlayan motorlar ve diskin kontrolünden sorumlu devreleri üzerinde barındıran kontrol kartı. Plakalar Bilgileri saklamak için kullanılan plakalar alümünyum, cam gibi manyetik duyarlılığı olmayan maddelerden yapılır. Plakalarda daha uygun ısı direnci özellikleri ve daha ince yapıda kullanılabildiği için temel madde olarak modern disklerde alüminyum yerine cam kullanılır ve cama kırılmasını engelleyecek kadar da seramik karıştırılır. Daha sonra bu plakaların yüzeyleri manyetik duyarlılığı olan bir filmle kaplanır. Bir hard diskte birden fazla plaka bulunabilir. Eskiden plakaların yüzeylerine temel maddesi demir oksit olan bir sıvı dağıtılarak sürülürdü fakat hard disklerin kapasitelerinin artmasıyla bu teknolojinin sınırlarına ulaşılması çok sürmedi. Ayrıca okuma/yazma kafasının plakaya çarpması durumunda da bu yöntemle üretilen plakalar kurtulamıyordu ve diski değiştirmekten başka çare yoktu. Günümüzdeyse electroplating denen bir yöntemle plakaların yüzeyi kobalttan oluşan bir filmle kaplanır. Son olarak da bu filmin üzerine kafa çarpmalarına karşı bir miktar koruma sağlayan bir tabaka daha çekilir. Bilgiler plakalarda sektörler (sector) ve izler (track) halinde saklanır. Her sektör 256, 512 gibi belirli bir sayıda byte içerir ve plaka boyunca yanyana duran bütün sektörlerin oluşturduğu yapılara da iz denir. Diskin kendisi veya işletim sistemi sektörleri gruplayarak onları cluster denen yapılar halinde topluca işler. Low level formatting denen işlemle plakalar üzerinde sektörler ve izler oluşturulur, bunların başlangıç ve bitiş noktaları plakalar üzerinde belirlenir. Daha sonra da high level formatting yapılarak dosya depolama yapıları oluşturulur ve dosyaların palakarda oluşturulan sektörlere ve izlere hangi düzende yazılacağı belirlenir. Low ve high level formatting işlemleri sonrasında plakalar okuma/yazmaya hazır hale gelir. Aşağıdaki şekilde mavi renkle bir sektör, sarıyla da bir iz gösteriliyor. Plakar üzerinde veri depolanan noktalar moleküler boyutta olduklarından hard diskin içindeki bir toz tanesi bile plakaları çizerek onlara zarar verebilir. Bunun için hard diskler tozsuz ortamda üretilir ve üretildikten sonra kapatılır. İç basınçla dış basıncın dengelenmesi için de çok iyi filtrelenmiş bir havalandırma deliği bulunur. Plakalar ortalarından geçen bir mil üzerine belirli aralıklarla yerleştirilirler ve bu mil etrafında bir motor tarafından belirli bir hızda sürekli döndürülürler. Böylece plakanın üzerinde duran okuma/yazma kafası plakanın yaptığı bu dönme hareketi sayesinde bir iz boyunca işlem yapabilir. Okuma/Yazma Kafaları Bir okuma/yazma kafasının görevi adından da anlaşıldığı gibi plaka üzerinde okuma/yazma işlemlerini yapmaktır. Aslında bir okuma/yazma kafası yaklaşık 1 mm2 çapındaki minyatür bir elektromıknatıstan başka bir şey değildir. Aşağıdaki resimde en basit haliyle bir okuma/yazma kafasını görebilirsiniz. Kafalar okuma yazma işlemi sırasında plakayla temas etmezler, dönen plakaların yarattığı hava akımı kafaları plakaların sürekli bir miktar yukarısında tutar. Eski disklerde plakayla kafa arasında 0,2 mm civarında bir boşluk varken modern disklerde bu boşluk 0,07 mm civarındadır. Disk çalışmadığı zaman da kafalar plakalar üzerinde Landing Zone denilen bölgelerde sabit olarak dururlar. Bu bölge bilgi depolamak için kullanılmaz. Güçte ani bir kesilme veya dengesizlik sonucu kafa disk yüzeyine çarpar ve Head Crash dediğimiz kafa çarpma olayı olur. Kafa landing zone yerine bir sektörün üzerine düşerse o sektör hasar görerek kullanılamaz hale gelir ve kullanılamayan bu bozuk sektöre Bad Sector denir. Diski tekrar sorunsuz kullanabilmek için Scandisk gibi bir araç kullanarak diskteki bad sectorler kullanılmamaları için işaretlenmelidir. Başka bir yöntemse diske low level format atarak sektörleri tekrar oluşturmaktır, bu esnada sektörler plakadaki bozuk kısımlar atlanarak sağlam bölgelerde tekrar oluşturulur. Okuma/yazma işlemi aslında çok karmaşıktır; bunu sizlere en basit haliyle anlatmaya çalışacağım: Bir plakaya bilgi yazmak için kafadan plakaya akım dalgaları gönderilir ve bu akımla yüzeydeki hedef nokta polarlanır. O nokta manyetik polarizasyonuna göre 0 veya 1 değerini alır ki ikili sistemle çalışan bilgisayarlarımız için anlamı olan tek değerler bunlardır. Okuma sırasındaysa okunacak noktanın kafadaki boşlukta yarattığı manyetik alanın yönüne göre o noktanın değerine (0 veya 1) ulaşılır. Aslında bir kafada okuma ve yazma için ayrı kısımlar bulunur ve yukarıdaki şekilde olduğundan çok daha karmaşıktır. Kafaların disk yüzeyinde içeriye ve dışarıya doğru hareketini sağlayan ayrı bir motor vardır ve kafalar bu motora bağlı kolların ucunda dururlar. Kafayı tutan kolla kafadan oluşan yapıya Head Gimbal Assembly (HGA) denir. Bu motor sayesinde kafa, plaka üzerindeki farklı izler üzerinde işlem yapabilir. Modern disklerde voice coil adı verilen motor teknolojisi kulanılır. Çalışma prensibi hoparlörle aynıdır. Sarımlardan akım geçtiğinde HGA denen yapı hareket eder ve sarımlardan geçen bu akımın yönüne göre kafa plaka yüzeyinde içe ve dışa doğru hareketler yapar. Bu sayede bir okuma/yazma kafası palaka üzerindeki farklı izlere gidip gelebilir. Kontrol Kartı Son olarak inceleyeceğimiz kısım ise kontrol kartı. Bir kontrol kartının diski “kontrol” ettiğini söyleyebiliriz. Plakalardaki sektölerin, izlerin, hatalı sektörlerin ve landing zone denen bölgenin fiziksel yerleri kontrol kartına kaydedilir ve kontrol kartı da kafaları bu bölgelere yönlendirir. Hard diskler bilgisayarlarımızla veriyollarını kullanarak haberleşirler ve veriyoluyla hard disk arasındaki bağlantıyı kurmak da kontrol kartının en önemli görevlerindendir. Diskin tamponlama için kullandığı bellek ve veriyoluyla haberleşmesini sağlayan kontrol yongaları bu kartın üzerindedir. Hard disk arızaları kontrol kartı yüzünden de meydana gelebilir, bu durumda diskinizin kontrol kartını aynı model bir kontrol kartıyla değiştirerek diskinizi tekrar kullanılabilir hale geitrebilirsiniz. Kontrol kartı hard diskin alt kısmına vidalanır ve sadece tek bir bağantıyla diske bağlanır, bu yüzden kontrol kartını değiştirmek çok kolay bir iştir. Bir Hard Diskin Kapasitesini ve Performansını Belirleyen Özellikler Bir hard diskin nasıl çalıştığını öğrendikten sonra bir hard disk hakkında yorum yapabilmek için bilmemiz gerekenlere kısaca bir göz atalım. Hard disklerde kapasiteyi plakalardaki veri yoğunluğu ve plaka sayısı belirler. Modern disklerde çift yüzlü ve 80 GB`a kadar veri depolayan plakalar kullanılır. Bir hard diskin performansı hakkında yorum yaparken kullandığımız en önemli kavramlar plakaların dönüş hızı, erişim süresi ve veri aktarım hızıdır. - Dönüş Hızı: Plakarın dönüş hızıdır. Plakalar masaüstü sistemlerimizde kullandığımız IDE disklerde genelde 5400 veya 7200 RPM (Rotates Per Second, dakikadaji dönüş hızı) hızında dönerken SCSI disklerde bu hız 15000 RPM`ye kadar çıkabilir. - Erişim Süresi: Okuma/yazma kafasının disk üzerindeki bir noktaya ulaşması için geçen süre. Ortalama erişim süresi modern IDE disklerde 10 ms`nin altındayken SCSI disklerde daha da düşüktür. - Veri Aktarım Hızı: Hard diskin saniyede aktarabildiği veri miktarıdır. Kullanılan arabirime ve diskin özelliklerine göre değişir. Arabirimler Günümüzde hard diskler için en çok kullanılan arabirimler masaüstü sistemlerimizde görmeye alışıtığımız IDE ve sunucularla iş istasyonları pazarına hakim olan SCSI`dir. IDE bir donanım standardı değil, işlemciyle hard disk arasındaki veri akışının kontrolüyle ilgili bir standarttır. IBM`in Advanced Technology (AT) arabiriminden geliştirilen Paralel ATA (AT Attachment) arayüzüyle arabirim için bir komut seti tanımlanarak hard disk ve bilgisayar arasındaki haberleşme için evrensel bir standart oluşturuldu. IDE arabirimin yaratılış amacı uygun fiyat ve uyumluluktur, bu yüzden de masaüstü sistemlerde kısa zamanda en yaygın arabirim haline geldi. Paralel ATA arayüzü sürekli gelişerek günümüzde Ultra ATA/133`le 133 MB/s hızına ulaştı ve bundan sonra da yerini s e r i a l (yasak Kelime!) ATA`ya bırakması bekleniyor. s e r i a l (yasak Kelime!) ATA`da veri iletimi paralel değil seri olarak yapılıyor, Paralel ATA`ya göre avantajlarını kısaca aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: • Daha az pin ve daha düşük voltaj. • Daha ince bağlantı kablosu (Belki de biz son kullanıcıların ilgisini en çok çeken özellik, bu sayede kasa içi hava akımını düzenlemek çok daha kolay olacak). • Daha gelişmiş hata bulma ve düzeltme olanakları. SCSI arabirimiyse günümüzde profesyonel uygulamar için sunucularda ve iş istasyonlarında kullanılır. SCSI arabirminin maliyeti IDE`ye göre oldukça yüksektir. SCSI arabiriminin IDE arabirimine göre en büyük avantajı asenkron çalışmasıdır, yani IDE aygıtlarda olduğu gibi aynı kontrolcüye bağlı SCSI aygıtlar birbirlerinin performansından ve veri aktarımından çalmazlar. Ayrıca SCSI arabirimi için kullanılan “SCSI Host Adapter” kartlar üzerlerinde veri aktarımını düzenlemek için ayrı bir işlemci ve çoğu zaman da tampon olarak kullanmak için ek bir bellek bulundururlar ve bu yüzden SCSI aygıtlar sisteme IDE aygıtlara göre çok daha az yük bindirirler. Paralel ATA ile kanal başına sadece iki aygıt kullanılabilirken SCSI arabirimiyle her kanala 15 taneye kadar cihaz bağlanabilir. Bu sayı stanadart masaüstü sistemlerin ihtiyaçlarının çok üstünde olsa da özellikle sunucuların ihtiyaçlarını düşünürsek onlar için bir gerekliliktir. IDE arabirimini kullanan disklerin aksine, SCSI diskler uzun yıllar boyunca sorunsuz çalışmak için üretilirler ve çalışma ömürleri IDE disklerden çok daha uzundur, sunucular için bu da bir gerekliliktir. Ayrıca sisteme bindirdiği yükün fazla olmaması ve erişim süresinin de daha az olmasından dolayı özellikle video montajı gibi sisteme çok ağır yük bindiren ve verilerin sabit bir hızda kesintiye uğramadan su gibi akması gereken uygulamalarda SCSI diskler IDE disklerden çok daha üstündür. SCSI disklerin bir avantajı da yapıları gereği çoklu erişim için uygun olmalarıdır. Bir IDE diskte bir dosyaya aynı anda iki kaynak ulaşmak isterse performans çok düşer ama SCSI disklerde bu performans düşüşü IDE disklerdeki gibi abartılı boyutlarda olmaz ki bu da sunucular için hayati öneme sahiptir. Eğer evinizde bir ağınız varsa ağdan kopyalanmakta olan bir dosyayı siz de kullanmaya çalıştığınızda bunu açıkça görebilirsiniz. Sabit Disklerin Anatomisi... Sabit disklerin temel ve istenildiğinde bu bilgileri geri vermektir. Temelde sabit diskler birer mıknatıstır. Söz konusu bilgiler sabit disklere mıknatısların kutuplarında yaratılan değişmeler sayesinde kaydedilir. Sabit diskin içini açtığınızda karşınıza verilerimizin kaydedildiği silindirler çıkar. Bir sabit diskte aşağıdaki şemada gösterilen ana bileşenler vardır. Silindirden az önce bahsetmiştik. Motor olarak gösterilen siyah göbek silindiri döndürmekle görevlidir. Kırmızı çubuk okuma-yazma işini yapan kafadır. Çubuğun altındaki kısım ise; kafayı, devreden gelen komutlar çerçevesinde sağa sola oynatarak silindirin üzerinde gezmesini sağlar. Kafa ile silindir arasında 0.000001 inç boşluk vardır. Elektrik devre modülü ise sabit diskin kendi kontrol merkezidir ve işlemciden gelen sinyalleri çözümleyerek bünyesindeki parçaların nasıl davranması gerektiğini belirler. Elektrik devre modülü sabit diskin alt tabanına monteli haldedir. Bu yüzden dikkat edilmesi gerekir. Devrede anakart (Main Board) üzerinden işlemci ile verisel iletişim kurmasını sağlayan IDE connector bağlantısı ve güç bağlantı noktası vardır. Bu kabloların özel olarak belirtilen renkleri vardır. Veri iletişimini sağlayan kablo ile güç kabloları devreye, kabloların kırmızı tarafları birbirine bakacak şekilde takılır. Yandaki şekil bu anlatılanı göstermektedir. Siyah renkli kablo topraklama için kullanılmakta. Bunların biri biriyle 12 volt, diğeri ile 5 volt elektrik sağlar. IDE kablosu ise gri renktedir. Sadece bir tarafına kırmızı bir çizgi çekilmiştir ki az önce söylediğim şekilde kabloların takılmasında bir yanlışlık olmasın diye. Son olarak devre üzerinde Jumper ayar bölgesi vardır ama bu apayrı bir konu olduğu için şimdi girmeyeceğim. Bunlardan başka devre üzerinde; işlemci ile bağlantı kurarken işe yarayan ve motorları hareket ettiren kontrol çipleri vardır. Sabit disk içindeki silindirler bilmem kaç bin devirle dönerken kafalar da sağa sola sürekli hareket ederler. Aralarındaki mesafe yok denecek kadar azdır. Ancak bu hızla bir dönme gerçekleştiğinden silindir ile kafa arasında bir hava sirkülasyonu oluşur temas gerçekleşmez. Hava yastığı görevi gören bu aralığa gözle görülmeyecek bir tozun bile girmesi tüm mekanizmayı bozmaya yeter. Söz konusu anlattığımız bu mekanizma kusursuz denilecek bir mükemmellikle işlemektedir. Öyle ki bir silindirin 1mm2`lik alanında yer alan 1-2 milyon mıknatıs dakikada 10000 devirle tek tek ayırt edilerek okunur ve yorumlanır. Verilerin Kayıt Edilmesi... Bilgiler sabit diske yazılırlarken gelişi güzel yazılırlar ancak hepsinin yazıldığı yer ve konum adreslenmektedir. Aksi halde yazılan bir veri bir daha bulunamaz. Yandaki şekil bir silindir üzerini göstermektedir. Silindir üzerinde yar alan kırmızı halkalar track adını almaktadır. Yüzeyde bulunan her track sektör adı verilen küçük parçacıklara ayrılır. Her silindirde 1024 track ve her track içinde 63 sektör bulunur. Dosyalar kaydedildikten sonra diskin indeksine nereye kaydedildiği hakkında bilgiler düşülür. (a dosyası silindir4, track 573, sektör 12 gibi) Bir dosyanın büyüklüğü eğer 63 KB ise sabit diskte kaplayacağı alan 1 sektördür. Eğer 63’den küçük olursa (mesela 10 KB) yine 63 KB‘lik bir yer; yani 1 sektör yer kaplar. Eğer 64 KB olarsa 2 sektör yer kaplar. Bu alan kaybına yol açar. Sorunun giderilmesi için sektörler işletin sistemlerinde parçalara ayrılır. Bu ayırma işlemi sanal olarak gerçekleştirilmektedir ve ayrılan her parçaya cluster adı verilir. Windows 95 (ilk sürümleri) ve önceki işletim sistemleri 16 bitlik bir dosya sistemini kullanmakta idi. Bunun anlamı her sektör 32 KB’lik cluster halinde bölünüyor. Az önce verdiğimiz örneği şimdi incelersek; 63 KB’den az olan bir dosya (mesela 10 KB) artık 1 sektör (63 KB) değil 32 KB cluster‘lük yer kaplıyor. Ve 32 KB cluster boşta kalıyor. Günümüzdeki Windows 95 (yeni sürümleri), 98, 2000 ve sonrası işletim sistemleri ise FAT 32 formatında dosya sistemini desteklemektedirler. Bu sistem 1 sektörü 4 ila 16 KB’lik parçalara bölerek daha fazla yer kazandırıyor. Düşünün ki elimizde 5 KB’lik ufak bir yazı dosyası var. Bu dosya FAT 16 sisteminde 32 KB, FAT 32 sisteminde 8 KB yer kaplar. Bu anlatılanlar dosya sıkıştırma işlemlerinde kullanılan mantığın aynısıdır. Yalnız unutulmamalıdır ki her cluster içine o programa ait veriler yazılır; bir diğerleri yazılamaz. Yani şöyle; FAT 32 sisteminde karşımıza 1 KB’lik bir dosya çıkarsa 1 cluster yer kaplar (4KB), 3KB’lik boş kalan alana başka bir şey yazılamaz, yani dosyalar cluster‘lerce bir bütün olarak algılanır. Öyle ki dosyalar taşınır, silinir veya kopyalanırken cluster‘lar halinde işlem görürler. Düşünsenize bir cluster‘da 2 ayrı dosyaya ait veri olsa ve biz bunlardan birini silsek diğerinin de aynı cluster‘e denk gelen kısmını silmiş olacağız. Bu durumda diğer dosya eksik veri nedeniyle çalışmayacaktı. FAT (File Allocation Table)... Dosya ayrıma tablosu anlamına gelen bu terim disk(et)’lerde indeks olarak kullanılan bölümdür. İşletim sistemleri bir dosya kaydederken nereden başlaması gerektiğini bilmek zorundadır. Aynı şekilde bir dosyayı okuyacaksa yine bunun nereden başladığını bilmek zorundadır. Aksi halde tüm veriler birbirlerinin üzerlerine yazılırdı. Az önce yukarıda anlatılan dosya ayırma sistemleri FAT 16 ve FAT 32 isimlerini buradan almaktadır. Bu tabloda bir sorun ortaya çıkarsa dosyalarınızı yavaş yavaş kaybetmeye başlarsınız. Windows 98 eğer başlat menüsünden kapatılmazsa bir dosya kaybı olabilir düşüncesiyle, bir sonraki açılışında scandisk‘i çalıştırır. (Scandisk disk üzerindeki bozuklukları gidermeye yönelik yazılmış bir programdır.) Hatırlarsanız daha önce dosyaların gelişi güzel kaydedildiğini ve bu dosyaya ait tüm verilerin nereye kaydedildiğini indekse yazıldığını söylemiştik. Aksi halde okuma-yazma işlemlerinde hata oluşur. Mesela 5 MB büyüklüğünde bir dosya sildiğinizde, söz konusu işlem FAT‘e kaydedilecektir ve ilgili alan boş olarak tanımlanacaktır. Dosya aslında silinmiyor sadece yok varsayılıyor. Format işleminde kullanılan ve hızlı biçimlendirme yapan bir parametre de (/q) bu işlemi yapmaktadır. Yüzeye yeni track (iz) açmak yerine FAT‘i siliyor. Silme işleminden sonra 8.5 MB‘lik bir dosya yüklemek isterseniz; ilk 5 MB‘lık kısmı silinerek boşaltılan yere geri kalan 3.5 MB‘lık kısmı başka bir yere kaydedilecektir. İşte dosyaların gelişi güzel yazılmasından kasıt dosyaların sürekli dağınık olmasıdır. Aşağıdaki ilk şekil düzenlenmemiş bir sabit diski göstermektedir. Defrag... Defragment kelimesinin kısaltması olan DEFRAG dosya sistemini düzenlemeye yarayan bir programdır. Yukarıdaki ilk sekil bir dosyaya ait verilerin silindir üzerindeki yerlerini göstermektedir.Bu dosyanın okunması normalden daha uzun bir zaman alacaktır. Bunun nedeni okuyucu kafanın dağınık yerlerde bulunan dosya parçacıklarına ulaşmasında geçireceği süredir. Yukarıdaki şekilde ise aynı sabit diskin defrag yapılmış halini görmektesiniz. Dosyalar belirli bir öncelik sırasına göre arka arkaya getirilmektedir. Önce sistem dosyaları birleştirilir ve silindirin en başına yazılır. Daha sonra diğerleri. Bu sayede okuyucu kafa bir dosyayı okumak istediğinde FAT‘ten adresini öğrenecek ve bir kere konumlanmayla okuma işlemini gerçekleştirecektir. Aksi halde konumlama işlemi 4-5 kere gerçekleşecektir. Unutulmamalıdır ki yapılan bu işlem sabit diskin performans artışında en büyük paya sahip işlemdir. Veri Yolları... Bilgilerin sabit disk arkasından çıkan gri kablo üzerinden akış mantığı ve çeşitleridir. Veri yolları sabit diskten gelen bilgilerin aktığı, kontrol edildiği ve bir nevi yorumlandığı yollardır. Bu yollar belli arabirimler kullanırlar ki performans üzerinde oldukça etkilidir. Şimdi bu arabirimleri inceleyeceğiz. 1. IDE : Intehrated Drive Electronics cümlesinin kısaltması olan IDE "Entegre Sürücü Elektroniği" anlamına gelmektedir. ATA olarak da bilinir. Bu yoldan akan verileri denetleyen elektronik denetleyici sabit diskin üzerinde, veri aktarımını kontrol eden çip ise çip anakart üzerindedir. Bu iki işlemin birbirinden ayrılması 1986 yılında Compaq ve Western Digital firmalarınca ATA standardının benimsenmesiyle gerçekleştirildi. ATA (AT Attachement-AT Eklentisi) cihazların birbirleriyle uyum içinde çalışması için nasıl üretilmesi gerektiğini anlatan bir tür teknik kılavuzdur. İlk kez 1986 yılında IDE tekniği sayesinde sabit disklerin kapasiteleri 528 MB üstüne çıkartılmış ve aynı anda 2 sabit diskin kullanılması sağlanmıştır. 1993 yılında Western Digital ve Quantum firmaları ortak bir çalışmayla EIDE (Enhanced IDE-Geliştirilmiş IDE) arabirimini çıkartmışlardır. Bu veri yolu standardı sayesinde 16.7 MB/sn veri aktarımı ve disk başına 137 GB’lık kapasite kullanımı gerçekleştirilmiştir. Ancak her firma kendi ürettiği sabit diske özel bir yönetim şekli vermekte idi ve yeni çıkan disk tipi cihazlarla uyum sağlanamamakta idi. (Özellikle CD-ROM) 1992 yılında ATAPI (ATA Pack Interface-ATA paket Arabirimi) adlı bir eklentiyle CD-ROM’lar da Floppy Disk’ler gibi kullanılarak bu sorun giderilmiştir. EIDE içinde verilerin nasıl ve ne hızla aktarılacağını belirleyen 5 adet mod vardır. Bunlar PIO (Programmed Input/Out - Programlı Girişi/Çıkış) 0, 1, 2, 3 ve 4’tür. Ve sırasıyla 3.3, 5.2, 8.3, 11.1 ve 16.6 MB/sn veri aktarırlar. Daha sonra DMA (Direct Memory Access ) olarak bilinen ve doğrudan bellek erişimi anlamına gelen bir arabirim ortaya çıkmıştır. Bu yolla disk üzerinde okunan veriler işlemciye uğramadan ana kart üzerindeki kontrol çipleri sayesinde belleğe yazılırlar. DMA arabiriminin bir çok modeli vardır. Ancak bu modeller firmaların sabit diskte yapmış oldukları küçük eklentilerin adlarıdır. Bu veri yollarının dönüş hızları 5400 rpm (Rotates Per Minute-Dakikadaki Dönüş Hızı)’dir ve 16.7 MB/sn veri aktarırlar. Ancak bu dönüş hızları ne kadar fazla olursa o kadar fazla veri aktarılabilir demek değildir. Verinin gönderildiği veri yolunun, gönderilecek büyüklükteki veri kapasitesini desteklemesi gerekir. Bir başka DMA arabirim modu ise ULTRA DMA(ATA) 33 yoludur. Bu yol teorik olarak saniyede 33 MB kapasitelik bir verinin aktarılmasına izin veriyordu. Ancak yeni çıkan bir teknoloji ise; (ULTRA DMA 66) saniyede 66 MB veri aktarımına izin vermektedir. Normal SCSI veri yollarından daha hızlıdırlar. Bu yeni çıkan veri yolunu kullanabilmek için sabit diskin, ana kartın bu mantığı desteklemesi gerekmektedir. Normal olarak kullanılan ATA 33, 40 Pin’lik IDE connector’ü (40 damarlı gri kablo. Damarlar kablo üzerindeki tel sayısıdır.) ile veri akışını sağlarken ATA 66 veri yolları 80 Pin’lik IDE connector’ü ile veri akışını sağlamaktadır. Bu sebeple bu şekil bir kablo kullanılması gerekir. Ayrıca sistem BIOS’u ATA 66 veri yolunu desteklemeli. 2. SCSI : Small Computer System Interface cümlesinin kısaltması olan SCSI Küçük Bilgisayar Sistem Arabirimi anlamına gelmektedir. IDE veri yolundan en büyük farkı, elektronik denetleyici disk üzerinde değil ayrı bir karttadır. Gri kablo önce bu karta takılır, kartta ana karta monte edilir. Veriler bu kart üzerinden akar. Veri transfer hızları yeni SCSI teknikleriyle 160 MB/sn’yi bulabilmektedir. Dönüş hızları 6000 ve 7200 rpm‘dir. Bu sistem daha çok windows NT işletim sistemi için öngörülmüştür. Ev bilgisayarlarına önerilmez, yüksek maliyetlidir. Büyük işyerlerinde ana bilgisayarlara takılır. Nedeni aynı anda isterse 30 kişi diske veri yazabilir veya diskten veri okuyabilir. Bu işlem SCSI kartlarıyla işlemlerin belli bir sıraya konulması ile gerçekleşir. SCSI sistemlerin veri aktarımları IDE veri yolundan daha fazladır. ULTRA DMA 33’e göre IDE‘ler 33 MB/sn veri aktarırlarken SCSI’lar ULTRA SCSI-2 moduyla 40 MB/sn veri aktarabilmektedirler. Ancak yeni çıkan ULTRA WIDE LVD SCSI-2 (LVD: Low Voltage Differential) modunu kullanan SCSI sabit diskler, saniyede 80 MB veri aktarabilmektedirler. SCSI hakkında anlatılanlara ek olarak IDE veri yolunu kullananlara nazaran daha fazla sabit diski kontrol kartıyla birbirine bağlayabiliriz. Öyle ki, Fast Wide SCSI kartı sayesinde 15 adet sabit diski birbirine bağlayabilirsiniz. SMART Teknolojisi... SMART Teknolojisi 1992 yılında IBM tarafından 3.5 inçlik diskler için tasarlanmış olan bir teknolojidir. Smart sayesinde diskler kendi kendilerini denetleyip olması muhtemel konularda, BIOS’a ve kontrol kartına sinyaller gönderiyorlar. Bu bir anlamda kendi durumlarını ve oluşabilecek hataları denetleme mekanizmasıdır. Smart kendi içerisinde PFA (Predictive Failure Analysis - Olası Bozukluklar Analizi) teknolojisini içerir. Bu sayede sürekli kendini denetleyen bir disk, bozulma durumunda sizi uyarır. Bu özellik için BIOS’unuz ve kontrol çipleriniz smart teknolojisine uyumlu olmalıdır. Bu teknolojide bozulmalar 2 gruba ayrılır. Tahmin edilebilir ve edilemez. Tahmin edilemez hatalar genelde statik elektrik, ısınma veya darbesel nedenlerden dolayı bir anda ortaya çıkar. Tahmin edilebilir hatalar ise mekanikseldir. Mesela okuyucu kafanın normalden hızlı veya yavaş hareket etmesi gibi. GMR Teknolojisi... Yine IBM tarafından bulunan ve disk kapasitelerini çok yüksek düzeylere çıkartmayı amaçlayan bir teknolojidir. Bu teknoloji oldukça kuvvetli manyetik okuyucu kafaların kullanılmasıyla gerçekleşmektedir. Teknolojinin temeli kullanılan maddede yatmaktadır. MR ismi verilen alaşımda elektrotlar, manyetik bir etki altındayken daha rahat dolaşıyorlar. Bu da atomlarla çarpışmayı arttırıyor. Bir madde üzerinde elektronlar rahat dolaşırsa o maddenin geçirgenliği azalıyor demektir. GMR alıcıları bu farkı algılıyor ve elektronlardaki quantum hareketlerini açığa çıkarıyor. Atomların çevrelerinde dönen elektrik iletecek olan elektronlar belli bir yörüngede dönerken, manyetik direnç gösteren elektronlar bu yörünge yerine bağımsız olarak atom etrafında dönüyor. Bu da sensörler tarafından algılanarak, bitlerin kaydı için kullanılıyor. Şu anki GMR diskleri 6 cm 2‘lik bir alanda 1 GB yer tutuyor. Söz konusu teknolojide kullanılan kafaların duyarlılığı 1 mikronun yüzde 1’i veya 2’si kadardır. Bu da 1 milimetrenin binde 2’si kadarlık bir kafa hareketiyle verilerin algılanmasıdır. IBM’in yaptığı açıklamalara göre 2001 yılında 6 cm2‘lik bir alanda 2.5 GB, 2004 yılında aynı alanda 8 GB kapasite oluşturacaklar. OAW Teknolojisi... GMR teknolojisi ile her ne kadar cm 2`de 8 GB veri yoğunluğuna ulaşmak amaç olsa da, yan yana yazılan bu yoğunluktaki verilerin 3 GB’lık kısmının kaybolabileceği düşünülüyor. Bu nedenle alternatif teknolojiler geliştirilmeye devam ediliyor. OAW teknolojisi bunlardan en can alıcısıdır. Ünlü disk üreticisi olan Seagate’in yan kuruluşu olan Quinta Corp. tarafından geliştirilen bu teknoloji, manyeto-optik disklerle büyük benzerlik gösteriyor. Bu modelin temelinde lazer ışını (ışığı değil) vardır. Polarize edilmiş ışın kimi materyallere uygulandığında manyetik kutbun yönü değişiyor. Bu yöntemle harcanan enerji azalıyor ve veriler üzerinde gezinen bir kafa olmadığından sürtülme veya çizilme olmuyor. LBA (Large Block Area)... Geniş blok alanı anlamına gelen LBA, BIOS tarafından yürütülen bir tekniktir. Amaç 528 MB’den daha büyük sabit diskleri kullanmak için EIDE kontrol çiplerinden gelen ve disklerin üzerinde belli bir noktayı işaret eden 28-bit uzunluğundaki adresleri, BIOS’un kullandığı 8 ve 16-bitlik adreslere çevirmektir. 28-bit uzunluğundaki EIDE adresleri 8.4 GB’lık disk kapasitelerini kullanabilirler; daha fazlasını değil. Bu özellik BIOS’larda “HDD Block Mode” olarak ayarlanıyor. Şimdiki BIOS’larda 28 bit üzerindeki adresleri kullanabilme özelliği vardır ki bu 8.4 GB sınırını 137 GB’ye çıkartıyor. SPS ve DPS Teknolojileri... Her ikisi de Quantum'un geliştirdiği ve yeni disklerinde kullandığı teknolojiler. SPS, Shock Protection System 'in kısaltması. Yani diski darbelere karşı koruyan bir sistem. Disklerdeki "bad sector"lerin yani fiziksel hasarların oluşma nedeni, diskin aldığı darbeler. Disk bir darbe aldığında okuma/yazma kafası sıçrıyor ve disk yüzeyinde birkaç kez zıplayarak mikro partiküllerin kopmasına neden oluyor. İşte bad sectorler de böyle oluşuyor ama zamanla kafa disk içinde serbest dolaşan bu partiküllere rastladıkça, darbe almasa da tekrar sıçrayıp daha fazla zarar veriyor. Bad sector çıkan disklere bu yüzden pek güven olmuyor; "bu disk yolcu" diyoruz. Sadece disk yolcu olsa iyi, içindeki çok önemli verilerimiz de yolcu oluyor haliyle. Quantum, bu riski azaltmak için SPS adını verdiği bir süspansiyon mekanizması geliştirmiş; böylece kafa darbelerde disk plakaları üzerinde pek sıçramıyor. Tabii, SPS var diye diskle fubol topu gibi oynamamak lazım. Quantum, SPS sistemi ile sistem montajı sırasında oluşan disk arızalarını %70, arızalı ürün iade oranını ise %30 azalttıklarını ileri sürüyor. Bir de Quantum sitesinde SPS II diye yeni bir teknolojiyi tanıtıyor. SPS'den farkı şuymuş: SPS, disk çalışmazken geçerli olan bir koruma sistemiymiş. SPS II'de ise disk çalışırken de darbelere karşı koruyor; üstelik darbe geldiği anda diske yazma işlemini keserek verilerin yazılmasında olası bir hatayı engelliyor. Bildiğiniz gibi yazma işlemi iz iz, dairesel çizgiler halinde ilerliyor. Disk yazma yaparken bir darbe geldiğinde kafanın kayıp izden çıkarak başka yerlere yazama ihtimali var; bu da veri hatalarına yol açıyor. SPS II'de işte bu önlenmiş. Herhalde Quantum bu teknolojiyi daha yeni disklerine uygulayacak. DPS ise Data Protection System 'in kısaltması. İsmine bakmayın; aslında verilerinizi filan koruduğu yok. Quantum, virüs, işletim sisteminde, dosya yapısında bir bozukluk, diğer donanımların uyumsuzlukları gibi nedenlerle çıkan sorunlarda bozuk olmayan disklerin bozuk diye gelmesinden sıkılmış; ben bu iade oranlarını nasıl düşürsem de düşürsem diye kafa patlatmış. Sonunda bir yazılım geliştirmiş, bu yazılımla her kullanıcı, Quantum sabit diskini test ederek, diskin gerçekten bozuk olup olmadığını anlayabiliyor. DPS yazılımı Quantum Bigfoot ve Fireball TM modellerinden başlayarak son 2.5 yıldır üretilmiş tüm Quantum disklerde çalışıyor. QDPS (Quantum Data Protection System) adlı, 82K'lık bu yazılımı adresinden indirebilirsiniz. Programı sistem disketine kopyaladıktan sonra PC'yi bu disketle açıp DOS komut satırından çalıştırıyorsunuz. Test iki bölümden oluşuyor. Smart Quick Test adını taşıyan ilk bölüm diskteki verilerden bağımsız olarak tüm disk yüzeyini ve ayrıca ilk 300 MB'lık veriyi kontrol ediyor. Bu test 90 sn sürüyor. Extended Test adı verilen ve diskin geri kalanındaki verileri kontrol eden ikinci test ise disk kapasitesine bağlı olarak 20 dakika kadar sürebiliyor. Disk Performansı... Bir disk satın alırken, performansını en azından firmanın verdiği bilgilere göre anlamak için genel olarak beş kritere bakmak gerekiyor. Bu kriterler: i. Motor Hızı (rpm) : Devir/dakika cinsinden hızı. IDE disklerde 5400 ve 7200 devirler daha yaygın. 7200 rpm disklerin motor hızı sayesinde 5400 devir disklerden %20 daha hızlı olduğu söyleniyor. ii. Erişim Süresi (ms) : Ne kadar düşük olursa o kadar iyi. Bilgisayar Kurdu'nda sabit diskleri anlartırken değinmiştim. Sıralı verileri okurken, izler arasında geçiş yaparken, rasgele verileri kurken oluşan gecikme sürelerinin (latency) de hesaba katıldığı karmaşık bir yöntemle hesaplanıyor. Neyse ki test yazılımımız bize ortalama bir erişim süresi veriyor. iii. Tampon Bellek Kapasitesi (KB) : Yukarıda "cache hit", "cache miss" kavramlarından bahsederken, tampon belleğin önemini vurgulamıştık. Hızlı tampon bellek kapasitesi ne kadar yüksekse o kadar iyi. iv. Dahili Transfer Hızı (Mbit/sn) : Genel kriterlere göre, bir diskin Ultra ATA/66 standardına ayak uydurabilmesi için dahili transfer hızının 200 Mb/sn'nin üstünde olması gerekiyor. Ne kadar yüksekse disk o kadar hızlı demektir. v. Arabirim Standardı : Yani UDMA/33 veya UDMA/66 olup olmadığı. Disk yeterince hızlıysa ama hala UDMA/33 arabirimini kullanıyorsa, bu darboğaz yaratır ve diskin gerçek performansı göstermesini engeller. Bunları Da Bilin... • 7200 rpm ile dönen bir 3.5 inçlik bir sabit diskin içinde bulunan silindirlerin dış kısmındaki merkez kaç ivmesi, bir insana uygulanan yer çekiminin 647 katıdır. • Windows NT’nin kullanabildiği en büyük disk kapasitesi 2 Petabyte’dır. Bu öyle bir şeydir ki dünya üzerinde yaşayan her canlı 20 sayfalık bir word yazısı yazsa 1 petabytelık diskin sadece %0.25 (Binde 25) ‘ini doldurur. (hesap makinem çıkartmadı ama sanırım 25 haneli bir sayı.) • Bir insan vücudunda depolanabilecek olan statik elektrik, bir hard diskin dakikada 10000 devirle dönen kafasında kullanılan elektrik geriliminden 2500 kat daha fazladır. Düşünün bakalım kendinizi topraklamadan sabit diske tuttuğunuzda ne olur! • Dünya’da kullanılan en hızlı depolama tekniğinin holografik veri depolama tekniği olduğunu biliyor muydunuz. Öyle ki kesme şeker büyüklüğündeki bir kristalin kapasitesi 10 TB’dir. Bu kristalden saniyede 10 ila 50 GB arasında veri okuyabilmek mümkün. Bu sayede bütün internet alemini 2 sigara kutusu kadar yere sığdırabiliriz ve bütün bunlara 2.5 saatte göz atabiliriz. • 1024 byte 1 KB (KiloByte) • 1024 KB 1 MB (MegaByte) • 1024 MB 1 GB (GigaByte) • 1024 GB 1 TB (TeraByte) • 1024 TG 1 PB (PetaByte) HARDDİSK'LERİN ÇALIŞMASI Bir hard disk; plakalar, kafalar, plakaların motoru, adımlama motoru, kontrol kartı, selenoid frenler ve kafa park rölesi gibi parçalardan oluşur. Harddisk plakaları üzerlerine özel manyetik bir alaşım sürülmüş plakalardır. Bu plakalar bir motor yardımıyla dakikada 3600 devir gibi büyük bir hızla dönerler. Harddiskler bu hıza kapalı bölümde ulaşırlar. Bu kadar büyük bir hızla yaptıkları dönme hareketi ile meydana gelen hava akımı, harddisk kafaları ile plakalar arasında mikronlarla ifade edilebilecek kalınlıkta bir hava yastığı oluşmasını sağlar. Böylece, bu hızda sürtünmenin yapacağı aşınma ve ısınma etkilerinden kurtulunmuş olur. Harddisk motorunun dönmeye başlaması ile sıra elektronik devrelere gelir. Harddisklerin üzerine tekılmış küçük bir kontrol devresi, harddisk'e gelen komutları değerlendirir ve bu komutları gerçekleştirmek üzere mantıksal sektör numaralarını fiziksel sektör numaralarına çevirerek o anda okuma yapacak kafayı seçerek harddiskin üzerindeki belirli bir yere götürür. Buradaki bilgilerin sağlam olup olmadığını kontrol eder, eğer bilgiler bozulmuşsa düzeltme kodu yardımıyla düzeltmeye çalışır. Okunan bilgileri sisteme gönderir. Tabii sisteme yeni güç verildiği sırada yalnızca sistemin son kapanışından beri herşeyin yolunda olup olmadığını anlamak için bütün izlere ulaşarak okunup okunmadıklarını kontrol eden bir test rutini aktive edilmektedir.Harddisk kafalarını gerekli izlerin üzerine götürmek için hardiskin üzerindeki bir motoru harekete geçirir. Adımlama motoru verilen bir sinyal ile her defasında aynı sayıda dönen bir motordur. böylece eğer harddisk kafası 5 iz öteye götürülmek isteniyorsa bu motora 5 birim zaman voltaj uygulanır. Sistem bu şekilde bir süre çalıştırldıktan sonra operatörünün işi bitirince kapatılır. Bu anda ise, işe en çok selenoid fren tertibatı yarar. Bu tertibat büyük bir hızda dönen plakaları kısa bir zaman içinde durdurur. Bu arada eğer diskler oto-parklı değilse harddisk kafası olduğu yerde kalır. Bu arada plakalar durduğu için aradaki hava yastığı kaybolur; harddisk kafası nerede ise plakalara değer durumdadır. Eğer sistem bu arada taşınırsa, sarsıntıdan harddisk plakalarına değerek bulunduğu bölgeyi çizebilir. Bu da diskin çalışırken hata vermesine yol açar. Bu yüzden oto-parkolmayan harddisklerde sistem kapatılmadan-PARK- programı ile kafanın en son iz üzerine götürülmesi sağlanmalıdır. Bu iz yalnızca disk park için kullanıldığından bu bölge taşınırken çizilse bile diskin içindeki bilgilere zarar vermez. Oto-park disk ise, fazladan bir röle anlamına gelir. Bu rölenin kontakları sisteme güç uygulaması ile birlikte açılarak harddisk kafalarını serbest bırakır. Sisteme uygulanan güç kesilip plakalar yavaşlayınca harddisk kafasını park alanına çekerek kilitler. Böylece taşınma sırasında harddiskin içindeki bilgilere zarar verilmesi önlenmiş olur. Bu tür harddisklerde, park programını çalıştırmaya gerek kalmamaktadır. Harddisk üzerindeki bilgiler izlere bölünmüştür. İzlerin diskteki görünümü küçükten büyüğe giden halkalar biçimindedir. Adımlama motorunun attığı her adımda bu izlerden bir diğerine gidilir. İzler ise kendi içlerinde sektörlere ayrılır. Sektörler Byte kümeleridir. bir diskin sektör boyu, o diskten okunabilecek minimum boyuttaki bilgiyi gösterir. Eğer bir diskin okunabilecek minimum boyuttaki bilgiyi gösterir. Eğer bir diskin sektör boyu 512 Byte ise bir seferde bu diskten minimum 512 Byte okuyabileceğimiz anlamına gelir. Bir izin üzerind diskin verileri kodlama biçimine göre 17, 26, 31 veya daha fazla sektör bulunur. Bu sektörler her zaman arka arkaya dizilmezler. Harddiskin üzerindeki kontrol kartının, bir sektörün ardından diğer bir sektörü okuması için belirli bir süre geçer. Eğer bu sürede okunacak ikinci bir sektör kafanın altından okunamadan geçerse bu sektörün okunması için diskin bir tur daha atması gerekir. Diskin bir tur atması süresine LATENCY TİME (diskin iki turu arasında geçen kullanılamayan zaman) denilir. Bu sürede 3600 devirle dönen bir harddisk için yaklaşık 8.3 ms.' dır. Bu arada zamaan kaybını önlemek içinsektörler iz üzerine arlıklı olarak dizilmesine İNTERLEAVE denir. Sektörlerin arasındaki aralık da 1:2, 1:3, 1:4 interleave biçiminde belirtilir. 1:1 interleave'li bir disk de sektörler arka arkaya dizilmiştir. Böylece ikinci bir sektör, kontrol kartı tarafından okunmaya hazır hale geldiğinde bu sektörün okunması sağlanır. Pc'lerde kullanılan diskler soft sektörlü disklerdir. Yani pre-format sırasında her sektör ve izin başında tanıtıcı bir takım işaretler konması gerekir. Bu esnada sektör numaraları diskte kullanılacak interleave'e göre yazılır. Bir sabit sürücünün hızını ölçmek için, genelde iki yöntem kullanılır. Bunlardan birincsine "Average Access Time" adı verilir. Ortalama erişim süresi, bir sürücü kafasının diskin üzerindeki herhangi bir bölgedeki veriye ulaşması için geçen zamana bağlıdır. Burada bizim için en iyisi olan, düşük erişim süresi ve yüksek transfer hzı olan bir sürücüyü tercih etmektedir. Kendi üzerinden "Cache Memory"' si olan bir kontrol kartı, sürücünün çalışma hızını oldukça arttıracaktır. éCache" basit anlamda sürücü ile bilgisayar arasında bulunan bir RAM bölgesi olarak tanımlanabilir. Verileri içinde saklayan bu bölge, bilgisayarımızın sürücüye ulaşmak için harcadığı zamanı büyük ölçüde azaltacaktır. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:42 | #6 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
HDD NASIL KULLLANILIR….
Günümüz koşullarında, kapasitesi küçük bir harddisk'iniz var ise, yeni bilgileri koymak için muhtemelen eski verilerinizi siliyorsunuzdur. Bu, sizin yeni harddisk ihtiyacınızın en büyük göstergesidir. Günümüzün koşullarında standart olarak kabul edilmesi gereken kapasite 15 GB. İlk bakışta size 15 GB çok yüksek bir rakam deme olasılığınız var. Fakat, bu kapasitede bir harddiskiniz olduğunda içerisine birçok program yükleyeceksinizdir, MP3 arşivi yapacaksanızdır, internet'den bol bol ıvır zıvır işinize yarayacak programları indireceksinizdir. Eğer gelecekte bir harddisk almayı planlıyorsanız, almadan önce harddisk sisteme nasıl takılır, dikkat edilecek hususlar, karşılabilcek sorunları ve çözümleri bilmek oldukça faydalı olacaktır. Yazımızda Harddiski sisteme takıp çalışıtırılabilir hale getirene neler yapacağınızı anlatıyoruz. HARDDİSK & BIOS Bilgisayarınızın yaşına göre, belli kapasitelerden yüksek boyutlardaki Harddisk'leri tanıtmakta zorluk çekebilirsiniz. Yani, 50 Gb'lık bir harddisk almayı planlıyorsanız ve Pentium 133 bilgisayarınız var ise, sisteminizi bu harddiskin hepsini tanımayacaktır. Sadece belli bir kapasiteye kadar tanıyabilir. ( 50 Gb 'lık bir harddiske verilecek para yerine upgrade yapmak daha mantıklı... ) Sistemlerimizdeki anakart'larda bulunan BIOS versiyonu, yeni alacağanız harddisk'in kapasitesini tanımada önemlidir. ( Örneğin, Asus P3B-F anakartlar için belli bir süre önce IBM'in yeni çıkardığı 35 GB'lık Harddisk'ini tanıması daha doğrusu sorunsuz kullanılabilmesi için bir BIOS güncellemesi çıkarmıştı. ) BIOS verisyon tarihine göre değişen, max. tanıyabildiği harddisk kapasitelierini bir tablo halinde veriyorum. - Ağustos 1994'den daha önceki BIOS : 528 Mb'dan daha büyük diskleri tanıyamayabilir. - Şubat 1996'dan daha önceki BIOS : 2,1 GB'dan daha büyük diskleri tanıyamayabilir. - Ocak 1998'den daha önceki BIOS : 8,4 GB'dan daha büyük diskleri tanıyamayabilir. Buradan anlıyoruzki, eğer eski tarihli bir BIOS'umuz var ise, yeni bir harddisk takmadan önce, olası tanınmama sorunlarının önüne geçebilmek için BIOS güncellemesi yapmanız gerekebilir. Eğer BIOS güncellemesi hakkında bir bilginiz yok ise, hazırladığımız BIOS Güncelleme hakkındaki yazıyı okuyabilirsiniz. HARDDISK ÇEŞİTLERİ Günümüze iki farklı Harddisk çeşidi vardır. IDE ve SCSI. Oyun, internet, günlük uygulamalarla bol bol uğraşan birisi için oldukça fazla bant genişliği sunan SCSI yerine IDE almak daha mantıklıdır. IDE sürücüler günümüz şartlarında gerçeten oldukça iyi performans sunuyorlar. Bunun yanında fiyatları çok ucuz ve kullanımı çok kolaydır. SERVER gibi max. performans gereken koşullarda ise SCSI kullanmak daha mantıklıdır. Tabii birazcık fazla parayı gözden çıkarmak gerek SCSI disk alacaksanız. IDE Biraz önce dediğimiz gibi son kullanıcı için uygun olan IDE disklerdir. Daha ucuzdur, kullanımı kolaydır, Mb başına düşen maliyet çok daha azdır. IDE diskler çok güzel Fiyat / Performans oranına sahipler. Gnümüzüde IDE diskler birkaç çeşit halinde bulunmakta. Günümüzde satılan Harddiskler, bant genişliğini 66 Mb'a çıkaran UDMA/66 standardındadırlar. Biraz daha eski Harddisk'lerise Veriyolu 33Mb/sn olan UDMA/33 protokülünü destekler. Bunların yanında Harddisk'lerin performansını etkileyen bir kaç husu daha vardır. Kuşkusuz Harddisk'iniz ne kadar hızlı dönüyorsa o kadar fazla performans alırsınız. Günümüzde 5400 rpm, 7200 rpm dönüş hızlarına sahip Harddiksler bulunmaktadır. Quantum'un yeni çıkardığı LCT15 serisi harddiskler ise 4400rpm dönüş hızına sahip. 7200 rpm'lik bir Harddisk, 5400rpm olan harddiske göre gözle görülür bir performans artışı sağlayacaktır. Aynı kapasitedeki 7200rpm'lik bir harddisk ile 5400 rpm'lik bir harddisk arasında 40-50 $ arası değişen bir fark mevcuttur. Fakat performans bakımından değebilecek bir rakam bu. Şuradan şu sonucu çıkartıyoruz : Yeni bir harddisk almak isteyenler ilk etapta ATA-66 standardında 7200rpm dönüş hızına sahip bir Harddisk tercih edilmeli. SCSI SCSI sürücüler çalışmak için ayrı bir kontrolcüye ihtiyaç duyarlar. Bu kontrolcü bile IDE Harddiskin fiyatından daha pahalıdır. Son kullanıcının pek işine yaramaz. IDE disklere göre çalışma mantıkları farklıdır ve çok daha yüksek performans sunarlar. JUMPER Ayarları Yeni bir harddisk aldığınız ilk yapmanız gereken, aladığınız diskin Master veya Slave olacağına karar vermek. Master ve Slave kavramlarını bilmeyenleri çin bir kaç açıklama yapalım. Anakartlar üzerinde iki adet IDE kanalı bulunmaktadır. Bir IDE kanalına max. 2 aygıt bağlanabilir. Bu kanala iki aygıt bağlayabilmeniz için, aygıtlardan bir tanesi Master yani efendi, diğer ise slave yani köle konumunda olmalıdır. Eğerikiside Master yada Slave olursa, harddiskleriniz çalışmaz. Bazı sistemler ise açılmaz. Jumper'lar ile IDE aygıtının Master veya Slave konumunda olmasını ayarlıyorsunuz. En soldaki beyaz küçük cisimcik Jumper. İşte o gördüğünüz yerden Master / Slave ayarı yapılıyor. Her Harddisk'te bu jumper konfigürasyonu aynı değildir. Örneğin Maxtor diskler yan tarafta gördüğünüz gibi bir şekil koymuştur harddiskin üzerine. Diğer markalarda gerek Jumper ayarlarını ayrıntılı bir biçimde Disklerin üzerinde anlatır. Şu anda alacağınız sistem yada harddisk UDMA/66 standardında olacağından, birazda başka hususlardan bahsetmek gerek. UDMA/33 standardında kullanılan kabloların istediğiniz yönünü ister Master , ister Slave aygıta takabiliyorsunuz. Fakat UDMA/66 standardıyla kullanılan yeni tip harddisk kablolarında bir standart oluştu. Yani her uç, sadece belli yere takılacaktı. Öncelikle UDMA/66 Standardının getirdiği yeni tip IDE kabloları hakkında bilgi olmayan arkadaşlar için biraz açıklama yapmak gerekebilir. Yeni kablo standardının eskisine göre bir farklılığı yok. Yani geriye doğru uyumlu. UDMA/33 Standardındaki bir kablo 40 pinli ve 40 damarlı. UDMA/66 kablosu yine 40 pin fakat 80 kanallı. ARadaki farkı resimle birlikte daha iyi görüyorsunuz. Bu şekilde bant genişliği arttırılmış. Yeni kablolar ile mavi uç sisteme, siyah uç Master aygıta, gri renkli uç ise Slave aygıta bağlanacak. Bazı şeylerin standartlaşmış olduğunu görmek güze, ve ben bunu sevinçle karşıladım. Bahsetmek istediğim bir diğer husus ise Cable Select durumu. UDMA/66 diskleri kullanırken disk üzerindeki Jumper ayarlarını Cable Select durmuna getirmek gerekiyor. ASlında bu çok güzel bir özellik. Bir diski Master'dan Slave hale geçirmek için jumper'larla uğraşmak yerine sadece kablonun farklı ucunu takmak yetiyor. Harddiskinizin kurulumunu başlatmak için elinizde bir tane başlangıç disketi olsun. Gerekecek olan başlangıç disketini Denetim Masası - Program Ekle Kaldır - Başlangıç disketi sekmesinden yaratabilirsiniz. İlk olarak Fiziksel olarak yüklemeyi yapacağız : 1. Bilgisayarınızı kapatın. 2. Yeni Harddiskinizin Jumper'larını Cable Select moduna getirin. Eski harddiskinizide Cable Select konumuna getirin. 3. Kasa içerisine Harddiskinizi çok sağlam bir şekilde vidalayın. 4. IDE ve Güç kablolarını takın. Kabloları takarken çok dikkat olun. Sizler için derlediğimiz resime çok dikatlice bakın. IDE kablosunda kırmızı bir çizgi var. Güç kablosununda kırmızı bir kablosu var. Bu kırmızılar birbirine bakmalıdır. IDE kablosunun Sisteme takılması gerek kısmıda takmayı unutmuyorsunuz tabiiki. Bu işlem sırasında harddiskin alt tarafını, yani entegreleri olduğu kısmı ellemeyin. Statik elektrikten solayı harddiskiniz zarar görebilir. Bu işlemi bittikten sonra Bismillah deyip Bilgisayarınız açıyorsunuz. Tebrikler! En zor bölümü başarıyla geçtiniz. BIOS' a girerek IDE aygıtları Auto Detect ettirin. Harddiskinizi sorunsuzca göüyorsa herşey yolunda gidiyor demektir. Bilgisayarınızı açtıktan sonra FDISK yada benzeri bir program kullanarak harddiskinizi kullanılabilir hale getirmeniz gerekiyor. Eğer FDISK kullanma konusunda sıkıntı çekiyorsanız FDISK Nasıl Kullanılır? adlı yazı işinize yarayacaktır. Eski diskinizdeki bilgileri yeni diskinize kopyalama istediğinizde Drive Copy araçlarını kullanmak gerekiyor. Yada Norton Ghost gibi programlar ile eski diskinizin image'ini alıp, bu image'i yeni diskinize açabilirsiniz. 1-Ekran Kartları Nasıl Çalışır? Hemen hepimizin bilgisayar almaya kalktığımızda ilk seçtiğimiz parçalardan biri de ekran kartıdır ama sadece işlemci, bellek ve sabit diske bakarak bilgisayar seçtiğimiz günlerin üzerinden o kadar da uzun yıllar geçmedi. Şimdi yeri geldiğinde bir bilgisayar parçası verebildiğimiz ekran kartlarına biraz yakından bakalım. 2-Ekrandaki Görüntü Nasıl Oluşur? Monitörünüze yeteri kadar yakından bakarsanız görüntünün çok küçük noktalardan oluştuğunu görürsünüz. İşte bu noktalara görüntünün en küçük birimi olan piksel diyoruz. Her pikselin kendine ait renk ve yoğunluk bilgileri vardır. Daha genel bir tanımla piksel için ekranın bağımsız olarak kontrol edilebilir en küçük parçası olduğunu söyleyebiliriz. İşte bu piksellerden binlercesi bir araya gelerek ekrandaki görüntüyü oluşturuyor. A-Çözünürlük: Çözünürlüğün görüntü kalitesini belirleyen en önemli faktör olduğunu söyleyebiliriz. Çözünürlük, ekrandaki görüntünün kaç pikselden oluşacağını belirler ve yatay ve dikey piksel cinsinden belirtilir (800x600,1024x768 gibi). Çözünürlük arttıkça görüntü birbirinden bağımsız olarak kontrol edilebilen daha çok pikselden oluşur ve görüntü kalitesi de yükselir. Windows 95 ile hayatımıza giren "scaleable screen objects" tekn olojisi sayesinde çözünürlük arttıkça ekrandaki kullanılabilir alan da artar. Windows ekranında çözünürlük ne olursa ekrandaki nesneleri oluşturan piksel sayısı değişmez. Çözünürlük arttıkça pikseller de küçüleceği için nesneler daha az yer kaplar ve masaüstündeki kullanılabilir alan çözünürlükle doğru orantılı olarak artar. Çözünürlük arttıkça yükselen görüntü kalitesinin de bir bedeli var tabi ki: Çözünürlük yükseldikçe kontrol edilmesi gereken piksel sayısı ve dolayısıyla da gerekli işlem gücü, ayrıca bu piksellerin bilgilerini tutmak için gerekli bellek miktarıyla onların transferi için gereken bellek bant genişliği artar. Bu yüzden de performans düşer. Kullanmak istediğiniz çözünürlüğü hem ekran kartınız desteklemeli, hem de monitörünüz fiziksel olarak gerekli sayıda pikseli ekranda oluşturabilmeli. B-Renk Derinliği Piksellerin kendilerine ait renklerinden bahsetmiştik, piksellerin alabileceği renkler kırmızı, yeşil ve maviden türetilir. İşte renk derinliği bu renklerin miktarını belirler. Renk derinliği ne kadar artarsa her pikselin alabileceği renk sayısı artar, renkler gerçeğe daha yakın olur. Renk derinliği bit cinsinden belirtilir, işlemcilerle ilgili yazımızda bitlere kısaca değinmiştik. Her bit 1 ve 0 olarak iki değer alabilir. 8 bit kullanıldığında bu bitlerden 28 = 256 kombinasyon üretilir. Aynı şekilde 8 bit renk derinliğinde de her piksel için 256 renk kullanılabilir. İnsan gözünü aldatıp ekrandaki görüntüyü gerçek gibi göstermek için kullanılan üç rengin de (kırmızı, yeşil ve mavi) 256`şar tonu gereklidir, bu da renk başına 8 bitten 24 bit yapar. Bu moda True Colour (Gerçek Renk) adı verilir. Fakat çoğu güncel ekran kartı görüntü belleğini kullanma yöntemleri yüzünden pikselleri bu modda göstermek için 32 bite ihtiyaç duyarlar. Kalan 8 bit alpha kanalı (piksellerin saydamlık bilgisini tutar) için kullanılır. High Colour (16 bit) modunda ise yeşil için altı ve maviyle kırmızı için de beşer bit kullanılır. Yeşil için 64, maviyle kırmızı için de renk başına 32 farklı yoğunluk vardır bu modda. Renk kalitesinde 32 bite göre çok az fark olsa da piksel başına 4 yerine 2 byte (8 bit = 1 byte) hafıza gerekeceğinden 32 bite göre performans avantajı sağlar. 256 renk (8 bit) modu ilk duyuşta size renk fakiri izlenimi verebilir fakat renk paleti denen bir yöntemle bu 8 bit olabilecek en verimli şekilde kullanılarak renk kalitesi biraz arttırılır. Renk paletinin mantığı söyledir: Kullanılacak 256 renk gerçek renk modundaki 3 bytelık renklerden seçilir ve bu renklerden bir renk paleti oluşturulur. Her program ilgili paletteki 256 renkten istediğini seçip kullanabilir. Böylece örneğin kırmızı için iki, mavi ve yeşil için de üçer bit kullanılarak elde edilen renklerden daha canlı renkler elde edilebilir ve elimizdeki 8 bit en verimli şekilde kullanılmış olur. En çok kullanılan üç renk modunu tanıdık, peki ekran kartımız üretemediği renklere ne yapıyor? Sistemimizin 256 renge ayarlı olduğunu fakat 16 bitlik bir resim dosyası açtığımızı varsayalım. Bu durumda hazırdaki renklerin değişik kombinasyonları kullanılarak üretilemeyen renge yakın bir renk oluşturulur ve bu renk üretilmesi gereken rengin yerine gösterilir. Buna dithering denir. Tabi ki dithering yöntemiyle elde edilmiş bir resmin kalitesi orjinal resme göre göre çok daha düşüktür. C-Görüntü Arayüzleri Önceleri ekrandaki piksellerin adreslenmesi için bir standart olmadığından üreticiler de programcılar da (dolayısıyla son kullanıcılar da) sorun yaşıyorlardı. Bu sorunu çözmek için üreticiler VESA (Video Electronics Standarts Association) adında video protokollerini standartlaştırmayı amaçlayan bir konsorsiyum oluşturdular. VGA ile beraber geriye uyumluluk da sağlanarak çözünürlük sürekli arttı. VGA öncesindekiler de dahil standartlara kısaca bir göz atalım: MDA (Hercules): Monochrome Display Adapter, 1981 yılındaki ilk IBM PC`deki ekran kartı. Ekranda yerleri önceden belirlenmiş olan 256 özel karakteri gösterebilyordu sadece. 80 kolona 25 satırlık bir ekranda gösterebildiği yazı karakterlerinin boyutları da önceden belirlenmişti ve grafik görüntülemek mümkün değildi. IBM, bu kartlara ekstra slot masrafından kurtulmak için bir de yazıcı bağlantı noktası eklemişti. CGA: Bu arayüzde ekran kartları RGB monitörlerle çalışıp ekranı piksel piksel kontrol edebiliyorlardı. 320x240 çözünürlüğündeki bir ekranda 16 renk üretilebiliyor fakat aynı anda bunlardan sadece 4 tanesi kullanılabiliyordu. 640x200`lük bir yüksek çözünürlük modu vardır ama bu modda sadece 2 renk gösterilebiliyordu. Görüntü kalitesi kötü olsa bile en azından grafik çizilebiliyordu. Zaman zaman piksellerin gidip gelmesi ve ekranda rastgele noktalar oluşmasına rağmen bu standart çok uzun bir süre kullanıldı. EGA: CGA`dan birkaç yıl sonra sırada Enhanced Graphics Adapter vardı. CGA ile VGA arasındaki bu kartlar 1984`ten IBM`in ilk PS/2 sistemlerini ürettiği 1987`ye kadar kullanıldı. EGA monitörle kullanıldığında üretilen 64 renkten aynı anda 16 tanesi kullanılabiliyordu. Yüksek çözünürlük ve monochrome modları da vardı ,ayrıca eski CGA ve monochrome monitörlerle de uyumluydu. Bu kartlardaki bir yenilik de bellek genişletme kartlarıydı. 64K bellekle satılan bu kartları bellek genişletme kartıyla 128K`ya upgrade etmek mümkündü. Ek olarak satılan IBM bellek kitiyle bir 128K daha eklemek de mümkündü. Sonraları bu kartlar standart olarak 256K bellekle üretilmeye başlandı. PGA: IBM`in 1984`te piyasaya sürdüğü Professional Graphics Array adını hitap ettiği pazardan alıyordu. 5000 dolara satılıyor ve entegre 8088 işlemcisiyle mühendislik uygulamlarıyla diğer alanlardaki bilimsel çalışmalar için 640x480 çözünürlükte 256 renkte saniyede 60 kare hızla 3 boyutlu animasyonları çalıştırabiliyordu. Fiyatı yayılmasını engelledi ve fazla kullanılamadan piyasadan kalktı. MCGA: 1987`de piyasaya sürülen MultiColor Graphics Array standardındaki ekran kartları teknolojide büyük bir sıçrama yaparak VGA ve SVGA`ya kadar gelen bir gelişimi başlattı. IBM`in Model 25 ve Model 30 PS/2 PC`lerinde anakarta entegre halde geliyordu. Uygun bir IBM monitörle kullanıldığında bütün CGA modlarını da destekliyordu fakat TTL yerine analog sinyallerle çalıştığından daha önceki standartlarla uyumlu değildi. TTL (Transistor – to –Transistor Logic) mantığında voltaj seviyesine göre transistörler açılıp kapanır ve sadece 1 ve 0 değerleri oluşur bunu sonucunda. Analog sinyallerdeyse bu kısıtlama yoktur. Analog sinyalleşmenin de sağladığı avantajla MCGA ara yüzüyle 256 renk üretilebiliyordu. Bu ara yüzle beraber 9 pinlik monitör bağlantısından halen kullanılmakta olan 15 pinlik bağlantıya geçildi. 8514/A: IBM`in MCA veri yoluyla kullanmak için ortaya attığı bu ara yüz zamanla yüksek tazeleme hızlarına çıktı. VGA ile aynı monitörü kullanmasına rağmen VGA`dan farklı çalışıyordu. Bilgisayar ekran kartına ne yapması gerektiğini söylüyordu ama ama ekran kartı onu nasıl yapacağını kendisi ayarlıyordu. Örneğin ekrana bir çember çizileceği zaman VGA`daki gibi işlemci görüntüyü piksel piksel hesaplayıp ekran kartına yollamıyordu. Bunun yerine ekran kartına çember çizileceğini söylüyordu ve ekran kartı da çemberi çizmek için piksel hesaplarını kendisi yapabiliyordu. Bu yüksek seviyeli komutlar standart VGA ile komutlarından çok farklıydı. Bu standart çıktığı zamanın daha ilerisindeydi ve VGA`dan daha kaliteli görüntü sonuyordu ama fazla destek bulamadığı için yayılma imkanı bulamadan piyasan kalktı. IBM üretimi durdurup aynı daha daha fazla renk gösterebilen XGA üzerine yoğunlaştı. XGA 1990`da piyasaya çıktıktan sınra MicroChannelplatformları için standart oldu. VGA: 2 Nisan 1987`de, MCGA ve 8514/A ile aynı günde IBM tarafından tanıtılan Video Graphics Array aradan sıyrılarak masaüstü için standart olmayı başardı. IBM yeni bilgisayarlarında bu chipleri anakarta entegre ederken eski bilgisayarlarda da kullanılabilmeleri için 8 bitlik bir arayüzle anakarta bağlanabilen bir ayrı bir kart halinde de geliştirdi. IBM üretimi durdurduktan sonra bile değişik firmalar üretime devam ettiler. VGA ile 262144 renklik bir paletten seçilen 256 renk aynı anda kullanılabiliyordu. 640x480`lik standart çözünürlükte aynı anda 16 renk gösterilebiliyordu. Ayrıca 64 renk gri tonlama ile siyah beyaz monitörlerde renk similasyonu yapabiliyordu. A.G.P. ana satış gurubunu oluşturan PC lerde 3D uygulamalarının daha hızlı çalışmasını ve daha mükemmel görünmesini sağlayacaktır. AGP arabirimi, grafik hızlandırıcılarına, ana belleğe ulaşım için özel veri yolu ve daha hızlı transfer gibi yeni özellikler katar. Bu, sistem bellek bağlantısında, geniş bant aralığı ve daha az gecikme sağlar. AGP arabirimi, texturing, z-buffering, ve alfa blending olaylarında ana belleğin kullanılmasını mümkün kılarak ana satış gurubunu oluşturan PC lerde 3D grafik uygulamalarının yüksek performansta çalışmalarını sağlar. AGP arabirim şartlandırıcı 66MHz PCI (rev 2.1) şartlandırıcıyı temel işlem yolu olarak kullanır ve PCI şartlandırıcıya üç performans uzantısı veya güçlendiricisi sunar ki bunlar 3D grafik uygulamalarında AGP nin yüksek performansını optimize eder. Bu AGP uzantıları PCI şartlandırıcı (rev. 2.1). da tanımlanmamış ve ya gerekmemiştir. Bu uzantılar: - Bellek yazma ve okuma işlemlerinde derinlemesine ayrılmış yol; bellek erişim gecikmesini yok eder. - Veri yolundaki adres ve dataların demultiplexasyonu; hemen hemen %100 verimli veri yoluna izin verir. - 133 Mhz data transferi için AC timing(zamanlama); 500 MB/s gerçek data aktarımı sağlar... Bu güçlendirmeler "sideband" sinyali kullanımı ile gerçekleşmiştir. PCI şartlandırıcı hiçbir değişikliğe uğratılmamıştır, AGP arabirim şartlandırıcı, PCI daki "reserved" alanlar, encodingler, pinler, vb... bölümleri kullanmaması için özel olarak geliştirilmiştir. Asil eğilim, PCI in tasarımından faydalanarak grafik yönlü performans artısını karmaşıklık/performans oranını değiştirerek sağlamaktır. AGP sistem PCI ini ne küçültür nede yerini alır. Bu yüksek hızlı port (AGP) fiziksel, mantıksal ve elektriksel olarak PCI dan tamamen bağımsızdır. Sistemde ek bir bağlantı noktasıdır. Özel görüntü araçları için tasarlanmıştır; diğer tüm I/O araçlar PCI bus ta kalacaktır. AGP için eklenen ek slot yeni bir bağlantı gövdesi kullanır( elektriksel sinyalizasyon sebebi ile) ki bu PCI bağlantısı ile uyumlu değildir; PCI ve AGP boardlar mekanik olarak birbirleri yerine geçemezler. AGP arabirim şartlandırıcı Intel tarafından PCI özel gurubundan bağımsız olarak geliştirilmiştir. Bu gurup tarafından desteklenmemiş ve gözden geçirilmemiştir. Kişisel bilgisayar kullanımında grafik teknolojisi ve ürünlerindeki gelişmeyi desteklemek için tasarlanmıştır. PCI genel amaçlı sistemlerin I/O yolu olmaya devam edecektir. AGP arabirimi PCI in yerini almak için değil özellikle grafik kontroller için tasarlanmıştır. PCI I/O fonksiyonları için gerekli bant genişliği 133Mb/s, 32-bit, 3MHz sürümünün sınırlarına yaklaştıkça PCI daha geniş ve daha hızlı yayılacaktır. AGP özellikle noktadan noktaya grafik bileşenleri için tasarlanmıştır. Fiziksel olarak PCI dan ayrılmıştır ve apayrı bir bağlantı kullanır. SVGA: Süper VGA ilk SVGA kartlardan güncel kartlara kadar çok fazla kartı kapsayan geniş bir standart. SVGA ile birlikte ekran kartları için aygıt sürücüsü kavramı ortaya çıktı. Kartların yanında verilen sürücülerle işletim sistemleri kartların tüm özelliklerini kullanabiliyorlardı. SVGA ile milyonlarca renk değişik çözünürlüklerde gösterilebiliyor fakat bunun sınırları karta ve üreticiye bağlı. SVGA değişik şirketler tarafından kullanılan ortak bir kavram olduğundan başlarda eski standartlar gibi çok katı sınırları yoktu. Bunun üzerine VESA bir SVGA standardı belirledi. VESA BIOS Extension adında standart bir ara yüz belirlendi ve bu sayede programcılar her kart için ayrı kod yazma zahmetinden kurtuldular. Üreticiler bu arayüzü benimsemek istemediler ve başlarda kartların yanında verilen ve her boot işleminden sonra çalıştırılan bir programla kartlarını bu BIOS uzantılarıyla uyumlu hale getirdiler fakat sonunda bunu kartların BIOS`larına entegre ettiler. SVGA ile 800x600 çözünürlüğe çıkıldı. SVGA'dan sonra IBM XGA ile 1024x768 çözünürlüğe geçerken sonraki basamak olan 1280x1024`e de bir VESA standardı olan SXGA ile geçildi. Sonra da UXGA ile de 1600x1200 çöznürlüğe geçildi. Çözünürlükteki 4:3 oranı sadece SXGA ile bozuldu, bu standartta oran 5:4`tür. 3-En Temel Bileşenleriyle Bir Ekran Kartı Bir ekran kartı temel olarak 3 bileşenden oluşur: Grafik işlemcisi, bellek ve RAMDAC. a-Grafik İşlemcisi: Güncel kartlar için grafik işlemcisi görüntü hesaplamalarını yapmak için ekran kartının üzerine oturtulmuş bir CPU`dur dersek yanlış olmaz. Son zamanlarda grafik işlemcileri yapı ve karmaşıklık bakımından CPU`ları solladılar ve işlev bakımından da görüntü üzerine yoğunlaşmış bir CPU niteliğine kavuştular. CPU`ya neredeyse hiç yük bindirmeden üç boyutlu işlemcleri tek başlarına tamamlayabiliyorlar artık. Bu yüzden de güncel grafik işlemcileri GPU (Graphics Processing Unit - Grafik İşlemci Birimi) adıyla anılıyorlar. Görüntü Belleği: Ekran kartının üzerinde bulunur ve görüntü hesaplamalarıyla ilgili veriler burada saklanır. Sisteminizdeki ana bellek gibi çalışır, yalnız burada bu belleğin muhattabı CPU değil görüntü işlemcisidir. Önceleri ekran kartlarının ayrı bellekleri yoktu fakat görüntü işlemcileri hızlanıp geliştikçe ekran kartları sistemden yavaş yavaş bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar. Bellek miktarı kadar ekran kartının sıkıştırma algoritmalarıyla bu belleği ne kadar verimli kullanabildiği de önemlidir. RAMDAC: Monitörlerdeki analog sinyallerden bahsetmiştik, işte RAMDAC (RAM Dijital-to-Analog Converter) görüntü belleğindeki verileri analog RGB (Red Green Blue, monitörde renklerin bu üç renkten türetildiğini yazmıştık) sinyallerine çevirerek monitör çıkışına verir. Monitörde kullanılan üç ana renk için de birer RAMDAC ünitesi vardır ve bunlar her saniye belirli bir sayıda görüntü belleğini tarayıp oradaki verileri analog sinyallere dönüştürürler. RAMDAC`in bu işlemi ne kadar hızlı yapabildiği ekran tazeleme hızını belirler. Bu hız Hz cinsinden belirtilir ve ekrandaki görüntünün saniyede kaç kere yenilendiğini gösterir. Örneğin monitörünüz 60 Hz`te çalışıyorsa gördüğünüz görüntü saniyede 60 kere yenilenir. Ekran tazeleme hızını mümkün olduğu kadar 85 Hz`in altına çekmemenizi öneririm, daha düşük tazeleme hızları göz sağlığınız için zararlı olabilir. Tabi bu gözünüzün ne kadar hassas olduğuna da bağlı, bazı gözler 75 ve 85 Hz arasındaki farkı hissedemezken bazıları ilk bakışta bunu anlayabilir. RAMDAC`in iç yapısı ve özellikleri hangi çözünürlükte ne kadar rengin gösterilebileceğini de belirler. LCD ekranlar yapıları gereği dijtal olduklarından RAMDAC`ten değil de direk görüntü belleğinden görüntü bilgisini alıp kullanabilirler. Bunun için DVI (Digital Video Interface) adında özel bir bağlantı kullanırlar. Bu konuya ileride "Monitörler Nasıl Çalışır?" yazısında detaylı olarak değineceğiz. BIOS: Ekran kartlarının da birer BIOS'ları vardır. Burada ekran kartının çalışma parametreleri, temel sistem fontları kayıtlıdır. Ayrıca bu BIOS sistem açılırken ekran kartına ve onun belleğine de küçük bir test yapar. 4. Boyuta Geçiyoruz... Bazılarımız 3B uygulamalar için ekran kartlarına tomarla para döküyoruz. 3B bir görüntü 3 temel adımda oluşturulur: Sanal bir 3B ortam yaratılır Ekranda bu ortamın hangi bölümünün gösterileceğine karar verilir. Görüntüyü mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın gösterebilmek için her pikselin nasıl görüneceği belirlenir. Sanal bir 3B ortamı o sadece o ortamın bir resmi belirleyemez. Gerçek dünyadan küçük parçayı alarak konuyu açalım. Elimizi ve onun altında duran bir masayı düşünelim, bu bizim 3B ortamımız olsun. Elimizle dokunduğumuzda masanın sert olduğunu anlayabiliriz. Masaya elimizle vurduğumuz zaman da masa kırılmaz ya da elimiz masanın içinden geçemez. Bu ortamın ne kadar çok resmine bakarsak bakalım masanın sertliğini ve elimize vereceği tepkiyi sadece o resimlerle anlayamayız. Sanal 3B ortamlar da böyledir. Bu ortamlardaki nesneler sentetiktir, bütün özellikleri onlara yazılım yoluyla verilir. Programcılar sanal bir 3B dünya tasarlarken büyük bir özenle bütün bu detaylara dikkat ederler ve bu işler için özel araçlar kullanırlar. Belirli bir zamanda oluşturulan bu 3B dünyanın ancak belirli bir bölümü ekranda gösterilir. Ekrandaki görüntü dünyanın nasıl tanımlandığına, sizin nereye gitmek istediğinize ve nereye baktığınıza göre değişir. Hangi yöne hareket ederseniz edin etrafınızdaki sanal dünya o an bulunduğunuz pozisyonu ve nereye baktığınızı değerlendirerek ekranda ne görmeniz gerektiğine karar verir. Bu farklı sahneler de kendi içlerinde tutarlı olmalıdır,örneğin bir nesne ona baktığınız her açıdan ve uzaklıktan aynı yükseklikteymiş hissi vermelidir. 3. adıma geçmeden önce sabit bir görüntünün nasıl oluşturulduğuna bakıp sonra da bir 3B görüntünün nasıl hareket kazandığına bakacağız. a.Şekiller 3B nesneler ilk başta wireframe denen bir yapı ile oluşturulurlar. Şeklin iskeleti de diyebileceğimiz bu tel örgü en basit haliyle nesnenin şeklini belirler. Wireframe denen bu yapı için bir yüzey tanımlanması şarttır. Bu el modeli 862 poligondan oluşuyor. Aynı model 3444 poligonla gerçeğe çok daha yakın. Sanal bir 3B ortamda nesneleri elleme şansımız olmadığından onların hakkında sadece onlara bakarak fikir edinebiliriz. Bu yüzden sanal 3B ortamlarda nesnelerin dış görünüşleri çok önemlidir. Dış görünüşü şunlar belirler: Renk: Nesnenin rengi. Kaplama: Tel örgünün üzerine yapılan kaplamayla nesnenin yüzeyi düz, çizgili veya girintili çıkıntılı görünebilir. Yansıma: Nesneye etkiyen ışığa ve etrafındaki diğer nesnelere göre cismin üzerinde yansımalar oluşturulur. Bir nesneyi gerçek gibi göstermek için bu üç özellik de dengeli bir biçimde nesnenin değişik yüzeylerine uygulanmalıdır. Örneğin bir 3B ortamda bir klavyeyle bir masa ışığı aynı oranda yansıtmaz. Bu üç parametreyi değiştirerek nesnelere sert veya yumuşak hissi verilebilir. Tel örgümüz, kaplanınca gerçek bir ele benzedi. c-Lighting (Işıklandırma) Karanlık bir odaya girdiğimizde ışığı açarız ve ışık kaynağından her yöne doğru yayılan ışık sayesinde odadaki bütün nesnelerin görüntüsü değişir. Bu ışığın odaya nasıl yayıldığını düşünmeyiz ama 3B grafiklerle uğraşanlar bunu düşünmek zorundalar. Tel örgüleri kaplayan kaplamalar (texturelar) bir yerden aydınlatılmalıdırlar. Ray tracing denilen bir yöntemle ışık ışınlarının alacağı yol çizilir ve bu ışınlar çarptıkları nesnelerden farklı yoğunluk ve açılarla yansır. Çoklu ışık kaynaklarını düşündüğünüzde bu hesaplamalar oldukça karışık bir hal alabilir. Işıklandırma cisme ağırlık ve katılık etkisi veririken en çok kullanılan iki efektte önemli rol oynar: Shading ve gölgeler. Shading, bir nesne üzerindeki parlayan ışığın bir tarafında diğer tarafından daha güçlü olmasıdır. Ancak shading sayesinde bir top yuvarlak veya buruşmuş bir battaniye yumuşak görünebilir. Parlaklıktaki bu fark nesnelere derinlik, uzunluk ve genişlik kazandırır. Işıklandırma, nesneye sadece derinlik katmakla kalmayıp onu üzerinde bulunduğu yüzeye de bağlıyor. Katı nesneler üzerlerinden ışık parladığında gölgeler yaratırlar. Gözlerimiz gerçek nesneleri görmeye alışık olduğundan ekranda gölge gördüğümüz zaman matematiksel olarak üretilmiş şekillere değil de bir pencereden gerçek bir dünyaya bakıyormuş gibi hissederiz. d-Perspektif Perspektif kulağa biraz teknik gelebilir ama günlük yaşamımızda çok sık gördüğümüz bir etkidir. Bir yolun kenarında durup ufuk çizgisine doğru baktığınızda yolun iki kenarı da birleşiyormuş gibi görünür. Yol kenarında ağaçlar varsa da bu ağaçlar birleşme noktasına yaklaştıkça da daha küçük görünür. Nesnelerin bir noktada birleşiyormuş gibi görünmesini sağlayan bu efekt perspektiftir. Değişik çeşitleri vardır fakat 3B çizimlerde genelde tek noktalı perspektif kullanılır. Şekildeki eller ayrı duruyor fakat çoğu sahnede nesneler birbirlerinin önünde dururlar ve birbirlerini kısmen kapatırlar. Bu durumda bunların büyüklüklerinin hesaplanması dışında hangisinin önde olduğu da bilinmelidir. Bunun için Z Buffering denilen teknik kullanılır. Z buffera her poligon için bir sayı atanır ve bu sayı o poligona sahip nesnenin sahnenin ön tarafına yakınlığını belirler. Örneğin 16 bitlik bir Z bufferekrana en yakın poligon için -32768 ve en uzak poligon için de 32767 değerlerini atar. Gerçekte bir nesnenin arkasındaki diğer nesneleri göremediğimiz için ne görüyor olmamız gerektiğini düşünmeyiz. Sanal 3B ortamlarda da bu sıkça olur ve çok düz bi mantıkla çözülür. Nesneler yaratıldıkça x ve y ekseninde aynı değere sahip olanlarının Z bufferdaki değerleri karşılaştırılır ve en düşük Z değerine sahip nesne tamamen görüntülenir. Daha yüksek Z değerindekilerinse tamamı görüntülenen nesneyle kesişen bölgeleri görüntülenmez. Nesneler tamamen oluşturulmadan önce Z değerleri belirlendiği için görünmeyecek bölgeler tamamen hesaplanmaz ve bu da performansı arttırır. e-Derinlik (Depth of Field) Yol ve ağaçlar örneğimizi hatırlayalım ve o örnekte oluşabilecek başka bir ilginç olayı düşünelim. Yakınınızdaki bir ağaca bakarsanız uzaktaki ağaçların netliklerini kaybettiklerini görürsünüz. Filmlerde ve bilgisayar ortamında sık kullanılan bu efekt iki amaca hizmet eder. İlki sahnedeki derinlik hissini güçlendirmektir. İkincisi ise dikkatinizi bir nesneye çekmektir. f.Anti-aliasing Bu teknik de gözü aldatarak görüntünün doğal görünmesini amaçlar. Dijital görüntü sistemleri aşağıya ve yukarıya doğru düz çizgiler çizmekte son derece başarılıdırlar fakat iş eğrilere ve çapraz çizgileri çizmeye gelince basamak efekti oluşur ve çizgilerin kenarları yumuşak değil de daha çok bir merdiven gibi gözükür. İşte bu nokada devreye anti-aliasing girer ve çizginin kenarlarındaki piksellere onlara yakın gir tonlardaki renklerle shading uygulayarak kenarları biraz bulanıklaştırır. Bu sayede basamak efekti ortadan kaybolmuş gibi gözükür. Anti-aliasingde doğru pikselelleri çin doğru renkleri seçmek de başka bir karmaşık işlemdir ve sisteme oldukça yük bindirir. Sadece düz çizgilerdeki pikseller kullanıldığında basamak efekti oluşur. Kenarlardaki piksellerin etrafındakiler de kullanılarak basamak efekti azaltılır. g.Görüntüleri Hareketlendirme Zamanı Durağan 3B sahnelerin nasıl yaratıldığını gördükten sonra bunların nasıl hareket kazandığını öğrenebiliriz. Şu ana kadar anlattığımız işlemlerin hiçbiri donanımı yaratılan bu durağan görüntülere hareket kazandırmaktan daha fazla zorlayamaz. Üçgenlerden ve poligonlardan oluşan tel örgülerimizi hareket ettirmek için ekrandaki her piksel saniyede belirli sayıda hesaplama yapılmalıdır. Yüksek çözünürlük denince aklımıza en az 1024x768 gelir, daha düşük çözünürlükleri adam yerine koymayız pek. Bu çözünürlükte 786.432 adet piksel kullanır, her piksel için 32 bit renk kullanıldığında 25.165.824 bit sadece durağan görüntü için gereklidir. Görüntünün 60 FPS hızda çalışması için her saniye 1.509.949.440 bit veri aktarılmalıdır ve bu sadece görüntüyü ekrana yansıtmak için yeterlidir. Bunun yanında bilgisayar görüntü içeriğini, renkleri, şekilleri, ışıkları ve diğer efektleri de hesaplamak zorundadır. Bütün bunlar görüntü işlemcilerinin çok hızlı gelişmesine sebep oluyor çünkü CPU`nun alabileceği her türlü yardıma ihtiyacı var. h.Transform (Dönüşüm) İşlemleri Durağan görüntüler dönüşüm denen matematiksel bir işlem sonucunda hareket kazanırlar. Bakış açımızı her değiştirdiğmizde bir dönüşüm olur. Bir arabanın bize yaklaştıkça daha büyük görünmesi gibi, büyüklüğün her değişiminde bir dönüşüm olur. Bir 3B oyunun her karesinde kullanılan dönüşüm işlemine matematiksel olarak şu şekildedir: Dönüşümde ilk etapta sanal dünyamızı tanımlayan önemli değişkenler kullanılır: X = 758 – baktığımız sana dünyanın yüksekliği Y = 1024 – bu sanal dünyanın genişliği Z = 2 – bu da sanal dünyamızın derinliği Sx - sanal dünyaya baktığımız pencerenin yüksekliği Sy – pencerenin genişliği Sz = hangi nesnelerin diğerleinin önünde göründüğünü belirten derinlik dğeişkeni D = .75 – gözümüzle sanal dünyamıza açılan pencere arasındaki uzaklık Öncelikle sanal 3B dünyamıza açılan pencerelerimizin genişliği hesaplanır: Daha sonra perspektif dönüşümü yapılır, bu aşamada yeni değişkenler de işin içine girer: Sonunda (X, Y, Z, 1.0) noktası aşağıdaki işlemciler sonucunda (X', Y', Z', W') noktasına dönüşür: Görüntü ekrana yansıtılmadan önce son bir dönüşüm daha yapılmalıdır, bu kadarı bile bu işlemin karmaşıklığı hakkında size fikir vermiştir. Üstelik bütün bu işlemler tek bir vektör, yani basit bir çizgi için. Aynı işlemlerin görüntüyü oluşturan bütün nesnelere saniyede 60 kere uygulandığını düşünün... I.Ekran Kartları Bu İşlemlere Ne kadar Yardım Edebiliyor? Önceleri ekran kartları sadece işlemciden gelen sinyalleri monitörün anlayabileceği şekle çeviriyorlardı ve bundan başka bir görevleri yoktu. Görüntü kalitesi yükseldikçe ve işlemcinin sırtına binen diğer yükler de arttıkça bu yöntem zamanla geçerliliğini yitirdi. Gördüğümüz gibi öncelikle üçgenlerden ve poligonlardan tel örgü denilen iskelet oluşturuluyor ve bu yapı 2 boyutlu bir ekranda gösterilmek için dönüşüme uğruyor. Dönüşen nesneler kaplanıp aydınlatılıyor ve sonunda da monitöre aktarılıyor. GeForce öncesi TNT 2 ve Vodoo 3 gibi ekran kartları dönüşüm işleminden sonra devreye girip kalan işlemleri CPU'nun üzerinden alıyorlardı ve CPU`yu bir miktar rahatlatıyorlardı. GeForce ile hayatımıza GPU kavramı girdi. T&L (Transform & Lighting) destekli bu kartlar dönüşüm ve ışıklandırma işlemlerini de CPU`nun üzerinden alarak sistemi önemli ölçüde rahatlattılar. Bu iki işlemde aynı hesaplamalar üst üste defalarca yapıldığından bunlar donanımsal hızlandırma için çok uygundu. Her iki işlemde de kayar nokta hesapları yapıldığından bunlar CPU`nun üzerinde çok ağır bir yük oluşturuyorlardı. Bu sayede CPU da başka işlere yoğunlaşabilecekti (yapay zeka gibi). 1.AGP VLB, ISA, PCI erken sonunda ekran kartlarının da işlemciyle direk haberleşmek için kullanabilecekleri yüksek bant genişliğine sahip slotları oldu. PCI 2.1 spesifikasynlarıyla belirlenen AGP, PCI gibi 33 değil daha yüksek bant genişliği için 66 MHz`te çalışır. AGP de tıkpkı PCI gibi 32 bit genişliğindedir ama 66 MHz`te çalıştığı için en en düşük hız modunda bile 254.3 MB/s bant genişliğine sahiptir. Bunun dışında kendine özel bir sinyalleşmeye 2X, 4X ve 8X hızlarında bu bant genişliği 2`ye, 4`e ve 8`e katlanır. Bu slotun başka bir avantaji da PCI veriyolundaki gibi bant genişliğinin paylaşılmaması, AGP`nin bütün bantgenişliği ekran kartına aittir. Bu değerler kulağa hoş gelebilir ama uygulamalarda CPU, ekran kartı dışında pekçok parçaya daha ulaşmak zorundadır. AGP bantgenişliği yüksek olsa bile pratikte değişik AGP modları arasında sistemdeki diğer darboğazlar yüzünden beklenilen performans farkı olmaz çoğu zaman. AGP, pipeliningi(İş bölümü) de desteklediği için sistem kaynaklarını daha verimli kullanabilir, pipeliningin ne olduğunu merak edenler İşlemcilerle ilgili yazımıza göz atabilirler. AGP'nin bir diğeravantajı da ana belleği görüntü belleğiyle paylaşabilmesidir. Bu sayede çok yüksek miktarda görüntü belleğine ihtiyaç duyulmadan gerektiğinde ana bellek görüntü belleği olarak kullanılabilir. 2.API Kavramı Ekran kartları büyük bir hızla gelişiyor ve hemen her kartın farklı özellikleri var. Programcıların da her kart için ayrı kod yazmaları mümkün olmadığına göre bütün kartların ve yazılımın anlaşabileceği ortak bir platforma ihtiyaç var. İşte bu boşluğu API (Application Programming Interface, Uygulama Programlama Arayüzü) dolduruyor. API, uygulamalarla onları çalıştıran donanımın anlaşmasını sağlıyor. Programlar kodlarını direk donanıma aktarmadan standart biçimde API`ye aktarıyorlar. Ekran kartının sürücü yazılımı da API`den aldığı bu standart kodları kartın kullanabilceği şekle çevirip karta ulaştırıyor. Oyunlarda en sık kullanılan iki API OpenGL ve Direct3D`dir. 3.OpenGL 1992`de Unix tabanlı X terminaller için genel bir CAD ve 3B API`si olarak Silicon Graphics`in IrisGL kütüphanesinden türettiği OpenGL önceleri sadece iş uygulamalarıyla kıstılanmıştı (mekanik tasarım ve bilimsel analiz gibi). 1996`da Windows versiyonunun geliştirlimesinden sonra oyun yapımcıları tarafından çok tutuldu ve halen yaygın olarak kullanılıyor. OpenGL gelişmiş pekçok tekniği destekler, texture mapping (yüzeyleri bir grafik dosyasıyla kaplamaya yarar), antialiasing, saydamlık, sis, ışıklandırma, smooth shading (bir yüzeyden yansıyan ışık yüzey boyunca farklı etkilerde bulunsa bile shading yapılabilmesini sağlar), motion blur (hareket eden görüntü arkasında iz bırakır) ve modelling transformation (nesnelerin sanal uzaydaki büyüklüklerini, yer ve perspektiflerini değiştirmeye yarar) gibi. Özellikleri bakımından Direct3D`ye benzese de 3B bir sahnenin basit elemanları ve bunlara uygulanacak efekler üzerinde çok etkili bir kontrol sağlar. OpenGL, donanım tarafından iki seviyede desteklenebilir. ICD (installable client drivers) ışıklandırma, dönüşüm ve rasterizationı (bakış açımıdaki pikselleri tanımayı sağlayan bir algoritma) desteklerken MCD (mini client drivers) sadece rasterization desteği vardır. MCD sürücüleri yazmak daha kolaydır ama performans konusunda ICD çok daha üstündür. 4.Direct 3D Direct3D`nin donanımdan bağımsız yazılım geliştirilmesine izin veren kısmı HAL`dır (Hardware Abstraction Layer). HAL, genel olarak desteklenen özellikler için bir arayüz oluşturur ve sürücülerin kendisi üzerinden donanıma erişmesinze izin verir. Direct3D, OpenGL`e denk sayılabilecek bir düşük seviye moduna sahip olmasına rağmen çoğu zaman OpenGL kadar esnek olmamakla eleştirilir. Direct3D iş hattında ekran kartı devreye girmeden önce geometri hesaplamalarını işlemci yapar. DirectX 6.0`da birlikte rendering işlemleri iyileştirildi multitexturing (bu özelliğe sahip kartlar tek geçişte birden çok dokuyu işleyebilirler) desteği eklendi. Ayrıca görüntü kalitesini arttıran anisotropic filtering (nesneler uzaklaştıkça düşen görüntü kalitesini iyileştirir) ve bump mapping (düz yüzeyler üzerinde gerçek kaplama ve ışık efekti yapılmasını sağlar). DirectX 7.0 bize donanımsal T&L hızlandırması desteğini getirdi,8.0 versiyonuyla ise hayatımıza hem piksel hem de geometri seviyesinde programlanabilir shaderlar girdi. Bu programlanabilir shaderlar sayesinde görüntüler gerçeğe daha da yaklaştı. DirectX 9.0 ile bu shaderlar daha da geliştirildi. Profesyonel Ekran Kartları: Nedir? Ne Değildir? Ekran kartları cephesinde hep tek taraflı incelemelerin yapılması, profesyonel ekran kartları incelemesinin boşlanması ve profesyonel ekran kartlarıyla ilgili bilgilerin çok nadiren verilmesi çoğu kullanıcının kafasında çok önemli soru işaretleri oluşturdu. Bu sorunlardan en önemlisi tercih meselesi. 3D ve CAD/CAM ile profesyonel olarak ilgilenen kişilerin işi OpenGL ile olduğu için, yeni oyunlarda OpenGL destekli ifadesine rastlanması, bu kullanıcı kesiminin kartların oyun performansına bakarak tercih yapmasına neden oluyor. Böyle bir seçimin neden yanlış olduğunu işin ehli kullanıcılar biliyor; fakat yeni nesillere ve yeni kullanıcılara bunu örnek testlerle anlatmak gerekiyordu. Bunların yanı sıra, profesyonel ekran kartlarını oyun kartlarından ayıran unsurlara da değinmek gerekiyordu. Bu konuyla ilgili olarak çok fazla mail gelmeye başlayınca ve haber guruplarında çok tartışılmaya başlanınca bu konuya eğilmeye karar verdik. Profesyonel Ekran Kartı Nedir? Genelde "müşteri CAD ile uğraşacakmış" diye tabir edilen ve "profesyonel kesim" diye belirttiğimiz, oyun haricindeki tasarım, modelleme programları için hem donanımsal, hem de yazılımsal olarak özel olarak geliştirilen ekran kartlarına bu ismi veriyoruz. Biraz önce işaret ettiğimiz gibi profesyonel ekran kartı konseptinin hafiften unutulmasındaki en önemli sebeplerden bir tanesi de oyunlar. Profesyonel tasarım ile uğraşan kişinin genelde OpenGL(3D yazılım arabirimi) ile işi olur. Fakat 98-99 senesinden sonra yeni çıkan oyunlarda OpenGL desteklidir ibaresine rastlanması akılları biraz karıştırdı. Kullanıcılar OpenGL destekli oyunların performansına bakarak tercih yapmaya başladı. PNY Quadro 700XGL Bunun haricinde, profesyonel tasarımla uğraşıyorsunuz diye hiçbir araştırma yapmadan da profi ekran kartı alma gibi yanlışlar da yapılıyor. Örneğin, 3D/DCC ile uğraşanlar için yüksek texture performansı gerekirken, CAD/CAM ile uğraşanlar için yüksek doku(texture) yani bellek performansı gerekmiyor. Bu tür konularda da yanlışlık yapılabiliyor. Oyun Kartı vs. Profesyonel Ekran Kartı Profesyonel kesimin gidip oyun kartı almasının yanlış olduğundan bahsettik. Peki bu yanlışlar neler? Birinci olarak bilinmesi gereken, 3D oyunlardaki sahnelerde yer alan objeler basit, yani az poligon içerdiğidir. Gerçekçilik efektleri texture(doku) adını verdiğimiz resim dosyalarının, objelerin yüzeylerine bindirilmesiyle elde ediliyor. Profesyonel tasarımda ise sahnede gerçekçilik ön plandadır. Yani objeler çok fazla poligon içerebilir. Dolayısı ile profesyonel tasarım için yüksek poligon performansına ihtiyaç duyulabileceğinin altınıçizmek gerekiyor. Gerçekçiliği sağlamada çok fazla poligon kullanılması gerekiyor. Q3 motorunu taşıyan güncel bir oyunda yaklaşık 8000-9000 poligon kullanılır. Render ise doku ve ışık bilgiler ile edilir. Fakat, örneğin CAD/CAM uygulamalarında karmaşık geometrilerle çalışılır. 256000 üçgene kadar yolu var. Profesyonel ekran kartlarını, oyun kartlarında ayıran önemli özellik, sürücü desteği. Profesyonel tasarım yazılımları için özel olarak optimize edilmiş sürücüler ve programcıklar gelir profi ekran kartları ile. Ekran kartının performansını sürücüler aracılığı ile kullanılacak programa göre optimize etmek mümkün. Hatta nVidia’nın profi ekran kartı çözümleriyle verilen 3DSMax, AutoaCAD gibi yazılımlar için ufak eklentiler, uygulamadaki kullanılmayan özellikleri kapatarak performansın artmasına imkan tanıyor. İstendiği takdirde de daha fazla kalite için programı modifiye etmek mümkün oluyor. Oyun kartlarında böyle bir sürücü desteğinin olmadığını dikkatli kullanıcıların hepsi bilecektir. Bir diğer fark, WireFrame performansı. Özellikle 3D/DCC ve AD/CAM ile uğraşanlar için WireFrame performansı çok önemli. WireFrame’i tel ve çizgi kafesler olarak tanımlamak mümkün. WireFrame’li obje öndürüldüğü zaman geometrik bilgilerin tekrar hesaplanma hızı oldukça önem taşır. Hatta profi ekran kartlarında hardware üzerinden 'Wireframe Anti-Aliasing' desteğinin olduğunu, bu desteğin oyun kartlarında olmadığını da vurgulamak gerekiyor. OpenGL destekli oyunların hemen her zaman tam ekran alıştırılmasına karşın, 3D Studio MAX, Maya gibi programların gerektiğinde birden çok pencerede aynı zamanda OpenGL destekli yürütülür. Bu önemli bir farktır. Sürücüler ile birlikte gelen “Unified Back/Depth Buffer” konsepti yardımıyla bellek optimizasyonu sağlanıyor ve birden fazla OpenGL penceresinde işlem yürütülmesini kolaylaştırıyor. Söylediklerimizin yanı sıra bir de kalite problemleri var. Bir oyun kartı ile profesyonel tasarım ile uğraştığınızda dokularda bazı bozukluklarla karşılaşabilmeniz de mümkün oluyor. Bu, hem iş kaybı hem de zaman kaybı anlamına geliyor. Profesyonel Tasarım Yazılımları Profi tasarım uygulamalarını birkaç grupta toplamak mümkün. Her yazılımın ihtiyaç duyduğu ‘ekran kartı performans özelliği’ değişebiliyor. Şimdi bu farklı yazılım guruplarına bakalım. DCC/3D Animasyon Etrafta gördüğünüz gerçek gibi modellemeler, filmlerdeki özel efektlerin hepsi bu uygulamalar ile yapılıyor. 3D Studio MAX/VIZ, Cinema 4D, Lightwave 3D, Maya, SoftIMAGE 3D/XSI gibi tasarım yazılımları bu guruba giriyor. Bu guruptaki tasarım uygulamaları için yüksek wireframe (poligon) performansı ve yüksek texture (bellek) performansı gerekiyor.Sitemizin editörlerinden KaraMuraT'ın DCC/3D Animasyon konusunda çok başarılı ve parmak ısırtacak çalışmaları mevcut. Aşağıda gördüğünüz PC Labs çalışmaları KaraMuraT'a ait. Bu çalışma ise Cinema4D ile yapılan, kimin yaptığını bilmediğimiz bir çalışma. CAD/CAM Ansys [ANSYS], AutoCAD [Autodesk], Mechanical Desktop [Autodesk], CATIA [Dassault Systems], Pro/ENGINEER [PTC], SolidWorks [SolidWorks] gibi uygulamalar bu guruba giriyor. Ev, okul, bina tasarımları gibi çalışmaları bu yazılımlar ile gerçekleştirilebiliyor. Bu guruptaki uygulamalar için yüksek wireframe (poligon) performansı gerekiyor. Yüksek texture (bellek) performansı ise gerekli değil. AEC/GIS/CAE 3D Studio VIZ, ARCAD 3D (Linux), Architectural Desktop, MicroStation TriForma, MicroStation GeoGraphics gibi yazılımlar bu guruba giriyor. Bu gruptaki uygulamalar için yüksek wireframe (poligon) performansı ve yüksek texture (bellek) performansı gerekiyor. Bunun haricinde VRML/Internet uygulamalarını da listeye alabilirdik ama bu tarz yazılımları için yüksek Direct3D performansı yeterli oluyor.Burada vurgulamak istediğimiz esas nokta şu: Profesyonel ekran kartı seçerken de bir takım kriterleriniz olmalı. CAD/CAM ile uğraşanlar için genelde yüksek WireFrame performansı veren ekran kartı yeterli olurken, animasyon ile ilgilenenler için texture performansı da önem taşıyor. Render işlemleri ise ekran kartından bağımsız olarak sistem alt yapısına yüklendiği için bu noktada işlemci ve bellek ön plana çıkıyor. 2 yada 4 işlemcili, 2 GB bellekli sistemleri bu arkadaşlar kullanıyorlar işte. Bazı sahneleri render işlemine bıraktığınızda öyle uzun sürüyor ki, bu süreler bazen günlerle ifade ediliyor. Bu arkadaşları ancak böyle sistemler kurtarır. Hatta çoğu PC değil de, Silicon Graphics’in bu işler için özel olarak tasarlanmış makinelerini kullanıyorlar. Bazı animasyon filmlerinin render işlemi için birbirine paralel bağlı onlarca sistemin çalıştığını da unutmayın. Sahneleri render ettikten sonra bu sahneleri oynatmak istediğinizde de doku doldurma performansı işin içine giriyor. Bu konuda güncel oyun kartlarının performans bakımından “yeterli” olduğunu söyleyebilmek mümkün. Bizim işaret ettiğimiz kullanıcı kesimi biraz Hollywood kökenliler oluyor; ülkemizde bu sektörde çalışan arkadaşların işleri bu kadar komplike değil. Bunun da altını çizelim. Oyun kartlarının profesyonel tasarım uygulamalarında gerekli ihtiyacı karşılayamadığını belirttik. Peki ya profesyonel ekran kartları, oyun/multimedya ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Bu sorunun cevabı, hem evet, hem de hayır. nVidia’nın Quadro çözümleri kaymak gibi oyun oynatıyor. Sonuçta Quadro’ların temeli kardeşi GeForce ile aynı. Fakat bazı 3D Labs’ın kartlarından ve Evans&Sutherland kartlardan oyun performansı sakın beklemeyin. Oyun ve profi, alakasız iki kesim. Ekran Kartı Modifiyesi: Oyun Kartı, Profi Karta Dönüşebilir mi? Bu son zamanlarda çok gündemde olani bir konu. Örneğin son zamanlarda, Geforce4 tabanlı ekran kartları modifiye edilerek Quadro4 tabanlı ekran kartlarına dönüştürülme işlemi çok popüler. Bunu sunan siteler, bu işlemi hem yazılımsal hem de donanımsal yolla yaptıklarını iddia ediyorlar. Aynı durum son zamanlarda ATI Radeon tabanlı kartlar için de konuşuluyor. Bir direnç yardımı ile Radeon tabanlı kartların Fire GL tabanlı kartlara dönüştürüldüğü iddia ediliyor. Şimdi burada akıllarda kalan soruları cevaplayalım. İlk olarak, "Böyle birşey mümkün mü?" sorusunun cevabını arayalım. Evet, mümkün. Özellikle son zamanlarda Geforce4 -> Quadro4 dönüşümünü yazılım yoluyla yapan site sayısı bir hayli çoğaldı. ATI Radeon'lar için söylentiler çıktı ama kesin test sonuçlarını henüz göremedik. Peki bu nasıl oluyor? Quadro4 ile Geforce4 grafik işlemcisini ele alalım. Bu iki grafik işlemcisi, temel olarak aynı donanımı kullanıyor. Üreticiler, farklı dirençleri birleştirerek, farklı bir BIOS kullanarak ve gerektiğinde farklı tasarım kullanarak profi ekran kartını üretiyorlar. Örneğin, farklı dirençleri birleştirerek donanımsal olarak aktif olmayan özellikleri açmak mümkün olabiliyor. Bir de yazılımsal olarak, var olmayan özellikleri açtığınız takdirde, eğer modifikasyon mümkünse, oyun kartından profi kartına dönüş yapabiliyorsunuz. Bu dediklerim Geforce2'den beri biliniyor. Geforce4 serisi için artık donanımsal olarak da fazla uğraşmaya gerek kalmıyor. Yazılım ile bu işi halletmek mümkün oluyor. Ama tabii ki bir takım sorunların olabileceğinin altını çizmek gerekiyor. Sizlere, bu modifikasyon üzerine ayrı bir yazı sunacağız. Bu yazımızda, Geforce4 grafik işlemcisini Quadro4 grafik işlemcili bir karta dönüştürmeye çalışacağız. Bu işlem sonucunda elde ettiğimiz sonucun ne kadar başarılı olduğuna bakıp, sorunların olup olmadığını değerlendireceğiz. Yine her zamanki PC Labs sitili ile, akıllarda kalan soruları tamamen cevaplandırmaya çalışacağız. Profi Ekran Kartları Ne kadar Performans Gösteriyor? Aslında bu yazıyı hazırlarken PNY Quadro 700XGL ekran kartı ile yapmış olduğumuz testin sonuçları mevcuttu. Testi yaklaşık 1-2 ay önce yapmıştım. Fakat, test sırasında VIA sürücülerinden kaynaklanan bir sorundan ve bu sorunun ilginç bir şekilde farklı anakartlar ile devam etmesinden dolayı, test sonuçlarında bir takım gariplikler oldu. Yüzdelik artışa baktığımda sonuçların gayet normal olduğunu gördüm fakat tekil olarak sonuçlarda bir düşüklük vardı. Bu süre zarfından elimize nForce2 tabanlı EPoX 8RDA+ ulaştı. Testleri nForce2 üzerinde tekrarlayıp, modifikasyon bölümünü de içerecek olan ikinci bölümde detaylı bir şekilde yayınlayacağız. İleride, 3D üzerine bir bölüm açma ihtimaliz de var. KaraMuraT'ı ikna edebilirsek, yakında açarız ;-) Bu konuda Türkiyede çok iyi kaynaklar yok zira. Sizlere şimdilik profesyonel ekran kartları hakkında temel bilgileri vermekle yetinelim. TV KARTLARI BT 8xx Sanırım ekran kartlarında kullanılanlardan sonra en iyi bilinen yonga Bt (bir zamanlar Brooktree idi, şimdi Rockwell Semiconductor Systems) adını taşıyor. BT yongaları TV kartlarının temelini oluşturmaktalar ve kartın kapasitesi de büyük oranda bu yongaya bağlıdır. Başlıktaki 8xx'in manası ise çok çeşitli olmalarından ve 848, 878, 879 gibi modelleri bulunmasından kaynaklanır. Bu serinin en iyisi sayılabilecek Bt848, PCI bus mastering ve görüntü çözücüyü (video decoder) bütünleşik olarak kullanabilen ilk yongadır yani çiptir. Günümüzde bunlardan pek yok, onun yerine 848A ve 849A devam niteliği taşıyor. PCI veri yolunun tüm hız avantajını kullanabilmek üzere tasarlanan bu yonga görüntü piksellerini depolamak için ekstra bir belleğe ihtiyaç duymadığı için aygıt maliyetini de ucuzlatıyor. Brooktree yongaların esas en iyisi ve bu incelemede yer alan tüm kartların kullandığı ise Bt878 ve Bt879. Fusion serisi olarak da bilinen bu yongalar özellikle ses yakalama alanında büyük yenilikler getirdi. Örneğin Bt879 sesleri stereo olarak işleme kapasitesine sahip. Bunların dışında 848A ile gelen ölçeklenebilir görüntü, NTSC/PAL/SECAM composite ve S-Video'nun birlikte sunulabilmesi özelliklerini de taşıyorlar. Bt yongaları televizyon kartlarının dışında görüntü yakalama ve düzenleme, görüntülü telekonferans gibi amaçlar için de kullanılıyor. Bir görüntü kaynağından yollanan sinyaller, ki bu kaynak bir kamera, VCR ya da TV alıcısı olabilir, yonga tarafından alınır. Bu gelen sinyaller, görüntü bilgileri ve senkronizasyon verilerini içerir. Sinyallerin detayı kullanılan görüntü standartına bağlıdır, bunlar da NTSC (National Television Standards Committee), PAL (Phase Alternate Line) ya da SECAM (Systeme Electronique Couleur Avec Memoire) olabilir. Resmin oluşabilmesi için kaynak dikey bir senkronizasyon verisi oluşturur (VSYNC) ve gönderir. VSYNC sinyalinin hemen ardından görüntü kaynağı resmin ilk satırını tarar. Kısacası resmin her satırı için bir adet yatay, bir adet de dikey veri bilgisi yollanır. Şifreli yayınlarda bu veriler özel bir teknik aracılığı ile normal sırası bozularak gönderilir. NTSC, PAL ve SECAM Şimdiye kadar bahsedilenler görüntü standartlarıdır. Kuzey Amerika ve Japonya'da kullanılan NTSC standartında her karede 525 satır bulunur, ayrıca saniyede 30 tam kare oynatılmasını öngörür. PAL'de ise 625 satır kullanılır. RGB RENK DERİNLİĞİ Kırmızı, yeşil ve mavinin ilk harfleri ile oluşturulan (Red, Green, Blue) bu tanımlama özellikle görüntü yakalama işi ile uğraşacaksanız karşınıza çıkacaktır. Diğer alanlarda fazla kurcalamanıza gerek yok, zira varsayılan ayar olarak zaten yayınları RGB formatında izlemeniz öngörülmüş. YUV FORMATI YUV formatı, görüntüleri renkli olarak aktarırken bir yandan da siyah beyaz TV ile uyumluluğu kaybetmemek için kullanılan bir format. RGB'ye oranla daha az bant genişliği kullanıyor. İki ana bileşeni var, birincisi parlaklık (Y) diğeri ise chrominance (UV). Parlaklık, RGB sinyale bazı katkılar yapılarak oluşturuluyor, chrominance ise rengin yoğunluğu ve canlılığına karar veriyor. Video yakalama işleminde ayarlar YUV'a göre yapılırsa performans arttar, yani saniyede yakalanan kare sayısı fazlalaşır. COMPOSITE VE S-VIDEO Kartlarımızın üzerinde göreceğiniz bu girişler farklı teknikler kullanan veri aktarım tipleri olarak tanımlanabilir. Composite, TV'lerde gördüğümüz ve kullandığımız anten girişinin aynısıdır. S-Video ise daha kaliteli görüntü aktarımına izin verir. Genelde S-Video kamera bağlantıları için ya da video oynatıcılar için kullanılıyor. BİR TV KARTI TESTİ 1 – Görüntü kalitesi: TV'nin temeli görüntüdür. Doğal olarak beklenenlerin başında da görüntü kalitesi geliyor. Genel olarak teste katılan tüm kartlara bakıldığında gerek TV alıcıları (tuner) gerekse yongalar açısından birbirlerine çok benzediklerini görülür. Zaten üst satırlarda da okudunuz, bu alanın hakimi Bt 8xx yongalar ve Philips tuner'lardir. Hangi marka bunu daha iyi kullanabilecek bir sürücü ve program hazırlamış ise ortaya bir fark koymuş olur. Hemen şunu belirtelim incelemeye katılan ürünlerde en iyi görüntüyü verenle en düşük seviyedeki kart arasındaki fark öyle aşırı boyutlarda değil. Bu kısımda bunu söylemek pek adetim değildir, ama "özel bir amaç" için kullanmayacaksanız bu 13 modelin görüntü kalitesi açısından seçim yapmak zor oldu. Öne çıkan 1-2 model hariç hemen hemen hepsi birbirinin aynı idi. Görüntü kalitesini belirleyen en önemli noktayı şüphesiz görüntü kaynağı oluşturuyor. PC'nizin bulunduğu konumda TV sinyallerinin zayıf olması durumunda görüntü kalitesinden bahsetmek de güç. 2 – Kurulum: Sıradan kullanıcıları uğraştırmayacak ürünler her zaman tercih sebebi olmuştur. Burada 'uğraştırmaktan' kasıt, sürücülerin ya da uygulamaların CD içindeki yerini bulabilmek için medyum, bağlantıları kurabilmek için 25 sayfa okuyarak hafız olma zorunluluğudur. Yani kurulum sorunsuzdu denildiğinde anlatılmak istenen, 'kartın takılmasının ardından gerekliyse sürücüsü, yazılımı yüklendi ve kart çalıştı cümlesinin kısa halidir. 3 – Kullanım: Bu kriteri fonksiyonların kullanımı ve kartın verimliliği olarak belirledik. Daha net deyimiyle vaat ettiklerini yerine getirmek için kullandığı arabirim ve beraberinde gelen detaylar değerlendirmeye alındı. Capture, ölçekleme, giriş-çıkış gibi özellikler de bu kriterin araştırılan noktaları idi. Capture için VidCon32 v2.0 kullanıldı, YUV2 ve 24 bit RGB formatlarında, 192x144, 384x288 ve 768x576 boyutlarında görüntü yakalama denemeleri yapıldı. Bu işlem esnasında ses 44.100 Khz, 16 bit, mono olarak ayarlandı. Daha sonra oluşan AVI, Microsoft Media Player ile sınandı ve yakalanan kare sayısına bakıldı. 4 – Test Platformu: 450 Mhz Pentium III işlemci, 128 MB SDRAM ve 16 MB Creative M64 ekran kartı ile ABIT BE-6 anakartın temellerini oluşturduğu test platformumuza Windows 98 SE sürümü kuruldu. Her kartta televizyon sinyallerini aktarmak için 75 ohm coaxiel kablo aracılığıyla bir kez kablo TV bir kez de normal bir V anten kullanıldı. Tuner'ın kalitesi için normal antenden aldığımız yayınlar, görüntü kalitesi için ise eşitlik sağlaması açısından kablo TV denemeleri belirleyici ortam oldu. Video girişleri ve buna ilişkin fonksiyonların denetlenmesi ise Sanyo VPC-Z400 dijital kamera ile gerçekleştirildi. TV KARTI Bilgisayarınıza takacağınız TV kartı ile ucuza bir televizyon sahibi olabilirsiniz. Bilgisayarınızda çalışma yaparken ufak bir pencereden televizyonu da takip edebilirsiniz. TV kartı anakart üzerindeki PCI yuvalarından birine takılabilir. Eğer bilgisayarınızda sınırlı sayıda PCI portu varsa, biraz daha fazla maliyeti olan ancak harici takılabilen bir TV kartı alabilirsiniz. Bunun için boş bir USB portu yeterlidir. Eğer kablo TV kullanıyorsanız ve antenin çekememesi gibi bir probleminiz yoksa, Fly Video 3000 kartı işinizi görecektir. Bu kart sayesinde tüm radyo ve televizyon yayınlarını izleyip, sabit diskinize kayıt yapabilirsiniz. Harici bir TV kartı almayı düşünüyorsanız, Aver Media USB TV modelini tercih edebilirsiniz. Diz üstü bilgisayar kullananlar ve bilgisayarında PCI yuvası bulunmayanlar için idealdir. Daha kaliteli ses ve görüntü istiyorsanız ve yurt dışındaki yabancı kanalları da izleyebilmek istiyorsanız dijital TV kartı ile birlikte bir çanak anten edinebilirsiniz. Dijital TV kartı seçiminde üzerinde CI yuvası bulunan bir model tercih ederseniz, abone olduğunuzda alacağınız kartla şifreli yayınları da izleme şansını bulabilirsiniz. Alacağınız dijital kartın son yazılımlarla uyumluluğuna dikkat ederseniz kartın pek çok ek özelliğinden faydalanabilirsiniz TV KARTLARI BT 8xx Yongaları... BT yongaları TV kartlarının temelini oluşturmaktalar ve kartın kapasitesi de büyük oranda bu yongaya bağlı. Başlıktaki 8xx'in manası ise çok çeşitli olmalarından ve 848, 878, 879 gibi modelleri bulunmasından kaynaklanıyor.Bu serinin babası sayılabilecek Bt848 , PCI bus mastering ve görüntü çözücüyü (video decoder) bütünleşik olarak kullanabilen ilk yonga. Günümüzde bunlardan pek yok, onun yerine 848A ve 849A devam niteliği taşıyor. PCI veri yolunun tüm hız avantajını kullanabilmek üzere tasarlanan bu yonga görüntü piksellerini depolamak için ekstra bir belleğe ihtiyaç duymadığı için aygıt maliyetini de ucuzlatıyor. Brooktree yongaların esas babası olarak bilinen Bt878 ve Bt879 Fusion serisi yongalar özellikle ses yakalama alanında büyük yenilikler getirdi. Örneğin Bt879 sesleri stereo olarak işleme kapasitesine sahip. Bunların dışında 848A ile gelen ölçeklenebilir görüntü, NTSC/PAL/SECAM composite ve S-Video'nun birlikte sunulabilmesi özelliklerini de taşıyorlar. Bt yongaları televizyon kartlarının dışında görüntü yakalama ve düzenleme, görüntülü telekonferans gibi amaçlar için de kullanılıyor. Bir görüntü kaynağından yollanan sinyaller, ki bu kaynak bir kamera, VCR ya da TV alıcısı olabilir, yonga tarafından alınır. Bu gelen sinyaller, görüntü bilgileri ve senkronizasyon verilerini içerir. Sinyallerin detayı kullanılan görüntü standartına bağlıdır, bunlar da NTSC (National Television Standards Committee), PAL (Phase Alternate Line) ya da SECAM (Systeme Electronique Couleur Avec Memoire) olabilir. Resmin oluşabilmesi için kaynak dikey bir senkronizasyon verisi oluşturur (VSYNC) ve gönderir. VSYNC sinyalinin hemen ardından görüntü kaynağı resmin ilk satırını tarar. Kısacası resmin her satırı için bir adet yatay, bir adet de dikey veri bilgisi yollanır. Şifreli yayınlarda bu veriler özel bir teknik aracılığı ile normal sırası bozularak gönderilir. Uzun lafın kısası işte bizim Bt'ler burada araya girerek olayı PC'nin anlayabileceği dile dönüştürürler. NTSC, PAL ve SECAM... Yukarıdaki satırlardan da anladığınız gibi bunlar görüntü standartlarıdır. Kuzey Amerika ve Japonya'da kullanılan NTSC standartında her karede 525 satır bulunur, ayrıca saniyede 30 tam kare oynatılmasını öngörür. PAL'de ise 625 satır kullanılır. Bizi pek alakadar eden bir şey değil, çünkü sağ olsunlar yeni kartların hepsinde yaygın tüm standartlar destekleniyor. RGB Renk Derinliği... Kırmızı, yeşil ve mavinin ilk harfleri ile oluşturulan (Red, Green, Blue) bu tanımlama özellikle görüntü yakalama işi ile uğraşacaksanız karşınıza çıkacaktır. Diğer alanlarda fazla kurcalamanıza gerek yok, zira varsayılan ayar olarak zaten yayınları RGB formatında izlemeniz öngörülmüş. Aslında siz farkında olmadan uyumluluk sağlamak için önce YUV formatına sonra da tekrar RGB'ye dönüştürülüyor ya neyse. YUV Formatı... YUV formatı, görüntüleri renkli olarak aktarırken bir yandan da siyah beyaz TV ile uyumluluğu kaybetmemek için kullanılan bir format. RGB'ye oranla daha az bant genişliği kullanıyor. İki ana bileşeni var, birincisi parlaklık (Y) diğeri ise chrominance (UV). Parlaklık, RGB sinyale bazı katkılar yapılarak oluşturuluyor, chrominance ise rengin yoğunluğu ve canlılığına karar veriyor. Video yakalama işleminde ayarınızı YUV'a göre yaparsanız performansın arttığına, yani saniyede yakalanan kare sayısının fazlalaştığına şahit olacaksınız. Composite Ve S-VIDEO... Kartlarımızın üzerinde göreceğiniz bu girişler farklı teknikler kullanan veri aktarım tipleri olarak tanımlanabilir. Composite, TV'lerde gördüğümüz ve kullandığımız anten girişinin aynısıdır. S-Video ise daha kaliteli görüntü aktarımına izin verir. Genelde S-Video kamera bağlantıları için ya da video oynatıcılar için kullanılıyor. TV Kartı Alırken Nelere Dikkat Etmeli... i. Görüntü kalitesi...TV'nin temeli görüntü. Doğal olarak beklenenlerin başında da görüntü kalitesi geliyor. Genel olarak tüm kartlara bakıldığında gerek TV alıcıları (tuner) gerekse yongalar açısından birbirlerine çok benzediklerini görüyoruz. Bu alanın hakimi Bt 8xx yongalar ve Philips tuner'lar. Hangi marka bunu daha iyi kullanabilecek bir sürücü ve program hazırlamış ise ortaya bir fark koymuş oluyor. ii. Kurulum...Sıradan kullanıcıları uğraştırmayacak ürünler her zaman tercih sebebi olmuştur. Burada 'uğraştırmaktan' kasıt, sürücülerin ya da uygulamaların CD içindeki yerini bulabilmek için medyum, bağlantıları kurabilmek için 25 sayfa okuyarak hafız olma zorunluluğudur. Yani kurulum sorunsuzdu denildiğinde anlatılmak istenen, 'kartın takılmasının ardından gerekliyse sürücüsü, yazılımı yüklendi ve kart çalıştı cümlesinin kısa halidir. Kullanım...Bu kriterler, fonksiyonların kullanımı ve kartın verimliliği olarak belirlenir. Daha net deyimiyle vaat ettiklerini yerine getirmek için kullandığı arabirim ve beraberinde gelen detaylar değerlendirmeye alınır. Capture, ölçekleme, giriş-çıkış gibi özellikler de bu kritere örnektir. TV KARTI ÇEŞİTLERİ VE ÖZELLİKLERİ AverMedia TV Phone 98 TV kartı denildiğinde tüm dünyada akla ilk gelen firmalar arasında mutlaka AverMedia da bulunuyor. Bunda gerek ABD'de de yaygın olarak bulunmasının gerekse bu konuda epey maziye sahip bir firma olmasının etkileri var. Ülkemizde de uzunca bir süredir tanınan ve bir sürü ürünüyle bilinen bir marka. AverMedia TV Phone 98, Bt878 yongasını taşıyor. Kurulumda biz bir sorun yaşamadık. Ancak çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgiler kirli sistem üzerine kurulduğunda bazı sürücü problemleri çıkarma olasılığının bulunduğunu gösterdi. Son nokta olarak Volkan da bazı kullanıcıların bu yönde şikayetine rastladığını söyleyince test bitmiş olmasına karşın önce birkaç başka TV kartını sonra da tekrar AverMedia TV Capture 98'i kurdum. Yine de hiçbir sorun ile karşılaşmadım. Sürücüler gayet güzel yüklendi, bunu takiben TV programı kuruldu ve sistem tekrar başlatıldı. Sonuçta tekrar tıkır tıkır çalıştı. Sistem gereksinimi olarak en az Pentium 200 MMX işlemci isteyen ürün bize bu açıdan sorunsuz geldi. FM radyo işlevi de gören kart aracılığı ile boyutlandırılabilir pencere ya da tam ekran (elbette, ekran kartınızın işbirliği ile, kimi durumlarda yeterli olmayabilir) olmak üzere farklı ölçülerde TV izlenebiliyor. Görüntü kalitesi diğerlerine aman aman bir üstünlük sağlamıyorsa da ortalamanın üzerinde olduğunu söyleyebilirim. Şurası da bir geçek ki, kimi kanallar "cam gibi" izlenebilirken, kimi kanalların bir nevi çamurlaşma gibi izlenebildiğini de hatırlatmak gerek. Yani elde edeceğiniz görüntü kalitesi TV kartının tuner ve video işleme kabiliyetine bağlı olduğu kadar yayının kalitesine de bağlı. Örneğin kablo yayın içerisinde son derece farklı yayın kalitelerine sahip kanallar var. Gözlemleyebildiğimiz kadarı ile stüdyo çekimleri en net sonucu veriyor. Bu arada mevzu dışı belki ama bu TV kartı testi beni kanalE seyircisi yaptı. Gündüzleri ekonomi üzerine yayın yapan kanal akşam üstünden itibaren müthiş bir yayın akışı izliyor, yepyeni filmler, konserler filan. AverMedia TV Phone 98'in arabirimi iyi ancak hareketli görüntü yakalama işlemi için bir başka programı siz çalıştırmak zorundasınız. Capture yeteneği amatör kullanımlar için yeterli. 394x288 boyutlarında yaklaşık 23-24 kare/sn gibi bir hız yakalanıyor. Bu da yeterli sayılmalı, çünkü kartın esas görevi bu değil. Kart ile birlikte gelen bir program izleme fırsatı bulamayacağınız yayınları sizin için kaydedebiliyor. Bunun için sabit diskiniz 13 GB olması gerekiyor. AverMedia TV Capture 98 Editör'ün Seçimi olarak belirlediğimiz AverMedia TV Phone 98 ile bu kart arasındaki görünür tek fark, bunda FM radyonun bulunmayışı. Bunun dışında kalan tüm özellikler aynı. Hatta aynı sürücü dosyasını kullanıyorlar. Bunun getirdiği arabirimdeki hafif farklılık ve içerik dışında ben bir fark saptayamadım. TV Phone 98'de olduğu gibi bunda da TV programlarını önceden ayarlayıp kaydedebilmenizi sağlayan bir program, uzaktan kumanda ve Bt878 yongası bulunuyor. Yukarıda yazmayı ihmal etmiş olabilirim ama AverMedia TV serisinin bir özelliği olarak beraberinde gelen arabirim dışındaki programlar ile kullanıldığında sanki daha fazla kapasiteli kullanılabiliyormuş izlenimi edindim. Internet üzerinde bulabileceğiniz bu hobi olarak yazılmış yazılımlar bazı farklı özelliklerin kullanılabilmesini sağlıyor. Çoğu TV kartı için bu durum geçerli olmakla birlikte ekran kartının overlay özelliğinin kullanılması ve tam ekran TV izletme gibi seçeneklerde daha başarılı yazılımlar olduğunu saptadım. Aklınızın bir köşesinde olsun. AverMedia AverTV USB Adından hemen anlaşıldığı gibi elimizdeki ürün PC'nizin içine takabileceğiniz bir ürün olmayıp harici bir cihaz. Ürün USB portunuza bağlanıyor ve sistemle iletişimini buradan sağlıyor. Windows sağ olsun derhal aygıtı taktığınızı anlıyor, sürücüsünü istiyor, yüklüyoruz. USB mantığı sistemin yeniden başlatılmasını istemese de AverTV USB bunu istiyor. Sistemi yeniden başlattığımızda işlem tamamlanmış oluyor. Gerekli diğer bağlantıların tümü cihazın arka yüzünden gerçekleştiriliyor. Burada Video, video girişleri ile anten bağlantı noktası ve ses çıkışı bulunuyor. Aygıtın üzerinde gördüğünüz mavi beneklerden sadece bir tanesi çalışıyor, o da sabit kare resim yakalamaya yarıyor. Tasarım olarak güzel bir ürün, yaklaşık 15 cm x 15 cm gibi boyutları var, PC kasanızın üzerinde pek ala yer bulabilir. Ürünün görüntü kalitesi tatmin edici, göze ters gelen her hangi bir aksaklık v.s. yok. Yalnız bu testin diğer USB aygıtında da tespit ettiğimiz gibi ses ile görüntü arasında belli belirsiz bir senkronizasyon problemi bulunuyor. Daha net bir anlatımla önce görüntü geliyor, bunu takiben ses biraz arkadan yetişiyor. Çoğu kullanıcının farkına bile varmayacağı bir durum ama aktarmadan geçemezdik. Aslına bakılacak olursa bu duruma yabancı değilim, daha önce yaptığım bir TV kartı testinde harici aygıtlarda bu tip durumlarla karşılaşmıştım. Bu sebepten üzerinde biraz fazla titizlendiğim doğrudur. Özetle AverTV USB, görüntü yakalamadan arabirime kadar dahili bir TV kartından beklenenleri verebiliyor. USB aygıtların hala biraz daha pahalı olmasının sebebini aslında teknolojisinde değil de, aygıtların kutulanma maliyetinden kaynaklandığı artık ortada. PC'sini açmak istemeyenler için uygun. Hauppauge WinTV Primio Kartı anlatmaya başlamazdan önce bir noktaya açıklık getirelim. Bu markanın telaffuzu konusunda herkes kafasına göre bir şeyler uyduruyor, hapuç diyenler, hopaç diyenler her şey var, ancak işin aslı başka. Hauppauge ABD, Long Island'da bir kasabanın ismi. Kızılderililer tarafından kurulan bu yerleşim yeri adını TV kartı markasına vermiş ve HOP-HOG şeklinde okunuyor. Garip ama gerçek, sizi gidi kendini bilmez Boğaziçi mezunları sizi. Bu testin en pahalı kartı olan WinTV Primio sorunsuz bir kuruluma sahip. TV sinyali ve ses bağlantısını yaptıktan sonra tak ve çalıştır desteği olan kartın sürücüleri de kolayca yüklenebiliyor. Üretici firmanın Internet sitesine bağlanıp en son sürücüleri indirerek kullanmanın daha verimli olacağını hatırlatmakta fayda var. Biz yaptığımız kısa ziyaret itibari ile sade fakat aradığınız her şeyi sunan bir web sitesi olduğu sonucuna vardık. Ürünün uzaktan kumandası çok şık. Öyle diğerlerinde gördüğümüz gibi aman mouse görevi de göreyim aman renkli olayım ele avuca sığmayayım derdi yok. Hakikaten yerli yerinde, ne eksiği var ne fazlası var. Her şeyi de sorunsuzca yapıyor maşallah. Ölçeklenebilir pencere içinde veya tam ekran çalışan Hauppauge WinTV'nin sunduğu hissedilir görüntü kalitesinin yanı sıra capture özelliğinden de bahsetmek gerek. Kartın bu özelliği incelememize dahil olan capture yetenekli ürünler arasında başarılı performans verdi. Test sistemimiz üzerinde 394x288 boyutlarda, saniyede tam 24 kare gibi yüksek bir yakalama hızı kaydedildi, ki bu değer asli görevi TV izlettirmek olan bir kart için mükemmel. Görüntü kalitesi de keza aynı şekilde. Kurulumdan sonra yardımcı bir program kendiliğinden devreye girerek bazı kontroller yapıyor, ve bu kartı maksimum şekilde kullanıp kullanamayacağınızı aktarıyor. Böylelikle özellikle overlay konusundaki endişelerinizi ortadan kaldırıyor. Yalnız uninstall etmek istediğinizde CD içerisindeki bir yazılımı kullanmanız şartı var, aksi takdirde sorunla karşılaşabilirsiniz. Kartın kullandığı arabirim de bu test içerisindeki en iyi iki programdan biri. Diğeri de kullanım arabirimi açısından olmasa dahi yazılım açısından bakıldığında Miro oldu. Üzerinde uğraşıldığı belli oluyor. Yine de radyosuz olduğu halde fiyatının bu kadar yüksek olması Editör'ün Seçimi olmasını engelliyor. ABD üretimi olmasından kaynaklandığını düşündüğümüz bu fiyat seviyesine rağmen Hauppauge aranan bir marka olmaya devam edecek. Hauppauge WinTV USB Hauppauge'ın Türkiye Distribütörü Bilgitaş, kendi içerisinde gerçekleştirdiği yeniden yapılanma doğrultusunda ürün yelpazesini daha da genişletiyor. Bu test için özellikle uğraşıp, dar zamanda bir örneğini getirdikleri WinTV USB siz bu yazıyı okurken piyasada satılmaya başlanmış olacak. I-Mac ile başlayan "illa ki şeffaflaşalım ve şu PC'nin iç karartan donuk renginden kurtulalım" düşüncesi ile WinTV USB'de süper bir tasarım yaratılmış. Resminden görüyorsunuz, uzun Marlboro'dan hafif hallice ebatlardaki ürün son derece şık. Üzerinden anlaşıldığı kadarıyla aynı modelin FM radyolusu da bulunuyor, ancak bizim elimizdeki bu özelliğe sahip değildi. Kurulum için yapmanız gereken USB protuna aygıt ile birlikte gelen kabloyu bağlamak. Bundan sonrasında CD'yi takıyor ve işi otomatik yüklemeye bırakıyorsunuz. Bırakıyorsunuz da içiniz rahat etmiyor, çünkü CD'nin içerisini şöyle bir karıştırdığınızda çeşitli registry dosyaları ile karşılaşıyoruz. Acep bunlar neyin yamasıdır diyoruz ama cevap bulamıyoruz. İşin doğrusu CD işini biraz karışık yapmışlar, neyin ne için olduğunu da aktarmamışlar. Ürünün kullandığı 2 adet arabirim var, hangisi size uyarsa bununla TV izleyebiliyor ve diğer işlemleri gerçekleştiriyorsunuz. Gel gelelim Primio'da söylemeyi unuttuğum bir husus var. Kanal taraması yaparken öyle kendi haline bırakıp tarama yaptırırsanız var olandan çok daha az kanal sayısı ile karşılaşırsınız. Bunun yerine aynı uygulamanın ilk ekranında ülke olarak Almanya'yı seçin ve rahat edin. Bundan gayrisinde bir sorun çıkmaz, tüm kanallara kavuşursunuz. Inca TV Explorer Plus İki ürünü bir arada anlatıyoruz çünkü ürünler birbirlerinden sadece radyolu ve radyosuz olmaları ile ayrılıyorlar. Ayrıca Explorer Plus'daki FM yerine düz Explorer'a bir S-Video girişi konulmuş. Dergimizde daha önce her iki kartta inceleme olarak yerini almıştı. Bt878 yongalı bu kartların ilginç bir özelliği de LifeView Fly serisi ile ikiz olmaları. En azından baskı plaka ve bileşenler olarak bu iki marka ikiz gibi gözüküyor. Yetkili firmaya danışmadım ama her iki markanın da aynı fabrikada üretildiğini düşünüyorum. Zaten performans ve diğer özellikler açısından da ürünler tamamen birbirlerine benziyorlar. Aynılar demeye çekiniyorum, az bir ihtimal ama bir şeyler atlamış olabilirim. Inca'nın üzerinde LifeView yazılı bir yonga bulunmasına dayanarak aynı üreticiden çıktıklarını düşünüyorum. Sürücüler farklı tabii, kart Inca olarak tanınıyor. Daha önceki incelememizde uzaktan kumanda ile ilgili bir sorun yaşadığımızı ve ses açma veya kanal değiştirme tuşuna bastığımızda programın kapandığını aktarmıştık. Ayrıca sorunun donanımdan kaynaklanmadığını yüksek ihtimalle sürücülerden ya da bizim kumandaya özgün olabileceğini yazmıştık. Tekrar gerçekleştirdiğimiz incelemede soruna rastlamadık ama daha yeni sürücüler var, Inca olarak değil de Fly markası ile kullanmak isterseniz. Biz denedik gayet güzel çalışıyor. Ürün kutuları içerisinden gerekli tüm bağlantı kabloları, uzaktan kumanda ve sürücü CD'si çıkıyor. Olmazsa olmaz VideoLive Mail programı da bu CD'nin içerisinde. Doğrusunu söylemek gerekirse görüntü kalitesi açısından Fly ile aynı diyebiliriz, yani yeterli ama bu testte daha iyileri de var. Inca serisi ürünleri değerlendirirken fiyatlarını göz önüne almanız tavsiye olunur. Leadtek Winfast TV2000 Yerli piyasada Leadtek son zamanların en hörmet edilen markalarından biri olma yolunda hızla ilerliyor. Ekran kartlarındaki başarısını anakart alanındaki atılımları takip etti. Markanın elimizdeki ürünü bu kez TV2000. Gerçi uzunca bir süredir satılıyor, ancak bizim dergi adına tanışıklığımız yeni sayılabilir. Bt878 yongalı ürün denemelerimizde bizi üzecek bir sorun yaratmadı. Kurulumu olması gerektiği gibi kolay. Ürünle birlikte bir uzaktan kumanda, FM anteni, ses bağlantı kablosu, teletext disketi ile bir CD'den de çıkmasa dişimizi kıracağımız VideoLive Mail yazılımı geliyor. Bu yazılımı da efektif olarak kullanabilen arkadaş varsa gelsin haber versin. Programın yaptığı tek şey capture ettiğiniz görüntünüzü mail'inize attach etmek ve yollamak. Zaten bunu da çoğu zaman yapamıyor. Winfast TV 2000'in arabirimine yabancı değiliz. Bu testteki PixelView ürünlerinin kullandıklarına çok benziyor. Bir TV kartı ile yapabileceğiniz her şeye bu arabirim aracılığı ile ulaşabiliyorsunuz, bu yönüyle iyi bir arabirim olduğunu söyleyebilirim. Öyle kimi kartların yaptığı gibi kardeşim capture ayrı bir şeydir, bunun için farklı bir program kullanmalısın mantığı burada yok. Tek düğmeye bas ve kayda gir, yetince çık. Öyle ya güzel bir şey yakalamışız mesela, hayda TV programını kapat öbürünü aç, kaynağı seç, kayda başla, ölme eşşeğim ölme, kaçtı güzelim sahneler. Winfast TV2000'in dış dünya ile iletişimi, FM ve TV anten girişleri, kamera (8 pin) ve video bağlantı noktası ile ses çıkışından sağlanıyor. Gerçi kamera diye bir bağlantı noktası var, ama S-Video demek istemişler herhalde, biz kamera ile yaptığımız denemelerimizi video girişinden gerçekleştirdik. TV2000'in görüntü kalitesi iyi, bizim bir şikayetimiz olmadı. Capture denemelerimizde 640x480 boyutta 18-19 kare gibi yüksek bir rakam yakaladık, bunu da bildirelim. LifeView Fly Video98 ve LifeView Fly Video98 FM Multimedya piyasasının en hızlı yaygınlaşan markalarından biri Lifeview. Uzak Doğu'daki fabrikalarında bol miktarda üretimi yapılıyor olması ve ülkemizde de bolca bulunuyor olması sebebiyle çoğu bilgisayar firmasının stokları arasında yer alıyor. Yani aradığınız kartı bulamazsınız belki ama illa ki bir Fly bulunursunuz. Piyasada 2 adet Fly mevcut. Birincisi Video 98, diğeri ise Video 98 FM. Çok çok rahat anlaşıldığı üzere her iki model de birbirinin aynısı sadece Video 98 FM'de fazladan bir FM radyo alıcısı bulunuyor. Buna karşılık Video 98'e ise S-Video girişi konulmuş. Bt878 yongalı ürünler uzaktan kumanda, kumanda alıcısı, sürücü CD'si (içinde beleş dağıtıldığına inanmaya başladığım VideoMail yazılımı da var), ses kartı bağlantı kablosu ve radyolu modelde FM anteni ile birlikte geliyor. Uzaktan kumanda farenin imlecini hareket ettirme kapasitesine sahip. Ancak kim kullanır bu özelliği bilmiyorum. Öteden idarenin mantığı, TV modunda iken monitöre emin bir mesafeden izleme yapılmasına yardımcı olup kanal ve ses ayarlamaya müsaade etmektir diye düşünüyorum. Yoksa bu emin mesafeden fare imlecini takip etmek gerçekten zor. Dediğim gibi her iki ürün de aslında aynı. Sadece birinin tuner'ı içerisinde FM alıcısı bulunmuyor. Bu benzerlik kartların giriş/çıkış bölümünde de sürüyor. Birer video ve ses girişi, uzaktan kumanda alıcısı için bir giriş ve bir adet de ses çıkışı bulunmakta. 2 yıl önce yaptığım bir TV kartları incelemesinde Fly video serisi fiyat/performans notu ile Editör'ün Seçimi olmuştu. Geçen süre zarfında bu alanda kaydedilen gelişme ve diğer markaların fiyat kırması bu kez Fly'ın önünde engel oldu. Görüntü kalitesi olarak Fly serisi "fena değil" kategorisinde yer alıyor. Kurulum çetrefilli değil, üzmüyor. Arabirim biraz demode ve ayar bölümü de çok sık rastlanan türden. Video yakalama da diğer kartlardan büyük farklılıklar içermiyor. Eksi olarak görüntü yakalama işleminin uygun kullanımına da elverişli bir ortam sunmuyor. Piyasada bol bulunabilmesinin avantajını kullanarak yüksek satış rakamlarına ulaşabilen, iyi bilinen bir marka olması sebebiyle ekstra yazılımlarla da uyumlu bir ürün desek doğru olur. Studio PCTV Rave Eskilerin iyi bildiği adıyla Miro'nun leziz bir TV kartı. PCI teknolojisini ilk kullanmaya başlayan markalardan olan (yeni adıyla Pinnacle) Miro'nun eski modellerinde dilendiği takdirde radyo kartı da eklenebilmek üzere tasarlanmış bir mimarisi vardı. Görebildiğimiz kadarıyla artık bu daughter board olayından vazgeçilmiş. Bt848A yongasını kullanan kart, ebat olarak bu testin en ufağı. Ayrıca önemli bir farklılık olarak Temic marka bir tuner'ı var. Philips'in bu konudaki hakimiyeti yerine başka ürünleri tercih eden firmalar da var demek ki. Ürünle birlikte uzaktan kumanda gelmiyor, bence iyi de oluyor. Buna yapacakları masrafı kullanıcıya yansıtmamışlar, ayrıca iyi bir yazılımı pakete eklemek için uğraşmışlar. Studio adlı bu yazılım kartı kullanarak yakaladığınız görüntüleri işleyebilmeniz için son derece basit bir arabirim sunuyor. Sahneler arası geçiş efektlerinden, başlık hazırlamaya kadar her tür detay düşünülmüş. Doğal olarak bir Adobe Premier gibi değil belki ama, profesyonel bir yazılımda bulunan her şey basite indirgenerek yerini almış, ister AVI yap, ister MPEG. Kayıtlı kullanıcı olmazsanız bile bir süre sorunsuz kullanabiliyorsunuz. Bunun dışında Real Player ve Real Producer ikilisi de CD içerisinde mevcut. Bunlardan ikincisi ile videolarınızı Internet üzerinden izlenebilir bir formata dönüştürüyorsunuz, dilerseniz bu videonun yayınlanması için bir web sayfasını da otomatik olarak hazırlıyor. Gel keyfim gel. Biraz kurulumdan bahsedelim. Testin tartışmasız en rahat kurulan, ve acaba bir şeyi atladık mı, tam performans alabiliyor muyuz, dedirtmeyen tek ürünü Studio PCTV Rave oldu. Sürücüler yüklendikten sonra PC-TV Asistant programını çalıştırıyorsunuz. Bu sihirbaz kartın maksimum performans ile çalışabilmesi için istediği tüm şartları tek tek kontrol etmenizi sağlıyor. Çok çok başarılı ve yerinde bir asistan. Kurulum tamamlanıp, asistan da çalıştıktan sonra sıra kanal aramaya geliyor. Bu noktada da şaşırıyoruz, çünkü kablo mu anten mi diye sormuyor, doğrudan işine başlıyor ve eksiksiz olarak tamamlıyor. Sonucunda elde ettiğimiz görüntü kalitesi de üzerinde konuşmaya değer. TV kartlarının en büyük problemi çizgilenme olarak tanımlayabileceğimiz bir durum. Çoğu yerde bundan De-Interlace olarak bahsediliyor, sizin de aklınızda böylesi kalsın. Özellikle hareketli nesnelerin resmin çoğunluğunu kaplayan tek renklerin üzerindeki geçiş yerlerinde oluşan yatay çizgiler. Biraz karışık bir tanımlama oldu ama yazı ile anlatmak zor. Her neyse bu bazı kullanıcıları aşırı rahatsız eden durum, Studio PCTV Rave'de minimum durumda. Özetle görüntü iyi. Bizi şaşırtan bir diğer nokta da sesler ile ilgiliydi. Bt848A'nın ses işlevini ses kartıyla beraber halletmesinden kaynaklanıyor olsa gerek, volume ve kalite olarak da farklı bir şeyler hissediyorsunuz. Kartın kullandığı arabirim alışık olmayanlar için biraz değişik. TV ile ilgili ayarlarınız için ayrı bir program çalıştırıyorsunuz, normal arabirimden bu değişiklikleri gerçekleştirmek olası değil. Zaten örneğin video yakalama işlemi için de ya Studio yazılımını kullanıyorsunuz, ya da VidCap veya AmCap gibi ekstra yazılımlara başvuruyorsunuz. Teletext de Türkçe destekli değil ama zaten diğer TV kartlarında da durum aynı. PixelView PlayTV Pak PixelView planlamacıları ve mühendisleri muhtemelen az önce okuduğunuz PlayTV Pro'yu yarattıktan sonra panik olmuşlar ve "biz nasıl oldu da bu ürünün için bir sürü şey doldurmadık" demişler. Bu panikle ortaya PixelView PlayTV Pak çıkmış. İşin esprisi tabii ama, bu ürün oluşturulabilmek için üzerinde hafif oynamalar yapılan PlayTV Pro alınmış, özenle kutuya yerleştirilmiş, ekstradan bir masa üstü kamerası eklenmiş, son anda bir de mikrofon konularak hem video-konferans kiti hem de TV-FM işlevi ürüne yüklenmiş. Ürünle birlikte gelen kamera için yeterli tanımlaması yapılabilir. Doğal olarak bizim denemelerimizde kullandığımız Sanyo VPC-Z400 gibi değil, ama NetMeeting ya da CuSeeMe gibi ortamlar için yeterli kalitede görüntü sunuyor. Hoşumuza giden bir özellik olarak kamera kablosunun hayli uzun tutulmuş olmasını gösterebiliriz. Böylece kamerayı elinize alıp, odanın içinde ufak çaplı kısa metraj filmler bile çekebilirsiniz. Unutmadan bu ürünle birlikte de Ulead'in VideoStudio SE yazılımı geliyor, bayinizden istemeyi unutmayınız. Diğer tüm özellikler PlayTV Pro ile aynı olduğu için fazla bir şey yazmaya gerek yok. Yalnız kanal araması esnasında bazı kanalları atladı, birkaç kez arama yaptırdıktan sonra tamamına erişebildik. Bunun dışında 768x576 ölçekteki görüntü yakalama denemelerimizden elde ettiğimiz sonuçlar da, resimlerin iki ayrı bölüm halinde yakalandığını gözlemledik. Daha ufak ebatlarda ise bir sorun yok. Tv kartı:Bilgisayardan direkt olarak tv çıkışı almak yani tv kullanmak üzere kullanılan karttır.2 tane ana chipset bulunur bunlar:848 ve 878 chipsetleridir.Tv kartları 2 türlü bulunmaktadır.Bunların birincisi artık kullanılmayan ISA tv kartları ve halen kullanılmakta olan PCI tv kartlarıdır.Eğer eski bir tv kartınız varsa[ISA] eğer anakartınızda ISA slotu varsa kullanabilirsiniz aksi halde çalıştıramassınız.Yeni ve güncel bir tv kartınız varsa,bunuda PCI slotuna takarak hiçbir sorun olmadan çalıştırabilirsiniz...Bilgisayara takılması için gerekli olan şey tv kartının çeşidine göre yukarda belirttiğim gibi ISA yada PCI çeşidine göre anakartınız destekliyorsa takabilirsiniz.[Anakartların %100'ünde PCI slotu bulunmaktadır ancak ISA slotlar yeni anakartlarda kullanılmamamktadır çünkü veri iletiminde yavaş kalmaktalar.] Şu an için piyasadaki en iyi tv kartları bt878 chipsetli tv kartlarıdır.Bunların bt848[bir önceki nesil tv kartları] 'e göre farkları daha çok komut işleyebilmesi ve buna göre kapasitelerinin artmasıdır... Ekranlar (Monitörler): Monitör, çogu zaman ekran olarak da bilinen, görüntüleri olusturan, içeren ve sunan bir araçtir. Bilgisayarlarin çogunda katot isinli (CRT-Cathod Ray Tube) monitör kullanilir. Katot is inli monitörlerin görüntü olusturma mantigi TV ile aynidir. LCD Liquid Cyrstal Display ve gaz plazma monitörler ise, daha hafif ve az yer kapladiklari için çogunlukla tasinabilir sistemlerde kullanilirlar. Monitör, grafik kartlari ile birlikte bilgisayarin temel görüntü sisteminin bir parçasidir. Hem giris hem de çikis birimi olarak kullanilir. Giris ve çikis birimlerinden gelen verilerin sonuçlarinin ekranda gözükmesini saglar. Bilgisayarla kisi arasinda iletisim saglar. CRT (Cathode Ray Tube) Ekran (Monitör) CRT monitörlerin çalışma prensibi hemen hemen tüm monitörlerde (monochrom, renkli) aynidir. CRT, elektron parçacıklarının hareketini kolaylaştırmak için havası alınmış bir tüpten ibarettir. Katoda (elektron tabancası) tarafından seri halde yollanan elektron parçacıkları, tüpün değişik kesimlerine doğru hızla çarpar. Renkli monitörlerin çalisma ilkeleri de temelde aynidir. Ama renkli monitörlerde 3 adet katod bulunur. Yesil, mavi ve kirmizi ile bütün renkler elde edilebildiginden, renkli monitördeki her bir elektron tabancasi, ekranin gerisindeki tabakada bulunan bir fosfor noktacigina ates eder. Elektron fosfora karptiginda onu parlatir, ama bu parlaklik çok uzun sürmez. Onun içindir ki, görüntü degismese bile ayni islemin tekrar tekrar yapilmasi gerekir. Katodlar ekrani sürekli olarak tazeler. Tarama ve tazeleme islemi, ekranda satir satir yapilir. Bir text ekranin genisligi 80 karakter, boyu 25 satirdir. Grafik ekranda noktalar (pikseller) bulunur. Bir ekranda ne kadar çok piksel varsa ekranin çözünürlügü artar. Örnegin çözünürlük 640 x 480 , 800 x 600 , 1024 x 768 piksel olabilir. Ekranin kaliteli olmasinin çok büyük önemi vardir. Ekranlardan titreşimsiz ve az radyasyonlu olanları tercih edilmelidir. Ekranlarin boyutu, 14 , 15 , 17 , 20 ve 21 inç 'dir. Ekranlardaki görüntü netliği noktalar arasındaki uzaklıkla ilgilidir. İki nokta arasındaki uzaklık ne kadar azsa o kadar iyi görüntü elde edilir. Ekrandaki noktalar arası uzaklığı 0.28 mm ve daha az olanlar tercih edilmelidir. LCD (Liquid Crystal Display) Monitörler: Bu monitörler daha çok taşınabilir bilgisayarlarda kullanılır. LCD monitör, plastik bir tabaka içindeki sıvı kristalin ışığı yansıtması ilkesine dayalı olarak çalışır. LCD monitörler ışığı yansıtarak görüntü oluşturdukları için, ışıksız bir ortamda bir şey görünmez. Fazla ışıklı ortamda ise ekranda ışık yansıması olacağından görüntü yine sağlıklı olarak algılanamayacaktır. Hareketli görüntüler çok bulanıktır. Sıvı kristal akışının yavaşlığı görüntü izinin hemen silinmemesine neden olur; Bu dezavantajların yani sıra, harcadığı gücün düşük olması, çok küçük hacimleri ile taşınabilir bilgisayarlar için vazgeçilmezdir. LCD monitörlerin taşıdığı olumsuzluklar son yıllarda üreticileri yeni arayışlara itmiştir. Bazı LCD modellerinde, "arkadan aydınlatma" yöntemi kullanılarak monitörün bulunduğu ortamdaki ışık dengelenir. Böylece ekrandaki istenmeyen yansımalar bir ölçüde önlenir. LCD Monitör Çesitleri: Su ana kadar çesitli LCD monitör teknolojileri kullanılmıştır. Bunlar, pasif matriks, dual scan ve aktif matriks'tir. Pasif Matriks Monitör: LCD monitörler genel ilkelere göre çalışırlar. Farklılaşma piksellerin aydınlatılmasında ortaya çıkar. Pasif matriks monitörlerde, her bir piksel, ekran tazelenmeden önce söner. Bu ekranlarda tek bir defada bir satırdaki pikseller aktif hale getirilir. Bir piksel tekrar aktif hale getirilinceye kadar parlaklığını kaybeder. Ekran tazeleme hızı çok yavaşlayarak görüntü kalitesinin düşmesine neden olur. Dual Scan Monitör: Bu monitörler genel olarak pasif matriks monitör gibi çalışırlar. Temel farklılık, ekranın ikiye bölünmüş olmasıdır. Ekranın her bir bölümü ayrı ayrı taranarak, ekran yenileme hızının iki katına çıkması sağlanır. Bu farklılık görüntü kalitesinde bir iyileşme sağlamaktadır. Aktif Matriks Monitör: Pasif matriks monitörlerin tersine aktif matrikslerde, her bir pikseli kontrol eden ayrı ayrı transistörler vardır. Bu transistörler, piksellerin henüz parlaklığını yitirmeden yenilenmesini sağlarlar. Her pikselin kendine ait bir regülatörü (dengeleyicisi) vardır. Bu dengeleyici yardımıyla her bir piksele ait voltaj diğerini etkilemediği için çok daha iyi görüntüler elde edilebilmektedir. Ekran Nasıl Çalışır? Bilgisayar görüntüsü inanılmaz bir şeydir. Kendisinden hiç bir şey beklenmeyen gri bir yüzey bir anda bir ressamın tuvaline, bir mühendisin çizimine, bir yazarın kağıdına yada sizi sanal ortama bağlayan bir pencereye dönüşebilir. Monitörler bilgisayarların en çok kullanılan parçaları oldukları için akıllara en fazla onların hakkında sorular gelir. Görüntü oranı (aspect ratio) nedir? Nokta aralığı (dot pitch) nedir? Monitörler ne kadar enerji kullanırlar? Tazeleme hızı (refresh rate) nedir?CRT ve LCD nedir aralarında ne gibi farklar vardır? Bu yazıda bu tür sorulara cevap vermeye çalışacağız. Temel Kavramlar Monitör bilgisayarın en çok kullanılan parçasıdır. Size bilgisayardan verilerin kısa zamanda geri dönmesini sağlar. Genellikle masaüstü bilgisayarlarda CRT (Cathode Ray Tube) denilen teknoloji kullanılır. Taşınabilir sistemler ise daha çok LCD (Liquid Crystal Display), LED (Ligth Emitting Diode) yada gaz plazma gibi teknolojiler kullanırlar. Yakın zamanda ufak boyutları ve az enerji tüketmelerinden dolayı LCD monitörler CRT'lerin yerini almaya başlayacaklar. Monitör alacağınız zaman birkaç şey hakkında karar vermek zorunda kalacaksınız. Bu verdiğiniz kararlar monitörünüzün performansını, ne kadar veriyi görüntüleyebileceğinizi ve ne kadar tutacağını belirleyecek şeyler olacak. • Görüntü Teknolojisi - Şu an seçebileceğiniz teknolojiler CRT ve LCD'dir. • Kablo Teknolojisi - VGA veya daha yeni bir standart olan DVI. • Görünebilir Alan - Genellikle monitörün bir köşesinden ötekine olan uzunluğu gösterirler. 17" gibi. • Görüntü Oranı - Yatay uzunluğun dikey uzunluğa oranıdır. • En yüksek Çözünürlük - Monitörün gösterebileceği en yüksek çözünürlük. • Nokta Aralığı - Monitörün üzeindeki iki nokta arası uzaklık. • Tazeleme Hızı - Ekrandaki veriyi tazeleme hızı. • Renk Derinliği • Enerji Tüketimi Görüntü Teknolojisi Monitörler hayatımıza 1970'li yıllarda yanıp sönen yeşil ekranlar ve yanlızca yazı görüntüleyebilir bir şekilde girdi. Şimdi IBM'in 10 yıl içinde ne kadar yol kat ettiğine bir bakalım. • 1981 yılında IBM yeni teknolojisi olan ve 320*200 çözünürlükte 4 renk gösterebilen CGA'i (Color Graphics Adapter - Renkli Grafik Arabirimi) tanıttı. • IBM 1984 yılında EGA'yı (Enhanced Graphics Adapter - Geliştirilmiş Grafik Arayüzü) piyasa sürdü. EGA 640*350 çöznürlükte 16 renk gösterebiliyordu. • 1987 yılında IBM VGA'yı (Video Graphics Array - Video Grafik Giydirme) tanıttı. Şu anda çoğu bilgisayar bu sistemi kullanıyor. • Daha sonra 1990 yılında IBM XGA (Extended Graphics Array - Genişletilmiş Grafik Giydirme) adlı teknolojiyi geliştirdi. XGA 800*6 Çoklu-Taramalı Ekranlar Eğer eski monitörlerden kullandıysanız bilirsiniz. NEC çoklu-taramalı monitörlerini tanıtana kadar monitörler tek tarama hızına sahiptiler. Bu şu anlama geliyor; monitörler sadece bir çözünürlük ve tazeleme hızı kullanabiliyorlardı. Monitörü çalıştırmak için ekran kartıyla grafik kartınızı aynı ayarlara getirmek zorunda kalıyordunuz . NEC'in yeni sistemi tanıtması Çoklu-Taramalı monitörlere geçişi hızlandırdı. Bu yeni teknoloji kendisine gönderilen belli aralıktaki farklı frekansları algılayabiliyordu. Bu teknolojinin avantajı çözünürlüğü ve tazeleme hızını değiştirmek için grafik kartınızı değiştirmek zorunda kalmıyordunuz. Büyük avantaj sağlayan bu sistem günümüzde nerdeyse bütün monitörlerde kullanılmaktadır. Şu anda kullanılan çoğu monitörler 1600*1200 çözünürlükte 16,8 milyar renk gösterebilen UXGA (Ultra Genişletilmiş Grafik Arabirimi) teknolojisiyle üretilmiştir. Normal bir UXGA arabirimi programdan gelen dijital veriyi üzerindeki VRAM'de (Video Random Acces Memory- Video Rasgele Erişilen Bellek) tutar ve dijital - analog çeviriciyle bunları analog veriler haline getirir. Artık analog hale gelen veri VGA ara kablosundan monitöre iletilir. 1: Kırmızı Çıkış 6: Kırmızı Dönüş 11: Ekran ID 0 Giriş 2: Yeşil Çıkış 7: Yeşil Dönüş 12: Ekran ID 1 Giriş 3: Mavi Çıkış 8: Mavi Dönüş 13: Yatay Sync Çıkış 5: Toprak 10: Sync Dönüş 15: Ekran ID 3 Giriş Görüldüğü gibi VGA bağlantıda kırmızı,mavi ve yeşil için 3 farklı hat ve 2 farklı hat da yatay ve dikey senkronizasyon için kullanılıyor. Normal bir televizyonda bütün bu sinyaller tek bir komposit sinyale sığdırılır. Bilgisayar ekranlarında bunların ayrılmasının nedeni monitörlerin TV'lere oranla çok daha fazla piksel içermesini sağlamak. Günümüzde VGA bağlantılar dijital monitörler için yeterli olamadığı için yeni bir standart olan DVI (Digital Video Interface - Sayısal Video Arabirimi) geliştirildi. VGA teknolojisinin veriyi analog olarak taşıyabildiğinden Dijital-Analog çevirim esnasında belli bir miktar kayıp söz konusu olur, bunu en aza indirebilmek için DVI standardı veriyi bilgisayardan monitöre dijital olarak taşır. Eğer DVI arabirime sahip bir monitörünüz varsa mutlaka ekran kartınızında DVI çıkışı olması gerekir. Görüntülenebilir Alan Ekranın büyüklüğü iki faktöre bağlıdır: görüntü oranı ve ekran büyüklüğü. Günümüzde kullanılan monitörlerin ve TV'lerin çoğu görüntü oranı olarak 4:3 oranını kullanırlar. Bu ekranın yatay genişliğinin dikey genişliğine oranının 4:3 olduğunu gösterir. Çok gelene olmasa da kullanılan diğer oran ise 16:9'dur. Sinemalarda kullanılan bu standart TV'lere yerleşemedi çünkü o boyutlarda CRT üretmek çok pahalıya mal oluyordu. Fakat gelişen teknolojiyle artık görüntü oranı bir sorun olmaktan çıktı. Hatta popülerliği git gide artan geniş ekran DVD filmleri sayesinde artık son kullanıcılar bile 16:9 oranını seçer hale geldi. Monitörlerin bir gösterim alanı vardır,genel isim olarak ekran diye adlandırılırlar. Ekran boyutları genellikle bir köşeden öteki köşe ölçülür. Köşegen uzunluğunun alınmasının nedeni ilk TV üreticilerinin kendi televizyon ekranlarının büyüklüğünü fazla göstermek istemeleridir. Dikkat edilmesi gereken nokta ölçümler ekranın hemen köşelerinden yapıldığından asıl görüntülenebilir alan bu değerden daha ufaktır . En çok kullanılan ekran genişlikleri 15,17,19 ve 21 inçtir. Taşınabilir sistemlerde ise bu boyutlar biraz daha ufaktır. Ekranın genişliği çözünürlük oranını doğrudan etkiler. Aynı çözünürlük küçük ekranlarda daha keskin görüntüler sağlarken geniş ekranlarda daha dağınıktır çünkü aynı piksel sayısı daha fazla inç'e dağılmıştır. Yani bir resim 640*480 21" bir monitörde, 640*480 15" monitörde olduğu kadar keskin gözükmeyecektir. En Yüksek Çözünürlük Çözünürlük; ekran üzerindeki piksel olarak bilinen bir birinden farklı noktaların sayısıdır. Çözünürlük yataydaki piksel sayısı ve dikeydeki piksel sayısının ard arda yazılmasıyla ifade edilir (640x480 gibi). Daha önce bahsettiğimiz görüntülenebilir alan, tazeleme hızı ve nokta genişliği hepsi doğrudan çözünürlük tarafından etkilenir. Nokta Genişliği Özet olarak nokta genişliği pikseller arasındaki boşluktur. Nokta genişliği hakkında akılda kalması gereken şey ne kadar küçükse o kadar iyi olduğudur. Pikselleri bir birine yaklaştırmak daha yüksek çözünürlük elde etmenin temel yoludur. Bir monitör normal olarak nokta genişliğinin elverdiği çözünürlüğü ve ondan daha düşük çözünürlükleri destekler. Örneğin fiziksel olarak 1280 satır ve 1024 kolon olan bir monitör en fazla 1280*1024 çözünürlük destekler. Ayrıca daha düşük olan 1024*768, 800*600, 640*480 gibi çözünürlükleride sorunsuz gösterebilir. Tazeleme Hızı CRT teknolojisine dayanan monitörlerde tazeleme hızı saniyede ekrana getirilebilen resim sayısıdır. Eğer monitörünüz varsayılan olarak 72 Hz ise ekrandaki bütün pikselleri yukarıdan aşağıya saniyede 72 kez tarıyor demektir. Tazeleme hızı çok önemlidir çünkü ekranın titremesi gibi doğrudan gözü etkileyen ve yoran sonuçlar doğurabilir. Tazeleme hızı ne kadar yüksek olursa o kadar iyidir. Televizyonlar çoğu bilgisayar monitörlerinden daha düşük tazeleme hızlarına sahiptirler. Bu düşük tazeleme hızını tutturabilmek için interlacing denilen bir teknoloji kullanılır. Bu tip CRT'ler de elektron tabancası yukarıdan aşağı sadece tek satırları tarar sonra tekrar yukarıdan aşağıya çift satırları tarar. Ekrandaki fosfor ise üzerine gelen enerjiyi daha uzun süreli tutacak şekilde ayarlanmıştır böylece bir göz yanılmasıyla sanki bütün satırlar taranıyormuş gibi bir his elde edilir. Tazeleme hızı monitörünüzün bir saniyede kaç satır tarayabileceğiyle doğru orantılı olduğundan en yüksek çözünürlük kavramına doğrudan bağımlıdır. Günümüzde çoğu monitör farklı tazeleme hızlarını farklı çözünürlüklerde desteklemektedirler. Ekrandaki titremelerin doğrudan tazeleme hızıyla bağlantılı olduğunu aklınızda tutarak en yüksek olanı seçmek sizin için en iyisidir. Renk Derinliği Ekran kartınız ve monitörünüzün görüntüleme kabiliyetleri sizin renk derinliğinizi belirler. Örneğin SuperVGA destekleyebilen bir monitör 16,777,216 renk görüntüleyebilir çünkü 24 bit uzunluğunda piksel bilgisi içerebilir. Bir pikseli tanımlaşmak için kullanılan bit sayısına bit derinliği denir. 24 bit derinlikle her ana renk (kırmızı,yeşil,mavi) için 8 bit ayrılmıştır. Bu derinlik gerçek renk ol arakta adlandırılır çünkü insan gözü tarafından ayrıştırılabilen 10,000,000 renk gösterebilir. 16 bit derinlikte ise 65,536 renk gösterebilir. Monitörler 16bit renkten 24bit renke atlamıştır çünkü 8 bit aralıklarla çalışmak hem üreticiler açısından hemde programcılar açısından daha kolay olmuştur. Basitçe bit derinliği bir monitörün aynı anda gösterebileceği renk sayısını belirler. Aşağıdaki tabloda bit derinliği ve gösterebileceği renk sayıları verilmiştir. Tablonun son elemanın 32 bit olduğunu fark edeceksiniz. Bu dijital videolarda,animasyonlarda ve video oyunlarında kullanılan bazı efektleri için özel bir grafik şeklidir. Esasen 24 bit renkleri tanımlamak için geri kalan 8 bit ise herhangi bir resimdeki saydamlığı tanımlar. Güç Tüketimi Güç tüketimi farklı teknolojiler arasında çok fark eder. CRT'ler 100W tüketimle tam birer güç canavarıyken LCD'ler 30-40 W civarında tüketirler. CRT monitörü olan tipik bir ev bilgisayarında güç tüketiminin %80'i monitöre aittir. Bu tüketimi azaltmak için Amerikan Hükümeti 1992 yılında Energy Star programını başlattı. Bu program çerçevesinde kullanıcılar bilgisayarlarının başında değilken monitörler bekleme konumuna geçer ve tekrar bir tuşa yada fareye dokununcaya kadar güç tüketimini ciddi ölçüde azaltır. EPA istatistiklerine göre Energy Star uyumlu monitörler yılda yaklaşık 400$'a kadar tasarruf sağlayabilir. CRT MONİTÖR TİPLERİ Monitörleri ayırırken sadece renkli ve monokrom olarak ayırmak yeterli değildir. Bunların sinyal standartları, video adaptörlerine uyumlulukları gibi özelliklerinden dolayı da farklılık gösterirler. 1. MONOKROM MONİTÖRLER Monokrom monitörler, tek bir renk gösterme özelliğine sahiptirler. Bu, sahip oldukları crimson maddesine göredir: Amber, yeşil, beyaz. Bilgisayar monitörleri de televizyonlar gibi plastik muhafaza içinde gerekli elektronik devreleri, güç transformatörünü ve resim tüpünü içerir. Bu monitörün resim tüpü aynı bir televizyon tüpü gibi çalışır. Katot Işınlı Tüp (CRT, Cathode Ray Tube) denilen bu tüp, havası boşaltılmış mühürlenmiş bir cam konidir. Koninin geniş tarafı düz ve dikdörtgen biçimindedir. Bu, monitörün ekranını oluşturan taraftır. Koninin öbür tarafı dardır ve katot levhaları ile küçük tel ızgaraları içerir. Bu katot levhaları ısıtıldığında tüpün içinde serbestçe dolaşan elektron bulutları oluştururlar. Katot negatif olarak yüklenirken,dış kısmına pozitif bir yüksek gerilim (26000V) uygulanarak katot ışınlı tüpün anodu veya pozitif kutbu oluşturulur. Anot ve katot arasındaki büyük gerilim farkı, bu serbest elektronların ekrana doğru fırlatılmalarına neden olur. Sabit olarak yerleştirilmiş odaklama elemanları, bu elektronları bir araya getirerek bir ışın halinde ekran üzerine odaklar. Bu, ekranın ortasında oldukça parlak bir nokta oluşturur. Ancak anlaşılır bir resmin oluşturulması için bu noktaların birçoğu gerekir. Bunu için ışığı çevreleyecek şekilde dört kalın bobin yerleştirilmiştir. Bu bobinler ışını, ekranın her hangi bir yerine yönlendirebilir. Ekranın iç kısmı, son nokta aydınlatılana kadar ilk aydınlatılan noktanın görünebilmesini sağlayan fosforlu bir maddeyle kaplıdır. Bu kaplamanın kalıcılığı, oluşan resmin daha yumuşak geçişli olmasını sağlar. Kalınlık çok uzunsa, resim bulanık olur. Resmin tamamı oluşturulduktan sonra elektron demeti, sol üst köşeye geri dönerek noktaları yeni bir elektron dizisiyle taramaya başlar. Işın, monitör açık olduğu sürece ve grafik kartından işaret almaya devam ettiği sürece ekrandaki resmi yeniden çizer. Elektron demetinin, ekranı bir saniyede kaç defa taradığını belirleyen, grafik kartı tarafından oluşturulan düşey tarama frekansıdır. Elektron demeti her seferinde tek noktanın üzerine düşer ve noktayı ya aydınlatır ya da aydınlatmaz. Buna göre aydınlatılan her piksel, ekranın içindeki fosforun rengini alır. İlk monokrom monitörler yeşil fosfor kullanırken daha sonra çıkanlarda amber renkli kaplama kullanıldı. Günümüz monokrom monitörlerinin neredeyse tamamının fosforu beyazdır. Monokrom Monitör Çeşitleri 1.1. TTL Monokrom Monitörler TTL Monokrom monitörler, dijital giriş sinyali ve yatay dikey senkronize sinyalleme işlemlerinin takibinde kullanılırlar. VGA desteği verirler. TTL monitörler, sadece siyah beyaz ve bazen de bir parlaklık işareti görüntüleyebilen monokrom monitörlerdir. TTL monitörler, bir sayısal monokrom işaret kullanırlar. 1.2. Composite Monokrom Monitörler Composite monokrom monitörler, en düşük çözünürlüklerdeki monokrom sistemlere ulaşabilen PC`ler için aynı seviyede CGA desteği veren monitördür. 1.3. VGA Monokrom Monitörler VGA monokrom monitörler; her hangi bir değişiklik yapmadan, VGA ekran kartıyla çalışabilme özelliğine sahiptirler. 1.4. Çok Taramalı Monokrom Monitörler Çok taramalı monokrom monitörler, diğer monitörlere göre pek tercih edilmezler. VGA teknolojisini desteklerler. 2. RENKLİ MONİTÖRLER Bir CRT monitör, havası boşaltılmış kapalı bir cam şişe olarak görülebilir. Bu şişe, çok dar bir boyunla başlar, oldukça geniş ve binlerce fosfor noktacığından (dot) oluşan bir monitör ekranıyla sona erer. Fosfor (Phosphor); elektron çarptığında ışığı emen ve yayan kimyasal bir maddedir. Elektron tabancası (elekctron gun)`dan gelen ışınları emerek, taranan renklerin görüntülenmesine yardım eder. Monitörler sahip oldukları elektron tabancaları sayesinde bu noktacıklara (dot) elektron dizilerini gönderir ve farklı fosforlar da bu elektronları farklı renkteki ışınlar halinde yayarlar. Her nokta, üç ayrı renkteki (kırmızı, yeşil, mavi) fosfor damlacığından oluşur. Fosforun bu grupları bir araya gelerek piksel denilen yapıları oluşturur ve piksel`de ne yapıldığını belirler. Piksel; resim elemanının en küçük birimidir, en küçük adreslenebilen ve atanan renk ve parlaklıktır. Piksel, sayılarla ifade edilir. Monitör teknolojisinde gelişmelerin temelini, nokta yapılarının farklı yapılar kazanması oluşturur. Tüpün boyun kısmında elektron tabancası (electron gun) vardır. Elektron tabancası, katottan ibarettir. Kaynağı ısıtarak, elementleri odaklar. Renkli monitörler, her bir fosfor rengi için üç tabancaya sahiptir. Farklı parlaklık kombinasyonlarındaki yeşil, mavi, kırmızı fosforlar; milyonlarca rengin oluşmasını sağlarlar. Bu, additive colour olarak isimlendirilir. Additive colour; yeşil, kırmızı ve mavi renk kombinasyonunun birleştirilmesiyle oluşan renklerdir. Additive colour, bütün renkli CRT monitörlerin temelidir. Elektron tabancasından elektron atılır, fosforlar birbirine yaklaştırılarak (converge) hangisinin daha kuvvetli olduğu belirlenir, bu gerçekleşirken fosfor tarafından tek bir renkte (doğru olan renk) ışık emilir. Covergence; renkli monitörlerde yeşil, kırmızı ve mavi fosforların elektron ışınını doğru zamanda işlemesidir. Tabancaların converge özelliklerinin iyi olması, resimlerin daha kesin görüntülenmesini sağlar. Eğer bir monitör düşük convergence gösteriyorsa, objelerin kenarları yeşil, kırmızı veya mavi renkte gözükür. Katot; yeteri kadar ısındığında, yani negatif şarj edildiğinde tabanca, elektron ışınları yayar. Bu ışın, odaklama elementleri tarafından daraltılır. Anod, pozitif şarj edildiğinde, elektronlar ekran yakınına konumlandırılırlar. Fosfor grupları, insan gözünü bir piksel en orjinal görüntü verecek özelliktedir. Elektron ışını; fosfor noktalarından çıkmadan önce, fosforun ön kısmında yer alan yüzeye doğru giderler. Bu kısım gölge maskesi (shadow mask) olarak isimlendirilir. Gölge maskesi; elektron ışınını maskeler, tek bir fosfor noktasına çarpması için küçültür. Elektron ışını, deflection yoke tarafından oluşturulan manyetik alan etrafında döner. CRT`nin boyun kısmında yer alan ve ışın taramada kullanılan küçük parçalara deflection yoke denir. Önden görüleceği üzere elektron, sol üstten başlar satır satır veya raster (dikdörtgen bir resim elemanında görüntü için sunulan veri) şeklinde devam eder. Raster işlemleri (ROPs), raster`in bir bölümünde veya tamamında gerçekleştirilebilir. Ekranın üzerinde görüntü oluşturmak için, imaja it pikseller enerjik elektronlar tarafından fosfor üzerinde çarpışır. Bu çarpışmalar, enerjiyi ışığa çevirir, böylece bir işlem tamamlanır. Elektron ışını bir aşağıya kayar ve anlatılanlar tekrarlanır. Bu işlem ekranın en altına gidene kadar tekrarlanır. Bundan sonra elektron ışını bir en üste döner ve aynı işlemleri yapmaya tekrar başlar. Monitör için en önemli şey, seçilen çözünürlük (resolution)`te ve renk paleti (colour palette)`nde düzgün görüntü vermesidir. Bir ekranın parazitli veya titrek görüntülü olması göz bozukluklarına, baş ve migren ağrılarına sebep olur. Bu, aynı zamanda grafik kartlarının performanslarının karşılaştırılmasında önemli bir karakteristik özelliktir. Yüksek performanslı bir grafik hızlandırıcısına sahip olunsa bile yüksek çözünürlükte ve tazeleme oranı (refresh rate)`nında monitör kullanılmıyorsa, bu titremeler engellenemez. Çözünürlük (Resolation) Çözünürlük, ekran kartının gönderdiği görüntüyü dikey ve yatay olarak ifade ederken kullandığı piksel sayısıdır. Standart VGA çözünürlüğü 640*480 pikseldir, SGVA çözünürlüğü 800*600 ve 1024*768 pikseldir. Monitörün çözünürlüğü, görüntünün ayrıntılı şekilde görüntülenmesini sağlayan etkenlerdendir. Örneğin; 1024*768 çözünürlüğündeki bir CRT monitör, soldan sağa yatay olarak 1024 pikseli parlatır. Bu, ekranın kenarına ulaştığında durur ve sonraki satıra geçer. Işın, bu işlemi 768 satır sürene kadar tekrarlar. Işın en alta ulaştığında en üst satıra döner ve aynı işlemleri yapmaya tekrar başlar. 75 Hz tazeleme oranına sahip bir monitör, bu döngüyü saniyede 75 defa yapar. Eğer, CRT`nin tazelemesi çok yavaşsa gözlerimizi yoracak şekilde bir titreme görünür. Ekranın fiziksel uzunluğunu ekranın boyutları belirler. 14 inc`lik bir monitörün genişliği yaklaşık olarak 11 inc`tir (28 cm). 14 inc`lik monitörlerin çoğu 0.28 mm nokta uzaklığında satılır. Eğer 1024 tane deliği 0.28 mm aralıkla sıraya dizersek 28.67 cm uzunluğunda bir satır elde ederiz. Ancak ekran sadece 28 cm genişliğindedir. Ayrıca monitörler ekranın eninin ve boyunun tamamını kullanmazlar. Buna göre 14 inc`lik monitörler bu çözünürlüğü 0.28 nokta aralığıyla gösteremezler. Bu, 0.26 mm nokta aralıklı bile oldukça güçtür. Bu monitörler, grafik kartı başka çözünürlük belirtse de bir resim üretirler. Monitör basitçe belirtilen çözünürlüğü kendi görüntüleyebileceği çözünürlüğe çevirir. Bu, çoğu zaman resim kalitesini fazla etkilemez. Ancak bu yöntem, ekran çözünürlüğünün doğruluğuna dayanan uygulamalarda uygun resimler üretmeyecektir. Daha yüksek çözünürlük basit olarak daha büyük bir monitör gerektirir, çünkü daha fazla bilgi görüntüleyebilmek için daha fazla alana ihtiyaç vardır. Bir resim oluşturulurken ışın, bir grid veya raster oluşturabilmek için soldan sağa ve yukarıdan aşağı doğru hareket ederek tarar. Grid üzerindeki parlaklık arttırılıp azaltılarak imajın formu belirlenir. Standart çözünürlükteki bir monitörde büyük “E” harfi yapmak: Tazeleme Oranı (Refresh Rate) Elektron tabancası, CRT`nin noktacıklarını üst sıradan başlayarak en alt sıraya kadar tarar. Bundan sonra elektron tabancası, grafik kartından kendisine gelen diğer ekran görüntüsünü CRT üzerinde oluşturmak üzere tarama işlemine devam eder. Bir tam ekran tarandıktan sonra yeni bir görüntü oluşturmak üzere tarama işleminin başlamasına ekranın tazelenmesi denir. Bu tazeleme olayının saniyede kaç kez tekrarlandığı ise tazeleme hızıyla ölçülür. Saniyede 60 Hz`lik tazeleme hızına sahip olan bir monitör, o sırada saniyede 60 ekran taramaktadır. Tazeleme hızı için belli başlı değerler aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. Tazeleme Oranı Yorum 60 Hz Çoğu bilgisayar kullanıcısı için bu tazeleme oranında sorun yoktur; fakat bazı insanlar bu değerde titremelerin farkına varabilir. 75 Hz Bir çok insan için titreme olmadan çalışılabilecek bir tazeleme oranı =>85 Hz Uzun saat bilgisayar başında çalışacak kullanıcılar için (Tam saat verilemez; çünkü bu, kişiden kişiye değişir) Belli bir çözünürlükte belli bir tazeleme oranını seçebilmek için, hem monitör hem de grafik kartı tarafından bunun desteklenmesi gerekir. Örneğin; 17 inc`lik monitörümüzde 1280*1024`te çalıştığımızı varsayalım. Bu çözünürlükte 75 Hz`lik optimal bir tazeleme hızı istiyorsak, bu değerin kesinlikle monitör ve grafik kartı tarafından desteklenmelidir. Günümüzde bir çok monitör “plug & play”uyumlu olarak üretilmektedir. Böylece, yeni monitörümüzü sistemimize taktığımızda monitörümüz algılanır. Bu durumun getirdiği avantajlar; Windows`un, monitörümüzün hangi çözünürlükte hangi tazeleme oranını desteklediğini bilmesi ve böylece hata yapılmasının önlenmesidir. Bir bilgisayar grafiği, bir sinyal yardımı ile Windows`un masa üstü çözünürlük ve tazeleme oranında oluşturulur. Bu sinyal, yatay tarama frekansı (HSF)`dır ve KHz cinsinden ölçülür. Düşey tarama frekansı, tüm ekranın saniyede kaç defa tarandığını gösterir. Bu değer Hertz (Hz) ile belirtilir. 70 Hz`in üzerindeki frekanslar, uzun bilgisayar çalışmaları için ergonomik veya kabul edilebilir. Bir monitörün satır sayısı ile düşey tarama frekansının çarpımı yatay tarama frekansını verir. Bu, elektron demetinin, ekranın solundan sağına saniyede kaç defa gidileceğini gösterir. Buna göre 480 satır çözünürlüğünde ve 70 Hz düşey tarama frekansına sahip monitörün; 480*70 veya 33600 Hz (33.6 KHz)`dir. Bu durumda elektron demeti saniyede 33600 satırı tarayacaktır. VGA monitörlerin çoğu maksimum 35 KHz yatay tarama frekansına göre tasarlanmıştır. Buna göre, 14 inc monitörlerin çoğu 70 Hz düşey tarama frekansında daha yüksek çözünürlükleri görüntüleyemez. 16 inc veya 20 inc diyagonale sahip monitörler genellikle daha yüksek çözünürlükte üretilirler. Bu nedenle bunlar, doğal olarak daha yüksek yatay tarama frekansları için tasarlanmışlardır. Çözünürlüğün ve tazeleme oranının yükselmesi HFS sinyalinin artmasına bağlıdır. Çoklu tarama (multiscanning) veya otomatik tarama (autoscan) monitör, minimum ve maksimum HSF değerleri arasındaki bir sinyal değerinde işlem görür. Eğer sinyal monitörün değerinden düşükse bu, görüntülenemeyecektir. Multiscan; bir monitör farklı çözünürlüklerde görüntü verebilir. Tek taramalı monitör sadece belirli bir çözünürlükte görüntü verir. Autoscan; monitörlerde yer alan bir mikroişlemci tarafından yatay ve dikey frekansların otomatik senkronizasyon sağlanır. Bir autoscan monitör, gelişmiş video adaptörleri ile çalışabilir. Geçmeli Tarama Kipi Monitör, video denetleyicisinden seri olarak veya sırayla aldığı bilgileri işler. Buna göre pikseller tam grafik kartının gönderdiği verideki sıraya göre aydınlatılırlar. Bu nedenle normal şartlarda bir elektron demeti sol üst köşeden başlayarak ekranın sağ alt köşesine kadar bütün resmi oluşturacak biçimde gereken pikselleri sırayla aydınlatır. Bu durumda her üç elektron demeti video denetleyicisine bağımlı aletler durumundadırlar. Asıl yönetici video denetleyicisi`dir; video RAM`dan aldığı bilgiye göre resmi oluşturup sıralamayı yapan denetleyicidir. Her renkli VGA monitörü, bir VGA denetleyicisinin düşük çözünürlüğünde (480 satır) 70 Hz düşey frekans verebilir. Video denetleyicisinin gönderdiği tüm komutları uygular. Ancak daha yüksek çözünürlükte bu olanaksız hale gelebilir. VGA kartlarının çoğu daha yüksek çözünürlüklerde düşük frekanslar kullanırlar. Bu, monitöre ek satırları taramak için zaman kazandırır. Ancak bu yöntem özellikle geniş parlak alanlar görüntülendiği zaman görünür bir kırpışmaya sebep olur. Geçmeli tarama yöntemi, grafik bağdaştırıcısının bu kırpışmayı kabul edilebilir düzeye indirebilmesini sağlar. Bu kipte denetleyici, monitöre her satırı ardı ardına göndermez, her iki satırdan ikincisini atlayarak gider. Bu şekilde bir seferde monitörün sadece yarısı taranır. Tek numaralı satırlar taranır. İkinci ekran taranışında öbür yarı resmi oluşturan pikseller taranır. Yani çift numaralı satırlar taranır. denetleyici monitöre bu şekilde iki resmi dönüşümlü olarak gönderir. Bu resimlerden her biri bütün ekran resminin yarı bilgisini içerir. Monitör bu yarı resimleri 70 Hz`de bile rahatlıkla görüntüleyebilir. Çünkü bir seferde satırların yarısı taranmaktadır. Bu, ekranda daha fazla satır bulunsa da yapılabilir. Bu yöntemde de bir miktar kırpışma olur. Yalnız bunu uzun süre bilgisayar başında çalışırsak fark edebiliriz. Bir çok monitör video denetleyicisiyle aynı hızda (düşey frekansta) çalışmamaktadır. Bunun sonucunda video denetleyicisi yavaşlamak sonunda kalmaktadır. Bu nedenle grafik kartlarının çoğu yüksek çözünürlüklerde ya düşük frekansta çalışacak şekilde veya geçmeli taramaya geçecek şekilde tasarlanmışlardır. Kartların çoğu bu şekilde tasarlanmış olsa da yüksek çözünürlüklerde optimum tarama frekanslarında çalışmazlar. Çok Taramalı Monitörler Çok taramalı monitörler değişik grafik kartlarıyla çalışabilirler. Bu monitörler belirli bir yatay tarama frekansı aralığı içinde her hangi bir video işaretine senkronlanabilirler. Çok taramalı monitörlerde, genellikle monitörü hem analog hem de sayısal grafik kartlarına uygun hale getiren bir analog/sayısal anahtar bulunur. “Multisync” terimi ilk defa NEC firmasının NEC2A monitöründe kullanıldığı için patent hakları nedeniyle diğer üreticiler tarafından kullanılamadı. Diğer üreticiler de monitörlerine “Multiscan” dediler. Her iki terim de değişik grafik kartlarını kapsayan bir dizi frekansla senkronize olabilen monitörler için kullanılır. Çok frekanslı monitörler, tek frekanslı monitörlerden farklı olarak bir çok değişik frekansla senkronlanabilirler. Değişik frekanslar genellikle monitör tarafından algılanır ve monitör otomatik olarak uygun senkronizasyon ayarını yapar. Bu yeteneklerinden ötürü bu monitörlere “otomatatik tanımalı (Autoscan ) monitör denir. Çok frekanslı monitörlerin özel bir tipi de “çift frekanslı (dual-frequecy) monitörlerdir. Monitör, kullanması gereken senkronizasyon tipini otomatik olarak tanır. Nokta Aralığı (Dot Pitch) Monitörün maksimum çözünürlüğü tarama frekansı (scanning frequencies)`nin yüksek olmasına bağlıdır. Bu, aynı zamanda fosfor grupları arasındaki uzaklık sınırlandırılarak da yapılabilir. Aynı renkteki iki nokta (dot)`nın, merkezleri arasındaki uzaklık nokta aralığı (dot pitch) olarak adlandırılır. Nokta aralığının bugünkü değerleri 0.25 mm ve 0.28 mm arasında değişir. “Nokta aralığı ne kadar küçük olursa, görüntü o kadar küçük olur.” Bununla birlikte monitörde piksel sayısını nokta aralığına dokunmadan arttırmaya çalışmak daha iyi ayrıntılar sağlar. Örneğin; ikon oluşturmak gibi. Nokta aralığı düşük bir monitör, aynı ekran büyüklüğüne sahip ancak nokta aralığı değeri daha yüksek olan bir monitörden daha kaliteli, daha keskin ve daha canlı görüntüler üretir. Eğer yüksek çözünürlüklerde çalışılmak isteniyorsa, kesinlikle nokta aralığı düşük bir değerde olan monitör kullanılmalıdır. Örneğin; 15 inc`lik bir monitörümüz varsa ve bu monitör 0.28 mm bir nokta aralığına sahipse, bu durumda bu monitörün 1024*768 çözünürlükte çalışması, görüntüde yer yer istenmeyen siyah ve beyaz çizgilerin oluşması ya da küçük yazıların iç içe girmesi (Moiri-effect) gibi ufak tefek bozulmalara neden olabilir. Bu monitör, 0.26 mm nokta aralığına sahip olsaydı 1024*768`de çalışması, verilen örneğe daha uygun olur. Moiri olayı; CRT üzerine gönderilen elektron demetinin çapının, fosfor üzerindeki noktacıklardan küçük olmasıyla birlikte oluşur. Dolayısıyla, ekran boyutumuz ve nokta aralığımıza göre çıkılabilecek en büyük çözünürlüğün üstünde çalışılmamaya dikkat edilmelidir. EBAT Maksimum Çözünürlük Diyagonel Nokta Aralığı 14 inch 800*600 0.28 mm 15 inch 800*600 0.28 mm 15 inch 1024*768 0.26 mm 17 inch 1024*768 0.28 mm 17 inch 1280*1024 0.26 mm 19 inch 1280*1024 0.28 mm 21 inch 1280*1024 0.28 mm 21 inch 1280*1024 0.26 mm 21 inch 1800*1440 0.26 mm Yukarıdaki tabloya göre örnek verecek olursak, 17 inch`lik ve 0.26 mm nokta aralığına sahip bir monitörde 1280*1024 çözünürlük idealdir. Diyagonel nokta aralığı değeri 0.28 mm iken yatay nokta aralığı değeri, 0.24 mm olabilir. Ayrıca iki ayrı monitörün diyagonal nokta aralıkları da aynı olabilirken, yatay nokta aralıkları ise faklı olabilir. Bu durumda yatay nokta aralığı daha düşük olan monitör, daha kaliteli görüntüler üretecektir. İyi monitörler 0.26 - 0.25 ve hatta 0.22 mm nokta aralıklarına sahip olabilirler. Dot`ların ekran yapımındaki kullanımları bazı farklılıklar gösterir. Dot`lar üçgen, çizgisel, delikli maske ve geliştirilmiş nokta aralığı gibi değişik kullanımları ile, farklı çözünürlük ve tazeleme oranına sahip ekranlar yapılır. Standart nokta maske (dot mask)`lerinde nokta aralığı, aynı renkteki komşu iki fosfor noktasının merkezden merkeze diyagonel uzaklığıdır. Noktalar arasındaki yatay uzaklık, noktalar arasındaki yatay uzaklık nokta aralığının 0.866 katıdır. Maskeler için bu aralık, yatay uzaklıkla eşittir. Bunun anlamı, standart dot mask bir CRT monitördeki nokta aralığı, diğer monitörlerin nokta aralıkları ile karşılaştırılırken nokta aralığı değerinin 0.866 ile çarpılması gerekir. gelişmeler sergilemişlerdir. Panasonic Crystal Vision CRT`ler dye-encapsulated phosphor teknolojisi kullanırlar. Bu teknolojide, her bir fosforun içinde kendi filtresi vardır ve Viewsonic, bu fosfor parçalarını eşit kapasitede ekrana yayarak görüntü oluşturur. uyarmaktır. Örneğin; yeşil elektron ışın demetinin, CRT üzerindeki yeşil fosfor taneciklerini uyarması gerekir (mavi ya da kırmızıları değil!). ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:43 | #7 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
DİSKET SÜRÜCÜLERİ (FLOPPY DİSK DRİVE)
Floppy disk taşınabilir bir saklama ortamıdır. Çalışma sekli açısından sabit disklere benzerler. Plastik esnek bir plaka üzerine konulmuş mıknatıslanabilen elementler ve bu manyetik ortamı koruyan bir plastikten oluşmaktadır. Veriler gene mıknatıslanma esasına göre saklanırlar. Çeşitli ebatlarda ve boyutlarda disketler bulunmaktadır. Ama günümüzde artık ebat olarak sadece bir tip disket bulunmaktadır. 3.5” ebatinda olan bu disket iki çeşittir. Ilk’ine çift yüzlü çift yoğunluklu ( Double side Double density - DD) disket denilmektedir ve 720 KB’ a kadar veri saklayabilmektedir. İkincisine ise çift yüzlü yüksek yogunluklu (Double Side High density - HD ) denilmektedir. Bu disketi saklayabileceği veri miktarı 1.44 MB’dir. Bu disketlerin boyutları söyle hesaplanmaktadır: DD bir diskette 80 tane iz bulunmaktadır. Her izde 9 tane sektör bulunmaktadır. Her bir sektörün alabileceği veri miktarı 512 bytetir. Ve disketin iki yüzü de kullanılır. Buna göre; 80*9*512*2 = 712 KB disketin boyutudur. HD bir diskette ise 80 tane iz bulunur. Her izde 18 tane sektör bulunur. Her bir sektörün alabileceği veri miktarı 512 bytedir. Disketin her iki yüzü de kullanılmaktadır. Buna göre; 80*18*512*2 = 1.44 MB eder. Disket sürücü diskete veri yazmak ve disketten okumak için kullanılır. Yapısında okuma yazma kafası adim motoru ve normal bir dairesel motor vardır. Disket dakikada 300 ya da 360 devirle döner. Bu yüzden disket sürücüler yavaştırlar. 3.5’’ Disketler 5.25’’ Disketler 720 Kb Çift Yüzey (Double Side) Çift Yoğunluklu (Double denstiy) DS/DD 360 Kb Çift Yüzey (Double Side) Çift Yoğunluklu (Double denstiy) DS/DD 1,44 Mb Çift Yüzey (Double Side) Yüksek Yoğunluklu (High denstiy) DS/HD 1.2 Mb Çift Yüzey (Double Side) Yüksek Yoğunluklu (Double denstiy) DS/HD 2.88 Mb Çift Yüzey (Double Side) Gelişmiş Yoğunluklu (Extended denstiy) DS/ED - - 2.88 Mb kapasiteli (ED- Extra High Denstiy) disketler için sürücü desteği olmasına rağmen bu standart tutulmamış ve yaygın uygulaması gerçekleşmemiştir. Zaten artık disket sürücüler de son günlerini yaşıyorlar diyebiliriz,çünkü 20 ve 21 Mb kapasiteli Floptical,120 Mb kapasiteli yeni sürücüler üretilmeye ve kullanılmaya başlanmıştır. Yaklaşık 100 Mb civarındaki kapasiteleriyle çeşitli üreticilerin Zip drive ve benzeri ürünleri 3.5’’ disket sürücüler için ciddi rakiplerdir. Ancak bu teknolojilerden biri standart haline gelip hem kullanışlılık hem de maliyet olarak disket sürücülerin yerine alana kadar disket sürücüler kullanılacaktır. Bilgisayarınızı ilk açtığınızda disket sürücünüzden kaba bir ses geldiğini duyarsınız. Bunun sebebi bilgisayarınızın ilk önce disket sürücünüzde bir açılış disketi olup olmadığını kontrol etmesidir. BIOS ayarlarından ötürü olan bu durum, çoğu zaman bizim için bir problem değildir. Ancak bir çoğumuzun başına gerekli bir yeniden başlatmadan sonra zaman kaybına yol açacak bir işlem gerçekleşebilir. Açılış sırasında disket sürücüde bulunan disket yüzünden bir uyarı mesajıyla karşılaşma şansınız vardır. Bilgisayar sistemi disketten açmak istemektedir ve eğer disket bir sistem disketi olarak formatlanmamış ise sistem açılmayacaktır. Ya da diğer bir zaman kaybı olarak bilgisayarın her açılışta disket sürücünün varlığını ve iletişimini kontrol etmesi olabilir. Örneğin disket sürücünün fişi çıkmasından dolayı algılanamayan disket sürücü yüzünden açılmayan sistemlerini tamire götüren bir çok insan tanıyorum. Bu yazı içersinde BIOS ve Windows ayarları aracılığıyla disket sürücüyü hem çalışır hem de bize zaman kaybettirmeyen bir donanıma nasıl dönüştüreceğimizi göreceksiniz. BIOS ayarları AMI-Bios baz alınarak anlatılmıştır. Ancak siz de kendi Bios görünümüz de benzer komutlarla aynı işlemleri yapabilirsiniz. CMOS Setup ayarları Boot Sequence : Bu seçeneğin (eğer daha önce değiştirmediyseniz) “A,C” olarak seçili olduğunu göreceksiniz bunun anlamı, açılış sırasında sistemi açmaya çalışırken ilk önce A sürücüsünün daha sonra sabit diskin deneceğidir. Genelde bu değer “C,A”, ”CDROM,C,A”, ”A,CDROM,C” ve “C only” seçenekleriyle değiştirilebilir. Eğer “C only” yi seçerseniz sistem doğrudan sabit diskten açılmaya çalışacak ve sayede açılış hızınız artacaktır. Boot up Floppy Seek : Sistem ilk açıldığında disket sürücüyü aramak isteyecektir. Eğer değiştirmediyseniz buradaki değer “Enabled” olarak görünür. Bu değeri “Disabled” olarak değiştirirseniz sistem disket sürücünün varlığı konusunda onay almadan açılış işlemine devam eder bu da yine size açılışta hız kazandırır. Bunun anlamı “disket sürücüyü kullanma” demek değildir. Floppy Disk Access Control : Disket sürücünüze yazma ya da okuma hakkında buradan verebilirsiniz. Sabit olarak bu değer R/W (Read/Write yani Okunabilir / Yazılabilir) dir. Bu değeri “Read Only” seçeneği ile değiştirebilir ve bu sayede bilgisayarınızdan disketle bilgi alınmasının önüne geçebilirsiniz. Windows Ayarları Windows açılış sırasında aynı BIOS gibi disket sürücünün varlığını kontrol eder. Bu kontrol yine bir zaman kaybı olabilir. Bunu devreden çıkarmak için Başlat / Kontrol Panel / Sistem / Başarım / Dosya Sistemi Özellikleri seçenekleriyle “Disket” bölüme ulaşmanız gerekiyor. Burada açıklama da görebileceğiniz gibi sistem her açılışta belirtilen işlemi yapmaktadır. Kutudaki işareti kaldırdığınızda artık işletim sistemi açılışta disket sürücüyü kontrol etmez. Disket sürücüyü devreden çıkartmak Eğer disket sürücüye ihtiyacım yok diyorsanız disket sürücüyü devreden çıkarma şansına sahipsiniz. BIOS ayarlarına girdiğinizde Standart CMOS SETUP bölümüne gelin burada alt bölümde “Drive A : “ ibaresinin karşısında disket sürücüsünün özelliklerini göreceksiniz bu değeri None olarak değiştirirseniz disket sürücünüz devren çıkmış olur. GÜÇ KAYNAKLARI Bir kaç yıl öncesine kadar Güç kaynakları bilgisayar bileşenlerinden biri olarak bile değerlendirilmiyordu. Oysa ki basit bir mantıkla, bilgisayarın çalışması için gerekli olan kaynağın elektrik enerjisi olduğunu düşünmek, sanırım güç kaynaklarının hayati derecedeki önemini kavramamız için yeterli olacaktır. Güç kaynaklarının önemi, AMD'nin Athlon serisi işlemci ailesinin ilk örneklerini piyasaya sürmesi ile ciddi biçimde gündeme geldi. Athlon serisi işlemcilerin ihtiyaç duydukları yüksek güç değerleri, sistemlerini bu işlemciler ile güncelleyen kullanıcıların güç kaynaklarının yetersiz gelmesi ile yaşanan, sistem çökmeleri, kilitlenmeler, reset atmalar gibi birçok sorunu beraberinde getirdi. Sorunların kaynağında güç kaynaklarının bulunması, akıllara gelebilecek en uzak ihtimallerden biriydi. Tüm bu sorunların kaynağında sistemlerde kullanılan kalitesiz ve üzerlerindeki etiketlerde belirtilen değerleri sağlayamayan güç kaynaklarıydı. Bu konuda kabaca fikir vermek açısından; Pentium 4 3GHz / Anakart, 2x256MB Ram, 1 adet 7200Rpm Sabit Disk, 1 Adet Optik Aygıt (CDRom/Rw, DVDRom/Rw) / Floppy, ve orta seviye bir ekran kartına sahip bilgisayar için 300W güç kaynağının yeterli olacağını söyleyebiliriz. Fakat buradaki kilit nokta; güç kaynağının, öngörülen 300W'lık değeri gerçek anlamda sağlayabiliyor olması. Eğer ürün güvenilir bir firmanın ürünü değil ve rakamsal olarak 10-20$ aralıklarında kalıyor ise bu ürünün 450-500W olması bile yeterli olmayabilir. Bunun tek nedeni; ürünün büyük ihtimalle sahte etiket değerleri ile satışa sunulmuş ve kullanılan malzemelerde büyük ölçüde eksiklerin olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, bu tür güç kaynakları kalitesiz malzeme kullanımı yada kullanılan malzemenin eksik olması nedeni ile sistemi yeterli derecede besleyecek güç sağlayamazlar. Kaliteli ürünler ile gereken tüm malzemelerin yanı sıra birçok faydalı ek malzemenin kullanılması sonucunda güç kaynağının ağırlığı da aynı paralellikte artış gösterir. Bu bariz ağırlık farkı sayesinde kaliteli bir güç kaynağı ile kalitesiz bir güç kaynağını ayırt etmek oldukça basit ve bir o kadar da etkili bir yöntemdir. Fakat iki adet kaliteli ürünü birbirinden ağırlık farkıyla ayırt etmek mümkün olmayabilir. Peki bu durumda ne yapmalıyız? İki kaliteli ürün arasında kaldığımızda hangi kriterler göz önüne almalıyız? Bu sorulara cevap olarak sadece, piyasada yer etmiş sağlam üreticilerin ürün üzerine etiketledikleri güç değerlerine güvenmekten başka çaremiz yok. FANSIZ PSU Güç kaynaklarındaki en önemli noktalardan biri de sağlıklı bir soğutma sistemidir. Üreticilerin çoğu bu konuyu, ürünlerinde, geniş hava ızgaraları ve yüksek devirli/büyük fanlar kullanarak aşmaya çalışıyorlar. Bu nedenle ürün her ne kadar kaliteli olursa olsun içerisine koyulan yüksek devirli fanlar nedeni ile rahatsız edici ses seviyelerine ulaşabiliyorlar. 1999 Yılında pazara giriş yapan ve kaliteli kasalar, soğutma sistemleri, güç kaynakları ve benzeri ürünleri ile kısa sürede adını duyuran Thermaltake ise, soğutma konusuna, yeni PurePower Fanless PSU serisi ile değişik bir çözüm getirmiş. Bu gün incelemesini gerçekleştirdiğimiz Thermaltake PurePower Fanless PSU bir güç kaynağı olmasından öte, fan içermeyen bir ürün olması ile dikkat çekiyor... Thermaltake Fanless PSU 350W PurePower ailesine eklenen yeni Fanless PSU serisi ile Thermaltake, soğutma işlemini, HeatPipe teknolojisi kullanılarak 0dBA ses seviyesi ile gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Bakır borular ve bakır yapraklar kullanılarak oluşturulan bu sistem şu an sadece 350W'lık, W0029 ve W0050 modellerinde kullanılıyor. Bu iki modeli birbirinden ayıran tek nokta ise; W0050 de bulunan, bir nevi şehir şebeke koruması Pasif PFC (Power Factor Correction) sistemi... Thermaltake Türkiye temsilcisi VEGA Bilgisayar tarafından ulaştırılan ürün W0050 model etiketini taşıyor. W0050 paket içerisinden çıkartıldığında birbiri ardına sıralanmış geniş HeatPipe yaprakları hemen dikkat çekiyor. Arka kısımda yer alan 25 adet, 2mm aralıklar ile birbiri ardına sıralanmış 74x63mm ölçülerindeki bakır yapraklar, 3 adet HeatPipe çubuk ile birleşiyor. Aynı zamanda bu yapraklar montaj ve diğer durumlarda hasar görmemeleri için 80x62x63 boyutlarında alüminyum bir koruyucu ile çevrelenmiş durumdalar. Fanless PSU iç görüntüler. Thermaltake Fanless PSU serisi, tamamen alüminyumdan oluşan ve dört bir yanında hava kanalları bulunan siyah renkte bir kasaya sahip. Arka kısımda 250V standart PSU kablo bağlantısı, 230/115V şebeke voltajı ayar anahtarı ve kırmızı ışıklı bir On/Off anahtar yer alıyor. On/Off anahtarının üzerinde kırmızı bir ikaz ışığının yer alıyor olması, bilgisayar parçalarının montajı sırasında kullanıcıyı anahtarı kapatmaya teşvik ediyor. Anakart üzerindeki elektriğin kesilmediği taktirde, özellikle AGP ekran kartlarının montajı sırasında sistemin açılması ve bileşenlerin zarar görmesi gibi sık oluşabilecek hatalar bu sayede en aza indirgenmiş oluyor. Fanless PSU arka kısım görüntüsü. AOPEN XPOWER 350 WATT AOPEN XPOWER Güç Kaynağımız 150x140x86 mm boyutlarıyla standart bir ATX güç kaynağı boyutlarında, ama genel yapısı kendine özgü detaylara sahip. Öncelikle hemen dikkatinizi çekecek olan kocaman fandan bahsetmek gerekiyor. Modelin tam ismi FSP350-60PN(PF). Fotoğrafta üstte gözüktüğüne bakmayın, monte ettiğinizde fan kasanızın içine doğru bakacak. İlk belirlenen ATX standartında, güç kaynağının soğutucu fanının kasanın arkasına doğru değil, kasanın içine bakar şekilde olması ve kasa içine hava üflemesi planlanmıştı. Böylece işlemcinin üzerine hava üflenerek işlemcinin pasif soğutmayla bile rahatlıkla çalıştırılması sağlanacaktı. Fakat bu tasarımın inanılmaz derecede yanlış olduğu uygulamaya geçildiğinde fark edildi. Bu ilk ATX standartına göre üretilen güç kaynaklarında fan, kasanın içine güç kaynağında ısınmış havayı üfleyerek kasanın içini olduğundan fazla ısıtıyordu. Kısa sürede bu uygulamadan vazgeçildi ve eski sistem, güç kaynağının arkasında yer alıp havayı dışarı atan tasarıma devem edildi. Güç kaynağının altına, kasanın içine bakacak şekilde, 12 cm çaplı kocaman bir fan yerleştirilmiş. Bu fan eski tasarımda olduğu gibi kasa içine üflemiyor, aksine kasa içinden hava alıp güç kaynağının içine çekiyor. Güç kaynağının arka yüzü ise tamamıyla ızgara şeklinde üretilmiş. Böylece 12 cm’lik fanın çektiği sıcak hava zorlanmadan sessizce kasa dışına atılıyor. Havanın dışarı atılmasını kolaylaştırmak için arka panel ızgara haline getirilmiş. 12 cm’lik fanın ne kadar gürültü yaptığı konusu merak edilecektir. Güç kaynağının fanı, sıcaklığa göre hızını otomatik olarak değiştirebiliyor. Normal yük altında, fan çok düşük hızla çalışıyor ve kesinlikle duyulabilecek bir ses çıkarmıyor. Güç kaynağı, cihazlara takacağınız fişler yönünden oldukça zengin. Anakarta takacağınız bağlantıların yanı sıra tam 9 tane büyük boy, 2 tanede disket sürücü vs. araçlara takacağınız ufak boy fiş var. Bütün kablolar fazlasıyla uzun tutulmuştur. Güç kaynağının kendi üzerinden gelen bir SATA fişi yok, ama AOpen kutuya bir adet SATA güç kablosu eklemiş. XPower serisi hem aşırı yük korumasına, hem de kısa devre korumasına sahip, ayrıca giriş gerilimindeki sorunlara karşı da koruması var. Günümüzde güç kaynakları için şart haline getirilen PFC (Power Factor Correction) sistemi de güç kaynağında bulunmakta. PFC sistemi aktif yada pasif olarak tasarlanabiliyor, bu üründe pasif PFC kullanılmış. GÜÇ KAYNAKLARININ ÇEŞİTLERİ * Sharkoon SILENTSTORM SHA370-9A 370 WATT Yeni SilentStorm güç kaynakları inanılmaz derecede güçlü ve sessizdirler. Çift fanlı ultra sessiz mimari yapısı sayesinde dünyanın en iyi güç kaynaklarından biridir. Intel Ve Amd tarafından tavsiye edilmektedir. 100,00 USD + KDV * Enermax 250 Watt Micro Atx PSU, Prescott ve Fx 64 Destekli Dünyaca ünlü enermax firmasının Power Supplyları... Çalışırken oldukça sessizdir. Mini Atx kasalar için mükemmel bir çözüm. 39,00 EURO + KDV Enermax 370 Watt PSU NoiseTaker PCI-E 24P 2.0 Ring Core 82,00 EURO + KDV * Enermax 660 Watt PSU SilverStone 520 watt power Supply 4 tane SATA bağlantısı 6 pin PCI Express connector PCI EXPRESS EKRAN KARTLARI İÇİN UYGUN! 122,00 EURO + KDV YENİ BİR GÜÇ KAYNAĞI MONTAJI Tek bir güç kaynağı, içerisinde ayrı bir kaynağı olan yeni bir kasaya göre göz ardı edilebilecek bir oranda ucuzdur. Bu nedenle ilk etapta yeni bir kasa satın almayı tercih edebilirsiniz. Alacağınız kasa, ileride yeni sürücüler eklerken daha az sorunla karşılaşmanız açısından büyük olmalıdır. Ayrıca güç kaynaklarının yapıları da, istenen her güç kaynağının eski kasalara monte edilmesini mümkün kılmayacak şekilde farklıdır. Yeni bir kasa satın almadan önce ana kartınızın biçimini mutlaka kontrol etmelisiniz. Bir Baby AT anakartı tabii ki sadece AT kasalarla ve ATX anakart ise doğal olarak ATX kasalar ile uyumlu olacaktır. Eski kasanızı kullanmaya devam etmek isterseniz, güç kaynağını değiştirirken dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var. İlk olarak sahip olduğunuz 47 güç kaynağının türünü bilmelisiniz. Satın alırken de yeni güç kaynağınızın en azından eski ile aynı güce sahip olmasına dikkat etmelisiniz. Yeni güç kaynağı sahip olduğunuz konfigürasyona bağlı olarak en azından 200 watt, daha yeni 3B ekran kartına sahip sistemlerde ise 250 watt gücünde olmalıdır. Athlon veya Intel P4 işlemcili bilgisayarlar ise özellikle kuvvetli güç kaynaklarına ihtiyaç duyarlar ve bunun için en az 300 watt uygun bir seçim olacaktır. Bilgisayarınız, bu güçteki bir kaynak ile sorunsuz olarak çalışabilir. İleride yeni donanımlar yüklediğiniz zaman, eksi kaynağınızın gücü düşük olmadığı sürece yeni bir güç kaynağı satın almanıza gerek kalmaz. Bir ATX güç kaynağının ise arka tarafında ayrı bir açma/kapama düğmesi olmasına dikkat etmelisiniz. Bilgisayarınızın elektriğini, ancak bu düğme sayesinde fişini prizden çıkarmadan tamamen kesebilirsiniz! Güç kaynağını sökmeden önce bilgisayarın kapalı ve elektrik fişinin prizden çıkarıldığından emin olmalısınız. Ayrıca çalışmaya başlamadan önce daha önce bahsettiğimiz anti-statik bileziği de takmalısınız. AT güç kaynağı, her birinde altı kablo bulunan Anakarta bağlanmış iki fişe sahiptir. Anakart veya fiş “P8” ve “P9” ile işaretlenmişlerdir. Güç kaynağını sökmeden önce fişlerin iç taraflarına, ileride bir hata yapmamak için kalıcı bir kalem yardımıyla işaret koymalısınız. Eski fişlerde, her bir kablonun rengi yardımıyla yeni fişleri nasıl takmak zorunda olduğunuzu çıkartabilirsiniz. DİKKAT! Anakarta güç sağlayan fişler her zaman kodlanmamışlardır ve bu nedenle değiştirilmeleri durumunda sorunlar ortaya çıkabilir. Eğer fişler değiştirilirse Anakart ve muhtemelen üzerinde takılı olan ek kartlar ile bağlantılı sürücüler de zarar görebilirler. 48 Bir ATX güç kaynağında ise sadece tek bir güç aktarım fişi bulunur. Bu fişin, alınan güvenlik önlemleri sayesinden yanlış takılma ihtimali olmadığı için işaretlenmesine gerek yoktur. GÜÇ KAYNAKLARI VE KASALARI Geçtiğimiz günlerde THG Türkiye'de bir güç kaynağı testi yayınlandı. Bu testte piyasada bulunan güç kaynaklarına özel bir düzenekle tam yük veriliyor ve tepkiye bakılıyor. Teste katılan kalitesiz güç kaynaklarının markaları verilmemiş ama kaliteli olan az sayıdaki güç kaynakları verilmiş. Örneğin FSP üretimi güç kaynakları. Bunlar son zamanlarda sorulmaya başlanan Aopen kasalarda bulunuyor. Özellikle aşağıdaki H600B modeli epey ilgi çekiyor. Markası açıkça verilip tavsiye edilen kasaların dışında kalan markalar ne olduğu önemli değil, bilinçli tüketicinin almaması gereken kasalar. Peki bu kasalardan alırsanız güç kaynağı hemen patlar mı? Eğer sisteminiz yüksek hızda çalışan bir P4 veya AMD işlemcisine sahipse ve Geforce4 veya yeni Radeon kartlardan birini kullanıyorsanız anında patlayabilir. Aslında güç kaynağı sadece kendini imha ettiyse mesele yok. Yerine iyi bir güç kaynağı alır halledersiniz. Olay biter. Ama kalitesiz güç kaynağı illede patlamaz, süründürebilir de. Çeşitli forumları takip eden kullanıcılar mutlaka şu tip sorular görmüştür. "Oyun oynarken birden Windows'a dönüyorum" ya da "Oyun oynarken sistem restart ediyor" gibi. Tecrübesiz kullanıcı sorunun kaynağı olarak direkt sorun yaşadığı programla ilgili bileşeni suçluyor. Aynı şekilde yeni alınan 7200rpm bir diskten zaman içinde tıkırtıların gelmeye başlaması ve diskin sonunda bozulmasıyla o marka kötüleniyor. Halbuki bunlar gibi birçok sorunun arkasında kalitesiz güç kaynağı, yani kasanızın "Power Supply"'ı var. Bu güçlük kaynakları kullanıcının başını çok ağrıtır. Çünkü kullanıcı, sistemindeki sorunu halletmek için sürekli denemeler yapar ve bir türlü sonuç alamaz. Bu da en sonunda bir bıkkınlık yaratır. Güç kaynağı patlayanlar ve sistemine zarar gelmeyenler daha şanslı; çünkü patlatıp kurtuluyorlar. Peki bu sorunlar başımıza niye geliyor? Bizim kötülüğümüzü isteyen firmalar mı var? Hangi firmalar getiriyor bu kasaları? Aslında kalitesiz kasaları getiren firmaların hepsi önemli firmalar ve birçok tanınmış ürünü de getiriyorlar. Yani aslında isteseler kaliteli güç kaynağı/kasa getirebilirler. Fakat talep yok deyip getirmiyorlar. Ben talep olmadığına kesinlikle inanıyorum. Ancak bu durum çok tuhaf. AMD işlemcilerinden örnek verelim. AMD işlemcilerin adı yanan işlemciye çıktı bir kere ve bugün bile yanan işlemci sıfatından kurtulamadı. Halbuki anakartlarda artık gerekli düzenlemeler yapıldı. Böyle güzel bir işlemci önemsenmeyecek bir yanma ihtimali içeriyor diye yeterince ilgi görmedi ülkemizde. Kullanıcılar yanar diye AMD almayıp Intel'e yöneliyorlar ama o Intel sistemlerine kalitesiz güç kaynağı takıp sistemlerini riske atıyorlar. Yani sonuç değişmiyor. Hatta Intel'de durum daha vahim aslında. Intel'in "yanmazlığına" güvenen satıcılar kalitesiz kasalarla Pentium 4 işlemcilerini satmakta sakınca görmüyorlar. Halbuki AMD'nin yanan işlemci imajı kullanıcıları ve satıcıları daha evhamlı yaptığından kalitesiz kasa kullanma oranı daha az. En azından satıcı elindeki kötünün iyisi kasayı veriyor. Ya da bir kısmının yaptığı gibi kullanıcıyı AMD'den vaz geçiriyor. Kalitesiz güç kaynakları genelde kendilerini patlatırlar ama beraberinde sistem bileşenlerinden biri ya da birkaçını götürmeyeceklerini kimse garanti edemez. Güç kaynağının direkt anakarta bağlı olduğunu ve anakarta da diğer parçaların bağlı olduğunu düşünürsek, sadece anakartın zarar görmesi bile zincirleme olarak diğer bileşenlerin de zarar görmesine neden olabilir. Ve bu parçalar da garanti dışı sayılır. İşte kalitesiz güç kaynakları kullanarak sisteminizi içine attığınız risk bu. Ve işin ironik tarafı bu kullanıcıların bir kısmı güvenli olduğu için Intel işlemcisi seçen kişiler. Intel aslında Pentium 4 işlemcileri için güç kaynağı standartlarını önceden belirlemişti. Güç kaynaklarındaki ilave konnektör bu standartın sonucu. Ancak güç kaynağı kaliteli olmadıktan sonra bunun da bir espirisi kalmıyor. Aslında güvenlik meselesine çok önem veren kullanıcılarımız neden kötü güç kaynağı kullanıyor? Çünkü kullanıcılar güç kaynağı değil kasa alıyorlar. Çoğu aslında kasayla birlikte bir güç kaynağı da satın aldığının farkında değil. Kalitesiz kasa kullanıpta sorun yaşamayanlarda var. Zayıf sistemlere sahip olan kişiler güç kaynaklarına yüklenmediklerinden sorun olmayabiliyor. Ama bu hiç sorun olmayacağı anlamına gelmez. Ülkemizin alt yapısı ne yazıkki elektronik eşyaları ciddi şekilde tehdit ediyor. Voltaj dalgalanmalarından tutun ani elektirik kesintilerine kadar ne ararsanız var. Ve bu olumsuzluklara karşı sisteminizi koruyan unsur ise güç kaynağı. Sisteminiz zayıf bile olsa güç kaynağı sizi elektrik şebekesinin azizliğine uğramanızdan korur. Bunun yanında başka bir konu daha var. Sisteminiz zayıf olabilir ya da en azından güç kaynağı sorun çıkartmıyordur. Ama eninde sonunda sisteminizi yenilemek isteyeceksiniz. Yüksek hızlı bir CD yazıcı, DVD-ROM, yeni nesil bir ekran kartı 7200rpm bir disk hatta belki ikinci disk, yeni işlemci, ilave RAM derken sisteminize yeni yükler bindiriyorsunuz. Ama kasanızı eğer şeklinden memnunsanız değiştirmeyi düşünmezsiniz. Ekleyeceğiniz yeni donanımları güç gereksinimlerini arttırırken güç kaynağınızın bu yükün altından kalkabileceğini kimse garanti edemez. Sisteminize alacağınız yeni bir ekran kartı ya da harddisk güç gereksinimini arttırıp güç kaynağının bozulmasına ya da stabilite sorunları yaşamanıza sebep olabilir. Ama tabii bu durumda siz suçu yeni aldığınız parçaya atacaksınız. Dolayısıyla sisteminizin şuanda düzgün çalışması hep böyle çalışacağı anlamına gelmez. O yüzden işin başındayken kaliteli bir kasa yani güç kaynağı almak en mantıklı çözüm. Örneğin Aopen kasalar fiyat kalite oranında gayet uygun. GÜÇ KAYNAĞININ GERİLİMİ NASIL ÖLÇÜLÜR? Çıkış gerilimini ölçmek için, aksi takdirde sağlıklı bir ölçüm yapılamayacağından dolayı, anakartın güç bağlantılarını sökmemelisiniz. Sadece PC kasasının kapağını çıkartmanız yeterli olacaktır. Gerilimleri, rahatlıkla temin edebileceğiniz bir voltmetre veya çoklu ölçüm aracı yardımıyla ölçebilirsiniz. Voltmetrenin ölçüm uçları, yukarıdan direkt olarak fişin içerisine girerek buradaki izole edilmemiş uçlara ulaşılabilmesi için uzun ve ince olmalıdır. Kasanın içerisinde, bilgisayarınızın yaşına bağlı olarak bir AT güç kaynağı veya ATX standardına uygun yeni bir güç kaynağı ile karşılaşabilirsiniz. Bir AT güç kaynağından +5 V, -5 V, +12 V ve -12 V gerilimleri bulunur. Kırmızı kablo +5 V, beyaz –5 V, sarı +12 V ve mavi kablo ise – 12 V gerilim taşıyor. Daha eski bilgisayarlarda ise kablolar için farklı renkler de kullanılmış olabilir. Yeni ATX güç kaynakları ise yukarıda anlatılan gerilimlerin haricinde + 3,3 V ve PC kapalı olduğu zaman dahi 5 V gerilim barındıran 5 V’luk bir Stand By kaynağı sunuyor. Bir ATX güç kaynağını iki sıra halinde dizilmiş, 20 kutuplu bağlantı fişinden ayırt edebilirsiniz. Her bir bağlantı fişinin yerleşim planını beraberinde sunulan CD-ROM’da bulabilirsiniz. Şayet ölçülen gerilimlerden biri eksik çıkacak olursa, güç kaynağı arızalanmıştır ve kesinlikle değiştirilmesi gerekmektedir. Bu tür bir arızaya düşük kapasiteli güç kaynakları da neden olabilirler. Maalesef piyasada, özellikle daha eski modellerde, halen düşük kapasiteli güç kaynakları ile karşılaşmak mümkün. Bilgisayar, ek donanımlarla geliştirildikçe güç kaynağı zaman içerisinde aşırı yüklenir ve bunun sonucunda arızalanır. PC Kasası Alırken Nelere Dikkat Etmeli?... Bu sıralarda kasalarla ilgili yaşanan sorunlar, kullanıcıların bilgi eksikliği çektiği donanımların başında geliyor. Üstelik yeri geldi mi hayli önemli bir donanım bileşeni olduğunu fark ediyorsunuz Şu sıralar yavaş yavaş AT tip kasalar piyasadan elini ayağını çekmeye ve 1,5 seneye yakın bir süredir ATX kasaların yayılamamasının sebeplerinden olan fiyatlar yavaş yavaş düşmeye başladı. İlk kez Türkiye’ye geldiğinde anakartın arka kısmının oturduğu plakaların bulunamaması, fiyat gibi sorunlar ATX’ten soğumaya yola açmıştı. Fiyatlar düştü. Arka panel standartları oturdu. Kasa konusunda yavaş yavaş ülkemizde biraz da yabancı markaların kasalarının cicili bicili , insanın gözünü okşayacak hale gelmesinden sonra çeşitli firmalar bu tip allı morlu kasaları getirmeye başladılar. Fiyatları gerçekten oldukça yüksek olan bu kasaların içine baktığımda ne yazık ki bu fiyatlara değecek hiçbir şey olmadığını; hatta tam tersi bazılarının mevcut kasalardan çok daha kalitesiz olduğunu üzülerek gördüm. Şekil konusunda insanlara hak vermemek elde değil. Her gün saatlerce karşı karşıya olduğunuz bir aletin görünüşü neredeyse aldığınız arabanın rengi kadar önemlidir. Bilgisayarı toplayan kişiler için şeklin dışında çok daha önemli konular vardır. Olması gerektiği şekilde dört vidası da takılmış bir sabit diski bozulma nedeniyle veya yükseltme amaçlı olarak sökmek istediğinizde anakart dahil tüm sistemi sökmeniz gerekseydi acaba ne derdiniz? Veya çırağınızla aranızda şöyle bir konuşma geçseydi: “- Ağabey traş olmamışın, bugün de toplantın vardı.”; “Aç oğlum aşağıdan bir kasa. Hemen hallederiz.” İşin şakası bir yana, gerçekten genelde her sistem montajında elimizi keseriz. Sisteme kan akıtmak adettendir. Kasaların iç köşeleri yuvarlatılmamışsa çok daha ciddi kazalar meydana gelebilir. ATX ve BUZZZ... ATX’in getirdiği en önemli şeylerden biri soğutma ile ilgili idi. İşlemcilerin maksimum dayanabileceği sıcaklığın 70 - 80 C derece olduğunu düşünürsek soğutmanın gereğini daha iyi anlarız. Bunlar için özel olarak fanlar geliştirilmektedir. Sistemdeki toplam ısı bilgisayarın tüm parçalarını tek tek etkiler. Sabit disklerin bile çalışma ısıları vardır. Kasaların tüm iç aksamının metal olduğunu düşünürseniz, ısı tüm parçalara iletilmektedir. Günümüzde görüntü kartlarının üzerindeki işlemcilerin bile yaklaşık i486 işlemci kuvvetine yaklaşması görüntü kartlarında bile soğutmayı gerekli kılmaktadır. Örneğin bazı Riva TNT kartların üzerinde fan ve soğutucuya rastlarsınız. Hatta Vodoo II işlemcili üç boyutlu hızlandırıcıların bile "UNREAL" oyununu fazla hararetli olarak uzun süre oynarsanız kilitlendiği de bilinmektedir. Diskler için de aynı şey söz konusudur. Dakikada 7,200 devir dönen IDE ve 10,000 devir dönen SCSI disklerin en büyük sorunu düzgün soğutulmadığı zaman veya sıcak ortamlardan sorun çıkarabilmesi idi. LVD sistemi ile SCSI sabit diskler bu sorunu biraz atlattı; ancak, IDE diskler için sorun henüz mevcut. Ama getirdiği hız da doğrusu görülmeye değer. Kasa Soğutma Ve Merak Edilen Konular... Tabii bunların en önemlisi, işlemcinin ve tüm sistemin soğutulması. En çok merak edilen konu sisteme ek fan konulması gerekip gerekmediği. Kaynağının üzerindeki fan, egzoz fanı olarak tanımladığımız içerideki sıcak havayı alıp dışarı üfler. Genelde kasaların ön alt yüzünde gördüğümüz yarıklar nefes alma delikleridir. ATX sistemde ön alt gözden gelen havanın güç kaynağının içindeki egzoz fanının çekmesiyle işlemci üzerinden geçip işlemciyi soğutarak ısınan havayı dışarı atar. Kasaların yine ön alt yüzlerinde ek sistem fanı takılacak yerler görürsünüz. Burada amaç içeri girecek havanın akışını kuvvetlendirmektir. Peki, gerekli midir? Tartışılır. Artık işlemci üzerlerinde kuvvetli fanlar var. Ancak kuvvetli sistemlerde yetersiz kalabiliyor. Her gün 24 saat çalışacak bir sunucu yapıyorsanız, çift işlemci taşıyan bir iş istasyonu hazırlıyorsanız, "çok kuvvetli ve ısınan görüntü kartları ile ben 5-6 saat Unreal oynarım, az bile gelir" diyorsanız veya bilgisayarınızı 1,5 gün render’a (kaplama-bkz. Ekran Kartları) bırakan animasyoncu veya tasarımcı iseniz, AZ BİLE GELİR. Dikkat edilecek nokta ön alt yüze monte edilecek fanın üfleme yönünün kasanın içine doğru olmasıdır. Teste gerek yok, fanların yan yüzlerine bakın; bir yerde aşağı ve yana iki ok göreceksiniz. Okların yönü fanın dönüş ve içeri üfleme yönleridir. ATX sistemde yine halledilmiş bir sorun IDE ve FLOOPY sürücü kablo takma yerlerinin anakart üzerinde kasanın ön yüzüne yaklaşacak şekilde tasarlanması. Bu kablo uzunluğunu azaltıp maliyeti düşürecek ve kablo karmaşasını önleyecektir ancak daha önemlisi kabloları göreceğiniz havayolunun üzerinden alarak bu akışı kuvvetlendirecektir. Haber guruplarında gördüğümüz, "aman içeri toz girecek, zararlı değil mi?" gibi sorulara da şu şekilde yaklaşabiliriz: Manda söğüt dalına yuva yaptığı zaman bilgisayarın içine toz girmesine engel olabilirsiniz. Dayanamadığım bir şey varsa, bilgisayarı sahibinin yanında es-kaza açtığım zaman sakın üfleme dediğim halde dayanamayıp üfleyen arkadaşlardır. Gerçekten sökülmüş eski bir kartın üzerindeki tozu bile üflerseniz öksürtecek kadar toz çıkar. Bir de 2 senedir içi açılmamış bir sisteme üflerseniz olacakları siz düşünün. Hele bilgisayar sigara içilen bir ortamda ise kasayı açtığım anda çıkan kokunun bile nasıl öksürttüğünü iyi bilirim. Madem toz olacak, bırakın bari iyi soğusun. Fanlar... Sisteme takılacak ek fanlar için anakartlar üzerinde fan yerleri vardır. İşlemci fanları gibi üç uçludur. İki uç elektriği sağlar, üçüncü uç ise fanın dönüş hızını verir. Anakartınız destekliyorsa fan sustuğunda makineniz ağlamaya başlar. Ne yazık ki sisteminize alacağınız ek fanı bu şekilde kontrollü istiyorsanız, henüz Türkiye’de yok. Aslında güç kaynaklarının içindeki fan bile kontrol edilebilir. ATX 2.01 standardında kasa ve güç kaynaklarında , güç kaynağından çıkan üçlü ayrı bir kablo var. Güç kaynağının içindeki fanın dönüş hızını da kontrol ederek üzücü olayları engelleyebiliyor. Hatta bekleme modunda güç kaynağının fanı da tam olarak susturulabiliyor. Çoğu aklı başında anakartın üzerinde bu çıkışta var. Türkiye’de bu tip kasa olarak bir tek Elan Vital var ancak güç kaynağındaki bu çıkış anakarta uymadığından faydalanamıyoruz. Umarız basit bir konnektör getirilerek bu sorun halledilir ve bizde zaten var olan bu özelliği kullanabiliriz. Görünüş... Şimdi biraz da özel kasalardan bahsedelim. Duydum ki sunucular için tasarlanmış bir kasa varmış ve 4 Midi Tower kasayı rahat içine alacak irilikteymiş. Montaj için içine çırağı oturtursunuz. İşin şakası bir yana, bu tam bir sunucu kasası. Tekerlekli ayaklarını montaj için kullanım kitapçığı bile var. Tabii bu kasaya kategori de biçemiyorsunuz. Mini, Midi, High’dan sonra buna ancak Godzilla kasa diyebiliriz. Sunucuların bildiğiniz üzere hiç kapanmaması, en ağır şartlarda bile devamlı çalışması gerekir. Bir borsa seansı esnasında bir sunucunun 10 dakika kapalı kalması veya çökmesi o sunucunun belki fiyatının 10 katı hasara sebep olmasına yol açacaktır. Standart ev tipi bir bilgisayarın güç kaynağının bile bozulması kötüdür. Ya sunucuda en kritik anda böyle bir olay gerçekleşirse? Sunucular için Redundant Power Supply (fazladan güç kaynağı) denen bir teknoloji geliştirilmiştir. Diyelim bir güç kaynağı bozuldu. Hemen diğer bir güç kaynağı devreye girer ve bozulan güç kaynağını bilgisayar sistemini kapatmadan "ŞIRRAK" diye çeker ve tamire verirsiniz. S50 olarak bilinen godzilla modelinde bu olay var. İki Adet 350 Watt’lık güç kaynağı bu Godzilla’ya enerji veriyor. Peki ya disk çökerse? İşletim sistemi destekliyorsa ve sunucunuzda Hot-SWAP RAID (bilgisayar açık halde iken disk değiştirme) ve Mirroring (sunucunun birkaç diske aynı anda aynı bilgiyi yazması) teknolojileri kullanılıyorsa, küçük bir operasyonla sunucu açıkken yine diskinizi "ŞIRRRAK" diye çekerek bayrağı kalan disklere devredebiliyorsunuz. S50’de ek aksesuarlar ile bu da sağlanmış. Alüminyum bloktan yapılmış gayet iyi soğuyan ve "ŞIRRAK" diye çekmeden önce emniyetli bir şekilde ayırmanızı sağlayan anahtarlı çekmece sistemi mevcut. Tabii RAID sistemini oluşturabilmeniz için kasaya monte edilebilen 4 disk kapasiteli bir kartı da sağlamanız gerekiyor. Kullanmayı düşündüğünüz 4 adet disk dakikada 10,000 devir dönen Seagate Cheetah veya IBM ise, bu diskleri soğutmanız gerekir. S50’deki 5 adetlik özel fan sistemi de o disklere kutuplarda tatil yaptırır. Ayrıca kasada Chasis Intruder Alert, (sizden izinsiz kasanın kapağı açılmışsa uyarı veren sistem) de var. Tabii kasayı anahtarla kilitleyebiliyorsunuz. En güzel tarafı, tüm bunlara kasanın yanındaki tekerleği döndürerek ulaşabilmeniz. Yok vida, yok sıkıştırma gibi dertler sözkonusu değil. Tekeri çevirip yan kapağı çekip alıyorsunuz. Kasa iştah kabartıcı ancak 915 $+KDV gibi bir son kullanıcı fiyatı ile rüyalarımızı süslemeye devam edecek gibi. Micro - ATX’ten bahsetmeden geçmek istemiyorum. NLX - Booksize gibi ürünleri hep duyduk. Bir banka düşünün, yer zaten kısıtlı. Kocaman bir kasayı masa üstünde düşünebiliyor musunuz? En değerli şey yer. Hatta yavaş yavaş LCD ekranlara geçiş başladı. Eskiden özel üretim MonoVGA ekranlar sırf bu sektör için üretilirdi. Bu tip ürünlerin mantığı şu: • Az yer kaplayacak • Tek amaca uygun olduğundan yuva sayısı en aza indirgenecek (4 PCI) • Az donanım olacağından güç kaynağı 100-150 W seviyesine çekilecek • Doğal olarak kırpılmış anakart-kasa ve güç kaynağı maliyeti düşürecek Bunlara ilk örnekler yabancı markalı ürünlerden geldi. Bankalar çoğunlukla yabancı markalı ürünleri tercih ettiklerinden mi olsa gerek, güç kaynakları yetersiz olduğundan ve neredeyse anakarttan fazla enerji yiyen görüntü kartları yüzünden ev kullanıcısına hitap edemediğinden mi olsa gerek, ya da söz verildiği üzere aman aman bir fiyat avantajı getirmediğinden mi olsa gerek henüz piyasada yoğun olarak bu ürünler rastlamıyoruz. Ancak mantığı oldukça doğru ve bu tip sektörlere ileride hitap edeceğini düşünüyoruz. Bir Kasada Bulunması Gereken Özellikler... 1. Genişletilebilirlik: Gerek yuva gerekse güç kaynağındaki kuvvet çıkışları açısından CD-ROM, sabit disk gibi takılabilecek mevcut ve ek donanımı kaldırabilecek kapasiteye sahip olması. 2. Sessizlik: İş yaparken, yazı yazarken insanın içinde şunu camdan atsam da kurtulsam gibi hisler uyandırıp uyandırmadığı. 3. Kalite: Metal aksamın sağlam, eğilmeyecek bir malzemeden yapılmış olması. Plastik aksamın kaliteli malzemeden yapılmış olması. Güç kaynağının yeterli kuvvette olması ve yeteri kadar çıkışı olması. Bazı donanım ithalatçılarından güç kaynakları konusunda yurtdışı fuarlara gittiklerinde kasa için pazarlık yaparlarken örneğin 200W güç kaynağı istendiğinde "Gerçek 200W mı olsun?" gibi sorularla karşılaştıklarını söylediler. Onun için kasa alırken markalı malı güvenilir bir ithalatçıdan seçmekte fayda var. Bir de güç kaynakları üzerindeki CE ve TUV gibi standartların bulunup bulunmadığına dikkat edin. 4. Montaj ve Bakım Kolaylığı: Anakartın yerleştirileceği blok sökülebiliyor mu? Veya çıkarmadan monte edebilecek yeterli alan var mı? Sabit disk, CD-ROM, disket sürücü başka donanımları sökmeden rahat sökülüp takılabiliyor mu? Ön kapak rahatça bütün halinde sökülüp takılabiliyor mu? Bizzat birer disket ve CD sürücü bağlayarak takıldığı zaman aralıklar kalıyor mu? Tüm bu noktalara dikkat edin. 5. El kesme tehlikesi: Her kasa içindeki el değebilecek bölgeleri elleyerek, özellikle el çarptığında yaralayabilecek bölgeleri vurgulayın. Haliyle kaşındığımdan her tarafımı kestim. SES KARTLARI SES KARTLARI İlk kişisel bilgisayarlar bir iş aracı olarak üretilmiştir. Bu nedenle sesin bilgisayarlarımıza girişi yenidir. Uzunca bir süre bilgisayarın tek ses uyarı sinyali “bip” ve “klik” sesleriydi ve bilgisayarın bütünleşik bir ses yongası yoktu. Ses kartı, temel olarak bilgisayarın sesleri kaydedip çalışmasını sağlayan bir genişleme kartıdır. Ses kartları bu işlemleri sayısal olarak gerçekleştirir. Yani kayıt yaparken sesi bir dizi sayıya dönüştürür ve çalarken de bu sayıları ses haline dönüştürür. Seslerin sayılara dönüştürülmesi, ses üzerinde çeşitli işlemler yapmamızı sağlar: sesi grafik olarak ekranda görebilir, parçalarını kesip yapıştırabilir, üzerine yankı gibi efekt verebilir veya diske kaydedebilir, birilerine gönderebilirsiniz. Ses kartının sayılılara dönüştürme işini ne kadar iyi yaptığını, “16-bit 44.1Khz Stereo” gibi ifadeler belirtir. Ses kartları, genel olarak 16, 32 ve 64 bitlik olabilmektedirler. Bunlara: Sound blaster16, AWE 32 ve AWE 64 örnek verilebilir. Çeşitli ses kartı standartları vardır. Ses kartınız Sound Blaster standartında ise uyumsuzluk problemi olmadan kullanabilirsiniz. Hemen hemen bütün bilgisayar programları Sound Blaster’ı desteklemektedir. Adlib ise Sound Blaster’dan sonra gelen ses kartı standartıdır. Bunların dışında, D/A, Covax Speech Thing, Disney Sound Source, Roland gibi çeşitli ses standartları da vardır. Ses kartları, PC’lerin birkaç kanaldan ses çıktısı verebilen özel ses birimleri haline getirilmiştir. Ayrıca bir mikrofon ya da bir müzik aygıtından girilen sesler bilgisayar ortamında işlenebilmektedir. Bazı ses kartları ses kaydederken aynı anda ses de çıkartabilmektedir ki bu tür ses kartları “full-duplex” olarak nitelendirilir. Ses kartlarının başka bir işlevi, müzik üretmektir. Bunu MIDI denilen, müziğin notalar halinde işlenmesini sağlayan, bir sistem yardımıyla yaparlar. Notaları müziğe dönüştürme işlemi ses kartına aittir. Bazı ses kartları bunu FM denilen bir yöntemle yapar ve düşük kalitede müzik üretir. “Wawe Table” denilen yöntemi kullanan ses kartları ise daha gerçekçi sonuçlar verir. Wawe Table, önceden kaydedilmiş enstrüman seslerini birleştirerek müziği oluşturma yöntemidir; bu enstrüman kayıtları genellikle ses kartının üzerindeki silinmez bellek alanında saklanır. Gelişmiş ses kartları yardımıyla bilgisayara sesle kumanda etme olanağı da çıkmıştır. Ayrıca ses ekipmanları o kadar gelişmekte ki ses algılama (voice recognition) programları ile bilgisayara okunanları yazıya çevirebilmektedir. Böyle bir sistem oldukça pahalı olmakla birlikte ses kartları oldukça ucuzlamıştır. STANDARTLAR Adlib ses kartının donanım konfigürasyonu, PC’lerde ilk önemli standarttı,ancak PC’lerde dijital standartlarında öncü rolü üstlenen Creative Labs’ın SoundBlaster serisi kartları oldu. Creative 8 bitlik ses kartlarından sonra 16 bitlik kartları çıkardı, başarılı AWE32 serisinden sonra 97’de tek bir MIDI aygıtından 64 notalık ses örneklemesi yapan, böylece 32’si donanım, 32’si yazılım tarafından kontrol edilen bir polifoni sunan AWE64 geldi. Günümüzün ses kartlarının çoğu SoundBlaster ve General MIDI standartlarını destelemek, 44.1 Hz, müzik CD’lerinin kaydedildiği frekanstır; bu yüzden ses kartlarının “CD kalitesinde” ses verebilme özelliği vardır. Bazı ses kartları ses üretilmelerinin yanında, ilk zamanlarda CD-ROM arabirimi olarak da işlev gördüler: Üzerlerinde CD ses kablosu girişinin yanı sıra Sony, Mitsumi ve Panasonic sürücüler için özel arabirimler, hatta CD-ROM sürücüler için bir ID konnektörü bile yer aldı. Böylece tek bir kartla CD-ROM sürücüler de desteklenerek PC’ye multimedya özellikleri kazandırılmış oldu. SES KARTININ BİLEŞENLERİ Ses kartlarının amacı sesi kaydetmek ve daha sonra tekrar çalmaktır. Günümüz ses kartlarında sesin üretilmesi, kaydedilmesi ve sentezlenmesi için çeşitli donanım bileşenleri bulunur, bunlar sırası ile; * Örnekleme (sampling) * Dahili bir FM sentezleyici (Synthesis) * Dalga tablosu sentezi (Wawetable synthesis) SİNYALDEN BİTLERE : ÖRNEKLEME (SAMPLİNG) Ses bildiğiniz gibi analogdur, işitilebilir bir dalgadır. Ses kartının bir sesi kullanması için öncelikle bu sesin analog formdan ses kartları için anlaşılabilir olan dijital forma dönüştürülmesi gerekir. Analog sesi dijital sese çevirmenin ana metodu örneklemedir (sampling). Bu işlem PCM metodu, Pulse Cloded Modulation (Pulse Kodlu Modülasyon) ile yapılır. Analog sinyalin dijital forma dönüştürülmesi: PCM altında, sinyal bir saniye içerisinde birçok kere örneklenir, dalganın yüksekliği kaydedilir (aslında ölçülen yüksekliğin logaritmasıdır). Sinyalin yüksekliğini devamlı olarak ölçmek imkansızdır, bu nedenle sadece belli örnekleme zamanlarında ve sınırlı sayıda örneklerle sinyalin yüksekliğini ölçeriz (örnekleme kelimesi buradan gelmiştir). Daha sık örnekleme alırsanız örnekleme sayısı artacaktır ve tabii ki tekrar üretilen sinyalin kalitesi yüksek olacaktır. Bir saniye içerisinde kaç tane örneğe ihtiyacımız vardır. Bu soruya cevap vermek için Nyquist teorisine bakmamız gerekir. Bu teoriye göre bir sinyali tamamı ile kopyalamak için N tane örnek almak gerekir, N ise şu formülden bulunabilir; N = 2 x sinyal bant-genişliğidir. Kulaklarımızın bant genişliği (bandwidth), 22.050 Hz sınırı içerisinde kabul edilir. Bunun iki katı ise müzik CD’lerin örnekleme miktarı olan saniyede 44.100 örnek sayısıdır. Daha yüksek bir örnekleme sayısı daha fazla verinin saklanması demektir. PCM ile örnekleme yapma ile ilgili tek şey örnekleme sayısı değildir. Kaydedilen değerin –127 ile +128 arasında değiştiğini ve sadece tam sayı olduğunu varsayalım. Kaydedilen değerlerin alabileceği en büyük değer 256 olduğu için her bir sinyal değeri 8 bit ile kaydedilebilir. Kaydedilen değer –32707 ile +32708 arasında değişirse, kaydedilen değerin alabileceği en büyük değer 65536 olduğu için her bir sinyal değeri 16 bit ile kaydedilebilir. 16 bit kullanmak sesin kaydındaki kaliteyi artıracaktır ama ses sinyalini tanımlamak için gerekli olan veri miktarını otomatik olarak iki katına çıkaracaktır. Müzik CD’leri 16 bit örnekleme ve saniyede 44,100 örnek sayısı kullanırlar. En ucuz ses kartları 8 bit örnekleme kullanırken, çok daha pahalı olan ses kartları 64 bite kadar çıkabilmektedir. FREKANS MODÜLASYONU (FM) Ses kartlarında kullanılan ilk yaygın teknoloji Frekans Modülasyonu (FM) olmuştur. Ses kaydı için örnekleme gayet iyi çalışır. Fakat tamamı ile yeni sesler üretmek için, PC yazılım otoriteleri bir ses kartına “bir kemandan çıkmış gibi bir do sesi çıkar” demenin yollarına ihtiyaç duyarlar. Bunun için kullanılan metot FM sentezidir. FM sentezleyicileri sesi, taşıyıcı olarak adlandırılan ikinci bir dalga formu ile birleştirirler. İki dalga formunun frekansları birbirine yaklaştığında kompleks bir dalga formu oluşur. Taşıyıcı ve modilatör dalgaları kontrol ederek farklı enstrüman sesleri elde etmek mümkündür. FM sentezleyiciler 80’lerde popüler olmakla birlikte, Dalga Tablosu Sentezleyicisi karşısında zayıf kalmış ve gözden düşmüştür. FM sentezinin amacı bir müzik enstrümanının sesini daha doğrusu dalga formunu yükselme (attack), düşüş (decay), durağan devre (sustain) ve azalma (release) şeklinde ifade etmektir. DALGA TABLOSU SENTEZLEYİCİ Dalga Tablosu sesi yaratmak için taşıyıcı ve modülatörlerden yararlanmaz, gerçek enstrüman seslerinden örnekleri kullanılır. Örnek, bir enstrümanın seslerinden örnekleri kullanır. Örnek, bir enstrümanın çıkardığı sesin oluşturduğu dalga formunun dijital hale getirilmişidir. Yani kaydedilmiş bir enstrüman sesinin dijital halidir. ISA veriyolunu kullanan kartlar bu örnekleri genelde kart üzerindeki sadece okunabilir bir bellekte (ROM) saklar; ancak yeni PCI kartlarda sistem belleği de bu iş için kullanılabilmektedir. FM ses kartları az çok birbirine yakın kalitede sesler çıkarırken; dalga tablolu kartlar enstrüman örneklemesi açısından birbirlerine göre kalite farklılıkları gösterebilir. Bu kalite aşağıdaki faktörlere bağlıdır: • Orijinal kaydın kalitesi; • Örneklerin kayıt frekansı; • Her bir enstrüman sesini vermek için kullanılan örnek sayısı; • Örnekleri depolamak için kullanılan sıkıştırma yöntemi. Çoğu enstrüman örnekleri 16 bit’te ve 44.1 kHz’de kaydedilir. Ancak üreticiler daha fazla ses örneğini daha küçük bir alanda depolamak için verileri sıkıştırırlar.bu da sersin dinamik kalitesini düşürür. Bir kasedi hızlı ve yavaş çaldığınızda frekansı değişir, ses ince veya kalın çıkar. Aynı şey dijital ses içinde geçerlidir. Bu şekilde tek bir örnek sesten oktavlar oluşturulur. Ancak bazı örnek sesler çok hızlı veya çok yavaş çalınıyorsa ses zayıf ve ince çıkar veya gerçekçi olmayabilir. Bu yüzden çeşitli oktavlarda aynı enstrüman için birden fazla örnek kullanılır. Her enstrüman çalınış şekline göre farklı ezgiler yaratabilir. Örneğin piyano yumuşak veya sert çalınabilir. Bu durumda sesin sadece şiddetine değil tonunda da değişiklik olur. İşte bu etkileri daha gerçekçi verebilmek için daha fazla örnek kullanılması gerekir. Sadece bir piyano sesini tüm geçekliği ile verebilmek için 6 ile 10 MB arasında örnek sesin depolanmış olması gerekir. Yüzlerce değildir ve örneklenerek sentezlenmiş ses bu yüzden gerçek ile karşılaştırılamaz. 3 BOYUTLU SES KARTLARI Ses kartından Sound Blaster 16 uyumlu olmasının ve kaynak çakışması sorunları yaratmamasının dışında bir şey beklenmediği dönemler 2 yıl öncesindeydi. Voodoo fenomeninin grafik dünyasında çıkmasıyla, ardından da 3 boyut olayı salgın hızıyla dört bir yana yayılıyor. Ses kartı yapımcıları, esen 3D rüzgarını da arkalarına alarak çalışmalara başlıyor. Bilgisayar dünyasında hiçbir konuda uzlaşım pazarlama stratejileri gereği asla söz konusu olamayacağından herkes farklı dallarda çalışıyor ve ortaya da bir sürü 3D ses teknolojisi çıkıyor. İlerleyen sayfalarda ses kartı anatomisine değinip, bu teknolojileri anlattıktan sonra elinizdeki kartlara ilişkin bilgi sahibi olacaksınız. SES KARTINDA BİLİNMESİ GEREKENLER WAVETABLE Eskiden hemen tüm sistemlerde ve ucuz PC satacağım diye direnen satıcıların hala bile kullandıkları eski ses kartlarında, sayısal ses verilerini işlemeye yarayan bir FM syntesiser vardır. Taa 1970'lerin teknolojisi olan FM (Frequency Modulation) sonraları Yamaha tarafından geliştirilmiş ve ortaya FM OPL3 Synthesiser yongası çıkmıştı, çok uzun yıllar özellikle oyun dünyasının bir numaralı ses elemanı olan OPL3 o dönemde akustik ve elektronik enstrüman seslerinin maksimum alınabilmesi için en yaygın yoldu. Tabii bu hoşnutluk önemli oranda da beklentilerin kısıtlı olmasından kaynaklanıyordu. Zaman içerisinde özellikle oyunların gelişmesiyle yerini Wavetable Synthesis'e bıraktı. Wavetable, FM'in tersine ses yaratmak içim modülatörler filan kullanmıyor bunun yerine enstrümanların gerçek seslerinin kaydedilmiş örneklerini kullanıyor. ISA veri yolunu kullanan ses kartları bu örnekleri (samples) kendi ROM'larında saklarken, bu incelemede göreceğiniz gibi PCI yuvasını kullananlar sistem RAM'inin belli kısmını bu saklama işlemi için istiyorlar. Bu örneklemelerin boyutları ne denli büyük olursa elde edilecek ses de o denli kaliteli olacaktır. Eminim şimdi bir çoğunuz Wavetable'ı daha etkin kullanmak için nasıl bellek arttıracağını aradığı günleri düşünmüştür. ISA kartların önemli dezavantajlarından biri de işte bu bellek sorunu. Hatta daha çok ses saklanabilmesini sağlayan Wavetable daughterboard (ek wavetable kartı) bağlantılarının hemen her 16 bit kart üzerinde bulunmasının sebebi de bu. DİJİTAL SİNYAL İŞLEMCİLERİ Bir ses kartının ses üreteci, gerekli sesleri vermek için dalga tablosu belleğinin farklı alanlarından örnekleri okuyup gerekli hızlarda (oktavlarda ) verebilen özel bir dijital sinyal işlemcisine (DSP- Dijital Signal Processor) dayanır. İşlemci ne kadar güçlüyse işlenebilen ve aynı anda verebilen maksimum nota sayısı da o kadar çok olur. Buna kartın polifonisi denir. Hani ses kartlarının sonunda 32,64 hatta 128 gibi eklentiler görüyoruz ya işte bu o sayı aslında o kartın polyphony’sidir. Örneğin SoundBlaster PCI64 kartı, sanılanın ve yaygın kanaatin aksine 64 veri işlemez, 64 sesi aynı anda verebilme kapasitesinde bir kart olduğu ifade edilmek için sonuna 64 ibaresi eklenmiştir. DSP karmaşık algoritmalar kullanarak eko, gecikme, koro gibi efektler verebilir. Örneğin bu efektlerden “reverb”, enstrümanlar büyük bir salonda çalınıyormuş gibi bir etki yaratır. Koro (chorus) tek bir enstrüman sesi çoklanarak, büyük bir koro aynı melodiyi aynı çalgılarla çalıyormuş gibi etki yaratır. MIDI her ne kadar PC’de MIDI dosyalar dinlemek artık iyiden iyiye popülaritesini kaybetse de MIDI (Musical Instrument Digital Interface) her ses kartının vazgeçilmez bir öğesi, enstrümanların kendi aralarında anlaşabilmelerini sağlayan bir standarttır. Bugün hemen her ses kartının joystick bağlantısından MIDI aygıtları bağlanabilmektedir. MIDI ilk icat olduğunda müzisyenler ellerinde hangi MIDI enstrüman varsa onunla birtakım aranjmanlar yapıyordu, ancak iş başka synthesiserda dinlemeye gelince aynı sesler alınamıyordu. Çünkü her synth yapımcısı enstrümanlara kafasına göre program numarası veriyordu, böylece orijinali piyano olarak kaydedilen bir ses, bir başka synth’de sözgelimi klarnet olarak duyuluyordu. İşin uzmanları bunu da bir standarta bağlayıp bir enstrüman haritası çıkardılar, adını da General MIDI koydular. Ses kartının kalitesindeki önemli etkenlerden biri de işte bu General MIDI enstrümanlarını orijinaline ne denli yakın çalabildiğidir. PCI VERİ YOLU ISA’nın yerine PCI kullanılmasının önemli sebeplerinden biri, PCI ses kartlarının Wavetable için sistem belleğini kullanmasıdır. Aslında bakılacak olursa çok daha önemli bir neden daha var, o da bant genişliği. ISA veri yolu teorik olarak maksimum 8 Mbps (Saniyede 8 Mb) veri aktarabilirken bu rakam PCI’da 132 MBps’a yükseliyor. Doğal olarak ISA’NIN sadece 16 kanal kapasitesi de ortadan kalkmış oluyor. Bugünün 32 hatta 64 kanal kullanabilen uygulamaları göz önüne alındığında PCI veri yolunu kullanan ses kartlarının farklılığı da ortaya çıkmış oluyor. Haliyle veri hızı bu denli yüksek olunca da 3 boyutlu ses yada çoklu kaynaklardan gelen ses verilerini işlemek gibi gelişmiş özellikler de rahatlıkla kullanılabiliyor. DİJİTAL SES CD-ROM ‘da müzik CD’leri çalabilmek için sürücünü arkasındaki analog line çıkışından ses kartının üzerindeki line girişine bir bağlantı yapılır. İşte bu bağlantı analog olduğundan dolayı dış dünya etkilerine, mesela PC’nizin güç kaynağı etkilerine açıktır. Bu sebepten (anten gibi davranan bağlantı yüzünden) sinyal kaybı ya da acayip sesler olasıdır. Dijital bağlantı kullandığınız takdirde ise dış etkilerden etkilenmezsiniz, çünkü veriler sayısal ortamda akıp gitmektedir. Günümüzde özellikle temiz kayıt isteyenlerin kullandığı dijital bağlantının en önemli öğesi SPDIF çıkışı/girişdir. Spee-deef olarak telaffuz edilen SPDIF’in açılımı Sony/Philips Digital İnterface’dir. Philips ve Sony tarafından geliştirilen bu arabirim ile CD player, DAT gibi kaynaklardan sayısal veri aktarımı kayıpsız yapılabilir. Bu kayıpsız veri aktarımı sayesinde de özellikle DVD gibi dijital ses barındıran meydanlardan daha iyi sonuç alınabilir. • TAD: Kimi ses kartlarının üzerinde TAD girişi bulunur. TAD’ın anlamı Telephone Answering Device’dır. Voice özellikli dahili modemlerin çoğunda bu bağlantıyı gerçekleştirebilirsiniz. • AUX: Passthrough demek doğru olur. Ses kartı üzerinde bulunan bir giriştir. Kendisi üzerinden MPEG, TV ya da radyo kartlarının sesi iletebiliyor. 3 BOYUTLU SES Herkesin çok net bildiği gibi insanoğlunun iki adet kulağı var. Bu kulaklar sayesinde etrafımızı çevreleyen 3 boyutlu ortam içerisinde sesin ne yönden geldiğini anlayabiliyoruz. Madem ki gerçek dünya da sadece iki kulakla 3 boyutlu duyabiliyoruz, 2 ya da daha çok adet hoparlör ile ya da bir kulaklık ile de aynı etkiyi almamız mümkün olabilir. Bu 3D sesi ortaya koyabilmenin 3 farklı yöntemi var. Birincisi stereo expansion adı verilen yöntem, örneğin 3D özelliği olmayan bir müzik parçasına bu etkiyi verebilen özel bazı teknikler var. Kimi müzik setlerinde ya da hoparlörlerde görmüşsünüzdür, bir düğmeye basarsınız veya yazılım ile ayarlarsınız ve daha değişik bir etki alırsınız dinlediğiniz müzikten. Anlaşıldığı gibi burada kaynağın 3D ses barındırması gerekmez. Buna benzeyen diğer bir teknik de Virtual Surround, yani sanal çevreleme. Bu teknik de 3D sonradan eklenir. 3D ses alabilmenin üçüncü ve bizi ses kartları açısından ele alındığında en çok ilgilendiren yolu Positional 3D Audio olarak ortaya konabilir. Burada birden fazla ses 3 boyutlu ortamda birbirinden farklı yerlerde konumlandırılmaya çalışılır, böylece 3D etkisi oluşur. Örneğin bir filmde görünürde uçak olmamasına karşın önce arkanızdan yaklaştığını duyabilmeniz, sesin giderek yaklaşması derken üzerinizden geçip giderken sesin kaynağını konumlandırabilmeniz hep bu sayede olur. 3D ses API’sı aslında sadece 3D sesi size iletmek isteyen programcının kullandığı ve sesin 3 boyutlu uzayda hangi konumdan ve hangi şiddetle geleceğini ses kartına söylemesine yarayan komutlar topluluğudur. DIRECT SOUND3D: Microsoft’un geliştirdiği Direct Sound 3D, aslında DirectX’in bir parçası. Bu sebepten DirectX destekli her yeni PCI ses kartı tarafından rahatlıkla kullanılabiliyor, bu yaygınlık sayesinde de en sık karşımıza çıkan 3D ses API’si. Oyun programcılarının da kolayına geldiği için çoğu yeni oyunda kullanılabilir olması gerekir. Zaten kullanılabiliyor ancak çok fazla tercih edildiği söylenemez, nedenine gelince programcıya sunduğu imkanlar bugünün oyunlarında kısıtlıdır. Bu kısıtlı ortamdan sıyrılmak isteyen ilk firma Aureal oldu ve DirectX ile birlikte çalışmalarına başlayarak A3D’yi ortaya koydu. A3D: Modern ses kartlarında en sık rastlayacağınız 3D API’si olan A3D, ana işlemciye fazla yüklenmemesiyle dikkat çekiyor. Donanımdan 3D ses hızlandırılması olayının atası sayılabilecek A3D, aslında Direct Sound3D komutlarını kendi algoritmaları ile kullanıyor. A3D’yi kullanan kart çeşitlerinin birincisi emülatörler, oyundan gelen A3D bilgilerini alarak sahte bir A3D.dll dosyası ile DirectSonud3D altına işliyorlar, yani bir anlama oyunu kandırıyorlar. Creative’in Sound Blaster Live ses kartı bunun güzel bir örneğidir. A3D kullanan ikinci tür kartlar DSP tabanlı ürünlerdir. Bunlarda programlanabilir bir DSP işlemcisi var, bu generic işlemci üzerine A3D’nin algoritmaları işleniyor böylece A3D donanım hızlandırıcılı bir ses kartınız oluyor. Bu tip kartların 3D ses başarısı tamamen sözünü ettiğimiz DSP’nin kapasitesi ile doğru orantılıdır. Son olarak A3D kategorisinde karşımıza Voretx 1 ve Voretx 2 yongaları çıkıyor. Voretx 1, 8 adet 3D, 8 adet de 2D ses işleyebiliyor, en gelişmiş A3D kullanıcısı Voretx 2’de ise imkanlar ve kalite çok daha geniştir. Örneğin Diamond MX-300 ses kartı bu yongayı kullanmaktadır. EAX: EAX’ın açılımı Environmental Audio Extensions. Creative tarafından geliştirilen bu API’ye geçmeden önce reverb kavramına biraz değinmemiz gereklidir. Duyduğumuz sesler iki bileşenden meydana geliyor;orijinal kaynaktan yola çıkarken ses ve bu sesin kulağımıza ulaşıncaya dek çevreden aldığı etkilerdir. Örneğin duvarlar, etrafımızdaki insanlar ya da diğer objeler seste bir deformasyona yol açar. İçinde bulunduğumuz oda ya da ortamın şekli, içerdiği materyallerin büyüklüğü ve çeşidinin yarattığı etki reverb olarak tanımlanır. İşte Creative’de bu yüzden API’sine çevresel ses anlamına gelen Enviromental Audio adını koymuştur. Creative’in yapmak istediği programcıya içinde hazır çevresel efektler bulunan bir reverb motoru sunuyor ve “al bunu oyuncunun 3D ortamı hissetmesi için hangisi uygun geliyorsa kullan” diyor. EAX’da aslında bir DirectSound3D uzantısı, yani o da tıpkı A3d gibi DS3D komutlarını kendi algoritmalarıyla kullanıyor. Q3D: Qsound firmasının bir ürünü olan Q3D henüz pek yaygın olarak kullanılmıyor. Amacı diğerlerinde olduğu gibi sadece hoparlör aracılığı ile 3D ses ortamı yaratmaktır. Programcı firmanın iddiasına göre aslında kulaklık üzerinde çalışmak üzere geliştirilmiş olan Head Related Transfer Functions (HRTF), 2 hoparlör üzerinde doğu çalışmıyor ve kayıplara yol açıyor. Bu yüzden Q3D bu tekniğin yanı sıra çapraz konuşma (cross talk) adı verdiği bir tekniği de kaynaştırmıştır. Tıpkı diğer API’lerde olduğu gibi Q3D’nin de 2.0’ı tamamlanmıştır. Q3D, DVD kullanımı için Qsurround adını verdiği yeni bir teknoloji kullanıyor. Buna göre AC3 (diğer adıyla Dolby Digital 5.1) kodlarını çözebilen bir yazılım kullanıldığında Q3D kartları ile film seyredilebiliyor. Aslında bunu hemen her API yapabiliyor, örneğin Vortex2 yongasına sahip Diamond MX300’de A3D API’sini kullanarak bu sinyalleri çözebiliyor. SENSAURA: Yamaha’nın bu teknolojiyi kullanmaya başlaması ile adını duyuran Sensaura, temelde diğer API’ler ile büyük farklılıklar taşımıyor. Yukarıda bahsettiğimiz HRTF olayına yeni bir boyut kazandıracak olan ve bir metreden yakın mesafelerde de iyi sonuçlar vermek üzere tasarlanan MacroFX ile, yakınlaşan objelerin dinleyiciye yaklaştıkça farklı sesler de verebilmesini sağlayan ZoomFX özellikleri Sensaura’nın öne çıkan yeni teknolojileridir. 3D ses özellikleri her ses kartı kullandığı API ne olursa olsun (ister Q3D ister A3D ya da EAX ) kendiliğinden DirectSound3D uyumlu hale gelir. Bir örnekle açıklayacak olursak DS3D programlanan oyun çalıştırıldığında sistemde ses için bir 3D donanımı arayacak ve bulduğunu kullanacaktır , bu sebepten her hangi bir 3D ses kartında temel 3D konumlandırmalarını gerçekleştirecektir. Sonuç olarak 3D ses kartlarının verdikleri sesin 3D kalitesinde tüm bu saydığımız API’lerin DS3D’yi nasıl kullandıkları belirleyici olarak karşımıza çıkıyor. ÇOK ÇIKIŞLI SES KARTLARI DVD, oyunlardaki gelişmeler ve MD Walkman’lerin yaygınlaşması sonucu ses kartları önem kazandı. Günümüzde 4 çıkışlı veya dijital çıkışlı ses kartlarında pre-amfi bulunmuyor. O yüzden ses kuvvetleri daha çok kullanılan hoparlörlerin gücüne bağlı. 3D AUDIO Gerek ses kartlarında gerek hoparlör setlerinde bu "3D ses" kavramıyla ve bunun yanında Surround Sound, Dolby Digital (AC-3), Dolby Surround, Dolby Surround ProLogic gibi terimlerle artık çok sık karşılaşıyoruz. Bu da epey bir kafa karışıklığına yol açıyor. Gelin önce bunları bir açıklığa kavuşturalım. Önce en basitinden başlayalım: Subwoofer’lı bir çift hoparlörünüz var, üzerinde 3D yazıyor ama bu nasıl 3D ses verir? Gerçek dünyada kulaklarımız her yönden (arkadan, yukarıdan, soldan, sağdan vs.) gelen sesleri algılıyor ve bunların konumlarını belirleyebiliyor. Ses kartı ve hoparlör teknolojisindeki gelişmeler de, bize filmlerde ve oyunlarda bu üç boyutlu ses algılamasını gerçeğe çok yakın bir şekilde yaşatmayı amaçlıyor. Bunların tümüne "3D audio", yani üç boyutlu ses deniyor - bazen de "surround sound" dendiğini görebilirsiniz. Ancak üzerinde bir 3D düğmesi bulunan, subwoofer’lı herhangi bir çift hoparlör için de aynı tanım kullanıldığından biz aradaki ayırımları belirtmek için farklı terminolojiler kullanacağız. Örneğin çift hoparlör setlerinde kullanılan efektler için "3D" yerine "geliştirilmiş stereo" (expanded stereo) demek daha doğru. "3D"yi ise sadece sesi dinleyicinin etrafında konumlandıran ses sistemleri için kullanacağız. Gerçek bir 3D ses sisteminde yukarıdan, aşağıdan, arkanızdan, ileriden gelen sesleri bu mesafe ayırımı ile hissedersiniz. Bazıları bu ayırımı belirtmek için "konumsal 3D ses" (positional 3D audio) demeyi yeğliyor. PC dünyasında sesi kullanıcının etrafındaki çeşitli kaynaklara dağıtmak yeterli değildir. Ekrandaki ses kaynağı nesnelerle etkileşime geçtikçe ses bir konumdan diğerine geçer. Yani bir oyunda bir füze gönderildiğinde gerek fırlatıldığında, gerek havada yol alırken, gerek hedefinde patladığında çıkan sesler noktasal olmaz. Gerçek bir 3D ses sisteminde füzenin havada çıkardığı ıslık sesinin nasıl bir yol izlediğini de anlayabiliriz; yani ses bulunduğumuz ortamda yer değiştirir, bir ses kaynağından (hoparlörden) diğerine hemencecik atlamaz. İşte gerçek etkileşimli 3D ses ile "surround sound" arasındaki fark budur. Kullanıcı sesin hoparlörlerden çıktığını algılamaz, ses onun bulunduğu ortamda noktasal olarak değil tümüyle çevresini sarar. Surround sound sistemleri, çoklu hoparlörlerde çok kanallı seslerin kullanıldığı sinemalardan PC’lere inmiştir. (Burada "kanal" sözcüğü ile belirli bir sinyal yolunu kastediyoruz. Örneğin mono kayıtlarda tek kanal kullanılırken, stereo kayıtlarda çift kanal kullanılır.) Her üç ses teknolojisi de – geliştirilmiş stereo, konumsal 3D, surround sound - ses deneyimimizi zenginleştirir. GELİŞTİRİLMİŞ STEREO Çift hoparlörlü klasik stereo ses teknolojisi 1950’lerde geliştirildi ve o zamandan beri, dinleyicinin algıladığı akustik ses alanı olarak adlandırabileceğimiz "ses etki alanı" (sound stage) sınırlı kaldı. Stereo’nun bir diğer sorunu, dinleyicinin en iyi akustik etkiyle sesleri dinleyebilmesi için "sweet spot" adı verilen belirli bir konumda durması zorunluluğuydu. Ses etki alanını ve "sweet spot"u genişletmek için pek çok teknik kullanıldı: Gecikmeler (delay), ses filtreleri, bas ve tiz efektleri... SRS, Spatializier, Qsound, Power Technology, Philips gibi firmalar daha karmaşık algoritmalar kullanarak ses etki alanını daha da geliştirmeye çalıştı. (Bu gelişmeler PC kullanıcılarına yaradı, çünkü iki hoparlörlü bir PC sisteminde hoparlörler monitörün iki yanında durur, hoparlörleri genelde çoğu kişi odanın farklı yerlerine yerleştirmekle uğraşmaz.) Stereo sesi geliştirmek için çeşitli donanım ve yazılım çözümleri geliştirildi, bunların bir kısmı ses kartlarına eklendi, veya Winamp gibi MP3 çalıcılar için plug-in’ler çıkarıldı. Ancak nihayetinde stereo sinyaller söz konusu olduğundan ses etki alanını genişletme çabaları bir sınıra dayandı ve konumsal efektler uygulanamadı. SES KARTLARI VE DVD DVD filmler giderek yaygınlaşıyor ve herkeste bir DVD salgını baş gösterdi. DVD sürücülerde kullanılan bazı parçalar DVD Player’ların yanı sıra cep telefonlarında da kullanıldığı için bu sıralarda büyük bir DVD sürücü sıkıntısı var, hatta bazı modeller karaborsaya düştü. Bir yıl önce bu patlamayı biz öngörürken, DVD üreticilerinin yeterince öngörememesi (veya öngörüp önlem alamaması) ilginç. Neyse, konumuza dönelim: Bugünlerde çok çıkışlı ses kartlarının ve çoklu hoparlörlerin oyunlar kadar DVD için de alındığını söylersek, sanırız yanlış olmaz. Hızlı işlemciler ve ekran kartları softDVD yazılımları sayesinde, görüntü tarafında MPEG-2 kartlara ihtiyacı ortadan kaldırmıştı. Geriye ses tarafında da MPEG-2 kartların S/PDIF çıkışlarıyla sağladığı Dolby Digital (AC-3) desteğini ses kartlarına kaydırmak kalmıştı. Önceleri S/PDIF’li I/O kartları ile bazı SB Live! modelleri umut ışığı oldu, ancak softDVD yazılımları henüz bu tür pass-through çözümlerle Dolby Digital sesi desteklemiyordu. Sonra SB Live!’i tanıyan ve AC-3 çözücü görevini üstlenen softDVD yazılımları çıktı; SB Live!’in I/O kartsız modellerinde AC-3 desteği için çeşitli çözümler üretildi. Aşağıda daha detaylı anlatıyoruz ama bu çözümleri hemen sıralarsak yeni Value Digital ve Player modellerinde bulunan dijital minijack’a takılabilen 500 bin TL’lik bir S/PDIF adaptörü, üzerinde S/PDIF’in yanı sıra optik çıkışlar ve 9 pin dijital DIN de bulunan Apache ad-on kartı, Creative’in - pahalı bulunsa da - kendi çözümü olan I/O2 kartı. Şu konuyu tekrar hatırlatmakta fayda var: DVD filmlerden Surround ses almak için 4’lü (+ subwoofer) bir hoparlör seti yeterli. Ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi böyle bir sistemde arka ikili (surround) hoparlörlere mono ses verilip ikiye bölünüyor. DTT2500 gibi hem AC-3 dağıtıcılı hem de 5+1 kanallı bir hoparlör setinde ise DVD filmlerdeki 6 kanallı kaydedilmiş sesleri aynen bu şekilde dinleyebiliyorsunuz. Buna da Dolby Digital adı veriliyor. Aradaki farkın çok belirgin olduğunu söylemeliyiz. Zevkler bütçe ile ilgili bir şeydir ama yeterli bütçeniz varsa DVD filmleri Dolby Digital dinlemek için böyle 5+1 Dolby Digital bir hoparlör setini mutlaka öneririz. Gerçekten kendinizi sinema salonunda gibi hissetmenizi sağlıyor. Diğer yandan 5+1 Dolby Digital hoparlör setleri, yine yukarıda belirttiğimiz gibi şimdilik sadece DVD filmlerde kullanılıyor. Bu şekilde kaydedilmiş müzik CD’leri de yolda. Ancak bu ikisiyle ilgilenmiyorsanız, sadece oyunlar için 5+1 bir set işinize yaramayacaktır, çünkü 4+1 setlerle üç aşağı beş yukarı aynı işlevi görecektir. Zaten DTT2500 gibi bir set kullandığınızda DVD filmlerde setin amfisi üzerinde yeşil Dolby Digital ışığının yandığını görüyor, "yeşil ışığı yakalayıp" beş puan alıyorsunuz Tabii bu dediğimiz Win DVD 2000, Power DVD gibi S/PDIF çıkışını ve kullandığınız ses kartını destekleyen yazılımlar için geçerli. Biraz eski sürümlerinde ünlü bölge kodu kaldırma programı DVD Genie’nin ince ayarları ile yine Dolby Digital ses alınabiliyordu. OPTİK ÇIKIŞ Ses kartlarında optik çıkış artık aranan bir özellik oldu. Özellikle kayıt da yapabilen MD çalıcılarda optik giriş bulunduğu için, kullanıcılar müzik CD’lerinden, MP3’lerden, her tür müzik kaynağından MD’lere kayıt yapmak için optik çıkışlı ses kartı istiyor. Normalde ses kartının line-out’unu, normal bir analog kabloyla (TV kartını veya modemi ses kartına bağlamak için kullanılan ara kablolardan) MD çalıcının line in’ine bağlarsanız, bu şekilde de kayıt yapabilirsiniz. Hatta CD çalıcıların line-out’undan MD çalıcılara da bu şekilde bağlantı yapabilirsiniz. Öte yandan analog bağlantı ses kayıplarına neden oluyor; optik çıkışta böyle bir sorun yok. Tabii bağlantıyı Optik S/PDIF toslink adı verilen bir kabloyla yapıyorsunuz. Bu kablo bazı ürünlerle birlikte gelirken, bazılarıyla gelmiyor ama piyasada, müzik marketlerde bulunabilir. Bu incelemede Sony MZ-R30 MD Walkman’ime gayet kaliteli kayıtlar yaptım. Burada MD hakkında sık sorulan sorulara cevap vermek gerekirse, MD diskler 74 veya 80 dakika oluyor. Yani MP3’teki gibi bir sıkıştırma söz konusu değil; bir MD disk, müzik CD’sinin alabileceği kadar şarkıyı (15-16 şarkı) depolayabiliyor. CD’ye göre avantajı, tekrar kaydedilebilmesi. Kayıt yaparken parçaları bire bir çalmanız gerekiyor; yani gerçek zamanlı olarak kayıt yapıyor, MP3 çalıcılarda olduğu gibi "upload" geçerli değil. Yakın zamanlarda USB bağlantılı çözümler de Internet sitelerinde görülüyor ancak henüz Türkiye’ye gelmiş değil. Bunlarda da şarkıları çalarak kayıt söz konusu. "MD disklere veri saklanamaz mı? veya "Daha hızlı kayıt yapılamaz mı?" türünden sorular Internet’te mesaj listelerinde pek çok kişi tarafından soruluyor ve bu konuda haber içeren mesajların çoğu balon çıkıyor. Ancak Sony’nin sitesinde MD’li ve CD çalıcılı bir mini müzik setinde CD’den MD’ye 2x hızında kayıt yapılabildiğini gördüm. Optik çıkışa profesyonellerin kullandığı DAT kayıt cihazları da bağlanabiliyor. Tabii bunlar pahalı cihazlar olduğundan pek ev kullanıcılarına göre değil; ev kullanıcıları sadece MD kaydı için optik çıkış arıyor diyebiliriz. Bunun ötesinde optik çıkış bazen optik S/PDIF olarak geçiyor. Örneğin incelememize katılan Guillemot Fortissimo’nun üzerinde RCA tipi bir S/PDIF çıkış yok; Dolby Digital desteğinin optik çıkış üzerinden verildiği belirtiliyor (kablosu birlikte gelmiyor). Ancak DTT2500 gibi optik girişi olmayan bir 5.1 hoparlör setine sahipseniz, bu kartta optik çıkışı RCA tipi S/PDIF’e çeviren bir dönüştürücü bulmanız gerekebilir. Bu tür dönüştürücülerin olduğunu Internet’te gördük ancak kısıtlı zamanımızda piyasada araştıramadık. Muhtemelen elektronik ürünler satan yerlerde bulunabilir. Bir not düşmek gerekirse, MD Walkmanler üzerinde optik giriş olduğundan toslink kablo bağlantısı olması iyi. Öte yandan kablo fiber optik (yani cam kökenli) olduğundan fazla kıvrılıp bükülemediğini belirtelim. SURROUND SES FORMATLARI l Dolby Pro-Logic:Gerçek anlamda Surround ya da "saran" ses verebilen ilk ses formatı da diyebiliriz. İlk olmasının verdiği avantaj ile en sık kullanılan ünvanını da almıştır. Gerçi daha önceden bir de Dolby Surround vardı ama bu kadar hızlı yaygınlaşamadı. Çalışma prensibi basittir, sesin hangi yönden geldiğini hissettirmek istiyorsanız o yöndeki hoparlör kanalına kayıt yaparsınız. Örneğin film izlerken bir helikopter bulunduğunuz konuma göre yaklaşacak ve başınızın üzerinden geçecek ise merkez hoparlörden başlayarak ön sağ ve soldan kuvvetlice duyulacak, ses yavaşça bu kanallarda azalırken arka hoparlörlerde güçlenecektir. Böylece 2 boyutlu görüntü ortamında "ula helikopter kafayı çiziyordu" hissi vuku bulur. Piyasadaki Dolby Pro-Logic hoparlör seçeneklerinde bir de bu kodu çözmeye yarayan bir decoder olduğunu göreceksiniz. Dolby Digital :Yine Dolby firmasının keşfettiği ve yaygınlaştırdığı bir format, AC-3 adıyla da anılmakta. Aslında şu meşhur HDTV (high definition TV) ile kullanılmak üzere tasarlanan ancak bu iş beklenen hızla gelişmeyince sinemalara sıçrayan AC-3, burada Dolby'nin sayesinde Dolby Digital adını aldı. Temel olarak burada da 5.1 düzeneği karşımıza çıkıyor. 5, yani önde sol, sağ ve merkez hoparlörler arkada ise sol saran ve sağ saran hoparlör. 1 ise bazı sahnelerin etkisini artırmak için kullanılan, örneğin bomba patlaması gibi, ekstra kanal ve genelde kuvvetli bas sesi veriyor. Hepsi bir araya geldiğinde ise 5.1 oluyor. Peki dijital ses ne avantaj sağlıyor? Temel olarak en büyük avantajı ses verileri sayısal kaydedildiği için toplam 6 kanalın da hiç veri kaybına uğramadan ve çok daha az yer kaplayarak taşınabilmesi. Ancak özellikle az sonra aktaracağımız DTS taraftarları tarafından aslında belli etmese de "kayıplı" bir sistem olarak tanımlanıyor. Dolby Proo-Logic ile birlikte yürüyen bu formatı çözebilen tüm ses sistemlerinde Pro-Logic decoder olmasının sebebi ise, müzik alanında halen yaygın olarak Dolby Stereo kullanılmasından kaynaklanıyor. Bu sistemde de ses kanallara yapay olarak dağıtıldığından Pro-Logic çözücüler de işin içerisinde kalıyor. l DTS (Digital Theatre Systems) TS, 1993 yılında çekilen Jurassic Park filmi ile ortaya çıkan bir format. O tarihten bu yana giderek daha fazla sayıda film ve sinema salonu tarafından kullanılan bu format da dijital ortamı kullanıyor. Ancak Dolby Digital sistemde okunamayan bazı ses verilerini de okuma kapasitesine sahip, hatta bu oranının yüzde 25-30 civarlarında daha az kayıplı olduğu bile söyleniyor. Daha çok multi sistemli DVD ampfi/decoderlar tarafından desteklenen bu sistem şu an için PC'nin kafasını karıştırmış durumda değil. Sound Blaster Live Value Olayı:Uzun zamandan bu yana üzerinde epey tartışılan bir konu var. Yeni dijital çıkışlı Sound Blaster Live Value sahipleri, "yahu kardeşim aldık bu kartı ama kablomuz yok Desktop Theater hoparlör sistemi ile kullanılamıyor" diyorlar ya da almayı düşünüp de bir türlü karar veremiyorlar. Biz de dergi olarak bu konuda elimizden geleni yapıp, sizlere bu dijital çıkışı kullanmanızı sağlayacak bir kablo yapımını bile göstermiştik. Sorumluluğu kendilerine ait olmak şartı ile isteyenler bu operasyonu gerçekleştirebilirler. Ancak ben bu kez size daha kolay bir yol önermek istiyorum. Dediğimiz gibi kullanıcılar kablo olmadığı için bu Sound Blaster Live Value kartının dijital çıkışını kullanamamaktan şikayet ediyorlar. Oysa aslında ortada bu amaçla kullanılmak üzere bir kablo var. Desktop Theater DTT2500 hoparlör setinin içinden çıkıyor, keza aynı şekilde Teac PowerMax 2000'de de bu amaçlı bir kablo var. Normalde bu kabloyu ses kartınızın coaxiel SPDIF çıkışı bağlantısı için kullanıyorsunuz. Buradan biraz mantık yürütürsek bizim ihtiyacımız olan şeyin bir mini jack/coaxiel çevirici adaptör olduğu ortaya çıkıyor. Bu adaptörü bulmak İstanbul'lular için son derece kolay. Anadolu yakasındakiler Yazıcıoğlu'ndaki, Avrupa yakasındakiler ise Selanik Pasajı'ndaki sayıları günden güne azalmakta olan elektronikçilerden bu adaptör fişi edinebilirler, ben kendim için 500 bin TL ödeyerek satın aldım, siz de bu fiyattan sorabilirsiniz. Yaptığımız denemelerde elimizdeki bu adaptörü "dijital out" adlı yuvaya yerleştirdik. WinDVD ile seyrine başladığımız filmimizden gelen dijital ses verileri de DTT2500'ümüz tarafından derhal algılandı ve kolayca mutlu sona eriştik. Ancak burada dikkat edilmesi gereken ve benim için henüz tam olarak netliğe kavuşamayan bir nokta var. Normalde SPDIF çıkışını kullanarak ses kartını ve decoder'ı birleştirdiğinizde ister WAV formatı ister dijital DVD sesi olsun ekstra bir bağlantı yapılmasına gerek kalmıyor. Oysa az önce bahsettiğimiz türde yaptığınız bağlantı ile sınırlı kalırsanız işletim sisteminizden alacağınız dijital olmayan yani çözülmeye ihtiyaç duymayan diğer sesleri alamıyorsunuz. Bu kez Sound Blaster Live Value ses kartınızın her iki hoparlör çıkışını da kullanmanız gerekiyor. Korkmayın kablo sorunu yok, DTT2500 içerisinde bu amaçla kullanılmak üzere hazırlanmış bir kablo seti bulunuyor. Bunu decoder'a bağladıktan sonra her şekilde bu sesler de kullanıma açık duruma geliyor. Burada bir Ali Cengiz oyunu var olduğu ortada ise de, kısıtlı zaman içerisinde daha detaylı araştırma imkanı bulamadım. Bu adaptörün dışında Sound Blaster Live Value sahiplerinin bir seçeneği daha var. Örneğin benim kendi bilgisayarımdaki eski dijiatal çıkışsız Sound Blaster Live Value için en uygun çözüm de bu, yani Creative'in optical/digital I/O II'si. Value kullanıcıları için güzel bir upgrade imkanı sunan Creative Optical-Digital I/O 2, resminden de anlaşıldığı gibi 2 ana parçadan oluşuyor. Ürün kutusu içerisinden bir adet 2x6 pin bağlantı kablosu, Live Ware 3.0 CD'si ve ufak bir kullanım kılavuzu çıkıyor. Anlayabildiğim kadarı ile 20 pin'lik bir bağlantı kablosu da pakete dahil, ama bizimkinden çıkmadı. Eğer elinizdeki Live serisi kartın üzerinde 2x20 pin'lik AUD_EXT bağlantı noktası var ise başka, 2x6 pin'lik SPDIF_EXT bağlantısı var ise başka özellikler eklenmiş oluyor. Bunları geçen sayımızda anlatmıştık o yüzden daha fazla değinmiyorum. Ancak genel olarak DTT2500 ile kullanım açısından bakacak olursak bu çözüm daha verimli gibi geldi bana. Tabi verim demek para bayılmak anlamına geldiği için kimilerine hoş gelmeyebilir. Bu aparatın fiyatı da yaklaşık 75$ civarlarında seyrediyor. Bu arada ufak bir hatırlatma bu inceleme boyunca biz eski Sound Blaster Live Value Digital ve Optical Digital I/O II kombinasyonunu kullandık. Siz isterseniz yeni ufuklara yelken açabilir ve Winfast ile Zoltrix marka aynı amaçlı benzer ses kartlarını da deneyebilirsiniz. Her ikisini de daha önceden incelemiş ve beğenmiştik. 3 Boyutlu Ses Kartları... Hiç kimsenin ses kartından Sound Blaster 16 uyumlu olmasının ve kaynak çakışması sorunları yaratmamasının dışında bir şey beklemediği dönemler. Herkes şen şakrak üç beş ses alıyor hoparlöründen ve gayet memnun. Derken bir Voodoo fenomeni patlak veriyor grafik dünyasında, ardından da 3 boyut olayı salgın hızıyla dört bir yana yayılıyor. İşte bu aşamada ses kartı yapımcıları da boş durmuyor, esen 3D rüzgarını da arkalarına alarak ve "bakalım biz 3 boyutu nasıl verebiliriz de resmen durmuş olan gelişimimizi sürdürebiliriz" korkusundan yola çıkarak çalışmalara başlıyor. Başlıyor başlamasına da bilgisayar dünyasında hiçbir konuda uzlaşım pazarlama stratejileri gereği asla söz konusu olamayacağından herkes kafasına göre takılıyor, ortaya da bir sürü 3D ses teknolojisi fışkırıyor. Wave Table... Eskiden hemen tüm sistemlerde ve ucuz PC satacağım diye direnen satıcıların hala bile kullandıkları eski ses kartlarında, sayısal ses verilerini işlemeye yarayan bir FM syntesiser vardır. Taa 1970'lerin teknolojisi olan FM (Frequency Modulation) sonraları Yamaha tarafından geliştirilmiş ve ortaya FM OPL3 Synthesiser yongası çıkmıştı, çok uzun yıllar özellikle oyun dünyasının bir numaralı ses elemanı olan OPL3 o dönemde akustik ve elektronik enstrüman seslerinin maksimum alınabilmesi için en yaygın yoldu. Tabii bu hoşnutluk önemli oranda da beklentilerin kısıtlı olmasından kaynaklanıyordu. Zaman içerisinde özellikle oyunların gelişmesiyle yerini Wavetable Synthesis'e bıraktı. Wavetable, FM'in tersine ses yaratmak içim modülatörler filan kullanmıyor bunun yerine enstrümanların gerçek seslerinin kaydedilmiş örneklerini kullanıyor. ISA veri yolunu kullanan ses kartları bu örnekleri (samples) kendi ROM'larında saklarken, PCI yuvasını kullananlar sistem RAM'inin belli kısmını bu saklama işlemi için istiyorlar. Bu örneklemelerin boyutları ne denli büyük olursa elde edilecek ses de o denli kaliteli olacaktır. Eminim şimdi bir çoğunuz Wavetable'ı daha etkin kullanmak için nasıl bellek arttıracağını aradığı günleri düşünmüştür. ISA kartların önemli dezavantajlarından biri de işte bu bellek sorunu. Hatta daha çok ses saklanabilmesini sağlayan Wavetable daughterboard (ek wavetable kartı) bağlantılarının hemen her 16 bit kart üzerinde bulunmasının sebebi de bu. Neden PCI?... ISA'nın yerine PCI kullanılmasının önemli sebeplerinden biri olarak PCI ses kartlarının Wavetable için sistem belleğini kullanması olduğunu söylemiştik. Aslına bakılacak olursa çok daha önemli bir neden daha var, o da bant genişliği. ISA veri yolu teorik olarak maksimum 8 Mbps (Mbps : Mega Byte Per Second -saniyede 8 Mb) veri aktarabilirken bu rakam PCI'da 132 Mbps'a yükseliyor. Doğal olarak ISA'nın 16 kanal sınırı da ortadan kalkmış oluyor. Bugünün 32 hatta 64 kanal kullanabilen uygulamaları göz önüne alındığında PCI veri yolunu kullanan ses kartlarının farklılığı da ortaya çıkmış oluyor. Haliyle veri hızı bu denli yüksek olunca da 3 boyutlu ses ya da çoklu kaynaklardan gelen ses verilerini işlemek gibi gelişmiş özellikler de rahatlıkla kullanılabiliyor. 44.1 kHz (CD kalitesi) bir sample çalmak için ana işlemcinin yüzde 20 gücünü işgal eden ISA nerde, neredeyse hiç kullanmayan yeni nesil PCI ses kartları nerede? Yakın geçmişte daha hızlı oyun oynayabilmek için sesleri kapatmak zorunda kaldığımız günleri düşündükçe insanlığın gerçekten ne kadar ilkel bir evre geçirdiğini düşünmeden edemiyorum doğrusu. DSP... Kartın ses üreticisi aslında DSP (Digital Signal Processor), yani sayısal sinyal işlemcisidir. DSP ne yapar? DSP, gerekli notaları wavetable belleğin değişik bölgelerinden değişik hızlarda okuyarak müziğin ya da sesin ortaya çıkmasını sağlar. Bu DSP'nin işleme gücüne göre aynı anda çalabileceği maksimum ses sayısı da kartın Polyphony'si olarak tanımlanır. Hani ses kartlarının sonunda 32, 64 hatta 128 gibi eklentiler görüyoruz ya işte bu o sayı aslında o kartın polyphony'sidir. Örneğin SoundBlaster PCI 64 ses kartları, sanılanın ve yaygın kanaatin aksine 64 bit veri işlemez, 64 sesi aynı anda verebilme kapasitesinde bir kart olduğu ifade edilmek için sonuna 64 ibaresi eklenmiştir. MIDI... Her ne kadar PC'de MIDI dosyalar dinlemek artık iyiden iyiye popülaritesini kaybetse de MIDI (Musical Instrument Digital Interface) her ses kartının vazgeçilemez bir öğesi, enstrümanların kendi aralarında anlaşabilmelerini sağlayan bir standarttır. Bugün hemen her ses kartının joystick bağlantısından MIDI aygıtları bağlanabilmekte. Anlatmaya kalksak sayfaları alacak MIDI konusuna ilişkin bilmeniz gereken bir şey daha var; General MIDI kavramı. MIDI ilk icat olduğunda müzisyenler ellerinde hangi MIDI enstrüman varsa onunla bir takım arajmanlar yapıyordu, ancak iş başka synthesiserda dinlemeye gelince aynı sesler alınamıyordu. Çünkü her synth yapımcısı enstrümalara kafasına göre program numarası veriyordu, böylece orjinali piyano olarak kaydedilen bir ses, bir başka synth'de sözgelimi klarnet olarak duyuluyordu. İşin uzmanları bunu da bir standarta bağlayıp bir enstrüman haritası çıkardılar, adını da General MIDI koydular. Ses kartının kalitesindeki önemli etkenlerden biri de işte bu General MIDI enstrümanlarını orjinaline ne denli yakın çalabildiği. Dijital Ses... Konuyu hemen bir örnekle açıklayalım da akılda kalıcı olsun. CD-ROM'unuzda müzik CD'leri çalabilmek için bildiğiniz gibi sürücünün arkasındaki analog line çıkışından ses kartının üzerindeki line girişine bir bağlantı yapılır. İşte bu bağlantı analog olduğundan dolayı dış dünya etkilerine, mesela PC'nizin güç kaynağı etkilerine açıktır. Bu sebepten (anten gibi davranan bağlantı yüzünden) sinyal kaybı ya da acayip sesler olasıdır. Dijital (sayısal) bağlantı kullandığınız takdirde ise dış etkilerden etkilenmezsiniz, çünkü veriler sayısal ortamda akıp gitmektedir. Günümüzde özellikle temiz kayıt isteyenlerin kullandığı dijital bağlantının en önemli öğesi SPDIF çıkışı/girişidir. Dolby Pro Logic (Analog, 4 Kanal) S/PDIF... Spee-deef olarak teleffuz edilen SPDIF'in açılımı Sony/Philips Digital Interface'dir. Philips ve Sony tarafından geliştirilen bu arabirim ile CD player, DAT gibi kaynaklardan sayısal veri aktarımı, kayıpsız yapılabilir. Bu kayıpsız veri aktarımı sayesinde de özellikle DVD gibi dijital ses barındıran medyalardan daha iyi sonuç alınabilir. TAD... Kimi ses kartlarının üzerinde bulunabilen TAD girişi, Telephone Answering Device açılımına sahip telefon cevaplama aygıtıdır. Yani telefon çaldığı an hemen cevap verilir ve siz hoparlörlerden duyduğunuz sese mikrofondan cevap verirsiniz. Ancak bu işlem için telefonun ses kartına bağlandığını düşünmeyin. Telefon hattı bilgisayarlarda sadece modemlere bağlanabilir ki telefon çaldığında modem üzerinden ses kartına analog bir ses akışı olur ve konuşmanızı gerçekleştirir. Voice özellikli dahili modemlerin çoğunda bu bağlantıyı gerçekleştirebilirsiniz. AUX... Yine ses kartlarında bulunan bir giriştir. Aslında passthrough demek daha doğru, çünkü kendisi üzerinden MPEG, TV ya da radyo kartlarının sesi iletilebiliyor. Mesela bir radyo kartınız var. Radyo kartınızı açtığınızda radyo kartı çalışacak ve ses çıkışından ses vermeye başlayacaktır. Ancak, vereceği sesin kendine hayrı yoktur; çünkü, çok kısıktır. Bunun nedeni sesin doğrudan radyo kartından alınmamasıdır. Ses, radyo kartının çıkışından çift yönlü analog bir ses kablosuyla, ses kartının AUX girişine bağlanarak elde edilir. Ses kartın gelen sesler direk olarak çıkışa yönlendirilir. Peki ses doğrudan geldiği gibi çıkışa verilecekse bu karmaşanın manası nedir. Çok basit bir manası vardır. Radyo kartlarına ilişkin ses ayarları windows ortamındaki ses denetiminden yapılır. Bu ayarlar ise doğrudan ses kartına etki edeceğinden radyodan gelen sese de etki etmiş olacaksınız. Sonuç bir çok ses kontrolü dışarıdan bağlantılarla ses kartına verilmiştir. 3 Boyutlu Ses Ve İlgili Teknolojiler... Herkesin çok net bildiği gibi insanoğlunun iki adet kulağı var. Bu kulaklar sayesinde etrafımızı çevreleyen 3 boyutlu ortam içerisinde sesin ne yönden geldiğini anlayabiliyoruz. Madem ki gerçek dünyada sadece iki kulakla 3 boyutlu duyabiliyoruz, 2 ya da daha çok adet hoparlör ile ya da bir kulaklık ile de aynı etkiyi almamız mümkün olabilir. 3D sesi ortaya koyabilmenin Stereo Expansion, Virtual Surround ve Positional 3D Audio şeklinde 3 farklı yöntemi vardır. Dolby 5.1 (Digital, 6 Kanal) Ses Kartlarında Kullanılan API`ler... 3D ses API'si aslında sadece 3D sesi size iletmek isteyen programcının kullandığı ve sesin 3 boyutlu uzayda hangi konumdan ve hangi şiddette geleceğini ses kartına söylemesine yarayan komutlar topluluğudur. Günümüzde DS3D'nin nasıl kullanılacağı konusunda belirleyici bir kriter olarak karşımıza DirectSound3D, A3D, EAX, Q3D ve Sensaura API'leri çıkmaktadır. Ses Kartının Kalitesini Belirleyen Kriterler... i. Ses kalitesi : Ses kalitesi kişiden kişiye değişen bir kavram. Yine de her kart DVD ve müzik CD'si ile denenmeli. DVD seçiminiz süper vurdulu kırdılı ve ses efekti bol bir film olmalı. Bununla beraber çıkışını aldığınız sistemin de çok temiz ses vermesi gerekir. SPDIF çıkışı varsa denemeler yapın. DVD ile yapacağınız testlerle; DVD sayısal veri ile işlediği için kartın hızını ve sistem üzerine olan etkisini bulursunuz. Kartın hışırtıya yol açıp açmadığını ise veri olmadan da ses veren müzik CD’leri ile anlayabilirsiniz. ii. DAC : Sayısal/Analog çevirim kabiliyetini görmek için MP3 parçalar dinleyin. Böylelikle, dijital ortamdan analog'a dönüştürmede sorun olup olmadığını gözlemlersiniz. iii. MIDI : Modası geçti demeyin, bence sunduğu imkanlar yeni yeni gelişmeye başladı. Kaliteli kartlarda söz konusu MIDI bağlantı noktası Joystick portundan değil de kendine özel bir porttan yapılır. Ayrıca aldığınız kartta Wavetable'ın sunduğu kaliteyi de arayın. iv. 3D Audio : Kullancağınız yazılım doğrultusunda kartınızı alın. 3D bir kart aldım ama hiçbir etkisini hissetmedim diyor iseniz; önce ses sisteminize, hoparlörlerinize bakın. Bazı kartlar 4+1 bazıları da 5+1 hoparlör seti gerektirebilirler. v. Software Bundle : Ürünler ile gelen yazılımların adet ve kullanılabilirliğine bakın. Mesela bir müzik seti programı olabilir. Veya DVD filminden gelen sayısal verileri çözmede kullanılan yazılımların kalitesi her şeyi etkileyebilir. vi. CPU Kullanımı : İşlemciyi olabildiğince az kullanan bir ses kartı seçmeniz gerekir. Aksi halde işlemci veri işlerken görüntü veya seslerde takılmalar oluşabilir. Bu anlatılanlarla beraber söz konusu değerlendirmeyi yaparken bakmanız gereken kriterler kartın kitapçığında bulunur. GİRİŞ/ÇIKIŞ ARABİRİMİ Bilgisayarı oluşturan birimlerden biri de giriş/çıkış arabirimidir. Giriş/çıkış arabirimi bilgisayarı dış dünyaya bağlama görevini yerine getirir. Bu sayede, bilgisayara kullanıcı tarafından program ve veri yüklenebilir ve bilgisayarda elde edilen sonuçlar, bilgisayar dışına alınabilir. Giriş/çıkış arabirimine bağlanan birimlere, genel olarak, çevre birim denilmektedir. Çevre birimlerinin bilgisayarla bağlantısı ve bilgi alış-verişi yapabilmesi, çeşitli giriş/çıkış arabirimleriyle sağlanır. Bilgisayar kasasının arkasında monitör, klavye, fare ve joyistik (oyun kolu) için özel bağlantı yuvalarının(portların )bulunduğunu görebilirsiniz. Diger bilgisayar birimlerini bilgisayara bağlamak içinse, genel amaçlı giriş/çıkış arabirimleri tasarlanmıştır. Bu arabirimlerin birden fazla türü vardır ve bazıları bilgisayarınızda olmayabilir. Satın almayı düşündüğünüz bir çevre birimi, eğer kendi arabirim kartıyla birlikte gelmiyorsa, bilgisayarınıza bir arabirim kartı eklemenizi gerektirebilir. Giriş/çıkış arabirimlerini seri ve paralel olarak iki kategoride görebiliriz. Seri iletişimde bilgiler az sayıda kablo üzerinden “tek sıra “ halinde aktarılır. Paralel iletişimde ise bilgiler bir dizi kablo üzerinden “omuz omuza “gönderilir. Paralel iletişimin bilgileri daha hızlı aktarılacağı açıkça ortada. Ancak paralel iletişimdeki konnektör ve kablolar hantaldır. Seri iletişimde tamamen problemsiz değildir. Ayrıca standartların oturmaması ve maliyet faktörü gibi nedenlerle, tüm çevre birimlerini bağlayabileceğimiz tek ve mükemmel bir ara birim henüz bulunmamaktadır. Bilgisayarlar çevre ünitelerini bazılarına kendi ana devre kartı üzerindeki soketlere takılan kartlar (İNTERFACE) vasıtasıyla bağlandığı gibi diğerlerine ve bazı sistemlere ana devre kartı arkasındaki giriş/çıkış portlardaki pluglar vasıtasıyla da bağlanabilir. Bu giriş –çıkış portları seri ve paralel ve özel olmak üzere üç türdür. Seri portlar seri giriş/çıkış yapan ünitelere bir ara kablosu ile bağlanmaktadır. Genelde bu seri ve paralel bağlantılar bir standart altında uygulanırlar. Paralel bağlantılarda CENTRONİK, seri bağlanmada RS-232 en yaygı standart olarak bilinmektedir. Bir sisteme kolaylıkla daha fazla port eklenebilir. Ve bilgisayarda yeterli sayıda port varsa bile sisteme eklemesi düşünülen gereken bir terfi vardır. Büyük ihtimalle standart bir bilgisayarda en azından bir paralel port ve iki seri port vardır. Söz konusu bilgisayar nispeten yeni bir sistem ise, portlar büyük olasılıkla doğrudan anakart üzerine kuruludur ve bu anakart bağlantılarından kasanın arkasındaki port konnektörlerine şerit kablolar uzanır. Sistem eskiyse veya bir paralel porttan veya iki seri porttan daha fazla port içeriyorsa bunların en azından bazıları veri yolu yuvalarından birine takılmış olan kartlardan birinin üzerindedir. Bazen çok-portlu adaptör adı da verilen I\O kartları paralel ve seri portlar içerirler. Genellikle bu kartlar bir veya iki paralel port ve iki seri port içerirler ve çoğu zaman (joystick için) en azından bir oyun portuna sahiptirler. Şekil 4.1.1. Paralel ve seri portlara, ya bir veri yolu yuvası yada şasideki özel bir aralık aracılığıyla bilgisayarın arkasından ulaşılabilir. Bilgisayarın seri portlarından biri olarak ayarlanan dahili bir modem olması dışında, seri ve paralel portlara bağlanan aygıtlar bilgisayarın arkasından bağlanırlar. Portlar anakartın üzerinde yerleşik olduğunda, anakart üzerindeki port bağlantısından boş bir veri yolu yuvasının önünde bulunan bir geçitten bir konnektöre (Şekil 4.1.1’de sağda) veya şasideki bir aralıktan dışarı (Şekil 4.1.1’de solda) bir şerit kablo bağlanır. Şekil 4.1.2’te bir paralel kablosu ve konnektörü göstermektedir. Bir port bağlantı noktası montajına yakından bakıldığında, port konnektörünün kendisinin bağlantı noktası üzerinde iki çift yönlü vida tarafından tutulduğu farkedilir. Vidalar yalnızca konnektörü bağlantı noktası üzerinde tutmakla kalmayıp, aynı zamanda porta bağlanmakta olan kablo için vidaları kabul ederler. Konnektörü bağlantı noktasından ayırmak için vidalar çıkartılabilir. Ayrıca, şerit kablo anakart üzerindeki I\O konnektörlerinden bağlantı noktası yuvasına uzanamayacak kadar kısa ise yine bu iyi bir çözümdür. Konnektör bağlantı noktasından çıkarmaya karar verildiğinde konnektörü bilgisayarın şasisinin arkasına bağlamak için yine aynı vidaları kullanılmalıdır. Paralel (Lpt) Portlar Bir verinin alıcıya gönderilmesi sırasında, verinin her bir biti için ayrı bir hat kullanılıyor ise, bu iletişim yöntemine paralel iletişim denir. Çoğu zaman paralel portlara LPT portlar denildiğini duyulur. LPT LinePrinTer sözcüğünden alınmıştır ve bunun sebebi, paralel portun bilgisayarda en çok yazıcıları bağlamak için kullanılması gerçeğine dayanır. Ancak, son yıllarda paralel portlar bilgisayara başka tip aygıtlar bağlamak için kullanılmaktadır. Bazı özel SCSI (Small System Computer Interface) kartlar paralel porta CD-ROM gibi SCSI aygıtlar bağlamak için kullanılabilir, bir notebook bilgisayara SCSI ayıgıtlar eklemek için mükemmel bir çözümdür. Ayrıca, PC’nin paralel portundan bağlanan diğer büyük saklama aygıtları olduğu görülecektir. Paralel portlar isimlerini verilerin porttan paralel biçimde, yani bir seferde bir byte olarak iletilmesi gerçeğinden alırlar. Port sekiz adet veri hattı içerir ve byte’ın her biti byte’taki diğer bitlerle hemen hemen aynı anda farklı bir hattan iletilir. PC’deki paralel portlar LPT1, LPT2 gibi isimlendirilir. İlk IBM PC, bilgisayar evriminde ortaya çıktığından beri PC’lerde kullanılan standart paralel portlara ek olarak, günümüzün bilgisayarlarının çoğunda ECP ve EPP portlar olduğu görülür. ECP’nin açılımı Enbanced Capabilities Port (Geliştirilmiş Yetenekler Portu), EPP’nin açılımı ise Enbanced Parallel Port’tur (Geliştirilmiş Paralel Port). Orijinal paralel port tek yönlüydü. Yani, veriler çevre birimine iletilirdi, fakat ters yönde iletilmezlerdi. Çift yönlü paralel port 1987’de piyasaya çıktı ve çevre birimlerin PC’yle ters yönde iletilim kurmasına olanak sağladı. Örneğin, bir yazıcı PC’ye durumuyla ilgili (kağıt sıkışması, kağıdın bitmesi gibi) bilgi gönderebildi. 1991’de çıkan EPP bazen Fast Mode paralel port adını alır. EPP, standart çift yönlü bir paralel portun hızının yaklaşık 10 kat kadar arttırır. EPP öncelikle LAN kartları, disk sürücüleri, teyp sürücüleri ve CD-ROM sürücüleri için tasarlanmıştı. 1992’de çıkan ECP standart bir çift yönlü porta benzer performans avantajları ekler. Ancak, ECP’nin yüksek hızlı yazıcılara hizmet etmesi düşünülmüştür. EPP’nin tersine ECP, bir DMA kanalı gerektirir. 1992’den beri üretilen sistemlerin çoğu üç paralel port modunun her birini destekler: standart (çift yönlü), EPP ve ECP. EPP ve ECP en iyi performansı verecektir, bu nedenle paralel portlar bu şekilde ayarlanmalıdır. Portların ayarlanması BIOS Setup programından yapılır. Yazıcılar PC ile üç yöntemden birini kullanarak arabirim kurar. En az rastlananı, SCSI arabirimidir. Bir yazıcıyı bir bilgisayara bağlamanın en sık başvurulan yöntemi, 1976 yılında onu icat etmiş olan şirketin adı ile Centronics portu olarak anılan, son derece basit bir arabirim kullanmaktadır; bu port daha çok ‘paralel port’ olarak bilinir. Bir yazıcıyı bir bilgisayara bağlamanın üçüncü yolu ise seri portu kullanmaktır. Seri Arabirim Seri arabirim, RS232 adlı eski bir standardı temel alır ve bu isimle de anılır. Bilgi akışını UART denilen bir yonga kontrol eder. Eski PC ’lerde kullanılan 8250/16450 adlı UART yongaları, modern PC ‘lerde yerini 16550 uyumlu daha hızlı yongalara bırakmıştır. Seri arabirimin bilgi aktarım hızı normalde en fazla 115Kbit/saniye ‘dir. Bu fazla yüksek bir hız olmasa da, çeşitli çevre birimleri için yeterlidir. Örnek olarak fare izotopu, çizim tableti, modemler, bazı yazıcılar, ayrıca kesintisiz güç kaynağı, gibi uyarı mesajı gönderen cihazlar sayılabilir. Kasanın arkasında görebileceğimiz seri port, D şeklinde 25 iğneli bir konnektördür. Bu 25 iğnenin çoğu gereksiz olduğundan dolayı, 9 iğneli küçük seri port tipi de yaygındır. PC ‘lerde çoğunlukla 2 adet seri port bulunur ve bunlar işletim sistemine COM1, COM2 etiketleriyle görünür. Her seri port’a sadece bir adet çevre birimi bağlanabilir. 1.Seri İletim: Bilgi tek bir iletim yolu üzerinde n bit sıra ile aktarılır. İşaret aktarım hızı baud ile ölçülür. Bilgisayar ağları üzerinde bilgi alış verişi seri iletimle sağlanır. 1.a) Asenkron Seri İletim: Gönderici ve alıcının ayrı saat sinyali kullandıkları iletim şeklidir. Gönderilecek veri bir anda bir karakter olacak şekilde hatta konur. Karakterin başına özel bit eklenir. Sonuna da hata sezmek için kullanılan bir bit eklenir. En sonunu anlamak içinse dur biti eklenir. Başla biti “0”, dur biti “1” olur. 1.b) Senkron Seri İletim: Bu iletimde başla ve dur bitleri konulmaz. Gönderici, alıcıya, saat işaretini veri ile modüle ederek gönderir. Senkron haberleşmenin başlatılması için veri gönderici ilk önce alıcıya senkronizasyon karakteri gönderir. Alıcı bu biti okur ve bilinen bir senkron örneği olup olmadığını karşılaştırır. Eğer bu karşılaştırmada karakterle örnek birbirini tutuyorsa böylece alıcı veriyi haberleşme hattından alır ve okur. Veri transferi hattındaki bilginin bitimine veya gönderici ile alıcı arasındaki senkronizasyon bitinceye kadar devam eder. 1.c) İsenkron İletim: Bu iletim senkron iletimin bir türevidir denilebilir. Bu iletimde uç sistemlerin birbiriyle olan haberleşme gereksinimi periyodik olarak karşılanır. Bu periyotlar ile iletim ihtiyacı olan yol kapasitesi garanti altında tutulur. Bu tür uygulamalar özellikle gerçek zamanlı uygulamalar için gereklidir. 2.Gerçek Zamanlı İletişim Sayısal iletişim zamana bağımlılığa göre 2 grupta incelenebilir. Biri gerçek zamanlı uygulamalar diğeri gerçek zamanlı olmayan uygulamalardır. Birincisi gerçek zamanlı iletişim gerektirir. Bu tür iletişimde karşı bilgisayardan hızlı bir yanıt beklenir. Yanıt gelmezse ilerleme olmaz. Seri (COM) Portlar ve UART’lar Seri portlar isimlerini, verilerin porttan seri biçimde yani bir seferde tek bit olarak gönderilmesi gereğinden alırlar. Bunun sebebi portun her yön için tek bir veri hattına sahip olmasıdır. Seri portlara Com portlar da denilir çünkü harici aygıtlarla PC arasında bir iletişim aracı oluştururlar. Seri portlara bağlanan en uygun yaygın aygıtlar modemler, fareler, yazıcı ve çizici gibi seri yazdırma aygıtlarıdır. Seri portların konnektörleri iki şekilde olurlar: 9-pinlik ve 25-pinlik. Şekil 4.1.1’e bakıldığında, sağda 9-pinlik bir konnektör ve solda 25-pinlik bir konnektör görülür. Portlara farklı bir tipte aygıtlar bağlamak için port adaptörleri kullanılabilir. Şekil 4.3.1 bir PS/2 konnektörünü 9-pinlik bir seri porta bağlamak için kullanılan bir adaptör göstermektedir. Şekil 4.3.2 ; 25-pinlik bir aygıtı 9-pinlik bir porta bağlamak için kullanılan bir adaptör göstermektedir. 9- pinlik bir aygıtı 25- pinlik bir porta bağlamak gibi diğer durumlarda da kullanılabilecek adaptörler mevcuttur. Şekil 4.3.1 Şekil 4.3.2 Seri port bir seferde bir bit iletmesine rağmen bilgisayar baytlarla çalışır. Tek şeritli bir köprüde sekiz tane arabanın yanyana gitmesini sağlanamayacağı gibi bir seri pottan da bir baytın geçmesi sağlanamaz. Her baytı, seri pottan gönderilebilecek şekilde teker teker bitlerine ayıracak bir mekanizma gereklidir. UART’ ın görevi, bunu yapmaktır. UART’ ın açılımı Universal Asynchrononous Receiver Transmitter (Evrensel Asenkron Alıcı Verici) dir.UART, I/O kartı üzerinde bir çiptir (veya anakart üzerindeki I/O çipi üzerine yerleşiktir). UART baytları seri porttan gönderilebilecek seri bitlere dönüştürür. UART ayrıca gelen bitlerin PC tarafından işlenebilmesi için bunları baytlara çevirir. Bundan başka porttaki veri akışını kontrol eder. I/O kartlarında kullanılan üç tip UART vardır. Bunların her birine farklı bir sayı verilmiştir: 8250, 16450 ve 16550. 8250 UART’ı orijinal IBM PC’ de kullanılmıştı. Eski bir sisteminiz varsa sisteminizde 8250 UART lar bulunabilir. Daha sonra 16450 UART, yüksek hızlı iletişimler için 8250’ den daha iyi bir performans sağladı. 16550, veriler porttan içeri girerken ve dışarı çıkarken geçici olarak saklanmaları için 16 bitlik bir FIFO (First In First Out- İlk Giren İlk Çıkar) tamponu ekleyerek 16450’ nin tasarımını daha da iyileştiriyor. Bu tampon sayesinde, port işleyebileceğinden daha yüksek bir hızda verileri aldığında meydana gelen veri ezilmesini ortadan kalkıyor. Tampon, portun veriler işlemeye devam ederken yeni veriler almasına imkan tanır. Orjinal 16550 UART’ ı birkaç hata içerir ama bu hatalar 16550A UART’ında düzeltildiler. Bu bölümün geri kalan kısmında 16550 diye okunulanların 16550A olduğu düşünülebilir. Sistemdeki 16450 UART’ ları 16550’ e terfi ettirmek istendiğinde rakamlardan sonra en azından A harfini içeren 16550 çipleri alındığından emin olmak gereklidir. (16550AFN gibi). I/O kartının 16550 UART’ ları içerip içermediğini anlamanın en kesin yolu UART’ ın kendisinin üzerinde parça numarasını aramaktır. Ancak seri portlar anakart üzerine yerleşikse, bu bakılarak anlaşılmaz. COM portları kontrol etmek için Dos tabanlı MSD yardımcı programını kullanılabilir. Bu şöyle yapılmalı: 1. Sisteminiz Dos komut satırı çıkacak şekilde başlatın. 2. DOS dizinine geçin. (CD/DOS) 3. MSD yardımcı programını çalıştırmak için MSD yazın. 4. COM portu penceresini açmak için C’ye basınız. 5. En altta görülen UART tipini no edin. MSD; Windows 3.x ve Windows 95 içinden de çalıştırılabilmesine rağmen bu şekilde doğru UART tipini göstermeyebilir. Bu yüzden MSD, Windows dışında çalıştırılmalıdır. 16550 UART desteğini Windows 95 altından kontrol etmek için şu yöntemi kullanılmalı: 1. Windows 95’ i başlatın ve Control Panel’ ı açın. 2. Sistem ikonuna çift tıklayın 3. Device Manager özellik sayfasını görüntülemek için Device Manager sekmesini tıklayın. 4. Ports adını genişletin. 5. Bir seri porta çift tıklayın veya bir port seçip özelliklerini görüntülemek için Properties sekmesine tıklayın. 6. Ports Settings sayfasını görüntülemek için Ports Settings sekmesine tıklayın. 7. Advanced Ports Settings diyalog kutusunu görüntülemek için Advanced düğmesine tıklayın . 8. Use FIFO Buffers onay kutusu kullanılabilir durumdaysa (üzeri karanlık değilse) sisteminiz I/O çipinde 16550 UART’ lar veya eşdeğer bir devre içeriyordur. Bir Windows NT sisteminde Control Panel’ deki Ports nesnesi aracılığıyla 16550 UART’ lar varlıklarını kontrol edilebilir: 1. Control Panel’ i açın ve Ports ikonuna çift tıklayın. 2. Ports diyalog kutusunda kontrol etmek istediğiniz portu seçin ve Settings düğmesine tıklayın. 3. Portun Settings diyalog kutusunda Advanced düğmesine tıklayıp Advanced Settings diyalog kutusunu görüntüleyin. 4. FIFO Enabled onay kutusunun kullanılabilir durumda olması 16550 UART’ ların desteklendiğini gösterir. UART(Universal Asynchronous Receiver/Transmitter) Bir seri port veya dahili modemin üzerine inşa edildiği ana çiptir. UART, bilgisayarın işlemcisi ile seri portun dışarıdan görünen fiziksel ara yüzü arasında bir köprü ve aracılık görevini üstlenmiştir. Kendisine sistemin veri yolundan karakter düzeyinde gelen bilgiyi, ona başla/dur ve eşlik bitleri de ekleyerek, dışarıya bit düzeyinde aktarır.veya tam tersini yapabilir. Aktarım sırasında bir hata olursa veya alınan karakter herhangi bir nedenle yitirilirse, işlemciye kesme üreterek haber verir. İşlemci UART’taki durum saklayıcısından hata kaynağını tespit edebilir. Port aracılığıyla seri iletişim bu çip üzerinden gerçekleşir.Çeşitleri 8250, 16450 ve 16550’dir. UART(Evrensel Eşzamansız Alıcı/Verici) 16550 piyasadaki en hızlı çiptir ve yüksek hızlı ve çok görevli ortamlardaki iletişimler için kaçınılmazdır. UART’tın bir çpk saklayıcısı vardır. Bu saklayıcılar üzerinden veri paketi olan karakter karşı tarafa gönderilir, yeni bir karakter gelip gelmediği anlaşılır ve gelen karakter, mikroişlemci tarafından okuma işlemi yapılana kadar tutulur. UART hem gönderme hem de alma için ayrı ayrı birer tane öteleme saklayıcı ve tampon saklayıcısına sahiptir. Bu saklayıcılardan başka hat denetim saklayıcısı, hat durum saklayıcısı, kesme durum saklayıcısı, iletim hızı bölen saklayıcısı, modem denetim saklayıcısı gibi saklayıcılarda vardır. UART’ları Terfi Ettirme Bir I\O kartı üzerindeki UART çiplerini değiştirmenin zor, ustalık isteyen bir iş olduğu sanılabilir. Aslında bu çok kolaydır ve özel araçlar gerekmez. Ancak UART’ları satın almadan önce I\O kartının lehimlenmiş UART yerine sokete yerleştirilmiş UART’lar kullanıldığından emin olunması gerekir. Eğer UART’lar karta lehimlenmişse yapılacak en iyi iş yeni bir I\O kartı satın almaktır. Bir I/O kartı üzerindeki UART’ları değiştirmek için şunlar gereklidir: • Lehimlenmiş değil, sokete takılı 16450 UART’ları olan I\O kartı • Eski UART’ları yerine takmak için yeni 16550AFN UART’lar • Kasa ve kart vidaları için tornavida • UART’ları çıkarmak için küçük, düz uçlu tornavida veya çip çıkartıcı • Anti-statik koruması 1. Bilgisayar kapatılır ve PC’nin fişi çıkartılır. 2. PC’nin kasası çıkartılır ve I\O kartı bulunur. 3. Şerit kabloların I\O kartıyla bağlantısı kesilir ve kartı çıkartılır. 4. UART’ın üzerindeki yarı-dairesel çentiğe dikkat edilirse bu çentiğin 1 numaralı pini gösterdiği farkedilir. 5. Bir çip çıkartıcısı veya küçük, düz uçlu bir tornavida kullanarak eski UART’lar soketlerinden çıkartılır. 6. UART’ların üzerindeki 1 numaralı pini gösteren çentiğin soketin doğru ucuyla aynı hizada olmasına dikkat ederek, UART sokete yavaşça yerleştirilir ve tüm pinlerin doğru yerlere girdiğinden emin olunur. 7. Pinlerin hepsinin doğru deliklerin hizasına geldiğinden emin olunca, çipi sokete tam olarak oturtmak için çipe bastırılır. 8. I\O kartın kasaya tekrar takılır ve 3. adımda çıkartılan tüm kablolar tekrar bağlanır. 9. PC toplanır ve işletim sistemi başlatılır. 10. Portlar için FIFO desteğini kullanır hale getirmek için uygun yöntem kullanılır. RS-232 RS-232 temel olarak farklı üreticilerin birbirlerinin donanımlarıyla iletişim kurabilecek cihazlar sunabilmesi için üretilmiş ve kullanılmıştır. Bilgisayarlar daha tasarlanmadan önce yapılmıştır. Bir modem satın alındığı zaman bunun bilgisayar ile çalışabileceği düşünülmüştür. Bunun içinde RS-232 kullanılmaktadır. RS-232 bir fiziksel arabirim örneğidir. Örnek olarak duvar prizini verebiliriz. 120 volt ve 60Hz’lik (saniyedeki değişim sayısı) alternatif akım sağlar. Yalnız unutulmaması gereken bir nokta var oda her ülkede kullanılan elektrik voltajı ve frekansının farklı olması. Yani bir ülkede kullandığınız prizi veya elektronik aleti başka bir ülkede rahat kullanamazsınız veya hiç kullanamazsınız. İşte RS-232 nin yaptığı görevde budur, farklı yapıdaki sistemlerin aynı şekilde veya yolda kullanılabilmesi. RS-232 arabiriminin iki çeşidi vardır. RS-232 temel olarak, DTE(Data Terminal Equipment, Veri Terminali Ekipmanı) adı verilen bilgi işlem cihazlarının, DCE (Data Circuit Terminating Equipment, Veri Devresi Sonlandırma Ekipmanı) adı verilen iletişim cihazlarıyla konuşmasını sağlamak üzere tasarlanmıştır. Dolayısıyla, bir DTE tipi RS-232 arabirimi ve bir de DCE tipi RS-232 arabirimi mevcut. RS-232, DTE’ lerin DCE’ ye konuşmasına izin verecek şekilde tasarlanmıştır. RS-232 DB25 konnektörleri kullanır. Erkek DB25’ler DTE’lerde, dişi DB25’ler ise DCE’lerde bulunur. DTE tipi arabirimler en yaygın biçimde PC’ ler ve yazıcılarda bulunur. DCE tipi arabirim kullanan cihazlara örnek olarak modemler, fareler ve sayısallaştırma aygıtları verilebilir. RS-232’nin, DTE tipi arabirimlerin sadece DCE tipi arabirimlerle haberleşmesine izin verecek şekilde tanımlandığı unutulmamalıdır. RS-232 Standardı ilk olarak 1962 yılında çıkmıştır ve onun üçüncü versiyonu 1969 yılında RS-232C olarak adlandırılmıştır. RS-232C standardı ise RS-232 C üzerinde genişletme yapmak için 1987 yılında çıkmıştır. RS232 D standardı aynı zamanda EIA-232-D olarak da bilinir. RS-232 C Electronic Industries Assosiation (EIA) tarafından daha bilgisayarın başlangıç zamanları sayılan o yıllarda tasarlanmıştır. EIA'da çalışan mühendisler gelecek için nasıl bir şey geliştireceklerinden pek emin değillerdi. Böylece RS-232 C standardının mümkün olduğu kadar esnek olması için çok sayıda farklı sinyal hatları sağlamışlardır. Fakat günümüzde bu sinyal bağlantılarının çoğu kullanılmaktadır. RS-232 C ile kullanılan en yaygın konnektör tipi DB25'dir. DB-25 25 pinlidir. RS-232 D'de 25 hatlıdır ve DB-25 konnektörünü kullanır. D tipi konnektörlerdir. Bu tip konnektörler D şeklinde olduğu için bu adı almışlardır. Amerika Birleşik Devletleri dışında bu DB-25 konnektörü kablosu V.24 ve V.28 olarak bilinir. V.24 ve V.28 standartları , Consultative Committee On International Telegraph and Telephone (CCIT) olarak bilinen Uluslararası standartlar grubu tarafından kabul edilmiştir. RS-232C 25 pin DB-25 konnektörü kullanması yanında bazı seri arabirimler, daha küçük olan DB-9 konnektörünü de kullanır. Bu konnektör 9 pinlidir. 1984 yılında IBM'in bilgisayarı AT'yi takdim etmesinde 9 pinli D tipi DB-9 konnektörünü kullanmıştır. IBM'in standartları belirlemede bir üstünlüğü olduğundan dolayı o zamanlarda bazı üretici firmalar tarafından 9 pinli konnektörler desteklenmiştir. Böylece DB-25 ve DB-9 olmak üzere iki çeşit konnektör kullanılmaya başlanmıştır. 9 Pinli konnektörün çıkışına sebep olarak 25 pinli konnektörde kullanılan uçların hepsinin kullanılmadığını gösterebiliriz. IBM tarafından kullanılan DB-9 konnektör çeşiti, RS 449 olarak belirtilen RS-232'den farklı bir standartda belirtilmiştir. RS-449 diye bilinen standart'da ayrıca 37 pinli bir konnektör çeşidi daha belirtilmiştir. IBM uyumlu bilgisayarda PC'nin arkasına birçok port yerleştirilebilmektedir. Bu portlar farklı boyutlarda olabilmektedir. RS-232 seri portu genellikle COM 1, COM 2, RS-232 veya seri olarak belirlenmiştir. Eğer port isimli olarak belirlenmemişse, bağlantı için kullanılacak olan doğru portun bulunması önem kazanır. DB-25 konnektörü bilgisayarda yaygın olarak kullanılan bir konnektör çeşididir. D şeklinde sahiptir ve 25 tane hat vardır. Bu 25 hattan hepsi kullanılmadığı için bazı üretici firmalar bazı hatların kullanımından vazgeçmişlerdir. IBM paralel portlarını DB-25k konnektörünü kullanarak yerine getirmiştir. Fakat bu bir karışıklığa sebebiyet verebilir. Çünkü hangi portun paralel veya seri olduğunu belirlemede kargaşalık doğurabilmektedir. Bunları ayırt etmenin bir yolu vardır. IBM uyumlu bilgisayarların arkasındaki paralel port için DB-25 konnektörü kullanir, kullanılan bir port dişidir. 25 pin yerleştirimi için 25 tane soket bulunur. Kullanılan RS-232 portu DB-25P veya erkek konnektördür. Diyelim ki, bir seri bağlantı yapacağız. O zaman kullanılacak olan kablonun ucu dişi (female) olsun ki, bilgisayarın arkasındaki erkek konnektörle bağlantı yapabilsin. Bu işlem paralel bir bağlantı için tam tersi olmaktadır. a) RS-232 Nasıl Çalışır? RS-232, 15 metre ve 20,000 bps’in altında haberleşmek için tasarlanmış sayısal bir arabirimdir(Genelde daha uzun mesafeler için kullanılır ama standart 15m/20,000 bps’dir.). İletişim, her birinin kendi görevi olan 25 ayrı telle yapılır. RS-232 hem eşzamanlı hem de eşzamansız iletişim için tanımlandığından, eşzamansız haberleşmede bu 25 telin çoğunu asla kullanamazsınız. Hatlar ya +3 volt’un üzerindeki değerle “açık”, ya –3 voltun altındaki değerle “kapalı” ya da ikisinin arasında “hiçbiri” durumundadır. Akış kontrolü (flow control), RD-232’nin amacında önemli bir yer tutar. Akış kontrolü, alıcı cihazın gönderen cihaza, “DUR!!! Tamponlarım (yazıcının kendisindeki az miktardaki hafıza) taşıyor, bir saniye beklersen sana geri döneceğim” demesine, tamponundakileri basmasına ve sonra “Tamam! Şimdi daha fazlasına hazırım” demesine izin verir. RS-232’de, aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere 10 tane önemli eşzamansız hat mevcuttur. Her bir hat taraflardan biri tarafından kontrol edilmektedir. Mesela, 2. Hat bir tarafta giriş olarak görülürken diğer tarafta çıkış olarak görülür. Eğer ikisi de onu giriş olarak görseydi, ikisi de asla alınmayan bilgileri gönderiyor olurlardı. Dolayısıyla, her hat (sadece elektriksel referans noktaları olan topraklar dışında) bir taraf ya da diğeri tarafından kontrol edilir. RS-232 Bağlantı Telleri Tanım PIN#(25 Pinlik) PIN#(9 Pinlik) NEREDEN KISALTMASI Veri Telleri Veri Gönderme 2 3 DTE TD Veri Alma 3 2 DCE RD Güç Açık Belirtici Teller Veri Kümesi Hazır 6 6 DCE DSR Veri Terminali Hazır 20 4 DTE DTR Harici Bir Olayın Meydana Geldiğini Bildiren Teller Veri Taşıyıcının Tespiti 8 1 DCE CD Ring Belirtme 22 9 DCE RI Gönderme/Almaya Hazır İletişim Telleri Gönderme Talebi 4 7 DTE RTS Gönderme Onayı 5 8 DCE CTS Toprak Teller Sinyal Toprağı 7 5 SG Koruyucu Toprak 1 FG b) RS-232 ile Iletişim RS-232 standardı ile iletim seri bir şekilde ve asenkron olarak yapılır. Örnek olarak bir bilgisayarla diğer bir bilgisayarın modemle bağlantısını düşünelim. Bir RS-232 standardı ile çalışırken ve iletişimi sağlayan birim DCE (Data Terminal Equipment) ve iletişimi sağlayan birim DCE (Data Communication Equipment) ve iletişimi sağlayan birim DCE (Data Communication Equipment) olarak adlandırılır. DCE en genel şekilde modem'dir. Modemler, telefon hatları üzerinden haberleşirler. Normalde bilgisayar içindeki haberleşme paralel bir şekilde yapılmaktadır. Karşımıza şöyle bir sorun çıkmaktadır. Bu da bilgisayarın dışına yapılacak olan veri akışının seri bir şekilde olmasıdır. Dolayısıyla bilgisayardaki detayı dışarıya göndermek için bunu seri bir forma dönüştürmemiz gerekir. Bu işlem VARTS olarak adlandırılan arabirim devreleri (IC) ile yapılmaktadır. Bu devrelerin birçok çeşidi bulunmaktadır. Aynı zamanda bu devreler bilgisayar içinde kullanılan sinyal seviyeleri olan TTL (+5V ve 0V)'yi RS-232 Sinyal seviyeleri olan +12V, -12V 'a dönüştürürler. Daha sonar gönderilecek veriler, RS-232 portundan dışarıya bir RS-232 tablo ile ulaşılması istenen DCE birimine gönderilir (DCE olarak bir MODEM kullandığımızı düşünüyoruz). Modemler, telefon hatları üzerinden haberleşirler. Fakat telefon sistemi insan seslerini taşıması için dizayn edilmişlerdir. Dijital bilgiyi taşıması için değil. Dolayısıyla bu telefon sisteminin bilgisayarlar tarafından direkt kullanımı uygun değildir. Dolayısıyla dijital sinyallerin analog sinyallere dönüştürülmesine çalışılmıştır. Bunun için MODEM'ler kullanılmıştır. Modem çıkışında, her bir dijital sinyale karşılık ses sinyalleri üretilir. Böylece sinyaller telefon hatları üzerinden taşınabilecek hale dönüştürülmüş olur. Bu telefon hattı üzerinden bu ses sinyalleri karşı tarafta bulunan modeme ulaşır. Karşı taraftaki modem bu ses sinyallerini alarak karşılığı olan dijital sinyallere tekrar dönüştürerek çıkış olarak verir. Çıkan bu dijital sinyaller bir RS-232 kablo üzerinden Bilgisayarın RS-232 portuna iletilir. Bilgisayara gelen RS-232 sinyalleri burada seri halden tekrar paralel hale dönüştürülmeleri gerekir. Çünkü bilgisayar kendi içinde paralel iletişimi destekler. Bunun için bir arabirim devresi olan VARTS kullanılır. Ayrıca RS-232 sinyal seviyeleri, bilgisayarın kullandığı TTL (+5V ve DV) seviyelerine dönüştürülür. Böylece bilgisayarın kullanabileceği forma dönüştürülmüş olur. Böylece, uzak mesafelerde bulunan iki bilgisayarı bir MODEM ve dolayısıyla bir telefon hattıyla bağlıyabileceğimizi gördük. Görülebileceği gibi bu standart bir DTE ile bir DCE arasındaki iletişimi sağlar. Yani DTE'nin ve DCE'nin belirlenmesi gerekir. Yukarıdaki örnekte bilgisayar olarak DTE, modem olarak da DCE'yi belirledik. c) SİNYAL KODLAMASI RS-232 C hatları TTL sinyal seviyelerini (+5V, OV) taşımaz. Tipik olarak gerilim seviyeleri +12 V ve -12V'dur. Fakat RS-232 hatları, +25VDc'ye kadar yüksek olan sinyal seviyeleri ile -25 V Dc'ye kadar düşük olan sinyalleri taşıyabilir. Bilindiği üzere bilgisayardaki data iletimi ikilik sistemde olmaktadır. Lojik 1'e +5V karşılık gelirken, lojik 0'a OV seviyesi denk gelir. Bu tür bir çevrime TTL (Transistor, Transistor Lojik Level) çevrimi denir. Bu, bilgisayar içindeki haberleşme standardı kabul edilir. Bilgisayar içindeki data transferlerinde TTL seviyeli sinyallerin kullanılması birkaç sebepten dolayı avantajlıdır. • Güç Yönünden • Isı dağılımının az olmasından • Bu tür çalışan aletler için line driver'a ve receiver'a ihtiyaç duyulmadan direkt bağlantı yapılabilir. • TTL aletler yüksek hızda çalışabilir. Bu durum bilgisayar içindeki data transferleri için çok uygundur. d) Neden TTL RS-232C için Kullanılmamıştır ? Çünkü TTL haberleşmesinde birkaç feet'den sonra çok ciddi problemler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca TTL, dışarıdan gelen sinyallerden çok çabuk etkilenir. Dolayısıyla sinyaldeki birkaç Voltluk kayıp sinyalin belirsiz bölgeye düşmesine sebep olur. Normalde bir konnektörün pinleri 4 kısımda incelenebilir. • Ground • Data • Kontrol • Zamanlama'dır. Asenkron bir iletişim kullanıldığı için zamanlama kısmını kullanmayız. PC'lerde tek voltaj (genellikle 5V) lojik 1 olarak ve OV ve groundun da lojik 0 olarak belirtildiğini söylemiştik. Bu tür iletim bilgisayar içinde sorun çıkarmaktadır. RS-232 hatları gürültülü hatlar üzerinde yüzlerce feet sinyalleri göndermek zorunda kalabilmektedir. +5V, uzak mesafelere göndermede bir zayıflamaya maruz kalacaktır. Başarılı bir iletimin sağlanabilmesi için RS-232 sinyalleri pozitf bir sinyal için +5V ile +15 V arasında ve negatif bir sinyal içinde -5V ile-15V arasında ve negatif bir sinyal içinse -5V ile -15 V arasında bir değer almalıdır. Bu aralığı bu şekilde tutarak, gürültüden dolayı oluşan gerilim dalgalanmalarından etkilenmesini de minimuma indirmiş oluruz. Bu şekilde bir sinyal transmitter'dan gönderildi diyelim. RS-232 receiver'ı için ise bu sinyal aralığı +3V'dan yukarısı için pozitif sinyal, -3V ve bundan aşağı için ise negatif sinyal olduğu anlaşılır. Peki -3V ile +3V arasındaki bölgede ne olacak? Bu bölge kararsız bir bölgedir. Bu bölgede bulunan bir sinyal,gürültü olarak kabul edilir. Fakat RS-232 hatları pozitif olarak +25 V'a kadar, negatif olarak da -25V'a kadar olan sinyalleri taşıyabilir. Sinyal seviyeleri data hatları ve kontrol hatları için farklıdır. Data hatları, +3V'dan büyük olan voltaj seviyeleri lojik 0'a karşılık gelirken belirtilen bu voltaj seviyeleri lojik 1'i belirtir. Kontrol hatları için ise belirtilen bu voltaj seviyeleri, +3V'dan küçük olan voltaj seviyeleri lojik 0 veya False'a karşılık gelir. Görüldüğü gibi data ve kontrol hatları için sinyal seviyeleri aynı iken anlam ters olmaktadır. Bu da önemli bir noktadır. Mikrobilgisayarlarda kullanılan modemlerin çoğu asenkronize arabirimi kullanır. Bu, bilgisayarın ve modemin aktivitelerinin bir clock sinyali ile senkronize edilmediği anlamına gelir. Yani Clock sinyali kullanılmaz. Bir DCE birimine bir data gönderilirken bu datanın anlaşılabilmesi için karakterin başlangıcını ve sonunu bildiren bitlerin olması gerekir. Böylece bir karakterin gönderildiğini anlayabilir. Yani datalar, paketler halinde gönderilir ve her data paketleri start ve stop bitlerine sahiptir. Sonuç olarak karakterimiz start ve stop bitleri ile çerçevelenmiştir. Asenkron iletişim için en çok kullanılan kod ASCII'dir. RS-232 bağlantıları karakteri temsil etmek için ASCII kodunu kullanır. Yukarıda görüldüğü gibi karakterimizin başladığını bildirine start biti ile işleme başlıyoruz. Start bitinden sonra karakterimiz geliyor. Yukarıda dikkat edileceği gibi her bir data biti için negatif gerilime lojik 1 karşılık gelirken, her bir data biti için pozitif gerilimine lojik 0 karşılık gelir. Gönderilen bu karakter genellikle 7 bittir. Yukarıdan da görüldüğü gibi karakterimiz 1000011. Gönderdiğimiz karakterin bir ASCII kodu vardır. Yani iletişim ASCII kodu ile yapılır. Örneğin iki farklı bilgisayar kullanılmasında bir bilgisayar tarafından gönderilen bir karakterin diğer bir bilgisayar tarafından anlaşılması önemlidir. Örneğin IBM PC'lerde Apple PC'leri birbirine bağlanabilmektedir. Dolayısıyla bu işlem ortak bir dil kullanılarak anlaşılmasına benzemektedir. ASCII kodu 7 bit kullanır. Yukarıdaki tabloyu kullanarak örnekte gönderilen karakteri bulmaya çalışalım. Bir veri gönderilirken, gönderilen veri LSB'den MSB'ye doğru akar. Dolayısıyla örnekte verilen karakter için MSB en solda ve LSB en sağda olacak şekilde yerleştirilirse, 100011 karşımıza çıkar. Tablodan da görülebildiği gibi soldan ilk üç karakter 100'dir. Diğer kalan 0011 ise LSB'den bakılır. İkisinin tablodan çakıştığı yere bakıldığında ASCII koduna göre gönderilen karakter C harfidir. Karakterimiz gönderildikten sonra parity bit gönderilir. Bunun amacı yollanan veride tek bitlik hata olup olmadığının anlaşılması içindir. Eğer tek (odd) parite seçilmiş ise bu bit yardımıyla yollanan birlerin sayısının tek olması sağlanır. Eğer çift (even) seçilmişse birlerin sayısı çift sayı yapılır. Veri paketinin sonunun belirtilmesi bir veya iki tane olan stop bitleri ile olur. Bu bitlerden sonra karakterimizi ve çerçeveleme işlemini gerçekleştirmiş oluruz. Daha sonra yeni bir veri paketi için bu işlemler aynı sıra ile tekrarlanır. Karşı tarafta bulunan, Start bitini tekrar aldığında bundan sonra bir karakterin gönderileceğini anlar. 7 bitlik ASCII kodlarını kullanan bir sistem için 8. Bit parity bitini temsil eder. Eğer parity biti data bitleri ile uyuşmazsa bilgisayara bağlı olunan birim bilgisayardan verileri tekrar göndermesini isteyebilir. Gönderdiğimiz karakterimizde (01000011), birlerin toplamı tek sayı olduğu için burada odd pority kullanılmıştır. Seri bir arabirim, bir veya iki tane start bitleri ile, bir veya iki tane stop bitleri ve tek parite, çift parite veya paritesiz gönderilmesi için ayarlanabilir Fakat hem DTE hem de DCE için isteğe bağlı yapılan bu ayarlamaların aynı olması gerektiğine dikkat edilmesi gerekir. e) RS-232 UYGULAMASI 1.Bilgisayar Plotter Bağlantısı RS-232 standardında bir iletişim yapılmak istendiğinde her iki birimin de aynı bazı ayarlamalara sahip olması gerekir. Örneğin baudrate, parity biti. Dolayısıyla bu tip ayarlamalar ikisi içinde aynı olmalıdır. Örneğin gönderilen bir bilgideki parity ile alıcıdaki paritinin farklı olması alıcının bu parity bitini kontrol ettikten sonra gönderilen bilgide bir karışıklık olduğunu farketmesine, dolayısıyla gönderilen bilginin yanlış olduğunu anlayıp bilginin tekrar gönderilmesine yol açabilir. Yapılacak olan uygulamada bir bilgisayarla bir plotter bağlantısı yapılacaktır. Bilgisayar bağlantısı labwindows diye adlandırılan bir programla yapılacaktır. Programın ilgili yerinde bu plotter bağlantısı kullanılacaktır. Labwindows'un options menüsünden hardcopy options' a girilerek RS-232 plotter konfigürasyonu görülebilir. Bu kısımda; • Com Port • Baudrate • Interrupt • Port Adresi • Pen Mapping Parity durumları görülebilir. Ve istenildiğinde bu kısımlarda değişiklik yapılabilmektedir. Com port haberleşilecek olan portu belirtir(COM1' den COM8' e kadar program destekler. Fakat bilgisayarda seri olarak yazılmış. Sadece bir tane COM1 vardır. ). Baudrate de ise istenilen oran seçilebilir. İnterrupt seviyesinde her COM için seviye belirtilmiştir. COM1-4 COM2-3 COM3-3 COM8-3 Aynı şekilde her COM için port adresleri belirtilmiştir. Pen mapping de ise plotter; COM1-0X03F8 COM2-0X02F8 COM3-0X3280 COM8 da kullanılacak olan renkler belirtilir. Plotter de 6 tane farklı renkte kalem vardır. Hangi rengin hangi kısma kullanılacağı burada ayarlanabilir. Parity ile de istenilen parite biti ayarlanabilir.(none, even, odd) Farklı olarak bu tip ayarlamalar program içinde de yapılabilir. Dolayısıyla bu ayarlamalar farklı olsa bile programda gerekli değişiklikler yapılır. Fakat bu ayarlar program çalıştığı sürece geçerlidir. İlgili komut şudur; Port adresi: Seçilen port için I/O port adresini belirtir. COM1-0X03F8 COM2-0X02F8 COM3-0X3280 COM8 İnterrupt level:Seçilen port için interrupt seviyesini belirler. COM1-4 COM2-3 COM3-3 Com8-3 Program yazıldıktan sonra gerekli bazı grafiklerin plotterde çizilmesi istendi. İlk denemelerde pek de başarılı olunamadı. Bunun en önemli sebeplerinin birisi de böyle bir cihaza alışkın olunmamasıydı. İlk denememiz başarısız oldu. Bunun nedeni araştırıldı. Bilgisayar ile plotterin bağlantısının sağlanabilmesi için her bir birim için yapılan ayarlamalar kontrol edildi. Sorun bulunamadı. Daha sonra tekrar plotter çalıştırıldı. Bu sefer istenilen şekli değil farklı çizimler ortaya çıktı. Bu da bize plotterin buffer' ında bir önceki çizilmek istenen grafiğe ait şeylerin kaldığını gösteriyordu. Bu yüzden plotter çalıştırılmadan önce bufferın boşaltılması gerektiğini gördük. Bununla ilgili komut bulundu. FlushInQ(1) Flush Input Queve' dır. 1 COM1' i temsil eder. Bundan sonra plotter çizim işlemini bitirdikten sonrada bufferın boşaltılması uygun görüldü. Bu sefer FlushOutQ(1) komutu programa dahil edildi. Elimizde bir bilgisayar bir plotter ve bu iki birimin bağlantısını yapmak için RS-232 kablosu kullanılmıştır. Yaptığımız araştırmadan sonra bu RS-232 kablosunun plotter ile birlikte geldiği konusunda bilgi edinildi . Bilindiği gibi bağlantısı yapılacak olan bir birim DTE , diğeri de DCE birimi olduğunda iletişimde bir sorun olmuyordu. Fakat iki DTE birimi arasında bir iletişim yapılmak istendiğinde bazı sorunlar ortaya çıkıyordu. Bu sorunda RS-232' nin bu ikili DTE birimleri iletişimini doğrudan desteklememesidir. Bunu önlemek için ya NULL MODEM kullanılır , ya da gerekli pinler belirlenir ve kablonun konnektörünün içinden uygun olan bağlantılar yapılabilir. Bu uygun bağlantıya gerekli pinlerin lehimle birleştirilerek ve istenilmeyen pinleri çıkartarak ulaşılabilir. Kablo üzerinde gerekli incelemeler sonunda sadece şu pinlerin kullanıldığı görülmüştür:1(Toprak), 2(Data), 3(Data), 4(RTS), 5(CTS), 6(D512), 7(Toprak), 8(DCE), 20(DTR)' dır. Kablonun içini açma gibi olanağımız olmadığı gibi bu şekilde bu uçlar kabul edilmiştir. f) RS-232C'DEN SONRA GELİŞTİRİLEN STANDARTLAR RS232C'nin bazı dezavantajlarından dolayı, yeni bir standarda gerek duyulmuştur. RS232C'nin dezavantajları: • Data iletim hızı 20 Kbps ile sınırlıdır. • İletim mesafesi 50 feet'dir. • RS232C için kullanılan konnektör verimli değildir. • Her 5 devre için sadece bir ground ve bir iletken kullanılıyor. • Devre kendi sinyalleri ile karışabilir.(Crosstalk yapabilir). Bu dezavantajlar göz önünde bulundurularak, yeni bir standart oluşturmak için bazı amaçlar düşünüldü. Bu amaçlar; • RS232C standardının uygulanabilirliğini sürdürmek. Özellikle, yeni stndardın gereklerini yerine getirerek çalışabilmesi için RS232C sisteminin tümüyle değiştirilmesini gerektirmemeli. • Daha yüksek veri iletim oranı elde etmek. • Daha uzun mesafelere iletim yapabilmek. • Arabirim devrelerine loopback testi gibi yeni fonksiyonlar kazandırmak. • RS232C konnektöründen kaynaklanan mekanik kayıpları ortadan kaldırmak. Bu amaçla, direk olarak adresleme yapabilen mekanik ve fonksiyonel karakteristiklere sahip yeni bir standart olan RS449(hem 37 pinli,hem de 9 pinli ) geliştirildi(1977). Daha sonra, RS232C'nin elektriksel karakteristiklerinin yenilendiği iki yeni standart daha geliştirildi. • RS422A Electrical Characteristics Of Balanced Voltage Digital İnterface Circuits (Aralık 1978) • RS423A Electrical Characteristics Of Unbalanced Voltage Digital İnterface Circuits(Eylül 1978) RS422A ve RS423A'nın RS232C'ye göre elektriksel karakteristik olarak avantajı fark(differantial) sinyaller kullanmasıdır. Bu avantajı anlamak için aşağıdaki örneği inceleyelim. Aynı bina içerisinde yerleştirilmiş fakat farklı şebekelerden beslenen bir DTE ve bir DCE düşünelim. Parazit gerilimlerinden dolayı DTE ve DCE'nin ground voltajları arasında bir uyumsuzluk ortaya çıkabilecektir. Bu örnek için bu farkın 5V olduğunu düşünelim.RS232C standardında, lojik 1 göndermek için DTE voltajı -5V ile -15V rasında olmalı. Eğer DTE -5V ile -7.9V arasında bir voltaj gönderirse bu DCE bu sinyali gronduna göre 0V ile 2.9V arasında bir sinyal olarak algılayacaktır. Sonuçta DTE lojik 1 gönderirken, DCE bunu tanımlanmamış voltaj seviyesinde algılayacaktır. Dolayısıyla bir hata ortaya çıkmıştır. Bu hata GROUND PARAZİT HATASI olarak adlandırılır. Pek çok binada bir diğer potansiyel tehlike elektriksel gürültüdür. RS232C kablosu elektro manyetik alan içerisinden geçebilir. Bu elektro manyetik alan DTE hattındaki voltajı değiştirir. Eğer bu indüklenen gürültünün şiddeti yeterince büyük olursa lojik 0 lar lojik 1,lojik 1 ler lojik 0 olarak algılanacaktır. Bu, COMMON MODE VOLTAGE HATASI olarak isimlendirilir. Buna benzer problemler diferantial alıcılar kullanılarak büyük ölçüde azaltılabilir. Bu tip alıcıların en önemli özelliği iki giriş voltajı arasındaki farkı ölçmeleridir. Burada diferansiyel sinyal jeneratörü iki çıkışın farkı olarak özel bir voltaj seviyesini iletir. Yukarıdaki problem RS423A da ground sinyalleri arasındaki fark diferansiyel alıcıda işlenerek çözülür. RS422A da ise bu problem ground sinyali kullanılmayarak çözümlenmiştir. Elektriksel gürültü problemi ise şu şekilde çözümlenmiştir. Alıcıya giden her girişte aynı elektrik çevresinden geçeceği için aynı voltaj değişikliği görülecektir. Orijinal voltajlar Va ve Vb ise ve parazit voltaj Vx değerinde ise gürültü yüklü voltajlar Va+Vx ,Vb+Vx kadar olacaktır. Alıcı tarafından ölçülen fark orijinal voltajların farkına eşit olacaktır. Va +Vx - (Vb + Vx) =Va-Vb RS-232 seri asenkron haberleşmede bir standarttır. Yazıcı, klavye, modemin haberleşmesi bu sayededir. Uygulamada görülen farklı tip haberleşmeden birkaç örnek: f.1. Simplex Haberleşme: Tek yönlü seri asenkron haberleşmede kullanılır. Yazıcı ve bilgisayarın haberleşmesinde bilgisayardan bilgi dönüşü olmadığından bu simplex bir haberleşmedir. f.2.Half Duplex Haberleşme: Hem bilgi gönderimi hem de bilgi alımının gerçekleştiği haberleşmedir. Bilgi gönderimim ve alımı aynı hattan gerçekleştiği için bilgi gönderme ve alma aynı anda olamz. f.3. Full Duplex Haberleşme: Daha verimli ve güvenilir haberleşme ihtiyacı ayrı veri gönderme ve alma hatlarının doğmasına neden olmuş ve bu iki işlem aynı anda gerçekleştirilmiştir. Bu da hız ve verimi artırmıştır. f.4. ISDN: Her biri 64,000 bps aktaran ve 128,000 tek kanal çıkışına ulaşmak için birleştirilebilen iki veri kanalı olan yüksek hızlı bir sayısal telefon hattıdır. Kanallar ayrı olursa iki konuşma yapılabilir. Bir ISDN bağlantısı için şunlar gerekir: 1. Bir ISDN telefon hattı 2. Aramak için ISDN telefon hattı ve ekipmanı olan bir servis sağlayıcı 3. Bir ISDN modem ve/veya telefon ya da analog donanımı bağlayabileceğiniz bir dönüştürücü f.5. 2X Teknolojisi: Internet servis sağlayıcıdan bize gelen verilerin hızını yaklaşık 56 Kbps’e yükseltmeyi amaçlayan bir düşüncedir. Verileri telefon hatları üzerinde göndermek için gereken analog-sayısal(A/D) ve sayısal-analog(D/A) dönüşümlerini azaltarak çalışır. ISS’ler telefon şirketleriyle sayısal yetenekli devreler üzerinden iletişim kurduğu için, telefon şirketleri verileri ISS’nize daha kolay taşıyacak ve ISS’den daha kolay alacaktır. g) ADSL(Asimetrik Sayısal Abone Hattı): Bir ANSI standardıdır. 6 Mbps ISS’den bilgisayar kullanıcısına 640 Kbps kullanıcının bilgisayarından ISS’ye veri akışını sağlar. ADSL kısa-orta mesafe teknolojisidir. Yüksek sinyal hızı 2.7 km ile 5.5 km arasındadır. ADSL, ISDN’e göre hem daha hızlı hem de daha genel amaçlıdır. Unix’ te Seri Port Kaynakları SUN Seri Portları & Kablo Pin Çıkışları Port Voltajı: Birçok SUN bilgisayarlarında seri portlar RS-232(+/-12v) veya RS-423(+/-5v) olarak biçimlendirilebilir. Kendi bilgisayarınızdaki dokümanlar yardımı ile bu konudaki jumper ayarları yapılabilir. Bir çok cihaz seri portlar üzerindeki voltajı pek önemsemez. Port Çoğaltma Kablosu: Birçok SUN bilgisayarında bilgisayarın seri portu A/B olarak iki eşit parçaya bölebilmek için Ykablosuna ihtiyaç duyar. Farklı SUN’ lar bu amaç doğrultusunda farklı çoğaltma kabloları kullanır. Bazı SUN’ lar küçük ve DB23 ara yoluna ihtiyaç duyan Mini DN-8 connectörünü kullanırlar. Bu işlem modeme benzerilebilir. Macintos’ lar da ise seri kabloları aynı zamanda terminal bağlayıcı olarak da kullanılabilir. Fakat modem olarak kullanılamaz. Macintosh kablolarının DCD hattı yoktur. Bunun için birçok MAC ler de modem kablosu vardır. Linux Paralel Port Paylaşımı Uyum: Paralel portlar arasında interaktif bağlantıyı sağlayan birçok cihaz vardır. Mesela IQ Mega ZIP sürücüsü ve Micro Çözüm CD-Rom u gibi. Linux paralel port paylaşım kodu paralel portlar için kaynak yöneticisidir. Dolayısı ile farklı sürücüler farklı bağlantılara sahiptpr. Linux’te Ethernet Kartı Takılması ve Ağ Ortamında IP Numarası Verilmesi Öncelikle Linux için ethernet kartı seçerken eğer altyapınız 10mbit ise ISA bir kart seçmenizin size kurulum kolaylığı açısından faydası olabilir. Ancak son dağıtımlar problemsiz olarak donanımı tanıma özelliği ile birlikte geliyorlar. 100mbit ethernet kartlarını Linux desteklemektedir. Linux’ta ethernet kartını tanıtmak için Slackware'de /etc/rc.d/rc.inet1 dosyasında değişiklik yapmalı, RedHat sistemlerde linuxconf programını kullanmalısınız. (Slackware sistemlerde de ağ ayarlarını yapmak için bir program.) Slackware sistemlerde önünde # olan satırlardan içinde eth0 olanların karşısındaki # işaretini kaldırılmalıdır. Sistemi kapatıp açtıktan sonra dmesg komutunu verin. Ekranda aşağıdaki benzeri bir yazı görünecektir. Ethernet kartınızın ayarları tamam demektir (Ekranda 0x300 ve IRQ 3 bilgileri farklı olabilir. Diğer bilgiler de değişebilir ama benzeri bir yazı görmeniz gerekiyor.). ne.c:v1.10 9/23/94 Donald Becker (becker@cesdis.gsfc.nasa.gov) NE*000 ethercard probe at 0x300: 00 40 05 2d 3b 9e eth0: NE2000 found at 0x300, using IRQ 3. Buraya kadar gelindi ise ethernet kartı sistem tarafından kullanılabiliyor demektir. Şimdi sisteme bir IP numarası ve subnet mask atmaya geldi. Bunun için Red Hat sistemlerde linuxconf programını kullanabilirsiniz. IP numaraları gelişigüzel tanımlanmamalı. Daha sonradan internete bağlanacak bilgisayarlarda IP numaraları özellikle titizlikle seçilmelidir. Bu durumdaki bilgisayarlar için özellikle ayrılmış numaralar bilgisayarlarda kullanılmalıdır. Şu anda bu konu hakkında söylenebilecek ağ üzerindeki her bilgisayarın ayrı bir IP numarası bulunması ve sonu 0 ile biten veya sonu 255 ile biten bir IP numarasını bir bilgisayara tanımlamamanız gerektiğidir. Bu numarayı tanımlayabilirsiniz. Ancak sistem belki ağ üzerinde sadece kendisini görür (ping eder), kesinlikle diğer bilgisayarlar bu makinayı, bu makina da diğer bilgisayarları ping edemez. Windows makinenizin içinde “Start” (Başla) butonunun altındaki menüden “Settings”i (Ayarlar) daha sonra da açılan menüden “Control Panel”i (Denetim Masası) seçin. Ekrana gelen pencere içinde “Network”ü (Ağ) çalıştırın. Gelen pencerede “Configuration” (Konfigürasyon) bölümü içinde ekranın üst bölümlerine doğru bir liste vardır. Bu liste içinde en azından bir ethernet sürücüsü olması gerekli (ethernet sürücüsünün problemsiz bir şekilde çalıştığını varsayarsak.). Eğer ekrandaki listede “TCP/IP” şeklinde bir seçenek varsa direk 2. adıma geçebilirsiniz. 1. Listenin altındaki “Add” (Ekle) butonunu tıklayın. Gelen pencereden “Protocol”ü (Protokol) seçip ekrandaki “Add” (Ekle) butonunu tıklayın. Gelen pencerede sol taraftaki “Manufacturer” (Üretici) liste içinden Microsoft’ u seçin. Sağ taraftaki “Network Protocols” (Ağ Protokolleri) listesinin içeriği değişmiş olacaktır. Sağ taraftaki liste içinden “TCP/IP” seçeneğini seçip “OK” (Tamam) butonunu tıklayın. Windows bu esnada sizden duruma göre Windows kurulum CD’sini isteyebilir. Bu işlemden sonra “Network” (Ağ) başlıklı pencereye geri dönmüş olacaksınız. Değişiklik olarak liste içinde “TCP/IP” seçeneği de olacak. 2. Bu adımda bilgisayarımıza bir IP numarası ve Subnet Mask atayacaksınız. Bunun için öncelikle ekrandan (Network [Ağ]) “TCP/IP” seçeneğini seçip listenin altındaki “Properties”i (Özellikler) tıklayın. Gelen ekranda “IP Address”i (IP Adresi) seçin. Ekranda “Specify an IP address” (Bir IP numarası belirt) seçeneğini aktif hale getirin. Aktif hale gelen “IP Address” (IP Ardesi) karşısına bilgisayara atamak istediğiniz IP numarasını yazın. Altındaki “Subnet Mask” (Alt Ağ Maskesi) karşısına ise ağ içinde kullanacağınız subnet mask numarasını verdiğiniz IP numarasına uygun olarak verin. (Bu numara şu üç numaradan biri olmalı ve ağ üzerindeki tüm bilgisayarlarda aynı olmalıdır. a)255.0.0.0, b)255.255.0.0, c)255.255.255.0). Ekranda “OK” (Tamam) butonunu tıkladıktan sonra Windows sizden tekrar Windows kurulum CD’ sini isteyebilir. Ayarları tamamladıktan sonra sistem açılıp kapamak için onay soracaktır. Kullanacağınız IP numarası aynı subnet mask altında olsa dahi 254 tanedir. Eğer sisteminizde bundan fazla bilgisayarı Linux makinaya bağlamanız gerekiyor ise araya bir router veya yine bir Linux bilgisayarı iki ayrı IP numarası grubunu (örneğin 192.168.0.x <-> 192.168.1.x gibi) bağlamak üzere kullanılmalıdır. Bu bilgisayarda mecburen iki tane ethernet kartı olmalıdır. Kullanacağınız IP numarası olarak kullanılması tavsiye edilebilecek numara C tipi IP numaraları arasında yer alan 192.168.0.1' den başlayarak artan numaralardır. Buraya kadar geldiyseniz her iki sistemde de IP numaraları atanmış durumda ve ethernetleri çalışıyor demektir. Bu noktadan sonra Windows bilgisayarınızın Linux bilgisayarını görüp görmediğini kontrol edeceğiz. Bunun için Linux komut satırında veya Windows MS-DOS Komut İstemi’nde ping komutunu kullanmalısınız. ping komutuna parametre olarak bağlantıyı kontrol edeceğiniz bilgisayarın IP numarasını yazmalısınız. Örneğin Linux bilgisayarınızın IP numarası 192.168.0.1 ise ve Windows bilgisayarınızın IP numarası 192.168.0.2 ise siz ping komutunu Linux komut satırında ping 192.168.0.2 veya Windows MS-DOS Komut İstemi’nde ping 192.168.0.1 şeklinde kullanmalısınız. Burada kendi IP numaranızı değil karşı bilgisayarın IP numarasını yazdığımıza dikkat edin. Linux bilgisayarınızda ping komutu CTRL+C tuşuna basana kadar devam eder. Windows bilgisayarı ise 4 defa bu işlemi dener ve durur. Sonuçta size %100 oranında bir başarı sağlandığı veya %0 oranında bir başarı sağlandığı bildirilir. Tahmin edeceğiniz gibi %100 iletişimde problem olmadığını %0 ise iletişim kurulamadığını belirtir. Çok düşük bir ihtimal ama bu sonuç %100 ile %0 arasında da olabilir. Böyle bir sistemde çok yüksek ihtimalle kablo lamada veya kabloların geçtiği bölgelerde bir problem vardır. Arada bir değer çıkması ile internet üzerindeki bir bilgisayara ping çektiğinizde karşılaşabilirsiniz. Sonuç olarak tüm bilgisayarların birbirlerini ve Linux bilgisayarı ping edebilmeleri bu nokta çok önemli. Eğer edemezlerse ya ayarlardan ya da ağ altyapısından kaynaklanan bir problem olabilir. Doğal olarak modem paylaşımı işi yatar. Sistemdeki tüm bilgisayarların birbirinden farklı bir IP numarası olması gerekmektedir. IP numarası ataması ve seçimi için internet üzerinde ayrılmış numaralar vardır. Paralel Arabirim Paralel portlar, yazıcı arabirimleri için seri portun yerine kullanılabilecek yüksek hızlı, düşük maliyetli bir alternatif arayışı sonucu doğmuşlardır. 1796 senesine kadar, ucuz bir yazıcıyı (10.000doların altında) bir mini yada mikro bilgisayara bir RS-232 portu aracılığı ile bağlayabiliyordunuz. Buradaki sorun seri portun donanımının pahalı oluşuydu. Bir bilgisayara seri port eklemek cihazın fiyatını (250 ile 1000 dolar yükseltiyordu. Bu da haliyle yazıcı satışlarını olumsuz yönde etkiliyordu. Sonunda Centronlcs adlı bir yazıcı firması bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdi ve yeni bir arabirim üretti. RS-232, 15 metrelik kabloları destekliyorken Centronlcs arabirimi en fazla 1.8 metrelik (modern portlar için daha da kısa)kablolar için güvenliydi. RS-232, çift yönlü (bi –directional) veri iletimine imkan tanıyordu. Ve destek verebileceği cihazlar daha çoktu; Centronlcs’in ara birimi tek yönlüydü. (unidirectional) sadece yazıcıları destekliyordu. RS-232 seriydi, veriler için iki adet tel kullanıyordu; Centronlcs’un arabirimi ise 8 bitlik paralel bir arabirimdi ve veriler için sekiz adet tel kullanıyordu. Sonuçta Centronlcs, sadece birkaç dolara temin edilebilecek paralel bir arabirim ortaya çıkarmıştı. Bu arabirim aynı zamanda olağanüstü bir performans sergiliyordu: RS-232 saniyede 20.000 bit’lik bir performans sunarken Centronlcs saniyede 500.000 bitlik bir performansa sahipti. Paralel port o günden başlayarak gelişmelerini sürdürdü. İlk olarak bazı diz üstü bilgisayarlarda çift yönlü paralel portlar kullanıldı. Ardından, bu çift yönlü paralel portların biraz daha geliştirilmesiyle EPP (Enhanced Parallel Port, geliştirilmiş paralel port ) ve ECP(Extended Capabilities Port , Yetenekleri Arttırılmış Port) standartları doğdu. ECP daha çok yazıcılar için kullanılır, tarayıcılar gibi diğer paralel cihazlar içinse daha yaygı olarak EPP kullanılmaktadır. Bu yeni portlar çok yüksek baskı hızlarını (saniyede 500.00 ile 1000.000 karakter ) mümkün kılar. Bu portlar ayrıca yazıcıları bilgisayarlar ile daha kalıcı ilişkiler kurmasını da sağlar :yazıcı sadece bilgisayarı dinlemekle kalmaz, ayrıca kendi sorunlarını (mesela kağıdını bitmiş yada sıkışmış olduğunu da bilgisayara bildirir. Bir ECP portunuz varsa, yazıcı görevini yapıp yapmadığını öğrenmek için yazıcıyı kontrol etmek zorunda kalmazsınız; ekranınızda beliren ve size yazıcının durumu yada problemin niteliği hakkında bilgi veren bir mesaj sayesinde neler olduğunu anlayabilirsiniz. Bir ECP portunu kullanmak için dört şeye ihtiyacımız vardır :Bir ECP yada EPP/ECP portu, ECP yeteneği bulunan bir yazıcı, IEEE 1284 uyumlu bir paralel kablo ve Windows95 yada Windows98. Paralel port, zenginleştirilmiş yetenekleri sayesinde yazıcıların haricinde de kulanım alanları buldu. Paralel port günümüzde bir dosya transfer arabirimi (Dos 6.x’in Interlink programında olduğu gibi), bir yerel ağı (local area network, LAN) adaptör bağlantısı ya da bir ‘ses üretim cihaz ‘ bağlantısı gibi rollerde de kullanılmaktadır. DOS,LPT1’de LPT3’e kadar olan üç paralel portu destekler. Paralel port adresleri hex3BC, 378 ,278’dir. PC’ lerde, I/O adresleri ile LPT adresleri arasında enteresan bir ilişkilendirme süreci vardır. İlk olarak 3BC adresi kontrol edilir. Eğer bu adreste bir port bulunursa LPT1 buraya atanır. Bu adreste bir port yoksa 378 numaralı adrese bakılır, 378 de bir port bulunursa LPT1 buraya atanır. Eğer port bu adreste de bulunamazsa son olarak 278 kontrol edilir. LPT1’in ataması yapıldıktan sonra aynı süreç LPT2 ve LTP3 için tekrar edilir. Yani , bir makineye bir paralel port koyarsanız ve bu portun adresi de 278 olursa bir LPT1 portu elde edersiniz(278 aslında LPT3 için düşünülmüş olsa bile). Ancak 378 adresinde ikinci bir port kurmanız halinde, makineyi yeniden başlattığınızda 278 adresindeki port LPT2 olacaktır. Sonuç olarak Paralel arabirim, ilk olarak Centronlcs adlı firma tarafından tasarlandığı için bu isimle de anılır. Başlangıçta yazıcıları bilgisayara bağlamak için düşünülmüştür. Seri ara birimden daha hızlıdır. Bir seferde sekiz bit büyüklüğünde bilgi aktarır ve yaklaşık olarak 150 Kbayte/saniye hızına kadar çıkabilir. Standart parelel arabirim sadece tek yönlü bilgi alış-verişi için tasarlanmıştır. Modern PC’lerde ise EPP ve ECP adlı yeni paralel port standartları desteklenir. Bu standartlarla çift yönlü bilgi alış-veriş mümkün olmuş ve bilgi aktarım hızı on kat artmıştır. Paralel ara birime bağlanabilen çevre birimleri arasında yazıcılar, çeşitli harici depolama birimleri, tarayıcılar ve harici ses kartları sayılabilir. Paralel port kasanın arkasında bulunan 25 delikli dişli bir konnektördür. PC ‘lerde genellikle bir ve ya iki adet paralel port vardır ve bunlar işletim sistemine LPT1, LPT2 etiketleriyle görülür. Her paralel port’a normalde bir adet çevre birimi bağlanabilir. Ancak bazı cihazlar aynı anda kullanılmamaları şartı ile ikinci bir cihaz bağlanmasına izin verebilir. Paralel iletişim arabirimi olarak bilgisayara değişik özellik ve yetenekte elemanlar bağlanabilir. Yetenek açısından en kısıtlı olan PİA’lara ilkel PİA diyeceğiz. İlkel PİA’ lar sadece alıcı ve sadece verici olarak kullanılabilirler. Gelişmiş olan PİA ise, yazılımla alıcı ve verici konumuna getirilebilirler. 1. İlkel PİA İlkel bir PİA’nın çalışmasını anlayabilmek için, belleğin çalışmasını hatırlamakta yarar vardır. Hatırlanacağı gibi, bellek eşit boydaki bellek gözlerinden oluşmuş bir yapıya sahipti ve bir anda sadece bir bellek gözüne erişilebiliyordu. Bellek içinde bir bellek gözüne erişmek için, o bellek gözünün adresi, adres yolu üzerinden belleğe gönderiliyor ve böylece seçim yapılıyordu. Seçilmiş olan bellek gözünün içeriği, MİB’ne aktarılmak istendiğinde oku komutu veriliyordu. OKU komutu, bellek gözü içeriğinin veri yolu üzerine çıkmasını sağlıyordu. İlkel bir giriş PİA’sını tek gözlü bir belleğe benzetebiliriz. Bu çalışmada ilkel PİA’ya geniş yer verilmeyecektir. Güncel olması itibariyle Gelişmiş PİA’ya yer verilecektir. 2. Gelişmiş PİA PİA’nın gelişmişliği, alıcı ve verici olarak iki yönlü kullanılabilmesi ve yön belirleme işleminin de yazılım yoluyla sağlanmasından kaynaklanmaktadır. Gelişmiş bir PİA içinde, genelde şu birimler bulunur: 1. İskele 2. Yönlendirici 3. Durum Kütüğü 4. Denetim Kütüğü Bu birimlerinin işlevleri şöyle açıklanabilir: 2.1)İskele PİA nin , çevre birimine bağlanmasını sağlayan birimdir. Bilgisayar ile çevre birimi arasındaki veri alış verişi bu birim üzerinden yapılır. 8 bitlik bilgisayarlarda, iskelenin sekiz bağlantıya olanak sağlaması uygun düşer. Bu nedenle 8 bitlik bilgisayarlar için üretilen PİA ların içindeki iskelelerde 8 kapı bulunmaktadır. Gelişmiş bir PİA’nın iskelesindeki kapıların her biri alıcı veya verici olarak konumlandırılabilirler. Bu konumlandırmaya iskeleyi koşullandırmak diyebiliriz. 2.2)Yönlendirici İskele kapılarının alıcı yada veri olarak koşullandırılması için kullanılan bir kütüktür. Yönlendirici içinde, içinde iskele içinde bulunan kapı sayısı kadar bit bulunur ve yönlendiricinin her bir biti, kendi sırasındaki kapıyı alıcı ya da verici olarak konumlandırır. Örnek verecek olursak, yönlendiricinin birinci bitine 1 yazılmış ise bu, iskele birinci kapısının verici olarak koşullandığını ve bu yönde çalışacağını belirtir. Yönlendirici içinde bir bite “0” yazılmışsa bu bitin denetimi altında bulunan kapının alıcı olarak koşullandığının gösterir. 2.3)Durum Kütüğü El sıkışma bağlantılarının durumunu izlemek üzere ayrılmış bitlerden oluşur. Bağımsız bir kütük olarak düzenlenebileceği gibi, denetim bitleriyle birlikte durum /denetim kütüğü içinde de kurulabilir. 2.4)Denetim Kütüğü El sıkışma bağlantılarını istenen konumlara getirmek üzere gerekli bir bitler kümesidir. Durum/denetim kütüğünün çalışmasını tanıtmaya geçmeden önce PİA’nın iç yapısını incelemekte yarar vardır. PİA’nin dört temel birimi üç tane 8 bitlik kütük içinde toplanmıştır. Bellek içinde bellek gözlerini birbirine bağlanışına benzer biçimde bu kütükler PİA içinde ortak bir veri yoluna bağlıdır. PİA içindeki kütüklerin seçilmesi için iki tane kütük seçici girişi bulunmaktadır. PİA’nın kendisini seçmek üzere ayrıca bir tane kırmık seçicisi bulunmaktadır. PİA içindeki kütüklerin ortak kullandıkları veri yolu, bilgisayar veri yoluna bağlanmak üzere PİA dışın alınmıştır. PİA’nın çevre birimine bağlantısı iki yönde çalışabilen iskele kapıları üzerinden yapılacaktır. Ayrıca el sıkışma bağlantıları bulunmaktadır. El sıkışma bağlantılarından biri alıcı diğeri verici olarak çalışmaktadır. PİA’ da bir de el sıkışma uçlarına bağlı olarak kesim üretecek çıkış bulunmaktadır. PİA içindeki işlemlerin senkronizasyonu için bazı PİA’ da saat girişi de bulunur. Şekil-A :GELİŞMİŞ PİA ‘nın İÇ YAPISI Durum denetim kütüğünün yedinci biti durum kütüğü olarak çalışmakta, diğer bitler denetim amacıyla kullanılmaktadır. Yedinci bit hazır el sıkışma bağlantısı ile ilişkilidir. Çevre biriminin hazır olup olmadığı bu durum biti aracılığı ile belirlenir. Durum bitine genellikle durum bayrağı denilmektedir. Bilindiği gibi bayrağın etkin durumu lojik 1 dir. Yani bayrak çekilmesi durumu lojik1 ile eş anlamlıdır. Çevre biriminin hazır olup olmadığının algılamak için gerekli olan el sıkışma bağlantısının esnek olarak tasarlanması gereklidir. Çünkü çevre birimlerinin hazır olduklarını belirtmede belli bir antlaşma yoktur. Yani hazır durumu belirtmek için lojik 0 mı yoksa lojik 1 mi kullanılacağı konusu da anlaşılmış değildir. Bu konuda anlaşmaya belki de olanak yoktur. El sıkışma girişinin hangi konuma geçeceği, bayrağın çekileceği denetim kütüğü içine yazılacak verilerle belirlenir. Bu amaçla D0 ve D1 hazır girişinin dolayısıyla D7 bayrağının etkilemek üzere ayrılmıştır. D2 ve D3 bitleri ise AL ucunu etkilemek üzere ayrılmıştır. Do ve D1 denetim bitlerinin hazır girişini nasıl denetledikleri kesme oluşturulmasına nasıl etkin oldukları tablo-a gösterilmiştir. Tablo-a da görüldüğü gibi D0=0 ve D1=0 durumunda çevre birim hazır çıkışının kısa bir süre için lojik 1’den lojik 0 a indirilmesi durum denetim kütüğünün yedinci bitini etkiler. Kesme oluşturulan durumlarda ise PİA’nın kesme çıkışı kısa bir süre için lojik 0 inmektedir. Eğer bu çıkış MİB ‘nin kesme girişin bağlı ise bu kısa süreli sıfıra iniş MİB tarafından kesme olarak algılanacaktır. D1 D0 Hazır girişinin Kesme Çıkışı 0 0 1’den 0’a inişinde D7 bayrağı çekilir 1 ‘de kalır. Kesme üretmez. 0 1 0’’dan 1’çıkışında D7 bayrağı çekilir 1 ‘de kalır. Kesme üretmez. 1 0 1’den 0’a inişinde D7 bayrağı çekilir 0’a iner. Kesme üretir. 1 1 0’’dan 1’çıkışında D7 bayrağı çekilir 0’a iner. Kesme üretir. Tablo-a : Gelişmiş PİA’de HAZIR girişinin koşulları Durum bayrağının sıfırlanması için durum denetim kütüğünün okunması gerekir. okuma işlemi bu bayrağı siler. D2 ve D3 bitlerinin AL çıkışını nasıl etkilediği Tablo-a’da gösterilmiştir. Bilindiği gibi AL ucu verici olarak çalışmaktadır. Çevre birimler için HAZIR çıkışı üzerinde anlaşma yoktur. Bu nedenle Al el sıkışma bağlantısı üzerinde de anlaşma yoktur. Bu nedenle AL çıkışını uygun konum a getirmek gerekir. Tablo-b’ den görüldüğü gibi D3 ün 0 olduğu durumlarda D2 ye yazılan lojik değer aynen AL çıkışında görülür. D3 ün 1 olduğu durumda ise Al çıkışı kendiliğinden istenilen konuma geçer. Al çıkışının kendiliğinden çalışması şöyle açıklanabilir. İskeleye Eğer , her veri yazıldığında AL çıkışı 1 den sıfıra çekilmek isteniyorsa D3=1 ve D2=0 yazılması yeterlidir. Bu uygulamada iskeleye her veri yazılışını ardından Al çıkışı kendiliğinden sıfıra iner ve bir süre bu konumda kaldıktan sonra eski konumuna geri döner. D3 D2 AL ÇIKIŞI 0 0 0 konumuna getirilir 0 1 1 konumuna getirilir 1 0 Verinin iskeleye yazılmasının ardından, kendiliğinden 0 konumuna geçer 1 1 Verinin iskeleye yazılmasının ardından, kendiliğinden 1 konumuna geçer Tablo-B :Al Çıkışının koşullanmasına ilişkin tablo PİA’ nın bilgisayara bağlanışı için gerçekleşmesi gereken adımlar şunlardır: 1) PİA veri yolu bilgisayarın veri yoluna bağlanır. 2) Saat ve OKU/YAZ denetim bağlantıları yapılır. Bu ara şu önemli farka dikkat etmek gerekir: PİA içinde üç tane kütük bulunmaktadır. Bu üç kütüğün seçimi için iki kütük seçici bulunmaktadır. PİA içindeki kütüklerin seçimi için,bellek içindeki gözlerin seçiminde izlenen yol talip edilebilir. Yani A0 ve A1 adres hatları Seçkin 1 ve seçkin 2 girişlerine bağlanabilir. Şekil-C : Gelişmiş bir PİA ‘nın genel görünümü PİA kırmağının seçilmesi için adres kod çözücüsünün çıkışı kullanılır. Böylece PİA‘ nın temel adresi kırmık seçici ile belirlenir. PİA içindeki kütüklerin adresleri,bu temel adrese göre hesaplanır. Örneğin temel adresi $8081 ve Durum/Denetim Kütüğünün adresi $8082 olacaktır. Bu örnek şekil –D de görülmektedir. PİA’ nı bellek dışında tutan uygulamalar içinde çözüm aynıdır. Tek farkla, adres seçici devreye, bellek ya da giriş/çıkış arabirimi seçici denetim ucu katılmalıdır. Şekil–D Gelişmiş Bir PİA ‘ nın MİB’ e bağlantısı İletişim Portları Paralel portların yanısıra, sık rastlanan diğer yazıcı arabirimi seri porttur. Seri portlar aynı zamanda eşzamansız (async), com veya RS-232 portları olarak da bilinir. Bunlar düşük ile orta hızda veri transferi iki yönlü arabirimlerdir, çoğu seri port verileri saniyede 115.000 bit’ ten daha hızlı aktaramaz, ama saniyede 345.000 bit aktarabilen bazı seri portlar da mevcuttur. Ancak bir seri portun temel görevi genellikle yazıcılar olmaz. Seri portların en sık rastlanan iki kullanım alanı, PC’ ye fare ve modem bağlamak içindir. Modemler PC’ nizin başka bilgisayarlarla telefon hatları üzerinden uzaktan iletişim kurmasına ve bir fax aygıtı olarak çalışmasına izin verir. Bu iletişim portlarının DOS isimleri COM1 ve COM2’ dir. Teorik olarak COM3 ve COM4 olması mümkündür, ama bunların kullanışlılıkları sınırlıdır. RS-232, çok sayıda kablo probleminin kaynağıdır: Ya yanlış kablo konfigüre edilmiş olur, ya da ortam sorunları (eloktronik parazit) ietişim hatalarına neden olur. Seri portlar PC’ nin genel amaçlı giriş/çıkış aygıtlarıdır. PalmPilot gibi elde tutulan aygıtlar PC’ ye seri port aracılığı ile bağlanır; sayısal kameralar da, bazı tarayıcılar, modemler, fare, yazıcılar... çoğu sistemde bir seri porta bağlanacak çok fazla sayıda şey olduğu ve yeterince seri port olmadığı ortaya çıkar. Bu da USB’ yi icat etmelerinin nedenidir. Universal s e r i a l (yasak Kelime!) Bus (USB) Seri portlar çok kolay tükenir. Örneğin seri bir fare ve modemimiz var. Fare COM 1’ e modem de COM 2’ ye takılır. COM 3’ e başka bir kesme kullanmak için üzere ayarlamazsanız COM 1 ile çakışır, ancak bütün yazılımlar bununla çakışacak biçimde hazırlanmaz. Bu bir bilmecedir ve seri port eklemekle ilgili problemler bazılarını gereksinim duydukları aygıtları kullanmaktan alıkoyabilir. USB Nedir? Microsoft, Compaq National Semiconductor ve diğer 25 USB üyesi tarafından geliştirilmiş olan USB, klavye portu, paralel portlar, oyun portu ve seri portların yerini yüzün üzerinde USB uyumlu aygıtı zincirleme olarak bağlayabileceğiniz, tek bir bağlantı ile almayı hedefler. Bu tek bağlantı 9 pin seri bir porttan da basittir, çünkü sadece 4 pini vardır. Fiziki olarak bilgisayara takılmış olan bir tek aygıt (örneğin klavye) görünür, geri kalan her şey de bu HUB’a takılır veya bilgisayar bir HUB takılır ve diğer her şey bu HUB’a takılır. SCSI’de olduğu gibi her aygıta bir seferde yedi tane başka aygıt ve/veya HUB takılabilir. Şekil 4.3.3’te bir USB bağlantı parçası ve kablosu görebilirsiniz. Şekil 4.3.3 Her iki şekilde de birleştirilmesinin çok daha basit olacağı biçimde tasarlanmıştır; bu aygıtlar için çok kart takacağımıza, onları bir HUB’a takarsınız. Bunlar Tak ve Çalıştır aygıtlarsa, PnP bir işletim sistemi de onları sizden çok az yardım alarak algılayacaktır. USB seri portlardan daha hızlı olmak üzere tasarlanmıştır. Bu standart, seri bir ara birimin saniyede 100 ve üzeri kilo bit hızına karşılık, saniyede 12 megabit’e kadar veri transfer edebilen bir arabirim tanımlar. Bu hız düşük çözünürlüklü video konferans gibi telefon uygulamalarına yetişmek üzere belirlenmiştir. USB kullanan çevre aygıtı türlerine göre ayrılan dört veri transfer tipini algılar; yığın, kesme, eş zamansız ve denetim. PC’ye bir seferde büyük miktarda veri aktarması gereken yazıcılar, tarayıcılar ve sayısal kameralar yığın vericilerdir. Hemen işlenmesi gereken küçük miktarda veri aktarmak için kullanılan klavye ve joystick’ler, kesme aktarımını kullanır. BIOS’ tan USB Portunu Açmak Bilgisayarın USB bağlantılarını kullanabilmek için önce BIOS’ tan gerekli desteği açmanız gerekiyor. Bunu şu şekilde yapacaksınız: 1. Bilgisayarı çalıştırdıktan sonra, Windows başlatılmadan BIOS’ a girmelisiniz. 2. Bu noktada sadece Award BIOS’ un menülerinden bahsedeceğiz. Diğer BIOS’ lar da aynı işlemler farklı menülerden ancak benzer yollarla yapılır. “Chipset Feature Setup’a” girin. Burada “Onboard USB” kaydını göreceksiniz. Hemen yanında “Disabled” ifadesini görürseniz ok tuşları yardımı ile üzerine gelip “Enabled’i” seçin. 3. Değişiklikleri onaylayarak bilgisayarı tekrar başlatın. Çok-Portlu (I/O) Kartları Seçme Bir PC’ye çok portlu bir kart eklemek için iki sebep vardır: • 16550 UART desteği eklemek • Port sayısını arttırmak Örneğin başka bir LPT porta ihtiyaç duyulduğunda, sadece LPT port değil aynı zamanda birkaç tane de yeni COM portu kazanmak için sisteme nispeten ucuz bir kart eklenebilir. Her iki LPT port aynı anda kullanılmak istenmiyorsa, başka bir çözüm de birden fazla yazıcı bağlanan bir paralel port anahtar kutusu edinmektir. Anahtar kutusu LPT porta bağlanır ve yazıcılar anahtara bağlanır. Böylece kullanmak istenilen yazıcının anahtarı açılır. Bir I/O kartı satın alırken şu özelliklere dikkat edilmelidir: • Port sayısı. Çoğu kart en az bir LPT port ve iki Com port içerir. Eğer ihtiyaç olursa üç tane LPT portu ve dört COM portu olan kartlar bulunabilir. • ECP/EPP desteği. Paralel portların ECP ve EPP modellerini desteklediğinden emin olunmalıdır. • Oyun portu. I/O kartlarının çoğu bir oyun portu içerir. • 16550 veya 16C50 UART desteği. Ya 16550 UART’ lar yada 16C50 UART’ lar içeren bir kart aranmalıdır. 16C50, 16550’ nin 16 baytlık tamponuna karşılık 32 baytlık bir tamponuna sahiptir. • IDE kontrolörü. IDE kontrolörlerin çoğu paralel ve seri portlar içerirler. Yeni bir IDE kontrolörüne de ihtiyaç duyulduğunda portları olan bir tane alınmalıdır. • Portlar iptal edilebilir. Sistemin anakartının veya sistemdeki başka bir kartın paralel ve seri portlar içermektedir. I/O kartlarının çoğu, portların birbirleriyle karışıklığa neden olmalarını önlemek için iptal etmeye imkan tanır. Veya, gerekirse anakarttaki veya diğer karttaki portların kullanılması engellenebilir. 16-bitlik bir kart IRQ ayarlar için 8-bitlik bir karttan daha fazla seçenek sunacaktır. Bu sayede portlar için daha fazla sayıda kesmenin kullanılmasını sağlayarak IRQ karmaşıklıklarını önlenebilir. Port Problemleri Bildiğiniz gibi yazıcılar seri veya paralel arabirimlere sahip olabilir. Bu iki arabirim arasındaki tek görsel fark paralel portun dişi seri portun ise erkek bir konnektöre sahip olmasıdır. Ancak bu ikisi arasında görsel detayların ötesinde radikal farklar bulunmaktadır. Paralel arabirimin kullandığı voltajlar ve iletişim metodları seri arabirimine göre daha farklıdır. Paralel port daha yeni ve daha hızlı bir arabirimdir. Lazer yazıcılar hızlandıkça ve daha yüksek çözünürlükleri desteklemeye başladıkça daha hızlı arabirimler ortaya çıkacaktır. Örneğin Apple, Apple LazerWriter yazıcısı için 230,000bps’lik bir AppleTalk arabirimi kullanır. Bunun yanında bazı yazıcılar SCSI arabirimini kullanır, özel bir işlemci-yazıcı ara birimini kullanan yazıcılarda vardır. Örnek bir port problemi: “HELLO” ifadesi bastırılmak istenmiş ancak sonuç olarak “IEKKO” ifadesi çıkmıştır. Yazıcıya verilen ancak farklı sonuçların alındığı karakterlerin kodlarını karşılaştıralım. BEKLENEN KARAKTER KOD ÇIKAN KARAKTER KOD H 01001000 I 01001001 E 01100101 E 01100101 L 01101100 K 01101101 L 01101100 K 01101101 O 01101111 O 01101111 “e” ve “o” karakterleri etkilenmezken “H” ve “I” karakterlerinin etkilendiğini görüyoruz. Alt bitin her seferinde “1” olduğuna dikkat ediniz. Eğer seri bir arabirim kullanıyorsanız iletişim parametrelerinin doğru bir biçimde ayarlandığından emin olmalısınız. Dört adet parametre vardır; • Hız(1200,2400,4800,9600,14400 veya 19200) • Parite (çift tek veya hiçbiri) • Veri bitlerinin sayısı (7 yada 8) • Durma bitlerinin sayısı (genellikle 1 yada 2) Bu parametreleri yazıcının teknik kullanım kılavuzunda bulabilirsiniz. Sonra DOS komutlarını uygulayın; MODE COM1:Hız, parite, veri bitleri, durma bitleri, p MODE LPT1: MODE COM1:9600, N, 8, 1, P MODE LPT1: COM1: Bu “saniyede 9600 bit, parite yok(no parity), 8 veri biti, bir durma biti” anlamına gelir. P; bunun bir yazıcı(printer) olduğunu belirtir. Yazdırma işlemlerinin sırasında yeni bir ECP portu kullanıyorsanız metinlerin yada grafiklerin karışması gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Bunun sebebi piyasadaki bazı yazıcıların IEEE standartları ile tam anlamıyla uyumlu olmaması ve bu yüzdende ECP ye %100 destek verememesidir. Bu konuda yapabileceğiniz iki şey var: Windows altında, yazıcı spooling özelliklerini EMF’den RAW’a dönüştürür. Eğer bu işe yaramazsa portu standart duruma getirin. Bir Seri Portu Nasıl Test Edersiniz? Herkese açık bir program olan ve çok sayıda ilan panosunda bulunan PDIAGS.EXE’yi ve WireTap gibi bir breakout kutusu kullanacağız. Gösterge ışıkları olan herhangi bir breakout kutusu aynı işi görür. Alternatif olarak bir voltmetre de kullanabilirsiniz fakat breakout kutusu iyi bir yatırımdır. 1. Breakout kutusunu direk olarak bilgisayarınızın arkasındaki seri konnektöre bağlayın. Kablo kullanmayın. Sadece 3 hatta aktivite göreceksiniz: • Hat=-3 volt (1) • Hat=+3 volt (0) • 20. hat=-3 volt 2. Muayeneyi başlatın: PDIAGS. Işıklarda bir değişiklik olmayacak. 3. “S” tuşuna basarak seri port muayene mönüsüne girin. 4. Portu açın: Alt+P den sonra “O” tuşuna basın (sıfır değil “O” harfi). Yirminci hattın sıfır değerine dömesi gerekir. Dönmezse, Data Terminal Ready (DTR) hattınız arızalı demektir. 5. Breakout kutusunda 20. hattan 8. hatta bir tel koyun. Bilgisayar ekranında CD kelimesi YES olmalı (önceden NO idi). Olmazsa, Carrier Detect hattınız bozuktur. 6. Şimdi teli 20’den 6’ya taşıyın. Bilgisayar ekranında DSR’nin altındaki kelime YES büyük olmalıdır.(CD bir daha NO olmayacak) olmazsa Data Set Ready hattınız bozuktur. 7. Yerel ekoyu kapatın: Alt+P’den sonra “E” tuşuna takın. 8. Teli 2 ve 3’ü birleştirecek şekilde değiştirin. Alt+F tuşlarına basın. Bir “Fox” (The quick brown fox jumped over the lazy dog 0123456789 times) mesajının belirmesi gerekiyor. Belirmezse ya TXD (Transmit Data) ya RXD (Receive Data)hatlarınız bozuktur. 9. Alt+Q ve sonra “q” tuşuna basarak çıkın Sorunları Çözme Seri ve paralel portlarla ilgili ortaya çikan en yaygın sorun , IRQ paylaşımını desteklemeyen bir sistemde iki veya daha fazla port için ayni IRQ ve taban adresini kullanmaktan kaynaklanır. Seri veya paralel portlarla ilgili bir sorunlar için verilebilecek bazı öneriler: • Port kaynak ayarları doğrulanır. Portların IRQ ve taban adresi ayarlarının eşsiz olduğundan emin olmak için port ayarlama işlemlerini tekrarlamak gerekir. Portları aynı anda kullanmak isteniyorsa ayarlar tek olmalıdır. • Fiziksel port ayarlarını doğrulanır. İşletim sistemindeki port ayarları doğruysa, kartın fiziksel olarak o ayarlara uyacak şekilde ayarlanmış olduğundan emin olunması gerekir. • Dahili bir modemi veya anakart portlarını karışıklık yaratmadığından emin olunmalıdır. Sistemde anakart üzerinde portlar varsa veya dahili bir modem bulunuyorsa bu portların sizin yeni eklenilen portlarla karışıklık yaratmadığına emin olunması gerkir. Örneğin dahili modemi COM 2 olarak ayarlanmış ve yeni I/O kartı üzerindeki COM 2’ yi kullanılmaz hale getirmeyi unutmuş olabilirsiniz. • Kablo bağlantıları kontrol edilmelidir. Şerit kabloları I/O kartına bağlandığından ve portlara yapılan harici bağlantıların güvenli olduğundan emin olunması gerekir. • Çevre birimin gereksinimleri kontrol edilmelidir. Porta bağlanılan aygıt özel ayarlar gerektirebilir. Aygıtın el kitabı kontrol edilmeli ve port ayarları ona göre yapılmalıdır. • Kablolar kontrol edilmelidir. Önceki adımlar sorunu çözmeye yardımcı olmadıysa kablo kötü olabilir. Başka bir kablo varsa o denenmelidir. Seri Portları Ayarlama IRQ ve taban adresleri doğru ayarlandığında, sistem yeni seri portları otomatik olarak tanımalıdır. Ancak, portların işletim sisteminin içinden ayarlaması gerekebilir. Örneğin, 16550 UART’ ı için FIFO tamponları kullanabilir hale getirilmek istenebilir. Bu kısım Windows 3x, Windows 95 ve Windows NT’ de seri portları nasıl ayarlayacağınızı açıklıyor. Genel Ayarlama Konuları Seri portlar, işletim sistemi içinde değiştirilebilecek ayar sayısı bakımından paralel portlara göre daha karmaşıktır. Aşağıdaki liste seri portlar için geçerli olan ayarları anlatmaktadır. • Bit/saniye (bps) seri portun her saniye ilettiği bit sayısı. Genellikle bir iletişim programı bu değeri değil kendi değerini kullanır. Ne kullanacağından emin olmayanlar bu ayarı 9600 olarak belirlemelidir. • Veri Bitleri. Bir veri sözcüğündeki veri bitleri. 4’ ten 8’ e kadar bir değer seçilebilir. Çoğu sistem 7 veya 8 veri biti kullanır. Bit/saniye değerinde olduğu gibi bu değer yerine bir iletişim programının kendi değeri kullanılır. Ne kullanacağından emin olmayanlar bu ayarı 8 veri biti olarak belirlemelidir. • Eşlik Biti. Port eğer eşlik kontrolü kullanıyorsa bunun türü. Seçenekleriniz None, Space, Even, Odd ve Mark’ tır. Bir iletişim programı kendi belirlediği değerleri kullanır. Ne kullanacağından emin olmayanlar Even seçmelidir. • Durma Bitleri. Bir veri sözcüğünün sonunu göstermek için kullanılan bit sayısı. 1, 1.5 veya 2 kullanabilirsiniz. Ne kullanacağından emin olmayanlar 1 seçmelidir. • Akış kontrolü. Portun veri akışını kontrol etmek için kullandığı yöntem. Bir iletişim problemi kendi değerlerini kullanır. Xon/Xoff, Hardware veya none seçebilirsiniz. Ne kullanacağından emin olmayanlar Xon/Xoff seçmelidir. • FIFO ayarları. Bu ayarlar 16550 UART tamponunu kontrol eder. Port kullanılabilir bir hale getirebilir veya kullanılması engellenebilir ve gönderme ile alma tamponları için tetikleme seviyesini ayarlanabilir. Tetikleme seviyesi kesmeyi tetikleyecek ve porta CPU tarafından hizmet verilmesini olanak tanıyacak tampondaki bayt sayısıdır. Varsayılan değerler hemen hemen her durumda iyi bir performans sağlar. B) Windows 95’de Seri Portları Ayarlama Windows 95’in Plug-and-Play (Tak-ve-Çalıştır) desteği, Windows 95’in yeni seri portlara ilişkin ayarları otomatik olarak bulup düzenlenmesini sağlamalıdır. IRQ veya taban adresi ayarlarını değiştirilmeye karar verilirse ya da bir porta ilişkin temel veya ileri ayarlar değiştirmek istenirse şu yöntem izlenir: 1. Control Paneli açılır ve System özellik sayfasını görüntülemek için System ikonuna çift tıklanır. 2. Device Manager’ı görüntülemek için Device Manager sekmesi tıklanır. 3. Yüklü portları listelemek için Ports dalı genişletilir. 4. Değiştirmek istenilen porta çift tıklanır ya da portu seçip Properties’e tıklanır. 5. Port Settings özellik sayfasını görüntülemek için Port Settings sekmesine tıklanır. Ayarlar kullanıcının kendi ihtiyacına göre belirtilir. 6. Porta ilişkin FIFO tetikleme değerlerini ayarlamak ya da FIFO tamponunu kullanılabilir hale getirmek veya kullanılmasını engellemek Advanced düğmesine tıklayarak sağlanabilir. 7. Advanced Port Settings diyalog kutusunda Use FIFO Buffers onay kutusuna bir onay işareti koyarak FIFO portunun kullanılması sağlanır. 8. Genelde en iyi sonucu elde etmek için varsayılan tetikleme değerleri kullanılır. Ancak bunları değiştirmek gerekirse, Receive Buffer veya Transmit Buffer kontrolleri istenilen değere getirilir. Sonra, OK’i seçilip özellik sayfasını kapatmak için tekrar OK seçilir. C) Windows NT’de Seri Portları Ayarlama Seri port ayarlarını yapmak için Windows NT 3.x’de ve 4.0’da aynı yöntem kullanılır. Bunu şu şekilde yapılır: 1. Conrol Panel’i açılır ve Ports ikonuna çift tıklanır. 2. Ports diyalog kutusunda ayarları değiştirilmek istenilen port seçilir, sonra Settings’e tıklanır. 3. Settings diyalog kutusunda gerekli ayarlar seçilir. 4. IRQ veya taban adreslerini değiştirmek gerekirse ya da FIFO desteği kullanmak/kaldırmak istenirse Advanced düğmesine tıklanır. 5. Advanced Settings diyalog kutusunda gereken değerler belirtilir ve sonra OK seçilir. 6. Settings diyalog kutusunu kapatmak için OK seçilir. İki Bilgisayarın Birbirine Bağlanması İki bilgisayarı birbirine bağlayıp bilgi aktarmak için paralel(LPT) veya seri (COM) portlar kullanılabilir. Bu iş için hazır yapılmış kablolar da var ama kullanıcı da bu işi yapabilir. Dişi portlarda numaralar sağdan sola 1 den başlayarak büyür, erkeklerde ise tersi olur. Konnektör1 Konnektör2 2 15 3 13 4 12 5 10 6 11 15 2 13 3 12 4 10 5 11 6 PARALEL PORT İLE: 5 metreyi geçmeyen en az 10 telli kablo, iki adet 25 pin erkek paralel port konnektörü ile yanda yazılı uçları diğer konnektöre bağlanır. Eğer tel çok ise yazılı olmayan numaralar kendi numarasına bağlanır. SERİ PORT İLE: 15 metreyi geçmeyen en az 3 telli kablo, iki adet 9 pin dişi seri port konnektörü ile yanda yazılı uçlar diğer konnektöre bağlanır. Kablolar bilgisayara bağladıktan sonra portlardan veri gönderen ve alan bir program kullanarak diğer bilgisayar ile bağlantıya geçilebilir. Laplink , Windows95'in Doğrudan Kablo bağlantısı, Norton Commander' in link komutu gibi bir programla bağlantı kurulabilir. En kolayı NC ile. İki bilgisayarda NC çalıştırılır ikisinde de F9 L K tuşlarına basılır burada bağlantı portları seçilir. Bilgisayarın birinde Master diğerinde Slave seçilir ve Enter tuşuna basılır. Bağlantı kurulduğunda Slave olan pasif olur yani kullanılmaz. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:46 | #8 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
PORTLARA GENEL BİR BAKIŞ
Yeni bir modem satın aldınız ve kullanım kılavuzundan seri porta bağlanması gerektiğini öğrendiniz. Ancak maalesef kitapçıkta bu portun neye benzediğini ve bilgisayarın neresinde yer aldığını gösterir hiçbir şema yok. Bu kısımda sizlere bilgisayarın arka kısmındaki girişlerin en önemlilerini tanıtıp, bunların hangi donanımlara ait olduklarını tanıyacaksınız. 1. VGA Port Her bilgisayar VGA port olarak adlandırılan bir monitör girişine sahiptir. Monitörü bağlamanız gerek bu giriş genellikle bilgisayarın içine monte edilmiş olan görüntü kartının arka kısmında yer alır. Düşük maliyetli bilgisayarlarda ise sabit kart üzerinde bir tek grafik chip’ i bulunur. Bu durumda monitör girişi doğrudan diğer bağlantı noktalarının yanındadır. VGA kablosu her iki ucunda da PC ve monitör bağlantılarına uygun 15 pinlik uçlara sahiptir. VGA sinyalinin aksi durumlarda epey zayıflayacağından hareketle, resim kalitesinin de düşmemesi için kablo uzunluğu üç metreyi aşmamalıdır. 2. PS/2 Port Fare ve klavye, 6 pinli PS/2 portu üzerinden bilgisayara bağlanır. Pek çok modern PC’ de,biri fare, diğeri klavyeyle kullanılmak için iki PS/2 girişi vardır. Bilgisayar kasasının arka kısmındaki sembolleri gözden geçirerek fare ve klavyenin her ikisi için de doğru girişleri kullandığınızdan emin olabilirsiniz. 3. Seri Port Çoğu kez COM-Port olarak da adlandırılan seri bağlantı noktası, her PC’ nin değişmez yapı taşlarından biridir. Günümüz PC’ lerinin çoğu iki seri bağlantıya sahipse de bazı kasaların arka kısmında sadece bir giriş yer alır. Bir kaç yıl öncesine kadar fare için kullanılan seri port artık daha çok modem ve ISDN adaptörleri için gereklidir. Ayrıca birçok dijital kamera da bilgisayara bu yolla bağlanıyor. COM-Port’ a adını veren özellik, seri veri iletimi. Anlamı, verilerin aygıta art arda gönderilen işaretlerle ulaştırılması. Bu da hızı en fazla saniyede 14,4 kilobayt’ a çıkabilen yavaş ama stabil bir veri yolu demek. Seri bağlantı için en fazla 10 metre uzunlukta kablolar kullanılabilir. 4. Paralel Port Yazıcı portu olarak da adlandırılan paralel port, seri portun aksine 8 işaretin aynı anda gönderilmesini sağlayabiliyor. Paralel port genellikle yazıcı, tarayıcı ve ZIP sürücülerle birlikte kullanılıyor. Paralel dosya iletimi, diğer yola göre oldukça hızlı olmasına rağmen (1 megabit/saniye) aynı stabiliteyi sağlayamıyor. Bu nedenle doğabilecek sorunlardan kaçınmak için uzunlukları 5 metreyi aşan kablolar kullanılmamalı. Paralel portun belirgin özelliği çift yönlü iletim sağlaması. Daha çok yeni yazıcılar tarafından kullanılan söz konusu özellik sayesinde, hedef aygıt sadece PC tarafından gönderilen komutları işlemekle kalmıyor. PC’ ye kendisi de veri gönderebiliyor. Bu ise daha çok yazıcının kağıt kalmaması durumunda başvurduğu bir yol. Bunun için çift yönlü kablolar gerekli. Bu kablolarla paralel porta bağlı bazı tarayıcılar sorun çıkartabiliyor. 5. Stereo-out Günümüz multimedia PC’ leri ayrı bir ses kartı veya en azından anakart üzerindeki bir ses kartı veya en azından anakart üzerindeki bir ses chip’ i tarafından kontrol edilen 4 audio girişine sahip. Bu girişlerden ilki PC kolonlarını bilgisayara bağlamayı sağlayan stereo-out. Kablo uzunluğu 10 metreyi aşmamalı. 6. Line-in Line-in girişi her tür ses aygıtının bağlanabilmesi için uygundur. Kaset çalarlar da bunlardan biridir. Böylelikle eski kasetlerin dijital kopyaları oluşturularak uzun süre saklanabilir. 7. Micro-in Line-in’ den farkı, bu girişe yalnızca mikrofonların bağlanabilmesi. Dikkat edilmesi gereken düşük dirençli özel mikrofonlar kullanmak. Kablonun uzunluğu 3 metreyi aşmamalı. 8. Game Port Ses kartı üzerindeki dördüncü bağlantı noktası oyun portuna aittir. Buraya joystick, gameped ve direksiyon gibi oyun kumandaları bağlanabiliyor. Kablo uzunluğu 5 metreyi aşmamalı. 9. USB-Port Universal s e r i a l (yasak Kelime!) Bus (USB), hemen hemen her aygıt için kullanılabilen bir bağlantı çeşidi. USB, özellikle modem, joystick, tarayıcı, yazıcı, dijital kamera ve CD-yazıcılar için kendini kabul ettirmeye başlamış bir standart. Günümüz PC’ leri bir veya iki USB portuna sahip. Özelliklerini problemsiz olarak kullanabilmenin ön koşulu, Windows 98’ in sistemde kurulu olması. Tıpkı seri port gibi USB’ de verileri işaret işaret iletiyor ama iletim hızı çok daha yüksek, (saniyede 700-800 kilobayt). Diğer bir özelliği, tüm donanım türleri için tek bir ortak girişin kullanılması. USB kablosunun uzunluğu en fazla 5 metre olabilir. 10. RJ11 RJ11 kısaltması yaygın olarak modem giriş için kullanılıyor. Bu giriş dahili modemlerde PC’ nin arka kısmında, modemlerdeyse modemin üzerinde yer alıyor. Modem kabloların uzunluğu 50 metreyi bulabilir. İletim hızı modemin kendisine bağlıdır. 56k modemler için saniyede 7 Kilobayt gibi ortalama hızdan bahsedilebilir. 11. TV-OUT Her geçen gün daha fazla grafik kartı TV-Out olarak adlandırılan televizyon çıkışıyla donatılmış olarak üretiliyor. Bu sayede DVD filmleri ve diğer videolar televizyonda izlenebiliyor. TV çıkışları için iki alternatif söz konusu: Composite ve S-VHS. Composite port, 24 bit renk (3renk*8) için tasarlanmış bir RGB bağlantısı. Tıpkı ses kablolarınınkiler gibi Cinch türü bir uca sahip. S-VHS port, daha kaliteli resimlerin ve yüksek çözünürlüklü videoların iletilmesi için ideal. Yine de eski televizyonların çoğunun S-VHS girişne sahip olmadığı unutulmamalı. Bu koşullarda mevcut S-VHS video cihazları üzerinden bağlantı sağlanabilir. Görüntü kartının S-VHS girişi S-VHS veya Hi-8-Camcorder’ ların bilgisayara bağlanması için kullanılabiliyor. 12. RJ45 RJ45 network kartları için kullanılan bir giriş standardı. RJ45’ le birlikte kullanılan kablolar Twisted-Pair-Cable olarak adlandırılıyor ve daha çok ethernet için kullanılıyor. Kablo boyu 100 metreye varabildiği gibi, ethernet için geçerli ortalama veri iletim hızı saniyede 12,5 megabayt. ISDN kartları ve harici ISDN adaptörleri de RJ45’ le telefon hattına bağlanıyor. Dosya iletim hızı bu durumda ortalama 8 kilobayt olur. 13. SCSI Port Small Computer System Interface, sabir disk, CD-yazıcı ve tarayıcılar için geliştirilmiş bir veri iletim yolu. SCSI portun işlevi çok sayıda aygıtı arka arkaya bilgisayara bağlamak olarak özetlenebilir. Bu veri yolu için iki alternatif söz konusu: 50 pin ve 68 pin. 50 pin seksenli yıllardan günümüze kaldı. Desteklediği standartlar SCSI-1, SCSI-2 ve Fast-SCSI. Maksimum veri iletim hızları FAST SCSI için 10megabayt/saniye. SCSI-1/2’ de 6 metre; Fast-SCSI için 3 metre kullanılabilecek kablolar için üst uzunluk sınırıdır. Diğer alternatif, Wide-, Ultra-1 ve Ultra-2 için kullanılan 68 pinlik bağlantı. Wide-SCSI en fazla 20megabayt/saniye veri iletimi sağlıyor. Kablo uzunluğu 3 metreyi geçmemeli. Ultra-1 için 1,5 metrelik uzunluk üst sınırdır. Veri transfer hızı saniyede 40 megabayt tır. Ultra-2 SCSI 80megabayt/saniye hızda veri iletimi sağlarken 12 metrelik bir kabloyla kullanılabiliyor. 14. IrDa Port Bu bağlantı standardı 1993 yılında Infrared Data Association tarafından geliştirildi. IrDa’ nın çalışma prensibi verilerin portlar arasında kızıl ötesi ışınlarla taşınmasına dayanıyor. Maksimum veri iletim hızı, kullanılan protokolün sürümüne bağlı. Version 1.0 için hız 14.4 kilobayt/saniye. 1996 yılından bu yana Version 1.1 kullanılıyor. Bu protokol 512 kilobayt/saniye hızda çift yönlü veri iletimi sağlıyor. Arada herhangi bir engel bulunmadığı durumlarda, özellikle dizüstü bilgisayarlarda yaygın olarak yer alan IrDa Port, 2 metrelik mesafelerde kullanılabilir. BIOS İle Yazıcı Portunu Ayarlamak Paralel port, BIOS’ tan her zaman doğru ayarlanmamış olmayabilir. Oysa yazıcının özelliklerini tam anlamıyla kullanabilmek için ufak bir düzenleme yapmak yeterli olacaktır. 1. Yazıcı portu normalde verilerin PC’ den yazıcıya tek yönde iletilmesi için ayarlıdır. Pek çok yeni donanım, eksik kağıt veya boş mürekkep uyarıları için zıt yönlü veri iletimi gerçekleştirmek isteyecektir. Böyle durumlarda doğru ayarlar olmaksızın yazıcının özelliklerini tümüyle kullanamaya bilirsiniz. 2. Bu sorunu kolaylıkla aşabilirsiniz: BIOS Setup’ ı normal şekilde başlatın. 3. Award BIOS kullanıcısı iseniz “Intergrated Peribherals” alt menüsüne girin. 4. Buradan “Paralel Port Mode” kaydının yanındaki “Normal” i “ECP+CPP” oluncaya dek [PG UP] tuşuna basarak değiştirin. 5. Esc tuşuyla yeniden BIOS başlangıç ekranına dönün ve Save&Exit Setup komutuna gelerek Enter a basın. Diğer BIOS’ lar için de benzer bir yol izlenebilir. USB Nedir? USB (Universal s e r i a l (yasak Kelime!) Bus), Intel'in başını çektiği bir grup firma tarafından geliştirilen bir teknolojidir. USB ile bilgisayarın önünde arkasında salkım saçak bir görünüm arzeden kablolardan kurtulmak ve ek donanımları daha kolay çalıştırmak amaçlanmaktadır. Adından anlaşılacağı gibi bir seri bağlantı standartıdır. Diğer seri bağlantıların aksine USB, yüksek hızlı bir bağlantı teknolojisidir (tam 12 Mbps). Klavye, mouse, joystick, monitör kontrolü vb. bu yüksek hızlı bağlantı boyunca sıralanacaklar ve aynı hat üzerinden haberleşeceklerdir. Giriş Harici aygıt kurulumu, hem yeni hem de usta bilgisayar kullanıcıları için zor bir iştir. Gerekli bağlantıları yapmanın yanısıra, aygıtı konfigüre etmek de zaman alır. IRQ ve I/O adresleri, bir aygıtın, bilgisayar sisteminde çakışma yaşamadan çalışması için doğru şekilde ayarlanmalıdır. Bazen, bir aygıt, sistemin boot işlemi esnasında takılı olmadığı için çalışmayabilir. Genel olarak, bu problemi çözmenin tek yolu, aygıtı bağlayıp sistemi yeniden başlatmaktır. Universal s e r i a l (yasak Kelime!) Bus (USB), yukarıda anlatılan zorlukların üstesinden gelmek için bulunmuş çözümlerden birisidir. Yukarıdaki eksiklikleri tamamlamak için USB, tek bir bağlantı tipi ve anında takma/çıkartma özellikleri sunar. Bu iki özellik sayesinde, USB tipi bir çevresel aygıtı takmak oldukça kolaylaşmaktadır. Sistemin açık veya kapalı olmasına dikkat etmeden, USB aygıtı sisteme bağlayın. Çalışan bir sistemde, aygıtın takıldığı anlaşılır ve aygıt konfigürasyonu sistem tarafından otomatik olarak yapılır. Kısaca, hiç ter dökmeden takılan USB aygıtı çalışmaya hazır hale gelir. Şimdiye kadar, USB bir değişim geçirmiştir. İki spesifikasyon sürümleri 1.0 ve 1.1’dir. USB 1.1’in asıl amacı, USB 1.0’da farkedilen problemlerin çözülmesi ve bazı belirsizliklere açıklık getirilmesidir. USB 2.0’ın ise 2000’in ilk çeyreğinde çıkması beklenmektedir. USB 2.0 sayesinde orijinal USB kablo ve bağlantıları değişmeden 480Mbps bant genişliği mümkün kılınacaktır. Bu, mevcut standarttaki genişliği 40 katına çıkartacaktır (USB 1.1’de 12Mbps). Ek olarak, USB 2.0 mevcut USB sürümleriyle de geriye uyumlu olacaktır. Bu yazıda “USB” terimi, ayrıca belirtilmedikçe USB 1.1 olarak anlaşılmalıdır. Özellik Listesi USB, IEEE1394’ün benzeri özelliklere sahiptir. Aşağıda kısa açıklamarıyla USB özelliklerinin özetini bulabilirsiniz: * Anında Takma/Çıkartma, PnP: USB aygıtları, aygıt takma/çıkartma işlemini tespit etme ve konfigürasyonunu otomatik olarak yapma yeteneğine sahiptir. • Seri Veri Yolu: Bir çift farklı sinyal, hem veri gönderimi hem de veri alımı için kullanılmaktadır. * Eşsüreli Aktarım: Kamera gibi video uygulamalarında, sabit bit oranına yakın aktarım gereklidir. Eşsüreli aktarım, veri kesinliği yerine ayrılmış aktarım oranı sözü verir. * Kablo Gücü: Kendi elektriğini sağlayamayan aygıtlar için, kablo gücü, USB’nin kablosu aracılığıyla mümkündür. * Tam veya Düşük Çalışma Hızı: USB’de iki çalışma hızı desteklenmektedir: tam hız için 12Mbps ve düşük hız için 1.5Mbps. Düşük hız tanımlama, üreticiler için maliyeti düşürme amaçlı bir opsiyondur. USB Bağlantısı Bir USB kablosu, dört iletkenden oluşur: iki adet veri yolu (kablo) gücü için ve iki adet de farklı sinyal çifti için. Pin tanımlamaları aşağıdaki şekildedir: Pin 1. VSUB: Veri yolu gücü, kaynakta +5V Pin 2 ve 3. D- ve D+: Farklı sinyal çifti Pin 4. GND: Toprak USB kabloları da, tam hızlı kablolar ve düşük hızlı kablolar olmak üzere ikiye ayrılır. Tam hızlı kablo, kıvrımlı sinyal çifti ve dört kabloyu sarmak için çevresel koruyucu gerektirir. Tam hızlı USB kablosu için gerekli asgari marka bilgisi, “USB SHIELDED...” ibaresini, USB spesifikasyonları nedeniyle bulundurmalıdır. Düşük hızlı kablo ise koruma, kıvrımlı sinyal çifti iletkenleri ve özel marka bilgisi gerektirmez. Şekil 1. USB Bağlantıları Azami USB kablo uzunluğu, USB spesifikasyonunda açık olarak belirtilmemiştir. Onun yerine, azami kablo uzunluğu, bazı elektriksel sinyalleme ve güç dağıtımı gereksinimlerine göre sınırlandırılmıştır. İletken materyalin karakteristiği, kablonun azami uzunluğunu belirlemekte en önemli parametrelerden birisi olabilir. Endüstride, üç metrelik düşük hızlı kablolar ve beş metrelik tam hızlı kablolar önerilmektedir. USB 2.0 çıktıktan sonra USB 1.1 portlarıyla aynı olduğu için ve bazı sistemlerde USB 1.1 ve USB 2.0 portlar birarada bulunduğundan ve piyasada çok fazla USB aygıt gezmeye başladığından, USB hakkında çokça sorular yöneltilmeye başlandı. Biz de bunları derleyip, bir ara getirmeyi uygun gördük. Teker teker sorulara ve cevaplarına bakalım: USB 1.1 ve USB 2.0 arasındaki farklar nedir? USB 1.1 ve USB 2.0 portları fiziksel olarak aynıdır. USB 1.1 standardı, veri iletişim hızını 12 Mbit/saniye ile sınırlar. USB 2.0'da veri iletişim hızı 480 Mbit/saniye'dir. Arada büyük fark vardır. USB portunu kullanan USB 1.1'nin hız kısıtlamasından dolayı yüksek performansta çalışan aygıtlar üretilemiyordu; USB 2.0 ile bu sınır ortadan kalktı. Örneğin, artık yüksek hızda CD / DVD yazıcılar USB 2.0 standardını kullanır. Bir ürünün USB 2.0 standarında çalışması için hem kendisinin USB 2.0 kontrolcüsüne sahip olması; hem de anakartın USB 2.0 destekli olması gerekir. * USB 2.0 aygıtlar USB 1.1 portta; USB 1.1 aygıtlar ise USB 2.0 portta çalışır mı? Yani, portlar arasında uyumluluk var mıdır? USB 1.1 ve 2.0 portlar birbirileriyle tamamıyla uyumludur. Yani, USB 2.0 olan aygıtınızı rahatça USB 1.1 portuna; USB 1.1 olan aygıtınızı USB 2.0 standardındaki portlara takabilirsiniz. Taktığınız aygıtlar çalışacaktır. Ancak: - USB 1.1 olan aygıtı USB 2.0 destekli sisteme taktığınızda hızı yine USB 1.1 standardı ile sınırlıdır. - USB 2.0 olan aygıtı USB 1.1 destekli sisteme taktığınızda hızı USB 1.1 standardınını hızı ile limitlenir. Yani tam performans ile çalışmaz diyelim. Yani aygıtlar değişikli olarak farklı standartlarda kullanılabiliyor. Ancak işin için USB port çoklayıcılar (USB Hub) girdiği zaman bazı durumlar ortaya çıkabilir: o USB 1.1 hub'lar USB 2.0 portlarda; USB 2.0 hub'lar USB 1.1 portlarda sorunsuz çalışır. o Sistemlere birbirine bağlı 4 hub eklenebildiği(zincirleme) söylenir ama çoğu sitede 2 hub'dan sonra sorun çıkabilir. Hub kullanımını en aza indirgemek önemlidir. Hub'lar, gerçek USB portlar kadar sağlıklı çalışmayabiliyor. o Bazı aygıtların USB hub'larla uyumsuzluğu mevcut. Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız, "hakiki" USB portunuzda deneme yapmalısınız. Hangi işletim sistemleri USB 2.0'ı destekliyor? Microsoft, XP ve Windows 2000 için ilk etapta resmi USB 2.0 sürücüsü sağlamadı. Fakat XP için SP1; Windows için ise SP4 yama paketiyle birlikte resmi USB 2.0 sürücüleri sunulmuş olundu. Bu sürücülere aynı zaman Windows Update sayfasından da ulaşılabilir. Resmi sürücüler çıkmadan önce, USB 2.0 çiplerini üretene 3. parti üreticilerin sürücüleri kullanılmaktaydı. Windows Update sayfasına uğradığınızda, eğer USB 2.0 aygıta sahip değilseniz, USB 2.0 sürücüleri sisteminize yüklenmeyecektir. Windows ME, 98SE ve 98 için ise, çip üreticisinin sürücülerini kullanmalısınız.USB 1.1 ile USB 2.0 aygıtları nasıl ayırt ederim? Aldığınız USB aygıtın üzerinde USB standartlarına uyduğunu belirten bir logo olmalıdır. Bu logoya göre aygıtın USB 2.0'mı, yoksa USB 1.1 olduğu rahatça anlaşılabilir. Bu logolar şöyledir: Sistemimin USB 2.0 desteklediğini nasıl anlarım? Microsoft işletim sistemine sahipseniz: Aygıt yöneticisinden USB kontrolcüleri bölümünü açın. Eğer orada " Enhanced USB Host Controller", yani "Gelişmiş USB Kontrolcüsü" ifadesi görürseniz, işletim sisteminin USB 2.0 destekliyordur. Windows ME, 98 için ise, bu ifadeye rastlayamazsınız.Çünkü Micrososft'un bu işletim sistemleri için resmi sürücüleri yoktur. USB 2.0 çip üreticilerinin sürücülerini kullanmak zorunda olduğunuzdan, aygıt yöneticisinde USB 2.0 kontrolcüleri üretici isimleri ile birlikte çıkacaktır. USB 2.0 Aygıtımı USB 1.1 Porta Takarsam Ne Olur? USB portunun hızı 12 Mbps’ye düşer ve muhtemelen sistem tarafından, optimal konfigürasyonun altında çalışıldığına dair bir uyarı alırsınız. Eğer birkaç USB 1.1 hub’ı tek bir USB girişe bağlarsanız her bir hub 12 Mbps’lik band genişliği elde eder. USB 2.0 kablosunun maksimum uzunluğu ne olmalıdır? Tek bir kablo 5 metreyi geçmemelidir. Eğer daha uzun bir kablo gerekiyorsa her 5 metrede bir hub (repeater) kurmak gerekir. USB ilkel çevre bağlantı teknolojisini geliştirmek için icat edilmiştir. Avantajları şunlardır: * Bilgisayarı kapatmnız gerekmez (Önemli bir avantaj) * Kasayı açmanız gerekmez * Kart takma yok * Çakışma yok * Kilitlenme yok * Sürücü yüklemeye gerek kalmaz (bazılarında bir seferlik yükleme yapılır). İlaveten * "tiered-star hub" şebeke yapısı, her bilgisayara 127' ye kadar alet bağlanmasına izin verir * İki giriş imkânı sunar * Bazı aletler voltajını buradan alır * Çift data hızı uygular: saniyede 1.5 ve 12 megabit (Mbps) * Performansı 12 Mbps ' e kadar ulaşabilir. * İhtiyaç duyuldukça sürücüler, otomatik olarak yüklenir veya bırakılır. USB aletleri iki tip fiş kullanır. Tip A ve Tip B: Soldaki uç Bilgisayara, sağdaki ise çevre birimlerine takılır. Her ikikonektörde, 4 uçludur. İkisi Voltaj, ikisi de data içindir.içindir.içindir. USB 1.1 VE 2.0 HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR USB 2.0 çıktıktan sonra USB 1.1 portlarıyla aynı olduğu için ve bazı sistemlerde USB 1.1 ve USB 2.0 portlar birarada bulunduğundan ve piyasada çok fazla USB aygıt gezmeye başladığından, USB hakkında çokça sorular yöneltilmeye başlandı. Biz de bunları derleyip, bir ara getirmeyi uygun gördük. Teker teker sorulara ve cevaplarına bakalım: USB 1.1 ve USB 2.0 arasındaki farklar nedir? USB 1.1 ve USB 2.0 portları fiziksel olarak aynıdır. USB 1.1 standardı, veri iletişim hızını 12 Mbit/saniye ile sınırlar. USB 2.0'da veri iletişim hızı 480 Mbit/saniye'dir. Arada büyük fark vardır. USB portunu kullanan USB 1.1'nin hız kısıtlamasından dolayı yüksek performansta çalışan aygıtlar üretilemiyordu; USB 2.0 ile bu sınır ortadan kalktı. Örneğin, artık yüksek hızda CD / DVD yazıcılar USB 2.0 standardını kullanır. Bir ürünün USB 2.0 standarında çalışması için hem kendisinin USB 2.0 kontrolcüsüne sahip olması; hem de anakartın USB 2.0 destekli olması gerekir. USB 2.0 aygıtlar USB 1.1 portta; USB 1.1 aygıtlar ise USB 2.0 portta çalışır mı? Yani, portlar arasında uyumluluk var mıdır? USB 1.1 ve 2.0 portlar birbirileriyle tamamıyla uyumludur. Yani, USB 2.0 olan aygıtınızı rahatça USB 1.1 portuna; USB 1.1 olan aygıtınızı USB 2.0 standardındaki portlara takabilirsiniz. Taktığınız aygıtlar çalışacaktır. Ancak: - USB 1.1 olan aygıtı USB 2.0 destekli sisteme taktığınızda hızı yine USB 1.1 standardı ile sınırlıdır. - USB 2.0 olan aygıtı USB 1.1 destekli sisteme taktığınızda hızı USB 1.1 standardınını hızı ile limitlenir. Yani tam performans ile çalışmaz diyelim. Yani aygıtlar değişikli olarak farklı standartlarda kullanılabiliyor. Ancak işin için USB port çoklayıcılar (USB Hub) girdiği zaman bazı durumlar ortaya çıkabilir: o USB 1.1 hub'lar USB 2.0 portlarda; USB 2.0 hub'lar USB 1.1 portlarda sorunsuz çalışır. o Sistemlere birbirine bağlı 4 hub eklenebildiği(zincirleme) söylenir ama çoğu sitede 2 hub'dan sonra sorun çıkabilir. Hub kullanımını en aza indirgemek önemlidir. Hub'lar, gerçek USB portlar kadar sağlıklı çalışmayabiliyor. o Bazı aygıtların USB hub'larla uyumsuzluğu mevcut. Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız, "hakiki" USB portunuzda deneme yapmalısınız. Hangi işletim sistemleri USB 2.0'ı destekliyor? Microsoft, XP ve Windows 2000 için ilk etapta resmi USB 2.0 sürücüsü sağlamadı. Fakat XP için SP1; Windows için ise SP4 yama paketiyle birlikte resmi USB 2.0 sürücüleri sunulmuş olundu. Bu sürücülere aynı zaman Windows Update sayfasından da ulaşılabilir. Resmi sürücüler çıkmadan önce, USB 2.0 çiplerini üretene 3. parti üreticilerin sürücüleri kullanılmaktaydı. Windows Update sayfasına uğradığınızda, eğer USB 2.0 aygıta sahip değilseniz, USB 2.0 sürücüleri sisteminize yüklenmeyecektir. Windows ME, 98SE ve 98 için ise, çip üreticisinin sürücülerini kullanmalısınız. Firewire nedir? Fire wire ya da diğer adıyla IEEE-1394 de tıpkı USB 2.0 gibi,veri aktarımında kullanılan yeni ve oldukça hızlı bir arayüz dür. 50mb/sn maksimum veri aktarım hızına sahip olan FireWire ,anakartların standart bileşenlerinden biri olacak mı,bu pek belli değil.FireWire kontrol kartları epeydir ayrıca satılıyor ve fiyatları da yüksek sayılmaz özellikle digital video ile ilgilenen kullanıcılar için FireWire en sık kullanılan ara birimidir. Bu birimin anakartların standart donanımı olacağı konusunda hala şüphe var. Zira özellikle intel bu işe çok soğuk bakarak chipset bazında sadece USB 2.0 desteklediğini belirtmişti. RAM (Random Accsess Memory) Tanım PC'lerimizdeki bellekler, sistemde yer alan işlemci ve grafik kartları gibi veri yaratan ve işleyen birimlerin ortaya çıkardığı verilerin uzun ya da kısa süreli olarak saklandığı işlevsel birimlerdir. Sabit disk sürücüler, sistem RAM'leri, işlemcilerin içindeki cache diye tabir edilen bellekler, BIOS'un saklandığı EPROM'lar, grafik kartlarının üzerindeki RAM'ler, CD'ler, disketler v.s. hepsi PC'lerde yer alan bellek türleridir. Bellek kavramı bu derece geniş bir konu olmasına rağmen bu yazıda konumuz olan bir çoğumuzun oldukça aşina olduğu, hep daha fazla olmasını hayal ettiğimiz ve hatta yeri geldiğinde overclock denemelerimize bile dahil ettiğimiz sistem RAM'i denilen bellekler. Peki RAM ne demek? RAM, İngilizcesi Random Access Memory, Türkçesiyle Rastgele Erişilebilir Bellek kelimelerinin başharflerinden oluşan bir kısaltma. Bu noktada, belleklerin RAM'ler ve Sadece Okunabilir Bellekler yani ROM'lar (Read Only Memory) şeklinde sınıflandırıldığını hatırlatmak isteriz. RAM'ler veriyi saklamak için beslemeye yani elektrik enerjisine ihtiyaç duyduğu halde ROM'lar besleme olmasa bile veriyi saklayabilirler. Ayrıca, ROM'lar genellikle, kısaltmanın açılımından da anlaşıldığı gibi sadece okuma amacıyla kullanılırlar. Üzerlerinde saklı verinin kullanıcı tarafından kolayca değiştirilmemesi hedeflenir. RAM'lerin en başta gelen özelliklerinden birisi – ki RAM ismini almalarından sorumlu olan da budur - sakladıkları verilere manyetik teyplerdeki ya da CD-ROM’lardaki sıralı erişimin aksine, sırasız ve hızlı bir şekilde rastgele erişime imkan vermeleridir. Erişimde sağladıkları hız, RAM'lerin sistemde bu denli önemli ve performansı belirleyici olmalarında en önde gelen etkendir. Veri barındırma kapasiteleri ve hız konusunda, merkezi işlemci üzerindeki düşük kapasiteli ancak çok hızlı bir RAM olan cache belleklerle, kapasiteleri günümüzde inanılmaz boyutlara ulaşmış olan sabit disk sürücüler arasında yer alırlar ve bir çeşit tampon görevi görürler. İşletim sistemi, sabit sürücünün yavaşlığını gizlemek amacıyla, yakın gelecekte ihtiyaç duyulabilecek veriyi henüz ihtiyaç durumu ortaya çıkmadan sabit diskten sistem RAM'leri üzerine yükler ve gerektiğinde hızlı bir şekilde işlemcideki cache belleğe iletilmesini sağlar. RAM'lerin sistem içindeki yerlerini tanımladıktan sonra simdi de teknolojinin ve erişim protokollerinin ortaya çıkardığı RAM türlerini inceleyelim. RAM Çeşitleri RAM'lerin, fiziksel yapıları ve çalışma prensipleri itibariyle mikroişlemcilerden hiç bir farkı yok. Tıpkı mikroişlemciler gibi, silikon üzerine işlenmiş çok sayıda transistörün, bu defa ağırlıklı olarak veri erişiminin kontrolü ve verinin saklanmasıyla ilgili belli işlevleri yerine getirmek amacıyla birbirine bağlanmasıyla ortaya çıkmış ve nispeten daha az karmaşık olan elektronik yapılar. Bu yüzden mikroişlemci teknolojileriyle RAM teknolojilerini ilgilendiren konular tamamıyla ortak. RAM teknoljilerini süren hedef, mikroişlemcilerde olduğu gibi, daha küçük transistörler üretmek, bu sayede aynı büyüklükte bir silikon parçasına daha fazla transistör yani daha fazla işlev sığdırmak ve silikonun daha hızlı çalışmasını sağlamaktır. Bu amaca ulaşma yolunda karşılaşılan engellerin çoğu üretim teknolojilerindeki gelişmelerle aşılmakta olup geri kalan kısım ise geliştirilen daha akıllı algoritmalar ve protokollerle çözülüyor. İşte RAM türlerini bu protokoller belirliyor. Dizüstü PC’lerde kullanılan SO-DIMM Masaüstü PC’lerdi kullanılan DIMM Çoğumuz, SDR-RAM, DDR-RAM, DDR II RAM, RDRAM ve hatta artık mazi de kalmış olsa da EDO RAM gibi kısaltmaları duymuşuzdur. Bu kısaltmalar, RAM'e erişmek, yani RAM'den veri okumak ya da RAM'e veri yazmak için kullanılan protokol hakkında bize bilgi verir. Örnek olarak, günümüzde en popüler RAM türü olan DDR bellekleri verebiliriz. Buradaki DDR (Double Data Rate) kısaltması, çift veri hızlı bellekler anlamında kullanılıyor. Bir önceki nesil bellek türlerine isim veren SDR (Single Data Rate) kısaltması ise tek veri hızlı RAM'leri simgeliyor. Bu kısaltmaları daha detaylı açıklayabilmek için sonraki bölümlerde değineceğimiz bazı kavramları anlamak gerekiyor. Bu noktada, ön bilgi olarak söyleyebileceğimiz, DDR ve SDR kavramlarının senkron olarak çalışan, yani veri akışının bir saat işaretiyle düzende tutulduğu tip RAM'lerde, bir saat periyodu içinde gerçekleşen veri akış hızını belirttikleri olacaktır. RD-RAM ise RAMBUS firması tarafından geliştirilen RAMBUS veriyolu üzerinde çalışan, bazı yönlerden DDR'a benzeyen, İngilizce'deki 'RAMBUS Direct' kelimelerinin baş harflerinden ismini alan bir RAM türüdür. Hafızalar Bilgisayarda çalışmakta olan bir programa ait komutlar ve veriler ile daha sonra kullanılacak olan sonuç işlemleri hafızalarda saklanır. İşlemci ihtiyaç duyduğu komutu ilk önce L1 cache hafızada arar. Eğer işlemcinin aradığı komut burada yoksa L2 cache hafızaya bakılır. Eğer burada da yoksa sırayla, RAM ve HDD üzerindeki sanal hafıza üzerinde arar. L1 cache hafıza bunlar içerisinde en hızlı olanıdır ve genellikle işlemcinin üzerine imal edilir. L2 cache hafıza ise L1 e göre daha yavaş olmasına rağmen gene de hızı çok yüksektir. Bir kısım işlemcilerde (Celeronların ilk nesillerinde olduğu gibi) L2 cache hafıza bulmayabilmektedir. Bu durumda L1 cache hafızaya sığmayan komutlar L2 olmadığı için direkt olarak daha yavaş olan RAM a yazılmakta ve işlemcinin performansı düşmektedir. L2 cache hafıza genelde işlemcinin yakınındaki yüksek hızlı hafıza çiplerinden oluşur. RAM Günümüz bilgisayarlarında hem okunabilen hem de yazılabilen RAM (Read Acces Memory – Rastgele Erişimli Hafıza)’ler kullanılır. RAM’ler birbirinden bağımsız hafıza hücrelerinden oluşur. Her hücrenin çift yönlü bir çıkışı vardır. Bu çıkış veri yoluna, veri yolu da işlemciye bağlanır ve işlemci ile RAM arasındaki bilgi alışverişi yapılır. Bu adresleme yöntemi ile RAM’deki herhangi bir hafıza hücresine istenildiği anda diğerlerinden bağımsız olarak ulaşılır. Rastgele erişim ifadesi buradan gelmektedir. RAM’lerde bilgiye erişim hızı nanosaniyeler ile ifade edilir. Bu hız ortalama 50-60ns arasındadır. Fakat günümüzde kullanılan RAM’lerde bu hız 8ns ye kadar düşmüştür. RAM’lerin kapasiteleri 16K’dan başlayıp 512MB’a kadar çıkmaktadır. Günümüz PC’lerinde ortalama 64MB RAM kullanılmaktadır. DRAM (Dinamik RAM) DRAM daha çok kişisel bilgisayarlarda kullanılan bir hafıza türüdür. DRAM’lerde verilerin saklanması için üzerinde enerji depolayan kondansatörler kullanılır. Fakat bu kondansatörler zamanla (çok kısa zamanda) üzerlerindeki enerjiyi kaybederler. Dolayısıyla enerji varken 1 durumunda olan hücre enerji boşalınca 0’a döner. Bu durumda bir transistörün açılıp kapanması suretiyle sürekli olarak bu enerjinin tazelenmesi gerekmektedir. Dinamik ifadesi buradan gelmektedir. SRAM (Statik RAM) SRAM ’lerde DRAM’lerde olduğu gibi kondansatörler kullanılmaz. Bunun yerine her hücre için altı adete varan transistör kullanılır. Bu RAM’lerde bilgiler yüklendikten sonra sabit kalır. Sürekli enerji tazelemesi gerekmemektedir. Bu tip hafızalar daha pahalıdır. Bu yüzden kişisel bilgisayarlarda fazla tercih edilmemektedir. EDRAM (Enhanced DRAM) Geliştirilmiş DRAM’ler L2 cache hafızada kullanılır. 35 ns. DRAM içerisine 256 bayt 15 ns. SRAM eklenmesi suretiyle oluşturulmuştur. EDRAM aynı zamanda SRAM bölgeleri, verileri, yavaş olan DRAM bloklarından toplayabildiklerinden hız kazanır. Veri istendiğinde yavaş olan DRAM 128 bitlik bütün bir bloğu hızlı olan SRAM’ gönderir. EDO RAM Anakart ya da video kartında ana hafıza olarak kullanılan EDO RAM ile CPU-hafıza bant genişliği saniyede 100 MB’dan 200 MB’a çıkarılmıştır. EDO RAM’ler Pentium işlemcili anakartlarda kullanılmıştır. Pentium II’ler ile EDO RAM’ler yerini SDRAM’lere bırakmıştır. SDRAM (Senkronize DRAM) İşlemcilerin hızlanması ile birlikte bu işlemcilerin maksimum seviyede işlem görebilmeleri için yüksek hızlı RAM’lere ihtiyaç duyulmuştur. SDRAM’le birlikte işlemci ve RAM birbirine aynı saat hızında kilitlenirler. Böylece işlemci ve RAM aynı saat hızında senkronize olarak çalışmaktadır. Günümüzde kullanılmakta olan 66 MHz., 100 MHz, ve 133 MHz. SDRAM’ler vardır. Tercih edeceğiniz SDRAM tipi, işlemcinin kullandığı veri yolu saat hızı ile aynı olmalıdır. Yani 100 MHz. veri yolu kullanıyorsanız. PC 100 SDRAM kullanmanızda fayda vardır. SGRAM (Senkronize Grafik RAM) Video adaptörleri ve grafik hızlandırıcılarda kullanılan bir tür DRAM türüdür. SGRAM’de SDRAM gibi 100 MH’e kadar CPU saat hızına kendini senkronize edebilir. Bununla birlikte yoğun grafik işlemleri için bant genişliğini artırmak amacıyla gizli yazma ve blok yazma gibi bazı teknikleri kullanır. RDRAM Kısaca RIMM olarak adlandırılan bu RAM, 100 MHz sınırını aşarak 400 MHz’e kadar hızlı bir performans sağlamaktadır. Bu RAM çeşidi i810E ve i820 chipsetlerle uyumlu olarak çalışmaktadır. Bir Rambus DRAM, SDRAM’den çok daha yüksek bir performans sunar. VRAM (Video RAM) Video adaptörlerinin kullandığı özel amaçlı hafızalardır. Klasik RAM’in aksine, VRAM iki farklı aygıta eş zamanlı olarak bağlanabilir. Bu durum bir monitörün ekran güncellemesi için VRAM’a erişirken bir grafik işlemcinin de aynı zamanda yeni veriler sunmasına imkan verir. VRAM’ler DRAM’lerden daha pahalıdır ve daha iyi grafik performansı verirler. ECC (Error Correction Code) Bilindiği gibi bilgisayardaki bilgiler 1 ve 0’lardan oluşmaktadır. Bu değerler bazen ortam hataları, elektronik parazitler veya kötü bağlantılar gibi sebeplerden değişebilmektedir. Mesela 1 değeri 0’a dönüşebilir. Bu durum karşısında hatayı düzeltmek için ECC parite biti kullanılır. Çalışma Prensipleri Anakartlarımızdaki bellek soketlerine yerleştirdiğimiz baskı devreleri, anakarta bağlandıkları veri yolunun genişliğine göre DIMM (Dual Inline Memory Module) ve SIMM (Single Inline Memory Module) gibi kısaltmalarla adlandırıyoruz; sanırız bunun da haklı bir sebebi var (!). Bugünlerde en popüler olanı, üzerinde genellikle bant genişliği yüksek ve dolayısıyla daha geniş veriyoluna ihtiyaç duyan DDR bellek yongalarını barındıran DIMM'ler. Dizüstü bilgisayarlarda kullanılan DIMM'ler fazla yer kaplamamaları için küçük olduklarından SO-DIMM (Small Outline Dual Inline Memory Module) yani küçük izdüşümlü RAM adını alıyorlar. DIMM’lere baktığımızda, genellikle 4,8 ya da 16 gibi belli sayılarda bellek yongaları, dirençler ve kondansatörlerin yanısıra SPD (s e r i a l (yasak Kelime!) Presence Detect) denilen bir ROM yongası bulunduğunu görebiliriz. DIMM üzerindeki bellek yongaları (büyük olanlar) ve SPD yongası (sol alt köşe) SPD yongası üzerinde, yazımızın ilerleyen bölümlerinde daha detaylı değineceğimiz, baskı devre üzerindeki bellek yongalarıyla ilgili çeşitli parametreler saklanır. Bu parametrelerin zamanlamayla ilgili olanları (örn. CAS gecikmesi), üretimden sonra yapılan perfromans testleri sonucunda modülün kararlı olarak çalışabileceği en üst performansı gerçekleyecek şekilde belirlenir ve SPD üzerine işlenir. Bellek modülü anakarta yerleştirildikten sonra, SPD üzerindeki bu parametreler boot esnasında BIOS tarafından okunur ve sistemin bellek kontrolüyle ilgili kısımları (yonga seti) gerektiği şekilde haberdar edilir, böylece bellekle olan iletişim sağlanmış olur. Bellek modülünün üreticisi olan firmanın kodu, modülün üretim tarihi, seri numaralrı, bellek yongalarının kapasiteleri ve erişimleriyle ilgili bilgiler SPD yongasında saklanan diğer bilgiler arasında yer alır. Bizi ilgilendiren asıl kısım ise bellek yongaları. Bunlar, tıpkı mikroişlemciler gibi, kılıflanmış tümleşik devreler. Üretim teknolojisi yani transistörlerin minyatürleştirilmesi bakımından bazı durumlarda işlemcilerden bir nesil önde gidenlerine rastlamak bile mümkün. Yonga üzerinde yer alan ve milyonlarcasının bir araya gelerek bellek dizisini oluşturduğu temel yapı, verinin en temel hali olan bir bitlik veriyi yani ikilik düzendeki 0 veya 1 bilgisini saklamakla sorumlu RAM hücresidir. Bir yongada bu hücreden milyonlarcası kullanıldığından, tasarım ve üretimde çalışan mühendisleri meşgul tutan ve para kazanmalarını sağlayan konuların başında bu bellek hücresini en az yer kaplayacak, en az fireyle en verimli şekilde üretilebilecek şekilde tasarlamak yer alır. Bellek yongasının nasıl çalıştığını anlamak için önce bu tümdevrenin yapısını inceleyelim. Elimizde bir bellek dizini var. Bu dizini belli sayıda satır ve sütünlardan oluşan iki boyutlu bir tablo olarak düşünebiliriz. Tablomuzun yapıtaşları ise bahsettiğimiz RAM hücreleri. Bu tablo üzerindeki herhangi bir hücreye erişmek (yazmak ya da okumak) için o hücrenin tablodaki konumunu, yani, hangi satır ve sütünun kesişim noktasında bulunduğunu vermemiz gerekir. Bu konum bilgisine adres diyoruz. Erişimi kolaylaştırmak için genelde bellek tablomuz yonga üzerinde daha küçük alt tablolara bölünmüştür. Bu alt tablolara banka (bank) deniyor. Günümüzde bellek yongaları genelde 4 bankalı olarak tasarlanıyor. Kısaca, adresimiz satır ve sütün numaralarının yanısıra bir banka numarasını da içeriyor. Bu sayede bellek yongası hangi bankanın kaçıncı satırındaki kaçıncı sütunundaki hücreye erişim yapılmak istendiğini biliyor. İşlemcilerin belleğe erişirken kullandığı en küçük veri birimi tek bir bit yerine 8 bitten oluşan bayt (byte)'tır. Bu yüzden bellek yongalarında erişilebilen en küçük veri birimi de byte olarak düzenlenmiştir. Böylece bellek tablomuz satır, sütun ve banka adres bilgileriyle erişilen byte'lardan oluşuyor. Diğer bir deyişle bir byte'ı oluşturan ve tablomuzda yanyana konumlanmış olan 8 RAM hücresi aynı anda okunuyor ya da yazılıyor. Bu aslında gerçekte olanın basitleştirilmiş hali. Kullandığımız bellek modüllerinde anakarta bağlantıyı sağlayan veri yolunun genişliği göze önüne alındığında - ki bu DIMMlerde 128 bittir - aynı anda çok sayıda byte okumak mümkün (128bit/8bit=16 byte). Sanıyorum ki bu noktada bir bankanın yapısını ve nasıl işlediğini incelemek yerinde olacaktır. Bu kısımda günümüzde en popüler olan SDR-RAM ve DDR-RAM bellek tiplerinin temel çalışma prensibi olan dinamik RAM nasıl çalışır hep birlikte göreceğiz. Bahsettiğimiz gibi, banka, esas olarak belli sayıda satır ve sütunlardan oluşan bir byte tablosu. Bu tablodan byte'larımızı okumak için satır ve sütun numarasını yani adresini vermemiz yeterli. Simdi byte’larımızı oluşturan bitlerimize yani RAM hücrelerimize döndüğümüzde nasıl oluyor da bu hücrelerde saklanan veri ile dışarı dünya arasında iletişim sağlanıyor biraz daha yakından bakalım. RAM hücremizi dışarıya bir vanayla bağlı olan bir hazne olarak düşünelim. Verimizi yani hücrelerde saklanan 0 veya 1 değerlerinden birini saklayan bitlerimizi de haznemizin boş ya da dolu olma durumu olarak, suyu ise yine aktığını varsayabileceğimiz elektriksel yük yani elektronlar olarak modelleyelim. Buna modele göre, RAM hücrelerimiz, yani küçük su hazneciklerimiz, saklayacakları veri 0 ise boş, 1 ise dolu oluyor. Bellek tablomuzda bir sütunda yer alan yani dikey olarak komşu olan haznelerin tümü ortak bir boruya bağlı. Her sütunda bulunan bu ortak borunun elektronikteki karşılığı bit hattı. Bit hattına her okuma veya yazma işleminden önce ayrı bir vana üzerinden su dolduruluyor. Buna birazdan daha detaylı deyineceğiz. Bu boruların bir ucunda, borudaki su seviyesini algılayan algı yükselticisi denilen birimler bulunuyor. Erişim sırasında, önce adresin gösterdiği satırdaki bütün hazneleri bulundukları sütunlardaki ana boruya bağlayan küçük vanalar aynı anda açılıyor ve tüm satırın sakladığı veri okunuyor. Sıra geliyor bu satırın hangi sütununun ayıklanacağına. Bunun için, bir kısmı satırla ilgili işlemlere eş zamanlı olarak, adresin gösterdiği sütun numarası çözümleniyor, o sütuna ait byte’ın algılayıcılarına algıla komutu veriliyor ve o byte okunmuş oluyor. Hazne 0 mı yoksa 1 mi saklıyor bilmek istediğimizde, yani hücremizi okumak istediğimizde, haznemizi bit hattına bağlayan vanasını açıyoruz. Haznemiz boş ise önceden ağzına kadar suyla dolu olan borudaki (bit hattı) suyun haznemizin alabileceği kadar kısmı haznemizin içine doluyor ve ana borumuzdaki su biraz eksiliyor. Bit hattımızın ucunda yer alan su seviyesi algılayıcısı (algı yükselticisi), boru tamamen su doluysa 1, bir hazne kadar su eksilmişse 0 veriyor. Her sütunun altında o sütunun ana borusuna bağlı bir algılayıcı yer alıyor. Tekrar okuma işlemine geri dönersek, haznemiz okuma öncesi haznemiz boş ise yani 0 saklıyorsa vanası açıldığında ana borudaki su içine doluyor, ana borudaki su seviyesi düşüyor ve algılayıcımız 0 veriyor yani hücremizde saklanan veriyi doğru olarak dışarı aktarıyor. Haznemiz okuma öncesi zaten dolu ise (1 saklanıyorsa) haznemizin vanası açıldığında hiçbir su akışı olmuyor ve algılayıcımız dışarıya 1 değerini doğru olarak iletiyor. Bu noktada önemli bir konuyu açıklamak gerekiyor ki eminim bazı okuyucularımızın dikkatinden kaçmamıştır. Haznemiz 0 saklıyorsa yani boşsa, okuma işleminden sonra içine su doluyor, dolayısıyla içeriği bozuluyor ve bir anda 1 saklıyormuş durumuna geliyor. Aynı olay 1 saklama durumunda gerçekleşmiyor. Peki bu pratikte nasıl engelleniyor? Unutmayalım ki amacımız hazneyi, içeriğini bozmadan okuyabilmek. Basit bir fikir olarak, okuma işleminden sonra algılayıcımızın algıladığı değeri hücremize tekrar yazmak aklımıza gelebilir ancak bu performans açısından büyük kayıp olur. Düşünsenize, 0 olan her bit için her okuma sonrası bir de yazma işlemi için bekle. Gerçekte olay çok daha basit: Haznemiz ana borudaki suyun içine akmasına izin veriyor ancak bu suyu içinde saklamıyor, bunun yerine bir bakıma kanalizasyon diye nitelendirecegimiz çok daha büyük ve bellekteki her hazne tarafından paylaşılan başka bir hazneye başka bir kanalla boşaltıyor. Hücremizi kanalizasyona bağlayan kanal yine bir vana tarafından kontrol ediliyor. Haznemiz doluyken, kendi içindeki bir geri beslemeyle bu vana kapalı tutuluyor ve böylece hazneden kanalizasyona su kaçışı engelleniyor. Hazne boşken ise bu vana açılıyor. Bu kanalizasyonun elektronikteki karşılığı toprak. Böylece boşsa yine boş kalarak ama yapması gerektiği gibi bağlı olduğu sütunun bit hattındaki yani ana borusundaki suyun seviyesini azaltarak sakladığı verinin algılayıcı tarafından doğru olarak algılanmasını sağlıyor. Okuma işlemini biraz olsun açıklığa kavuşturduktan sonra bakalım yazma işlemi nasıl gerçekleşiyor. Yazma işleminde amacımız haznemizin içeriğini gereken durumlarda değiştirmek. Gereken durumlardan kastettiğimiz, hücremize yazmak istediğimiz değer, hücremizin hali hazırda sakladığıyla aynıysa, herhangi bir değişikliğe gerek olmaması. Mekanizma, okumayla hemen hemen aynı. Yazma işlemi öncesi tıpkı okumada olduğu gibi sütuna ait ana boru suyla dolduruluyor. Bunun yapılma sebebi, önceden gerçekleşmiş bir yazma veya okuma işlemi nedeniyle ana borudaki su seviyesinde azalma olduysa bu eksiği tamamlamak, çünkü gördüğümüz gibi bu temel çalışma prensiplerinden birisi. Yazma işlemi sırasında istenilen hücrenin (haznenin) vanası açılıyor ve yazmak istediğimiz verinin 0 ya da 1 olmasına göre algılayıcıların bulunduğu ucundan ya haznenin bağlı bulunduğu sütundaki ana borudan yüksek basınçla su emiliyor (0) ya da boruya yüksek basınçta su basılıyor (1). Haznemiz boşsa vanası açılınca bir ucundan zaten ana borudan su emildiği için yine boş kalıyor, içine su dolmuyor. Aynı şekilde haznemiz doluysa ve 1 yazılmak isteniyorsa boruya basınçlı bir şekilde su basıldığı için haznemiz yazma işlemi sırasında yine dolu kalıyor. Öte yandan, haznemiz boş ise ve 1 yazılacaksa, yani dolması isteniyorsa, vanası açıldığında ana borudaki basınçlı su, hücrenin kanalizasyona olan su akışını bastırarak dolmasını sağlıyor ve hazne dolunca da geri besleme mekanizmasıya kanalizasyona açılan vana kapanıyor, haznemiz dolu kalıyor ve böylece sakladığı yeni veri 1 olarak değişmiş oluyor. Benzer şekilde, haznemiz dolu ise ve 0 yazılmak yani boşaltılmak isteniyorsa, yazma işlemi sırasında borunun ucundan basınçla su emiliyor, haznemizin vanası açıldığında emme gücüyle dolu olan haznemizdeki su da ana boruya çekilerek emiliyor. Hazne boşaldığında kanalizasyona olan bağlantı da boşalma işlemine destek olarak açılıyor ve işlem sonunda ana boruya bağlantı vanası kapandığımnda hücremiz boş olarak yeni verisi olan 0'ı saklamış oluyor. Bir seviye üste çıktığımızda, bankaların ortak bir veri hattına birarada bağlanmasıyla ana bellek tablomuzun oluştuğunu görürüz. Bellek tablosunun yanında, adreste gösterilen banka numarasını çözen, yongayı gerektiğinde güç tasarrufu gibi nedenlerle kapatıp açılmasını, belirli komutların çalıştırılmasını kontrol eden kontrol yazmaçları (mode register) ve saat sinyalinin alınıp bankalara dağıtılmasını sağlayan sürücü devreleri bellek yongasını oluşturur. CD-ROM NEDİR? CD teknolojisi, plak ve kasetlerdeki "playing" olayı sırasında meydana gelen sürtünmeleri ve arka plan sesleri yok etmek için tasarlanmışlardır. Plak ve kaset gibi çift taraflı olarak kullanılmazlar. 12 inch'lik standart bir CD yaklaşık 78 dakikalık (650 MB) dijital bilgiyi barındırabilir. CD'de yer alan dijital bilgi, plaktaki gibi spiral olarak yazılmıştır. Bu şekilde yerden kazanılır. Fakat, bilgiler plaktaki gibi dıştan içe değil, içten dışa doğru yazılır ve okunur. CD'ye kayıt ve seri kopyalama ancak dünyadaki birkaç yerde, "super clean room" denen tozsuz, özel ortamlarda yapılır ve kayıt esnasındaki olaya "burning" denir. Laserle yakma, yani kayıt işi sona erdikten sonra eldeki CD'ye "master" denir. Artık bu masterden binlerce kopya yapılarak evlerimizdeki gümüş yüzeyli CD'ler imal edilebilir. Yalnız bu mastering olayını evlerimizdeki CD-R kullanılarak yaptığımız CD-ROM kayıtları ile karıştırmamalısınız. Evde kayıt ettiğiniz CD bir master değildir. Kayıt yüzeyi sırsızdır ve kolayca çizilerek bozulabilir. Halbuki sırlı CD'lerin çizilerek bozulmaları daha zordur. CD'deki kayıt sadece bir tek yüzündedir. Dijital bilgi, CD'nin üzerindeki yazıların bulunduğu yüzeyin hemen altındadır. Alttaki şeffaf kısım sadece CD ROM’un incecik laser kaynağından çıkan ışını geçirmeye yarar. Işın şeffaf tabakadan geçer ve yukarıdaki tabakadan yansıtılır. Alttaki saydam kaplama verinin yazılı olduğu kısmın hemen altında bulunan dijital bilgiyi korumak amacıyla yapılmıştır. Alttaki bu saydam kaplamanın çizilmesi CD ROM’un okumasına engel olmaz.. Aşağıdaki resimde CD'lerin imalinde kullanılan hem ekonomik, hem de sıcağa karşı dayanıklı polikarbon maddesini görülüyor KAFA: CD-ROM sürücülerin çalışma esası da tıpkı sabit disk ve disket sürücü mantığına dayanır. Yani okuyucu-yazıcı bir kafa ve medya. Aralarındaki çalışma farkı, kullandıkları medyaların dışında bu bahsettiğimiz kafalardadır. CD-ROM sürücünün bu işlemi gerçekleştiren bir gözü (lens) bulunur. CD’nini üzerinde içeriden dışarıya doğru hareket ederken, CD’nin döndürülmesi işlemi sayesinde istediği bölgeye ulaşabilir. Kızıl ötesi lazer diyodu ışın parçasını üzerindeki bütünleşik bir ayna yardımıyla lense yollar. Işın buradan hareketli kafa vasıtasıyla hedeflenerek CD’nin belirlenmiş bir noktasına ulaşır. Bu aşamada CD’lerin üzerinde aslında gözle görülmeyen ufak çukurlar bulunduğunu ve bu çukurlar ile düz kesimlerin, verilerin kodlanmasını sağlayan 0 ve 1 rakamlarına karşılık geldiğini belirtelim. Işının bir kısmı CD üzerindeki bu çukur ve düzlüklerden geriye yansır. Bu yansıma yine toplayıcı ve ayna kombinasyonuyla photodetectöre yollanır. Burada da yansımanın çokluğu yada azlığı ile orantılı olarak sistemin anlayabileceği hale dönüştürülür CD ROM’UN OKUNMASI: CD ROM2 daki bilgilere bilgisayar üzerindeki CD ROM sürücüleri aracılığıyla erişilir. CD ROM üzerinde veriler, yani 0 ve 1 dizileri bir grup girinti ve çıkıntıyla gösterilir. Bu girinti ve çıkıntılar çıplak gözle görülemeyecek kadar küçüktür. Sabit hızla dönen bir CD ROM üzerinde okuma işlemi şu şekilde gerçekleşir: • Lazer okuyucu kafa bir ışın demeti yollar. • Bu ışın, kafa üzerindeki bir dizi mercek yardımıyla CD üzerinde belli bir alana odaklanır. • Lazer ışını, CD’nin plastik kaplamasından geçerek aliminyum tabak üzerindeki girinti ve çıkıntılardan yansıtılır. Işın, girintiler tarafından kötü, çıkıntılar tarafından iyi yansıtılır. • Yansıyan ışın, elektriksel sinyallere çevrilir. • Yorumlanan elektriksel sinyaller, verilere dönüştürülerek bilgisayara yollanır. CD’in Okunması Motor, CLV, CAV: CD’lerin aygıt içersinde döndürülmesini sağlayan motor iki farklı yöntemle çalışır. 16X’den düşük bir CD ROM sürücü muhtemelen CLV (Constant Linear Velocity) metodunu kullanır. Bu metod ile çalışan bir aygıtın motoru CD’yi medyanın okumak istediği yerine göre farklı hızlarda döndürür. Kafa CD’nin dış kenarlarına doğru olan kısımlarındaki veriyi okuyacaksa motor CD’yi yavaş döndürür, merkeze yakın yerlerdeki bilgiler için ise hızlı. Mikrocontroller adı verilen bir işlemci sayesinde yapılan bu işlem müzik setlerinde kullanılan sistemin aynen CD ROM sürücülere aktarılmasından kaynaklanır. Yeni çok hızlı CD ROM sürücüler ise bu değişkenlik yerine CD’nin sabit hızla döndürüldüğü CAV (Constant Angular Velocıty) sistemini kullanırlar. Bu da sabit disklerde kullanılan metodtur. Kafanın nerede olduğuna bakılmaksızın motor aynı hızda döner. Bilgiler CD üzerinde halkalar şeklinde (iz) yer aldığından ve hızda sabit olduğundan kafa daha büyük yörüngede daha çok bilgi okuyacaktır. Bu sebepten CAV teknolojisini kullanan CD ROM sürücüler dış izlerde daha fazla veri transferi yaparlar. Bu teknolojiye geçiş motorun daha fazla döndürebilme kapasitesine karşın CLV kullanılması halinde değişik devirlere inip çıkmanın zorluğundan doğmuştur. Örneğin tek hızlı CD ROM sürücülerde 210 ile 519 devir arasında geçiş yapılırken bugün 5040 ile 12936 geçiş yapması gerekecektir. Bunun yerine CAV’a geçilerek tüm devir hızı sabit tutulmuştur. CD ROM SÜRÜCÜLERİN PERFORMANSI NELERE BAĞLIDIR? Hız: CD ROM sürücülerinin hızları X ile gösteriliyor. Temel olarak müzik setlerinde kullanılan ve CD’yi 210 ile 539 devir arası döndürebilen CD playerların hızı 1X olarak kabul edilir. 2X hızındaki bir CD sürücü ise 420 ile 1078 devir hizmet verebiliyor ve böylece X’ler arttıkça devirde artıyor. Devirin artması performansı da arttırıyormu? Bir çok kullanıcı için X’ler performans için kıyaslama göstergesidir. Örneğin 32X bir CD sürücüye, gerek veri aktarım kapasitesi gerekse veri erişim süresi bakımından 16X’in iki katı performanslı gözü ile bakılıyor. Yada 16X’in dört dakika da kopyaladığını 32X 2 dakikada kopyalıyor şeklinde düşünülüyor. Oysa teoride 1X’in saniyede 150 KB veriyi transfer edebildiği kriteri baz alınarak 32X bir CD sürücünün saniyede 4.8 MB veri transfer etmesi gerekir. Ancak bu performansı yakalamak sadece motorun CD’yi döndürebildiği devir sayısına değil daha bir çok faktöre bağlıdır. Günümüzde kullanılan uygulamaların çoğu, CD’nin üzerindeki çeşitli yerlerde yer alan bilgileri kullanır. Yani CD ROM sürücünün sıralı okuma yapmasına gerek yoktur. Hal böyle olunca da erişim süresi ön plana çıkar. 32X bir CD sürücünün 1X’e göre 32 kat fazla –buna yakın- performans gösterebilmesi için sıralı okuma gerektiren uygulamalar ile çalışıyor olması gereklidir (Örneğin filmler). Öte yandan CAV teknolojisini kullanan yeni CD ROM sürücülerde X karşılaştırmasını ancak dış izler üzerinde çalışırken görebiliriz. Çünkü CD sabit hızla dönmekte, ancak dıştan içeriye doğru izlerdeki bilgiler azalmaktadır. Daha net anlatmak gerekirse CD ROM sürücünün performansı önemli ölçüde kullandığı medyaya bağlıdır ve CAV kullanan sürücüler gerçek X’lerini sadece en dış izde gösterebilir. CD’nin daha az bilgi içeren tam ortalarına gelindiğinde performans neredeyse %40 oranında düşer. İşin kötüsü CD’ler üzerine bilgiler içeriden dışa doğru yazılmaya başlanır. Doğal olarak yarısı boş bir CD’nin okunması sırasında, dış izler boş olduğundan CD ROM sürücünün üzerinde yazan X’e asla ulaşamaz. CAV kullanmak bir miktar yanıltıcı olmasına karşın motorun sabit devirde dönmesi ve CLV’de olduğu gibi ikide bir devir değiştirmesi gerekmediğinden zamandan büyük kazanç sağladığı da inkar edilemez. Demek ki bir CD sürücünün performansını etkileyen tek şey X değil, kontrol mekanizması, ön bellek miktarı, motorun devirden devire ne kadar hızla geçebildiği, kullanılan bilginin CD üzerindeki yeri gibi faktörlerde söz konusudur. Erişim Süresi: CD ROM sürücülerin önemli performans göstergelerinden biri de erişim süresidir. Aygıtın ana işlemciden ‘bilgiyi aktar’ emrini almasından ilk byte’ın transferine kadar geçen süreye erişim süresi denir. Aslında arama süresi, latency (CD’nin uygun yerinin tam kafaya hizalanması) ve CLV metodunu kullanan sürücüler için motor devrinin değişim süresinden oluşur, tüm bu süre milisaniye birimi ile gösterilir. En hızlı CD ROM sürücülerin bile halen orta kalitede sabit diskleri dahi yakalayamamış olmamasının sebebi de erişim süresinde yatar. Zira bu sürücüler, müzik CD’lerini okumak üzere tasarlanmış CD playerlardan bu yana fazla değişime uğramamıştır. Fiziksel yapıları sabit disk hızına ulaşmalarına imkan vermemektedir. Veri Transferi: Verinin okunması iki ana bölümden oluşur. İlk bölümde bilgi CD yüzeyinden alınır ve CD sürücüye ulaşır. Buradaki kontrol merkezinden de sisteme aktarılmasıyla ikinci adımda tamamlanır. İşte bir saniye içinde ne kadar KB aktarılabiliyorsa buna da veri transfer performansı adı verilir. Yeni tip CD ROM sürücülerde motor sabit hızla döndüğünden maksimum veri transferi CD’nin en dış izleri okunurken gerçekleşir. 32x CD ROM sürücülerin çıkabildiği maksimum transfer hızı 32x150Kb/sn=4800 Kb/sn’dir. CD’nin merkeze yakın izleri okunurken transfer miktarı düşer, örneğin 32X bir sürücü bahsettiğimiz konumda neredeyse 16X konumuna geri düşer. İşlemci Kullanımı: İşlemci kullanımı Pentium sınıfı işlemcilerin çok yaygın olduğu düşünüldüğünde önemli bir faktör olmaktan çıkıyor. Bunu yanısıra artık CD ROM sürücülerin DMA (doğrudan bellek erişim) kullanabilmeside işlemci gereksinimini iyice ikinci plana atıyor. Ön Bellek: CD ROM sürücünün üzerinde bulunan ön bellek, belirli bir bilgi stoğunun saklanmasını ve böylece CD yüzeyine daha az baş vurulmasını sağlar. Genelde CD ROM yazıcılarda çok işe yarayan bu özellik CD ROM sürücülerde çok büyük bir performans farkı sağlamıyor. Sistem Belleğine Depolama: CD ROM sürücünün tekrar tekrar aynı bilgiye ulaşması yerine sistem belleğinden ufak bir miktarın bilgi depolanmasına ayrılması sürücünün performansını arttıracaktır. Verilere çok daha ulaşmamızı sağlayan sistem belleğine ayrılacak miktarı belirlemek için denetim masası/ sistem/performans/dosya sistemi/CD ROM yolu izlenmelidir. CD FORMATLARI: CD-DA (Compact Disk Digital Audio): Bildiğimiz müzik CD’si. Sony ve Phılıps firmaları tarafından müzik setlerinde kullandığımız CD playerlar için geliştirilmiştir. CD-ROM Digital Data ( CD ROM, ISO 9660): En basit anlamıyla veri CD’sidir. Örneğin bilgisayar dergileriyle verilen CD’ler bu tür CD’lerdir. Aynı şekilde oyun CD’leride. CD ROM Extended Architecture (CD ROM XA): Ses, veri, görüntü, grafik gibi pek çok türü barındıran CD’lerdir. Giderek yaygınlaşa ve içinde PC’lerinizde kullanabileceğiniz bilgilerinde bulunduğu müzik CD’leri bu türe güzel bir örnektir. CD İnteractive (CD-I): Genelde TV’den izlenebilmek üzere hazırlanmış özel donanımla çalışan bir tür multimedya CD’sidir. Sistem konfigürasyonlarının giderek güçlenmesi sebebiyle hiçbir zaman yaygınlaşamamıştır. Video CD (VCD): Sıkıştırılmış görüntü (MPEG) içeren CD’lere Video CD denir. CD-I’nın tersine sistemlerin daha güçlü olmasıyla birlikte daha da yaygınlaşmaktadır. Digital Versatile/Video Disk (DVD): 650 MB alan CD ROM’ların aksine 17 GB’a kadar veri depolayabilen DVD’ler özellikle görüntü alanında devrim yaratmıştır. CD ROM’LAR İLE SABİT DİSK VE DİSKET ARASINDAKİ FARKLAR: • Veriler, disk ve disketlerde manyetik bir ortamda saklanır. CD ROM’lar ise üzerindeki girinti ve çıkıntılar yardımıyla saklanır. • Sabit disk ve diskerledeki bilgiler okuma/yazma kafaları yardımıyla okunur. CD ROM’larda diskin yüzeyini tarayan bir lazer okuyucu vardır. • Disk ve disketler manyetik ortamlardır. CD ROM’lar optik aygıtlardır. • CD ROM’lar disket ve sabit disk gibi manyetik birimlerden daha güvenilir ortamlardır. CD’DEN DVD’YE TEKNOLOJİNİN EVRİMİ: 1980: CD-Audio: Philips ve Sony tarafından dijital formatta ses içeren optik disk standartları oluşturuldu. 1983: CD Çalar: Sony ilk CD çalan cihazı üretti. Fiyatı 1000$’dan fazlaydı. Billy Joel’in 52nd street albümü hem müzik hem teknoloji tarihine geçti. 1985: CD ROM’un doğuşu: Yine philips ve sony bilgisayar verileri için compact disk-read-only memory (salt okunur bellek) standartlarını belirleyip duyurdular. 1987: CD ROM sürücü: CD ROM formatı artık PC’lerde kullanılmaya başlandı. İlk sürücüler de 1000$ civarında satıldı. Veri miktarı 650MB idi. Bilindiği gibi günümüzde üretilen CD ROM’lar 670MB DVD’ler ise 17GB veri depolayabiliyor. 1994: 4 hızlı CD ROM sürücü: Veri akışı saniyede 600KB’a çıkarılarak küçük çaplı bir devrim yapıldı ve bunun fiyatı da 1000$ civarındaydı. 1995: 6 hızlı CD ROM sürücü: Veri akışı saniyede 900KB’a çıkarken fiyat 600$ civarına indi. 1996: 8 hızlı CD ROM sürücü: Bu kez veri akışı saniyede 1200KB’a çıkarken fiyatlar 400$ civarına indi. 10 ve 12 hızlı CD ROM sürücüler: Aynı yıl fiyatlar 250$ civarına inmiş veri akışı ise saniyede 1800KB’a çıkmış sürücüler üretildi. CD kaydedici cihazların fiyatları ise 500$’ın altına indi. CD kaydedici cihazların bu ilk neslinde kullanıcı tek bir oturumda kaydı bitirmek zorundaydı. 1997: CD RW adı verilen silinebilir ve yeniden yazılabilir sürücüler pazara çıktı. Artık CD’ler disket gibi kullanılabilmeye başlandı. Ayrıca bu sürücüler geriye dönük olarak bütün CD ROM standartlarını destekliyorlardı. DVD ROM: Başlangıçta 4.7 GB veri depolayabilen ilk DVD diskler üretildi ve büyük sükse yaptı. 1998: DVD ROM kapasitesi 8.5 GB’a yükseltildi, hemen ardından çift tarafı kullanılabilen yeni bir tasarım sayesinde kapaste 17GB ‘a çıktı.ayrıca diske yazabilen DVD RAM cihazları pazara sunuldu. Kullanıcı bu cihazı kullanarak 4.5GB’a kadar hacme sahip kendi DVD’sini yapabiliyor. CD-WRİTE TEKNOLOJİSİ Yazılabilir CD’ler iki bölüme ayrılırlar. I-Bu CD’ler sadece okunabilir ve yazılabilir alan içerir. II-CD-W’ler bir kez yazmak üzere üretilen medyalardır.CD-W ‘ler tüm sürücüler tarafından okunabilirler. CD-W ‘nin FİZİKSEL YAPISI Taşıyıcı diskin üzerine ısıya dayanıklı bir boya sürülür. Sürülen bu boya CD-W’nin lazer tarafından yazılabilir. Lazer ,çukuru boya maddesini yakarak açar. İşlenen bir veri okunmak istendiğinde ise lazerin gücü boya maddesini yakmaması için düşürülür. Ayrıca boya maddesinin üzerine altın buharı püskürtülür. Bu işlem diskin üzerinde yansıma tabakasını oluşturur. Böylece çukurların (pits) yakılıp yakılmadığı lazer tarafından yansıtılır. Son olarak bu altın tabakaya bir koruma ve bir yazma tabakası daha eklenir. CD-W’LERDE YAZMA TEKNİĞİ Bir CD’ye yazma işleminde : 1. Bir CD’ye yazma işlemine , yazma işlemi CD’nin ortasından başlayamaz. Yazma işlemi gelişigüzel değil ( Random ) sıralıdır. 2. CD’ye yazma işleminde başlatılan her yazma işlemi başlangıcından bitimine bir bütünlük taşır. Yarıda kesilemez. 3. Bir Audio CD’si ve yellow book CD’leri tek seferde yazılmalıdır.(nonmultisession). Bu tür veriler çoklu ortamlarla yazılamazlar. 4. Yazma işlemine başlandığında yazıcı Laser verileri yazılmaya hazır bulunmalıdır. 5. Veri akışı kesildiğinde veri tam olarak yazılmasa da yazma işlemi sona erer. Kayıt işleminin hatasız olması için bir image file test edilir. Bu test işleminde image file laser yazma moduna geçirilmeden tüm yazma işlemleri yapılıyormuş gibi test edilir. Bu test sayesinde yazma işleminde bir problemle karşılaşılıp karşılaşılmayacağı test edilmiş olur. Yazma işlemlerinde kullanılan yöntemlerden biri de multisession yöntemidir. Bu yöntemde CD birden fazla oturumda yazılabilir. Bir multisession işleminde CD’ye bir multisession başlığı açılır ( 22 MB ). Bu başlık ilk seferde yazılacak bilgilerin kataloğunu tutar. İkinci bir yazma işleminde yemi bir multisession başlığı açılır ( 13 MB ). Bu başlıkta ise ilk multisession başlığına göre yapılan değişikler bulunur. CD’ye yeni bir session açılmayacaksa CD kapatılır. DVD-ROM Nedir ? DVD (Digital Versatile Disc ya da Digital Video Disc). DVD ilk önceleri "Digital Video Disk" anlamına geliyordu. Bunun temel nedeni, ilk uygulamaların video alanında ortaya çıkmış olmasıdır. Fakat bir süre sonra, veri saklama uygulamalarının da önemli olduğu anlaşılmış ve DVD "Digital Versatile Disk (Çok-yönlü Sayısal Disk)" anlamında kullanılmaya başlanmıştır. DVD'nin manyetik floppy sürücülerin yerini alabilmesi için şu koşulların yerine gelmesi gerekir: herkes tarafından benimsenen bir standart, yüksek kapasite, düşük maliyet, mevcut CD'ler ile aşağı doğru uyumluluk; gelecekteki DVD'lerle yukarı doğru uyumluluk, yüksek güvenilirlik,çeşitli disk formatları için tek bir sürücü. Görüntü, ses ve bilgiyi aynı ortamda saklamaya yarar. DVD-ROM'lar CD-ROM'ların daha gelişmiş bir tipi olarak düşünülen CD'lerdir. DVD Video'lar ise televizyona takılan DVD Player'larda izlenen, ses ve görüntü içeren disklerdir. Bilgisayar ortamındaki DVD sürücüleri her iki formatı da okuyabilir, yazabilir. DVD Video'larda Mpeg-2 ve PCM veri sıkıştırması kullanılır. Mpeg-2 decoder kartı olmayan bir bilgisayarda DVD videoları yazılım yardımı ile izleyebilirsiniz. Hızla ilerleyen bilgisayar sektöründe geliştirilen yazılımların giderek daha fazla kapasiteye ihtiyaç duymaları, DVD-ROM sürücülerine ortaya çıkmasında en büyük etken. En önemli özelliği müthiş kapasiteleri olan DVD-ROM sürücüler minimum 4.7 GB kapasitede üretiliyorlar. Üstelik bunu 17 GB’a kadar çıkarmak mümkün. Yani; hareketli görüntülerden oluşan 481 dakikalık bir veri tek bir medyaya kaydedilebilecek. Kapasitelerinin yanında hızları da CD-ROM’larla kıyaslanamayacak kadar yüksek DVD-ROM’ların. DVD video ile DVD ROM arasındaki farkı anlamak önemli, DVD Video (sadece DVD diye anılır) video programlarını tutar ve TV’ye takılan DVD player sayesinde çalışır. DVD ROM bilgisayar verisi tutar ve DVD ROM sürücü tarafından okunur. Fark Audio CD ile CD ROM arasındaki farkın aynısıdır. DVD DOM’un kaydedilebilir çeşitleri vardır (DVD-R, DVD-RAM, DVD-RW,DVD+RW). DVD ROM’un 4 tane kaydedilebilir çeşiti vardır. DVD-R: Bir kez kayıt yapılabilir. DVD-RAM,DVD-RW ve DVD+RW binlerce kez kayıt yapılabilir. DVD-R ve DVD-RW: DVD-R organik boya polimer teknolojisini kullanır (CD-R gibi) ve bütün DVD sürücüleriyle ve pleyarlarıyla uyumludur. İlk versiyon kapasitesi 3,95 milyar byte’tı., sonra 4.7 milyar byte’a geliştirildi. DVD-RW (DVD-R/W veya DVD-ER olarak ta bilinir) silinebilir biçim. DVD-RW adres bilgisiyle birlikte yiv açarak kayıt yapar. İlk kapasiteai 4,7 milyarbyte. DVD-R ve DVD-RW’nın avantajı yüksek kapasitesi ve bir çok DVD player sürücüsüyle uyumluluğudur. DVD-RAM: İlk kapasitesi 2.58 milyar byte’tır. Faz değişim teknolojisini kullanır ve güncel sürücülerle uyumlu değildir (kusur yönetimi, yansıtma farkları ve küçük biçim farkları yüzünden).titreşimli yiv verinin zamanlamasını sağlamak için kullanır. Yivler ve kabartılmış sektör kafaları diskin içine imalat aşamasında yerleştirilir. Tek taraf DVD-RAM diskleri kartuşlarıyla beraber geliyor.kartuşun iki tipi var:1 mühürlenmiş, 2 diskin silinmesine izin verir. Diskler sadece kartuş içindeyken yazılabilir. İki taraflı DVD-RAM diskleri sadece mühürlenmiş kartuş halinde elde edilebiliyor. Kartuş boyutları 124,6mm x 135,5mm x 8mm. DVD+RW: DVD+RW DVD-ROM’larla, CD’lerle, DVD-R ve DVDRW’lerle uyumludur. Fakat yansıtma farkları ,bağlama sektörleri ve hata yönetimi yüzünden DVD-RAM’lerle uyumlu değildir.DVD+RW diskleri DVD video playerlar ve DVD-ROM sürücülerle okunamaz. DVD’ler Kullanıcılara Ne Kazandıracak ? DVD-ROM yüksek kalitede ses ve görüntü için tasarlanmış bir ürün. MPEG2 standardı görüntüde, AC3 standardı da seste şu ana kadar kullanılan tüm medyalardan daha üst düzeyde bir performans sağlıyor. Bu özellikler genel olarak DVD-ROM’a aşağıdaki avantajları kazandırıyor: • Aslından ayırt edilemez gerçekçi simulasyonlar • Geliştirilmiş interactive (etkileşimli) uygulamalar • Her türlü yazılımda daha fazla hareketli ve sesli (movie) görüntü kullanma olanağı • Full screen video • Yüksek kapasiteli ve performanslı veri tabanları • Multi angle fonksiyonu • Multi story fonksiyonu Bu özellikler arasında “multi angle” ve “multi story” özellikleri gerçekten çok çekici. DVD medyalarının inanılmaz kapasiteleri, MPEG2 ve “multi angle” fonksiyonuyla birleşince bir görüntüyü pek çok açıdan seyredebilme olanağı sağlıyor. Örneğin dünya kupası final maçını seyredemediniz, ya da seyrettiniz ama bu maçın kaydının arşivinizde bulunmasını istiyorsunuz. Eğer bu maçı arşivinizde DVD olarak saklarsanız, maçı her seyredişinizde görüntüleri başka açılardan alabileceksiniz. Golleri sterseniz kale arkasından isterseniz tepedeki helikopter kamerasından seyredebileceksiniz . Ya da hakemin topun % 100’ü kale çizgisini geçmediği için iptal ettiği golün geçerli olup olmadığını pek çok açıdan çekilmiş görüntüleri dondurarak anlayabileceksiniz. “Multi story” özelliği sayesinde oynadığınız oyunun gidişatını istediğiniz gibi yönlendirebilecek, seyrettiğiniz filmin mutsuz sonunu mutlu sonla değiştirebileceksiniz. DVD ‘nin dezavantajları nelerdir? • Kopya korumalı ve bölgesel kilitli yapılıyor. • Bazı DVD playerlar ve sürücüler CD-R ‘yi okuyamıyor. • Güncel DVD playerları ve sürücüler DVD-RAM diskleri okuyamıyor. • DVD-audio ,DTS-audio ve Divx gibi seçenekler bütün playerlar tarafından desteklenmiyor. DVD dijital video için tasarlanmış ilk video dağıtım aracıdır. Üstün ses ve video kalitesi, interaktivite ve dağıtım kontrolü bu yeni medyada, USA, Japonya ve Avrupa’daki video dağıtımında devrim yaratacak. Bu beyaz sayfa arkasında yeni biçim ve teknolojiyi tanımlar. • DVD 120 mm üzerine 17 milyar byte’ın (17 Gigabyte) üstünde bilgi depolayabilir. Bu veri 9 saatin üstünde ses ve video kalitesi için yeterlidir. • Bu yeni medya görülmemiş bir çok seçenek sunar (Analog dünyasında, interaktivite içeren, eş zamanlı birçok dil desteği, ana-babaya ait kontrol, çok yönlü kamera açısı gibi) . • DVD kompleks bir teknolojidir. • DVD sinemacılar içinde kullanışlıdır ( Film tecrübesini ilerletir, daha az dublikasyon sağlar). • PC imalatçıları DVD’nin extra veri kapasitesi ve gelişmiş ses/video yeteneklerinden yararlanmak için sistemlerine DVD ekleyeceklerdir. • Diğer dağıtım sistemleri-direkt uydu yayını telsiz kablo ve dijital kablo içeren- yine DVD teknolojisini kullanır. Sonuç olarak bu uygulamaları bir yada bir kaçı DVD ile bir noktaya getirilebilir. Tanıtım: ( Dijital video herşeyi değiştirir): Başlangıçtan beri video, analog elektriksel sinyallerle kaydedildi ve aktarıldı. Analog video aktarıcıları ve alıcıları pahalı olmayan şekilde yapılabilirken analog video aktarma ve yükleme için çok pahalıydı. Bugünün dijital bilgisayarları analog sinyalleri işleyemez, dolayısıyla analog bilgiler kolaylıkla sıralanamaz, taranamaz ve redaksiyon (edit) yapılamaz. Videonun analogtan dijitale geçmesi herşeyi değiştirdi. Dijital video analog videodan daha ucuza yerleştirilebilir ve dağıtılabilir ve dijital video harddisk (manyetik disk sürücü) ve CD’ler (optik disk aracı) gibi rasgele erişimli medyalara yerleştirilebilir. Rasgele erişimli medyaya yerleştirien video interaktif medya haline dönüşür (oyunlar, kataloglar, çalışma ve eğitim gibi uygulamalarda kullanılabilir). Hatta filmler bile interaktif hale dönüşür ( izleyicilere amacını seçme, yolunu belirleme ve sonlandırma imkanı verir). Dijital video aynı zamanda kominikasyon ağları anlamınn gelen aktarma verimliliğini de arttırır (umumi telefon sisteminden, koaksiyel kablo televizyon sistemlerine, telekominikasyon uydularına). Video’yu telefon ağından aktarmak aynı zamanda video konferanslarına, işten eve hareketi hızlandırmaya imkan verecek. Dijital video teknolojisi tabanlı ilk ürünü DVD (dijital video disk) tir. Bu diskler bugünkü CD boyutundadır, 17 milyar byte (17 GB) üslü bilgi tutabilir. Bu muazzam kapasite uzun filmlerin tek diske depolanmasına imkan sağlar (üsyün video ve ses kalitesiyle). Tanımlama: DVD 4.7 GB’tan 17 GB’a kadar dijital veriyi 120 mm (4.7 inch) diske terleştirebilir. Bu büyük veri kapasitesi (CD’de 680 MB) 9 saat video, 30 saat CD kalitesi ses veya herhangi başka dijital veri depolanabilir. DVD CD görünümündedir; (gümüşü disk, 4.7 inch çap, ortada bir boşluk CD’deki gibi veriler küçük çukurların spiral izlerine yerleştirilerek kayıt yapılır ve diskler lazer ışın kullanarak okunur. DVD’deki geniş kapasite çukurlar daha küçük yapılarak, spiral daha sıkışık ve kayıt 4 katmana yapılarak elde edilir (Her yüzde iki tane). Şekilde CD ve DVD çukur büyüklükleri karşılaştırılmıştır. Bu sıkışık diskleri okumak için, daha kısa boylu ışın üreten lazer’lara ihtiyaç vardır ( Daha doğru hedefleme ve odaklama mekanizmaları). Gerçekte odaklama mekanizması veriyi iki katman üzerine kaydetmeye izin veren bir teknolojidir. İkinci katmanı okumak için, okuyucu lazer’ı, disk üzerinde biraz daha derine odaklar (verinin odaklanacağı ikinci katman). Sadece iki katman ( two layer) diskler mevcut değil. Çift taraf (double side) diskler 4 katmandan (four layer) oluşur ve 17GB kapasite sağlar. DVD’nin tek katmanına 135 dakika film yerleştirilebiliyor. Bu yüzden tek katman (single layer) DD’ler daha yaygın. Tablo 1’de CD ve DVD arasındaki farklılıklar görülüyor. Gözler ve Kulaklar İçin Bir Keyif: Video: DVD ( Dijital video disk) adındanda anlaşılacağı gibi sadece video için yaratılmış ilk medyadır. 1930’larda televizyon keşfedildiğinde, radyo gibi bir yayın aracı olarak keşfedilmişti. Yayın tek dağıtım aracıydı (kasetçalar 1950’ye kadar keşfedilemedi). Onların yayınını bugünün kamera ve televizyonlarıyla karşılaştırsak, RCA’nın mühendisleri her televizyon kanalı için 6 MHz bant genişliği tahsis etti. 1954’te NTSC (National Television Standarts Committee) endüstri konsorsiyumu televizyonlara renk ekledi. DVD sistemi: Bir film fotoğradik filmden videoya aktarıldıktan sonra, DVD’de dağıtılabilir hale gelebilmesi için özel olarak biçimlendirilmelidir. Mastering işlemi birkaç basamak içerir, basamaklar aşağıda ve şekilde gösterilmiştir. Görüntü değişikliklerinin tanımlanabilmesi için video teybi taranır. Değişken bit oran kodlama işlemiyle ( Varıable bit rate encoding) MPEG2 formatına sıkıştırılır. Auidio tracklar Dolby AC3 formarına sıkıştırılır. Sıkıştırılmış ses ve video multiplexing işlemiyle tek veri akışı biçiminde birleştirilir. Emulation işlemiyle diskin playback’inin benzeri yapılır. Veriler ve resimler DVD üzerine yazılır. ŞEKİL-4 Mastering İşlemi. Bu işlemlerin hepsi mastering sistemini kullanmak için yürütülür (Bu sistem yüksek performans iş-istasyonu bilgisayarında kullanılır). Bununla birlikte bu bilgisayar sadece host yada iki çok güçlü dijital sinyali kontrol eder (Video veses kodlaması). İşlenmemiş durumda, dijital video çok fazla yer tutar (Her biri 4.7 GB, 40 tane DVD gerekir). İyiki dijital video tanımlanabilen veya kaldırılabilen aynı yada çok yakın birçok elemana sahip. Bu işlem kodlama (encoding) adını alır ve resim kalitesini etkilemeden videoyu temsil eden verinin %97’sini kaldırabilir. DVD MPEG2 dijital video kodlama standartını kullanır. Filmi 4.7 GB tek katman DVD’ye atarken DVD’nin yüksek görüntü kalitesinin vermek için ‘değişken bit ıranı kodlaması’ işlemi kullanılır (variable bit rate encoding). MPEG kodlaması videoyu gereğinden fazla olan kısımları atarak sıkıştırır. Bir resim çok karmaşık olduğu zaman ( Örneğin, yapraklı bir ağaç resmi), bulutsuz gökyüzü resmi kadar çok fazla gereğinden fazla kısmı yoktur. Şekil 5 filmi çalışma uzunluğunun üstünde göstermek için kullanılan veri miktarını grafike eder. DVD kodlayıcısı resmin karmaşıklığına göre daha fazla veya daha az veri kullanıldığını gösterir, videoyu göstermek için kullanılan daima değişen veri miktarını gösterir. DVD’deki video için ortalam veri oranı yaklaşık 30sn’de 3.7 milyon bittir. Diğer dijital video dağıtma teknikleri –uydu yayınları gibi- veri oranını, videoya aktardığında değiştiremez. Dolayısıyla uydu sistem operatörleri DVD kalitesinde kayıt yapmak için daha yüksek bit oranı kurmalıdır. Genellikle saniyede 6 milyonbit civarında (Şekil 5’deki kesik çizgili alan). Kodlama işlemi karışık bir işlemdir. MPEG-2 kodlayıcı içersinde 14 özel mikroişlemci barıbdırır. Bu işlemciler dijital videodaki gereksiz kısımları bulup atmak için paralel çalışır. Her işlemcide 1.2 milyon transistör vardır ve saniyede 2.5 milyar aritmetik işlem yürütür: toplam olarak saniyede 35 milyar işlem. Dijital Video Disk : Bir dijital video disk yansıtan aliminyum folyo üzerine plastik kaplanarak yazılır. Veri disk üzerinde sıkışık spiral olarak biçimlendirilmiş çukur serileri şeklinde folyoda depo edilir. Çukurlar folyo içersine glass master (cam ustası) ile damgalanarak biçimlendirilir. Tek taraf DVD durumunda, damgalanmış disk,-disk içeriklerini gösteren grafikler içeren- bir taklit tarafından desteklenir. Çift taraflı disk için, iki yarım, her birinin folyosu dolu arka arkaya yapıştırlır. Playerlar: Playerların başlıca üyeleri: • Disk okuma mekanizması ( disk reader machanizm ): Diski ve bilgiyi diskten okuyan lazer’i döndüren motor içerir. Lazer kırmızı ışık kullanır (audio CD playerların kızıl ötesi lazer’ı). • DVD-DSP (Dijital Signal Processor): Dijital sinyal işlemcisi lazer palslerini elektriksel forma- kod çözücünün diğer bölümlerini kullanabilsin diye- çeviren entegre devredir. • Dijital ses/video kod çözücü: Bu komplex entegre devre disk üzerindeki veriyi tekrar kurar, TV’lere ve stereo sistemlere verebilmek için stüdyo kalitesine ve CD ses kalitesine çevirir. • Mikrokontrolör: Bu aygıt player’ın operastonunu kontrol eder. Kullanıcının uzaktan kumandadan yada ön panelden girdiği komutları -ses/video- kod çözücü ve disk okuma mekanizması için çevirir. Mikrokontrolör ayrıca ana-baba kilidinin yürütülmesinden ve dağıtıcıların aranmasından da sorumludur (kodlara erişim ve şifre çözümü kontolü için). Bir milyon tansisrtörüyle, ses / video kod çözücüsü DVD playerın kat kat daha komplex elemanıdır.bu aygıtların 3 esas fonksiyonu aşağıda listelenmiş ve şekil 6’da gösterilmiştir. • Ses ve video verisini ayırmak ve senkronize (eş zamanlı) hale getirmek. • Video verisinin kodunun çözmek ve televizyon ekranında görüntülenebilecek biçime getirmek. • Ses verisinin kodunu çözmek ve ev ses sistemi tarafından amplifike edilebilir biçime getirmek. Bu temel fonksiyonlara ek olarak, ses / video kod çözücü grafikler için ekran görüntüsü (OSD-On screen display), 6-kanal sesin Dolpy Pro Logic formatında kodlanması, video CD 2.0 ve CD Dijital Audio gibi formatların yürütülmesi işleminide yapar. Mastering sistem ses ve video’yu biçimlendirir ve onları tek veri dosyası içine sokar. Ek olarak mastering sistem filmin bölümlerini ana-baba kilitleri için kodlar, bir çok dil takibini yönetir ve video ve sesin şifresini çözer. PC’LERDE DVD: Bugün yaklaşık bütün PC’ler CD ROM sürücü ile beraber satılıyor. CD ROM 1986’da piyasaya sürüldüğü zaman 680 MB tipik bir harddisk kapasitesinin kat kat üstündeydi ve CD’yi tamamen dolduracak programlar yoktu. Bu çok uzun sürmedi. Bir çok PC Gigabyte’ın üstünde harddiskleri ile geldi ve bir çok oyun ve multimedya içeriği tek bir CD kapasitesini aştı. Sonuç olarak, PC imalatçıları DVD ROM’u PC’lere koymaya bakıyorlar ve bunu yaptıklarında, DVD video decoder ekleyerek DVD’nin mükemmel ses ve video kalitesini bulmak için yeterli olacak (oyun, eğitim, öğretim, promosyonel uygulamalar için). Film sahipleri PC’deki DVD film için kaygı duyuyorlar. Eğer film verisinin şifresi bilgisayarın işlemcisi tarafından çözülürse, çözülen veri geniş harddisklerden birine dolayısıyla başka PC’lere depolanabilir yada başka bir medyaya aktarılabilir. Kopyalamayı önlemek için 3 öneri planlandı. • “Save as” fonksiyonunu “Movie Player” uygulamalarından kaldırmak. Bu önerinin uygulaması basit fakat atlatması çok zor değil. • Bilgisayarın temel işletim sistemini DVD verisini algılayacak şekilde değiştirmek ve bilgisayarda çalışan bir uygulamayla kopyalamayı önlemek. Bütün stüdyolar bu öneriyi uygun buluyorlar fakat işletim sistemlerini değiştirmek sıradan bir iş değil. • Bilgisayar donanımını DVD verisi gibi PCI bustan akmayacak şekilde sıralamak. Aşağıdaki şekilde böyle bir PC’nin blok diyagramı görünüyor. Bu işlem DVD verisinin CPU tarafından deşifre edilmesini ve harddiske kayıt yapılabilmesini önleyebilecek. Kopyalamayı zorlaştırmaya ek olarak, sıkıştırılmış ve sıkıştırılmamış ses / video verisinin PCI’dan alınmasını engellemek. Bu sistem potansiyel olarak daha randımanlıdır. ŞEKİL-7 PCI bus kullanılmadan DVD verisinin akışını sağlayan PC blok diyagramı. DVD ve BİLGİSAYAR: DVD filmlerini bilgisayarda seyredebilir miyiz? İşletim sistaminin yada playback yazılımının bölgesel kodları desteklemesi ve kopya-korumalı filmler için lisanslı olması gerekiyor.eğer bilgisayarın TV Video çıkışı varsa ,Macrovision’u desteklemesi gerekiyor. Ayrıca DVD’lerin kullandığı mikro UDF dosya sistemini okuyabilen yazılıma ihtiyaç var. DVD-ROM’a ek olarak MPEG-2 video ve Dolby Digital yazılımını çözecek donanıma ihtiyaç var. Yada bilgisayar yazılım çözümünü idare edecek kadar hızlı olmalı .(PII 300 yada MacG3) DVD-ROM ÖZELLİKLERİ VE HIZLARI : CD-ROM sürücülerden farklı olarak DVD-ROM ‘ların hızları 1X, 2X seviyelerinde Bütün 1X DVD-ROM sürücüler 90-200ms konumlama zamanı ve 100-250ms erişme zamanına sahip. 1X DVD-ROM ‘lar 1,321MB/s transfer oranı sağlıyor. 1X DVD-ROM ‘un transfer oranı yaklaşık 9X CD-ROM’a eşit.(1X CD-ROM veri transfer oranı 156KB/s yada 0,146MB/s).DVD’nin dönüş oranı CD-ROM ‘dan 3 kat daha hızlı (1X DVD =3X CD) fakat bütün DVD-ROM sürücüler CD okurken hızlarını düşürür. DVD’de film izlerken hızlı DVD-ROM sürücü bir şey kazandırmaz. Hızın 1X ‘in üstünde olması DVD-Video diskten alınan video kalitesini değiştirmez. Daha hızlı sürücüler sadece bilgisayar verisi okurken avantaj sağlar.(multi medya oyunu ,yada veri tabanı kullanırken). Kopya koruma nedir? DVD tarafından kullanılan 4 koruma modu vardır. 1-) Video teyb (analog) kopyalama macrovision 7.0 veya benzeri bir devreyle korunur. Genel terim APS (analog protection system) bilgisayar video kartları veya s-video çıkışları APS’yi kullanır. Macrovision video ve s-video çıkışlarına vertical blank sinyalleriyle(AGC) birlikte colorstripe sinyali gönderir. Bu kullanıcının VCR’sini %95 nde olan otomatik kayıt bölümüyle senkronizasyonu karıştırır. Maalesef bu resmin kalitesini düşürebilir.(özellikle eski yada standart olmayan gereçlerle beraber kullanılırsa). Disklerin üzerinde,her sektördeki kafada playerların macrovision AGC ‘ye uygun olup olmadığını belirten trigger biti vardır. Bu hangi sektörlerin kopya olup olmadığını kontrolu sağlar. 2-) CGMS: Her disk ayrıca içeriğinin kopyalanıp kopyalanamayacağını belirten spesifik bilgi içerir. Bu seri kopya yönetim sistemi(SCMS)kopyaları önler.SGMS bilgisi video sinyaline yerleştirilir.CGMS’nin çalışması için kopyalamanın CGMS tarafından algılanması gerekir.(CGMS/A)data NTSC line 21’de kodlar. Dijital standart(CGMS/D) henüz tamamlanmadı,fakat dijital bağlantılara IEEE 1394/firewire gibi uygulanabilir. 3-)İçerik Karıştırma Sistemi (CSS) Dijital kopyaların potansiyeli yüzünden film stüdyoları DVD’de daha derin kopya koruma ihtiyacını güçlendirmişlerdir. CSS medya dosyalarının direkt diskten okunmasını engelleyen bir formdur. Bütün playerların veriyi görüntülemeden önce kodunu çözen kod çözücü devresi vardır. DVD-ROM sürücüleri ve video görüntü/kod çözücü donanım veya yazılımları şifreleri yer değiştirirler dolayısıyla video görüntülenmeden hemen önce deşifre edilmiş olur. Bu birçok DVD-ROM sürücüsünün ve video görüntü kartının kopya koruma için ek donanıma sahip olduğu anlamına gelir. 4-)Dijital Kopya Koruma Sistemi(DCPS) DVD player kodlanmış ses/video sinyalini şifreler ve şifreyi çözmesi gereken aygıta gönderir. Bu ,diğer bağlı fakat doğrulanmamış elemanların sinyale erişmesini engeller. Şifreleme kopya korumasız içerikler için gerekli değildir. DVD , CD ve VCR’lerin yerini alacak mı? DVD , VCR’nin yerini alamaz. Çünkü DVD bilgisayar verisi içindir. Televizyon videosu için değildir. Ancak CD’nin yerini alabilir. Bazı CD-ROM sürücü imalatçıları DVD’yi CD’nin yerine geçirmeyi planlıyor. Çünkü DVD-ROM sürücüler CD-ROM’ları okuyabiliyorlar. CD-R , DVD’ye yazılabilir mi? Hayır. DVD daha küçük dalga boylu laser , daha küçük çukurlar kullanır. Ayrıca DVD laser daha sıkı odaklanır ve farklı bir bölüme odaklanır. CD , Audio-DVD ile uyumlumudur? Bütün DVD playerler ve sürücüler audio CD ‘leri okuyabilir. Fakat CD playerde DVD çalamayız. SCSI SCSI-1 olarak bilinen orjinal SCSI, "basit SCSI" olarak bilinen ve çok fazla destek bulan SCSI-2 'ye geliştirildi. SCSI-3 ile birlikte, belirli aygıtların desteklediği spesifikasyonlara uymak için bir dizi komut seti geldi. SCSI-3 için toplanan bu komutlar sadece SCSI-3 paralel arabiimi tarafından kullanılmadı. Bu komutlar SCSI-3'den başka Fibre Channel , s e r i a l (yasak Kelime!) Bus Protokolleri gibi diğer paralel ve seri arabirimler tarafından da kullanıldı. En çok tamamlanan SCSI standardı ise, saniyede 80 Mb transfer için 40 Mhz saat hızı kullanan Ultra-2 'dir. LVD ( Low Voltage Differential = Düşük voltaj Diferansiyel ) sinyallemesini kullanan Ultra-2 12 metreye varan daha uzun kabloların kullanılmasına izin verdi. LVD teknolojisi daha düşük Voltaj tüketimini ve düşük maliyet sağlar. En son SCSI standardı ise trnasfer hızını saniyede 160Mb'a çıkaran Ultra-3'dür Bu standart geneld karışıklı olmasın diye Ultra160/m olarak adlandırılıyor. Ultra160/m standartlarını destekleyen Disk'ler daha fazla transfer hızı imkanı sunuyor. Ayrıca Ultra160/m verilerinizin güvenliği için CRC ( Cyclical Redudancy Checking )hata denetleme sistemini destekliyor. Şu anki SCSI standartlarını ve özellikleri aşağıdaki tabloda bulabileceksiniz. SCSI Standardı Max. Transfer Hız Max. Aygıt Sayısı Max. Kablo Uzunluğu SCSI'nin Avantajları Nelerdir? SCSI nin avantajlarında bahsedecek olursak; ilk olarak SCSI'nin IDE gibi veri taransferi için gelen komutları işlemciye yaptırmaz. Kendi üzerindeki kontrolcüye yaptırır. IDe aygıtlar işlem yaparken işlemciyi kullanırken, SCSI kendi denetçisi üzerine yapacağından işlemciye binen yük daha azdır. Çok fazla CD yazan kişilere genelde SCSI Cd yazıcı önerilir. Bunun sebeplerinde bir tanesi ise düşük işlemci kullanımıdır. bu şekilde hata oranı daha azalır. Gerçi günümüzde IDe CD-Yazıcıları ile SCSI Cd-Yazıcılar arasında pek bir fark kalmasada ilerde sıralayacağımız avantajlar önemlidir. SCSI kartların üzerinde kendi BIOS'ları bulunur. Yani bir SCSI kart üzerine taktığınız bir aygıtı SCSI BIOS sayesinde görebiliyorsunuz. Bir SCSI kartına ( Band genişliğine bağlıdır ) max. 7 veya 15 aygı bağlanabilir. Ve bu ayggıtlar IRQ işgal etmez. Sebebi ise bu takılan SCSI aygıtların hepsinin SCSI kart üzerineden dünyaya açılması. Yani sadece SCSI kart IrQ işgal eder. Eğer SCSI kartınız Dual-Channel ( Çift Kanallı ) ise 15 SCSI aygıtnı sorun olmadan bağlayabilirsiniz. Ayrıca sisteminize birden fazla SCSI kart da bağlayabilirsiniz. Sisteminize 2 adet Dual -Channel SCSI kartı attınız mı 30 aygıt bağlayabilirsiniz. ( Bu kadar aygıtı kim kullanır acaba. Üstelik bunların güç ihtiyacını nasıl karşılayacağız! ). SCSI'nin genişleme açısından çok ama çok daha mantıklı olduğunu rahat bir şekilde anlıyoruz. Sistem çalışma esnasında ise SCSI aygıtların çok daha rahat ve sorunsuz olduğunu görüyoruz. Paralel Porta bağlanan bir pirniter sahibi iseniz tarama esnasında hiç bir şey yapamazsınız genelde. Ama SCSI tarayıcılarda bu sorun yoktur. Çünkü tarayacının yaptırdığı işlemleri Paralel Scanner gibi işlemciye değilde kendis SCSI denetleyecisine yaptırır. Yalnız şuradan şu sonuç çıkmasın : "SCSI aygıtlar hiç CPU harcamaz!" Hayır. Bu yanlıştır. Yüzde %0,01 ila %5 arasında bir CPu kullanımı vardır genelde. Bu rakam bazen duruma göre çok da olmasa artabilir. SİNYALLEŞME TÜRLERİ SCSI sistemlede SCSI deneteçisini ve kullanılan aygıtların kullandığı sinyalleşme türleri desteklenen max SCSI aygıt ve Kablo uzunluğunda büyük rol oynar. Günümüzde üç farklı sinyalleşme türü bulunmakta. SE, HVD, LVD. SE: Ultra 2 SCSI standardına kadar kullanılan bu sinyalleşme türünün tam açılım Single Ended'dır. Bu döneme kadar SE nin çok yaygındı ve çok da avantajlı bir sinyalleşme türü değildi. Kablo uzunlşuğu 3 metre ile sınırlıydı ve kablo üzerinde veri kaybına neden oluyordu. HVD ( High Voltage Differantial ): Bu sinyalleşme türü ile kablo uzunluğu 25 Metreye çıktı ama SE ile uyumlu değildi. Yani SCSI CD-ROM, yedekleme aygıtı gibi yavaş aygıtlar desteklendmiyordu. LVD ( Low Voltage Differantial ) : Ultra 2 SCSI ile gündeme gelen bu sinyalleşme türü gayet başarılı bir sinyallşeme türüdür. Bu sinyalleşme ile daha iyi veri bütünlüğü sağlandı. Kablo uzunluğu 12 metreye çıktı, eski SCSI aygıtlar ile uyumludur, daha az güç tüketir, ve en önemlisi darboğaz yaratmadan 15 aygıta kadar destekler. Sonuç Olarak SCSI arabirim standardının kesinlikle yetenekli bir birim olduğu çok açık. Bunun yanında oldukça karmaşık bir teknoloji olduğuda. Sürekli gelişen bir teknoloji. Bazı meraklı arkadaşlar SCSI teknolojisini yakından tanımak istemiştir. Umarım faydalı bir yazı olmuştur sizler için. Yakında bu yazıyı Programcı arkadaşlar için genişletmeyi düşünüyorum... SCSI ÇALIŞMA PRENSİBİ: PROGRAMCILAR İÇİN YAZILIM BAĞLANTILARI SCSI'nin Çalışma Prensibi adlı makalemizde sizlere zamanım olursa "Programcılar İçin Yazılım Bağlantıları"ndan bahsetmeyi planlıyordum. eh, birazcık zaman bulunca sözümü yerine getirmek istedim. Programcılar için Yazılım Bağlantıları SCSI cihazlar ile PC arasındaki iletişimi kontrol kartı ele alıyor. Kontrolü de bir BIOS ile yapıyor. Açılışı SCSI sabit diskten yapma ve yazma ile okuma işlemlerini hizmete sunma gibi özelliklere sahip BIOS işletim sistemine açılırken kendini bildiriyor. CD-ROM ve MO sürücüleri için bunlar yeterli değil tabii. Her işletim sistemi ve hatta her yazılım tüm kontrol kartlarını tanıyamadığından üreticiler daha üstün ve tek bir yazılım bağlantı noktası sunmak zorundalar. Bu bağlantı noktası üzerine daha sonra üreticiden bağımsız sürücüler yazmak mümkün. Başarılı bağlantı noktaları olarak ANSI-Gremium'un CAM'ını ( Command Access Method ) ve Adaptec'in ASPI'sini ( advanced SCSI Programing Interface) gösterebiliriz. DOS Altında Config.sys içinde eklenen bir satırla ASPI sürücüsü yüklenip kullanılabiliyor. Sürücü her zaman üreticiye özel, yani kontrol kartına bağlı. ASPI açısından bakılınca, yazılım için kontrol kartının ne olduğunu farketmiyor. Bu yüzden ASPI uyumlu yazılımlar ve sürücüler problemsiz bir şekilde ASPI ile kullanılabiliyor. ASPI'yi kullanmak isteyen bir programcı öncelikle sürücüyü asıyla açmalı. ("SCSIMGR$") Bu ona daha sonra sıçrayacağı noktayı veriyor. Bu değeri AL yazmacına yazdıktan sonra 21h kesmesi çağırılıyor ve 4402h nolu fonksiyon çalıştırılıyor ( Kesme hakkında daha detaylı bilgi için lütfen adresine gidin ). Bu, ASPI'ye ulaşım için gerekli adresi veriyor. ASPI fonksiyonu çağrılmadan önce hafızada bir veri şeması oluşturulmalı. Bu şema, istenilen işlemi yapmak üzere düzenlenmeli. Bu şemanın adı "SCSI Request Block" veya kısaca SRB. İstenilen ASPI temel fonksiyonu ile başlıyor ve parametreler ile devam ediyor. Tanımlanan ASPI fonksiyonlarına örnek verirsek : 00h: kontrol kartının sorgulanması 02h: SCSI Komutu uygulanması. 03h: SCSI komutunun kesilmesi SRB hazırlandıktan sonra sonra adresi belirleniyor. ( Önce segment, ardında da offset ) Adres yığına itiliyor. Uzak dallanma ile hazırlığı yapılan komut (fonksiyon) ASPI içinden SCSI sisteme doğru yollanıp orada çalıştırılıyor. CAM çağrıları da aynı ASPI'deki gibi. Hafızada hazırlanan veri şemasına "CAM Block Control" (CCB) adı veriliyor ve CAM fonksiyonları AX yazmacına 8100h yazılarak ve ardından 4Fh kesmesi çağırılarak kullanılabiliyor. BX içinde CCB ofseti ve ES içinde de CCB2nin segment adresi bulunmalı. IDE Tarihçesi ANSI tarafından ortaya konulan IDE standardı üzerinde birçok değişiklik yapılmaktadır. Orijinal IDE standardı ATA, aynı kanal üzerinde iki adet cihazın biri efendi (master) ve diğeri köle (slave) olarak çalıştırılmasıdır. Bu standart PIO (programlanabilir giriş/çıkış) 0, 1, 2 modlarını, DMA (direk bellek erişimi) tek kelime 0, 1, 2 modu ve çok kelime 0 modunu da tanımlamıştır. Fakat bu standart ile bir takım problemler ortaya çıkmıştır. Değişik üreticilere ait diskler aynı kanal üzerinde biri efendi ve biri köle olarak tanıtıldığında çalışmadığına rastlanmıştır. ATA-2 daha hızlı olan PIO 3 ve 4 modlarını, DMA çok kelime 1 ve 2 modlarını, blok modunda veri transferi yapabilme yeteneğini ve mantıksal blok adresleme (LBA) özelliklerini getirmiştir. “Fast ATA” ve “Fast ATA-2” teknolojileri Quantum ve Seagate firmalarının buluşudur. ATA-3 standardı ile disklere daha geniş güvenlik özellikleri getirildi ve bu standardın yerini günümüzde kullanılan Ultra ATA (UATA) standardı aldı. UATA standardı UDMA, DMA-33/66 ve ATA-33/66 gibi isimlerle de anılmaktadır. UATA yeni bir standart olmamakla birlikte UATA sürücüler ATA ve ATA-2 sistemlerle uyumludur. Ultra ATA yeni DMA modlarını destekleyerek 33MB/s (UDMA33) ve hatta 66MB/s (UDMA66) veri transfer hızlarını destekleyen sürücülere verilen addır. Her iki UDMA versiyonu geçmişteki standartların desteklemediği IDE kablosu üzerinde veri bütünlüğünü sağlayan CRC hata kontrolü yeteneğine sahiptir. Aşağıdaki tabloda DMA modu ile veri transfer hızlarının değişimi gösterilmektedir. DMA Modu Maksimum transfer hızı Tek kelime Mod 0 2.1MB/s Tek kelime Mod 1 4.2MB/s Tek kelime Mod 2 8.3MB/s Çok kelime Mod 0 4.2MB/s Çok kelime Mod 1 8.3MB/s Çok kelime Mod 2 16.6Mb/s DMA 33 33MB/s DMA 66 66MB/s SCSI Tarihçesi 1980’li yıllarda yirmi sayfalık bir öneri ile ortaya atılan SCSI teknolojisi günümüzde 600 sayfalık kompleks halini almıştır. 1985 yılında bir grup üretici bu teknolojinin bir standart olarak benimsenmesi için ANSI’ye baskı yaptılar ve 1986 yılında ilk SCSI standardı olarak bilinen SCSI-1 standardı ortaya çıktı. Bu standart, sisteme takılabilen ve host adaptörü olarak bilinen bir kontrol kartına bağlanabilen maksimum 7 cihaz ve tümleşik veri transfer hızı 5MB/s olan bir teknolojiydi. SCSI-1 standardına eklenen gelişmiş komut setleri ve yapılan birtakım geliştirmelerle, SCSI-1 standardındaki bazı kısıtlamalar kaldırıldı ve SCSI-2 standardı ile 16 ve 32 bit veri yolu kullanılarak 15 adet sürücünün bağlanabileceği ve 32 bit mimari kullanıldığında toplam 20MB/s’lik transfer hızına ulaşan bir standart olarak tanımlandı. “Wide SCSI” kelimesi 32 bit’lik sistem mimarisinin kullanılmasını ifade ediyor ve “Fast SCSI” ile 20MB/s transfer hızına ulaşılabiliyordu. SCSI-2 standardı birlikte komut kuyruklama teknolojisini de getirdi. Bu teknoloji maksimum 256 değişik komutun SCSI kontrolörü üzerinde depolanmasına izin veriyor. Ultra SCSI, günümüzde kullanılan paralel mimari ile SCSI-3 olarak adlandırılan yüksek hızlı seri SCSI protokolüne geçişte bir basamak olarak düşünülebilir. SCSI-3 ile birlikte iki fazlı adresleme kullanarak maksimum 15 adet sürücü kısıtlamasının kalkması bekleniyor. RAID sistemleri gibi çok sayıda SCSI disklerin kullanıldığı ortamlarda transfer hızını düşürmemek için kullanacağımız kablo boyuna dikkat etmek gerekir. İdeal kablo boyu 1.5 mt olmalıdır ki 15 tane sürücüyü sistemimize takmakta zorluk çıkarabilir. Bu sıkıntıyı yenmek için LVD (Low Voltage Differential) adı verilen teknoloji geliştirildi. Bu teknoloji orijinal sinyalin ters yönünde sinyal üretir. Örneğin “1” bit veri yolunda +5V olarak tanımlanmış ise bu sinyal –5V olarak eko edilecektir. Bu şekilde veriyi iletecek gerilim daha fazla olacak ve dışardaki gürültü ve parazitin veri yoluna girmesi engellenerek daha güvenli ve daha uzun mesafelerde veri iletimi mümkün olacaktır. LVD’de maksimum kablo uzunluğu 25mt. dir. SCSI Bits Transfer Hızı SCSI-1 8 5 Fast SCSI 8 10 Fast Wide SCSI 16 20 Ultra SCSI 8 20 Wide Ultra SCSI 16 40 Ultra 2 SCSI LVD 8 40 Wide Ultra 2 SCSI 16 80 Wide Ultra 3 SCSI 16 160 IDE & SCSI Performans : * Multitasking uygulamalarda ve disk erişiminin yoğun olduğu durumlarda SCSI’nin performansı tartışılmaz. SCSI kontrol adaptörü CPU’ya yük getirmeden sürücüleri kontrol edebilme yeteneğine sahiptir. IDE’ye erişim ve yazma işlemi CPU’ya yük getirir * SCSI zincirindeki sürücüler eş zamanlı çalışabilirler. IDE’de ise aynı kabloya bağlı sürücüler sıra ile çalışabilir. Aynı anda sadece birinde işlem yapılabilir. * IDE kanalına maksimum 2 adet sürücü bağlanabilir. SCSI’de günümüz teknolojisinde bu sayı 15’tir. RAID sistemlerinde birden fazla disk kullanarak “striping” teknolojisi ile aynı anda birden fazla diskten okuma ve yazma işlemi yapılarak disk erişimi hızlandırılabilir. Bu sistemin IDE teknolojisi ile yapıldığı düşünülürse, her sistemde 2 IDE kanalı olduğunu varsayarsak striping yapabileceğimiz maksimum disk sayısı 2’dir. * SCSI-2 komut kuyruklama teknolojisi kullanır. SCSI adaptör veya kontrolör disk birinci işlemi yerine getirmeden diğer komutları diske gönderebilir. Bu teknoloji okuma ve yazma işlemlerini hızlandırır. Birçok kullanıcının eriştiği sunucu gibi sistemlerde, disk erişimi oldukça önemlidir. Bir dosya sunucusunda örneğin onlarca kullanıcı disk üzerindeki değişik yerlere erişmek istediklerinde SCSI’nin performansı IDE’ye göre oldukça yüksektir. Hız : En yeni IDE teknolojisi UDMA 66, 66MB/s hızındadır. Wide Ultra-3 SCSI ise 160MB/s hızındadır. Güvenilirlik : * RAID sistemlerinde birden fazla sürücü kullanılarak disk okuma/yazma hızı arttırılabildiği gibi verilerimizin güvenliği de sağlanabilir. Disk sürücülerde meydana gelebilecek problemler RAID teknolojisi ile telafi edilir. Örneğin RAID-5 için minimum 3 adet diske gereksinim duyarız ve bir diskimizin bozulması durumunda diğer disklerdeki bilgiler ile kısa sürede arızalanan diskteki veri kurtarılır. * “Hot Swap” SCSI diskler ile sistem kapatılmadan yeni diskler takılıp çıkartılabilir. Kritik uygulamaların koştuğu sistemlerde sistemin kısa süreli bile olsa kapalı kalması telafi edilemez. Medya bağımsızlığı IDE kanallarına sadece hard disk bağlanabilir. SCSI arabirimi hard disk dışında scanner, yedekleme ürünleri gibi yoğun band genişliğine gereksinimi olan cihazların bağlantısı için kullanılabilir. SCSI Disklerde Teknolojiler SCSI Veri Koruma Sistemi : Bu sistem Quantum tarafından geliştirilen bir teknoloji. Sistemde oluşan problemlerin hard diskten olduğu sanılıp OEM parça satıcılarına arızalı diye getirilen disklerin %40’ının sağlam olduğu saptanmış. Quantum’un web sitesinden indirebileceğiniz DPS SCSI yazılımı ile problemin hard diskinizin olup olmadığını anlamak oldukça kolay. Eğer Windows işletim sisteminiz açmıyorsa bir DOS açılış sistemi ile sisteminizi açıp DPS SCSI çalıştırabilirsiniz. Bu yazılım iki farklı bölümden oluşuyor. Bunlardan biri “Hızlı Test” yazılımı. Bu yazılım hard diskiniz üzerinde her sektöre ve işletim sisteminizin ve kritik verilerinizin bulunduğu ilk 300MB’lık bölümünü test ediyor. Diğer test ise son 100MB’lık bölümüne gerçekleşiyor. Tüm bu testler 90 saniye sürüyor ve yazılım size problemin hard diskinizden kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda bilgi veriyor. DPS SCSI “Gelişmiş Test” te ise tüm verilerinizin bütünlüğü kontrol ediliyor ve 9.1GB’lık diskinizin testi 15-20dk. Sürüyor. Quantum AtlasTM III, IV, 10K, ve Quantum VikingTM II modelleri DPS SCSI’yi destekliyor. Üreticiler Yeni disklerle bütünleşik mi? Diskette veya WEB’te mevcut mu? 2.5 yıl önce üretilen disklerle uyumlu mu? Sistemdeki promlemin hard diskinizden olup olmadığını belirtiyor mu? Quantum DPS SCSI Western Digital (SCSI) IBM (SCSI) Son kullanıcıya verilmiyor. Hot Swap : “Hot Swap” teknolojisi RAID sistemlerinde olduğu gibi sistem çalışır durumdayken disklerin takılıp çıkartılabilme özelliğidir. Şok koruma sistemi II : Hard diskler hassas cihazlardır. Çok dikkatli taşınmalı ve korunmalıdırlar. Diskimizi çok kısa mesafeden düşürdüğümüzde veya sert bıraktığımızda zarar görebilir ve çalışmayabilir, hatta meydana gelen zarar kendini hemen göstermese de uzun bir süre çalıştıktan sonra ortaya çıkabilir. En çok zarar veren şoklar kısa ve şiddetli olanlardır. Aşağıdaki şekilde şok koruması olmayan bir diske şok uygulandığında diskin başına neler gelebileceği gösterilmiştir. Aşağıdaki şekilde ise aynı şok, şok koruması olan bir diske uygulanmıştır. Ayrıca SPS II teknolojisi ile şok sırasında diğer disklerde olduğu gibi işlemi olmaz. Yazmaya devam edilirse mevcut verinin kaybı söz konusudur. SPS II veri koruma sistemi ile mevcut veri cache’e atılır ve şok sonrası yazılır. Ayrıca SPS II teknolojisi ile şok sırasında diğer disklerde olduğu gibi işlemi olmaz. Yazmaya devam edilirse mevcut verinin kaybı söz konusudur. SPS II veri koruma sistemi ile mevcut veri cache’e atılır ve şok sonrası yazılır. GENİŞLEME YUVALARI GENİŞLEME YUVALARINA OLAN GEREKSİNİM I/O veri yolu yada genişleme yuvaları, işlemcinizin çevre donanımları ile iletişim kurmasını sağlar. Bu veri yolu ve ilişkili genişleme yuvalarına gereksinim duyulmasının nedeni; temel sistemin onları satın alan herkesin gereksinimlerini karşılayacak olmasıdır. I/O veri yolu bilgisayarınıza cihazlar ekleyerek becerilerini arttırmayı sağlar. Ses ve video kartları gibi en temel bilgisayar bileşenleri genişleme yuvalarına takılabilir;bunlara iletişim ağı arabirim kartları, SCSI ana sistem adaptörleri gibi daha özel cihazlar da takabiliriz. VERİ YOLLARI (BUSES) Bilgisayar terminolojisinde veri yollarını iki yada daha fazla aygıt arasında bilgi akışını sağlayan basit kanallar olarak görebiliriz.( Yalnızca iki aygıt arasında bağlantı kuruyorsa bunlara bus(veri yolu ) yerine port ismi verilmiştir) Veri Yolarının normalde aygıtların birbirleriyle bilgi alışverişini sağlayabilmek için giriş noktaları yada aygıtın üzerine oturtulabildiği yuvaları vardır 1. Veri Yolu: Modern PC'lerin çoğunda en azından dört veri yolu bulunmaktadır.Her biri bir üst seviyedekine bağlanır ve her biri bir üst seviyedekinden daha yavaştır. ü İşlemci Veri Yolu (Processor Bus): Bu veri yolu chipsetin işlemciye bilgi göndermek ve işlemciden bilgi almak için kullandığı en üst seviye veri yoludur. ü Ön Bellek Veri Yolu (Cache Bus): Pentium Pro ve PentiumII gibi yüksek seviyeli mimarilerin önbelleğe ulaşabilmek için kullandıkları özel bir veri yoludur. ü Bellek Veri yolu (Memory Bus): Bellek veri yolu bellek alt sistemlerinin çipset yada işlemciyle bağlantısını sağlayan ikinci_seviye bir veri yoludur ü Yerel Giriş/Çıkış Veri yolu (Local I/O Bus): Yüksek hızlı giriş/çıkış (input/output) veri yoludur ve yüksek hız gerektiren aygıtların bellek, chipset ve işlemciyle bağlantısını sağlar. Örnek olarak video kartları, yüksek hızlı network arabirimleri genellikle bu tip bir veri yolu kullanırlar. ü Standart Giriş/Çıkış Veri Yolu (Standard I/O Bus): Yukarıdaki üç veri yolunu biri birine bağlayan standart giriş çıkış (I/O) veri yoludur. Genellikle daha yavaş aygıtlar için kullanılır (fareler, standart modemler....) 2. Veri Yolu Bant Genişliği (Bus Bandwith ): Bus Bandwith (bant genişliği) teorik olarak birim zamanda veri yolu üzerinden transfer edilebilen bilgi miktarı olarak açıklanabilir. 3. Veri Yolu Hızı (Bus Speed): Veri yolu hızı saniyede kaç bitlik bilgi gönderilebildiğine karşılık gelir. 4. Veri Yolu Arabirimi (Bus Interfacing): Birden fazla veri yoluna sahip sistemlerde aygıtların birbirleriyle haberleşmelerindeki organizasyon chipsetin bir parçası olan (bridge) köprüler tarafından sağlanır. Bunların en yaygın olanı ise Pentium ve Pentium Pro PC ‘lerde kullanılan chipsetin bir parçası olan PCI-ISA köprülerdir 5. Veri Yolu Yönetimi (Bus Mastering): Yüksek bant genişliğine sahip veri yollarında her saniye çok büyük boyutlarda bilgi akışı olmaktadır.Veri transferinin standart metodu olarak her tür bilginin işlemci üzerinden transferi gerekirken bazı aygıtlar direkt olarak bilgi akışını sağlayabilmektedirler. Veri yolu kontrolünü elinde bulundurabilen aygıtlara veri yolu yöneticileri (bus masters) adı verilmektedir. Bilgisayar dünyasında veri yolu yöneticiliği PCI veri yolu tarafından yapılsa da belirli koşullar altında IDE/ATA sabit disk sürücülerinin de PCI üzerine veri yolu yöneticiliği yapabilmeleri mümkündür. 6. Yerel Veri Yolu Kavramı: Yazılım dünyasındaki text formatından grafik formatına geçiş daha geniş programlara geçişle birlikte büyük boyutlardaki bilgiyi transfer edebilmek için video kartlarına giren ve çıkan veri yollarının bant genişliğinin artmasını ayrıca daha büyük ve daha hızlı sabit disk sürücü kavramını da beraberinde getirdi.Bu sıralarda kullanılmakta olan ISA veri yolları sorunun çözümünde yetersiz kalınca işlemcinin yakınına yada üzerine yerleştirilebilen ve işlemcinin hızına yaklaşabilen ve işlemci ile aygıtlar arasında çok yavaş kalan Isa ‘nn yerini alabilecek yerel veri yolları kullanılmaya başlandı. VERİYOLU TÜRLERİ 1. ISA Veri Yolları: ISA veri yolları 1984 yılında 16 bite genişletilmesinden beri hiç bir gelişime uğramamış olmaları ve bilgisayar dünyası için yavaş performansları dolayısıyla bir dar boğaza sebep olmalarına rağmen ISA uyumlu aygıtların çokluğu ve hala standart veri yolları gerektiren (standart modemler gibi) aygıtlar için kullanılabilir olmaları nedeniyle varlıklarını sürdürmektedirler. IBM PC’ler kullanılmaya başlanan Isa veri yolları 8 bit bant genişliğine ve 4.77 MHZ hızına sahipti. 1984 yılında IBM AT ‘nin piyasayla tanıştırılmasıyla 16 bant genişliğine ve 8 MHZ hızına sahip veri yolları kullanılmaya başlandı.Fakat bundan sonra ISA veri yollarıyla ilgili hiç bir gelişme kaydedilmedi. 2. MCA Veri Yolları: MCA veri yolu Isa ‘nın yerini alabilmek için IBM tarafından daha büyük ve daha hızlı bir alternatif olarak piyasaya sürülmüştür. Aşağıdaki özelliklere sahip olarak üretildiler. * 32 bitlik bant genişliği * Veri yolu yönetimi (Bus Mastering) * Tak çalıştır (Plug and Play) Fakat MCA ‘in ISA ile uyumsuz olması ve IBM’in kendi patentiyle üretme çabaları MCA’in yaygınlaşmasını engelledi. 3. EISA Veri Yolları: EISA Compaq tarafından IBM’in ürettiği MCA ‘a misilleme olarak piyasaya çıkarıldı. MCA ‘in özelliklerine ek olarak Isa ile uyumlu olarak üretilmişti. Aşağıdaki özelliklere sahip olarak üretildiler. * 32 bit bant genişliği * Veri yolu yönetimi (Bus Mastering) * Tak çalıştır (Plug and Play) * Fakat performanslarının VESA ve PCI ile karşılaştırılınca çok düşük seviyelerde olması nedeniyle hemen, hemen yok oldular. 4. VESA Veri Yolları: 1992 yılında piyasaya sürülen VESA (VLB)‘ların geliştirilme nedeni PC’lerdeki video performansını yükseltmekti VLB veri yolu 16 bitlik olup VLB slotları ise ISA slotlarına üçüncü ve dördüncü slot bağlantılarının eklenmesiyle oluşturulmuş 16 bitlik slotlardır. VLB normalde 33 MHZ hızında olup bazı sistemlerde bunu üzerine çıkmakta mümkündür. Ve ISA’nın genişletilmiş şekli olması dolayısıyla da ISA kartlar VLB slotlarında kullanılabilirler. 486 işlemcilerle üstün performansına karşın Pentium’lara uyum problemleri aynı anda bir yada en fazla iki VLB kartın bir arada kullanılabilmesi, zamanlama problemlerinin olması, veri yolu yönetimini sağlamaması ve tak çalıştır olarak kullanılamaması sebebiyle 1994 yılında İntel tarafından PCI veri yollarının piyasaya sürülmesi sonucu kullanımları büyük ölçüde yok oldu. 5. PCI Yerel Veri Yolu: PCI 1993 yılında İntel tarafından piyasaya sürüldü. 32 bit genişliğinde ve 33 MHZ hızında olmasına rağmen kendisini kontrol eden chipsetin içinde bulunması VESA ‘ya karşı büyük bir üstünlüğüdür Bu chipset veriyolunun tüm veri alışverişindeki organizasyonu düzenler. a) PCI Veri Yolu Performansı: PCI aşağıda sayılan özelikleri nedeniyle şu anda piyasadaki en yaygın giriş/çıkış veri Yoludur. * Burst Mode * Veri Yolu yönetimi (Bus Mastering):PCI daha üstün performans için ,gerekli tüm veriyolu yönetim desteğini sağlar. * High Bandwith Options: 64 bitlik ve 66 MHz hızında PCİ ‘lar geliştirilmesine rağmen bazı uyum problemleri yüzünden 32 bitlik ve 33 MHZ’ lik PCI veri yolları kullanılmaktadır. PCI veri yolunun hızı chipsete ve anakarta göre senkronize veya asenkronize olarak ayarlanabilir. PC'lerin çoğunluğunda kullanılmakta olan senkronize durumda PCI veri yolu genellikle 66 MHZ hızında çalışmakta olan bellek veri yolunun yarı hızında çalışır. Asenkronize durumda PCI’ın hızı bellek veri yolunun hızından bağımsız olarak anakarttaki jumperlar yada bios ayarları ile düzenlenebilir. b) PCI Genişleme Yuvaları (PCI Expansion Slots): VLB’lerin ortaya çıkan elektrik problemleri nedeniyle en fazla iki slota izin vermesine rağmen birçok PCI sistemde 3 yada 4 PCI slotu sorunsuz olarak bir arada kullanabilmek mümkündür. Not: Bazı PCI sistemlerde 4 PCI bir arada kullanılabilmesine rağmen hepsi bus yönetim özelliğine sahip değildir. PCI ‘ın üstülüklerinden biri de başta Video kartlar , scsi adaptörleri, yüksek hızlı network kartları olmak üzere, her alanda çok yaygın olarak kullanılmakta olmasıdır. Fakat şu da belirtilmelidir ki seri ve paralel portlar gibi bazı belirli özellikler hala yalnızca ISA veri yolları üzerinden sağlanabilmektedir. c) İç Kesmeler (PCI Internal Interrupts): PCI veri yolları veri yolları üzerindeki kartlardan gelen kesme isteklerini kendi iç kesme sistemlerini kullanarak yerine getirirler.Bu kesmeler(interrupt) normal olarak numaralandırılmış sistem IRQ’ları ile karışmalarının engellenmesi için #A, #B şeklinde isimlendirilmişlerdir . Kartlar tarafından gönderilen bu kesme istekleri IRQ9’dan IRQ12’ye kadar sıradan bir kesme isteğine dönüştürülerek değerlendirilirler. Fakat 4’ten fazla PCI slotu varsa yada PCI kullanan bir USB kontrolü varsa iki yada daha fazla aygıt aynı IRQ’yu paylaşmak zorunda kalırlar. Eğer Windows95 OEM SR2 kullanıyorsanız aygıt yöneticisinde her PCI aygıt için "IRQ holder for PCI steering" başlıklı eklemeler bulabilirsiniz. PCI yönetimi (PCI steering) sistemin Tak Çalıştır (Plug and Play ) kısmının bir parçası olup problemlerin oluşmasını engellemek için PCI aygıtların IRQ’larının işletim sistemi tarafından yönlendirilmesini sağlar. d) PCI IDE Veri Yolu Yönetimi (PCI IDE Bus Mastering): PCI veri yolu IDE/ATA sabit disk sürücülerinin veri yolu yönetimini alabilmelerine olanak sağlar.PCI veri yolu yönetimi devredeyken IDE/ATA aygıtlar PIA (IDE/ATA aygıtların bilgi transfer edebilmek için kullandıkları standart yol) yerine DMA modunu kullanırlar. IDE veri yolu yönetiminin sorunsuz olarak işlevini yerine getirebilmesi için aşağıdaki koşulların tamamıyla sağlanması gerekir. * Veri yolu yönetimini destekleyen donanım:Veri yolu,anakart,chipset ve BIOS * Veri yolunu yönetebilen sabit disk sürücü (Bus mastering harddisk) * 32 bit multitasking işletim sistemi e) AGP Veri Yolları: AGP, Intel tarafından özellikle yüksek performanslı grafik ve video desteği için özel olarak tasarlanmıştır. AGP PCI tabanlıdır ama birkaç ek ve iyileştirme içerir ve fiziksel, elektriksel ve mantıksal açılardan PCI’ dan bağımsızdı. Örneğin, AGP denetleyici PCI’ a benzese de , ek sinyallere sahiptir ve sistemdeki konumu farklıdır. Birden fazla yuvaya sahip gerçek bir veri yolu olan PCI ’ın aksine, AGP daha çok sistemdeki video kartı için tasarlanmış , noktalar arası yüksek performanslı bir bağlantıdır, çünkü sadece tek bir video kartı için bir tane AGP yuvası olabilir. AGP, yüksek hızlı bir bağlantıdır ve 66MHZ(aslında 66,6MHz)temel frekansta çalışır,bu da standart PCI’ ının iki katıdır. SCSI (Small Computer System Interface) Kartlar SCSI yani Türkçesiyle küçük bilgisayar sistemleri ara birimi Hard Disk, CD-ROM gibi yüksek hızlı çalışan donanımlardan birden fazlasını ( En çok 7 tanesini ) verimli olarak çalıştırmamızı sağlayan kartlardır. Başka bir deyişle bilgisayarın yan birimleriyle bağlantısını sağlayan bir donanım parçasıdır. SCSI (Small Computer System Interface) Küçük Bilgisayar Sistem Arabirimi. Bilgisayarin çevre birimleri ile iletisimini saglayan ANSI standardinda elektronik arabirim. SCSI arabirimler, IDE ( Integrated Device Extensoin ) ve Enhanced IDE arabirimlere göre daha hızlıdırlar. IDE arabirimler ise daha ucuzdurlar ve standart olarak bilgisayarın üzerinde yolu gibi iletişimi sağlayan bir veri yoludur. Yani SCSI Kartlar alternatif bir veri yoludur. Yüksek transfer hızlarındaki aygıt arabirimleri ve veri yolu sistemleri için bir standart SCSI veri yolu sistemleri değişik veri yolu genişliklerine sahiptir. SCSI her bilgisayara uyumlu ( PC, Mac, Amiga, Sun, Silicon Graphics ) bir arabirim sadece diskleri değil ; scanner, printer, cd-rom sürücü, cd-rom yazıcı, zip drive gibi başka çeşitli cihazları destekliyor. Genellikle bir SCSI kontrol kartı aldıktan sonra SCSI aygıtları kullanabiliyoruz. Yüksek hızı ve EIDE ' den daha fazla aygıtı aynı anda çalıştırabilmesi sebebiyle profesyonel kullanıcılar tarafından daha çok tercih ediliyor. NEC ve SEAGATE firmalarının evrensel bir standart geliştirme amacıyla yola çıkmaları sonucu oluşan bu arabirim bir komut seti kullanıyor. 8 bit genişliğinde veri yolu kullandığı için ve bu kontrol kartı da 1 bit veri yolunu kullanması sebebiyle 7 tane aygıt aynı anda kullanabiliyor. SCSI ' lerde bilinmesi gereken bir ayrıntı da hemen hemen tüm veri transfer sistemlerinde olduğu gibi SCSI ' nin de yüksek frekanslarda çalışması ve bu yüzden istenmeyen sinyal yansımalarını önlemek amacıyla sonlandırıcı kullanmak gerekir. IDE ve SCSI arabirimi kullanan hard diskler arasındaki ilişki çok basit ; IDE olanlar ucuz, SCSI olanlar pahalı ve hızlı dır. Hızlı olan aslında SCSI ' nin kendisidir. Sabit diskler birbirlerine çok yakın hızda çalışıyorlar. Aslında SCSI ' nin işlemci ile iletişimi daha hızlı olduğundan ucuna bağlanan cihazlar da daha hızlı oluyor. Arabirim teknolojisinin hard disk teknolojisinden daha hızlı ilerlediğini söyleyebiliriz. Bir çok sabit disk, CD-ROM, yazıcı, scanner, DAT streamer ve benzeri aygıtlara sahip bir sistemler için SCSI ' den başka çıkar yol yoktur. Satın aldığımız SCSI kontrol kartının ucuz değil, markalı ve iyi sürücü desteği olan bir kart olmasına dikkat etmeliyiz. PCI bir anakartımız varsa mutlaka PCI bir SCSI kontrol kartı almalıyız, ISA kartlar performansı bir hayli düşürür. SCSI kartımıza hem dahili ( iç ) hem de harici (dış ) donanımlar bağlanabilir. Bir SCSI karta SCSI uyumlu 7 donanım bağlayabiliriz. SCSI kartlar ile bağladığımız SCSI aygıt ile aralarındaki iletişim 50 telli kablolar ile yapılır. SCSI kablosu bağlandığı donanımı kontrol etmek ve onunla iletişim sağlamakla görevlidir. Bir SCSI donanımı giriş ve çıkış olmak üzere iki porta sahiptir. Çıkış kablosu bir SCSI donanımına örneğin SCSI Hard Diskine bağlanır. Bir SCSI kartına bağladığımız kartlar bir zincir oluşturur ( Daisy Chame ). Papatya zinciri denen bu yapı eklenen her aygıtla daha da genişler. Bu genişleme 7. ve son SCSI aygıtla biter. Bu son aygıt SCSI sonlandırıcı ile sonlandırılır (Terminatör ). Bazı SCSI aygıtları üzerlerinde ki jumper ayarlarıyla da sonlandırma işlemi yapılabilir. SCSI kartına bağladığımız her aygıt 0 ile 7 arasında bir numara alır. Böylece SCSI kartı kendisine bağlanan donanımı birbirinden öncelik derecesini belirlemeyi olanaklı kılar. Aygıtın öncelik derecesi jumper ya da bir DIP swich ' le ayarlanır. Bir SCSI donanımının öncelik sırası SCSI adresi ile belirlenir. Adres numarası büyük olan donanım önceliğe sahiptir. Yani 7 numaralı adresi kullanan donanım tüm diğer donanımlara göre öncelik sahibidir. 1. SCSI Neden İhtiyacımız Olabilir Üç yada daha fazla disk bağlamak zorundaysak, 5 GB' dan büyük diskler kullanmak zorundaysak, 2. Günümüzde kullanılan SCSI arabirimleri * SCSI-1 : 8 bitlik bir yol kullanır ve 4 MBps lik bir veri transfer hızını destekler. * SCSI-2 : SCSI-1 ile aynıdır, fakat 50 pinlik konnektörler kullanırlar. ve birden fazla aygıtın bağlanmasına izin verirler. * Wide SCSI : 16 bitlik veri transferini desteklemek için daha geniş bir kablo kullanırlar. * Fast SCSI : 8 bitlik yol kullanırlar, fakat 10 MBps’lik veri transferini desteklemek için saat hızını ikiye katlarlar. * Fast wide SCSI : 16 bitlik yol kullanır ve 20 Mbpslik veri transfer hızını destekler. * Ultra SCSI : 8-bitlik yol kullanır ve 20 MBps’li veri transfer hızını destekler. * SCSI-3: 16 bitlik yol kullanır ve 40 MBps’lik veri transfer hızını destekler. Ayrıca Ultra Wide SCSI de denir. * Ultra2 SCSI: 8 bitlik yol kullanır ve 40 MBps’lik veri transfer hızını destekler. * Wide Ultra2 SCSI: 16 bitlik bir yol kullanır ve 80 MBps’lik veri transfer hızını destekler. Bir sabit diskin kapasitesi şu şekilde hesaplanır. Silindir sayısı*Sektör Sayısı*kafa sayısı*512’dir 1024 silindir, 256 kafa ve 63 sektör parametrelerine sahip bir sabit diskin kapasitesi: 1024*256*63*512=845571864 Byte’dır. Bu da yaklaşık 8.4 Gigabyte’dır. Sabit diskler ile gelen önemli bir kavram da partisyon kavramıdır. Partisyon kabaca diskin üzerinde oluşturulmuş bölümlerdir. Bir diskte sadece bir partisyon olabileceği gibi birden fazla da partisyon olabilir. Bir partisyon hangi amaç ile oluşturulmuş olursa olsun o partisyona ulaşım yapacak işletim sistemine uygun bir dosya sistemi ile biçimlendirilmelidir. Bu genellikle işletim sisteminin sorunudur ve işletim sistemi birden fazla dosya sistemini destekleyebilir. Partisyonların isimlendirilmesine gelince ilk olarak primary master konumundaki partisyon c’den itibaren isim almaya başlar. Sonra master diskinizde birden fazla partisyon var ise onlar isimlendirilmeye başlar. Örneğin Primary master’daki disk ikiye bölünmüş ise birincisi C: ikincisi ise D: ismini alır. Buradaki bölümleme işlemi mantıksaldır. Eğer, ikinci bir sabit disk var ise bu disk fiziksel olduğu için D: harfini alır. Mantıksal olarak bölümlenmiş diskin ikinci bölümü ise E: harfini alır. 3. Bir ağ sunucusu kuruyorsak, Grafik ağırlıklı çalışacak bir makine kuruyorsak, PC' mizin bütün imkanlara açık ve her an genişletilebilir tutmak istiyorsak, SCSI' nın bütün yararlarına rağmen IDE kadar popüler olmasının bir sebebi var. PC üreticileri daha kolay ve ucuz olan IDE - çözümünü boardların üstüne eklediler. Şu anda herhangi bir board alıp buna 4 adet IDE cihaz bağlamak mümkündür. SCSI kartımız yeterince iyi olmazsa, kendisine bağlı cihazları da firenler. 5 GB ve üzeri kulvarında SCSI yüksek devir hızlarıyla kesinlikle liderliğini koruyor. Ancak daha ufak disklerde IDE' ler hız açısından SCSI 'lere yetişmiş durumdadır. 4. SCSI Kartının Kurulumu SCSI kartının kurulumunda en önemli unsur çakışmaların önüne geçmektir. Bu nedenle kartın kullandığı DMI ve IRQ adreslerini bilmemiz gerekir. Bu adreslerin varsayılan değerlerini SCSI kartıyla birlikte verilen kitapçıkta bulabiliriz. Eğer bu adresleri kullanan başka aygıtlar varsa SCSI ayarlarını boş bir DMA ve IRQ adresine taşımalıyız. Bu ayarlamaları kartımızın jumper ya da DIP swich ayarlarıyla yapabiliriz. Bunun için yine baş vuracağımız kaynak SCSI kartımızın kitapçığıdır. Aynı zamanda yeni üretilen SCSI kartlar ( PnP ) tak çalıştır uyumludur. SCSI Kartlar, CD-ROM, sabit disk ve benzeri aygıtlar için oldukça verimli bir arabirim olmasına rağmen, kurulumu ve yönetimi açısından çoğu kez beklenenden daha çok sorun çıkartmaktadır. SCSI denetleyiciler IDE ve EIDE diğer veri yollarına göre çok daha geniş imkanlara sahiptir. Öncelikle bir SCSI kart ile birbirinden farklı yapılardaki 7 ayrı aygıtı kontrol etmek mümkündür. Fakat bu avantaj bazen zorlukları da beraberinde getiriyor. Örneğin karta bağladığımız yeni bir aygıtın çalışmaması ve bu problemi çözmek için harcanan uzun zaman gibi. SCSI kartlarda sık karşılaşabileceğimiz ve dikkat etmemiz gereken konular, biraz daha dikkat ve metodik çalışma ile problemin aşılması sağlanabilir. 5. SCSI Kartlarda Sonlandırma İşlemi SCSI denetleyici ile aygıt arasında ki sinyal hattı sonlandırıcı adı verilen dirençler yardımıyla belirli bir seviyede tutulur. Bu nedenle SCSI kartlarda sonlardırma işlemi çok önemlidir. Eğer sonlandırma işlemi yerine getirilmezse ; SCSI kontroller bağlantıdaki donanımı göremez. Bağlı aygıtların tanımlamalarını yapamaz. SCSI aygıt sürücüleri yüklenirken kilitlenir. Doğru bir sonlandırma işleminde SCSI kablosunun her iki ucunda da bitiş direnci (Terminatör ) bulunmaktadır. Dahili donanımlarda kablonun bir ucu SCSI kartına, diğer ucu da bağlantı kablosunun ucunda ki son aygıtta olmalıdır. Yani birden fazla SCSI aygıt kullanılıyorsa sonlandırma zincirin en ucunda ki donanımda yapılmalıdır. Eğer sistemimizde DAHİLİ ve HARİCİ SCSI donanımlarını birlikte kullanıyorsak ; her iki aygıt grubunun son elemanlarını sonlandırmalıyız ( Son dahili ve son harici aygıt ). SCSI aygıt denetleyicisindeki sonlandırıcıyı iptal etmeliyiz. 6. SCSI ID Numaraları SCSI ID numaraları donanımlarla eş zamanlı erişim durumlarında önceliğin hangi donanıma verileceğini belirler. Bir SCSI kartta 0 - 7 arasında ID numaraları bulunur. ID numarası 7 olan aygıt erişimde diğer aygıtlara göre erişim önceliğine sahiptir. ID numarası 0 olan bir aygıtı, diğer tüm SCSI aygıtlar veri yolunu kullanmadığı zaman kullanabiliriz. Bir ID numarası asla alt pozisyonda kullanılamaz. Yani iki farklı SCSI aygıta aynı ID numarası verilemez. EIDE diskler geliştirilmiş standardı ve artırılmış performansları sayesinde SCSI disklerden pek de geri kalmıyorlar. Üstelik fiyatları da oldukça ucuz ve ayrıca bir arabirim kartına ihtiyaç duymuyorlar. Ancak SCSI arabirimi kartımız zaten varsa ve yüksek performans için bir miktar daha fazla para ödemekte hiçbir mahzur görmüyorsak SCSI arabirimli bir sabit disk alabiliriz. Bir SCSI arabirim kartına 7 adete kadar SCSI aygıtı bağlayabiliriz. Bu aygıtlar, sabit disk, CD-ROM, teyp yedekleme birimi, tarayıcı olabilir. SCSI ile IDE arasındaki en önemli fark ise IDE arabirimi kullanan disklerin devir sayılarının SCSI ' lere göre daha yavaş olmasıdır. Bu yüzden SCSI diskler daha çabuk ısınıyor. Buna karşın IDE disklerin erişim süreleri SCSI ' lere göre daha fazladır. Kullanıcı açısından erişim sürelerinin düşük olması önemli bir etmendir. 7. SCSI Sabit Disk Sürücü Yerleştirmek Bu bölümde de bazı sabit disk sürücü bilgileri SCSI sürücüleri içinde uygulanır. Yine de, SCSI sabit disk sürücü yerleştirmede bazı önemli değişiklikler vardır. 8. SCSI Sabit Disk Sürücü Kablosu İlk olarak sabit disk sürücü ile denetleyici arasında tek şerit kablo vardır. SCSI arabirimi, temel olarak ( MFM, RLL ve ESDI sabit disk sürücülerini destekleyen ) ST- 506 arabiriminden farklı olduğundan SCSI denetleyici bağlantısı için de farklı bir kablo gerektirir. Tipik bir SCSI kablosu 50 hattan oluşur ve kontrol hattını ve veri hattını tek bir kabloda birleştirir. Kablo düzdür ( yani diğer sabit disk sürücülerin tipik özlliği olan bükülmüş sona sahip değildir ). Bir SCSI sabit disk sürücüyü yerleştirmek için adımlar : Sabit disk sürücü üzerindeki " sürücü seçim " atlatması ( jumper ayarları ) yapılır. Sabit disk sürücüsü, denetleyiciye ve güç kaynağına bağlanır. Sabit disk sürücüsü ayarlanır. Sabit disk sürücüsü bölümlenir. Sabit disk sürücüsü formatlanır. Sabit disk sürücüsü test edilir. Sabit disk sürücüsü PC kasasına fiziksel olarak yerleştirilir. Bazı SCSI sabit disk sürücüleri hiçbir şekilde alt düzey formatlanmamalıdır. Buna göre, alt düzey bir format SCSI denetleyicisi için SCSI sabit disk sürücüleri üreticisinden hazırlanmış şekilde gelir. SCSI denetleyicisi sabit disk sürücünün fiziksel parametrelerini sabit disk sürücü üzerine yerleştirilmiş tanıtım işaretleri ile ayırt eder. SCSI sürücüsüne alt düzey format atılıp atılmayacağını imalatçısına sormalıyız. Hayati önem taşıyan sürücü tanıtımı (ID)girişlerine zarar verir. Eğer bu olursa, sabit disk sürücü kullanılmaz hale gelir. Sabit disk sürücü üzerindeki " sürücü seçim " atlatması ayarlanır. Bir SCSI denetleticisinin yönetebileceği aygıtları, aygıt üzerindeki SCSI - ID ayarlarıyla ayırt edebiliriz. Bu SCSI - ID, temel olarak aygıtların bulunabileceği ve kontrol edilebileceği bir adrestir. Bu adresler 0 'dan 7'ye doğru sıralanırlar, çünkü SCSI denetleyicisi 8 ' e kadar aygıt yönetebilir. Sabit disk sürücü adreslerini atlatmalar üzerinden veya DIP anahtarları seti üzerinden ayarlarız. Sabit disk sürücüyü bilgisayarımızdaki ilk ve tek SCSI aygıtı olarak yerleştiriyorsak, SCSI - ID ' yi " 0 " a ayarlamalıyız. 9. Sabit disk sürücüsü, denetleyiciye ve güç kaynağına bağlanır Diğer sabit disk sürücü sistemleri gibi bu da denetleyiciye şerit kablo ile bağlanır. SCSI arabirimi, kontrol ve veri hatlarını birleştiren geniş, 50 hatlı bir tek kablo kullanır. Kablo, her iki ucunda da 50 delikli iğneli bağlaca sahiptir. Kablonun işaretli tarafı PIN 1' e karşılık gelecek şekilde denetleyici üzerindeki 50 iğneli bağlaca bağlanır. Kabloyu, ayı şekilde sabit disk sürücüye bağlarız. Genellikle, sabit disk sürücü bağlacının birinci bacağı, iç tarafta, güç bağlacının yanındadır. Normalde, sabit disk sürücü elektronik devreler üzerinde bacak 1 ve 2 veya 49 ve 50 ' de etiketlenmiştir. Sabit disk sürücü ve denetleyici arasındaki bütün kablo bağlantılarını yaptıktan sonra, denetleyici, anakart üzerinde 16 bit ' lik boş bir yuvaya takılır. Sabit disk sürücüye gücü, diğer sabit disk sürücülerinde olduğu gibi sağlanır. Sürücü, güç kaynağının serbest bir güç bağlayıcına takılır. Fiş ve priz birbirine rahatça uyacak şekilde tasarlanmıştır. Böylece kuvvet kullanmadan bunları yanlış şekilde takmak olanaksızdır. 10. Sabit disk sürücüsü ayarlanır Bütün kablo bağlantılarını yaptıktan sonra, sabit disk sürücü elektronik devre kartı yukarı bakacak şekilde PC ' nin güç kaynağı üzerine yerleştirilir. Şimdi ekranı, klavyeyi ve güç kaynağını PC ' ye yeniden bağlarız. A sürücüsüne sistemi yükleyebilen bir disket yerleştirip PC ' yi açarız. Otomatik açılma sisteminden sonra, sabit disk sürücü denetleyicisinin SCSI BIOS' U başlar. SCSI denetleyicisinin sabit disk sürücüyü bulması ve ekranı görüntülemesi biraz zaman alabilir. Bir bakıma sabit disk sürücü kendini denetleyici üzerine ayarlar. SCSI sabit disk sürücü CMOS SETUP programında ayarlanmaz. Bir SCSI sabit disk sürücü için doğru giriş, " NOT INSTALLED " veya " NONE " dir. Eğer bir sabit disk sürücü ayarlamaya kalkışılırsa PC ' de bir hata mesajı görüntülenir. Eğer sabit disk sürücü CMOS ' a girilmemişse, PC, sabit disk sürücü denetleyicisinden bir mesaj aldıktan sonra işletim sistemini disketten yükler. Bölümleme, Formatlama, Test etme, Vidaları sıkıştırma Bir MFM sabit disk sürücü yerleştirmedeki 4 ' den 7 ' ye kadar olan adımlar takip edilir. Adımlar MFM sabit disk sürücülerindekilerle aynıdır. Tüm adımlar doğru yapılırsa hiçbir hata oluşmaz. SCSI sabit disk sürücüyü yerleştirilmiş oluruz. Bu durumda, denetleyiciyi sabit disk sürücüye bağlayan şerit kablonun sabit disk sürücüler için iki bağlacı olduğunu ve ikinci sabit disk sürücünün SCSI - ID ' sinin "1 " e ayarlanmış olması gerektiğini unutmamalıyız. Sabit disk sürücüleri kabloya hangi sırayla bağladığımız denetleyiciyi ilgilendirmez. İkinci sabit disk sürücü için de DOS, FDISK ve FORMAT programlarını çalıştırmalıyız. FDISK programını başlattıktan sonra, herhangi bir seçeneği seçmeden önce ikinci sürücüye geçtiğimizden emin olmalıyız. Formatlarken ikinci sürücü için "D: " sürücüsünü kullanmalıyız. Sistem dosyalarını sadece birinci sabit disk sürücüde saklayacağımız için " / S " anahtarını koymamalıyız. 11. SCSI Adaptörü Kullanmak Adaptec kartları nerede ise SCSI kelimesi yerine kullanılacak kadar popülerler. Endüstri lideri Adaptec olmasına rağmen ondan daha ucuza ve neredeyse aynı performansa sahip rakipleri de mevcut. Buslogic ve Fture Domain bunlardan ikisi. Türkiye ' de yaygınca kullanılan ama pek o kadar da iyi olmayan NCR SCSI kartları da listeye ekleyebiliriz. Bu kartın kurulumu çok basit çünkü PCI ve PnP ' yi destekliyor. Yapacağımız tek şey kasayı açmak, boş bir PCI yuvası seçmek ve kartı oraya takmak. Bilgisayar açıldığında PnP sistemdeki boş IRQ ' ları keşfedip, en uygununu Adaptec ' e ayırır ve hemen kullanmaya başlarız. Ne diskleri BIOS ' a tanıtma ne de başka bir şey gerekiyor. 12. SCSI Adaptörünün Ayarları Adaptec 2940' lar gibi birçok SCSI kontrol kartının kendi BIOS 'ları olur. BIOS' lar hem ayarları kontrol etmek için hem de bu ayarları anakart BIOS ' una bildirmek için kullanılır. Adaptec kartlarında bu BIOS ' a ulaşmanın yolu, sistem açılırken SCSI kartına geldiğinde, yani ekranda SCSI kartıyla lakalı yazılar çıkmaya başladığında < CTRL - A > tuşlarına basmak. Configure / View Host Adapter Settings ' e girdiğimizde adaptörün SCSI ID ' sinin ( değiştirmemeliyiz ) hangi diskten BOOT edileceğini ve bir sürü başka konfigürasyon ayarını kontrol etmemiz mümkün. 13. SCSI Cihazlarını Dikkatle Ayarlamamız Gerekiyor Bir cihazın SCSI kontrol kartına takıldığında çalışabilmesi için, doğru ilişkilendirilmiş bir SCSI - ID taşıması gerekir. Bu normal SCSI ' de 0 ' dan 6 ' ya (Ultra Wide SCSI ' de 0 ' dan 14 ' e ) bir rakamdır ; her cihazın kendi numarası olmalı ve bunlar çakışmamalıdır. Cihazlara numara vermek için üzerlerindeki ufak anahtarlar ya da jumper ' ler kullanılır. Kartımıza External cihazlar bağladığımızda SCSI kablosunun sonlandırılması da önemlidir. SCSI cihazları zincir şeklinde birbirlerine bağlandıklarından üzerlerinde bir SCSI in bir de SCSI out çıkışı bulunur. Zincirin sonundaki cihazın SCSI out çıkışına bir sonlandırıcı takılmalıdır. Her dışsal SCSI cihazının kutusundan bu sonlandırıcıdan bir tane çıkmaktadır. İçsel cihazların sonlandırılması da jumper ' ler aracılığı ya da otomatik olarak yapılır. SCSI sorunlarının başında yanlışlıkla sonlandırılış iki cihazın bir arada zincire dahil olmasından kaynaklanır. SCSI zincirinin sonlandırıcılarından birisi de kartın kendisidir. Yani karta bağlı birinci cihazın sonlandırılması ( eğer tek cihaz değilse ) gerekmez. ( Terminatör ) kapatılmak durumundadır. Aradaki tüm aygıtlar sonlandırılmamalıdır. SCSI - Controller bir taraftan zinciri kapatır. Host Adaptörde araya harici aygıtlar sıkıştırılacaksa, sonlandırıcıları yazılımla iptal edilmeli ve son harici aygıta bir sonlandırıcı takılmalıdır. Normalde SCSI - Controller, dirençler için sonlandırıcı gerilimlerini sağlar. Aynı görevi yerine getiren başka bir aygıt bağlanınca, bu fonksiyon jumper ile iptal edilmelidir. 14. SCSI ' nin Getirdikleri İlk zamanlarda DOS ile entegrasyonun zayıflığı ve diğer ürünlerle uyumsuzluğu PC ' lerde SCSI kurulumunu oldukça zor kılmıştı. İki farklı birimi tek bir SCSI kartıyla bağlamak nerede ise imkansızdı ve yapacağımız işi fazladan masraf ve birazda sinir bozukluğu ile ancak bitire bilirdik. SCSI-1 olarak bilinen ilk SCSI standardı saniyede en fazla 5 MB veri aktarabiliyordu. Zamanında saniyede en fazla 2.4 MB veri aktarabilmesine rağmen daha da az uyumsuzluk problemleri gösteren ve hemen hemen benzer kapasitelere ulaşan ( 1GB) ESDI standardı sabit disklerle ciddi bir rekabet yaşanmıştı. Ancak sabit disklerden başka bir birimi kontrol edemeyen ESDI, SCSI -2 ' nin daha hızlı ve daha yüksek kapasitelere ulaşacağı haberleri duyulunca tahtını bırakmak zorunda kaldı. Yeni SCSI - 2 sürücüleri dünyanın en hızlıları arasında ve günümüzün saniyede 3-4MB veri transferini ancak yapabilen IDE sabit disklere üstünlüklerini kabul etmiş durumdadır. Bir yandan da geliştirilmiş kontrol kartı ve yazılımlar, SCSI uyumlu birimlerin kurulumunu kolaylaştırmış durumdadır. Yani SCSI, hala sorunları olmasına rağmen eskisinden daha çok şey sunuyor. Doğal olarak bu faydalıkların bir fiyatı da var. SCSI - 1 standardı bir sabit diskin fiyatı benzer kapasitede bir IDE ' den 100 $ - 150 $ pahalıdır. Hızlı SCSI sabit diskler ise 200 $ ve üzerindedir. SCSI ile çalışmak için özelliklerini anlamak gereklidir, çünkü diğer hiçbir PC arayüzüne benzemez. Henüz hiçbir PC işletim sistemi SCSI ' ye, IDE ve ESDI ' ye verdiği desteği vermiyor. Bu yüzden de sisteme sürücü yazılımlar eklemek gerekmektedir. SCSI ekleme kartı, ya da ev sahibi adaptör diyebiliriz, aslında kendi içinde de bir sistem veriyoluna sahiptir ( BUS ). Veri, takılı tüm birimlerin arasına gönderilir ve hem veri hem de ev sahibi bilgisayar arasındaki haberleşmeyi bu adaptör kontrol eder. Takılı tüm birimler de akıllıdır ve kontrol kartından SCSI komutları okuyan, komut gönderebilen ve çalıştırabilen kendi dahili kontrol mantıklarına sahiptirler. Bir sürücü, ev sahibine SCSI komutları ve formatında ulaştığı sürece gelen veriyi kendi içinde istedikleri gibi kullanırlar. Bu yetenek, birimin komutları işlemesini geciktirse de, sisteme bir esneklik kazandırır. Verinin sitemden bağımsız olarak adresine ulaşabilmesi için ev sahibi adaptör de dahil olmak üzere tüm takılı birimlerin 0 ' dan 7' ye kadar bir numarası vardır. Bir PC ' ye, her birine en fazla 7 adet birim bağlanmış olarak, birden fazla SCSI ev sahibi adaptör takılabilir. Her bir adaptörün kendi veriyolu vardır ve makineye takılı olanı birincil adaptör olarak düşünürsek, ona da bir ikincil adaptör bağlayarak zincirlemesine kapasite artırımına gidilebilir. Bu ikinci yaklaşım teorik olarak bir PC yuvasına bağlanabilir sürücü sayısını artırır ancak bugün bunu yapabilecek yazılım için de epey dolaşmak gerekir. Düz bir kablo, dahili SCSI sürücülerini sistem veriyoluna bağlar, harici üniteler de ev sahibi adaptörün arkasına papatya tip zincirleme ile eklenir. Veriyolunun her iki ucu da, zincirin sonunu sisteme bildirmek için sonlandırılmalıdır. Genellikle SCSI ev sahibi adaptör bir ucu sonlandırır, diğer ucunda da bir dirençten başka bir şey olmayan SCSI olması gerekir, ama hem dahili hem de harici sürücülerimiz varsa bu sonlandırıcı takılmaz. Neden Bilgisayar Ağlarına İhtiyacımız Var? Bilgisayarlar hep yalnız kalsaydı ve bilgisayar ağları olmasaydı, ne olurdu hiç düşündünüz mü? Internet'i bir birinden uzak bir çok Local Area Network 'un ( Yerel alan ağlarının) birleşmesiyle oluşan milyonlarca Wide Area Network'lerin (Geniş alan ağların), routerlar vasıtasıyla bağlanması sonucu oluşan en geniş ağ olarak nitelendirebiliriz. Yani dünyadaki bir çok bilgisayardaki ufak bilgilerin paylaşıma açılmasıyla uçsuz bucaksız bir bilgi dünyasına açılıyoruz. Bu yüzden Internet'i büyük bir bilgi paylaşımı olarak nitelendiriyoruz. Bütün bilgisayarlar, sunucular kapalı olsa Internet diye bir şey olmazdı. Yani eğer paylaşım olmasaydı Internet de olmazdı! Bu gün sizde İnternet’e bağlandığınız süre içersinde eğer KaZaA, i-mesh gibi dosya paylaşım programlarını kullanıyorsanız bilgisayarınızı bu bilgi ağının bir parçası yapıyorsunuz demektir. 1) Ağ’a Kısa Bir Bakış Önce girişte bahsettiğimiz "LAN" ve "WAN" kavramları ile başlayalım. a) LAN(Local Area Network) Yerel ağ olarak tanımladığımız Local Area Network'e aynı yapı içindeki sınırlı bir alanda bir birine bağlanmış bilgisayarlardan oluşan bilgisayar ağına diyoruz. Örnek olarak hepimizin bildiği İnternet kafeler, yerel ağın oluşumuna güzel bir örnektir. -Ufak bir Local Area Network- LAN'larda temel amaç aynı yapı içinde kullanılan bilgisayarların bazı donanımları paylaşmasını, ortak çalışma ortamını sağlayarak zamandan tasarruf edilmesi sayesinde bilginin hızlı bir şekilde okunması ve işlenmesini sağlamak. Örneğin bir oda içerisinde 10 bilgisayar var. Her bir bilgisayarın sürekli yazıcı kullanması gerekli. Eğer ağ ortamı yoksa, bunu ya hepsine ayrı ayrı yazıcı bağlayarak halledersiniz ya da kim doküman çıkaracaksa o kişi dokümanını diskete kaydedip yazıcının bağlı olduğu bilgisayardan çıkış alarak sorunu halleder. Burada bahsettiğimiz birinci yöntem masraflı bir yöntem, ikinci yöntem ise çalışma performansını düşüren ve çok zaman kaybına sebep olabilecek bir yöntem.Bu sorunu ufak bir ağ kurarak ve yazıcının kullanım sıklığına bağlı olmak kaydıyla ağa bağlı bir yada iki bilgisayara yazıcı kurup bu yazıcıları da ağdaki diğer bilgisayarların kullanımı için paylaşıma açabiliriz. Böylece hem maddi yönden tasarruf sağlarız hem de çalışma performansını arttırırız. b) WAN(Wide Area Network) Wide Area Network ise farklı bölgelerdeki yerel ağların bağlanması sonucu oluşan bilgisayar ağıdır. Büyük bir Wide Area Network- Mesela; Bir kargo Şirketi’nin İstanbul, İzmir,Ankara ... şubelerinde ki yerel ağlarının bir birbirine bağlanması olabilir. Eğer bir kargo şirketine sahipseniz bir çok ilde yada ülkede geniş bir ağa sahip olmanız gerekir. Çünkü kargo için girilen her hangi bir kaydın rahatlıkla diğer şubelerde de eş zamanlı okunabilmesi gerekir. Aynı durum bankalarda da geçerli eğer siz her hangi bir bankanın x şubesinde hesap açtırdınız ve paranızı oraya yatırdıysanız. Peki nasıl oluyor da bilgileriniz başka bir şubesinde kayıtlı olabiliyor hatta başka bir banka ATM şubesinden dahi kendi hesabınıza erişebiliyorsunuz? Aslında burada anlatmış olduğumuz şubeler birer client (istemci) olmuş oluyorlar ve bilgileri Merkez' deki yani Server'ın (Sunucunun) bulunduğu yerden okumak için çağırıyor yada kayıt ederken oraya kayıt ediyor. Yani kısaca havuz sistemi diyelim biz. Bilgi havuzu yani. Toparlayacak olursak; Network, birbirine bağlanmış server,printer, pc yada benzeri haberleşme ekipmanlarının en ekonomik ve verimli yoldan kullanılmasıdır diyebiliriz. Bu bağlamda network'ün bizlere yararları da zamandan ve maliyetten tasarruf ederek ortak çalışma ortamı sağlamasıdır. Hub Nedir? Hub, bir LAN içerisindeki bilgisayarları birbirine bağlayan cihazdır. Eğer ikiden fazla bilgisayar varsa ve bunlar RJ45 konnektörler ile birbirlerine bağlanıyorsa mutlaka bir Hub kullanmak gerektir. Hub ’ı bilgisayarlar arasındaki bir terminal olarak da düşünebiliriz. Hub’lar star topoloji ağlarda merkezi bağlantı üniteleridir. Hub kendisine bağlanılan tüm node’larin birbirleri ile iletişim kurmasını sağlar. Hub ’a bağlanılan her ekipmanın kendi güç kaynağı olduğu gibi hub’ ında kendi güç kaynagi vardır. Hub üzerinde bulunan durum ışıkları ağ durumunu izlememizi ve arıza tespit işlemlerini kolaylaştırır. İkiden fazla hub birbirine bağlanabilir fakat Ethernet standartlarında bazı sınırlar vardır. Hub-Hub bağlantıları yerine switchlerden hub’lara gidilebilir, ve bu durum ağ performansını arttırır. 10 Mbps veya 100 Mbps ağlar için hub ’lar bulunmaktadır. Bir hub aygıtı LAN 'ın mimarisini değiştirmez. Kullanıcıların LAN' a katılmasını sağlar. Hub aygıtı genellikle LAN istasyonlarının bağlandığı bir kutudur. Hub'ların bir kısmı sadece bağlantıyı sağlarken, bir kısmı gelişmiş sorun giderme yeteneklerine sahiptir. Bazıları da sinyalleri güçlendirerek network'ün hızını artırırlar. Kısaca hub ’ın görevi kendisine ulasan sinyalleri alıp yine kendisine bağlı olan ağ ekipmanlarına dağıtmaktır. Hub bu işlem sırasında bir tekrarlayıcı görevi görür ve sinyali güçlendirir. Hub’ları iki temel grupta toplamak mümkündür: 1. İşlevsel olarak Hublar a) Pasif (Passive) Hub: Hub ’ın her bir portundan gelen sinyal hiçbir kuvvetlendirme işlemine tutulmadan diğer portlara yinelenir. Kullanıldıklar ortamın segment uzunluğunu, ortamın izin verdiği maksimum uzunluk değerinin %50’si kadar uzatırlar. b) Aktif (Active) Hub: Repeater’lar bölümünde anlatılan sinyal kuvvetlendiricilerin bir araya getirilmesinden oluşur. Segment’i maksimum tanımlanan uzunluğun 2 katına çıkartabilir. Bu Hub’lar bazen multiport repeater olarak da isimlendirilirler. c) Akıllı (Intelligent) Hub: Bu Hub’lar bridge ’in fonksiyonu olan trafik filtreleme yeteneğine sahiptirler. Bunlara çok portlu bridge demek de mümkündür. En son geliştirilen ve switch teknolojisini kullanan yine trafik filtreleme özelliğini sağlayan Switching Hub’larda bu kategoriye girer. 2. Yönetimsel olarak Hublar a) Yönetilebilir (manageable) Hub: Üzerinde yönetim modülü bulunduran Hub’lardır. Bir ağ yönetim yazılımı yardımı ile Hub’ın portlarını kontrol etmek mümkündür. Bu yazılım ile her bir porttan geçen paket sayısı, belli portları belli kullanıcılara kapatma veya açma, ağ üzerinde istatiksel sonuçlar almak ve analizler yapmak mümkündür. b) Yönetilemez (non-manageable) Hub: Bu Hub’lar üzerlerinde yönetime ilişkin imkanlar bulundurmazlar. Ancak yine de Hub’ın portunda ya da port’a bağlı birimlerden birinde fiziksel bir problem çıktığında Hub üzerinde bulunan led’ler aracılığıyla sorun Hub üzerinde görülebilmektedir. Router (Yönlendirici) Nedir? Aslında Türkçeleştirildiği zaman anlaması çokta zor değil. Routing verilerin Network’lerin arasında taşınması işlemidir. Bu işlem Brigde'ler tarafından da yapılır. Aralarındaki fark ise bridging işlemi OSI 2. katmanında (data-link) gerçekleşirken, routing işlemi OSI 3. katmanında (network) gerçekleşir. Temel olarak bilgisayar ağlarının yapısını ve mantığını bilen kişiler bir kaç kelime sonra yada aşağıdaki resme baktıkları zaman temel olarak yönlendiricilerin ne işe yaradığını anlayacaklardır. Subnet1 192.168.1.1 ile 192.168.1.254 arasındaki IP bloğunun da bir yerel ağ Subnet2 192.168.2.1 ile 192.168.2.254 arasındaki IP bloğunu kullanan bir yerel ağa sahipsiniz varsayalım. Eğer ağınızda ayarlanmış bir yönlendiriciniz yoksa swich yada hub gibi bir ağ ekipmanına sahip olsanız bile Subnet 1'deki bir ağdan Subnet 2'deki bir ağa erişmeniz mümkün değildir. Yönlendiricilik burada devreye giriyor. Eğer yukarıdaki resimdeki Subnet 1 ve Subnet 2 için arasında iletişim kurmak için Router üzerinde Route table(Yönlendirme tablosunda) iki subnet için gerekli bilgilerin olması gerekir. Biraz daha açarsak: Subnet 1'deki bilgisayar sadece sokağının adresini bilir. Yani 192.168.1.1 ile 192.168.1.254 arasında birisiyle fiziksel olarak iletişim kurabilir. Ama başka sokaktaki, mahalledekileri vs.. tanımaz. Günün birinde adresine ulaşamadığı birini aramak icap ettiğinde aradığı kişiyi bulmak için elindeki bilgilerle yönlendirilerek aradığı kişiyi bulmaya çalışır. Elindeki bilgilerle en sonunda gider oranın mahalle muhtarı "Router'a" sorar. O da kayıtlarına bakar ve yolu size gösterir. Örnekten de anlaşıldığı gibi Router’lar Network'leri birbirine bağlayan aygıtlardır. Router ile bağlanacak Network’ler aynı üst düzey protokolü kullanıyor olmalıdırlar. TCP/IP, IPX gibi. Router'lar köprüler gibi MAC adreslerini kullanmazlar. Network'leri bir network numarası ile numaralandırırlar. Network numarası mantıksal bir Network'e verilen bir numaradır. Router aygıtları OSI network ve transport katmanında çalışırlar. Routerların görevi Network’ler arasındaki iletişimi yönlendirmektir. Router 'lar İnternet working’de şu görevleri üstlenirler: • Adresleme • Bağlantı protokolleri • Paket yönetimi • Hata kontrolü • Yönlendirme Router'lar verinin iletiminde en uygun yolu bulurlar. Network trafiğini düzenlerler ve herhangi bit segment'in fazla yüklenmesini engellerler. Bu işleme "load balancing" denir. Bir Routerın görevleri şunlardır: • Bir veri paketini okumak. • Paketin protokollerini çıkarmak. • Gideceğin network adresini yerleştirmek. • Routing bilgisini eklemek. • Paketi alıcısına en uygun yolla göndermek Router'lar en iyi yolu seçmek için "routing protocols" olarak adlandırılan özel bir yazılım kullanırlar, RIP (Router Information Protocol) paketleri aracılığıyla da bütün network bilgilerini yayınlarlar. Network adreslerini bilmedikleri için bütün protokoller route edilemezler. TCP/IP, IPX gibi protokoller route edilebilirler. Yaygın olarak kullanılan routing protokollerinden bazıları şunlardır: Kısa adı Uzun adı Protokolü BGP Border Gateway Protocol TCP/IP EGP Exterior Gateway Protocol TCP/IP RIP Routing Information Protocol TCP/IP OSPF Open Shortest Path First TCP/IP RIP (Routing Information Protocol) eski ve oldukça yaygın ama aynı zamanda en dayanıklı yönlendirme protokolüdür. Temeli uzaklık vektörü algoritmasına (DVA) dayanır. Uzaklığı atlama (hop) sayısı ile belirler. En yakınında bulunan host a genellikle 30sn de bir yönlendirme tablosunu gönderir. 2 versiyonu bulunur, v1 ve v2. Küçük homojen ağlar için uygun bir yönlendirme çözümü olabilir ama büyük ağlarda sıklıkla diğer routerlar ile paylaştığı yönlendirme tablosu yüzünden ağ trafiğinin verimini düşürebilir. Router'ın yönetiminde aşağıdaki konulara yer verilir: • Router'ın adresi, adı vb. bilgileri ile ilk kurulum. • SNMP ile network'ün kontrolü • Güvenlik. • Hata giderme Router Nasıl Çalışır? Internet-Router başarılı bir şekilde kurulursa ev veya ofisteki tüm bilgisayarlara Internet’in kapısını açıyor. Ama şu anki sisteminizden vazgeçmeden önce iyi bir araştırma yapmanız gerekiyor. Çünkü birçok masraftan kurtulacaksınız ama yenileriyle karşılaşacaksınız, ayrıca ağınızdaki problemlerden de kurtulacaksınız.500 doların altında fiyatlara satılan routerlar ile yerel ağınızdaki makineleri hiçbirine modem yada ISDN kartı takmadan Internet’e bağlayabiliyorsunuz.çünkü telefon ağına bağlantı işini router yapıyor. Bu akıllı cihazlar teknik olarak ağlar arsındaki bağlantıları gerçekleştiren cihazlar olarak biliniyor. Görevleri local ağdaki herhangi bir makineye yönlenmiş olan veri paketini toplamak. Eğer bağlantı yoksa router servis sağlayıcı seçip arıyor ve isim-şifre girerek Internet’e bağlantıyı sağlıyor. Daha sonrada veri paketlerini taşıması için servis sağlayıcıya veriyor. Router İle Çoklu Ağ Bağlantıları Router’ın bağlantı mantığına göre tek bir servis sağlayıcı olma zorunluluğu yok.Aynı şekilde tek bir bağlantı şartı da yok Router verinin ulaşacağı adrese göre seçim yapabilir.”Routing-table” adı verilen bir tabloda tutulan yollara göre ağlardaki grupların istedikleri yerlere nasıl ulaşacakları belirlenmiş.Alternatiflerde yine aynı tablolarda sabit bir şekilde tutuluyor . Aynı tablolama mantığında her bilgisayar kendi adına da faydalanıyor.başka bir bilgisayara mı yoksa bir ağ geçidine mi verileri yönlendireceğini bu tablolara bakarak kararlaştırıyor. En önemli avantaj birden fazla bağlantının aynı anda desteklenmesidir. Bir taraftan Internet’e bağlanılırken diğer taraftan birçok grup ve ağ doğrudan erişilebilir oluyor. Bağlantı noktaları için şifre ve isimlerden oluşan farklı profiller bulunuyor ve tabi ki birde özel ağ adresi. Diğer ağ adresleri ise servis sağlayıcı çıkışını göstermeli. Böylece router hafızasındaki tablo aracılığıyla paketleri nereye göndereceğini kolayca bulabilmelidir. ISDN-router’ların bir özelliği de ISDN bağlantısının her iki kanalını da aynı anda aktif tutabilmeleri. Bir grup Internet’e bağlı iken bir diğer grup da Internet bağlantısı hazırlayabilir. “Routing-table” adı verilen tablolar aslında birden fazla işlere sahiptir. Alternatif yollar da hazırlayabiliyorlar. Bunun anlamı bir adres bölgesine ulaşmak için birden fazla bağlantı noktasının olduğudur. Bunun avantajı da eğer bir bağlantı koparsa veya çok yüklü ise diğer yolların paketi yerine ulaştırmak için denenecek olmasıdır. Maskeleme Yardıma Yetişiyor Bilgisayarı ile servis sağlayıcı üzerinden Internet’e bağlananlar her seferinde farklı bir IP adresi alırlar. Adres,kullanıcıya servis sağlayıcı tarafından adres havuzundan dinamik olarak sağlanır. Router üzerinden Internet’e çıkan birden fazla makine varsa ortaya bir sorun çıkmaktadır. Birçok bilgisayar için sadece bir IP adresinin bulunması, örneğin bir kullanıcı bir Web sayfasına erişmek isterse Router’ın gelen paketi hangi istasyona yönlendireceği konusunda karar vermesi zorlaşıyor. Bu sorunun çözümü port adreslerindedir.Tüm IP paketleri sadece gönderenin ve alıcının IP adreslerini değil, her iki tarafın port adreslerini de taşıyor. Hedef portu paketin Server’a hangi görevle geldiğini bildiriyor. Eğer bir www servisi söz konusuysa 80 numaralı,e-mail ise 110 numaralı port kullanılıyor. Yardımcı port da her zaman gereklidir. Örneğin iki Browser penceresi (aynı Browser) açıksa, aralarında bir fark olmalı ki cevap doğru pencereye gelsin. Tüm Internet uygulamaları her yeni bir bağlantıda bilgisayarın TCP/IP sisteminden henüz kullanımda olmayan yeni bir port ister. Bu yeni portun adresi karşı tarafa da bildirilir. Yeni bir bağlantı kurulmasına sebep olur ve kendine ait bir adresi olur. Router,gönderenin port numarasını yerel ağdan farklı istasyonlardan gönderilen veri paketlerini ayırt etmek için kullanılır. Kural olarak 60.000 numaralı porttan sonrasını kullanıyor ve bir tabloda belirlediği düzene uyuyor. Eğer ağdaki iki istasyon aynı Web Server üzerinde geziyorlarsa, Server için bir bilgisayar iki ayrı bağlantı kurmuş gibi görünür. Server dan çıkan paket içindeki port numarasına göre tanıyıp, ait olduğu bilgisayara gönderiliyor. Yani dahili IP adresine doğru istasyona yönlendiriliyor. IP maskelemenin küçük ağların güvenliği için bir faydası daha var.İşlem her zaman aktif olduğu bilgisayardan aktif duruma getiriliyor.Programlama hatası yüzünden bir uygulama da teorik olarak bir arka kapı (Backdoor : Karşı tarafın bilgisayara sızabileceği hatalı bir yan) bile varsa (örneğin port 4711) , kötü niyetli kullanıcı ancak uygulama daha önceden bir bağlantı kurmuşsa istasyona erişebilir.Pasif bir makine etkilenmez.Tek tehlikeli durum bir truva atının tüm güvenlik kordonunu kırmasıdır. Bağlantı Süresi İle Doğru Orantılı Ücretler Eğer router sürekli olarak ağa bağlantı kuruyorsa hata aramak gerekiyor. Ağa kullanıcılarından hiçbiri Internet uygulaması çalıştırmadığı halde, router bunu yapıyorsa kesinlikle bir sorun var demektir. Çünkü Windows 95/98 ağ yapısının aksine, router sürekli olarak ağ bağlantılarını tazelemez. Yerel ağdan herhangi bir IP paketi alırsa ve bunun Internet’e yönlenmiş olduğunu düşünürse router bağlantı kurar. Yanlış ayarlanmış bir router eğer dikkat edilmez ise telefon ücretlerini yukarıya çekebilir. Birçok router bu gibi durumlar için bir özelliğe sahiptir. Haftalık veya aylık olarak ayarlanabilen belli ücretler söz konusudur. Baştan belirlenen ücret aşılınca router çalışmaz. Tabi ayarlardan ücret hesaplanması açılmış ve kontör ücreti ile kontör süreleri girilmiş olmalıdır. Eğer router sürekli olarak beklenmedik zamanlarda Internet’e bağlantı kuruyorsa, bunun birçok farklı sebebi olabilir.bunlar basit sebepler olabileceği gibi, çok zararlı sonuçlara da sahip olabilirler. Bunlardan kolayca engellenebilecek olanlar posta uygulamalarıdır. Uygulama her yarım yada saatte bir yeni posta olup olmadığını kontrol ediyor olabilir. Bir başka sebep de sabit diskte daha önceden kaydedilen HTML dokümanlarının açılması olabilir. Eğer sayfanın içeriğinde yerel olarak kayıtlı olmayan grafikler. Applet’ler veya başka nesneler varsa, Browser Internet’e bağlanıp. Bunları tamamlamaya çalışır. Engellemenin çok kolay. Ama yine aynı kolaylık içinde gözden kaçan bir yolu vardır. Browser’ı “”Off-line” modda çalıştırmak gerekiyor. Bu özellik sadece Browser’larda değil, hemen hemen tüm Internet uygulamalında bulunuyor. Internet2e bir sonraki bağlantıya kadar uygulama Internet’e erişemiyor. Kademe Kademe Hata Arama Hata arama özellikle istenmeyen bağlantıların protokoller veya görevler tarafından kurulması durumunda zorlaşıyor. Sebep, bağlantının bir programın başlatılması ile ortaya çıkmamasıdır. Bu sorunlar büyük ihtimalle Router yokken, yani ağın dışarıya erişimi yokken varolan sorunlardır. Bu noktada tek yardımı “trace” adı verilen yöntemler sağlayabilir. Veri trafiğinin çok iyi tabi ki Router’ın tüm hareketleri kaydetmesi olarak özetlenen yöntem, ekrana durum mesajları göndererek çalışıyor. IP paketlerinin alınması PPP bağlantılarının kurulması gibi Router’ın yaptığı çeşitli hareketler gözlemlenebilir. Ayrıca tarafların IP adresleri, port numaraları gibi bilgilerde ediniliyor. Bu bilgilerden ağdaki hangi makinenin Internet’e bağlanmaya çalıştığı ve ne amaçla bunu istediği anlaşılır. Port numarasından çoğu zaman “gizli” görev tespit ediliyor. Eğer görevin sahibi makine bunu engelleyemiyorsa, zorlamalı metot kullanılabilir. Router ayarlarından sorulan IP adresini ve/veya portu kapatmak mümkündür. Eğer makine aynı bağlantıyı yine gerçekleştirmek isterse, Router bunu engelleyecektir. NETWORK BİRİMLERİ Bağlantı ve İletişim Elemanları Ethernet : (Network Interface Card - NIC) :Ethernet 1970 yılları sonunda PARCda (Palo Alto Research Center) yapılan çalışmalarda meydana geldi.Amaç bilgisayarları haberleştirmekti ve haberleşme ortamı olarak hava kullanıldı ve haberleşme uydular üzerinden gerçekleşti.Etherin ismi buradan gelmektedir.Hızı 3 Mbps kadardı.Şimdi kullandıgımız ethernetler ise 10/100 Mbpslık hızı desteklemektedir.Ethernet fast ethernet , giga ethernet gibi çok yüksek hız saglayan çeşitleride sahiptir. Yerel ağların oluşturulmasında veri alışverişini yöneten ve gerçekleştiren elemanlardır. Teknolojileri 100 Megabit veri transferi yapabilecek kapasiteye kadar çıkmıştır. PCI veya ISA yuvalara takılan bu kartların kablo bağlantıları BNC ya da RJ45 konnektörleri ile yapılabilmekte; yani iki tip kablo ile kullanılabilmektedirler. Kablolar : Yaygın olarak TwsistedPair (UTP) yada Koaksiyel (BNC) kablo kullanılmaktadır. Hub : TwsistedPair kablo ve RJ45 konnektörlerle oluşturulur. Hubın görevi kendisine ulaşan sinyalleri alıp yine kendisine bağlı olan ağ ekipmanlarına dağıtmaktır. Hub bu işlem sırasında bir tekrarlayıcı görevi görür ve sinyali güçlendirir. Switch : Hub gibi dağıtım elemanı olup, veri anahtarlama ve iletinin güçlendirilmesini sağlar.Switchler daha kompleks ve daha verimli hublardır. Portları arasında direk kanal oluşturma yeteneği vardır. Network performansını arttırır. Gateway : Haberleşme kontrolünü üstlenen ağ geçididir. Ağa giren ve çıkan tüm veriler bu aygıttan geçerler. Repeaters : Bir repeater kablodaki sinyali yükseltir ve erişim mesafesini uzatır. Data transferi için ek bir yazılıma ihtiyaç duymaz. Hiç beklemeye gerek kalmadan, giriş sinyalini yükseltilmiş olarak çıkışa verir. Ayrıca bazı repeaterler gürültüler için filtrasyon görevi de yaparlar. Bridges : Bridge’ler repeaterlere göre daha akıllı cihazlardır. Aynı ya da farklı topolojiler kullanan iki network’ü, data-link seviyesinde birbirine bağlar. Basit olarak, bir server’a iki ayrı sınıftan network kartı takmak suretiyle bir bridge yapılabilir. Örneğin, bir server’a aynı anda hem ethernet hem de token-ring kartla kurulan network kullanıcıları, her iki topolojideki bilgisayarlarla iletişim kurabilirler. Ayrıca bir server’a aynı tip iki ethernet kart takılarak da geniş bir LAN’ı iki parçaya ayırarak, daha basit bir yapı elde edilebilir. Bu yolla da bir bridge yapılmış olur. Bir Bridge, Data-Link seviyesindeki Media Access Control alt seviyesini (MAC) kullanır. Bu seviye, hedef worstation adresini içerir. Gerçekte doğru Workstation adresini tespit eden bu seviye, kendine bağlı olan tüm Workstationları tanımakla yükümlüdür. Routers: Routerlar Repeaterlerden bir üst seviyede işlem yapar. Bu seviye IPX’inde çalıştığı network seviyesidir. IPX’ler, routerler ile ilgili emir ve talimatlarıda içerirler. Bir Novel Netware Server, iki ya da daha fazla network interface kartını otomatik olarak kullanabilir. Bir routerin Bridge’den farkı, paket içindeki LAN adreslerini ve Workstation adreslerinin her ikisini de okur ve kullanır. Bridge’ler sadece kendilerine bağlı Workstationların adresleri hakkında bilgi sahibi iken Routerler hem Workstation hem de diğer LAN adresleri hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. Aksi halde, en doğru route bilgisini tespit etmeleri mümkün olamazdı. Modem: Uzak ağ sistemlerine erişimi çevirmeli ağ, (Dialup Networking) erişimini sağlayan aygıttır. Modem (MOdulation DEModulation) temel olarak Analog veriyi Digital’e, Digital veriyi Analog’a çevirerek, telefon hatları ile iletilmesini sağlar. Mbps: Saniyede 10 milyon bit (Millions of bits per second) Node: Bir network ekipmanı (hub veya switch gibi) ile haberleşebilen, server, printer, fax makinası, vb. Workgroup: Küçük haberleşebilen bir grup oluşturabilmek için, tek bir switch veya huba bağlı nodelara denir. 10BASE-T Kablo: Her iki ucunda RJ-45 konnektörü bulunan, Kategori 3 kablolamayı destekleyen 10 Mbps ethernet standardının kablosu. Server Tabanlı ve Peer-to-Peer Networkler Server Tabanlı Networkler Server tabanlı ağlarda server ağın yöneticisidir. Tüm nodelar servera bağlıdır. (Star yapıda hub aracılığıyla). Bu ağlarda sunucu ortak kullanıma açılan yazılım, printer, fax modem, internet erişimi gibi kaynakları, istemcilerin erişimine sunar. Sunucu bir hakem gibi davranır ve nodelar bilgi istediğinde önce serverla konuşur ve server istenilen bilginin yerini tesbit ederek, kullanıcın erişim haklarına göre veriye ulaşımını sağlar. ETHERNET TEKNOLOJİLERİ Ethernet 1970 yılları sonunda PARCda (Palo Alto Research Center) yapılan çalışmalarda meydana geldi.Amaç bilgisayarları haberleştirmekti ve haberleşme ortamı olarak hava kullanıldı ve haberleşme uydular üzerinden gerçekleşti.Etherin ismi buradan gelmektedir.Hızı 3 Mbps kadardı.Şimdi kullandıgımız ethernetler ise 10/100 Mbpslık hızı desteklemektedir.Ethernet fast ethernet , giga ethernet gibi çok yüksek hız saglayan çeşitleride sahiptir. IEEE (international Electric Elektronic Engineering) 1980lede etherneti bir standarta oturmuştur bu standar 802.x (1980in 2. ayı).Bu standartlardan 802.2 ile ethernet hemen hemen aynı yapıya sahiptir sadece çerçeve yapıları farklıdır. 802.x Ailesi ve Protokolleri IEEE LAN standartlarına karşı düşen modellemeri 1980 yılının ikinci ayında başladıgı için bu aileye 802.x ailesi adı verildi.Bu ailedeki standartlardan 8023 bilinen adıyla Ethernet teknolojisidir.Jetonlu halka 802.5 , fast ethernet 802.3u , gigabit ethernet 802.3z , jetonlu yol için 802.4 kullanılır. Ethernet -IEEE 802.3 Ethernet ilk olarak PARC’ta uydu üzerinden bilgisayarların haberleşmesinde kullanıldı.İletim hızı 2.94 Mbps idi.Günümüzde kullanılan çeşitleri genelde 10Mbps ya da 10/100Mbps’tır.Dünyadaki LAN’ların %95 ‘i etherneti kullanılır.Kurulum kolaylıgı , maliyet , hız randıman , basitlik ve bol miktarda parça bulunması bu tip agların seçiminde önemli etkenlerdir.Teknoloji olarak zayıf ve güvensiz bir yöntem olan broadcast (yayın) kullanılır.Yayın yönteminde bir paket aga girince tüm agın band genişligini kullanır ve iki yönlü veri aktarımına da izin verilmez.Ethernetin temel sorunlarından birisi ise CSMA/CD’dir. CSMA/CD-çatışma (carrier sense multiple access / collision detect) Bu ethernetin temel iletitimi olan yayın (broad cast)dan dolayı ortaya konmuş bir protokoldür.Bu protokol collision (çarpışma) engellemek degil de sezmek için kullanılır.CSMA/CD protokolü, Ethernet ve 802.3 networkler tarafından kullanılan bir çeşit medya erişim kontrol mekanizmasıdır. Başka bir deyişle, iletişim hattına bilgi paketinin nasıl yerleştirileceğini belirler. CSMA/CD `Carrier Sense Multiple Access/Collision Detectin kısaltılmışıdır. Bir birim network hattına bilgisini bırakmadan önce, başka bir birimin hatta bilgi bırakıp bırakmadığını anlamak amacıyla, hattı dinler. Bilgi göndermek isteyen cihaz hattın boş olduğuna karar verince, bilgisini bırakır ve başka bir cihazın bu sırada hatta bilgi bırakıp bırakmadığından emin olmak için dinlemeyi sürdürür. Eğer bu sırada başka bir cihaz, hattın boş olduğunu sanarak o da hatta bilgisini bırakırsa, `collision yani çarpışma olur. Çatışmanın sezilmesi için verinin tamamının karşı bilgisayar geçmeden hissedilmesi gerekir.Yani ilk biti çıkardıktan ve son bitin bizden çıkana kadar geçen sürede bir çatışma olması durumunu hissetmek için belli bir süre geçer.Bu süre kadar geçen zamanda bilgisayar paket üretmeye devam etmelidir ve bu 10Mbps lık aglarda 64bitlik bir veri üretilir 100Mbpslık aglarda 640bitlik veri üretilir.Eger üretilecek veri 64byte ya da 640bytetan küçükse bunları bu rakamları tamamlamak için dolgu bitleri kullanılır.Mesela 10/100Mbps ‘lık bir agda bir bilgisayar karşı tarafa bir bitlik bir veri göndermesi gerekse bile bunu 640 byte tamamlaması için gerekli dolguları eklemelidir.Çatışma sezilince ne yapılır?çatışmayı sezmiş olan dügümler (bilgisayarlar) rastgele bir müddet bekler.En küçük sayıyı seçen dügüm bilgisini yola çıkarır.Aynı sayıyı seçmemeleri için belli bir sayı kümesi arasından seçilir bu rastgele sayılar.Bu sayı kümesi ise bazı matematiksel hesaplamalar sonucunda ortaya çıkmıştır (mühendislikte hiç birşey tesadüfe bırakılmaz). Sizin canınızı bu sayı kümesinin nasıl hesaplanacagını anlatarak sıkmayacagım ? .Eger iki bilgisayar aynı sayıyı çekipte gene çatışma olursa bu durumda çatışan bilgisayarlar yeniden bir sayı çekerler 16 defa arka arkaya çatışma olursa ethernet kartının arkasında kırmızı ışık sürekli yanar ve üst katmana hata mesajı geçer.Çatışmayı ilk sezen dügüm diger dügümlere jamming adı verilen özel bir mesaj yayınlar. Ethetnet topolojileri Ethernet broadcast ile haberleşme yapmasından ötürü topoloji olarak temeli ortak yol şekline dayanır.Günümüzde ethernetin hub ile birlikte kullanımı yaygındır.Hub cihazlar oldukça basit yapıya sahiptir.Sadece ethernet için ortak yol saglar bunların yerine switch adı verilen daha fonsiyonel ama daha pahalı cihazlarda kullanılabilir. Ortak yolda sadece bir anda bir göndericinin verisi yolda bulunabilir.Aynı anda iki kullanıcı veriyi çıkarmaya kalkarsa yukarıda anlatıldıgı gibi çatışma olur.Ethernet teknolojisinin fiziksel katmanı temel band kullanır yani yolda aynı anda tek bir işaret kullanır ve band genişligi onu kullanan işaret tarafından harcanabilir.Hub fiziksel olarak yıldız topolojisinde görünsede mantık olarak ortak yol teknolojisini kullanır. Hub Hub, bir LAN içerisindeki bilgisayarları birbirine bağlayan cihazdır. Eğer ikiden fazla bilgisayar varsa ve bunlar RJ45 konnektörler ile birbirlerine bağlanıyorsa mutlaka bir Hub kullanmak gerektir. Hub ’ı bilgisayarlar arasındaki bir terminal olarak da düşünebiliriz. Hub’lar star topoloji ağlarda merkezi bağlantı üniteleridir. Hub kendisine bağlanılan tüm node’larin birbirleri ile iletişim kurmasını sağlar. Hub ’a bağlanılan her ekipmanın kendi güç kaynağı olduğu gibi hub’ ında kendi güç kaynagi vardır. Hub üzerinde bulunan durum ışıkları ağ durumunu izlememizi ve arıza tespit işlemlerini kolaylaştırır. İkiden fazla hub birbirine bağlanabilir fakat Ethernet standartlarında bazı sınırlar vardır. Hub-Hub bağlantıları yerine switchlerden hub’lara gidilebilir, ve bu durum ağ performansını arttırır. 10 Mbps veya 100 Mbps ağlar için hub ’lar bulunmaktadır. Bir hub aygıtı LAN 'ın mimarisini değiştirmez. Kullanıcıların LAN' a katılmasını sağlar. Hub aygıtı genellikle LAN istasyonlarının bağlandığı bir kutudur. Hub'ların bir kısmı sadece bağlantıyı sağlarken, bir kısmı gelişmiş sorun giderme yeteneklerine sahiptir. Bazıları da sinyalleri güçlendirerek network'ün hızını artırırlar. Kısaca hub ’ın görevi kendisine ulasan sinyalleri alıp yine kendisine bağlı olan ağ ekipmanlarına dağıtmaktır. Hub bu işlem sırasında bir tekrarlayıcı görevi görür ve sinyali güçlendirir. Hub’ları iki temel grupta toplamak mümkündür: 1. İşlevsel olarak Hublar a) Pasif (Passive) Hub: Hub ’ın her bir portundan gelen sinyal hiçbir kuvvetlendirme işlemine tutulmadan diğer portlara yinelenir. Kullanıldıklar ortamın segment uzunluğunu, ortamın izin verdiği maksimum uzunluk değerinin %50’si kadar uzatırlar. b) Aktif (Active) Hub: Repeater’lar bölümünde anlatılan sinyal kuvvetlendiricilerin bir araya getirilmesinden oluşur. Segment’i maksimum tanımlanan uzunluğun 2 katına çıkartabilir. Bu Hub’lar bazen multiport repeater olarak da isimlendirilirler. c) Akıllı (Intelligent) Hub: Bu Hub’lar bridge ’in fonksiyonu olan trafik filtreleme yeteneğine sahiptirler. Bunlara çok portlu bridge demek de mümkündür. En son geliştirilen ve switch teknolojisini kullanan yine trafik filtreleme özelliğini sağlayan Switching Hub’larda bu kategoriye girer. 2. Yönetimsel olarak Hublar a) Yönetilebilir (manageable) Hub: Üzerinde yönetim modülü bulunduran Hub’lardır. Bir ağ yönetim yazılımı yardımı ile Hub’ın portlarını kontrol etmek mümkündür. Bu yazılım ile her bir porttan geçen paket sayısı, belli portları belli kullanıcılara kapatma veya açma, ağ üzerinde istatiksel sonuçlar almak ve analizler yapmak mümkündür. c) Yönetilemez (non-manageable) Hub: Bu Hub’lar üzerlerinde yönetime ilişkin imkanlar bulundurmazlar. Ancak yine de Hub’ın portunda ya da port’a bağlı birimlerden birinde fiziksel bir problem çıktığında Hub üzerinde bulunan led’ler aracılığıyla sorun Hub üzerinde görülebilmektedir. NETWORK(AĞ) Network, veri, yazılım ve ekipman paylaşımıdır. Küçük bir ağ iki bilgisayardan oluşabileceği gibi, büyük bir ağ binlerce bilgisayar, fax-modem, cd-rom, printer ve bunun gibi ekipmanlardan oluşabilir. Neden Networke gereksinim duyulur? Network zaman ve para kazancı sağlar. Başarı için işletmenin sadece ofis içinde değil, tüm dünya ile haberleşmesi gerekir. Paylaşım söz konusu olduğundan donanım tüm personel tarafından kullanılabilir, herbir birey için extra printer, modem, disk ünitesi gerekmez. Internet erişimi de bir ağ üzerinde paylaştırılabilir. Network Nasıl Çalışır? Ethernet en genel networking sistemidir. Ethernet standardlarıyla birlikte gelmiştir. Ethernet ağından gönderilen tüm mesajlar diğer bir ekipmanın alabileceği standart kodlardan oluşur. İlk olarak XEROX tarafından bulunmuş ve daha sonra DEC, Intel ve XEROX tarafından formulize edilip belirli metodları kullanıp saniyede 10 Mbit veri transfer edebilen bir sistem olarak ortaya çıkmıştır. Server: Server, dosya depolamak ve bu dosyalara ağ üzerinden erişmek için kullanılan basit bir sistem olabileceği gibi, birçok hard-disk içeren, yedekleme üniteleri ve cd-rom sürücüleri olan kompleks sistemler olabilir. Printer, fax makinaları, modemler, internet erişimi, vs. gibi kaynakların ağ üzerinde paylaşılmasına yardımcı olur. Servera bağlanan bilgisayarlara istemci (client) denir. Sunucular genelde, veritabanı dosyalarını, birçok yazılım istemcisinin erişimine sunar. İstemci / Sunucu (Client/ Server) Modeli: İstemci/Sunucu modeli ile pasif terminaller yerine kendi başlarına işlemler yapabilen ve kendi sabit disklerinde programlar saklayabilen makineler geldi. Böylece her istemci kendi başlarına belirli işlemleri yerine getirebilmekte, yetersiz durumda kaldıklarında ise o işe özelleşmiş olan sunuculara başvurmakta idiler. Örneğin her istemcide ofis uygulamaları, masa üstü yayıncılık, oyun programları kullanılması buna rağmen veri tabanı ya da web gibi uygulamalarda bir sunucuya erişilmesi gibi. Eşlenik Ağ (Peer to Peer) Modeli: İstemci/Sunucu modelinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte istemcilerin daha ön plana çıktığı, özelleşmiş sunuculara ihtiyaç duyulmayan ağ örnekleri de ortaya çıkmaya başladı. Ağların Gelişimi ve Ağ Teknolojileri Ana Makine (MainFrame) Modeli: Ağ kavramı ilk olarak Ana Makine (MainFrame) teknolojisi ile ortaya çıkmıştır. Ana makinenin kendi işlemcisi (CPU), sabit diski (harddisk), ve bunları kumanda etmek için bir ekranı ve klavyesi ve de terminallere bağlı seri portları vardı. Bu ***** terminaller (dumb terminal) sadece ekran ve klavyeden oluşurdu, yani bir deyişle pasif makinelerdi. Terminallerin yerel bir disk alanları da olmadığı için bilgiyi ana makine üzerinde saklarlardı. Tüm yük ana makinenin üzerindeydi ve bu yüzden çok pahalıydı. En büyük dezavantajı tabii ki güvenilir olmaması, yani ana makinede çıkacak bir sorunun tüm sistemi etkilemesi, terminallerin kendi başlarına işlem yapabilme kaabiliyetlerinin olmaması idi. Bu önemli sorun halen çok popüler olan İstemci/Sunucu (Client/Server) modelinin doğmasına yol açtı. Router (Yönlendirici) Aslında Türkçeleştirildiği zaman anlaması çokta zor değil. Routing verilerin Network’lerin arasında taşınması işlemidir. Bu işlem Brigde'ler tarafından da yapılır. Aralarındaki fark ise bridging işlemi OSI 2. katmanında (data-link) gerçekleşirken, routing işlemi OSI 3. katmanında (network) gerçekleşir. Temel olarak bilgisayar ağlarının yapısını ve mantığını bilen kişiler bir kaç kelime sonra yada aşağıdaki resme baktıkları zaman temel olarak yönlendiricilerin ne işe yaradığını anlayacaklardır. Subnet 1 192.168.1.1 ile 192.168.1.254 arasındaki IP bloğunun da bir yerel ağ Subnet 2 192.168.2.1 ile 192.168.2.254 arasındaki IP bloğunu kullanan bir yerel ağa sahipsiniz varsayalım. Eğer ağınızda ayarlanmış bir yönlendiriciniz yoksa swich yada hub gibi bir ağ ekipmanına sahip olsanız bile Subnet 1'deki bir ağdan Subnet 2'deki bir ağa erişmeniz mümkün değildir. Yönlendiricilik burada devreye giriyor. Eğer yukarıdaki resimdeki Subnet 1 ve Subnet 2 için arasında iletişim kurmak için Router üzerinde Route table(Yönlendirme tablosunda) iki subnet için gerekli bilgilerin olması gerekir. Biraz daha açarsak: Subnet 1'deki bilgisayar sadece sokağının adresini bilir. Yani 192.168.1.1 ile 192.168.1.254 arasında birisiyle fiziksel olarak iletişim kurabilir. Ama başka sokaktaki, mahalledekileri vs.. tanımaz. Günün birinde adresine ulaşamadığı birini aramak icap ettiğinde aradığı kişiyi bulmak için elindeki bilgilerle yönlendirilerek aradığı kişiyi bulmaya çalışır. Elindeki bilgilerle en sonunda gider oranın mahalle muhtarı "Router'a" sorar. O da kayıtlarına bakar ve yolu size gösterir. Örnekten de anlaşıldığı gibi Router’lar Network'leri birbirine bağlayan aygıtlardır. Router ile bağlanacak Network’ler aynı üst düzey protokolü kullanıyor olmalıdırlar. TCP/IP, IPX gibi. Router'lar köprüler gibi MAC adreslerini kullanmazlar. Network'leri bir network numarası ile numaralandırırlar. Network numarası mantıksal bir Network'e verilen bir numaradır. Router aygıtları OSI network ve transport katmanında çalışırlar. Routerların görevi Network’ler arasındaki iletişimi yönlendirmektir. Router 'lar İnternet working’de şu görevleri üstlenirler: 1 Adresleme 2 Bağlantı protokolleri 3 Paket yönetimi 4 Hata kontrolü 5 Yönlendirme Router'lar verinin iletiminde en uygun yolu bulurlar. Network trafiğini düzenlerler ve herhangi bit segment'in fazla yüklenmesini engellerler. Bu işleme "load balancing" denir. Bir Routerın görevleri şunlardır: 1 Bir veri paketini okumak. 2 Paketin protokollerini çıkarmak. 3 Gideceğin network adresini yerleştirmek. 4 Routing bilgisini eklemek. 5 Paketi alıcısına en uygun yolla göndermek Router'lar en iyi yolu seçmek için "routing protocols" olarak adlandırılan özel bir yazılım kullanırlar, RIP (Router Information Protocol) paketleri aracılığıyla da bütün network bilgilerini yayınlarlar. Network adreslerini bilmedikleri için bütün protokoller route edilemezler. TCP/IP, IPX gibi protokoller route edilebilirler. Yaygın olarak kullanılan routing protokollerinden bazıları şunlardır: Kısa adı Uzun adı Protokolü BGP Border Gateway Protocol TCP/IP EGP Exterior Gateway Protocol TCP/IP RIP Routing Information Protocol TCP/IP OSPF Open Shortest Path First TCP/IP RIP (Routing Information Protocol) eski ve oldukça yaygın ama aynı zamanda en dayanıklı yönlendirme protokolüdür. Temeli uzaklık vektörü algoritmasına (DVA) dayanır. Uzaklığı atlama (hop) sayısı ile belirler. En yakınında bulunan host a genellikle 30sn de bir yönlendirme tablosunu gönderir. 2 versiyonu bulunur, v1 ve v2. Küçük homojen ağlar için uygun bir yönlendirme çözümü olabilir ama büyük ağlarda sıklıkla diğer routerlar ile paylaştığı yönlendirme tablosu yüzünden ağ trafiğinin verimini düşürebilir. Router'ın yönetiminde aşağıdaki konulara yer verilir: 1 Router'ın adresi, adı vb. bilgileri ile ilk kurulum. 2 SNMP ile network'ün kontrolü 3 Güvenlik. 4 Hata giderme Router Nasıl Çalışır? Internet-Router başarılı bir şekilde kurulursa ev veya ofisteki tüm bilgisayarlara Internet’in kapısını açıyor. Ama şu anki sisteminizden vazgeçmeden önce iyi bir araştırma yapmanız gerekiyor. Çünkü birçok masraftan kurtulacaksınız ama yenileriyle karşılaşacaksınız, ayrıca ağınızdaki problemlerden de kurtulacaksınız.500 doların altında fiyatlara satılan routerlar ile yerel ağınızdaki makineleri hiçbirine modem yada ISDN kartı takmadan Internet’e bağlayabiliyorsunuz.çünkü telefon ağına bağlantı işini router yapıyor. Bu akıllı cihazlar teknik olarak ağlar arsındaki bağlantıları gerçekleştiren cihazlar olarak biliniyor. Görevleri local ağdaki herhangi bir makineye yönlenmiş olan veri paketini toplamak. Eğer bağlantı yoksa router servis sağlayıcı seçip arıyor ve isim-şifre girerek Internet’e bağlantıyı sağlıyor. Daha sonrada veri paketlerini taşıması için servis sağlayıcıya veriyor. Router İle Çoklu Ağ Bağlantıları Router’ın bağlantı mantığına göre tek bir servis sağlayıcı olma zorunluluğu yok.Aynı şekilde tek bir bağlantı şartı da yok Router verinin ulaşacağı adrese göre seçim yapabilir.”Routing-table” adı verilen bir tabloda tutulan yollara göre ağlardaki grupların istedikleri yerlere nasıl ulaşacakları belirlenmiş.Alternatiflerde yine aynı tablolarda sabit bir şekilde tutuluyor . Aynı tablolama mantığında her bilgisayar kendi adına da faydalanıyor.başka bir bilgisayara mı yoksa bir ağ geçidine mi verileri yönlendireceğini bu tablolara bakarak kararlaştırıyor. En önemli avantaj birden fazla bağlantının aynı anda desteklenmesidir. Bir taraftan Internet’e bağlanılırken diğer taraftan birçok grup ve ağ doğrudan erişilebilir oluyor. Bağlantı noktaları için şifre ve isimlerden oluşan farklı profiller bulunuyor ve tabi ki birde özel ağ adresi. Diğer ağ adresleri ise servis sağlayıcı çıkışını göstermeli. Böylece router hafızasındaki tablo aracılığıyla paketleri nereye göndereceğini kolayca bulabilmelidir. ISDN-router’ların bir özelliği de ISDN bağlantısının her iki kanalını da aynı anda aktif tutabilmeleri. Bir grup Internet’e bağlı iken bir diğer grup da Internet bağlantısı hazırlayabilir. “Routing-table” adı verilen tablolar aslında birden fazla işlere sahiptir. Alternatif yollar da hazırlayabiliyorlar. Bunun anlamı bir adres bölgesine ulaşmak için birden fazla bağlantı noktasının olduğudur. Bunun avantajı da eğer bir bağlantı koparsa veya çok yüklü ise diğer yolların paketi yerine ulaştırmak için denenecek olmasıdır. Switch(Anahtar) İster 10BaseT iserseniz de 100BaseT kullanın, ağa dahil ettiğiniz her makina ağ performasını adım adım düşürecektir. 100BaseTye geçiş ağın maksimum veri aktarım kapasitesini 10Mbitten 100Mbite çıkarsa da aynı ethernet mantığı hala geçerlidir. CSMA/CD tekniği aynı anda sadece bir makinanın ağı kullanmasına izin verir. Hubları birbirine bağladığınızda, hub aslında çok portlu bir repeater olduğu için ağdaki tüm bilgisayarlar aynı çakışma alanı(collision domain) içinde olacaklardır. Bu toplam ağ performasının makina adedine bölünmesi anlamına gelir. Yukarda birbirine bağlı dört hub görülüyor. en üstteki hub ayrıca BNC portu ile bir 10Base2 segmentine bağlı. Gördüğünüz gibi 10Base2 segmentinde bir makina hublardan birine bağlı bir makinaya veri yolladğı anda bu veri paketi istisnasız tüm makinalara gidiyor. Yani tüm ağ meşgul durumda. Ethernetin yapısı gereği bazen iki makina aynı anda kabloyu kullanmaya kalkışabilir ve çakışma(collision) dediğimiz durum ortaya çıkar. Çakışma ethernetin doğasında olan bir durumdur ve normal kabul edilir. Ancak ethernetin de zayıf noktasını oluşturur. Ağa dahil makina sayısı arttıkça çakışma artar ve bantgenişliği, yani aktarılan veri miktarı gittikçe düşer. Bu probleme çözüm olarak 10Base2 ve 10Base5 ağlarında bridge denilen cihazların kullanıldığını görmüştük. UTP kablo kullanan 10BaseT ve 100BaseT ağlarında ise switch adı verilen cihazlar kullanılır. Bu cihazlar kabaca bir çok portu olan ve her portuna bir bilgisayar/hub bağlanan bridgeler olarak tanımlanabilir. Switchlerin dış görünüşü hub ile aynıdır. Switch OSI 2. katmanda yani Data Link Layer(Veri bağlantı katmanı)da çalışır. Bir portuna bağlı bilgisayar veya bilgisayarları(switche hubda bağlanabilir) MAC adreslerini okuyarak tanır. Bir portundan gelen veri paketini hublar gibi tüm portlara dağıtmak yerine sadece veri paketi üzerinde yazan alıcı MAC adresine sahip portuna yollar. Böylece diğer portlara bağlı bilgisayarlar kendilerine gönderilmemiş bu paketi almamış olurlar. Böylece collison/çakışma oluşmaz. Switchler aynı anda birden fazla portu arasında böyle bağımsız veri aktarımı yapabilir. Sonuçta switche bağlı her makina kendi çakışma alanı içinde çalışır ve kendisi ile switch arasında 10 veya 100Mbit bağımsız bir veri aktarım kapasitesine sahip olur. Switch kullanılan bir sistemde aynı anda birden fazla makinanın haberleşebildiğine dikkat ediniz. Bu arada diğer makinalar bu durumdan hiç etkilenmiyorlar. Full-Duplex çalışma Hem 10BaseT hem de 100BaseT ağlarda veri aktarımı ayrı tel çiftinden, alımı ayrı tel çiftinden yapılır. Buna rağmen eğer sitemler hub ile bağlı ise aynı anda veri aktarımı ve alımı yapamazlar yani half-duplex çalışırlar. Çünkü CSMA/CD tekniği nedeniyle aynı çakışma alanı içindek belirli bir anda yalnız tek bir bilgisayar kabloyu kullanabilir. Oysa switch kullanıldığında her uç kendisi ile switch arasında ayrı bir çakışma alanına sahip olduğuna göre çakışma söz konusu olmayacaktır. Bu durumda switche bağlı her uç aynı anda hem gönderim hem de alım yapabilir. Full-duplex çalışıldığında ağın teorik olarak veri aktarım miktarı ikiye katlanır (10Mbit-- 20Mbit, 100Mbit-- 200Mbit). Full-duplex çalışabilmek için her iki tarafında full-duplexi desteklemesi ve ayarlanmış olması gerekir. Günümüzdeki tüm ağ kartları bu durumu otomatik olarak algılayıp half-duplex veya full-duplex olarak çalışabilirler. 100Mbitlik modern bir ağ kartının windows altındaki ayarlarında hem 10-100 hem de half-duplex/full-duplex olarak çalışabildiğini görüyoruz. Auto Sense seçildiğinde ağ kartı kendini en uygun şekilde ayarlayacaktır. Switche bağlı her bir uç, ister tek bir makina olsun, isterse başka bir hub olsun, ayrı bir segment ve ayrı bir çakışma alanı haline geldiği için 5-4-3 kuralı da devre dışı kalmış olur. Bağlantı Araçları Ağlar üzerinde bilgisayarları birbirine bağlamak için iletim yapılacak verinin miktarına ve biçimine göre değişik bağlantı araçları kullanılabilir. Her bağlantı şeklinin avantajları ve dezavantajları vardır. Bu yüzden ağ yöneticileri bu bağlantı araçlarının hepsini tanımalı ve bir ağ için en uygun aracı seçebilmelidir. Veri iletim ortamı, sinyallerin bir bilgisayardan çıkıp diğerine giderken takip etmek zorunda olduğu yoldur. Veri iletim araçları bu yol düşünülerek ikiye ayrılmıştır. a. Klavuzlu iletim aracı (Guided transmission media) b. Klavuzsuz iletim aracı (Unguided transmission media) Klavuzlu iletim araçları çeşitli kablo şekilleridir. Veri sinyalleri bir noktadan diğerine giderken takip edeceği yol belli olduğu için bunlar klavuzlu olarak isimlendirilir. Klavuzsuz araçlarda da sinyaller belli bir yol izler. Fakat bunun bir kabloda olduğu gibi nereden olacağı tam belli değildir. Su ve hava bu araçlara örnek verilebilir. AĞ (NETWORK) TÜRLERİ LAN (Local Area Network): Yerel ağ sistemidir. Bir kurum veya kuruluşta, bir oda içerisinde; bir veya birkaç bina arasında Ethernet kartları, kablo ve sonlayıcı veya Hub ile oluşturulan ağ sistemidir. Peer-To-Peer Network : Bu tamamen yerel ağ sistemi içerisinde yer alan bir ağ yapısı biçimidir. Bilgisayarların bir grup içerisinde birbirini görmesi ve kaynakları paylaşması esasına dayanır. Windows98/Me, Nowell, Lansmart gibi işletim sistemi yada doğrudan ağ yönetimi yazılımlarınca iletişimi düzenlenir. MAN (Metropolitan /Middle Area Network) : Orta ölçekli ağ sistemidir. Bir kampus içerisinde veya şehir içerisinde yönlendirme, güçlendirme ve doğrulama işlemleri için yardımcı ağ aygıtlarına gereksinim duyar; bünyesinde birden çok LAN sistemi barındıran ve birbirine bağlayan ağ sistemidir. Bunlara en güzel örnek, İntranet sistemidir. WAN (Wide Area Network) : Geniş kapsamlı ağ sistemidir. Birden fazla MAN sistemini birbirine bağlayan veya doğrudan dışarıdan modemler yardımıyla bağlanılarak, ağa bağlanılabilen sistemlerdir. Bu sisteme en güzel örneği İnternet teşkil eder. Ağ Yönetim Yazılımları Unix, Linux, SCOUnix, Windows NT gibi doğrudan ağ yönetimine yönelik işletim sistemlerinin yanı sıra, Novell Netware, Lantasti gibi bir işletim sistemi altında ağ yönetimini destekleyen yazılımlar, Windows98/Me gibi kısıtlı yerel ağ sistemlerini destekleyen işletim sistemleri, bu yazılımları oluştururlar. ADSL nedir? Günümüz teknolojisinin getirdiği avantajlarla Dünya'da özellikle iletişim alanında bir devrim yaşanmakta. Geçtiğimiz yıllarda tanıtılan çeşitli broadband uygulamalar artık modern ülkelerde sıradan ev kullanıcılarına ulaşmış durumda. Önceleri analog modemler, ISDN, Uydu, Kablo modemler derken artık DSL uygulamaları kendini göstermeye başladı. Diğer uygulamalara oranla DSL'in daha kısa zamanda kabul görmesinin sebebleri ve kullanılan donanımlar ise yazımızın ana başlığı olacak. xDSL'in kısa tarihçesi, Teorik olarak bakır tellerin iletkenlilerinde kapasite biliniyor olmasına rağmen,ilk DSL (Digital Abone Hattı) çalışmaları 1989'da İngiliz Bellcore firması çalışanları tarafından uygulandı. Ana amaç VOD(Video on demand) gibi tek taraflı (Asymmetric) yüksek band genişliği isteyen uygulamalar için altyapı hazırlamaktı. Fakat o dönemde standart telefon şebekesi üzerindeki santrallarin uzaklığı ,şebekede kullanılan kablo kalitesinin düşüklüğü ile ilgili problemler yüzünden yeterince ilgi görmedi. Yinede bu çalışmalar Amerika'da pek fazla popüler olmasada, Avrupa'da oldukça tutulan ISDN teknolojisinin temelini oluşturdu. DSL'in teoriden pratiğe dönüşü 1993 yılında DSL sinyalinin 256 alt kanalla ayrılarak (DMT,Discrete Multitone) hat gürültüsünün ve karışıklığının minimize edilmesi ile başladı. Ve bunu geçen süreç içinde CAP(Carrierless Amplitude and Phase modulation) ve DSL alt yapı ve ürün maliyetlerini düşürmeyi amaçlayan G.Lite standartlarının oluşturulması izledi. Bu modülasyon teknikleri içinde DMT daha düşük güç gereksinimi ve alt modülasyon frekanslarının genişliği sebebi ile yerleşmiş durumdadır. Fakat G.lite yada ADSL.lite ITU tarafından 1999 sonlarında onaylanmasıyla ilgi çekmeye başladı. (İlgilenenler standartlar hakkında teknik bilgiye ve DMT&CAP karşılaştırmalarına Aware'in destek sitesinden ulaşabilirler.) Standartlar ve şebeke gelişimlerinden sonra ilk ticari DSL 1997 yılında Amerika'da son kullanıcıya sunulmaya başlandı. 2 yıl gibi kısa bir süredede yaklaşık olarak 2 milyon kullanıcıya ulaşıldı. Telekom şirketlerine, mevcut bakır telefon alt yapısını kullandığı için fazladan alt yapı maliyeti getirmemesi ve yüksek kapasiteli band genişliği sahip olması popülerliğinin dahada artacağının göstergesi. Ülkemizde ise yazılı bir kaynağa ulaşamasamda 1998 yılında altyapıyı oluşturan Alcatel firmasının Çanakkale şenliklerinde ADSL tanıtımını gerçekleştirdiğini biliyoruz. xDSL ailesi, xDSL çeşitli alt başlıklara ayrılmakta. "X" yerine gelen simgeler ile ifade edilen DSL türevleri özel uygulama ihtiyaçlarına ve piyasa taleplerine göre şekillenmişlerdir. Bazıları sadece teori olarak kalırken, bazıları ise şu an popüler olarak kullanılmaktadır. DSL Tanım Band genişliği Santral Uzaklık limiti IDSL ISDN Digital Subscriber Line 128 Kbps/128 Kbps 5.4 km G.Lite- DSL Lite "Splitterless" DSL 6 Mbps down/ 640 Kbps up stream 5.4 km HDSL High bit-rate Digital Subscriber Line 1.544 Mbps duplex,iki çift bakır kablo ile; 2.048 Mbps duplex,üç çift bakır kablo ile 3 km SDSL Symmetric DSL 2 Mbps duplex, bir çift bakır kablo ile 3 km VDSL Very high Digital Subscriber Line 52.8 Mbps down/2.3 Mbps up stream 12.96 Mbps /1.1 km 25.82 Mbps/ 750 m 51.84 Mbps / 250 m ADSL Asymmetric Digital Subscriber Line 8.4 Mbps down/640 Kbps up stream 1.5 Mbps/ 5.4 km 2 Mbps /4.8 km 6.3 Mpbs / 3.6 km 8.4 Mbps /2.7 km G.Lite (ADSL Lite) G.Lite yada diğer adıyla ADSl Lite,ADSL ile aynı modülasyon tekniğini kullanır. Bu standartın geliştirilmesinde ana amaç kullanıcı tarafında Splitter ihtiyacını ortadan kaldırmaktır. Hem ses, hem data aynı kablo üzeriden frekans ayrımına gerek kalmadan kullanılabilir.Ama yine aynı sebeble Splitter olmadığı için hat gürültü düzeyi ADSL'e göre daha fazladır.Buda kullanılan band genişliğinin daha düşük olmasınını gerektirir.Küçük ofis ve ev kullanıcıları yeterli band genişliği sağlarken Splitter ihtiyacı olmadığı için modem maliyetlerinde azalma sağlar. HDSL High Bit-rate Digital Subscriber Line (HDSL) T1/E1 alternatif olarak geliştirildi.4 tel bakır hat üzerinden Full-duplex (eşit hızlarda down/up stream) 2 Mbps ye varan hızları destekleyen HDSL,T1/E1 de olduğu gibi 1.8 km'de sinyali güçlendirmek için tekrarlayıcılara(repeaters) ihtiyaç duymadan 3.6 km mesafeye sinyal taşıyabilmektedir.Pulse Amplitude Modulation (PAM) tekniğini kullanır. HDSL2 High Bit-rate Digital Subscriber Line 2 (HDSL2) T1/E1 eşdeğeri sinyali normal bir çift bakır tel üzerinden taşımak için dizayn edildi.Daha kısa mesafelerde daha düşük band genişliğini destekler.Overlapped Phase Trellis-code Interlocked Spectrum (OPTIS) tekniğini kullanır. VDSL Very High Bit-rate Digital Subscriber Line (VDSL) adında anlaşılacağı gibi yüksek band genişlikleri sunmaktadır.Fakat bu band genişliklerine ulaşması için gerekli olan kısa loop mesafelerine ihtiyaç duyar. ADSL ADSL (Asymmetric Digital Subscriber Line) yada türkçesi ile Asimetrik sayısal abone hattı, xDSL ailesi içinde en geniş kullanıcı kitlesine sahip olanı. Asimetrik tanımı veri iletiminin downstream ve upstream'de eşit olmadığını vurgulamaktadır. Örnek vermek gerekirse 128/32 ADSL bağlantı teorik olarak saniyede 128 Kbps download / 32 Kbps upload kapasiteli data hattınız olduğu belirtilir. Küçük ofis yada ev kullanıcıları için önemli olan downstream kapasitesinin yüksekliği olduğu için asimetrik hat bir handicap yaratmazken, ISS'ler için upstreamde yükün azalmasını sağlar. ADSL kısa zaman içinde oldukça popüler olsada,internet erişimi için alternatif data transfer yöntemleri hala yoğun olarak kullanılmakta. Kısaca Türkiyedeki alternatifleri karşısında ADSL durumuna bir göz atalım... Dial-up Modem Standart Analog telefon hatları üzerinden kullandığımız klasik modem bağlantısı. Şu an hala gerek dünya üzerinde, gerekse Türkiyede oldukça geniş kullanıcı kitlesine sahip. İki modem bağlantısı ile band genişliği artırılabilirsede yaygın ve sorunsuz değil. İlk kullanılmaya başlandığı tarihlerden itibaren band genişliği için getirilen yeni teknolojilerde artık limit yakalandı denilsede gelişmeye devam ediyor. Avantajları +Yaygın kullanım olanakları.Standart telefon hattlarını kullanması neredeyse tüm yurt genelinde bağlantıya imkan tanıyor. +Düşük modem maliyetleri +Yoğun bağlantı ihtiyaçları olmayan kullanıcılar için,düşük bağlantı ücretleri. +Servis veren ISS altenatifleri,ISS seçme imkanı. +ISS'e bağlı olarak çoğunlukla ücretsiz e-mail ve web hosting hesabı. Dezavantajları -Analog telefon hatlarından/ISS'lerden kaynaklanan bağlantı ve band genişliği sorunları. -Düşük band genişliği ve hızı. -Yoğun kullanımda oldukça yüksek bağlantı maliyetleri. -Modem bağlantısı sırasında telefon hattınızın meşgul olması Kablo Modem Kablo tv altyapısının yaygınlaşması ile beraber uygulamalar başladı. Ev kullanıcısı yönünde ilk sabit ücret ile 24 saat bağlantı imkanı tanındı. Yurt dışındaki uygulamaların aksine Türkiye'de 64 Kbps down/16 Kbps up stream gibi düşük band genişliği ile pazarlanmakta. Avantajları +24 saat online bağlantı imkanı +Giderek yaygınlaşan altyapı ile nispeten genişleyen bağlantı bölgeleri. +Yoğun kullanımda sabit ücret uygulaması ile kabul edilebilir bağlantı ücretleri. +Kablo modem hizmeti veren firma tarafından sağlanan E-mail yada düşük kapasitelide olsa web hosting hizmeti +Yoğun saatler dışında online oyunlar için bir alternatif. Dezavantajları -Zaten düşük olan band genişliğinin paylaşımlı olması -Yüksek modem maliyetleri -Band genişiliğine kıyasla yüksek bağlantı ücretleri -Tüm kablo modem kullanıcılarının ISS olarak TTNet kullanmak zorunda olması. -Her bölgede altyapısının olmaması Uydu Bağlantısı Ülkemizde 2 firma tarafından uydu ile internet erişimi hizmeti verilmekte. Kabaca kullanıcı tarafında talep edilen verilerin, ISS tarafından yer istasyonuna iletilmesi ve istenilen bilgilerin yörüngedeki Uydular tarafından çanağa yönlendirilmesi mantığıyla çalışmaktadır. Başlangıç dönemlerin oldukça yüksek olan bağlantı ücretleri,geniş band alternatiflerin çoğalması ve rekabet yüzünden daha makul seviyelere inmiş durumda. Avantajları +400 Kbps'ye varan down stream band genişliği. +Telefon hattı bulunan ve gökyüzünü gören herhangibi bir bölgeden bağlantı imkanı. Dezavantajları -Up stream için telefon hattına ihtiyaç duyması,dolasıyla düşük up stream band genişliği ve hızı. -Up stream için ayrı bir ISS üyeliği gerektirmesi. -Yoğun kullanımda Telefon hattına ve ISS'e ödenen ücretler yüzünden yüksek bağlantı maliyeti -Yüksek kurulum maliyeti. -Zaman zaman olumsuz hava koşullarından etkilenebilmesi/anten montajının yapıldığı yerde uyduyu tam olarak görememe sorunları. ADSL Her ne kadar 1997 yılı sonlarında denemeler başlamış olsada ev ve küçük ofis kullanıcılarına Nisan 2001 tarihindeki yeni fiyatlandırma politikası sonrası ulaşabildi.Şimdilik Türkiye şartlarında fiat/performans kriteri göz önüne alındığında en uygun alternatif gibi görünmekte.Yurt dışında olduğunun aksine ev ve küçük ofis kullanıcılarını hedefleyen bağlantı 128/32 gibi düşük band genişliği ile pazarlanmakta.Ortalama olarak aynı bağlantı ücretlerini ödeyen ama 1 Mbps band genişliğine sahip yurt dışındaki arkadaşınızın band genişliğinizi ve ödediğiniz ücreti sorduğunda gülmesine aldırmayın.Ne derler "Burası Türkiye yok öle" Avantajları +24 saat online bağlantı imkanı. +Yoğun kullanımda sabit ücret uygulaması ile şimdilik oldukça makul bağlantı ücretleri. +Atanmış bağlantı ile sabit band genişliği. +Düşük ping süreleri ile online oyunlar için uygun. Dezavantajları -Santral alt yapıları yüzünden oldukça sınırlı bölgelerde kullanımda olması -Yüksek modem maliyetleri -Tüm ADSL kullanıcılarının hizmeti Telekom ile birebir muhatab olarak satın alma zorunluğu. -Belirsiz fiatlandırma geleceği ve satış sonrası hizmet desteğinin zayıflığı. -Hiçbir E-Mail,Web hosting vb. yan ürün sunulmuyor. -ISS olarak TTnet kullanılmakta.Bazı özel ISS ler kendi portallarına erişimi bu sebeble engellemekte. Türkiyede ADSL Şu an Türkiye'de ADSL tamamen Türk Telekom tarafından sunulmakta. Dolasıyla tüm başvurular Türk Telekom müdürlüğü tarafından ele alınmakta. Aşağıda Mayıs 2001'de izlenilen başvuru süreci ve kurulum ile ilgili bilgilere kısaca değineceğim. Başvuru sırasında Türk Telekom'un sitesindede yer alan bir formun doldurulması, ADSL bağlantının yapılacağı telefon hattının sahibinin yada resmi vekilinin müracatı, şu numaralı telefon hattıma ADSL bağlattırmak istiyorum diye bir dilekçe ve son aylara ait bir telefon faturası gerekmekte. Bu evraklar ile birlikte aşağıdaki müdürlüklere yapılan müracat eğer çok kalabalık bir zamana denk gelmediyseniz 1 saat içinde sonuçlanarak başvurunuz işleme konuluyor. İl Müd. Birimi Telefon Telefon Fax 1. Bölge Müdürlüğü İst. And. Yk. İl T. M. Paz. M. Öz. Hiz. Uzm (0216)3272543 (0216)5552957 (0216)3272544 İst. Yak. İl T. Md. Paz. M. Öz. D. Uzm. (0212)2888740 (0212)2882132 2. Bölge Müdürlüğü İzmir İl Tlk. Paz. Müd. Öz. H. A. (0232)5551613 (0232)5551591 Çanakkale İl Tlk. 18 Mart T. M. M. H. (0286)2175550 (0286)5553020 (0286)2137070 3. Bölge Müdürlüğü Ankara İl Tlk. Paz. Müd. (0312)3094834 (0312)5555907 (0312)3094827 Ortalama 10 gün bağlantı için süre veren TT, ADSL hattın dışında herhangibi bir şey sunmadığından dolayı bu süre içinde modeminizi temin etmeli ve bilgisayarınızı hazır hale getirmelisiniz. Modem türüne göre bağlantı şekillerine aşağıda yer vereceğim için ilk aşamada modem dışında ihtiyacınız olan, PPPoE yazılımı. PPPoE (Point to Point Protocol Over Ethernet) adında anlaşılacağı gibi Windows 98/98SE/ME/2000/XP işletim sistemleri üzerinde, ethernet kartınız aracılığı ile modeminizin internet erişimini sağlayan ücretsiz bir protokol. Robert Schlabbach tarafından hazırlanan bu protokol dünya çapında bir çok ISS tarafından kullanılmakta. Gerçi şimdi XP PPPOE desteklesede herkez hala bu PublicDomain protokoli kullanmakta. TT sizin ADSL başvurusu yaptığınız sırada zaten bir internet erişiminiz olduğunu varsaydığı için, bu yazılımı size hergibi bir medya üzerinde yazılı olarak sunmuyor. Hattınızı açtımak için yaptığınız telefon görüşmesinde PPPoE kurulumunu yapıp, yapmadığınız sorulduğunda "Eee o neki?" yada "Şimdimi söylüyorsunuz bunu ben nereden download edeyim" deme lüksünüz olmadığı için bu görüşmeyi yapmadan önce protokolü yüklemiş olmanızda fayda var. TTNet'in FTP server'ından da download edebileceğiniz bu protokole, TT'nin hemen her şeyde (zam yapmak hariç, sadece bu konuda oldukça hızlılar) ağırkanlı davranması yüzünden,yeni versiyonları takip edebilme amacı ile Robert Schlabbach sitesinden ulaşmanızı tavsiye ediyorum. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:49 | #9 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
ADSL Modemler
External ADSL modemlerin tümü bilgisayarınıza kablo modemlerde olduğu gibi, bir ethernet kartı aracılığı ile bağlanmakta. Dolasıyla eğer harici bir modem satın alıyorsanız alışveriş listenize birde ethernet kartı eklemelisiniz. Burada hatırlatmak istediğim nokta ethernet kartınızın extenal modeme atanması, yani ev/ofis ağınıza erişim için ayrıca bir ethernet kartına daha ihtiyaç duyacaksınız. Çoğunlukla ev kullanıcısı için fiyat yönünden cazip olmayan external modemler daha çok küçük/orta ofislere hitap ediyor.Bu nedenlede üst seviye modellerde dahili firewall, Nat, DHPC ve 4/8 port router gibi özellikler bulunabilmekte. Giriş seviyelerinde 200-250$ arası fiatlarla Türkiyede satışa sunulan external modemler,özelliklerinin artması paralelinde fiat artışınıda beraberinde getiriyor. "Full aksesuar" diye tanımlayabileceğimiz bu üst seviye modellerin fiatları ise 500$ civarlarında. Internal ve USB modemler ise ev yada küçük ofis kullanıcılarını hedeflediği için external modellerde olduğu gibi dahili özellikler barındırmıyorlar. Ama bu sadelikleri fiat yönünden büyük bir avantaj sağlıyor. Ethernet kartı maliyeti de,olmayan internal modemler doğrudan bilgisayarınızın PCI slotuna takılıyor ve yine external modemlerde olduğu gibi PPPoE protokolünü kullanıyor. USB modemler ise belki kişisel bir yorum olacak ama çoğunlukla çıkardıkları uyumsuzluk sorunları yüzünden bana göre bir alternatif oluştumuyorlar ve eğer mecbur değilseniz USB modeller üzerine satın alma projenizden en azından şimdilik vazgeçin. Harici Splitter Dahili Splitter/Filtre Yazının başlangıç aşamalarında değişik modemler test ederek size bir tercih yapma şansı vermek yada en azından kişisel deneyimlerimle tavsiyede bulunmak istiyordum. Her ne kadar yazının sonuna bundan sonra test için bize ulaşacak ürünleri tanıtım amacıyla(Test değil Tanıtım!)ekleyecek olsamda, denemelerimiz test adı altında bariz bir karşılaştımanın doğal ortamında, yani direkt olarak hat üzerinde imkasız olduğunu gösterdi. Öncelikle stabil bir hat kapasitesi yakalamak mümkün olmadı. Bir gün band genişliği limitime göre 16-17 Kbps download ile fırtınalar koparan hattım, ertesi gün 4-5 saatlere varan takılmalar hattan düşmeler,bağlantı sorunları ile saç baş yoldurttu. Kısaca özetlemek gerekirse şunu anladık. Eğer 128/32 (Pratikte 128/32 olarak kullandığımız Adsl hattı 15 k down / 7 k up çalışıyor yani aslında 128/64) gibi düşük bir band genişliğinde bir hattınız varsa,maksimum 2-3 bilgisayardan kurulu network'e sahip ev veya küçük ofis kullanıcısı iseniz sizin yönelmeniz gereken ürün kesinlikle internal modeller. Çünkü bana ulaşan test modemleri içinde yer alan dahili 2MB cache bellekli canavar modellerle tamamen düşük fiat stratejisine göre dizayn edilmiş internal model arasında bu hat kapasitesi ile pratikte hiç bir fark yok.Dolasıyla hiç düşünmeden tercihinizi arkasında güvenilir satıcı yada ithalatcı firma bulunan satış sonrası sizi üzmeyeceğine inandığınız markalı,ama bulabildiğiniz en düşük fiatlı internal modemden yana yapın.Bahsettiğimiz grubun dışında kalan orta/büyük ölçekli firmalar yada yüksek band genişliğine sahip hatlar için external modemlerin tercih edilmesi,dahili özellikleri yüzünden daha mantıklı olacaktır. Bu arada unutmadan "Splitter" konusu ile bir kaç şey belirtelim. Bu aralar çeşitli firmalar tarafından getirtilen spliter'sız modemler satılmakta ve eğer telefon hattınızı ses görüşmeleri için kullamıyorsanız splitter'a zeten ihtiyacınız yok denmekte. Her ne kadar ilk anda düz mantıkla "nasıl olsa ben telefon hattımı sesli görüşmeler için kullanmayacağım dolasıyla spliter ihtiyacım olmaz" diye düşünsenizde spliterın amacı ADSL modeminize giden alt band parazitlenmelerini ayırmak olduğunu unutmayın ve işin başındayken spliterlı veya filtreli modelleri tercih edin. Ağ paylaşımı ADSL erişiminizin Lan üzerinden paylaşımı için çeşitli alternatifler mevcut. Bunlar biri ADSL modeminizin bağlı olduğu bilgisayarınıza ikinci bir NIC ekleyerek yerel ağınıza internet erişimi sağlamak. Bu yöntem küçük ağlarda hem local terminallere ulaşım, hemde bu terminaller arasında internet paylaşımı için kullanılan en popüler ve stabil yöntem olarak değerlendirilebilir. Donanım maliyeti açısından hardware router işin içine girmediği için fiyat açısından cazip olsada, dezavantajı terminallerin internet erişimi için ADSL modemin bağlı bulunduğu ana makinanın sürekli açık kalması. External modem kullanımında 1.Ethernet kartı modeme atanmış olarak kullanılır. 2.ethernet kartı ise yerel ağ bağlantısı için hub/swicther'a yönlendirilir. Bu noktada tavsiye edilen modemin bağlı olduğu makinada kullanılacak olan ethernet kartlarını farklı markalar olarak tercih etmek. Sebeb ise aynı marka kartların adres çakışma ihtimallerini azaltmak ve protokol yönetimi esnasında modem ve ağa atanan ethernet kartlarının markalarına göre belirlenerek yönetimin kolaylaştırılması. Bu yöntemde en sık karşılaşılan sorun ana makinanın server olarak atanmayıp kullanımda olması ile ortaya çıkan IRQ çakışması problemi. Çoğumuzun evinde kullandığı sistemlerde ses kartı,tv kartı ekran kart vs.derken bunların üzerinede 2 ethernet kartı eklenince boş IRQ bulmak neredeyse imkansızlaşıyor. Herne kadar kadar işletim sistemi bu çakışmaları engellemeye çalışsada özellikle tv kartı gibi hassas olan ürünler zaman zaman sorun yaratabiliyor. İnternal modem kullanımındada extra bir ethernet kartına ihtiyaç duyulmaması dışında sistem yapısı aynıdır. Ev/küçük ofis kullanıcıları için hem internal modemlerin fiatlarının daha makul olması hemde ikinci ethernet kartına ihtiyaç olmaması sebebi ile en ekonomik ağ kurulumunu sağlar.Bu sistemin tek dezavanatajı ise modemin internal yapısı gereği direk olarak switch üzerinden paylaşımına izin vermemesidir. Bu iki ağ/modem paylaşımına alternatif olarak içlerinde donanımsal olarak NAT,Firewall dahili 4 port router özellikleri barındıran external modemlerde bulunmakta.Donanım kaynaklı bu özellikler özelikle ofis kullanımlarında pek çok avantajı beraberinde getirsede oldukça yüksek fiyatları ve çoğunlukla 10 Mbit destekleri yüzünden pek yaygın olarak kullanılmakta. Yazılım İnternet erişimi paylaşımında farklı firmaların ürettiği nat yada gateaway yazılımları mevcut. Bunların içinde ev yada küçük ofis uygulamalarında Microsoft'un yeni işletim sistemleri ile birlikte sunduğu (98SE/Me/2000/XP) ICS yazılımı (Internet connection sharing), Ofis yada profesyonel kullanıcıların tercih ettiği Sygate firması tarafından sunulan Sygate Office Network kullanıcıların yoğun olarak tercih ettikleri yazılımların başında yer alıyor. ICS Microsoft tarafından Windows işletim sistemi ile birlikte ücretsiz sunulan bir yazılım. Bundan dolayı oldukça geniş bir kullanıcı kitlesine sahip. Amatör yada "Etliye sütlüye bulaşmayı sevmeyen" kullanıcılar hedeflendiği için size hemen hemen hiç iş bırakmadan her şeyi halletmeye çalışan bir kuruluma sahip. Gerçektende eğer bir sorunla karşılaşmazsanız her şey olabildiğince basit ve pürüzsüz. Ama eğer bir sorunla karşılaşırsanız maalesef kontrol ve hata kaynağının tespiti anlamında size seçenek sunmuyor. Bu aşamada elinizden gelen tek şey Uninstall/install denemeleri ile sistemin düzelmesini ummakki buda çok fazla sonuç vermiyor ve eninde sonunda yeniden işletim sistemi install edene kadar çalışmamakta direnebiliyor. Kurulum aşamasında local ağınızın çalışır durumda olması ve eğer modeminiz external ise ikinci ethernert kartınızında sistemde tanımlı olması işiniz kolaylaştıracaktır. (Eğer standart işletim sisteminizin kurulumunda yüklemediyseniz Control panel->Add/remove programs properties-> Communications->Internet Connections Sharing sekmesini tıklayarak yükleyebilirsiniz.) Sygate Office Network yazılımı ise ticari yazılım olması sebebi ile çok daha gelişmiş bir ürün. Kullanıcıya kontrol ve konfigürasyon için bir çok seçenek sunarken bünyesinde bir takım extra özelliklerde barındırıyor. Bunlar içinde en önemlisi, herne kadar ben bir türlü manuel olarak ethernet kartımı programa tanıtamadığım(!) için deneyemediysemde tek bir ethernet kartı ile external modem ve ağ bağlantısını sanal bir ethernet kartı yaratarak geçekleştiriyor olması. Pratikte Türkiye'deki 7-8 $'lık fiatları göz önüne alındığında ikinci bir ethernet kartından maddi tasarruf sağlamak gibi gözüken bu özelliğin,sanal olan pek çok şeyin aslında gerçek uygulamada pekde fazla yarar sağlamadığını düşünürsek biraz "Fuzuli" bir özellikmiş gibi algılıyabiliriz. Ama yukarıda değindiğim "IRQ" sorunu ile karşılaşan kullanıcılar için en azından bir alternatif olduğuda gerçek. Bunun dışında terminallere göre bant genişliği limiti tanımlanabilmesi, kullanıcılara account açılarak erişimlerinin denetlenebilmesi ve ayrıntılı ağ/internet erişimi loglaması sayılabilir. Özet Sonuç budur diye yazıyı toparlayıp,kendi düşüncelerimi aktarmadan önce size küçük bir hikaye anlatmak istiyorum. İlk dinlediğimde bir Cem Yılmaz esprisi gibi gelsede aktaran kişinin buna pek gülmediğini görmem beni inanmak zorunda bıraktı. Hikayemiz bizden oldukça uzakta ismi saklı bir ülkede, ismi saklı bir telekom ve yine ismi saklı bir ithalatçı firma arasında geçmekte Günlerden bir gün bu ithalatçı firma, ülkesinde yeni uygulamaya konan fiat politikası ile son kullanıcıya ulaşan ADSL için modem getirtip satmaya karar verir. Yasalara saygılı bir firma olduğu için modemlerini ilk iş ülkesinin ADSL hattı satışınıda üstlenip, ISS'cilikte oynayan telekomununa gönderip getirdikleri modemlerin şartnamelere uygun olduğunu onaylatmak ister. Firmalarının yaptığı ADSL başvurusu henüz sonuçlanmadığı için onay için getirdikleri örnek modemleri kendileri deneyemeden göndermek durumundadırlar. Yapılan görüşmelerin ardından telekom tarafından onay için istenilen ücret ödenir ve modemler telekoma gönderilir. Aradan 3 gün geçer ve firma akibeti öğrenmek için telekoma müracat eder. Alınan cevap (sıkı durun) "Gönderdiğiniz ADSL modemleri test etmek için hattımız yok." şeklindedir. Firma takvimi kotrol eder ama 1 nisan geçeli çok olduğundan bunun pekde sevimli bir şaka olmadığını düşünüp "Olurmu böyle saçma birşey" diye itiraz eder. Telekom tarafından pek istekli olmasada yapılan itiraz haklı görünüp "Tamam biz birşeyler ayarlarız" diye cevaplanır. Aradan 3 gün daha geçer. Firmamız tekrar sonucu almak üzere telekomu arar. "Ya kusura bakmayın ama bizim bu modemi bağlayacak bilgisayarımızda kalmamış, bir tane var ama dinazorlar hala yaşarken alınıp buraya konduğu için herhalde sizin modemi onda test edemeyiz" eşdeğeri bir cevapla karşılaşınca mecburen kendi bünyelerinde bir bilgisayar toplayıp "Başka bir eksiğiniz varmı? Elektrik,su,kolonyalı mendil vs." diye sormayıda ihmal etmeden telekoma gönderirler. Eh artık başka pürüz çıkmaz diye sevinen firmamız,bu sefer kesin onay çıkmıştır diye tekrar(!) telekoma başvurur. "Sizide yorduk ama,bizim bu modemlerden anlayıp test edebilecek düzeyde elemamızda yokmuş,acaba bide bi ele..." diye söze başlayınca firma yetkilisi "Yok artık normal hayatta bu kadarıda olmaz" der ve bari kameralara el sallıyayım diye etrafına bakınmaya başlar. Gizli kamera şakası olmadığına uzun bir uğraş sonrası inandırılabilen firma yetkilisinin "Madem onay verebilecek düzeyde değilsiniz, neden böyle bir zorunluluk getiriyosunuz,madem birşey beceremiyeceksiniz, neden benden para talep ettiniz," sorusuna karşılık telekom "Bozuk bu modem bozuk, onun için yapamadık" yanıtını verince,firma yetkilisi hayretler içinde modemi geri alıp koşarak oradan uzaklaşır. Çaresiz kalan firma görevlisi gerçektende modemlerde bir sorunmu var acaba der ve ADSL hattı olan bir yerde modemleri kendi denemeye karar verir. Bu kararını eyleme dönüştürdüğünde farkederki modemlerin VP ve VC ayarları telekom tarafından konfigüre edilmemiştir. Artık akıllanan yetkili Telekom'a bu değerleri sorup "VC bu katta karşı koridorda var ama VP diye birşey duymadım" gibisinden komik cevaplarla karşılaşmak istemediğinden çalışan bir modemden bu değerleri alarak kendi modemlerine uygular. Modemlerin problemsiz şekilde çalıştığını tespit eden yetkili, bilgisayarını ve modemlerini yanına alarak Telekomda bağlantıyı kendisi kurar. En sonunda çalışır halde gördükleri modemlere artık itiraz edecek bir şey bulamayan Telekom'da harcadıkları uzun ve yorucu çabanın karşılığı olan bedelide tahsil ederek modemlere Onay(!) verir. Hikayemiz görüldüğü üzere zorda olsa başarıya ulaşmış bir şekilde sonladı. İşe biraz mizah karıştırsamda konu genel hatları itibari ile gerçek ve yaşanmış bir olaydır. Bizim buradaki şansımız adı geçen ülkede yaşamıyor, bu mantık ve zihniyetle işletilen bir telekomla muhatab olmuyor olmamamız. Yoksa,ayda bir kendi ülkesinin vatandaşları sürekli değer kaybeden ulusal para birimi ile geçinmeye çalışırken,verdikleri hizmet dünya ortalamasında alt sıraları bile zorlayamayan kalitede iken,bu hizmet karşılığında dünya ortalamasının üstünde ücretlendirme yapan ve bunu sürekli olarak artırmak için bahane kollayan,bir sorun ile karşılaştığınızda "Ha,Ne,hö?" gibi cevapları işitmek için bile saatlerce meşgul çalan telefonları düşürmek için uğraştığımız bir telekomla muhatab olurduk. Dedim ya biz şanşlıyız."Burası Türkiye yok öle" Sonuç Diğer bir çok şey de de olduğu gibi ülkemizde kullanıcıya sunulan ADSL çözümleri servis kalitesi, fiat polikası ve destek anlamında, dünya ortalamalarının oldukça altında kalıyor. Örneklemek gerekirse yurt dışında ADSL hizmeti veren ülkeler arasında alt limit olarak 128/32 hat sunan bilgim dahilinde başka ülke yok. En yakın hat limiti 128/64 ile Infocom-PLDT (Philippines) ve Loxley Information Services (Thailand) tarafından sunulmakta. Yanı kabaca bize sunulan servisin en azından isimlendirme anlamında Filipinler ve Tayland'da sunulan servisin bile altında olduğunu söylemek mümkün. Sanırım TT'nin ev kullanıcılarına yönelik olarak sunduğu band genişliği limitinin dünya ortalamalarındaki yeri hakkında başka bir şey söylememe gerek yok Fiat yönünden karşılaştırdığınızda ise durum dahada vahim bir hal alıyor. Çoğunlukla modern ülkelerdeki ev kullanıcıları için sağlanan hat limitleri minumum 368 kbps lerden başlamakta. Ama yoğun kullanımda olan bant genişliği 1.5 Mbps/384 Kbps civarlarında ve bu band genişliği ile birlikte E-mail,Web hosting,ücretsiz modem ve kurulum,hatta ücretsiz web üzerinden görüntülü iletişiminiz için pc kamera'da sunulmakta. Bu paket için istenilen ücret ise aylık 50$ ile 70$ arasında değişmekte ve aynı koşullarda dahada uygun fiatlar bulmak olası. Türk Telekom tarafında ise extra hizmetlerin hiç biri sunulmadığı halde daha düşük olan 1024/256 band genişliğindeki hat için istenilen aylık ücret sıkı durun 918.000.000.-TL (yazıyla -dokuzyüzonsekizmilyon-) ki buda aşağı yukarı aylık 600$ civarında bir rakama denk geliyor.Ve sanırım TT'nin fiatlandırma polikası üzerinede başka bir şey söylememe gerek yok Olayın satış anı ve sonrası verilen destek hizmeti boyutuda hiç sevimli değil. Türk telekom kullanıcıların karşılaştığı sorunlara çözüm bulmak için tahsis ettiği telefonlar ve bu telefonların başında size hizmet etmek üzere görevlendirdiği uzman görevlilerde bulunmakta. Ama bu güne kadar bir (numara ile "1") kez bile bu telefon numaralarından başlarında bana hizmet için bekliyen görevli arkadaşlara ulaşıp bir iki kelime dahi edemedim. Sürekli meşgul çalan numaralar ile ilgili olarak Bilişim 2001'deki TT standında görevli olan bayan'a "böyle bir sorun var ne olacak bu işin sonu" diye sorunca "Yok dahada neler tamam biraz yoğun ama abartıyorsunuz" diye cevap aldım."Eh nasıl olsa gene sürekli meşgül çalacak masraf olmaz gelin şimdi burdan arayalım bakalım ne kadar zaman sonra ulaşacağız" diye diretince geçen 45 dakika sonrası pes eden görevli "Ya şimdi aklıma geldi bugün bizim telefon hatlarımızda bir sorun vardı onu düzeltmek için çalışmalar yapılmakta, onun için bu gün meşgül çalıyor. Sen şimdi git yarın gel..." diyerek beni nazikçe başından kovaladı. Eğer bir problemle karşılaşırsanız çoğunlukla bunu yine kendiniz çözmek durumundasınız. Problemin sizin tarafınızda oluştuğunu düşünüyorsanız ilk önce konu hakkında tecrübesi olduğuna inandığınız bir arkadaşınıza, sonra modemi satın aldığınız firmaya başvurun. Yok eğer sorunun kaynağının TT tarafında olduğuna inanıyorsanız ve meşhur destek hattına sizde ulaşamıyorsanız bir süre bekleyin bu güne kadar karşılaştığım hat problemleri en geç 24 saat içinde kendiliğinden düzeldi. Daha uzun süren bir problem ise direkt olarak genel müdürlüklere yazılı olarak başvurun. Yurtdışındaki ADSL hizmeti veren firmalarda sunduğu ekstra hizmetlerin hiçbirinin TT tarafından sunulmadığını söylemiştik. E-mail için bile ayrı bir ISP'den account olmak durumundasınız. İşin daha da komik tarafı şu an Türkiye'deki belli başlı ISP ler TT'nin haksız rekabette bulunduğunu öne sürerek kendi aralarında imzaladıkları "Toplu İçerik Kullanım Sözleşmesi" ne uymayan TT ADSL kullanıcılarının kendi portallarına erişimini engellemekte. Hernekadar illede bu portallara erişmek istiyorsanız, popüler download sitelerinin hemen hepsinde bulabileceğiniz IP saklayan utilityler sizin net üstündeki IP'nizi masklayarak bu portallara erişiminize imkan tanıyorsada işin bu hallere gelmesinin mantığını kavramak zor. Türkiyedeki ADSL uygulaması ile ilgili aslında çokda fazla yoruma gerek yok.Konunun özetini dilim döndüğünce aktarmaya çalıştım. Alternatifleri ile karşılaştırıldığında başlangıçtaki yüksek modem maliyetleri dışında sürekli online bağlantı karşılığı Türkiye'deki alternatiflerine göre makul sayılabilecek bağlantı ücretleri ile maalesef farklı bir çözüm yok. Bu yazıyı aslında genel hattları itibari ile Mayıs 2001 tarihinde hazırlamış,çeşitli fırsatsızlıklar yüzünden bir türlü yazıyı tamamlıyamamıştım.Yaklaşık 6 ay sonra tekrar ele aldığımda geçen zamana rağmen,olumsuzluklardan hiçbirine son kullanıcı yararına bir çözüm oluşturulmadığını görmek üzücü ve geleceğe yönelik beklentiler anlamındada oldukça düşündürücü... TEKNİK DESTEK ADSL TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ * Access Network (Erişim Şebekesi) Farklı teknoloji ve ürünlerle veri omurga şebekelerine bağlantı amacıyla kullanılan çözümleri içerir. * Access Nodes (Erişim Düğümleri) Veri omurga şebekelerine abonelerin eriştiği santral ve cihazları içerir. * ADSL (Asymmetric Digital Subscriber Line - Asimetrik Sayısal Abone Hattı) İki telli bakır hatlardan 1.5Mbps ile 8Mbps arasında değişen hızla bilgi çekme (downstream), 16Kbps ile 800Kbps arasında değişen hızlarla bilgi gönderme (upstream) yapabilen sayısal erişim teknolojisidir. * APON (ATM Passive Optical Network) ATM üzerinden pasif optik network çalıştırılmasıdır. * ATM (Asynchronous Transfer Mode) Çok yüksek hızlarda hücresel bilgi iletimi, ADSL üzerinden de gönderilebilir. * ATM25 ATM forum 25.6Mbit/s hücresel kullanıcı arayüzüdür, IBM token ring network'te kullanılır. * ATU-C ve ATU-R Merkez ve uzak uç ADSL iletişim cihazıdır. (Bazı uygulamalarda erişim düğümü ile entegre olabilir). * BDSL VDSL ile aynı anlamdadır. * B-ISDN (Broadband ISDN) Genişband Tümleşik sayısal veri şebekesidir. * CATV (Community Access Television - Cable TV) Kablolu televizyon hatlarını kullanarak Internete erişim tekniğidir. * Core Network (Çekirdek şebeke) Santral, anahtarlama ve transmisyon altyapı ana noktalarının birleşiminden oluşur. Geniş kapsamlı bir hizmet ağıdır ve genellikle ülke çapında kurulu şebekeleri içerir. * CSA (Carrier Serving Area) Operatörün hizmet sağlayabildiği kapsama alanıdır. * DSLAM (Digital Subscriber Line Access Multiplexer) DSL kullanıcıların servis sağlayıcının "Erişim Düğümü"nde sonlandığı şasidir (shelf). * DS0 (Sayısal sinyal 0) 64Kbps sayısal iletişim standardıdır. DS0, TS (time slot-zaman bölmesi) kavramı ile özdeştir. * DSL (Digital Subscriber Line - Abone sayısal hattı) Bu teknoloji ile mevcut bakır hatlardan sayısal iletişim sağlanır. * E1 Avrupa iletişim standardıdır. 32 zaman bölmesinden oluşan, toplam 2,048Mbps hızında iletişim sağlayan çerçeve (frame) yapısıdır. İşaretleşme ve senkronizasyon dışında iletim için genellikle 30 zaman bölmesi kullanılır. * Feeder Network Erişim Düğümleri'nin Çekirdek Şebeke'ye bağlantı kısmıdır. * FEXT (Far End Cross Talk) Yan yana giden bakır hatlarda, bir hattın diğer hattın uzak ucunda oluşturduğu çapraz gürültüdür. * FTTCab (Fiber to the Cabinet) Abone hattı bağlantısının yapıldığı saha dolabını telefon santraline fiber ile bağlayan şebeke mimarisidir. * FTTH (Fiber to the Home) Kullanıcının evlerine kadar telefon şebekesi üzerinden fiber haberleşmesi hizmetidir. * FTTK veya FTTC (Fiber to the Kerb) Operatörün verdiği veri iletişim hizmetlerinde telefon şebekesi üzerinden yapılan optik fiber haberleşmesini iki telli bakır sinyaline çeviren dağıtıcı noktadır. Bu noktalar genelde cadde ve sokaklarda bulunan saha dolaplarıdır. Kullanıcılar bu noktalardan kendilerine tahsis edilen iki telli bakırla ev ve ofislerine hat alırlar. * HFC (Hybrid Fiber Coax) Genellikle kablo TV şebekelerinde kullanılan bir altyapı çözümü olan HFC, dağıtım noktasına kadar fiber, bu noktadan sonra da koaksiyel kablo ile iletişim sağlayan altyapı çözümüdür. * HDSL (High - Bit-Rate Digital Subscriber Line) Yüksek hızlı Sayısal Abone Hattıdır. HDSL ile 4 tel üzerinde E1 iletişim hızı sağlanır. * ISDL ISDN teknolojisini kullanarak 128Kbps hızında IDSL bağlantısı sağlamak amacıyla kullanılır. * ISP (Internet Service Provider) Internet Servis Sağlayıcısıdır. * LAN (Local Area Network) Lokal Alan Şebekeleri'dir. * LEC (Local Exchange Carrier) Yerel operatörlere verilen genel tanımdır. * Loop Qualification DSL teknolojisinde belirtilen belli bir veri iletimi oranıdır. * MPEG (Motion Picture Experts Group) Sıkıştırılmış video iletimi standardıdır. * NEXT (Near End Cross Talk) Yan yana giden bakır hatlarda, bir hattın diğer hattın yakın ucunda oluşturduğu çapraz gürültüdür. * N-ISDN (Narrowband ISDN) Darband ISDN'dir. * NSP (Network Service Provider) Şebeke servis sağlayıcıdır; katma değerli network hizmetleri gerçekleştirir. * NTE (Network Termination Equipment) Hatları sonlandırma cihazlarıdır. * OC3 (Optical Carrier 3) Fiber erişim ortamında 155Mbps hızında erişim standardıdır. * ONU (Optical Network Unit) Erişim düğümlerinde optik işaretleri elektriksel işaretlere çevirerek abonelerin bağlandığı bakır veya koaksiyel kablo üzerinden iletimini sağlayan birimdir. * PON (Passive Optical Network - Pasif Optik Network) Fiber temelli pasif iletişim şebekesidir. * POTS (Plain Old Telephone Service) Geleneksel telefon hizmeti şebekesi. * PTT Avrupa'da ve ülkemizde de daha önce ismi aynı olan telefon hizmetlerini veren kurum ismi. * RADSL (Raid Adaptive ADSL) İletişim kurulurken, hattı olabilecek en yüksek hızda kullanmak üzere modemlerin birbirleriyle anlaşatığı ADSL versiyonudur. * Splitter (Dağıtıcı) ADSL cihazı kullanılan hat üzerinden ses ve data işaretlerini ayırmak için kullanılan bir filtre cihazıdır. * SDSL (Symettric Digital Subscriber Line - Simetrik DSL) Bilgi çekme (upstream) ve bilgi gönderimin (downstream) aynı olduğu DSL çeşididir. * T1 24 ses kanallı 193 bit frame'e paketlenmiştir 1,544Mbps hızında iletim yapılır. DS1'le aynı şeydir. * Telco Telefon hizmeti veren şirketlere verilen genel isimdir. * TPON (Telephony over Passive Optical Network) PON üzerinden telefon görüşmeleri yapılmasına denir. * VADSL (Very high speed ADSL) Çok yüksek hızlı ADSL'dir. VDSL ile özdeştir. * VDSL (Very high data rate DSL) Hızları 12,9 ile 52,8 Mbps arasında değişen, bakır hatlar üzerinden yüksek hızlı ADSL erişmdir. * WAN (Wide Area Network-Geniş İletişim Ağı) Genellikle kurumlar tarafından uzaktaki ofislerini kendilerine veya birbirlerine bağlamak için fiber optik, kablosuz (wireless) ekipmanlar kullanılarak, veya özel hatlar kiralanarak gerçekleştirilen geniş alan şebekelerdir. Modem yardımıyla birbirine bağlanan LAN'lardan (Local Area Network-Yerel İletişim Ağı) meydana gelir. MODEM NEDİR ? Sözlükteki anlamı; mo (dulateur) ve dem (odulateur) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Mo bilgi, dem ise işlem anlamına gelmektedir.Bir uzaktan bilgi işleme tesisinde, bir merkez ordinatöre bir telgraf veya telefon hattıyla bağlanmış olan çıkış ve giriş üniteleri yakınına yerleştirilen cihaz; bu cihaz bir modülatör ve bir demodülatörden meydana gelir. (Modülatör, çıkışta iki sayılı bilgileri modüle edilmiş işaretler haline dönüştürür. Bu işretler demodülatör tarafından alıcıya gönderilmeden önce ilk biçimlerine getirilir. Sonuçların ulaştırılması aynı ünitelerle yapılır. ) Terim anlamı; bilgisayarımızın başka bir bilgisayar veya ağ ile iletişim kurabilmesi için ya bir ağ adaptörüne veya çevirmeli bir ağ bağlantısı kurabilmek için modeme ihtiyacımız vardır. Ağ adaptörleri genellikle yakın mesafede hızlı ve güvenli veri iletişimi için tasarlanmıştır. Bu şekilde bir bağlantı için uygun bir ağ yazılımı veya işletim sistemi tarafından destelenen bir bağlantı türü gereklidir. Ama araya uzak mesafeler de girerse iş biraz zorlaşacaktır. İki ayrı şehirdeki bilgisayarı birbirine bir ağ kablosuyla bağlayamayacağımızdan ya bir kiralık bir hat alacağız ya da işimiz kısa sürecekse normal telefon hatları üzerinden veri aktarımını seçmeliyiz. Bu iş için en pahalı seçenek de budur. İşte bu şekilde bir bağlantı için bize gereken donanıma kısaca modem diyoruz. Modemler bilgisayardan gelen dijital verileri, telefon hattı üzerinden iletilebilmesi için gereken analog sinyal şekillerine çevirir. Karşı taraftaki modem, bizim göndermiş olduğumuz bu sinyalleri tekrar eski dijital hale yani 0 ve 1’ e çevirir.Böylece bilgi alışverişi olur. Modemler vasıtasıyla aktarılan analog veri deseni hattaki ek sinyaller nedeniyle orjinal veri ile istem dışı bir birleşmeye yol açar; ve verinin orjinalini bozar.Burada istenmeyen ek veri sinyalinden kasıt telefon hattını fiziksel yetersizliklerinden dolayı oluşan parazitlerdir.Bu nedenle sisteminiz için kullanmayı düşündüğünüz modem hataları en aza indirilebilecek bir yapıya sahip olmalıdır .Ortaya çıkabilecek problemler çoğunlukla geri çevrilebilir.Hatayı düzeltmek için gönderilen veri paketinden sonra bu veriyi tanımlayan ek bir veri paketi yollanır.Bu paket bir parity bitidir.Veri diğer uca ulaştığında ek veriyle karşılaştırılır.Veride bir hata bulunursa veri paketi tekrar istenir.Eğer hem veri paketinde hemde parity bitinde hata söz konusu olursa sistem çalışmaz. İki bilgisayar arasındaki bağlantı sırasında oluşan bir hatanın nerede ve neden kaynaklandığını bulmak için üç aşamalı bir yol izlenir.Hata durumunda gönderici modem kendini test eder, hata kendinden kaynaklanmıyorsa karşı modeme kendisini test etmesini bildirir.Eğer hata her iki modemde de değilse kullanılan hattın testi yapılır. Modemlerde veri iletişimi Yarı-dublex yada tam dublex olmak üzere iki durum var.Yarı dublex bir veri iletişiminde, giden veriye karşılık gelen veri aktarımı olur.Tam dublex’te ise aynı anda hem gönderim hem alım işlrmi yapılır. Gelişen teknoloji sayesinde hemen hemen tüm modemlerde faks özelliği ve bazı modemlerde de ses kartı özelliği aldığınız modem kartlarının üzerine gelmektedir. Modemler telefon hattı üzerinde 300 ile 3000hz arasında analog ses dalgaları iletir.Bu gerçek zamanlı bir konuşmadır.Modem bağlantısı seri portlar tarafından sağlanır.Seri porttaki bu veri iletişimi UART Chipi tarafından sağlanır.UART Chipi cinsine göre modemin hızı belirlenir.Örneğin modemimizin chipi 16550 ise yaklaşık hız 33600 civarındadır. Veri iletişiminde Digitalden Analoga ve Analogdan Digitale geçiş işlemi DAC’e ADC tarafından yapılır.Veri aktarımında sesli veriler kullanılıyorsa işin içine DSP(Digital Signal Processor) girmektedir.Çünkü ses verileri daha yoğun ve geniş bir işlemdir.Digital sinyal işlemci yani DSP modemin enm önemli parçasıdır.Verinin iletişimine uygun hale gelmesini ve seslerin iletilebilmesini sağlar. Modemler telefon hattı üzerinden her iki yöne, ses bandında 300 ila 3.000 Hz arasında analog sinyaller gönderir. Bu iki frekans bandı arasında analog ses dalgalarıyla veri paketlerini iletirler. Konuşma esnasında da sesleri seri kapıdan yani RS-232C’ den çıkar. Bu kapılar her bilgisayarda mevcuttur. Standart olarak seri kapı 1(COM 1 ), farenin bağlanması içindir. Bazı sistemlerde fare, PS/2 arabirimi üzerinden bağlandığı için COM 1 (seri kapı 1) işgal edilmez. Seri kapılar 9 ve 25 iğnelik erkek konnektörlerden yapılmıştır. Bazı sistemlerde her ikisinin de olmasına karşın, bulunmama ihtimali de mevcuttur. Modeminizle birlikte bu kapılar için uygun jaklı bir kablo verilecektir. Önceden BBS’ ler vardı. Bir bilgisayar, bir modem ve bir BBS programıyla sanal dünyada gezinti yapılabiliyordu. Ayrıca dosya alış-verişi yapılıyor veya mesajlaşılıyordu. Önceden sanal dünya çok dardı ve burada gezinti çok yavaş işliyordu. Daha sonra sanal dünya genişledi. O kadar genişledi ki internet evlere girdi. Biraz yavaştı ama herkes interneti biliyordu. İnternet dünyasını gezip, görmek istiyorlardı. Bilgisayar firmaları da bu alana yöneldiler. Sürat önem kazandı. Sürat ve daha rahat bilgi alabilmek için modemler de geliştirilmeye başladı. Bir çok modem markası çıkarıldı. Bu çıkan modemlerde windows95 gibi programlara uyumu ve tam performansta çalışması önem kazandı. KULLANIM ALANLARI: Bir modeme sahip olmak demek çok geniş bir bilgi dünyasının kapısında olmak demektir. İnternet ve BBS bağlantıları bize bu bilgi dünyasının sonsuz olanaklarını sunmaktadır.Yapacağınız bağlantı nereye olursa olsun modeminiz size tek ve belirli bir bilgisayara bağlar internet ortamında bu servis sağlayıcısının serverıdır.Diğer yaygın bir kullanım alanı ise aynı şirket bünyesinde farklı noktalarda kullanılmasıdır. MODEMDEKİ BAZI PARÇALAR : UART : Seri kapıların kalbi olan çipe uart denir. (Universal Asynchronous Receiver/Transmitter). Uart’ ın 8250, 16450, 49880 şeklinde adlandırılan modelleri vardır. Bu çipin cinsine göre de dış ortama yani modemin gönderebileceği en yüksek hız yaklaşık olarak şu şekildedir: Tabloda görüldüğü gibi 28.800 veya 33.600 olarak satılan bir modem için ihtiyacımız olan bir uart çipi 16550’ dir. Daha düşük hızları destekleyen bir çipe sahip bir sistem iyi bir performans elde edemez. Sisteminizdeki uart çipini DOS’ la gelen MSD programını çalıştırarak rahatlıkla öğrenebiliriz. Eğer sisteminizdeki uart çipi 16550 değilse alacağınız bir modemin dahili bir modem olması da işimizi görecektir. Dahili modemlerde uart, modemin üzerindedir. İletişim esnasında veriler uart üzerinden seri kapıya, oradan da seri arabirim kablosu vasıtasıyla modeme gelir. Veri iletiminde işleminde veriler bilgisayarın seri kapısına oradan da modeme gelir. Modemin bu veriyi iletebilmesi için hat üzerinde karşı modemle bağlantı kurması gerekir. Modemimiz karşı modemi arar ve karşı modem de hatta beklemede ise otomatik olarak cevap verir. Bu cevap hangi hızları, protokolleri desteklediği ve o anda hangi hızda veri iletebileceği üzerindedir. Veri bilgisayardan modeme gelir, modem bu veriyi içindeki DAC (dijital- toanalog converter) vasıtasıyla analoğa çevirir. DAC, ikili dijitlerden (1’ler ve 0’ lar ), analog dalga şekillerini yeniden elde eder. Artık analog şekildeki veri, telefon hattındaki taşıyıcı sinyale bindirilir ve karşı taraftaki modeme ulaştırılır. Karşı modem iletilen verileri ters işleme tabii tutar ve ADC (analog- to-dijital converter) vasıtasıyla sayısal hale getirilir. ADC, gelen analog voltaj dalga şekillerinden, dijital ikili sayılar sırası üretilir. Ama işin içine ses gibi daha geniş bir işlem girerse ortaya DSP’ ler (dijital signal processor) çıkar.Sahip bir arkadaşınızla bağlantı kurdunuz. Transfer hızının hiç bir zaman 56 K DSP, kompleks matematik işlemleri için optimize edilmiş dijital sinyal işlemci. DSP’ ler modemlerde büyük önem taşırlar. Verinin iletilmeden önce, iletişim için uygun hale getirilmesi ve ses iletişimi için işlem yapar. DSP’ ler farklı amaçlar için de programlanabilir. Piyasada değişik adlar altında satılan ürünler arasında fark, yalnızca veri aktarımı için kullanılan çipler ve firmaların kendileri için yazmış olduğu ROM kodları taklit edilmekten kurtulamaz. Yeni teknoloji 56 K modemlerde modem üzerindeki ROM yenilenir. Modem yeniden açıldığında DSP yeni ROM’a üzerindeki yazılıma göre yeniden programlanır. Programlanmaktan kasıt DSP üzerindeki registerler’ ların set edilip yeni işlem için hazır hale getirilmesidir. Bu ROM değişmesi ile bir üst modele upgrade işlemi çoğunlukla harici modemlerdedir. Birçok dahili modem terfi işlemi için yazılım kullanır.Ama terfi işleminden her zaman mükemmel sonuç beklemek yanlıştır. Bazen istenmeyen durumlarla da karşılaşılabilir. ITT-T tarafından desteklenmeyen bir terfi işleminden sonra başka modemlerle bağlantı kurmama gibi olağan durumlar olabilir. Zaten yeni teknoloji olan X2 terfisinin yapılabilmesi için gerekli olan ve çok önemli şeyler vardır. İlk gerekli şey bağlantı tarafının sonunun sayısal bağlantıda olması gerektiğidir. Bu ne demektir? İnternet servisi alıyorsunuz ve 56 K bir modeme sahipsiniz ve yine 56 K modeme olmayacağı kesindir. Çünkü analog’ tan analog’ a bir bağlantıda hattın kalitesi hiç bir zaman o kadar iyi olmaz. Zaten teorik olarak hat üzerindeki en yüksek hız 53 Kbits/saniye olabilir. Önemli bir konuda günümüzde Türkiye’ de telefon hatlarındaki ulaşım hızının düşük ve kalitesiz olmasıdır. Bu da bir bilgiyi almamızdaki zamanı arttırır. Böylece modem de istenen hızda çalışmaz. Buna da rağmen dosya çekmeye başladığınız zaman gelen veri akışı ancak 56 K hıza ulaşabilir. Siz veriyi 56 K hızda gönderemezsiniz. Modem bağlantılarında her zaman en yüksek hızda gerçekleşecek diye bir kural yoktur. Düşünün, telefonu açıyorsunuz ama her zaman aynı hat, bağlantınız için size verilmiyor. Santral o an boş olan bir hattı sizin kullanımınıza sunuyor. Bundan dolayı hattın her zaman iyi olması beklemek yanlış olur. Kısaca modemin iyi olduğunu ancak evinizde bağlantılara başladıktan sonra anlayabilirsiniz. Yoksa bütün modemler yaklaşık olarak aynıdır fakat hat kalitesine göre modeminizin performansı da değişecektir. Yoksa modemleri kapalı santralde birbirlerine bağlamak ve bunu test ettik diye yazmak doğru değildir. Burada dikkat etmeniz gereken en önemli husus, modemleri test etmek isterseniz hiçbir zaman aynı marka iki modem arasındaki bağlantı hızına göre karar vermemeniz gerektiğidir. Aynı marka modem hemen her zaman kendi markasındaki ile iyi sonuç verecektir. Modemleri test etmek isteyen, bütün modemleri kendi markası hariç biri de bağlantı hızıdır. Özel bir AT komutu arcılığı ile bağlantı sağlandıktan sonra ekranda modemlerle bağlantı testi yapmalıdır. Modemin Hızı Modemin hızı bps terimiyle belirtilir 33.600 bps gibi burada 33600 bps (bits per second ) saniyede iletilen bit miktarını belirtir.Yani modem 33600 adet oval transfer edebilmektedir.Hız için kullanılan bir başka terim ise bound terimidir, ve değişen sinyal durumunu açıklar.Modemlerde kullanılan bir başka hız terimi ise cps’dir.Caracters per second.Yani saniyede transfer edilen karakter sayısıdır. Bağlantı Hızı : Çok yanılgıya sebep olan konulardan görüntülenecek hızın çeşidi belirlenebilir. Bu hız ya modem ile bağlı olduğu bilgisayar arasındaki hızdır ya da modemin karşıdaki modeme bağlantı hızıdır. 115200 baud gibi bir hızla herkes mutlaka karşılaşmıştır. Ancak bugün kullandığımız analog hatlarda 33,600 bps (bits per second) hızın üzeri mümkün değildir. (en azından iki taraflı olarak) Ulaşıldığı sanılan daha yüksek hızlar aslında modem ile bilgisayar arasındaki hızlardır. 56 Kbps son zamanlarda bu hızda olduğu söylenen birçok modem piyasaya sürüldü. Ancak söylenmeyen bazı gerçekler de var. Maalesef bu hıza ulaşan çok az sayıda modem vardır. 56 K hızına ulaşa bilmek için bir host side (server) modemin aranması gerekiyor. İkisi de “client” olan modemler en fazla 33,600 bps hızında birbiriyle bağlanabilirler. 56 K için server modemine sahip olan tarafın ayrıca bir de dijital hatta ihtiyacı vardır. Band genişliğini yeterli tutmanın tek yolu budur. Hata Düzeltme Protokolleri : Her iki taraf da gelen paket ile ilgili bazı matematiksel işlemler yaparak buldukları değerleri karşılaştırırlar. (Bayt bayt, yani bazı onaltılık rakamlar olarak geldikleri için matematiksel işlemler yapmak o kadar da zor değil.) Eğer karşılıklı iki değer birbirini tutmuyorsa alıcı taraf gönderen tarafa son paketi bir daha göndermesi için istekte bulunur. Bu işlem sırasında kullanılan algoritmalar önemlidir ve bazı protokoller geri istekte bulunmadan hatayı düzeltebilecek kapasitededirler. Özellikle uzak mesafe haberleşmelerinde bu geriye dönüşsüz hata düzeltme çok önemlidir. Bazı hallerde belirli oranlarda kayıplara razı olunabilen bu gibi haberleşmelere örnek olarak dünya ile uydular arası haberleşmeleri verebiliriz. MNP 1-4 arası ve V.42 modem haberleşmesinde en popüler olan hata düzeltme protokolleridir. Özellikle “beyaz gürültü” denilen hat parazitinin olduğu şebekelerde sağlıklı iletişimi sağlarlar. İletişimin sağlıksız olmasının sebepleri arsında manyetik alanlar, uzun mesafeli hatlar, zarar görmüş hatları sayabiliriz. MNP, Micronom Networking Protocol kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur ve hatayı tesbit ve düzeltmeye yönelik bir protokoldür. V.42 ise ITU-T tarafından belirlenmiş uluslararası bir standarttır. Gürültüsüz hatlarda MNP 4 ve V.42 daha yüksek bir başarı göstermektedir. Veri İletişimini Etkileyen Faktörler : Modem hızınız ne olursa olsun iletişiminizi etkileyen pekçok etken üreticinin gösterdiği hıza ulaşmanızı imkansız kılar.Örneğin 33600 bps hızında bir modeme sahipsiniz.Ama karşınızda aşağıdaki sorunların olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. • Analog to analog bağlantının kalitesi yani PTT hattının kalitesi asla 33600’lük bağlantı hızına erişememektedir. • Karşı bilgisayarda bağlandığınız modemin hızı 33600 ‘den düşükse örneğin 28800 bps gibi bağlantı düşük olan modemin hızında olacaktır.yani 33600’lük modeminizle 28800 bps’lik hıza dahi erişemiyebilirsiniz. • Modeminizle kullandığınız yazılım gereği kadar verimli çalışmıyorsa bu hızınızı olumsuz etkileyecektir. • Sizin yada karşınızdaki makinanın konfıgrasyonnundan dolayı oluşan hız kayıpları • Yine PTT hatlarından şikayet edebiliriz Bulunduğunuz bölge santralı eski tip santral olabilir.Yada santraldaki hat yoğunluğu kapasitenin üzerinde olabilir.Bu da bağlantı hızınızı etkileyecektir.Özellikle internet bağlantılarında kopmalara yol açacaktır. Veri Sıkıştırma Protokolleri : Her ne kadar veri iletişimi sırasında çoğunlukla sıkıştırılmış dosyalar kullanılsa da bazı durumlarda saf dosyaların transferi gerekiyor. İki tane ana protokol var ve temelde işleyiş mantıkları aynı. MNP 5 ilk geliştirilen veri sıkıştırma protokolü ve sıkıştırma oranı 2:1. V.42 bis ise daha yeni bir protokol ve 3:1 oranında, bazı hallerde ise 4:1 oranında sıkıştırma oranı sağlıyor. Veri Akışı Kontrolü ( Flow Control ) : Akış kontrolü modem ile bilgisayar arasında veri alışverişi sırasında kullanılan bir tekniktir. Modemin veri depolama için sınırlı bir tampon belleği olduğu için haberleşme sırasında sürekli ve düzenli bir şekilde bu belleğin tazelenmesi gerekir. Gönderilen veri paketinden sonra hemen yenisi bilgisayar tarafından gönderilmelidir.Aynı şekilde henüz tampon bellek boşalmadıysa da boşalana kadar bilgisayar bekletilmelidir. Donanımsal ve yazılımsal olarak bu halledilebilir. Ancak her iki tarafta da aynı yöntem seçilmlidir. Donanımsal olduğu zaman RTS/CTS veri uçları kullanılır ve haberleşme bu uçlr ile yapılır. Yazılımsal olduğu zaman ise XON/XOFF adı verilen iki özel karakter kullanılır. V’ ler ve Noktalar : V.32: Consulting Committee for International Telephone and Telegraph ( veya "CCITT" ) veya yeni adıyla ITU-T tarafından 9.600 bps ve 4.800 bps modem operasyonlarının sandardı. Hat kalitesi düştüğünde 4.800 bps hıza düşmektedir. V.32 bis: CCITT’ nin farklı markaların modem kapasite sandardı. Operasyon hızları; 14.400 bps, 12.000 bps, 9.600 bps, 7.200 bps, 4.800 bps. V.32 bis standardında hat kalitesi kötüleşirse hız otomatik olarak düşer ve hattın kalitesi düzeldiğinde doğrudan daha yüksek bir hıza çıkar. V.32 terbo: 19.200 bps normal ve kiralık hat üzerinde tam çift yönlü veri iletişimidir. AT&T tarafından geliştirilmiştir ama ITU-T tarafından desteklenmemiştir. V.33: 14.400 bps dört telli kiralık hat üzerinde senkronlu veri iletişimidir. V.34: ITU-T standart olarak saniyede 28.800 bps hızda çalışırlar ve hat sinyal kalitesine göre de kendi hızlarını otomatik olarak ayarlarlar. V.34+: ITT-T tarafından onaylanmamış fakat yaygın olarak kullanılan ve saniyede 33.600 bps hıza izin veren transfer standardıdır. V.42: CCITT’ nin hata kontrolü ve tesbiti için LAPM standardıdır. MNP kademe 2’ den 4’ e kadar kapsar. MNP 10, telsiz telefonlar için tasarlanmış bir hata düzeltme protokolüdür. V.42 bis: V.42 uzantısı veri sıkıştırma protokolüdür ve 4’ te 1 sıkıştırmayı destekler. MNP Class 5: Microcom firması tarafından oluşturulan 2’ ye 1 oranında veri sıkıştırma algoritmasıdır. MNP Class 7: Yine Microcom firması tarafından oluşturulan 3’ e 1 veri sıkıştırma algoritmasıdır. V.54: ITU-T tarafından oluşturulan geri döngülü test prosedürüdür. Faks Modemler : Modemler veri iletimi için yapılmış olmalarına rağmen artık standart olarak faks iletişim özelliklerini de bünyesinde barındırmaktadır. Başka bir faks cihazına ihtiyaç duymamaları yaygınlaşmalarını sağlamıştır. Bilgisayar ortamında yazılmış dosyalar veya çizimler kolayca yazılımlar vasıtasıyla istenen kişi veya kişilere fakslanabilir. Dış ortamlardan da bir tarayıcı vasıtasıyla metin veya çizimler alınabilir. Dışarıdan gelen fakslar eğer istenirse doğrudan yazıcıya yönlendirilir ve kağıda baskı yapılabilir. Faks/modeminizin kutusunun dışına dikkat edrsniz bazı sınıf ve grup tanımlamaları görürsünüz. İsterseniz bu tanımlamalara biraz daha yakından bakalım: CLASS 1 modemler standart Hayestipi AT yazılımı komutlarıyla operasyonlarını yürütürler ve gelen faksları otomatik olarak tanımazlar. CLASS 2 modemler donanım olarak faks kabiliyetine sahiptirler ve faks veya veri çağrılarını kendileri tanırlar. Faks makineleri ve modemler hızlarına ve teknolojik sınıflarına göre 4 gruba ayrılırlar. GROUP 1’ e dahil faks/modemler standart 8-1/2" * 11" sayfayı yaklaşık olarak 6 dakikada göderir. GROUP 2’ ye dahil faks/modemler standart 8-1/2" * 11" sayfayı yaklaşık olarak 3 dakikada gönderir. GROUP 3’ e dahil faks/modemler standart 8-1/2" * 11" sayfayı yaklaşık olarak 20 saniyede gönderirler. GROUP 4’ e dahil faks/modemler gerçek birer şahesedir ve 64.000 bps gibi çok yüksek hızlarda çalışırlar. ISDN NEDİR : ISDN Türkiye’ de şu anda olmayan dijital bağlantı imkanı sağlayan telefon şirketiyle sizin aranızdaki bağlantıya verilen isimdir. Integrated Services Digital* Network (ISDN) olarak da açıklanabilir. Kuruluşu çok kolaydır ve herhangi bir ek donanıma ihtiyacı yoktur. Modeminizin arkasındaki modüler konnektöre telefon şirketinizden gelen ISDN bağlantıya hazırdır. ( Bu bağlantı NT-1 veya NTU olarak da bilinir .) NT-1’ le, 64 Kbps hızında iki tane dijital bağlantıyla sağlanır. ( 128 Kbps bağlantı için bu ikisi birleştirilir.) Siz sadece ISDN kablosunu modeminize seri kapıya ara kablonuzu bağlarsınız. Yapacağınız, sadece Internet yazılımınızı kurmak ve sörfe başlamaktır. Sizin isteğinize göre servis veren telefon firması size 64 Kbps veya 128 Kbps için çift kanal verecektir. MODEM SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR : Her zaman fiyatı ucuz bir mala yönelmek bilgisayar piyasasında gerektiği zaman teknik destek bulamama ve problemlerinizin çözülememesi demektir. Bundan dolayı bir malı almadan evvel piyasada bulabildiğiniz öteki ürünlerde olup da sizin seçtiğinizde nelerin olmadığını bulmaya çalışın. Eğer bulduğunuz teknolojik olarak bir eksiklik değilse o malı tercih edin ama teknolojik olarak bir uçurum varsa o maldan kaçın. Bir modemin işletim sistemleriyle bir uyumsuzluk problemi varsa zaten firma o mal için yeni sürücü için çalışıyordur. Ama teknolojik olarak bir şeyler eksikse ya dahili modeminizi ya da harici modeminizi değiştirmeniz gerekir ki bu çok yüksek fiyatlara çıkacaktır. Modemlerle birlikte verilen yazılımlar sizleri pek etkilemesin bu yazılımların büyük çoğunluğu ya Amerika veya bir Avrupa ülkesi için düşünülmüştür. Ve ülkemizde kullanma imkanı yoktur. Teknolojik olarak bütün modemler aynıdır tek farkları modemi üreten firmanın modem üzerindeki ROM’ da kullandığı yazılımdır. Bütün hızlı ve güvenli bağlantılardan, hat kötü olduğunda modemin yaptıklarından işte bu ROM sorumludur. Mümkünse modeminizi 33.600 bps hızı destekleyen bir V.34+ tipi seçmeye bakın genellikle bu modemler %15 gibi bir hız faydası sağlayabiliyorlar. Yeni bir modem aldıysanız yapmanız gereken evin telefonunun devamlı meşgul çalmaması için yeni bir telefon hattı almak ve onu sadece modeminize ayırmaktır. Modeminizi güç kaynağını elektronik cihazlardan ( genellikle monitörden ) uzak tutmalısınız. Dahili modemlerde böyle bir imkanınız genellikle olmayacaktır. Aynı tavsiye telefonunuz ve kablosu içinde geçerlidir. Harici Modemlerin Ön Panellerindeki Göstergelerin Anlamları TD: (Transmit Data) Modemden veri paketi yollandığı zaman yanar. RD: (Receive Data) Modeme veri paketi geldiği zaman yanar. DTR: (Data Terminal Ready) Bilgisayarın ( veya verileri modeme yollayan cihazın ) hazır olduğunu belirtir. CTS: (Clear To Send) Bu modemin bilgisayara yolladığı bir sinyaldir. Tamponunun boşaldığını, bilgisayarın yeni veri paketini yollayabileceğini belirtmek içindir. RTS: (Request To Send) Bilgisayar modeme veri göndermek istediği zaman bu led yanar. DCD: (Data Carrie Detect) Karşıdaki modemle bağlantı kurulduğunda yanar ve veri transferi için hazır bulunduğu anlamına gelir. OH: (Off Hook) Telefonun modem tarafından açıldığını belirtir. AA: (Auto-Answer) Otomatik cevaplama modunun aktif olduğunu gösterir. LL: (Leased Line) Modemin leased line modunda çalıştığını gösterir. MR: (Modem Ready) Modemin veri iletişimine hazır olduğunu belirten led’ dir. DTE: (Data Terminal Equipment) Veriyi modeme gönderen cihaza verilen addır. Örneğin modemli bir bilgisayarda, bilgisayar DTT’ dir. DCE: (Data Communication Equipment) Veriyi karşı tarafa yollayan cihazdır. Her modem bir DCE’ dir. HARİCİ VE DAHİLİ BİR MODEMİN SİSTEME VE İŞLETİM SİSTEMİNE TANITILMASI Modeminizi kurma işlemi iki aşamadan oluşur. Donanım ve yazılım. İlk önce operasyona donanımla başlanır, modem kurulur ve sonra iş, yazılımı, sürücülerini ve programları kurmaya gelir. İlk olarak modemlerin sisteme takılması işleminde önemli bir noktayı hatırlatalım. Eğer sisteminizde daha evvel bir modem takılmışsa, ana kartınızın BIOS’ u yeni modeminizi işletim sisteminize yeni bir donanım olduğunu belirtmeyebilir. Ama bu her zaman olacak diye bir kural yok. Eğer modeminizin Tak&Çalıştır (plug&play) desteği varsa takar takmaz çalışabilecektir. Tak&Çalıştır desteği mevcutsa ilk yapmanız gereken işlem sisteminizin BIOS’ unda COM2’ nin olduğu yeri bulmak ve kullanım dışı bırakmak olmalı. Bu işlem modeminizin COM2’ ye yerleştirmesine izin verecektir. Eğer yapmazsanız modem kendisini COM3 veya COM4’ e yerleştirecek ama IRQ (kesme) olarak da standart olan IRQ3 veya IRQ4 dışında boş olan 5 veya 7 numaralı kesmelerden birine yerleştirecektir. Eğer Windows95 üzerinde çalışacaksanız problem yok. Dos üzerinden bir BBS terminal programı kullanmaya kalktığınızda yazılım COM’ larınızda bir modem bulamayacaktır ve bundan dolayı işinizi göremeyeceksiniz. Yazılımlar standart dışı olan kesmeleri tanıma üzerine tam özürlüler. Eğer modeminizde Tak&Çalıştır desteği yoksa ilk jumper’ ların olduğu yer tespit edilmeli ve ayarlar yapılmalıdır. Neredeyse bütün modemler de jumper’ ların yanında ayar konfigürasyonları tablo halinde anlatılmıştır. COM1 kapısında farenizi kullanıyorsanız modemi COM4’ e ayarlamanız hem modem ulaşım problemlerini hem de başka bir ayara gerek duyma ihtimalini ortadan kaldıracaktır. Seri Kapılar Adresleri Kesmeleri COM 1 3 F 8 IRQ 4 COM 2 2 F 8 IRQ 3 COM 3 3 E 8 IRQ 4 COM 4 2 E 8 IRQ 3 Şekil’ de görüldüğü gibi seri kapılar her ne kadar birbirinden farklı adreslerde olsalar da, COM1 ile COM3 ve COM2 ile COM4 aynı kesmeleri kullandıklarından problem çıkartabilirler. Bu problem fareniz COM1’ deyken, modeminiz COM3’e takılırsa ortaya çıkacaktır. Aynı problem COM2 ve COM4 için de geçerlidir. Problem adres hattında değil ama kesme ihtiyacındadır. Ufak ayar işlemini bitirdiyseniz devam edelim. Bilgisayarımızın dışındaki bütün kabloları sökün. Rahat çalışabileceğiniz bir yere taşıyın ve arka tarafındaki vidaları sökerek iyi bir yerde saklayın (eksik veya parça arttırma olmasın). Kasanın kapağını açın. Ellerinizi kasanın boyasız bir yerine dokundurarak vücudunuzdaki statik elektriği boşaltın. Kasanın uygun bir yerindeki size engel teşkil etmeyecek kart yuvasını tespit edin ve hizasındaki braketi sökün. Bu kartın takılacağı yerin hizasındadır. Kartı yerine fazla bastırmadan ve tam oturacak şekilde yerleştirin. Kartın sabitleme vidasını sıkın ve kartın arka tarafındaki telefon ve ses jack’ larının rahatlıkla kullanılabilirliğini kontrol edin. Kasanın kapağını yerleştirin ve vidalarını sıkın. Bilgisayarınız kapalı iken telefonun dış hattan gelen kablasunu modemin line girişine bağlayın ama unutmayın ki telefon hattında normalde 56 Volt civarında bir akım vardır ve bu akım bilgisayarınız için ölüm demektir. Bu akım modem içinde optik yalıtıcılar sayesinde bilgisayara zarar vermez. Modemle gelen ve telefona gidecek ara kablo da modem üzerinde telefon yazan çıkışa bağlanır. Her şey doğru yapıldıysa telefonu açtığınızda ahizeden çevir sesini duymanız gerekir. Harici modemler dahili kardeşlerinden daha kolay ve zahmetsiz kurulurlar. Bilgisayarınızı kapatın ve modemle gelen adaptörü prize takın, adaptörün güç ucunu modemin kullanma kılavuzunda belirtilen uygun yuvaya takın. Yine modemle gelen seri arabirim kablosunu bir ucunu modeme öteki ucu da bilgisayar üzerindeki seri kapılardan birine bağlayın. Eğer fare COM1’ e bağlıysa size COM2 boş kalmıştır. Fareniz PS/2 stili bir fare ise her iki kapı da işinize uygundur. Eğer seri kapı konnektörü 9’ lu ise bir tane 9-25 çevirici edinmeniz gereklidir. O problemi de hallettiyseniz, dış hat bağlantısını Line girişine ve telefona girecek kablonun ucunu da telefon çıkışına bağlamanız son işlemdir. Yine çevir sesini kontrol edin ve bilgisayarınızı açın. İşletim sisteminiz Windows95 ise ve modemi tanıdıysa sadece yeni bir donanım bulduğunu rapor edecek ve sonra da normal sistemi açacaktır. Normalde Windows95 piyasadaki modemlerin büyük çoğunluğunu tanımasına rağmen bazen standart modem olarak bulur. Bu problemi de yanında verilen disket ile rahatlıkla halledebilirsiniz. İşletim sisteminde standart olarak bir sürücü yazılmış ve bu sürücü için gereken tanımlama katarı disketteki uzantısı .INF olan dosya içinde saklanmıştır. Bu INF dosyasını Windows95’ in altındaki INF dizinine kopyalanıp, denetim masasında modemler seçeneğiyle tekrar bir tarama gerçekleştirilirse modeminiz gerçek marka ve modeliyle birlikte bulunacaktır. Yalnız unutulmaması gereken şey, telefon hattınızdaki 56 Volt civarındaki akımın takılma anında modeme veya bilgisayarınıza zarar verebileceğidir. Bundan dolayı her türlü donanımı bilgisayarınıza bağlarken, bilgisayarınızın ve bağlanan cihazın kapalı olmasına dikkat etmelisiniz. Modeminizin kutusundan çıkan ve telefonunuza kadar gidecek olan ara kabloyu da bağlamayı unutmayın. Bu kablo, telefonu normal olarak kullanabilmeniz için gereklidir. Modemin dış bağlantısı veri kablosunun doğru yerlere takılmasıyla son bulacaktır. Modemlerle iletişim için yalnızca telefon hattı kullanılmaz, kiralık hatlar (Turpak), ISDN, T1, T3 gibi farklı çözümler her zaman mevcuttur. Almak istediğiniz modem üzerinde fazladan kiralık hat girişi olması fiyatının çok yüksek olmasına sebep olacaktır ve işiniz o donanımı gerektirmiyorsa tercihinizi onlardan yana yapmanız fazladan para vermenize sebep olur. DAHİLİ (İNTERNAL) MODEMİN BAĞLANMASI Bir internal modemi bağlamak, external bir modem bağlamaktan daha zor bir işlemdir.Montaj işlemine başlamadan önce modem kartınız üzerinde yapmanız gereken bazı jumper ayarlamaları gerekebilir.İnternal modemlerde çoğu ayarlamaları external modemlerin aksine siz yapmak zorundasınız. • Montaj işlemine başlamadan önce DOS ortamında MSD.EXE komutunu çalıştırarak farenizin(mouse)kullandığı com portunu öğrenin. Modem kurulumunda yaşanan en önemli sorun com portu çakışmalarıdır. • MSD.EXE ile farenin çalıştığı com portu öğrendiniz.Şimdi yapmanız gereken modeminizi boş bir com portu için ayarlamaktır .Bu işlem her marka modem için ayrı jumper ayarları gerektirir. Bu nedenle modeminizin kitapçığından gerekli jumper ayarlamalarını öğrenin ve kitapçığın belirttiği şekilde com portu jumperlarını ayarlayın. • Artık modemi kasaya takmak için hazırız .Bilgisayarınız açıksa kapatın ve aşağıdaki işlemleri takip edin • Bilgisayar kasasının arkasında bulunan tüm kabloları ve elektrik bağlantılarını sökün • Kasanın vidalarını sökün.Şimdi yapmanız gereken vücudunuzdaki elektrik enerjisini boşaltmak. Bu işlemi bir kalorifer borusuna ya da bir metale dokunarak yapabilirsiniz. • Yeni kartınızı takmadan önce hangi kartı takacağınız boş slotu hazırlayın. Modemler 8 ya da 16 bitlik donanımlardır. Bu nedenle bir ISA slotun bulunduğu yerde kasaya bağlı metal plakayı sökün. • Kartınızı boş bir slota dikkatlice yerleştirin , zorlamalardan ve kuvvet kullanmaktan kaçının. Kartı bağlamak için seçtiğiniz slotun telefon bağlantısına uygun olması gerekir.Telefon konnektörlerinin rahatça bağlanıp bağlanmadığını kontrol edin.Örneğin bazı mini tower kasalarda en alttaki slot telefon bağlantısının yapılmasını oldukça güçleştiriyor. • Kartınızı kasaya sabitleyen vidayı takın. • Eğer anakartınız onboard bir kart değilse . Yani bir 486 tabanlı bilgisayara modem bağlantısı yapıyorsanız . I/O kartı üzerinde yapmanız gereken küçük bir ayarlama var. I/O kartında modemi çalıştırdığınız COM portunu kapatın . (disable pozisyonu) • Onboard bir anakarta sahip iseniz bu işlemi BIOS SETUP ta yapmanız gerekmektedir. Eğer COM portu disable yapmazsanız aynı COM portu kullanan başka bir donanım olmasa da bir çakışmayla karşı karşıya kalabilirsiniz. . Kasayı kapatmadan önce montaj sırasında herhangi bir kartın ya da kablonun yerinden çıkıp çıkmadığını kontrol edin. Kasayı kapatmadan önce sistemi bir kez çalıştırıp test edin . Böylece eğer bir terslik olursa tekrar kasayı açmak zorunda kalmazsınız . Tüm kontrollerinizi yaptıktan sonra kasayı tekrar vidalayın . Artık makinenizi tekrar kullanabilirsiniz. Geriye işletim sisteminize modeminizi tanıtmanız kalıyor. İşletim sistemleri modemleri ya sadece sürücü olarak destekler veya program bazında destek verirler ve normalde DOS altında modemler terminal programlar tarafından kullanılır. Bu tür terminal programlara Telix, Terminate veya Q modem örnek verilebilir. Yapacağınız sadece programa girmek ve modem olarak seri kapı 2 (COM2) demek yeterlidir. Program COM2’ ye komut gönderir ve modeminiz hakkında bilgi alır. Kendi amaçları doğrultusunda iletişim için kullanılır. İşin bir de Tak&Çalıştır tarafı var tabii ki… İşletim sisteminizin adı Windows 95 ise işiniz epey kolaylaşıyor. Yapmanı gereken kontrolü ona bırakmak ve tanımasını beklemek. Ama bir aksilik olur da modeminizi tanıyamazsa ne yapacaksınız ? Birçok modemle birlikte Windows95 için sürücü yerine sadece uzantısı INF olan kısa dosyalar gelir. Bunun sebebi Windows95 işletim sisteminde seri kapılarla iletişim üzerine bir tane genel sürücü yazılması ve bu sürücünün sadece sizin modeminiz ile uyumlu çalışabilmesi için disket veya CD’ deki uzantısı INF olan dosyaya ihtiyaç duymasıdır. INF uzantılı dosyayı alırsanız Windows95’ in kurulu olduğu ( çoğunlukla C:\Windows) klasörün içindeki INF klasörüne kopyalarsanız ve işinizin çoğunu bitirirsiniz. Bundan sonrası işletim sistemine modeminizin olduğunu anlatmaktır. Başlat (start) menüsünden ayarlar (settings) ve oradan da kontrol paneli’ ne (control panel) gelin. Ekranda çıkan küçük pencerede altında modem yazan ikona çift tıklayın ve gelen ekranda da ekle (add) komutunu işaretleyin. Yeni bir ekranda size modeme ulaşabilmesi için modemin açık olması ve modemle çalışan bütün programlardan çıkması gerektiği belirtilir ve eğer istenirse küçük kutu işaretlenerek modeminizin tanımaya çalışılmaması ve listeden seçebileceğiniz belirtilir. İşleme devam için sonraki komutu tıklanır ve bilgisayar modem için seri kapıları kontrol etmeye başlar. Her şey düzgün ve doğruysa bilgisayarınız modeminizi bulacaktır. Eğer modemin modeli yanlış ise değiştir seçeneği seçilerek doğru model bulunabilir. Doğru model bulunduysa yine sonraki komutu ve bitir ile modemi tanıtma işlemi sona erdirilir. Artık modem giriş ekranında bir tane modeminiz olduğu görülecektir. Diagnostics seçimi ve COM2 işaretleme ile modeminizden daha fazla bilgi de alabilirsiniz. Bu daha fazla bilgi ekranda seri kapı, kesme, UART ve en yüksek yapılabilecek bağlantı hızı do görülebilecektir. Önceki genel menüsünden properties seçeneğiyle de modem üzerine kapılar ve hız ayarları yapılabilir. Modemin arama esnasındaki çalma ve bağlantı kuruncaya kadarki sesi çok ise buradaki hoparlör sesini azaltma işlemiyle ayarlıyabilirsiniz. En yükse bağlantı hızıyla bağlandığında en az olması gereken hız bu ekran dan ayarlanır. Bu ayarların kesinliği yoktur ve deneme yanılma yöntemiyle kendi sisteminize uygun olan sonucu elde edersiniz. Üst sağda ise bağlantı ekranı açılacaktır. Bu ekranda kapı ayarları ve gelişmiş bağlantı ayarları mevcuttur. Kapı ayarlarında şu meşhur UART çipi için gereken veri girişi ve çıkışı için gereken buffer ayarları yapılır. Bu ayarlar sayesinde düşük seçilirse doğru bağlantılar artar, yüksek seçilirse de ilitişim hızı yükselir. Gelişmiş penceresinde hata kontrolü yapılması veya hangi durumda yapılması gerektiği belirtilir. Veri akışının yazılım desteği ile mi donanım olarak mı kontrol edileceği seçilir. Modülasyon teknikleriyle oynamak fazla bir şey kazandırmaz. Modem Sürücülerin Kurulması : Sisteminize bir modem eklendiğinde modeminizin sürücü yazılımlarını kurmanız gerekmektedir.WIN 95 pek çok modemi otomatik olarak tanımaktadır.Bunun yanı sıra modeminizle birlikte verilen sürücü yazılımları çoğu zaman WIN 95’in sürücülerinden çok daha verimli çalışmaktadır. Şimdi modeminizle birlikte gelen sürücüleri nasıl yükleyeceğimizi öğrenelim. • Denetim masasına gidin ve modem ikonunu tıklayın.Karşınızda yeni modem yükle tablosu gelecektir.Bu tabloda modemimi algılama, onu listeden seçeceğim kutusunu klikleyiniz ve ileri butonunu seçiniz. • Şimdi karşınıza yeni modem kur tablosu gelecek. Tablonun sol tarafı modem üreticisi firmalara sağ tarafında ise bu üretici firmalara ait modemlere ayrılmıştır.Eğer modeminizin markasını ve tipini biliyorsanız bu tablodan seçebilir ve WIN 95’in sürücülerine yükletebilirsiniz.Modeminizin üreticisi tarafından sağlanan sürücüleri yüklemek için disketi var seçeneğini tıklayın. • Ekranınıza gelen disketten yükle diyalog kutusunda üretici dosyaların konumunu yazın.Eğer dosyaların konumunu bilmiyorsanız gözat butonuna tıklayarak dosyaların konumunu bulun ve tamamını tıklayın. * Bilgisayarınız yükleme işlemini bitirdikten sonra yeni ayarların geçerli olması için makinenizi reboot edin. MODEM AYARLARI AT KOMUTLARI AT :ATTENTİON : Dikkat komutu ATA : Modem son girilen komutu kontrol eder . AT % C :İletilen verinin sıkıştırılmasını sağlar. 0 = Bilgi sıkıştırılsın 1=bilgi sıkıştırılmasın AT & C : Bağlantı durumunu belirtir. 0 = Bağlantı durumu her zaman açık 1= Bağlantı anında açık ATD : Bir telefon numarası çevirmek için kullanılır. ATD komutu ile birlikte bazı artıkıllarda kullanılmaktadır . Bu artıkıllar : P = Çevirmeli telefon T = Tonlu telefon R = Aramadan sonra cevap ver W = İkinci cevir sinyalini bekle S = Hafızadaki numarayı çevir. “ ,” = Numara çevirmeden önce hat sinyalini bekle “ ; ” = Komut moduna dön “ / ” = 0.125 sn bekle ATD KOMUTU AŞAĞIDAKİ GİBİ KULLANILIR : ATD: ( seçenek) ( seçenek) (tel .nr ) < enter > . ATG : Koruyucu ton ayarlaması Ülkeler arası konuşmalarda gereklidir. ATZ : Reset geçerli komutların sıfırlanması . ATDT # :Tonedial: Sesli çevirme. ATDP# :Pulsedial: Titreşimli çevirme. AT&W: Modem belleğine yapılan ayarlamaları bir sonraki kullanımda da kullanılmasına olanak verecek şekilde kaydeder. AT&F: Modemimizin fabrika ayarlarına dönmesini sağlar. ATX0: Modemin .evir sesi ve meşgul sesi beklemesini önler. ATX3: Modemin arama esnasında çevir sesi beklemesini engeller. ATMn: Modem hoparlörünü kontrol eder.N değişken sıfır ile üç arasında değişir. 0=hoparlör kapalı. 1=hoparlör bağlantı kurulana kadar açık. 2= hoparlör açık 3= hoparlör çevirme sırasında açık MODEMİNİZLE KARŞILAŞABİLECEĞİNİZ PROBLEMLER : (Bilgisayar Modemi Görmüyor): Bilgisayar ekranınızda not aple to initialize modem (modem bulunamıyor) yada modem is not responding (modem cevap vermiyor) gibi mesajlar geliyorsa sorunun kaynağı çeşitli nedenlere bağlı olabilir.İlk akla gelen nedenler şunlar olmalıdır. • Modem yazılımı yanlış com port değerlerini kullanıyor olabilir, kontrol edin.(özellikle WIN 95 pnp modem ayarlarını set ederken yanlış sürücüler yükleyebilmektedir.) • Modem kilitlenmiş olabilir.Sistemin restart edin. • Modemin hızı yüksek ayarlanmış olabilir, bu durum UART chıpi olamayan seri portlarda sıkça olmaktadır.UART chipi olmadığı durumlarda hız max.19200 olmalıdır. • I/O karttınız arızalı olabilir.Kontrol ediniz. • Com portunuz arızalı olabilir.Kontrol ediniz IŞIKLI KALEM Işıklı Kalem Nedir ? Işıklı kalem, ( light pencil ) (bazen mouse kalemi diye de adlandırılır ) noktaları ve klikleri, giriş birimi olarak da kullanılan ekran veya dokunmatik üzerinden bilgisayara aktarılmakta kullanılan birimdir. Bu noktalar ve klikler 3 şekilde bilgisayar ortamına aktarılır : 1.Yapılacak olan işler el ile direk olarak bu giriş birimlerinden birisinden orijinal haliyle girilir. Yani kalem, ekran veya dokunmatik üzerinde gezdirilerek bu işler yapılır. 2. Kursör, kalemin noktaları nereye gelecekse oralara getirilecek şekilde işler yapılır. 3. Kalem ekran üzerinde yanlızca butonlara tıklanarak hızlı bir şerkilde halledilir. Işıklı Kalem (Light Pencil ) Nerelerde Kullanılır? Hiçbir yerde bilgisayar ekranı insan eli gibi kullanılamaz. Yani elimiz ile kağıt üzerinde yaptığımız işleri direkt olarak bilgisayar üzerinde yapmak mümkün değildir. Fakat bu istenmeyen durum ışıklı kalemler ile ortadan kaldırılmıştır. Artık, yukarıda saydığımız yöntemler ile direk olarak ekrandan veya dokunmatikten istediğimiz işleri bilgisayar ortamına aktarabilir, işerimizi daha kolay halledebiliriz. Örneğin imza bilgisayar ortamına nasıl aktarılabilirdi? Bunun bir yolu scanner ile imzamızı taratmak sonra da bu imzayı nereye getireceksek o ortama aktarmak, kopyalamalar, taşımak, ayarlamak... Tüm bu saydığımız olumsuz koşulları ışıklı kalem ile halletmek mümkündür. İstediğimiz yazım veya çizim editöründe ( tabi bu donanım ve bu donanıma ait olan yazılımı destekler mahiyetteki ) yapılacak işleri direk olarak ışıklı kalem vasıtasıyla halletmek hem daha sağlıklı hem daha kolay hem de daha ekonomiktir. Ayrıca dokunmatikler hepimizin bildiği gibi bankamatiklerde sıkça kullanılmaktadır. Işıklı kalemin bilgisayar ekranında gösterimi Işıklı kalem çeşitleri : Fastpoint Technologies Işıklı Kalemleri : Tipi Özellikleri DT - 925 - İşlemci yoluna seri portlardan bağlanır. - Taşınabilir bilgisayarlar için uygundur. - Boyutları küçüktür. - Güç kaynağı yuvası klavye yuvasının üzerindedir. - PNP - Win95 Win98 NT4 sürücüleri vardır. DT - 975 - Yeni arabirim ana kart üzerinde kendi işlemcisine sahip olur. Böylece sistem ışıklı kalem işlevini yerine getirirken yavaşlamaz. Hızlı sistem üretici firmanın bu ışıklı kalemi ile birleştirildiğinde eşsiz performans sağlayacaktır. - En kaliteli parçalar, kaya gibi sağlamlığı sayesinde endüstride bu sınıfı bir numaralar arasına sokmaktadır. - Tahtanın bileşenleri çevrelediği multi tabaka kalemi dış etkenlerdenkorumaktadır. - Mühendislerin üretmiş olduğu yazılım sayesinde bir pixelin yeri hiç yanılmaksızın gösterilebilir. - Bütün yeni özellikler ekstra masraf yapmadan kullanılabilir. DT - 375 - ISA (işlemciye tek slottan bağlanır.) - Bütünüyle sayısal tasarım. - DOS Win3.1 Win95 Win98 NT4 sürücüleri vardır. DT - 303 - İşlemci yoluna seri portlardan bağlanır. - Taşınabilir bilgisayarlar için uygundur. - Boyutları küçüktür. - Güç kaynağı yuvası klavye yuvasının üzerindedir. - PNP - DOS & Win3.1 sürücüleri vardır. Screen Direct ışıklı kalem çeşitleri : Tipi Gösterim Özellikleri 251 - SP Çok hafiftir. Tek buton dokunma özelliğine sahiptir. Optik mercek özelliğine sahip olduğu için çok hassastır. CRT ekranla uygulamalarda kullanımı uygundur. 230 - SB 250 - SP 260 - HP 270 - HD Diğerlerinden farklı olarak iki tane birbirinden bağımsız buton içermektedir. Bu özelliği yapılan iki işlemi birbirinden ayırmak için tasarlanmıştır. 290 - HT Diğerlerinden farklı olarak iki tane birbirinden bağımsız buton içermektedir. Bu özelliği yapılan iki işlemi birbirinden ayırmak için tasarlanmıştır. Ethernet İle İlgili Temel Bilgiler İlk başta yerel ağ(LAN) kavramı yoktu. Eğer iki bilgisayar arasında veri aktarımı yapmak isterseniz tek yol, dosyayı diskete kopyalayıp diğer makinaya gidip yüklemekti. Şahsen gördüğüm bir örnek şu şekildeydi: Bir ofiste aynı DBase programını kullanan üç bilgisayar vardı ancak aralarında ağ kurulu değildi. Bilgisayarların birinden müşteri girişi, diğerinden ödemeler ve diğerinde de stok işlemleri yapılıyordu. Akşam olunca her üç makinadanda disketle o bilgisayarda üzerinde işlem yapılan dosyalar alınıyor ve diğer iki makinaya aktarılıyordu. Böylece her makina en azından bir önceki günün tüm bilgilerini kullanabiliyordu. Tabii arada bir disketler karışınca tüm veri yapısı bozulup, sonra 1-2 ay gece gündüz demeden en baştan veri girişi yapılması gerekebiliyordu ) Kişisel bilgisayarların 80'li yılların başlarından itibaren yaygınlaşması ile bilgisayarlar arasında hızlı ve güvenli veri aktarımına olan ihtiyaç arttı. Çözüm ise Ethernet'ti. Günümüzde bir çok LAN teknolojisinden söz edise de, Ethernet açık ara farkla en yaygın LAN teknolojisidir. Ethernet ilk ortaya çıkışından itibaren teknolojisi ve üretim haklarıyla herkese açıktır. Kullandığı teknolojinin üretimi kolaydır ve ucuza mal edilebilir. Aynı zamanda güvenilir olduğu ve kullanıcıların ihtiyaçlarını karşıladığı için en yaygın yerel ağ teknolojisi haline gelmiştir. En yaygın teknoloji olması ethernetin üreticiler için büyük bir pazar haline gelmesine ve sürekli geliştirilmesine yol açmaktadır. Ethernetin tarihi Ethernet Xerox firmasının Palo Alto araştırma merkezinde 1970'li yıllarda Dr. Robert M. Metcalfe tarafından geliştirildi. Metcalfe "geleceğin ofisi" projesi üzerinde çalışıyordu ve elinin altında dünyanın ilk workstation bilgisayarlarından biri olan Xerox Alto bilgisayarlar bulunuyordu. 1972 yılının sonlarında, Metcalfe ve Xerox'ta çalışan iş arkadaşları Xerox Alto'ları birbirine bağlamak için deneysel olarak Ethernet'i geliştirdiler. Böylece Alto bilgisayarlar diğer sunucular ve lazer yazılıcılar birbiriyle haberleşebiliyordu. İlk Ethernetin çalışma hızı Alto'larla uyumlu olması için Alto'nun çalışma hızı ile aynı tutulmuş ve sonuçta ağ 2.94 Mega Bit/Saniye hızında çalışmıştır. İlk ethernet tek parça bir koaksiyel kablo kullanıyordu. Bu diyagram...Dr. Robert M. Metcalfe tarafından 1976 yılının haziran ayında National Computer Conferance'da ethernetin doğuşu sırasında çizildi. Ethernetin doğuşundan beri bu diyagramdaki temellere dayanan kullanım süregeldi. Metcalfe önce Alto Aloha Network olan sistemin ismini 1973 yılında "Ethernet" olarak değiştirdi. Böylece sistemin sadece Alto bilgisayarlarda değil tüm bilgisayarlarda çalışabileceğini vurgulamak istiyordu. Ethernet kelimesi bir zamanlar tüm uzayı doldurduğuna ve elektromanyetik sinyallerin aktarımını sağladığına inanılan "ether" den geliyordu. Metcalfe'nin sisteminde de veri bitleri tüm sistemlere ulaştığı için sonuçta "Ethernet" doğmuş oldu. 1979 yılına kadar sadece Xerox içinde kullanılan Ethernet'in resmi duyurusu 1980 yılında yapıldı. Xerox, DEC(Digital Equipment Corporation) ve Intel firmaları ile beraber, sonradan "DIX Standart" olarak anılan ethernet standardını yayınladı. DIX standardı koaksiyel kablo üzerinden 10 MBs hızında çalışan etherneti tanımlamıştır. Böylece ethernet, firma içi deneysel bir çalışmadan herkese açık gerçek bir ürün haline gelmiş oldu. Ethernet veya IEEE 802.3 ? DIX standardından sonra Ethernet, Institute of Electrical ana Electronics Engineers (IEEE)'in 802 kodlu komisyonu tarafından geliştirilmeye devam etti. IEEE 1985 yılında "IEEE 802.3 Carrier Sense Multiple Access with Collision Detection (CSMA/CD) Access Method and Physical Layer Specifications" şeklinde bir isimle yeni ethernet standardını yayınladı. İzleyen dönemde IEEE standardı International Organization for Standardization (ISO) tarafından yürütülmeye devam etti. ISO günümüzde bilgisayar ağları ile ilgili tüm standarları yürüten kuruluştur. 1985 yılından itibaren üretilen tüm ürünler IEEE 802.3 standardına göre üretilmektedir. Aslında bu ürünleri "IEEE 802.3 CSMA/CD" standardını kullanan ürünler olarak tanımlamak daha doğrudur. Ama dünya çapında hala genel olarak "Ethernet" kelimesi tüm bu ürünler ve dahil oldukları teknolojiyi tanımlamak için kullanılmaktadır. Ethernet tek bir ağ teknolojisi olmaktan çok, aynı bus topolojisini, frame yapısını ve network access(ağ erişimi) metodunu kullanan ağ teknolojileri ailesini tanımlar. Ethernetin çalışma şekli Etherneti geliştiren ekip üç ana problemi çözmek zorundaydılar: 1. Kablo üzerinden veri nasıl gönderilecek 2. Gönderen ve alıcı bilgisayarlar nasıl tespit edilecek 3. Belli bir anda kabloyu kimin kullanılacağına nasıl karar verilecek Verinin aktarımı: Paketler(Frames) Tüm bilgisayar ağları ağ üzerinden aktarılacak veriyi sabit boyutta küçük paketler halinde iletirler. Bu yöntemin iki önemli faydası vardır. Birincisi büyük bir dosya transferi yapan bir bilgisayar ağın tamamını uzun bir süre meşgul durumda tutmamış olur. Bir sistem veriyi paketler halinde yollarken, her paketi göndermeden önce kablonun kullanımda olup olmadığını kontrol ettikten sonra paketi yollar. Paket karşıya ulaştığında, kablo tekrar ağdaki tüm makinalar için boş duruma gelmiş olur. Az önceki makina ikinci paketi yollamadan önce tekrar kabloyu kontrol etmek zorundadır. Bu arada diğer bir sistem kendi paketini yollayabilir. Paketler küçük yapıda olduğu için saniyelerler içinde yüzlercesi değişik bilgisayarlar tarafından yollanıp-alınabilir. Bilgisayarları kullanan insan için durum, ağda sanki herkes aynı anda veri alışverişi yapıyormuş gibidir. Veri paketler halinde gönderilmeseydi, bir kullanıcı 50 MB bir dosyayı başka bir bilgisayara yollarken belki 3-5 dakika boyunca diğer hiçbir sistem ağı kullanamayacaktı. Paketli yapının ikinci faydası ise şudur: 50 MB'lık dosyanın bir biti bile aktarım esnasında bozulursa, bu tüm dosyanın en baştan tekrar gönderilmesi anlamına gelir. Oysa veri paketlere bölünüp yollandığında, sadece bozuk giden paketin tekrar yollanması kafidir. Ethernet veri paketinin yapısı sabittir. Her paket şu dört bilgiyi içerir: 1. Alıcının MAC adresi 2. Gönderenin MAC adresi 3. Gönderilecek veri'nin kendisi 4. CRC kodu MAC adresi Ethernet ağına dahil her cihaz ya da ethernet arayüzüne sahip her cihaz "node" olarak adlandırılır. Bilgisayarlara ethernet kartı takınca bir node haline gelirler, ancak ethernet girişi olan başka cihazlar da olabildiği için(router'lar mesela) genel kavram node'dur. Ethernet ağında sistemler birbirinden sahip oldukları MAC adresi ile ayırdedilirler. Her node veya basitçe her ethernet kartı dünyada eşi olmayan bir adrese sahiptir. Bu adres 48 bitlik bir sayıdır. Örneğin bu yazının yazıldığı bilgisayara takılı ağ kartının MAC adresi şöyle: 100100000110101001010010100011001101100000011 İlgi çekici değilmi? İkili sistemdeki bu sayıyı söylemek ve yazmak zor olduğu için bu sayı 16'lı sayı sisteminde yazılır: 12 0D 4A 51 9B 03 Benim kartımın üreticisi Cnet isimli firma. Bu firma, ağ kartı üretmeye karar verince önce gidip IEEE'ye başvurmuş ve IEEE buna 24 bitlik bir üretici kodu vermiş. Bu kod Organizationally Unique Identifier(OIU) olarak adlandırılıyor ve her üreticiye farklı bir kod veriliyor. Daha sonra Cnet ürettiği her ağ kartı için ilk 24 biti kendi OIU numarası, geri kalan 24 biti ise kartın seri numarası(Device ID-başka bir karta daha verilmeyecek) olmak üzere MAC adresi belirleyip, ağ kartının üzerinde programlanabilir bir çipe bu numarayı yazar. Böylece bu kartın dünyada eşi olmayan bir MAC adresi olur. Bunun sayesinde sizin almış olduğunuz her ağ kartı üreticisi, üretim tarihi, markası-modeli ne olursa olsun farklı bir MAC adresine sahip olacaktır. Ethernet sisteminde node'ları birbirinden ayırmak için bu MAC adresleri kullanılır. MAC adreslerinin kullanımı MAC adresleri sayesinde sistemler ağ üzerinden kendilerine ulaşan veri paketinin kendilerine gelip gelmediğini anlarlar. Ethernet ağında, bir bilgisayar bir veri paketi yolladığında, bu paket ağdaki tüm sistemlere ulaşır. Her makina paketin ilk bölümü olan alıcı MAC adresini okur ve kendi MAC adresiyle kontrol eder. Eğer gelen paket kendine aitse işler, değilse göz ardı eder. Ethernet'in bu özelliği ciddi bir güvenlik açığına yol açabilir. Packet Sniffer olarak adlandırılan programlar, bilgisayara gelen veri paketlerini MAC adresi ne olursa olsun alıp kullanmaya izin verirler. Bu tip programlar iyi niyetle kullanıldığında problemlerin çözümüne yarayabileceği gibi, yerel ağınızda meraklı bir kullanıcının sizin aslında başka bir makinaya göndermekte olduğunuz her dosyayı izlemesine neden olabilir. Multicast ve Broadcast Adresleri Bir grup sistemin aynı veriyi alması isteniyorsa, bu gruba dahil olması istenen sistemlerde ethernet arayüzü (bilgisayardaki ağ kartı mesela) belli bir multicast adresine yollanmış veriyi kendi MAC'ine gelen bir veriyi alır gibi alması için ayarlanabilir. Yani multicast adresler belli bir grup cihazın aynı veriyi almasını sağlar. Broadcast adresi ise 48 biti de 1 olan özel bir adrestir. Bu adrese yollanmış bir veri paketini alan her ağ kartı bu paketi kabul eder ve işleme koyar. Bazen tüm bilgisayarlara gitmesi gereken bir mesaj göndermek gerekebilir. Bu durumda mesajı içeren veri paketleri broadcast adresine yollanır böylece ağa dahil tüm cihazlar bu mesajı alır. CRC hata denetimi Cyclic Redundancy Check veri paketlerinin elektrik sinyali olarak kablodan geçerken bozulmaları durumunda bu bozulmanın yani veri paketinin karşıya yolda değişmiş olarak ulaştığının tespitine yarar. Gönderen taraf, veri paketine konacak veriyi matematiksel bir işlemden geçirir. İşlemin sonucu CRC kodudur. Veri ve CRC kodu karşı tarafa yollanır. Alıcı paketi açar, veriyi okur, aynı matematiksel işlem veriye uygulanır. Sonuç eğer veri yolda bozulmadan, yani bir bit'i bile değişmeden gelmişse, CRC kodu ile aynı olmaldır. Aksi halde alıcı gönderen makinaya ilgili paketi tekrar yollamasını söyler. Bu noktaya kadar en başta karşımıza çıkan iki problemi yani verinin nasıl gönderileceğini(paketler halinde) ve ağa dahil sistemlerin nasıl birbirinden nasıl ayırdedileceğini(MAC adresi ile) çözdük. Sıra geldi kimin veri paketini yollamak için kabloyu nasıl kullanacağının belirlenmesine. Kabloyu kim kullanacak (CSMA/CD) İlkokul öğretmenim her zaman söz size gelmeden konuşmayın derdi. Ama söz bize nasıl gelir, yoksa biz mi söze gideriz o ayrı bir konu. Bir arkadaş grubunda sohbet ederken benim taktiğim ise her zaman şöyledir. Söz almadan önce konuşanın konuşmasını bitirmesini beklerim, ancak kimse konuşmuyorsa sözümü söylerim(Carrier Sense). Ancak benim gibi iyi aile terbiyesi almış bir arkadaşım da aynı benim taktikle sözü alabilir, kimsenin ağzını kapatamayız değil mi canım?(Multiple Access). Bazen işte böyle ikimizde fırsattan istifade iki laf da ben edeyim diye aynı anda söze başlarsak ne olur, gürültü olur tabii, ben böyle durumlarda hemen çenemi kaparım(Collision Detection). Ethernet'te benzer bir teknik kullanır. Carrier Sense, Multiple Access, Collision Detection veya kısaca CSMA/CD'ye göre, ethernet kartı veri gönderimine başlamadan önce kablonun kullanımda olup olmadığını kontrol eder. Eğer o anda diğer bir sistem kablodan veri aktarıyorsa buna Carrier denir. Kabloda aktarım olup olmadığını tespit Carrier Sense'dir. Kablo boşta olduğunda her Ethernet arayüne sahip cihaz eşit hakka sahiptir ve veri aktarımına başlayabilir. Buna Multiple Access denir. Bir ethernet ağında bilgisayar üzerinde çalışan işletim sistemi veya kullanıcısı önemli değildir. Bir DOS makinası ethernetin kabloyu kullanma şansı açısından W2000 server ile aynıdır. Bazı durumlarda iki sistem kablonun boş olduğunu tespit ederek aynı anda veri aktarımına başlayabilir. Bu durumda iki tarafın yolladığı veri çakışır(Collision). Ethernet kartları çakışmayı hemen tespit ederler(Collision Detection). Collision durumları Collision veya çakışma kelimesi insanda olumsuz bir etki uyandırsa da, bir ethernet ağında çakışmaların oluşması gayet normaldir. Eğer birden fazla ethernet kartı aynı anda veri iletimine geçerlerse çakışma oluşur. Sistemler kendi yolladıklarıyla kablodan geleni karşılaştırarak bunu hemen tespit ederler. Bunun akabinde her iki taraf da özel bir algoritma ile belirlenen rastgele bir süre boyunca beklerler. Çakışmaların oluşması ethernetin doğasında olan bir şeydir ve her ethernet ağında çakışma olması kaçınılmazdır. Eğer ağ limitlerin dışında kullanılmıyorsa(ağa dahil sistem sayısı, kullanılan kablo uzunlukları, veri aktarım yükü vs.) çakışmalar saniyenin milyonda biri gibi sürelerde giderilir. Yani çakışmanın ardından birkaç mikrosaniye bekleyen sistem veriyi yollamaya tekrar başlar. Eğer ağ çok yoğun kullanılıyorsa, aynı frame/veri paketi gönderilirken birden fazla çakışma olabilir. Bu durumda sistemler rastgele belirlenen bekleme süresini uzatmaya başlarlar. Burada süre rastgele belirleniyorsa nasıl daha uzun veya kısa olabilir diye bir soru akla gelebilir. Sürenin rastgele olması her iki tarafında aynı süre bekleyip, sonra da yine aynı anda aktarım yapmalarının önüne geçmek için rastgeledir. Örneğin her iki tarafta birden ona kadar bir sayı tutar ve o kadar milisaniye bekler. Ancak süre belirlenirken, aynı paketin gönderiminde üstüste çakışma oluyorsa(ağda yoğun trafik varsa) süre 1-10 arası değil belki 50-100 arasında seçilir. Ethernetin bu yapısı ağdaki trafik yoğunluğu arttıkça kendisini duruma uydurmasını sağlar. Ethernet aynı veri paketini 16 denemeden sonra hala gönderemediyse bu paketi iptal eder. Bu ancak çok uzun bir süre çok aşırı yoğunluk yaşanması durumunda, veya kabloda meydana gelen bir arıza nedeniyle olabilir. Bu noktada ethernetin diğer ağ teknolojilerinde de olduğu gibi veri aktarımını %100 garanti etmediğini görüyoruz. Bu açık üst katman protokollerinin sağladığı veri kontrolü ile telafi edilir. Bir paket yolda kaybolursa veya 16 denemede de yollanamayıp iptal edilirse, alıcı taraftaki üst katman protokol (TCP/IP kullanılıyorsa; TCP) gönderen taraftaki TCP'ye gelen veride bir eksiklik olduğunu bildirecek ve tekrar yollanmasını isteyecektir. Ethernetin kullandığı CSMA/CD tekniğinin basit yapısı ethernet ağ kartlarının ve diğer ekipmanların rakip teknolojilere (Token Ring) göre daha ucuza üretilebilmesini sağlar. Böylece ethernet ağları çok daha ucuza mal olur. Ethernet ne kadar hızlı CSMA/CD tekniği nedeniyle ethernet veri aktarımı yapabileceği belli bir süreyi çakışmalarla uğraşırken harcar. 90 kullanıcılı bir ethernet ağının olduğu firmada pazartesi sabahı 9:00'da herkes aynı anda oturup makinalarını açıp, şifrelerini girip, gün boyunca kullandıkları programa girmeye çalıştığı anda ağda çok büyük miktarda çakışma oluşur. Kullanıcılar açısından sanki herkes aynı anda ağı kullanıyor gibidir ama aslında CSMA/CD çalışmaktadır. Sık sık "sabahları amma yavaş çalışıyor bu aletler" serzenişlerini duyarsınız. Ancak gün boyunca hiçbir zaman bu 90 kullanıcı da aynı anda ağı kullanmayacağı için, ağ daha yüksek performasla çalışır. Her ethernet ağı belli bir süreyi çakışmalarla ve broadcast mesajlarıyla harcar. Dolayısıyla hiçbir ethernet söylendiği gibi 10Mbs veya 100Mbs'de çalışmaz. Daha doğrusu sizin birim zamanda aktardığınız veri miktarı bu değerlere hiçbir zaman ulaşamaz çünkü ağdaki bu veri aktarım kapasitesinin bir bölümü collision ve broadcast mesajları ile harcanmaktadır. Ethernetin kullandığı basit iletişim yapısı nedeniyle performans kaybı kaçınılmazdır. Ancak bu basit yapı ucuz üretim maliyetleri anlamına gelir. Sonuç itibariyle getirisi-götürürüsü karşılaştırıldığında ethernet yine de en uygun çözüm durumundadır. Ağ Servislerini Kullanmak Bu bölümde BeOS üzerinde bulunan çeşitli ağ servislerini inceleyeceğiz : World Wide Web : NetPositive kullanarak web sayfalarına ulaşma ve PoorMan uygulamasını kullanarak kendi web sunucusunu kurma Dosya Paylaşımı : BeOS sisteminizi dosya sunucusu olarak kullanarak diğer dosya sunucularına ulaşmak E-Mail : BeMail uygulamasını kullanarak E-mail ayarları ile mail kontrol etmek. World Wide Web Servisleri BeOS NetPositive uygulmasını kullanarak web sayfalarını gezebilir, PoorMan uygulamasıyla kendi web sunucunuzu kurabilirsiniz. Her iki uygulama da /boot/apps dizini içinde yer almaktadır. 1 - AĞ SİSTEMLERİ 1-1 Network Sistemi Ve Tarihi Birden fazla bilgisayarın birbirine bağlanarak kaynakları paylaşmak amacıyla kurulmuş olan bağlantı sistemine network denir. Bağlanan bilgisayarların birbirine olan uzaklığı ve kullanılan araç ve elemanlar itibariyle ağ sistemleri gruplara ayrılır. Bir ağ sisteminin oluşturulmasının temel amacı; kaynakları paylaşmaktır. Bu kaynaklar; veri tabanları, yazıcılar, klasörler, sürücüler olabilir. Bunun dışında iletişim, haberleşme ve eğlence amacıylada ağ sistemleri kullanılabilir. En küçük ağ sistemlerin iki bilgisayarın birbirine bağlanmasıyla oluşturula bilirken günümüzün en popüler ağ sistemi olan internet en büyük ağ sistemidir. Bir ağ sisteminin oluşturulması için donananım araçların yanı sıra ağ yazılımların ada ihtiyaç vardır. Bu yazılımlar ağ kaynaklarının paylaşımını, yetkilerini, iletişim protokollerini ve yapısal işlemini üstlenirler. Ağ sistemlerinin tarihi 1960’lı yıllara uzanmaktadır. Amerika savunma bakanlığının kurduğu ARPANET (Advanced Reseorçh Projects Agencg) isimli ağ sistemi en eski ağ sistemlerindendir. Bunu IBM’in SNA ağı (Digital Eguigment Decnet) izlemiştir. Zaman içinde eğitim kurumları arası iletisim ve bilgi paylaşımına yönelik olarak üniversitelerin kurdukları ağlar yaygınlaşmıştır. Türkiye de ilk ağ sistemi Türk Hava Yolları tarafından THA adıyla kurulmuştur. 3 - AĞ BAĞLANTI KABLOLARI 3-1 Koaksiyel Kablo (Eş-Eksenli (coaxial / BNC )) 1950’lerde AT&tT Bell laboratuarında geliştirilmiştir. Ortasında bakır bir iletken tel olan kablodur. Plastik tabakaya bakır iletken ile metal örme arasında izolasyon sağlar. Metal örme; florasan ışıkları, motor ve diğer bilgisayarlardan oluşan parazitleri önlemeye yardımcı olur. Coax kablonun tesisatı zor olmasına rağmen parazitlere karşı oldukça dayanıklıdır. Elektriksel sinyalleri, dışarıdan gelen etkilere karşı korur. Kablo merkezinde bir iletken ve referans potansiyelleri taşıyan bir dış korumadan oluşan silindirik bir yapıdadır. Televizyon kablosundan daha esnek ve ince olanıdır. Bakır tellerden ve üzerinde manyetik korumadan ibarettir. Ayrıca Twisted Pair kablo ile karıştırıldığında daha uzun mesafelerde çalışır. İnce ve kalın olmak üzere iki tip coax kablo vardır. İnce (thin) coax kablo “thinnet” olarak ta isimlendirilir. 10Base2, ince (thin) coax kablo üzerinde Ethernet sinyalleri taşınması şartlarını belirtir. Teorik olarak 10Base2 için yaklaşık maksimum mesafe 200 metredir. Gerçekte ise 185 metredir. Özellikle Linear Bus ağlarda yaygın olarak kullanılır. Kalın (thick) coax kablo ise “thicknet” olarak isimlendirilir. 10Base5, kalın (thick) coax üzerinden Ethernet sinyallerinin taşınması şartlarını belirtir. 10Base5 İçin yaklaşık maksimum mesafesi 500 metredir.kalın coax kablo extra plastik yapıya sahiptir. Bu tabaka ortadaki bakır iletkeni nemden de korur. Lineer Bus ağlarda uzun çalışma mesafesi nedeni ile tercih edilebilir. Kolay tesis edilememesi ve bükülememesi dezavantajıdır. En yaygın kullanılan coax kablo konnektörü Bayone-Neill-Conceman (BNC)’ dir. BNC için T-konnektör, barrel konnektör ve terminatör gibi farklı adaptörler vardır. T tipi olanlar 10Base2 ağlarında her cihaz ağa bağlamada kullanılır. sonlandırıcılar ise direnç bulunan BNC konnektörlerdir. Mainframe terminal bağlantılarında, kablolu televizyon ve Ethernet ağlarında kullanılır. Koaksiyel Kablo Tipleri TİP EMPADANS KULLANIM RG-8 50 Ohm 10BASE5 RG-56 50 Ohm 10BASE2 RG-75 75 Ohm Kablo TV 3-2 Çift Bükümlü ( Twisted Pair ) Koblo Twister pair kablo korumalı (STP) ve korumasız (UTP) olarak iki çeşittir. 3-2-1 Shielded Twister Pair (STP-korumalı sarmal çift) Kablo Shielded Pair (STP), elektriksel parazitlerin oluşturduğu çevre şartlarına dayanıklıdır. Token ring topolojilerde sıklıkla kullanılır. STP gelende fabrikalar gibi manyetik alanların yada fiziksel darbelerin çok olabileceği yerlerde tercih edilir. Ama fiyatı pahalıdır. STP Kablo Yapısı 3-2-2 Unshielded Twister Pair (UTP-korumasız Çift) Kablo UTP kablonun kalitesi telefon standartlarından son derece hızlı kablolara kadar çeşitlilik gösterir.kurulması kolay ve en yaygın kullanılan bir kablodur. Kablo, kılıfın içindeki 4 çift telden oluşur. 100 Mbit çalışabilmesi için bu 8 tellin belirli sıra takip eder durumda bağlanması gerekmektedir. Konnektör, kablonun ucuna özel bir takım araçlar kullanılarak takılır. Her bir çift kablo, komşu çiftlerden ve etraftaki diğer elektronik cihazlardan meydana gelen parazitlerden kurtulmak için birlerine inc (2.540 cm) başına farkı sayılar sarmalanır. İnch ,(2.540 cm) başına sarmal sayısı artıkça veri iletişim hızı ve kablo maliyeti artar. Bükümlü yapı elektriksel sinyallerin birbirleri üzerindeki etkileri nötrleştirir. UTP kablolar ağ cihazlarına; RJ-45 adı verilen ve telefon bağlantılarında kullanılan RJ-11’e çok benzeyen konnektörlerle bağlanır. RJ (Resistered Jack ) kablonun standartlara uygun olduğunu gösterir.UTP, ARCnet, token Ring ve Ethernet ağlarında kullanılmaktadır. UTP kablonun en büyük dezavantajı radyo ve elektrik frekans parazitlerine karşı dayanıksız olmasıdır. En çok kullanılan standart: 10BASET UTP kablo Ürünleri Şu kategorilere Ayrılır Kategori 3 UTP Kategori 3.16, Mbps bant genişlindeki ağlarada kıllanılır. Kategori 4 UTP Kategori 4.20 Mbps hızı Kategori 5 UTP Kategori 5, 100 Mbps bant genişliğinde veri transferi yapabilen Fast Ethernet ağlarında kullanılır. 10Mbps ağlarda da sorunsuz çalışır. Fakat kategori 3’ten biraz pahalıdır. İlerde 100 Mbps’e geçmek isteyen ağlar şimdiden kategori 5 Kablolama kullanılır. Kategori 6 UTP Kategoriler 6.300 Mbps bant genişliğinde veri transferi yapabilen ağlarda kullanılır. Kategori 7 UTP Almanya standardı olan DIN4312-5.600 MHZ’e kadar işltim frekansı sağlayan yeni yüksek performanslı bir kablonun temellerini artırdı ve bu kablo , Avrupa tanımlamalarında ise Class F kablo dendi. Bu kategoriler 7 sistemli, açık bir sistem; 4 sarmal çifti (Twister Pair) var ve har bir çift kendi başına korumalı. Bugün itibariyle ülkemizde kategoriler 6 veye 7’nin sağlıklı bir uygulaması yok. Kategori 7 sistemini uygulamak isteyen organizmaların ilk önce düşünmesi gereken nokta, bub sistemlere şu an için ihtiyaç olup olamadığına karar vermek. Kategoriler 6 veya 7 sistemleri uluslar arası organizmalar tarafından standartlaşıp, kendisini kabul ettrinceye kadar şu anda kullanılmayan kategori 5E sistemleri 100 MHZ’de 1 Gigabaytlık veri transmisyon hızını destekleyerek güncel ihtiyaçlarımızı yeterince karşılıyor. Bununla birlikte kategori 7 sistemlerinin maliyeti çok yüksek olması; kategori 5E maliyetlerinin ise gün geçtikçe kategori 5 maliyetlerine düşmesi kategori 5E sistemini bir adım daha öne çıkardı. UTP Kablo Kategorileri KATEGORİ UYGULAMA ALANI 1 Yanlızca ses veri iletimi yapılmaz. 2 Ses ve 1 Mbps'ye kadar veri iletimi 3 Ses ve 10 Mbps'ye kadar veri iletimi 4 Ses ve 20 Mbps'ye kadar veri iletimi UTP Kablo Yapısı 3-3 Fiber Optik Kablo Fiber optik kablo, ortasında birkaç kat koruyucu madde il sarılmış cam olan kablodur. Elektronik sinyaller yerine elektriksel parazitlerin oluşmasını engelleyen ışık iletir. Işık iletimi, büyük miktarda elektik parazitleri olan ortamlar için idealdir. Elektrik parazitlerinden etkilenmesi, aydınlatma ve neme karşı dayanıklılığı özellikle şarlarının ağır olduğu ortamlarda yerel alan ağı kurulumlarında sıklıkla kullanılmasını sağlamıştır. Fiber optik kablo, coax kablolara göre daha uzun mesafelerde çalışabilir ve çok büyük miktarda bilgiyi yüksek hızlarda taşıyabilir. Bilgi taşıma kapasitesi video konferans ve enteraktif servisler gibi hizmet çeşitliliğini artırır.tek bir fiber optik kablo üzerinden bilgisayar verilerini, ses, görüntü ve telefon konuşmalarını iletmek mümkün olabilir. Yerel alan ağlarında fiber optik kablo 10/100/155/1000 Mbps taşımak amacı ile kullanılmaktadır. En çok kullanılan fiber optik kablo konnektörü ST konnektör, barrel tipi dediğimiz fiber optik kablo konnektördür. ST konnektör, barrel tipi dediğimiz BNC konnektör benzeridir. Sc konnektör yeni bir tipdir ve giderek daha fazla tercih edilmeye başlamıştır. Sc konnektör, kare yüzlüdür ve montajı daha kolaydır. Koaksiyel kabloda olduğu gibi fiber optik kabloda PCV veya teflon bir dış koruma vardır. Bu korumanın hemen altında kabloyu güçlendirmek için “kevlar” tipinde fiber kullanılır. Bunun içinde merkezi koruyan plastik bir kaplama mevcuttur. Fiber optik kablolama teknolojilerinde gelinen en ileri aşamadır. Özellikle VVDM tekniği kullanılan teçhizat ticari olarak satılmaya ve bazı projelerde kullanılmaya başlanmıştır. VVDM teknolojilerini kullanarak 20 Gbps hızlarına kadar çıkabilmektedir.böylece tek veya bir çift fiberden 20 Gbps hızına kadar çok geniş bantta bilgi aktarma olanağı sunabilecektir. Yeni zaman paylaşımlı çoklama (TDM) ve dalgaboyu paylaşımlı kodlama (VValelength Division Multiplexing) teknikleri ile geniş bantlar elde edilmeye çalıştırılmaktadır. Yapısal kablolama sisteminde Cat5E veya Cat6 UTP kablolama dağıtım kabinesi içinde bulunan 10/100 autosense portları olan kenar switch üzreinde toplanmakta ve bu switch ana bilgi işlem odasındaki omurga switch dediğimiz yüksek hızlı routing kapasitesi olan switch cihazına bağlanmaktadır. Kenar switch ile omurga switch bağlantıları fiber optik kablolar ile bağlanmaktadır. Fiber optik kablolar kullanıldıkları ortalama göre farklı farlı tipte olabileceği gibi kullanıldıkları uygulamaya göre farklı tipte olmaktadır. Örneğin kenar switch farklı binalarda bulunursa arada kullanılacak fiber optik kablo “harici” tipte, eğer aynı binada bulunursa “dahili” veya “dahili/harici” tipte olabiliyor. İkinci belirleyici faktör ise kenar ve omurga switch arasındaki mesafe ve iletim hızıdır. Günümüzde yüksek hızlı switch bağlantıları gigabit hızında yapılmaktadır. Bu durumda belirleyici faktör mesafe olmaktadır. Mesafeye göre “multimode” veya “singemode” fiber kullanmamız gerekmektedir. Fiberin karekterstiği, ışığın iletim modları ve fiber kayıpları gibi parametrelere bağlıdır. Özet olarak kısa mesafelerin multimedia uzun mesafelerde singlemode fiber kullanılmalıdır.diyebiliriz. kısa mesafe ile uzun mesafelerde ile uzun mesafe arasındaki sınır ile switch arsındaki sınır ise switch cihazı üzerinde kullandığımız gigabit hızındaki portun tipine göre değişmektedir. Standartların belirlediği bu portlar LX (uzun mesafe) veya SX (kısa mesafe) olabiliyor. Switch portu kullanılan fiber ve mesafe ilişkisini aşağıdaki öze tablosunda görüntüleyebiliriz. Multimode Fiber SX port : 220 metre Multimode Fiber LX port : 550 metre Singlemode Fiber Lx port : 5000 metre Fiber Optik Kablo Yapısı 4 - AĞ BAĞLANTI TOPOLOJİLERİ Bir ağ üzerindeki bilgisayarların bağlantı şekline ağ topolojisi denir. Her ağ topolojisinin avantaj ve dezavantajları vardır. Topoloji seçiminde aşağıda belirtilen özellikler dikkate alınmalıdır. * Kullanılan cihaz sayısı ve tipi, * Planlanan uygulamalar ve veri transfer hızı, * İstenilen cevaplama zamanı, * Maliyeti; 4-1 Veri Yolu Ağ Bağlantısı (Bus Network) Bu ağ topolojisine kuyruk adı da verilir. Veri yolu ağ topolojisinde her bilgisayar veya yan ürün ortak bir veri hattı üzerinden birbirlerine bağlanır. Bu topolojide ağı kontrol eden bir ana makine bulunmaz. Ve her birinin kendi ara yüz cihazı vardır. Bu cihaz ağ üzerinde iletişim gerçekleştirilmesi için donanım ve yazılım içerir. Uygulamada kolay ve ucuz olan bu topolojide bir bilgisayar arızalandığı zaman tüm iletişim etkilenir. Ve bağlanacak bilgisayar ve kablo uzunluğu sınırlıdır. Ama kolay yapıda olduğu için tercih edilmektedir. Doğrusal bir hub üzerinde kurulmuş bir yapıya sahiptir. Bilgisayarlar kabloya takılan konnektörler aracılığı ile bağlanmaktadır. Kablonun rezistansını düşürmemek için açıkta kalan iki ucuna sonlandırıcı takılır. 10 Mbps hızda çalışır. Maksimum kapasitesi 10 ile 12 bilgisayar olup 2 bilgisayar arası maksimum mesafe eş eksenli kablo kullanıldığında 185 metre kalın eş eksenli kablo kullanıldığında ise 500 metredir. 4-2 Yıldız Ağ Bağlantısı (Star Network) Yıldız ağ yapısında bir bilgisayarın dağıtıcı olarak kullanılması yada sırf bu işi yapacak bir donanım elemanın bulunması zorunludur. Ağdaki diğer makineler dağıtıcıya bağlanır. İki bilgisayar arsı haberleşme, bu dağıtıcı aracılıyla yapılır. Sadece haberleşmeyi kontrol etmek için fazladan donanım gerektirdiği için seri ağlara göre daha pahalıdır. Ancak veri aktarımının gizliliği daha iyidir. Cihazlar arası iletişimi sağlayan cihazlar kullanılan sisteme göre değişir. Yıldızın merkezinde bir hub veya bir switch , bunlara bağlı olan tüm noktaları birbirlerine bağlar. (UTP kablo ile) kablonun bir ucu network adaptör kartına bağlı iken,diğer hub veya switch’e takılır. Arızalı yapıların tespiti bu yapıda daha kolay olacaktadır. “Hub” veya “Switch”’deki yanan ışıklara bakarak hangi makinanın bağlantı sorunu olduğu daha kolay anlaşılabilir. Her hangi bir bilgisayar yada kablo arızası sadece o bilgisayar yada o kabloya bağlı bilgisayarı devre dışı bırakır, ağın ağın,kalan kısmı çalışmaya devam eder. Ancak ortadaki dağıtıcının arızalanması halinde ağ tamamen kullanılmaz hale gelir. Ayrıca ağda bir tekrarlayıcı/sinyal güçlendirici (repearter) gibi de çalışır. Yıldız topolojide yoğun olarak UTP/STP kablo kullanılır. Star Network’ün Avantajları; * Ekonomik kablolama. * Hızlı kurulum. * Kolay genişletilmesi network performansını arttırır. * Bağlantıda meydana gelebilecek kopukluk, tüm ağı ekilemez. * Switch veya bridge ile genişletilmesi network performansını artırır. * Huba yapılan bağlantılar hub üzerinde bağlantıların durumunu gösteren ışıklar sayesinde durumları anlaşılır ve arıza tespiti kolaylaşır. Dezvantajları • Hub ile hub arasındaki bağlantıyı sağlayan kablonun uzunluğu 100 metreyi geçemez. 4-3 Halka, Zincir Ağ Bağlantısı (Ring Network) Halka ağ bağlantısında her bilgisayar veya yan ürün diğer iki birime bağlanır. Ve bir halka oluşturur. Bir bilgisayardan gelen veri halka çerçevesinde saat yönünde veya saat yönünün dersi yönde ilerler. Pahalı bir kablo ve adaptör kartı ile kurulan bu ağ yapısı hacimli miktarda veri iletişimi sağlamak için kullanılır. Diğerlerinden farklı olarak kablo, konnektör, ve ağ kartına ek olarak hub switch gibi diğer cihazlar kullanılarak oluşturulan ağ yapısıdır. Genelde UTP korumasız çift dolanmış yada STP korumalı Çift dolanmış kablo kullanılarak oluşturulur. Bilgisayarlarla bağlantı cihazının maksimum mesafesi 100 metredir. Kullanılan çift dolanmış kablonun ve ağ kartının çeşidine göre farklı hızlarda çalışır. Her bilgisayarın bağlantısındaki problem yalnızca onun çalışmasın etkiler. Diğer cihazlar çalışmasına devam ederler. Ancak bağlantı cihazlarındaki problem o cihaza bağlanan tüm bilgisayarları etkiler.diğerlerine göre daha güvenilir ama pahalıdır. Halka, Zincir Ağ Yapısı 4-4 Ağaç Ağ Bağlantısı (Tree Network) Ağaç topolojilerine dağınık ve yıldız topolojilerinin karakteristiklerini birleştirir. Dağınık ağ omurga üzerinde yıldız topolojide bilgisayarlardan oluşur. Varolan bir ağın genişletilmesinde sıklıkla kullanılır. Ağaç topolojilerde 5-4-3 kuralı vardır. Nedir bu kural? Ethernet protokolü 5-4-3 kuralıdır. Bir sinyal gönderildiğinde belli bir süre içinde ağın parçalarına ulaşır. Her bir switch/hub veya bir repeater sinyalin ulaşma süresine nispeten çok küçük bir zaman dilimi daha ekler. Ağdaki iki terminal (file serverler,worstaionlar ve diğer çevre birimleri) arasında maksimum 5 segment ve 4 repeatrs/switches/hub ve eğer kablo kullanılmamışsa sadece 3 trunk segment olabilir. Eğer ağ uca komple fiber optik kablo ile tesis edilmiş ise veya omurga fiber optik kablo ve UTP kablolama ile karma tesis edilmiş ise kural 7-6-5 olarak revize edilir. Ağaç Ağ Yapısı 4-5 Dağınık Ağlar Bu yapıda dağıtıcıya gerek yoktur. Her bilgisayar arasında en az iki alternatifli bağlantı sağlanmıştır. Kurulu en zor ve pahalı yöntemdir. Veri aktarımının gizliliği yaklaşık olarak yıldız ağlarda aynı seviyededir. Her hangi bir bilgisayarın bozulması yalnız o bilgisayarı etkilerken, tek bir kablonun kopması hiçbir bilgisayarı ağ dışı bırakmaz. Ayrıca routing işlemine gerek duyulur.yani bilgi paketlerine bağlanmasında kullanılır. Diğer ağların aksine iyi bir ağ tasarımı gerektirir. Maliyetinin yüksekliği yüzünden tasarım hesaplarının içine maliyette katılır. Bu tür sistemlerde file server veya merkezi yönetin kaynağı yoktur. Peer-to-Peer bir ağda, tüm bilgisayarları eşit kabul edilir. Dağınık Ağ Yapısı Fiziksel Topoloji Kablo Protokol Linear Bus Twisted Pair, Coaxial, Fiber Ethernet, Local Talk Yıldız (Star) Twisted Pair, Fiber Ethernet, Local Talk Star - Wired Ring Twisted Pair Token Ring Ağaç (Tree) Twisted Pair, Coaxial, Fiber Ethernet 5 - BİLGİSAYAR AĞLARININ AVANTAJ VE DEZEVANTAJLARI Bilgisayar ağı oluşturmanın en önemli nedenleri yazılım (dosyalar, uygulamalar, programlar, vb…) ve donanım (yazıcı, tarayıcı, çizici, vb…) paylaşımını sağlamak ve kullanıcılar arasında veri iletişimi (mesaj ve dosya gönderme, alma, vb…) kolaylaştırmaktır. Genel olarak ağların yararlarını ve dikkat edilmesi gereken hususlarını şu şekilde sıralayabiliriz.. Avantajları • Yazılın ve donanım paylaşımını sağlar. • Program kurulumundan dolayı vakit kazandırır. • Veri tabanı (Datebase) oluşturulması çok kolaydır. Ağdaki bütün bilgileri aynı diske veya diske veri girişi yapılamaktadır. • Ağdaki asıl verinin depolandığı sabit diskin yedeklenmesi yeterlidir. • Maliyeti düşürmek, verimlilik ve etkinliğin yükseltmektir. Dezavantajları * Ana makine (server) hızlı olmalıdır. * Donanım ihtiyacı fazladır. (ağ kartları, kablolar, ağ aktarma cihazları vb…) * Ağ işletim yazılımları normal işletim sistemi yazılımlarına göre pahalıdır. (windows nt, Windows xp) * Bir terminale virüs bulaştığında ağdaki tüm bilgisayarlara bulaşması çok kolaydır. Bundan dolayı ana makinedeki sabit diskin sıkça yedeklenmesi ve en son geliştirilen anti virüs yazılımlarını yüklenmesi ve denetlenmesi gerekmektedir. 6 – AĞ KURMA 6-1 Ağ Bağlantıları Ağımızı kurmak için önce bilgisayarların bağlantılarının nasıl yapıldığını anlatacağım. Bağlantı için değişik yöntemler kullanılabilir. İlk anlatacağım yöntem diğer bağlantı türlerine nazaran daha az masraflı bir yöntem. Fakat bazı dezavantajları olduğundan az sayıda bilgisayardan oluşan ağlarda tercih edilir. Şimdi, bu yöntemle üç bilgisayardan oluşan bir ağ kuralım. İhtiyacımız olan şeyler: Dört tane BNC konnektör, üç tane T konnektör (genelde ethernet kartı ile birlikte verilir), iki tane sonlandırıcı ve yeterli uzunlukta Koaksiyel kablo. Parçalar hakkında biraz bilgi verirsek sanırım daha rahat anlaşılır. Koaksiyel kablo bildiğimiz anten kablosu. BNC konnektör de bu kabloyu ethernet kartına takabilmemiz için kablonun ucuna takacağımız parça. Sonlandırıcı ise ilk ve son bilgisayardaki T konnektörlerinin boş uçlarına takılan parça. Saydığım malzemeleri ŞEKİL 1'de görebilirsiniz. Malzemeler ŞEKİL 1 Bağlantılarİlk olarak bilgisayarların arasına çekeceğimiz kabloların uçlarına birer BNC konnektör takalım. Sonra, bilgisayarların ethernet kartlarına T konnektörleri takalım ve ilk ve son bilgisayara takılı olan T konnektörlerin birer ucuna sonlandırıcı takalım. Sonlandırıcılar olmazsa ağ kesinlikle çalışmaz. Son olarak, önce 1. ve 2. bilgisayarların arasına, sonra da 2. ve 3. bilgisayarların arasına Koaksiyel kabloları takalım. Kablolar da takıldıktan sonra ağımız artık kullanıma hazırdır. Bilgisayarların ayarları yapıldıktan sonra ağı kullanılabilir. Bağlantıların nasıl yapıldığını ŞEKİL 2'den daha açık bir şekilde görebilirsiniz. Bu bağlantı türü daha ucuz olmasına rağmen bazı dezavantajları vardır. Örneğin kabloların birinde kopma olduğu zaman ağ tamamen durur. Yani ağ "ya hep ya hiç" der. Bu durumda hatanın nerede olduğunu bulmak özellikle bilgisayar sayısı fazla ise oldukça zordur. Hata kontrolünü, kabloları ve sonlandırıcıları ölçü aleti ile deneyerek yapabilirsiniz. Ölçü aletinin kabloların iki ucu arasında sonsuz direnç göstermesi gerekir. Sonlandırıcının iki ucu arasındaki direnç değeri de 50 Ohm olmalıdır. BağlantılarAnlatacağım ikinci bağlantı türü "ölen öldü, kalan sağlar bizimdir" görüşünde. Fakat ilkine göre daha pahalı. Şimdi de bu şekilde 10 bilgisayardan oluşan bir ağ kuralım. Bunun için ihtiyacımız olan şeyler: Bir 16'lı HUB, UTP bağlantı kablosu ve 20 tane RJ45 konnektör. Yine malzemeler hakkında biraz bilgi vereyim. UTP bağlantı kablosu telefon kablosunun biraz daha kalını. İçinden 8 tane renkli kablo geçer. RJ45 konnektör de telefon kablosunun telefona takılan ucundaki parçanın biraz daha büyük hali. HUB'ın üzerinde, ethernet kartında olduğu gibi RJ45 konnektörlerin takılacağı yuvalar vardır ve adaptörle çalışır. Konnektörleri kabloların ucuna takmak için penseye benzer özel bir alet vardır. Konnektörleri bu alet sayesinde kablolara takabilirsiniz. Konnektörleri takarken UTP kablosunun içindeki renkli kabloların sırasının iki uçta da aynı olmasına dikkat etmelisiniz. Aksi halde hatalı kablonun takıldığı bilgisayar ağı göremez. Kabloların uçlarına konnektörler takıldıktan sonra her bir kablonun bir ucu HUB'a diğer ucu bir bilgisayara takılır. Size tavsiyem, bir problem olması durumunda HUB'a takılan kablolardan hangisinin aradığınız kablo olduğunu daha rahat bulabilmek için kabloların uçlarına hangi bilgisayardan geldiği yazan küçük birer kağıt yapıştırmanız. Emin olun ihtiyacınız olduğunda çok işe yarıyor. HUB'ın adaptörü fişe takılıp bilgisayarların ayarları yapıldığı zaman bilgisayarlar ağı görebilirler. ŞEKİL 3'te bağlantılarının nasıl yapıldığı görülmektedir. Şimdi anlatacağım yöntem sadece iki bilgisayarı birbirine bağlamak için kullanılır. İhtiyacımız olan malzemeler UTP bağlantı kablosu ve iki adet RJ45 konnektör. Cross-Cable dediğimiz bu yöntemle iki bilgisayarı HUB kullanmadan birbirine bağlayabiliriz. Hub'lı bağlantıdan farkı RJ45 konnektörün kabloya takılışında. Cross-Cable'da HUB'lı bağlantının aksine renkli kablolar konnektöre kablonun iki ucunda aynı sıra ile takılmaz. Cross-Cable hazırlanırken kullanılması gereken sıra aşağıdaki tabloda görülmektedir. 1 ==> 3 2 ==> 6 3 ==> 1 6 ==> 2 5 ==> 8 7 ==> 4 8 ==> 5 6-2 Ağ YapılandırmaAğ Ayarları Bilgisayarınızın ağı görmesi için yapacağınız ayarlar yukarıda anlattığım bağlantı şekillerinin üçü için de aynıdır. Ethernet kartının Ağ Bileşeni Türünü Seçbilgisayarınıza tanıtıldığını varsayarak ayarları ŞEKİL 3 anlatmaya başlıyorum. Eğer ethernet kartını bilgisayara tanıtmamışsanız Denetim Masası'nda Yeni Donanım Ekle'ye tıklayarak ethernet kartınızı tanıtın. Ethernet kartını bilgisayarınıza tanıttıktan sonra Denetim Masası'nda bulunan Ağ simgesine çift tıklayın. Karşınıza ŞEKİL 3'deki diyalog kutusu gelecektir. ŞEKİL 4 Şimdi ağ için gerekli iletişim kurallarını kuralım. Bunun için Ekle... düğmesine tıklayın. Karşınıza ŞEKİL 4'teki diyalog kutusu gelecektir. Bu diyalog kutusunda İletişim Kuralları'nı seçili duruma getirip Ekle... düğmesine tıklayın. Karşınıza ŞEKİL 5'teki diyalog kutusu gelecektir. Ağ İletişim Kuralları SeçŞEKİL 5 Önce sol tarafta bulunan Üreticiler kısmında Microsoft'u seçin, sonra sağ taraftaki Ağ İletişim Kuralları kısmında IPX/SPX uyumlu İletişim Kuralları'nı seçerek Tamam'a tıklayın. Sonra aynı işlemi tekrarlayarak NetBEUI iletişim kuralını kurun. (Ethernet kartını tanıttığınızda TCP/IP iletişim kuralı otomatik olarak kurulur. Eğer kurulu değilse aynı şekilde TCP/IP iletişim kuralını da kurmanız gerekir.) TCP/IP ÖzellikleriŞimdi sıra TCP/IP ayarlarını yapmaya geldi. Bunun için Ağ diyalog kutusunda (ŞEKİL 3) TCP/IP'yi seçili duruma getirin ve Özellikler düğmesine tıklayın. Karşınıza ŞEKİL 6'daki diyalog kutusu gelecektir. ŞEKİL 6 Bu diyalog kutusunda Bir IP adresi belirt'i seçin ve IP adresi olarak 192.168.0.1 yazın. Alt ağ maskesi olarak da 255.255.255.0 yazın ve Tamam düğmesine tıklayın. Diğer bilgisayarlara sırasıyla 192.168.0.2, 192.168.0.3 ... adreslerini verin. Aslında bu adresleri vermeniz şart değildir. Eğer internete bağlanmayacaksanız bilgisayarınıza istediğiniz IP adresini verebilirsiniz. Fakat internete bağlanacaksanız mutlaka 192.168.0.* şeklinde internette kullanılmayan ve sadece yerel ağlarda kullanılan bir IP adresi vermeniz gerekir. Her iki durumda da 192.168.0'dan sonra istediğiniz sayıyı kullanabilirsiniz. Yalnız 0 ve 255 rakamlarını kullanmamalısınız. Çünkü 192.168.0.0 ve 192.168.0.255 adresleri özel adreslerdir. Dikkat etmeniz gereken bir husus ağdaki bütün bilgisayarların alt ağ maskesinin aynı olması gerektiğidir. Alt ağ maskesi farklı olan bilgisayarlar birbirini göremezler. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi Bir sonraki sayfada bulabilirsiniz. TCP/IP ayarlarını da yaptıktan sonra Ağ diyalog kutusunda (ŞEKİL 3) Dosya ve Yazıcı Paylaşımı... düğmesine tıklayın. Karşınıza ŞEKİL 7'deki diyalog kutusu gelecektir. Dosya ve Yazıcı Paylaşımı ŞEKİL 7 Bu diyalog kutusunda bulunan onay kutularını işaretleyip Tamam düğmesine tıklayın. Eğer Başkalarına dosyalarıma erişim hakkı verebilmek istiyorum onay kutusunu işaretlemezseniz, bilgisayarınızın adı ağda görünmesine rağmen diğer bilgisayarlar dosyalarınıza erişemezler. Aynı şekilde Başkalarına yazıcılarıma yazdırma izni verebilmek istiyorum onay kutusu işaretli değilse, diğer bilgisayarlar yazıcılarınızı kullanamazlar. Ağ TanımlamaŞimdi sıra bilgisayarınızın ağ üzerinde hangi adla görüneceğini ayarlamaya geldi. Bunun için Ağ diyalog kutusunda (ŞEKİL 3) Tanımlama sekmesine tıklayın. Diyalog kutusu aşağıdaki görünümü alacaktır. ŞEKİL 8 Bu diyalog kutusunda Bilgisayar adı, Çalışma grubu ve Bilgisayar tanımı olarak istediğiniz şeyi yazabilirsiniz. Fakat bütün bilgisayarların çalışma gruplarının aynı olmasına dikkat edin. Sizin çalışma grubunuzdaki bir bilgisayara Ağ Komşuları simgesine çift tıklayarak ulaşabilirsiniz. Eğer ulaşmak istediğiniz bilgisayar başka bir çalışma grubundaysa o zaman Ağ Komşuları'nda bulunan Tüm Ağ simgesine çift tıklayıp, ulaşmak istediğiniz bilgisayarın çalışma grubunu seçmelisiniz. Eğer bilgisayarınızın her açılışında ağ parolası sormasını istemiyorsanız Ağ diyalog kutusunda (ŞEKİL 3) Birincil ağ oturumu olarak Windows oturumu açma'yı seçin. Şimdi ayarlarımızın etkin olabilmesi için Tamam düğmesine tıklayalım. Windows kurulum CD'sinden gerekli dosyalar kopyalanacak ve bilgisayarınızı tekrar başlattığınızda ağdaki diğer bilgisayarlara erişebileceksiniz. Son bir not: Bilgisayarınızı yeniden başlattığınız zaman Ağ Komşuları'nda diğer bilgisayarları hemen göremeyebilirsiniz. Bunun için birkaç defa F5 (yenile) düğmesine basmanız yada bir müddet beklemeniz gerekebilir. İki bilgisayar arasında haberleşmenin mevcut olup olmadığını öğrenmek için ping komutundan faydalanabilirsiniz. Örneğin 192.168.0.2 IP'li bilgisayarla haberleşmeye çalışalım. Bunun için MS-DOS Komut İstemi'nde ping 192.168.0.2 yazıp enter'a basın. Eğer karşı bilgisayardan 192.168.0.1 cevabı: bayt=32 süre<10ms TTL=128 gibi bir yanıt gelirse haberleşme mevcut demektir. Eğer İstek zaman aşımına uğradı gibi bir yanıtla karşılaşırsanız bağlantılarınızda ve ayarlarda bir hata var demektir. KABLOSUZ YEREL AĞLAR NASIL ÇALIŞIR ? Kablosuz yerel ağlar havadan yayılan elektromanyetik dalgalarla ( radyo ya da infrared ) bir noktadan başka bir noktaya fiziksel bağlantı olmaksızın bilgi iletişimini sağlar. Radyo dalgaları uzaktaki bir alıcıya enerji verdiği için alıcı tarafından kusursuz bir şekilde alınır. Bu metoda modulasyon da denir. Veri taşıyıcı üzerine birkez bindirildikten sonra radyo sinyali bir frekanstan daha fazla frekans işgal edecektir. Çünkü module edilecek bilgi de taşıyıcının üzerine binecektir. Böylece birden fazla taşıyıcı frekans girişim olmaksızın aynı uzayda bulunabilecktir. Bilgiyi almak için alıcının belli bir frekansa ayarlaması yeterli olacaktır zira alıcı diğer frekansları reddedecektir. Tipik bir kablosuz yerel ağ konfigurasyonunda, erişim noktası denilen hem alıcı hem verici konumundaki ( transceiver ) cihaz standard kablolamayla, kablolu ağa bağlanır. Erişim noktası ( access point ) kablolu ağ omurgası ve kablosuz ağ arasında veri alışverişi ve tamponlamasını üstlenir. Bir erişim noktası 100 feet’in altından birkaç yüz feet’e kadar bir kullanıcı grubuna hizmet verebilir. Erişim noktası ( ya da erişim noktasına bağlı olan anten ) genelde yüksek bir noktaya konur fakat istenilen kapsama alanı sağlandıkça her noktaya konulabilir. Uç noktalar ise kablosuz ağa, kablosuz ağ adaptörleriyle ( el terminallerine entegre edilmiş cihazlar ), dizüstü bilgisayarda PCMCIA kartlarla, masaüstü bilgisayarlarda ise ISA kartlarla erişirler. Kablosuz ağ adaptörleri sunucudaki ağ işletim sistemi ile manyetik dalgalar arasında bir anten yardımıyla köprü oluştururlar. KABLOSUZ YEREL AĞ TEKNOLOJİLERİ Kablosuz yerel ağ üreticilerinin çözüm üretecekleri zaman seçmeleri gereken birçok teknoloji vardır. Her teknoloji kendi avantaj ve dezavantajlarını beraberinde getirmektedir. DAR BANT ( NARROWBAND) TEKNOLOJİSİ Dar bant metodu, radyo sinyal frekansını sadece verinin geçebileceği kadar ve mümkün olduğunca dar tutar. İletişim kanalları arasında istenmeyen kanal karışması, değişik kullanıcıların farklı kanallara yönlendirilmesiyle önlenir. Basit bir telefon hattı radyo frekansına benzetilebilir. Her ev nasıl kendine özel bir telefon hattına sahipse ve komşu evler yapılan konuşmaları kendi hatları üzerinden duyamıyorsa, radyo sistemi de bu girişim ve gizliliği ayrı radyo frekansları kullanarak sağlar. Radyo alıcısı istenen frekans haricindeki bütün frekansları filtreler. Kullanıcı açısından bu metodun yegane çekincesi, son kullanıcının Telsiz Genel Müdürlüğü’nden frekans tahsisi ve proje noktarı için izin alması zorunluluğudur. DAĞINIK SPEKTRUM ( SPREAD SPECTRUM ) TEKNOLOJİSİ Birçok kablosuz yerel ağ sistemi kritik, güvenli ve gizli askeri haberleşme sistemleri için geliştirilmiş bir geniş bant radyo frekans tekniği kullanır. Dağınık spektrum metodu bant genişliğini güvenilirlik, güvenlik, gizlilik için kullanılır. Diğer bir deyişle darbant haberleşme metodundan daha fazla bir bant genişliğine ihtiyaç duyar ama bu özellik (alıcı dağınık spektrum yayının parametlerini biliyor olmalıdır ) daha güçlü ve sezilmesi daha kolay olan bir sinyal üretimi anlamına gelir. Eğer bir alıcı doğru frekansa ayarlı değilse dağınık spektrum sinyallerini çevre gürültüsü olarak algılayacaktır. İki çeşit dağınık spektrum metodu vardır, FHSS ve DSSS. • Frekans Atlamalı Dağınık Spektrum (Frenquency Hopping Spread Spectrum) FHSS verici ve alıcı tarafından nasıl değişecegi bilinen bir darbant taşıyıcı frekansı kullanır. Doğru senkronizasyon sağlandığında net etki mantıksal bir kanalın oluşturulmasıdır. • Düz Sıralı Dağınık Spektrum ( Direct Sequence Spread Spectrum) DSSS gönderilecek her bit için çok miktarda bitlerden oluşan bir “pattern” üretir. Bu bit paternine “chip” ya da “chipping code” adı verilir. “Chip” ne kadar uzunsa orjinal verinin geri alınması o kadar yüksek olur fakat bu daha fazla bir bant genişliği gerektirir. Eğer Chip’in içindeki bir ya da iki bit haberleşme sırasında bozulursa cihaz istatistiksel tekniklerle orjinal veriyi haberleşmeyi tekrarlamadan kurtarabilir.İstemsiz bir alıcıya DSSS düşük güçlü geniş bantlı bir gürültü olarak görünür ve birçok darbant alıcısı bu gürültüyü reddeder. KIZILÖTESİ TEKNOLOJİSİ Kablosuz yerel ağlarda az miktarda kullanılan üçüncü bir teknoloji ise infrareddir. İnfrared sistemler elektromanyetik spektrumda görülür ışığın hemen altındaki çok yüksek frekansları veri taşımak için kullanır. WAP Özet: Bu bildiri de, günümüzde yaygın olarak kablosuz iletişimde kullanılan WAP ağ geçidinin görevleri ve neden olduğu güvenlik boşluğu tartışılmıştır. Ağ geçidindeki boşluğu ortadan kaldırmaya yönelik farklı çözüm alternatifleri avantaj ve dezavantajları ile değerlendirilmiştir. 1. Giriş WAP protokolünde kablosuz mobil ağ ile, klasik kablolu ağ arasında ağ geçidi kullanılır. WAP ağ geçidi, mobil telefonun limitli bant genişliğine ve işlem kapasitesine uygun olarak web dosyalarını, mobil telefona gönderir. Ancak ağ geçidi kullanımı bir güvenlik boşluğuna neden olur [2][5]. Müşteriler elektronik ortamda ticaret yaparken kredi kartı numarası, teslim adresi, sipariş miktarı gibi önemli bilgiler el değiştirir. Bu tür özel bilgilerin iki nokta arasındaki herhangi bir yerde ele geçirilme riski olursa, müşteriler bu tarz bir elektronik ticareti kullanmak istemeyecekler, satıcılar da böyle bir teknolojiye sıcak bakmayacaklardır [1]. 2. Ağ Geçidi Tabanlı WAP Tasarımı Kablosuz iletişimde, uzak istemci, mobil bir cihazdır ve bir bilgisayar ağındaki Remote Access Server-RAS sunucuyu aramaktadır. RAS sunucu, bilgisayar ağı sağlayıcının yerel bilgisayar ağında bulunur. Bilgisayar ağı sağlayıcı, WAP ağ geçidine de ev sahipliği yapar. Bilgisayar ağını aşarak ulaşılan bir sunucunun verdiği bir servis istenirse, WAP ağ geçidi, proxy gibi davranarak istemci mobil cihaz için, uzaktaki ev sahibi ile bağlantı kurar. Şekil-1’de kablosuz iletişim modeli gösterilmektedir [6]. Şekil-1 Kablosuz İletişim Modeli-WTLS, TLS kullanımı[6] Wireless Transport Layer Security-WTLS, mobil cihaz ile güvenli iletişim sağlamak için kullanılan güvenlik protokolüdür [4]. Mobil cihazların oturumları, uzak ev sahibinin web sunucusundan çok WAP ağ geçidi ile kurulur. Ağ geçidinde güvenli oturum sonlandırılır ve tüm şifrelenmiş mesajların şifresi çözülür. Web sunucu ile iletişim için, güvenli oturuma ihtiyaç duyulursa, WAP ağ geçidi tarafından kurulur [2]. WAP ağ geçidi güvenli oturum için Transport Layer Security-TLS’i kullanır [3]. Bu arada mobil cihaz ile web sunucusu arasında güvenli bir oturum yoktur. Birisi mobil cihaz ile WAP ağ geçidi, diğeri de WAP ağ geçidi ile web sunucusu arasında olmak üzere iki güvenli oturum vardır. Bunun anlamı, WAP ağ geçidinde verinin şifrelenmediği için oluşan güvenlik boşluğudur [6]. Müşteriler mobil telefon ve WAP kullanırlarsa verilerin güvenliği tamamiyle garanti edilemez. WAP güvenlik protokolü ile bir şifreleme kullanılsa bile, WAP ağ geçidi veriyi şifresi çözülmüş orijinal haliyle kendinde tuttuğu için bir güvenlik boşluğu oluşturur. WAP, uçtan uca güvenliği sağlamada başarısız olduğu için potansiyel olarak güvensiz bir ağdır [5]. WAP ağ geçidi bir yazılımdır ve Mobil Servis Sağlayıcı’nın (Mobile Service Provider-MSP) bilgisayarında çalışır. Şekil-2’de WAP tabanlı bir elektronik ticarette MSP’nin rolü gösterilmektedir. WAP’ın güvenlik boşluğundan dolayı WAP ağ geçidinde kullanılan verilere, sadece özel erişim izni verilen kişiler ulaşmalıdır. Örneğin, WAP ağ geçidinin çalıştığı bilgisayarın sistem yöneticisi gibi. Bu tür verilerin gizliliği MSP’nin iç güvenlik politikasına bağlıdır. Şekil-2 Elektronik ticarette MSP’nin rolü WAP’taki güvenlik boşluğu açıkca görünmesine rağmen, WAP standardının arkasındaki firmalar bunun önemsiz olduğunu savunmaktadır. Problem için WTLS’den şifre çözüp [8] TLS’e şifrelerken sürecin kolaylıkla tehlikeye atılmasını engellemek için çözüm üretmeye çalışırlar. En tipik çözümde şifreleme ve şifre çözme bellekte yapılır. Anahtarlar veya şifresiz veri asla diskte saklanmaz. Şifreleme ve şifre çözme için kullanılan bellek, işletim sistemine verilmeden önce temizlenir. Birinci problem, bu önlemlerin bir garantisinin olmamasıdır. Ağ geçidi satıcısının ne kadar sağlam bir uygulama yaptığını soruşturma şansı yoktur. Hatta ağ operatörü tarafından yönetilen ağ geçidinin uygulamasını kimin yaptığını öğrenmek bile mümkün değildir. Ağ geçidinde, düşük kapasiteli kablosuz ağ bağlantısına ve limitli kapasiteli mobil telefonlara uymak için bazı işlemler yürütülür. Bu işlemler şunlardır [2]: İletim protokolleri arasında dönüşüm: Ağ geçidi, mobil telefon ile iletişimde, bağlantısız Wireless Datagram Protocol-WDP’yi kullanırken İnternet üzerinde bağlantı tabanlı ve güvenli bir protokol olan HTTP tarafından kullanılan TCP’yi kullanır. TCP’de verinin doğru yere gittiği, eğer gitmediyse tekrar gönderilmesine ilişkin ilave bir özellik vardır. Kablosuz bağlantıda bu fonksiyonu kullanmamak veri kaybolma riskini arttırsa da bant genişliğinde ciddi kazanç sağlar [7]. Sıkıştırma: Ağ geçidi, WML dokümanını mobil telefona göndermeden önce sıkıştırır. Sıkıştırılmış olan doküman bu haliyle İnternet’te kullanılamaz. Sıkıştırma sayesinde daha az veri iletilmiş olur. Sıkıştırma HTTP ile WSP arasında önceden tanımlanan dönüşüme göre yapılır. Derleme: WML dokümanı, içerisinde gömülü kod içeriyorsa, ağ geçidi bu kodu derler. WML dokümanı, WML-Script isimli script dili ile yazılmış kod da içerebilir, bu kod gezgincide çalıştırılır. Açma: Ağ geçidi, orijinal Wireless Session Protocol-WSP isteğini okur ve yorumlar, ancak bu web sunucu tarafından anlaşılacak formda değildir. Web sunucu numara yerine metin ile yazılmış uzunca HTTP isteklerini anlar. Ağ geçidi de sembolik İnternet adreslerini IP numaralarına dönüştürür. Ağ geçidi bunu DNS ile iletişimde bulunarak yapar. Mobil telefon HTTP tarzı uzun komutları kullanmadığı için, mobil telefona girilmesi gereken veri miktarı azalmış olur. Bu bölümün devamında WAP’taki güvenlik boşluğunu ortadan kaldırmaya yönelik çeşitli stratejiler analiz edilecektir. Üç temel yöntemden bahsedilebilir. 1. Ağ geçidi, iletişimin diğer ucundaki web sunucu ile aynı güvenlik bölgesine konur. Bu sayede dışarıya karşı web sunucunun korunduğu şekilde WAP ağ geçidi de satıcı tarafından, satıcının kendi yerel ağında korunur. Ancak güvenlik problemi için düşünülen bu çözüm WAP ağ geçidinin temel bir amacı ile çelişir. Bu amaç, ağ geçidinin iki ayrı protokol arasında, kablosuz ağ ve klasik kablolu ağ arasında protokol dönüştürücülüğü yapmasıdır [7]. İletim için kullanılan iki protokol birbirinden farklıdır, bu nedenle iki ağın kesişiminde ağ geçidi yer almalı ve her ağ kendine uygun protokolü kullanmalıdır. 2. WAP’ın üstünde uygulama seviyesinde güvenliği sağlama, WAP’ı güvensiz kabul ederek üstündeki yazılım katmanında güvenliği sağlama diğer bir yöntemdir. WAP’ın güvenliğini kullanmak yerine, mobil telefon ve satıcının web sunucusu olan iki uçta çalışan ayrılmış bir yazılım ile güvenlik sağlanır. Bu yöntem teknik olarak mümkün olmakla beraber, WAP’ın var olan güvenlik özelliklerini dikkate almayarak WAP ağ geçidi tarafından sağlanan çoğu iyileştirmeyi de hiçe sayar. Buna ağ geçidinde kablosuz ağların özelliklerine uyum için yapılan veri dönüşümü ve sıkıştırma da dahildir. 3. Üçüncü yaklaşım ise WAP protokolünü ağ geçidi kullanmayacak şekilde, hem kablolu hem de kablosuz ağlarda var olan İnternet ve iletişim standartlarını kullanarak yeniden tasarlamaktır. Bu değişim WAP Forum 2.0 versiyonu için tartışılmıştır. Ancak sadece güvenlik problemini değil, ağ geçidi tarafından kablosuz ağ için yapılan iyileştirmeyi de kaldırdığı için değişikliğin uyum problemi yarattığına karar verilmiştir. 3. Ağ Geçidini Web Sunucuya Kaydırma Ağ geçidinin neden olduğu uçtan uca güvenlikteki problemi şu anki WAP standardına göre [2] ortadan kaldırmanın ilk yolu ağ geçidini, web sunucunun olduğu tarafa kaydırmaktır. Bu model, Şekil-3’de gösterilmektedir. Güvenlik zinciri ağ geçidinde yine kırılacaktır ancak bu sadece elektronik ticareti yapan satıcının alanı güvenli değilse zararlı olacaktır ve güvenliği azaltmayacaktır. Bu yöntemde, MSP’ler için en büyük problem yeni iş imkanlarının yok olmasıdır. Müşterilerin, MSP’nin mobil portalına bağlı kalmaları mümkün olmayacaktır. Eğer, MSP ağ geçidine ev sahipliği yaparsa birçok WAP servisini sunabilir. Bu servisler için kullanılan tüm verinin MSP’nin kontrolünde ve mobil ağda kaldığından emin olunur. Bu servisler genelde lokasyon bağımlı servislerdir ve MSP iş ve güvenlik nedenleri ile kendi ağının dışına çıkmasını istemeyecektir. WAP istemcinin kullanıcıları genellikle daha düşük performansla karşı karşıyadır. WAP, web içeriğini WAP istemciye kablosuz ağ üzerinden iletebilmek için tasarlanmıştır. Eğer kablolu ağlarda iletişim trafiği artarsa bu durum istemciye bilgi ulaşmasını geciktirir. Son kullanıcı arayüzü çok kullanışlı değildir, çünkü WAP istemcinin kullanıcısı İnternet üzerinde gezinirken ağ geçidinden ağ geçidine geçer. İki farklı siteden alış veriş yapmak isteyen bir kullanıcının iki sitenin de ağ geçidini kullanması gerekir. Şekil-3 WAP ağ geçidini web sunucu tarafına yerleştirme Ağ geçitleri arasındaki geçişte, mobil telefonda tanımlı olan ağ geçidi profillerinin değiştirilmesi iki problemi arttırır. Ağ geçidi profili, çevirmeli telefon numarası, ağ geçidinin IP adresi gibi bilgilerdir. Var olan çoğu WAP uygulamasında, WAP cihazın kullanıcısı çeşitli menülere tıklatarak, İnternet adreslerini IP formunda yazmak gibi zahmetli süreçlere maruz kalır. İlerideki WAP uygulamalarında bu sürecin kolaylaştırılması planlanmaktadır. Örneğin, ağ geçidi geçişleri için kullanıcının sadece onay vermesi gibi, ama en azından kullanıcıya ağ geçisini onaylayıp onaylamayacağı sorulacaktır. Bir ikincisi, faklı ağ geçitleri farklı özelliklere sahiptir. Her ne kadar WAP Forum tarafından standartlaştırılmaya çalışılsa da şu an var olan ağ geçitleri aynı işi farklı şekillerde yapmaktadır. Bunların dışında, kullanıcı servis kalitesi gibi problemlerle karşı karşıya kalabilir ve bunları çözmek daha zor olabilir. Diğer bir olasılık, kullanıcının başlangıçta tanımlanmış bir ağ geçidi ile çalışmasıdır. Bu durumda kullanıcı, elektronik satıcının ağ geçidine geçiş yaptığında, sistemde çıkış, log-out, gibi bir bilginin WAP cihazda takip edilebilmesi gerekir. Satıcı açısından ise, karmaşık bir yazılım olan ağ geçidi yazılımını alması ve bakımını yapması gerekecektir. WAP ağ geçidinin bakımı için, güvenlikle ilgili yazılımdan emin olunması, bunun güncellenmesi, yeni WAP protokolleri ile ağ geçidinin güncellenmesi gerekecektir. 4. Bağımsız Uçtan Uca Güvenlik WAP istemci ile web sunucu arasında uçtan uca güvenliği sağlamak için diğer bir yöntemde, istemci ve sunucunun hem WAP hem de İnternet protokollerinden bağımsız olarak belirli güvenlik ölçümleri üzerinde anlaşmasıdır. Bu işlem kablolu ve kablosuz ağlar arasındaki ağ geçidi tarafından yapıldığı için, ağ geçidi kullanmamanın dezavantajları ile karşı karşıya kalınacaktır. Örnek model Şekil-4’de gösterilmektedir. Uygulama seviyesindeki şifreleme yazılımı hem WAP cihazda (WAE katmanında) hem de web sunucuda (HTTP uygulamasında) kullanılabilir olmalıdır. Bu tip bir güvenliği uygulamak için, satıcının yapması gereken WAP istemcide çalışabilen WML-Script ve onun şifre kütüphanesini sunmaktır. Bu tip, uygulama seviyesindeki güvenlik ile tüm veri değil, sadece verinin bir kısmı şifrelenir. Bu da ağ geçidinin, sıkıştırma, açma, derleme gibi işlemleri şifresiz, orijinal veri ile yapmasına imkan verir. Şekil-4 Uçtan uca güvenlik için uygulama seviyesinde şifreleme Bu yaklaşımda iki problem vardır: Birincisi şifre kütüphanesindeki fonksiyon, istemci tarafta istenen işlerlik için yeterince güçlü değildir. İkinci problem, güvenliğin satıcı tarafından sağlanan programa dayanıyor olmasıdır. Genellikle web kullanıcıları yabancı kodları kendi bilgisayarlarında çalıştırmak istemezler. Aslında web gezginci içinde de bunu yapmak zordur. Uygulama katmanında, uçtan uca güvenlik problemini çözmek için düşünülen bu çözümde, standart ve WAP Forum organizasyonunun desteği eksiktir. 5. WAP Ağ Geçidini Kullanım Dışı Bırakma Üçüncü çözüm alternatifi ise, ağ geçidini kullanım dışı bırakmadır. Bu yaklaşım ile uçtan uca şifrelemeyi kullanan İnternet’teki elektronik ticaret hareketlerinde sağlanan güvenlik seviyesi mobil ortamda da sağlanmış olur. WAP için, WAP ağ geçidini kullanım dışı bırakmak, WAP uyumlu cihazları tamamıyla İnternet uyumlu cihazlara dönüştürmek anlamına gelir. Ağ geçidini kullanım dışı bırakma, aynı zamanda ağ geçidinin sağladığı en iyilemeyi de kaybetmek anlamına gelir. Gelecekte daha güçlü mobil telefonlar geliştirilse, kablosuz ağlardaki bant genişliği arttırılsa bile, yüksek miktarda gecikme olması engellenemeyecektir. Çünkü, WAP’ın WSP protokolünün arkasındaki amaç, kablosuz ağlar üzerinden mobil telefona bilginin tek bir istek/cevap döngüsü ile sağlanmasıdır. WAP ağ geçidinin kullanım dışı bırakılması, WAP standardının karmaşıklığını arttıracaktır. WAP standardı daha zor standartlaştırılacak, mobil telefonlara yazılım sağlayıcılar, satıcılar ve diğer taraflar için uygulaması daha zor hale gelecektir. 6. Sonuç Mobil uygulamaların ve dolayısıyla WAP protokolünün yaşamın her alanına girmesi, açığa çıkan güvenlik boşluğunun önemini arttırmıştır Bu nedenle bu yazıda WAP ağ geçidinde ortaya çıkan güvenlik boşluğu ve bu boşluğu ortadan kaldırmaya yönelik çözümler açıklanmıştır alternatifleri avantaj ve dezavantajları ile Çizelge 1’de özetlenmiştir. TABLET PC… Giriş Büyük elektronik pazarı Tablet PC'leri büyük olasılıkla "hem ucuz hem güçlü" diye ilan ettikleri kampanyalarına dahil etmeyecekler. Acer Travelmate C102T modeli bir süredir elektronik ve bilgisayar mağazalarında satılmasına karşın, Tablet PC'lerin asıl odaklandığı alan kurumsal uygulamalar. Bu alanda form doldurmak gibi kalemle veri girişini içeren uygulamalar zaten yıllardır kullanılıyor. Ayrıca 1900 ile 2400 dolar arasında değişen fiyatları ile son kullanıcının bu ürünlere ilgisini çekmek neredeyse imkansız. Kurumsal müşterilerin aklındaki soru ise bir sub-notebook yerine bir Tablet PC almanın ne kadar mantıklı olduğu. Dokunmatik ekranlar ile karşılaştırıldığında, Tablet PC'ler sadece özel kalemin dokunuşlarına cevap veriyorlar, parmakla dokunmak bir anlam ifade etmiyor. Eski portre galerisi: Penplan firmasının salonlarında kalemle kullanılan ürünlerin tarihçesini izlemek mümkün. Bunların arasında Apple'ın PDA dünyasına ilk adımı Newton ve bir kaç Palm Pilot da var.HP'nin Tablet PC TC 1000 modeli oldukça ergonomik bir Tablet PC. Uzun metinleri yazmak için beraberinde 420 gramlık bir takılıp çıkarılabilir klavye geliyor. Bu eklenti dönüştürülebilir ekranlı ve sabit klavyeli modellerden daha pratik. Test ettiğimiz ürünler arasında ergonomide HP'yi birinci yapan tek özellik de bu değil. Test merkezimizde HP birinciliği kalemle bilgisayar kullanmanın öncüsü Fujitsu'ya karşı küçük bir farkla kaybetti. Stylistic ST4120 modelinin de ergonomisi HP kadar iyi, ayrıca Intel işlemcisi ile HP'nin Transmeta işlemcisine karşı daha başarılı sonuçlar veriyor. Pratikte Tablet PC Kullanımı Günlük kullanımda Tablet PC'ler avantajları ve dezavantajları hemen ortaya çıkıyor. Bu bölümde profesyonel ve amatör kullanıcıların izlenimlerinden bir derleme yaptık. Kurumsal profesyonel kullanıcılar tamamı Microsoft'un Tablet PC rüzgarına kapılmış değiller. Örneğin Penplan Consulting firmasının yöneticisi Fereydun Khanide fikrini şöyle açıklıyor: "Kalemle bilgisayar kullanmayı Microsoft icat etmiş değil ve teknik olarak bakarsak Tablet PC'ler şu anda kalem destekli bilgisayarların sunduğu imkanlardan daha fazlasını sunuyor değiller". Buna rağmen yeni jenerasyon Tablet PC'ler mükemmel el yazısı tanıma ve sağlamlık gibi açık avantajlara sahipler. Bu tür avantajlar Steinwerkstatt gibi firmalar için çok önemli. Bu bir restorasyon firması ve uzun süredir kalemli bilgisayarlar kullanıyorlar. Firma Neuschwanstein, Regensburg katedrali ve diğer tarihi binaları restore etme görevini üstlenmiş. Tablet PC'ler şu anda yapısal hasarları tespit etmek, projeleri planlamak ve gerçekçi maliyet hesaplamaları yapmak için kullanılıyor. Steinwerkstatt bu amaç için Tablet PC'lere Autocad 2000 yüklüyor. Eski portre galerisi: Penplan firmasının salonlarında kalemle kullanılan ürünlerin tarihçesini izlemek mümkün. Bunların arasında Apple'ın PDA dünyasına ilk adımı Newton ve bir kaç Palm Pilot da var. Bilgisayar donanımlarını bina dışında, özellikle inşaat alanlarında kullanmak bu ürünlerden normalden fazla şeyler beklemeyi gerektiriyor. Bu yüzden firmalar dokunmatik ekranlı notebook'lara karşı oy kullanıyorlar. Bu tür işlemler için Paceblade Tablet PC'ler daha uygun. Transmeta Crusoe işlemcinin az ısı vermesinden dolayı ürünler tam olarak kapalı bir kasa içerisine yerleştirilebiliyorlar, bu yüzden su ve tozdan daha iyi korunuyorlar. Testlerde performansı orta karar çıkmasına rağmen Steinwerkstatt firmasında çalışanların işlerini görmeye yetiyor. Scheller Cosmetics çalışanları 2000 yılının başlarından beri kalem tabanlı bilgisayarlar kullanıyorlar. İşte bu konunda IT departmanından Udo Biber'in yorumları: "Sahada çalışan satış ekibimiz için kullanılacak olan bilgisayarların taşınması ve kullanılması kolay olmalı. Notebook'lar bu açıdan iyi bir seçenek değiller. Eczane veya marketlerin dar alanlarında üzerine koyacak bir yer bulamadan bir notebook ile çalışmak imkansız". Dahası, notebook'lar dış koşullara karşı çok hassaslar. Ancak kalem tabanlı bilgisayarlar ve Tablet PC'ler bu tür sorunlara sahip değiller. Biber ürünün dayanıklılığına ekstra önem veriyor, çünkü sahada dayanıklı bir ürün kullanmak zorundalar. Ayrıca ürünün toplam sahip olma maliyeti de çok önem taşıyor, satın alma maliyeti o kadar mühim değil. Bakım, tamirat ve işletim sırasında çıkacak hasarlar çok daha önemli. Biber'e göre "ucuz diye satın aldığımız bilgisayarlar genelde işin sonunda en pahalı ürünleri olarak ortaya çıkıyorlar". Pratikte Tablet PC'nin Zayıflıkları Journal'ın menü çubuğunda yazıcı gibi önemli simgeler bulunmuyor. İlk denemede Tablet PC tasarımı iyi çalışıyor. Ancak buna rağmen test editörlerimiz ürünlerde donanımdan kaynaklanmayan ve bu yüzden de test sonuçlarına etki etmeyen bazı problemler tespit ettiler. Bu zayıflıkların altında da Microsoft yazılımları çıkıyor. Örneğin, Windows XP Tablet PC sürümünün en önemli uygulaması olan Journal'ın menülerini değiştirmenin hiç bir imkanı yok. Yazıcıyı kullanmak ve el yazısı notları metne çevirmek gibi sık kullanılan fonksiyonlar aslında simgeler olarak ekranın bir yerinde bulunmalılar. Şu an için sadece menülerde bir numara çekerek bunu gerçekleştirebiliyorsunuz. Sağ tıklama ile Lasso (kement) fonksiyonunu açıp seçili metni sayısallaştırabiliyorsunuz ancak bu metni sadece panoya kopyalama imkanınız var. Daha uzun metinleri seçmek için de birkaç işlem birden yapmak gerekiyor. Buna ek olarak Journal yazılı notları göndermek için sadece Outlook uygulamasını tanıyor. Lotus Notes gibi diğer e-mail uygulamaları hesaba katılmamış. Notes kullanıcıları metinleri göndermek için ilk önce kaydetmek zorunda kalıyorlar. Bir başka problem de en gerektiği yerlerde (kaydetme diyalog kutusu açıldığında - dosya adı girmek istediğinizde) otomatik klavyenin ekranda otomatik olarak görüntülenmemesi. Tablet PC'nin giriş bölümü her istediğinizde çağırılabiliyor ancak bunun için de ekstra iş yapmak gerekiyor. Diyalog kutularındaki metinler tekrar kullanılamıyor ve değiştirilemiyorlar. Her şeyi baştan yazmak gerekiyor. Özellikle dosya isimleri uzunsa bu oldukça zahmetli bir iş. Detaylı Test Sonuçları Bir mobil ürün testinde ergonomi performanstan önce gelir. Bu yüzden daha düşük performansı olan bir Tablet PC (örneğin HP Tablet PC) en üst sıralarda kendine yer bulabiliyor. İkisi de Tablet PC kategorisine düştüğü için "slate" ve dönüştürülebilir aygıtları aynı test işleminden geçirmek zorundaydık. Donanımlar farklı olsa da tasarımlar karşılaştırılabilirler. HP ve Paceblade Transmeta işlemciler kullanıyorlar, diğerleri ise Intel cephesinde yer alıyorlar. Toshiba ve Paceblade'in 12.1-inch TFT ekranları var, diğerleri ise 10.4-inch ekran kullanıyorlar. Fujitsu ve Paceblade dışında tüm ürünlerde kablosuz modül bulunuyor, Toshiba'da ise ayrıyeten Bluetooth bulunuyor. Genişleme seçenekleri de birbirinden farklı. HP ile beraber bir takılıp-çıkartılabilir klavye, Paceblade ile bir IrDA klavye geliyor, ancak Fujitsu'nun IrDA klavyesini ayrıca satın almak gerekli. Viewsonic seçimlik olarak bir USB klavye sunuyor. Viewsonic'in seçimlik bir diğer ürünü olan yanaşma modülü sadece dikey olarak kullanıma izin veriyor. Fujitsu ve HP'nin yanaşma modüllerinde Tablet PC hem yatay hem de dikey olarak kullanılabiliyor. Paceblade dışındaki tüm modellerde ortak bir özellik: Sistem performansı tüm Ofis uygulamaları için yeterli, bu yüzden günlük kullanımda sorun yaşamıyorlar. Sadece Pacebook modelinin boyutu çok küçük, hatta Windows ekranında pencereleri sürüklerken donmalar bile yaşanıyor. Paceblade Pacebook Tablet PCPaceblade Pacebook Tablet PC Paceblade sadece dokunmatik erkana ekrana sahip olan 2.08 kg'lık ağır bir Pacebook modelini 2002 yazından beri piyasada tutuyor. Üretici firma Tablet PC'de çok güçlü bir pil (3600 mAh) kullanmış ve dokunmatik ekrana bir de sayısallaştırıcı eklemiş. Özel kalem ekrana yaklaştırıldığında dokunmatik ekran kapanıyor ve ekran sadece kaleme cevap verecek hale geliyor. Eğer kalem ekrana yakın değilse, ekranı parmaklarınızla yönetebiliyorsunuz. Ürünün bir başka artısı da dört iğneli FireWire portunun yanında bir 5-V konektörün bulunması. Paceblade'in harici olarak bağlanan bileşenlerine buradan elektrik verebiliyorsunuz ve uygun kablo bulduğunuzda Nokia cep telefonlarını da şarj edebiliyorsunuz. Ancak ürünün taşıma çantasının içerisinde adaptör için yer ayrılmamış. Pacebook'un en büyük dezavantajı performansı. Content Creation Winstone benchmark'ında 7.7 puan ile sonuncu oldu. 867-MHz Transmeta işlemci ve Silicon Motion ekran kartı ile (8-MB ekran belleği) performansı o kadar düşük ki bir belgede yukarı aşağı kayarken bile görüntüde bozulmalar, tutukluklar yaşanıyor, 2003 model bir ürün için bunu kabul etmemiz olanaksız. Dahası sadece üç saate yaklaşabilen pil dayanma süresi ile testte sondan ikinci oluyor. Fanı olmayan Paceblade tablet PC bazı akıllıca detaylara sahip olabilir, ve esnek bir ürün olabilir ancak düşük performansı ve ağırlığı yüzünden testte sonuncu oluyor. Paceblade tablet PC'nin Pacebook ile kızılötesi haberleşen klavyesi. Paceblade tablet PC'nin Pacebook ile kızılötesi haberleşen klavyesi. Viewsonic Tablet PC V1100 Viewsonic Tablet PC V1100 Viewsonic V1100 modeli ile "slate" tarzı bir Tablet PC tasarımı sunuyor. Ekran sadece 10.4-inch TFT olmasına rağmen, HP modelinden daha büyük ve 200 gram daha ağır. Ancak Viewsonic ekranın etrafındaki boş alanı yararlı kısayol düğmeleri ile doldurarak iyi bir iş yapmış. Dahası üzerinde PocketPC'lere benzer fare tuşları da bulunuyor. Bunun yardımı ile kaleme ihtiyaç kalmadan menülerde veya belgeleri aşağı yukarı ilerlemek kolaylaşıyor. Bu resimde Viewsonic V1100 ekranın sol ve sağ tarafındaki bir dizi faydalı kısayol tuşu görünüyor. Ürünün sistem performansı da yüksek. CCWS 2002 testinde aldığı 14.4 puan ile testteki ikinci en başarılı Tablet PC oluyor. 866-MHz işlemci, 20-GB sabit disk ve Intel 830 ekran kartı (48 MB paylaşımlı bellek) oldukça iyi çalışıyor. Sadece 1.3 GHz'lik işlemcisi olan Toshiba tablet PC bu ürünü geçebiliyor. V1100'ün yüksek performansının bir dezavantajı var, 2 saat 19 dakikalık pil dayanma süresi testteki en kötü sonuç! Bu açıdan bakıldığında rakiplerinin gerisinde kalıyor. HP daha zayıf bir pil kullanıyor (3600 mAh, 11.1 volt; Viewsonic: 3900 mAh, 7.4 volt), ama yine de daha uzun bir pil dayanma süresine sahip. İyi sistem performansı ve iyi özelliklerine rağmen uzmanlarımız oylarını Fujitsu veya HP'den yana kullanmayı tercih ettiler. Daha ergonomik ürünler ve fiyatları da çok az oynuyor. Bu resimde Viewsonic V1100 ekranın sol ve sağ tarafındaki bir dizi faydalı kısayol tuşu görünüyor. HP Tablet PC TC 1000 HP Tablet PC TC 1000 Takılıp-çıkarılabilir klavyesi olmadan sadece 22 mm yüksekliğinde olan HP'nin Tablet PC modelimi testimizdeki en ince ürün olmakla kalmıyor, aynı zamanda da en hafif (1.36 kg) ürün olarak kendini gösteriyor. İşte bu yüzden TC 1000 ile çalışmak oldukça pratik, masaüstünde kağıdın yerine geçebilecek özelliklere sahip. Testimizdeki modeller arasında en kötü açıda bile en iyi görüntüyü veren ekranının kontrastı başarılı ve okunaklılığını kaybetmiyor. Böylece bu ürünü kullananlar Tablet PC'ye ille de dik bir açıdan bakmak zorunda kalmıyorlar. 420 gramlık bir takılıp çıkarılabilir klavyeyi pakete dahil etme fikri çok iyi. Böylece ürün tam esnekliğe kavuşuyor, Tablet PC dünyasının iki tür tasarımının avantajlarını bünyesine dahil ediyor. Klavye Tablet PC'ye yapıştırılabildiği için HP'nin çözümü taşınabilirlik açısından Paceblade'inkinden daha iyi. Eğer HP'nin Tablet PC'si ile gelen klavyeyi kullanmak istiyorsanız küçük bir klips yardımı ile Tablet PC'ye bağlayabiliyorsunuz. 1-GHz'lik Transmeta işlemci TC 1000 kullanıcılarını bir seçimle karşı karşıya bırakıyor. Bu Tablet PC Geforce-2-Go ekran kartı sayesinde resim yüklerken Pacebook modeli kadar yavaş değil, ancak genel sistem performansı düşük. Content Creation Winstone testinde aldığı 8.1 puan bu Tablet PC'nin sadece klasik ofis uygulamaları için uygun olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan, 4 saat 4 dakikalık pil dayanma süresi mükemmel! İnce, hafif, şık ve esnek - HP Tablet PC TC 1000 testimizin şampiyonu Fujitsu'nun bir adım arkasından geliyor. Ah bir de sistem performansı daha iyi olsaydı... Eğer HP'nin Tablet PC'si ile gelen klavyeyi kullanmak istiyorsanız küçük bir klips yardımı ile Tablet PC'ye bağlayabiliyorsunuz. Toshiba Portégé 3500Toshiba Portégé 3500 Şu anda pazarda Acer dışında dönüştürülebilir tek Tablet PC seçeneği Portégé 3500. kaliteli yapısı ve özellikleri ile en üst-uç sub-notebook'lar ile karşılaştırılabilecek bir ürün. Şu anda hiç bir Tablet PC 1.3-GHz Pentium III-M low voltage, 12.1-inch ekran, 40-GB sabit disk, kablosuz LAN ve Bluetooth'u bir arada sunmuyor. Ancak 2299 dolarlık başka bir model de yok zaten. 295 x 33 x 234 mm boyutları ve 1.85 kg ağırlığı ile, Portégé 3500 Portégé 4010 modeli kadar ağır olabilir ancak Toshiba bu Tablet PC'nin içerisine bir optik sürücü eklememiş. Seçimlik harici CD-RW/ DVD sürücü için ayrı para ödemeniz gerekiyor. Diğer modellerden farklı olarak ürün USB cihazdan bot etmeyi desteklemiyor. Bir başka can sıkıcı gerçek ise Toshiba'nin ekrandaki nesneler arasında geçiş yapmayı sağlayan tek tuş menüsünün bir saniye içerisinde ortadan yok olması. Bu yüzden kullanımı oldukça zor hale geliyor. Menüyü ekranda sabitlemek için bir imleç tuşuna basmak gerekiyor. Fakat bu durumda simgeler arasında geçiş yapılmış oluyor. Performans açısından testteki hiç bir model Portégé Tablet PC'nin yanına yaklaşamıyor. CCWS 2002 testindeki 16.8 puan mükemmel bir sonuç. Yüksek performansına rağmen pil dayanma süresi kısa: 3 saat 4 dakika. Mükemmel performansı ve ekstra özellikleri Portégé 3500 modelinin lehinde tanıklık ediyor ancak ergonominin orta karar olması ve fiyatının yüksekliği sınıfı geçmesini engelliyor. Eğer bir dönüştürülebilir Tablet PC almak istiyorsanız ve performans birinci önceliğiniz değilse düşük fiyatından dolayı Acer Travelmate modelini önerebiliriz. Test Metodu Tablet PC testimizi sub-notebook'lar için hazırladığımız test planını temel alarak hazırladık. Ne de olsa Tablet PC'ler bu ürünlere benziyorlar ve gereksinimleri de aynı: Sistem hızından çok yüksek ergonomi. Bu yüzden test editörlerimiz ergonomiye test puanında yüzde 40 etki verdiler. Ergonomideki diğer parametreler Notebook testlerindeki pil dayanma süresi gibi standart olgular. Birinci olan iki Tablet PC uzun ömürlü modeller. HP'nin Tablet PC'si dört saat dört dakika ile son derece başarılı, ve Fujitsu da üç saat 37 dakika ile arkasından geliyor. Pil dayanma süresini Business Winstone 2002 Battery Mark testi ile belirledik. Kontrollü test yapabilmek için test merkezinde ekranlar parlaklığı 100 kandela'ya ayarlanarak bırakıldı ve W-LAN veya Bluetooth gibi modüller varsa kapatıldı. Benchmark arada bir mola veren klasik bir ofis kullanıcısını simule ediyordu. Ergonomideki bir önemli faktör de ağırlık - puanın yüzde 30'unu oluşturuyor. Test merkezimizde ürünler tüm bileşenleri ile, güç kaynakları olmadan tartıldı. Genelde güç kaynağı evde bırakıldığı için bu yöntemi kullandık. Tablet PC kategorisini tam olarak test edebilmek için test editörlerimiz birkaç özel Tablet PC özelliğini de göz önüne almak zorunda kaldılar. Bunların arasında takılıp-çıkarılabilir klavye, kaydırmaz arka kapak ve kasadaki konektörlerin yerleşimi var. En sık kullanılan güç kaynağı ve Ethernet gibi bağlantıların kullanıcıyı hem yatay hem de dikey pozisyonda rahatça çalıştırabilecek yerlere yerleştirilmiş olması çok önemli. Performans Testleri Diğer uygulamalara ek olarak, Tablet PC'lerin sistem performansını ölçmek için Content Creation Winstone (CCWS) 2002, Version 1.0 kullanıldı. CCWS aygıtın genel performansını ölçüyor. Bir ürünün yüksek puan alabilmesi için bütün bileşenlerinin (işlemci, ekran kartı, sabit disk ve bellek) hızlı çalışması gerekiyor. Tablet PC testinde görüldüğü gibi, Transmeta işlemci kullanan iki model (HP ve Paceblade) sırasıyla 8.4 ve 7.7 puan alıp diğer rakiplerinin çok gerisinde kalıyorlar. Intel bileşenler bu açıdan başarılı. Katıksız işlemci performansını Povray raytracing yazılımı ile ölçtük. Hesaplanan değerler de CCWS sonuçları ile paralel çıktı. Transmeta'lı modeller bu testte de sınıfta kaldılar. Business Disk Winmark 99Povray demo resmi olarak "Chess2" kullanıldı. Çözünürlüğü 640 x 480-piksel ve anti-aliasing ayarı da "0.3" yapıldı. Test merkezimizde saniyelere puanlara dönüştürülerek karşılaştırma yapıldı. TEST SONUÇLARI: Content Creation Winstone 99 Povray Fujitsu Stylistic ST4120Önerilerimiz Fujitsu Stylistic ST4120 Fujitsu uzun süredir kalem tabanlı bilgisayarlar ile edindiği deneyimi Stylistic ST4120 modeline yansıtmış: Bu Tablet PC genel olarak çok iyi, her alanda güçlü özellikleri bulunuyor. Bileşenler ve performans yüksek ve çok ergonomik bir ürün. Kaydırmazlık gibi akıllıca detayları ile Tablet PC üreticisinin bu alandaki deneyimini gözler önüne seriyor. Stylistic ST4120 bizleri kendine güvendirdi ve bu yüzden "editörün önerisi" olarak değerlendiriliyor. Özellikler Tablosu Üretici Firma Acer Fujitsu HP Ürün Travelmate C102Ti Stylistic ST4120 Tablet PC TC 1000 Fiyat $1,899 $1,999 $1,699 Teknik Bilgiler İşlemci Pentium III M/ 800 ULV Pentium III M/ 933 ULV Crusoe TM5800/ 1000 Yongaseti/ FSB Intel 440MX/ 100 MHz Intel 830MG/ 133 MHz Via 686B/ 133 MHz Pil Koruma Teknolojisi Enhanced Speedstep Enhanced Speedstep Long Run Sistem Belleği - Kurulu/Maksimum 256/ 256 MB 256/ 768 MB 256/ 768 MB İşaretleme Aygıtı Kaydırma düğmeli Touchpad Yok Fare düğmeli Trackpoint Notebook ağırlığı 1.40 kg 1.46 kg 1.36 kg Boyutlar (W x H x D) 257 x 33 x 218 mm 301 x 23 x 220 mm 274 x 22 x 221 mm Veri Depolama Kapasitesi HD kapasitesi/ üretici firma 30 GB/ IBM 30 GB/ Toshiba 30 GB/ Hitachi CD-R/ RW yazma hızı yok/yok yok/yok yok/yok CD/ DVD okuma hızı 24x/yok yok/yok yok/yok Ekran Ekranın Diyagonal Boyutu 10,4 inch 10.4 inch 10.4 inch Çözünürlük 1024 x 768 Piksel, XGA 1024 x 768 Piksel, XGA 1024 x 768 Piksel, XGA Ekran kartı yongası / bellek Silicon Motion Lynx 3DM/8 MB Intel 830/48 MB Nvidia Geforce 2 Go 100/16 MB Ekran Belleği Paylaşılıyor mu? hayır evet hayır Şarj edilebilir pil Kapasite/ Voltaj 1800 mAh/14.8 V 4000 mAh/ 10.8 V 3600 mAh/ 11.1 V Teknoloji Li-Ion Li-Ion Li-Ion Notebook arabirimleri VGA/ TV-out evet/hayır evet/hayır evet/hayır PS/2 (fare, klavye) yok yok yok Modem/ LAN evet/evet evet/evet evet/evet Irda/ Bluetooth/ WLAN evet/hayır/evet evet/hayır/hayır hayır/hayır/evet USB/ FireWire/ PC-Card 2/1/1 2/1/1 2/yok/1 Ses giriş/çıkış evet/evet evet/evet evet/evet Genişleme yuvası hayır hayır evet Diğer Smartcard Fare - Klavye için Irda CF yuvası Pakete Dahil Olanlar İşletim Sistemi Windows XP Tablet PC Edition Windows XP Tablet PC Edition Windows XP Tablet PC Edition Kurtarma CD-ROM'u evet hayır evet Ofis Uygulamaları hayır hayır hayır Diğer yazılımlar Norton Antivirus 2002 hayır hayır Taşıma Çantası evet hayır evet Diğer aksesuarlar Yedek kalem, modem kablosu hayır Ethernet kablosu, modem kablosu, TAE adaptörü Üretici Firma Paceblade Toshiba Viewsonic Ürün Pacebook Tablet PC Portégé 3500 Tablet PC V1100 Fiyat $2,395 $2,299 $1,995 Teknik Veriler İşlemci Crusoe TM5800/ 867 Pentium III M/ 1333 LV Pentium III M/ 866 Yongaseti/ FSB Ali M1535/ 133 MHz Ali M1644/ 133 MHz Intel 830MG/ 133 MHz Pil koruma teknolojisi Long Run Enhanced Speedstep Enhanced Speedstep Sistem belleği - Kurulu / maksimum 256/ 640 MB 256/ 1024 MB 256/ 512 MB İşaretleme aygıtı Fare düğmeli Touchpad Fare düğmeli Touchpad hayır Notebook ağırlığı 2.08 kg 1.85 kg 1.54 kg Boyutlar (W x H x D) 330 x 27 x 245 mm 295 x 33 x 234 mm 286 x 25 x 250 mm Veri depolama kapasitesi HD kapasitesi / üretici firma 20 GB/ Fujitsu 40 GB/ Hitachi 20 GB/ Hitachi CD-R/ RW yazma hızı hayır/hayır hayır/hayır hayır/hayır CD/ DVD okuma hızı 24x/hayır hayır/hayır hayır/hayır Ekran Ekranın diyagonal boyutu 12.1 inch 12.1 inch 10.4 inch Çözünürlük 1024 x 768 Pixel, XGA 1024 x 768 Pixel, XGA 1024 x 768 Pixel, XGA Ekran kartı yongası / bellek Silicon Motion Lynx 3DM/8 MB Trident Cyberblade XP/32 MB Intel 830/48 MB Ekran belleği paylaşılıyor mu? hayır evet evet Şarj edilebilir pil Kapasite / voltaj 3600 mAh/ 10,8 V 3600 mAh/ 10.8 V 3900 mAh/ 7.4 V Teknoloji Li-Ion Li-Ion Li-Ion Notebook arabirimleri VGA/ TV-out evet/hayır evet/hayır evet/hayır PS/2 (fare -klavye ) hayır hayır hayır Modem/ LAN evet/evet evet/evet evet/evet Irda/ Bluetooth/ WLAN evet/hayır/hayır evet/evet/evet hayır/hayır/evet USB/ FireWire/ PC-Card 2/1/1 2/hayır/1 2/1/1 Ses giriş / çıkış hayır/evet evet/evet evet/evet Genişleme yuvası hayır hayır hayır Diğer hayır CF yuvası, SD card yuvası CF yuvası Pakete dahil olanlar İşletim sistemi Windows XP Tablet PC Edition Windows XP Tablet PC Edition Windows XP Tablet PC Edition Kurtarma CD-ROM'u evet evet evet Ofis uygulamaları hayır hayır hayır Diğer yazılımlar hayır hayır hayır Taşıma çantası evet hayır evet Diğer aksesuarlar Irda klavye, kulaklıklar Modem kablosu, TAE adaptörü Mini VGA - D-sub adaptörü, PS/2 - USB adaptörü DATA SHOW PROJEKSİYON CİHAZI Özellikler ve Tasarım : Bir Multimedia projektör taşınabilirlik, sağlamlık, kolay kullanım sağlamak üzere en gelişmiş teknolojiler kullanılarak tasarlanmalıdır. Projektörlerin Üzerindeki Parçalar Önden Görünüşü : Projektörün ön kısmında projeksiyon merceği,mercek kapağı,kızıl ötesi uzaktan kumanda algılayıcı,hava çıkışı,hoparlör,taşıma kolu. Arkadan görünüşü : Elektrik kablosu girişi,kızıl ötesi uzaktan kumanda algılayıcısı,parlaklık düğmesi.Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır.Hava çıkış deliklerinden çıkan hava sıcaktır. Projektörü kullanırken şunlara dikkat etmeliyiz; •Isıya duyarlı nesneleri hava giriş bölümünden uzak tutmalıyız. •Projektörü metal bir yüzeye yerleştirirken sıcak hava çıkışı nedeniyle bu yüzey ısınabilir.Bu nedenle metal yüzeye dokunurken dikkatli olmalıyız. •Vida ve metal parçalara dokunmamalıyız.Çünkü; projektörün kullanımı sırasında bunlar sıcak olabilir. Projektörün Ayarlanması Konumlama : Projektör genel olarak görüntüyü düz bir yüzeye yansıtacak şekilde tasarlanmıştır. • Projektör 1.4 m – 10.8 m arasında odak mesafesine sahiptir. Oda Işığı : Odadaki ışık görüntü kalitesini önemli ölçüde etkiler.Oda ışığını karartırsak daha iyi görüntü elde edebiliriz. Ayarlanabilen Ayaklar : Görüntü eğimini ve yansıtma açısını ayarlanabilen ayaklar sayesinde ayarlarız.Projeksiyon açısı 10 dereceye kadar ayarlanabilir.Bunu şöyle ayarlayabiliriz. •Projektörün önünü kaldırıp,sağ ve sol alttaki ayakları kilitleyen düğmelere basıp ayak kilitleri açılır. •Ayarlanabilir ayakları döndürerek görüntü konumu ve eğimi ayarlanır. Elektrik Kablosunun Bağlanması Projektör için 200-220 V AC nominal giriş voltajı kullanılır.Projektör doğru giriş voltajını otomatik olarak seçer. Topraklanmış tek fazlı elektrik sistemlerinde çalışabilecek şekilde tasarlanmıştır.Çevre birimlerini projektörü açmadan önce bağlamalıyız. Güvenlik açısından cihazı kullanmadığınız zamanlarda AC elektrik kablosunu prizden çıkarmak gerekir. Havalandırma : Bir projektörde aşırı ısınmayı önlemek için soğutucu fanlar ulunmaktadır. Havalandırma işleminin sorunsuz çalışması ve yangına neden olmaması için şu noktalara dikkat etmeliyiz. •Havalandırma deliklerini kapatmamalıyız. •Arkadaki ızgaranın en az 1 m yakınına herhangi bir nesne koymamalıyız.Projektörün altını kapatan herhangi bir nesne alttan soğuk hava emilmesini engeller. Lens Kapağının Projektöre Monte Edilmesi : Lens kapağı için verilen şeridi delikten geçirerek bağlamalıyız.Projektörü kapatıp elektrik kablosunu prizden çıkarmalıyız.Daha sonra projektörü ters çevirip lens kapağının şeridini projektörün altındaki deliğe vidalamalıyız. Projektörün Taşınması Projektörü taşırken şunlara dikkat etmeliyiz; •Zarar görmemesi için merceğin kapağını yerine takıp ayakları saat yönünün tersine doğru sonuna kadar çevirip kısaltmalıyız. •Projektörü uzun süre kullanmayacaksak lens kapağını yerine takıp ayarlanabilen ayakları kısaltmalıyız.Tozdan koruyucu örtüyü geçirmeliyiz •Projektör mümkün olduğunca çantasıyla beraber taşınmalıdır. Projektörün Arkasındaki Girişler :Video girişi,ses giriş jakları,bilgisayar giriş terminali,monitör çıkış terminali,video giriş jakı,bilgisayar ses giriş jakı,ses çıkış jakı,kontrol port konnektörü bulunur. Video Aygıtın Bağlantısı : Video aygıtını bağlarken video kablo,s- video kablo, audio kablo ve adaptörlerini kullanmalıyız.Kabloyu bağlarken hem projektörün hem de harici aygıtın fişini prizden çıkarmalıyız.Bağlantıyı yaptıktan sonra projektörü ve harici aygıtı bilgisayardan önce açmalıyız. Bilgisayara Bağlanması Bilgisayara bağlarken şu kablo ve adaptörleri kullanmalıyız. •VGA Kablo •PS/2 Port için kontrol kablosu •Seri ya da ADB port’ u için kablosu •MAC Adaptörü •Monitör kablosu •PC Audio kablosu Projektörü ve bilgisayarı açmadan switchleri verilen tablodaki değerler nasılsa ona göre ayarlamalıyız. Projektörü Açmak •Projektörü açmadan önce çevre birimlerini (bilgisayar vb.) bağlayın.projektörün AC elektrik kablosunu duvardaki prize takın.LAMP POWER göstergesinin rengi KIRMIZI olur.READY göstergesi YEŞİL olur. •Uzaktan kumanda ünitesindeki veya üst kontroldeki power düğmesine basarak projektörü açın.LAMP POWER’ in ışığı azalır.Soğutucu fanlar çalışır. Ekranda hazırlandığını belirten rakam belirir ve geriye doğru saymaya başlar.90 sn sonra kaynak makineden gelen sinyaller ekrana yansır. Projektörü Kapatmak •Uzaktan kumandadaki power düğmesine basmalıyız.Ekranda power off ? mesajı gelir. •Kapatmak için tekrar POWER düğmesine basın.LAMP POWER parlaklaşır.READY göstergesi söner.Soğutucu fanlar 90 sn daha çalışır. •Cihazı tamamen kapatmak için elektrik kablosu prizden çıkarılmalıdır. Projektör lambasının kullanım ömrünü artırmak için açtıktan sonra kapatmadan önce en az 5 dakika bekleyin. Görüntünün Ayarlanması : Uzaktan kumandadaki ZOOM t / udüğmesine basılmalıdır. Odak Ayarı : Uzaktan kumandanın FOCUS düğmesine basılmalı. Yani o moda geçilmelidir. Keystone Ayarı : Görüntüde bozukluk varsa bu ayarı kullanarak düzeltebiliriz.Şu yolu takip etmeliyiz.Keystone t / u - screen menüsünden keystone. Parlaklık Düğmesi : Görüntünün parlaklığını artırmak için parlaklık düğmesinin BRIGHTER konumuna getirmeliyiz.Eski haline getirmek için STANDARD konumuna getirmeliyiz.Ekranı karartarak görüntüyü yok etmek için NO SHOW düğmesine basmak gerekir.Görüntüyü dondurmak için FREEZE düğmesine basmalıyız. Ses Ayarları : Ses ayarını volum (+ / -) düğmelerine basarak yapabiliriz. Sesi tamamen kapatma : MUTE düğmesine basmalıyız. Bilgisayar Modunun seçilmesi : MODE düğmesine veya COMPUTER düğmesine basmalıyız. Menü İşlemleri : MENU düğmesine basmalıyız.EKRAN MENÜSÜ gelecektir.SOL/SAĞ düğmeleri kullanılarak computer seçilmeli, oradan SELECT düğmesine basılmalıdır. Current Mode Ekranı : Computer modunu seçerken current mode ekranı belirir.Bu ekran seçilen moddaki bilgisayarla ilgili bilgiyi verir. Bilgisayar Sisteminin Seçilmesi : Projektör kendini VGA,XVGA,SVGA veya SXGA tabanlı farklı bilgisayarlara göre otomatik ayarlar.Projektör şu mesajlardan birini verebilir. Go Pc Adj : Projektör bilgisayardan gelen giriş sinyalini algılayamadı. No signal : Bilgisayardan giriş sinyali gelmiyor. Bilgisayarın Manuel Olarak Seçilmesi : Ekran menüsünden modu seçin.MENU düğmesine basın.EKRAN MENÜSÜ gelir.SOL/SAĞ düğmelerini kullanarak SYSTEM’ i seçin.SELECT düğmesi ve COMPUTER MODE menüsü belirecek.Aşağı düğmesi basılınca KIRMIZI ok belirir.Tekrar SELECT seçilir. PC Ayarları Bir projektör hemen hemen bugün kullanılan tüm kişisel PC’lerden gelen görüntü sinyallerini otomatik algılar.Ancak bazı PC’ler standart olmayan bazı özel sinyaller gönderebilir. Projektör bu tür özel sinyalleri tanımayabilir.Bu durumda görüntü yansımaz ya da titreme olur. Projektörde giriş sinyalleri formatına uygun ayarları yapabilmeyi sağlayan PC AYARLARI menüsü bulunur.Yapılmış olan ayarları kaydedebilecek 8 hafıza kutucuğu bulunur.Böylece ihtiyaç olan ayarı hafızadan çağırabiliriz. MENU düğmesi, EKRAN MENÜSÜ, SOL/SAĞ düğmeleri, PC ADJUST-SELECT düğmesi Where to reserve menüsü gelir.Bu menüde 5 arı hafıza kutusu bulunur. Yeni bilgisayar parametrelerini hafızaya almak için YUKARI / AŞAĞI düğmeleri kullanılır. Free-select-stored seçilir. Mod seçilince parametreleri ayarlayabileceğimiz ekran gelir.AŞAĞI / YUKARI, Değiştirilecek değer üstüne gelince SOL / SAĞ düğmesi basılır. PC AYAR menüsünden manuel ayarlanan modu etkinleştirmek için SİSTEM SEÇİMİ menüsünden o mod seçilir. Total Lines : Toplam dikey satır sayısı.PC’nize göre ayarlayın. Total Dots : Yatay sıradaki nokta sayısı.PC’nize göre ayarların. Horizantal / Vertical : Görüntünün dikey ve yatay konumu. Clomp : Ekranda siyah şerit varsa bu parametre ayarlanır. Ekran Büyüklüğü : Projektörün ekran büyüklüğünü ayarlar.Display areadan görüntüye uygun çözünürlüğü seçin. H ve Y sütunlarından değeri ayarlayın. Full Screen : Görüntüyü 4*3 oranında ekrana tam olarak oturması için bu ayarı ON yapın. Görüntü Ayarlar Görüntünün Manuel Ayarlanması : MENU düğmesi EKRAN MENÜSÜ belirir.Oradan IMAGE seçilir. Fine Sync : Ekranda titreşim varsa ayarlayın. White Balance (Red / Green / Blue) : Ok işaretini istediğiniz renge getirin.Rengi açmak için SOL tuşa,koyulaştırmak için SAĞ’a basın. Contrast : Kontrastı artırmak için SOL azaltmak için SAĞ düğmeye basın. Ayar Menüsü :MENU düğmesi – ANA MENÜ gelir.SOL / SAĞ düğmesi ile SETTİNG seçilir.AYAR MENÜSÜ belirir. On veya Off seçilir. Display (Ayar Görüntüsü) : Bu fonksiyon On konumundayken ekranda görünmesini engelleyebileceğimiz görüntüler şunlardır; •Açılış Ekranı •Mod Ekranı •Zoom Ekranı •Focus Ekranı • Normal Ekranı •Keystone Ekranı •D..200m Ekranı Celling (Tavandan Projeksiyon) : Bu fonksiyon tavana monte edilen projektörün yansıttığı resmi yukardan aşağı,soldan sağa çevirmeyi sağlar.Bu işlevi kullanmak için ON konumuna getirin. Rear (Arkadan Projeksiyon) : Ekrana görüntüyü arkadan yansıtan projektörler görüntüyü soldan-sağa çevirmeyi sağlar. Dil Ayarı : Ekran menüsünde kullanılan dil İngilizce,Almanca,Fransızca,İtalyanca,İspanyolca veya Japonca olarak değiştirilebilir.MENU düğmesine basın – ON SCREEN MENU – SOL / SAĞ düğmesi – LANGAUAGE – SELECT. Aşağı düğmesine bas.Kırmızı ok gelir.Ayarlamak istediğiniz dilin üzerine gelin.SELECT’e basın. Projektörün Bakımı Sıcaklık Uyarı Göstergesi : Isı normali geçerse sıcaklık uyarı göstergesi kırmızı renkte yanar. Havalandırma delikleri kapalı olamamalı.Hava filtresinde toz birikmiş olmamalı.Her şeye rağmen sorun devam ediyorsa soğutucu fan / dahili devrelerde sorun var demektir. Hava Filtresi : Takılıp çıkarılabilir özelliğe sahiptir.Hava filtresi toz birikimini önler.Filtreyi temizlemek için projektörü çevirin,2 hava filtresini kollarını yukarı çıkarın.Elektrikli süpürgeyle filtreyi temizleyin.Projektörü hava filtresi olmadan çalıştırmayın. Merceğin Temizlenmesi : Aşındırmayan kamera merceği temizleyicisini yumuşak,kuru beze döküp silin.Projektörü kullanmadığınız zamanlarda mercek kapağını takın. Projeksiyon Çeşitleri Model Çözünürlük Parlaklık Ağırlık Kg Resim Panasonic PT-AE300 Home 960 x 540 800 2.9 Epson TW10 Home SVGA (800x600) 1300 5.3 BenQ PB6100 SVGA (800x600) 1500 2.6 bSure SV2 LC 3132 SVGA (800x600) 1500 3.7 Sanyo PLV-Z1 SVGA 964 x 540 700 3.4 Sony VPL-DS100 SVGA (800x600) 400 2,8 Yazıcı (Printer): Bilgisayar ortamındaki bilgileri kağıt üzerine aktarmak için kullanılır. Yazıcı Çeşitleri 1. Papatya Çarklı Yazıcılar Papatya çarklı yazıcılar, mükemmel baskı kalitesi sağlarlar ve karbon kopya çoğaltabilirler. Baskı sırasında kullanılan teknik bakımından daktiloya en çok benzeyen bu yazıcı türünün basabileceği bütün şekiller papatyaya benzeyen bir yazıcı kafa üzerinde yer alır. Baskı çarkı denilen çarkın üzerinde 92 (bazen daha fazla) karakter yerleştirilmiştir. Bir elektro-mıknatıs tarafından hareket ettirilen bir çekiç ile bu kabartma karakterler kağıt üzerine basılır. Arada bulunan mürekkepli şeridin izi kağıda basılmış olur. Bu yazıcılar grafikleri ve farklı yazı tiplerini ancak özel bir grafik baskı çarkıyla basabilirler. Yeni şekiller için yeni yazma kafaları imal etmek gerekir. Yavaş olarak çalışırlar. Bir karakteri tek bir vuruşta basmalarına rağmen papatya çarkının dönüş hızından dolayı çok yavaş kalır. Baskı kaliteleri elektrikli bir daktilo kalitesinden farksızdır. Daktilo ile akrabalıklarından ötürü çoğu papatya çarklı yazıcı bilgisayardan bağımsız bir daktilo olarak kullanılabilecek şekilde üretilirler 2.Nokta Vuruşlu Yazıcılar Mevcut yazıcı türleri içinde en ucuzu olduklarından en yaygın kullanılan yazıcılardır. Kimi kaynaklarda “iğneli yazıcı” yada “matris yazıcı” (dot matrix printer) diye adlandırılan bu yazıcıların yazma kafası bir matris şeklinde dizilmiş küçük iğneciklerden (yada mikro çekiçlerden) oluşur. Yazıcı kafası bir adım motoru tarafından bir dişli kayış yada daha farklı bir yöntemle yatay olarak hareket ettirilir. Bu sayede yazıcı kafa yatayda istenilen her konuma getirilebilir. Dikey doğrultuda kafa hareket etmez bunun yerine kağıt dikey doğrultuda hareket eder. Bilgisayardan gelen sinyale bağlı olarak kafanın içindeki elektro-mıknatıslar yardımıyla bu çekiçlerin bazıları öne çıkar, aynen daktiloda olduğu gibi, mürekkepli bir şerit üzerinde nokta vuruşlarla şekil tanımlanır. Fakat nokta vuruşlu yazıcının daktilodan çok önemli bir farkı var; yazma kafaları basılabilir bir şekil içermediği için istenildiği takdirde programlama yolu ile yeni şekillerin tanımlanması mümkündür. Çünkü kafa üzerindeki çekiçlerden (iğnelerden) hangisinin harekete geçeceği bilgisayarın kontrolündedir. Daktilolardan ikinci farkı ise, yazıcı kafanın her iki yönde yani hem soldan sağa hem de sağdan sola hareket etmesidir. Bugün 9 ve 18 iğneli yazıcılar kullanılmaktaysa da genellikle 24 iğneli matris yazıcılar tercih edilmektedir. İğne sayısının artışı tekbir karakteri daha fazla nokta vuruşuyla oluşturmayı, dolayısıyla birim alan daha fazla nokta sığdırabilmeyi mümkün kılar. 9 iğneli yazıcılarda ortalama çözünürlük 216 x 240 dpi (Dot Per Inch) civarındadır. 9 iğneli yazıcılar her karakter için dikeyde 9 nokta veya daha çok 7 nokta kullanırlar. Buna karşın 24 iğneli yazıcılarda 21 ya da 20 iğne kullanılır. Nokta vuruşlu yazıcılar her bir karakteri noktalardan oluşmuş bir matris kullanırlar. Nokta vuruşlu yazıcıların en büyük dezavantajı, yazı kalitesinin düşük olmasıdır. Bir nokta vuruşlu yazıcıdan çıkan metinlerde karakterlerin çeşitli noktaların yan yana getirilmesinden oluştuğu hemen görülür. Bunu telafi etmek için bazı matris yazıcılar “near letter qality” diye adlandırılan baskı tarzı seçeneğini sunarlar. Bu yöntemde her satır iki kere üst üste yazılır. Ama ikinci yazışta yazıcı kafası biraz kaydırılır ve böylelikle karakteri oluşturan noktalar arasındaki boşluklarda doldurulmaya çalışılır. Bu baskı kalitesini artırır fakat baskı hızını düşürür. Aynı iğnelerin çift vuruş yapmasıyla BOLD karakterler elde edilir. İtalik karakterler içinse farklı iğneler matrisi kullanılır. Nokta vuruşlu yazıcıların renkli olanları da vardır. Yazma şeritleri birkaç renkten oluşan modeller renk gerektiren grafikler için kullanılır. Genellikle Siyah, Kırmızı, Mavi, Sarı bantlar taşıyan şerit, değişik renkler gerektiğinde aşağı yukarı hareket ettirilir. Renkli Nokta vuruşlu yazıcılar sınırlı sayıda renkleri elde etmek için kullanılır. Nokta vuruşlu yazıcılar kenarlarında delikler bulunan “sürekli form” adı verilen kağıtlara baskı yapabildikleri gibi normal kağıtta kullanabilirler. 3.Mürekkep Püskürtmeli Yazıcılar Mürekkep püskürtmeli yazıcılarda nokta matrisli yazıcılardan dır. Ancak bu yazıcılar şerit kullanmazlar. Bunun yerine resmi ve karakterleri oluşturmak için vuruşsuz bir yöntem kullanırlar. Yazıcı kafası kağıda değmez. Bunun yerine kafa kağıda mürekkep damlacıkları püskürtür Mürekkep püskürtmeli yazıcılarda kullanılan yöntem nokta matrisli yazıcılarda kullanılan yönteme benzer. Kafa bir adım motoru ile sağa sola hareket ettirilirken kağıt merdaneler yardımıyla sağa sola doğru hareket ettirir. Yazıcı kafası dikey olarak yerleştirilmiş birçok püskürtücü ucundan kağıda minik noktalar halinde özel bir mürekkep püskürtür. Mürekkebi kafadan ileri doğru püskürtmek için iki yöntem kullanılır. Isıl Kabarcık püskürtme (Thermal Buble Jet) yöntemi ve pieozo elektrik yöntemi. Isıl Kabarcık püskürtme (Thermal Buble Jet) yöntemi; Mürekkebi ani olarak ısıtan, püskürtme ağzının içinde bulunan küçük bir ısıtıcı kullanılır. Mürekkebin bir kısmı buharlaşır ve bu gaz kabarcığı geri kalan mürekkebi ileri doğru dolayısıyla kağıda doğru iter. Bu işlem saniyede birkaç bin defa yapılır. Pieozo elektrik yöntemi; Mürekkebi püskürtmek için püskürtücü ağzın tümünü ani olarak daraltır. Piezo elektrik nedeniyle bazı kristallere bir elektrik uygulandığında kristal büzülür. Bunu için her püskürtme ağzına elektriğe duyarlı bir mürekkep kullanıldığında mürekkebin püskürtülmesini kolaylıkla kontrol edilmesini sağlayan bir piezoelektrik kristal yerleştirilmiştir. Bu yöntemde saniyede binlerce mürekkep damlasının püskürtülmesine olanak sağladığı için yeteri kadar yüksek baskı hızlarına ulaşılır. Birçok mürekkep püskürtmeli yazıcı bir sayfayı yaklaşık renkli ve siyah/beyaz durumuna göre 10 ile 20 sn arasında basar. Piezoelektriklik: Mekanik gerilimlerin etkisinde kaldıklarında kütleleri içinde bir elektrik kutuplanması ve yüzeylerinde elektrik yükleri oluşan ve bir elektrik alanı etkisinde kaldıklarında iç kuvvetlerin etkisi ile biçim değiştiren kimi kristallerin ortaya koydukları olaya denir. Doğal piezoelektrik malzemeler; kuvars ve turmalindir. Ferroelektrik malzemeler denen ve kutuplama sonunda piezoelektrik özellik gösteren malzemeler; lityum tantalat ve lityum nitrattır. Bunlar içinde en çok kullanılanlar Kuvars ve Lityum tantalat tır. Mürekkep püskürtmeli yazıcılar vuruşsuz çalıştıklarından karbon kağıdı ile çoğaltılmış baskılara imkan vermezler. Yani bu yazıcıları fatura kesmek gibi çok kopya gerektiren baskı işlemlerinde kullanamayız. Mürekkep püskürtmeli yazıcıların ikinci bir dezavantajı ise; gerektirdikleri özel mürekkebin pahalı olmasıdır. Mürekkep püskürtmeli yazıcılarda renkli baskı kolaydır. Temel üç renk ayrı ayrı aynı noktaya basıldığında diğer renkler elde edilir. Üç rengi karıştırarak elde edilen siyah tam siyah tonunda elde edilmediği ve üç mürekkebi de harcadığı için ek olarak siyah mürekkepte bulunur. Yalnızca siyah rengin yer aldığı baskılarda bu yöntem daha ucuz olur. 4. Lazer Yazıcılar Lazer yazıcılar vuruşsuz bir yöntem kullanırlar. Lazer yazıcılarda kullanılan baskı yöntemi fotokopi makinesindekine benzer Lazer yazıcılar satır satır yazmak yerine sayfa sayfa yazarlar. Sıklıkla Lazer yazıcı üreticileri Fotokopi makinesi üreticilerinin mekanizmalarını kullanırlar. Örneğin Hewlett Packard lazer yazıcıları Canon Fotokopi makinelerinin baskı mekanizmalarını kullanarak yapılır. Eğer bu yazıcılardan birine sahipseniz tonerini bir Canon fotokopi makinesinin kartuşuyla değiştirebilirsiniz.Lazer yazıcı bütün sayfayı bir kerede basmak için geniş bir bellek kullanır. Lazer yazıcılardaki ROM basılacak dökümanın tam sayfa bir haritasını oluşturur. Bir bit haritası lazer ışını darbeleri ile sonra bu lazer ışını bir sıra aynadan yansıyarak ışığa duyarlı dönen bir silindir üzerine düşürülür. Lazer ışını silindiri tarayarak basılı alanları elektriksel olarak nötr hale getirir. Negatif yüklenmiş toner tozu nötr alanlara yapışır, negatif yüklü alanlara yapışmaz. Merdanenin sıcaklığı karakteri oluşturan noktaların kağıda geçmesini sağlar. Grafik çıktılar Lazer yazıcıların zayıf taraflarını ortaya çıkarır. Bir lazer çıktısı alabilmek için bütün resmin yazıcıya yüklenmesi gerekir. Yazıcı baskıya geçmeden önce bir boyutta bir verinin tamamını saklamak zorundadır. Buna göre yüksek çözünürlüklü bir sayfa grafik çıktısı için 1MB yazıcı belleği yeterli değildir. Yazıcının da kendi işletim sistemi bir belleğe ihtiyaç duyar. Lazer yazıcılar sürekli form yazıcı kağıdı kullanmazlar. Lazer Yazıcıda Dikkat Edilecek Ölçütler; Yazıcının dakikada basabildiği sayfa sayısı (hız), Bir sayfa düzenleme dili ile (PostScript ya da PCL) uyumlu çalışıp çalışmadığı, Baskı yapabileceği kağıt türleri, Kağıt üzerinde maksimum baskı alanı, Basabileceği font saysı, Yazıcının belleğinin büyüklüğü Network ortamında baylaşıma açık olup olmadığı, toner ömrü, fiyatı. Lazer yazıcıların hızı ppm (page per minute : dakikadaki sayfa sayısı) ile ölçülür. Bir yazıcının hızında iki farklı ölçüt söz konusudur. Bunlardan birinci sayfanın görüntüsünün bellekten hazırlanıp basılması, ikincisi ise aynı sayfanın birkaç dakika içinde arka arkaya kaç kez basılabileceği. Basılacak sayfanın bir görünümü, basımdan önce yazıcının belleğinde oluşturulduğu için bir lazer yazıcının en azından 4 MB belleğe ihtiyacı vardır. (300 dpi’lik bir sayfa bile 1.5 MB bellek gerektirmektedir) Yazıcı Özellikleri Yazıcı, bilgisayardaki yerlerin ya da bilgilerin basılı kopyasını (hardcopy) alabilmenizi sağlar. Bir yazıcıyı bilgisayara bağlamanın en kolay yolu Centronics arabirimini (Paralel bağlantı noktası) kullanmaktır. Her çeşit yazıcı bilgisayarınızın seri ya da paralel portuna (LPT1, LPT2,...) bağlanabilir. Eskiden yazıcıların mekanik yapıları yavaş olduğu için seri bağlantıda (COM1, COM2,....) kullanılırdı. Günümüzde yazıcılar çok hızlı oldukları için paralel bağlantı tercih ediliyor. Paralel arabirim yüksek veri aktarım hızı sağlar. Yazıcı bağlantısında veriler tek yönlü olarak (bilgisayardan yazıcıya) iletilir. Bilgisayar ile yazıcı arasında verilerin yanı sıra kontrol kodları da yollanır. Bu kodlar kullanılarak iki birim arasında senkronizasyon ve işlem durumları hakkında bilgi alış verişi sağlanır. Örneğin yazıcıda kağıdın bittiği bilgisayara bildirilerek programın bununla ilgili olarak kullanıcıyı uyarması sağlanır. Yazıcı Kalitesini Etkileyen Faktörler 1. Baskı Kalitesi Baskı kalitesi, sıklıkla yazıcının çözünürlüğüne eşittir. Çözünürlük, belirli bir aralığa basılabilecek nokta sayısını temsil eder ve DPI (Dots Per Inch / Inch başına nokta sayısı) ile belirtilir. Değişik baskı yöntemleri ile elde edilen çözünürlükler, 75 DPI dan 600 DPI ya kadar değişmektedir. Çözünürlük grafik çıktısının kalitesi hakkında güvenilir bir kriter değildir. Genellikle kağıt üzerinde belirtilen çözünürlüğe erişilmez. Örnek olarak Nokta matrisli bir yazıcı 360 DPI çözünürlüğe ulaşabilir. Ancak iğnelerin kalınlığının yan yana noktaların örtüşmesine sebep olur ve iki nokta artık ayırt edilemez. Çok fazla kalın ve mürekkepli bir şeritte aynı sonucu doğurabilir. Ayrıca yüksek çözünürlüklü bir yazıcının sürücü mekanizmasındaki hassasiyetsizlikleri düzeltmek mümkün olmayabilir. 2.Yoğunluk Yazıcı kalitesini belirleyen başka bir faktörde yoğunluk (koyuluktur). Lazer baskı yönteminde yada mürekkep püskürtmeli yazıcılarda toner ve mürekkep azalsa da aynı baskı yoğunluğu elde edilebilir. Özellikle nokta matrisli nokta vuruşlu yazıcılarda mürekkep kullanıldıkça baskı yoğunluğu belirgin olarak azalır. Bu nokta vuruşlu yazıcılara da grafik basarken daha belirgindir. 3.Yazı Tipi Çeşidi Her yazıcıda değişik boyutlarda da basabilen yerleşik (built-in) yazı tipleri (Font) vardır. Bir çok yazıcıda ek yazı tiplerine erişebi1menin yolları vardır. Bu yöntemde yazı tipleri PC den aşağıya yüklenir. (download) Özel bir yazılım yazıcınıza yeni karakterleri öğretir. Bütün değişik yazı tiplerini Nokta vuruşlu Mürekkep püskürtmeli (Ink-jet) Lazer yazıcılara yükleyen ücretsiz (shareware) dağıtılan birçok yazılım vardır. Fakat bunları kullanmak için yazıcının belleği yetmeyebilir. Bu durumda belleği artırmak gerekir. 4. Hız Değişik yazıcıların baskı hızları çok farklıdır. Bir yazıcın hızı, CPS (Characters Per Second -Saniyede basılan karakter sayısı) yada dakikada basılan sayfa sayısıyla belirlenir. Üreticiler genellikle taslak kalitesindeki (Draft Quality) baskı hızını verirler. Aynı yazıcının mektup kalitesindeki (Letter Quality) veya mektup kalitesine yakın (Near Letter Quality) yazı tiplerini basması çok daha uzun zaman alabilir. Lazer yazıcılar ve diğer tek kağıtlı sistemlere de alışılmış belirtim olan dakikada basılan sayfa sayısı sadece başka yazıcıları birbirleriyle karşılaştırırken kullanılmalıdır. Üreticiler bu değerleri genellikle aynı sayfanın üst üste basılması için ölçerler. Taklit (emulation) kipinde çalıştırılan yazıcılar taklit için harcana zamandan ötürü daha yavaş basarlar. Bu nedenle yazıcılar üreticilerin belirttiği hıza ulaşamazlar. 5. Kağıt Beslemesi ve Kağıt Formatları Yakın zamana kadar bütün yazıcılar sürekli form kullanıyordu. Günümüzün yazıcı teknolojisi hemen hemen her PC kullanıcısının yazışma kalitesinde baskı yapabilmesini sağlamıştır. Tek kağıt besleme sistemleri hemen hemen her yazıcı için vardır. Ancak birçok PC sahibi daha hesaplı sürekli form sistemini kullanmaktadır. Yazıcılar her iki seçeneği de sunabilmektedir. Bu ihtiyaçtan ötürü, kağıt parketme özelliği tasarlanmıştır. Bu özellik sayesinde delikli sürekli form kağıdını çıkarmadan tek kağıda baskı yapılması sağlanmaktadır. Otomatik tek kağıt besleme sistemlerinde yazıcıya bir seferde birçok kağıdı yükleyen kağıt tepsileri kullanılmaktadır. Böylece her sayfa elle değiştirilmeden kullanılır. Bazı yazıcıların birden fazla tepsisi vardır. Bunun sayesinde tepsi değiştirmeden farklı boyutlarda kağıtlara baskı yapılabilir. 6. Yazıcı Gürültü Seviyeleri Papatya çarklı ve nokta vuruşlu yazıcılar en gürültülü yazıcılardır. Bu yazıcılar bir mürekkepli şeridin üzerine vurarak görüntüleri yazıcıya basarlar. Vuruşlu olmayan yazıcılara bir miktar gürültü çıkarır. Asıl baskı işlemi gürültüsüzdür. Ancak Lazer yazıcıların havalandırma sistemleri bir PC nin vantilatöründen biraz daha gürültülü olabilir. En gürültülü sistemler zayıf ses yalıtımları ile 24 iğneli nokta vuruşlu matrisli yazıcılardır. Yeni Mürekkep püskürtmeli yazıcılar en sessizler arasındadırlar. 7. Baskı Maliyetleri En ucuz olanlar Nokta matrisli yazıcılardır. Lazer ve Mürekkep püskürtmeli yazıcılar biraz daha pahalıdırlar. Örneğin Nokta vuruşlu yazıcıda bir sayfayı X liraya mal ediyorsanız bunu Mürekkep püskürtmeli yada Lazer yazıcıda 3X yada 4X liraya mal edersiniz. Grafik basımlarında bu fark daha da fazla olur. KLAVYE Klavye, bilgi girişi yapılan en yaygın girdi aygıtıdır. Başka bir ifadeyle bilgisayarla kullanıcı arasında iletişim kurmayı sağlayan önemli bir aygıttır. Klavyeler genellikle bir daktiloya benzetilmektedir. Her ne kadar dokunmatik ekranlar ve sesli kumanda sistemleri yavaş yavaş bilgisayar dünyasına girmekteyse de klavyenin bu alemdeki yeri tartışılamaz. Bilgisayar dünyası klavye ve parmaklarımızdan oluşan bir mekanizmanın emrindedir. Şekil-1’de klavye resmi görünmektedir. Şekil 1 – Klavye Resmi Klavyelerin Çalışma Şekilleri Literatürde Keyboard ( Tuş tablası) olarak geçen klavye, üzerindeki tuşlar vasıtasıyla kullanıcının bilgisayara sinyaller göndermesini sağlar. Klavye içerisinde basit bir mikroişlemci ve tampon bellek bulunmaktadır ( Şekil-2). Bir tuşa basıldığında, tuşun bağlı olduğu elektronik devre harekete geçerek hangi tuşa basıldığını bilgisayara iletir. Bilgisayar da bu bilgiyi işler. Şekil 2 - Klavye içerisindeki mikroişlemci ve tampon bellek Başka bir anlatımla kullanıcı klavye üzerindeki plastik tuş üzerine basıldığında, tuş altındaki plastik yay aşağı ezilerek altındaki kömür tabaka gümüş nitrat içerikli devre kartında devreyi kapatır. Klavye işlemcisine iletilen sinyal, kablo yardımıyla bilgisayara iletilir. Anakart üzerindeki klavye denetleyicisi porttan gelen sinyali karakter seti üzerinden RAM’e kopyalar. Klavye kesme isteği işlemciyi durumdan haberdar eder. İşlemci de yapılması gereken işlemi yapar. Gerçekte kullanıcının bir plastik tuşa basmış olması gibi basit bir işlem olarak gözükse de bu bilgisayara 1 ve 0’lardan oluşan kümenin iletilmesine, kümeye karşılık gelen karakter kodunun hafızadaki karakter setindeki karşılığının ekrana yansıtılmasına neden olur. Şekil 3 - Klavye Tanıtımı Şekil 4 - Klavye Tuş Tanıtımı Klavye Üzerindeki Bazı Tuşlar ve İşlevleri Klavye üzerinde bulunan harfler dışında özel işlevleri olan tuşlar da bulunmaktadır. Bu tuşları şu şekilde sıralayabiliriz: ESC: Farklı programlarda farklı işlevleri vardır. Ancak genelde programın bir önceki bölümüne geçmeyi veya programdan çıkmayı sağlar. TAB: Bir satırdaki değişik konumlara atlamaya ya da yazılmış kelimeyi veya cursor’u (imleci) “9” karakter sağa atmaya yarar. CAPS LOCK: Basıldığında büyük harfle yazmayı sağlar. Bu tuşa basıldığında klavyenin sağ üst köşesinde bulunan Caps Lock ışığı yanar. SHIFT: Büyük harf karakterini ve tuşların üst bölümündeki karakterleri üretir. CTRL: Diğer tuşlarla birlikte kullanılır ve kullanılan program tarafından belirlenen işlevleri yerine getirir. ALT: Komutların çalıştırılmasında diğer tuş kombinasyonlarıyla kullanılır. ALT GR: Tuşların alt bölümündeki karakterleri üretir. BACKSPACE: Genellikle cursor’un solundaki karakterleri silme işlevini görür. ENTER: Cursor’u bir sonraki satırın başına konumlandırır. Komutların işletilmesini sağlayan en önemli tuştur. END: Cursor’u yazılan karakterlerin en sonuna atar. HOME: Cursor’u ekranın en soluna ya da üzerinde bulunduğu satırın en başına atar. AŞAĞI OK TUŞU: Cursor’u aşağıya doğru hareket ettirir. YUKARI OK TUŞU: Cursor’u yukarıya doğru hareket ettirir. SOL OK TUŞU: Cursor’u sola doğru hareket ettirir. SAĞ OK TUŞU: Cursor’u sağa doğru hareket ettirir. PGDN: Bir sonraki sayfayı ekrana getirir. Cursor’un yeri değişmez. PGUP: Bir önceki sayfayı ekrana getirir. Cursor’un yeri değişmez. INSERT: Satır içinde harf aralarına yeni kelimeler sıkıştırır. DELETE: Bir karakteri veya boşluğu siler. Bazı ek tuşlar : Klavyenin çeşitlerine göre ek tuşlar vardır. Bunlar : PRINT SCREEN: Basıldığında ekranda ne varsa yazıcıya basar. (DOS modundayken) diğer türden ekranı hafızaya alır. SCROLL LOCK: İmleç tuşları kullanıldığında metin satırlarının hareketini sağlar. Scroll Lock tuşu basılıyken klavyenin sağ üst tarafında Scroll Lock ışığı yanar. PAUSE: İşlemin herhangi bir tuşa basılıncaya kadar durdurulmasını sağlar. Özel Klavye Tuşları : Bazı özel klavyelerde adından da anlaşılabileceği gibi işlemlerimizi daha hızlı, kolay ve rahat yapmamızı sağlayan tuşlar mevcuttur. Bu tuşlar : WINDOWS TUŞU: Başlat menüsünü açar. Sağda ve solda olmak üzere iki tanedir. MENÜ TUŞU: Hızlı işlemler menüsünü açar. Mouse’un sağ tuşuna basılmış gibi düşünebiliriz. POWER TUŞU: Bilgisayarın kapanmasını ya da açılmasını sağlar. SLEEP TUŞU: Sistemin uyku moduna geçmesini sağlar. WAKE UP TUŞU: Sistemin uyku modundan çıkmasını sağlar. Bazı Kısayol Tuşları: Başlama Tuşları: Explorer, Word, Excel, Scandisk, Scanner, Hesap Makinesi, Windows Gezgini vd. İşlem Tuşları: Kes, Kopyala, Yapıştır, Kapat, Önceki boyut, Tam ekran, Sonraki sayfa vd. CD-Multimedya: Play, Stop, Sonraki, Önceki, Ses artır, Ses azalt, Eject vd. Tuşlara sahiptirler. Klavye Konnektörleri Klavyelerde 5 PIN DIN ve 6 PIN mini-DIN (PS/2) konnektörler kullanılır. Her iki konnektörü dönüştürmek için ara konnektörler vardır. Şekil-3 te görünmektedir. Şekil 5 - Klavye Konnektörü 6 Pin mini-DIN Konnektör Kablo Bağlantıları: 1-) Keyboard Data ( +5 Vdc Signal) 2-) NC 3-) Ground 4-) Power Supply ( +5 Vdc ) 5-) Keyboard Clock ( +5 Vdc Signal) 6-) NC 5 Pin DIN Konnektör Kablo Bağlantıları: 1-) Keyboard Clock ( +5 Vdc Signal) 2-) Keyboard Data ( +5 Vdc Signal) 3-) NC 4-) Ground 5-) Power Supply ( +5 Vdc Signal) Şekil 6 Şekil 7 6 Pin mini-DIN Konnektör 5 Pin DIN Konnektör Klavyelerin Sınıflandırılması: Bugün kullandığımız klavyeleri ana başlıklar altında sınıflandırmak istersek iki temel başlık altında sınıflandırabiliriz. Bunlar : 1-) Düğmelerinin İşleyişine Göre 2-) Düğmelerinin Sıralanışına Göre 1-) Düğmelerinin İşleyişine Göre : Klavyeleri sınıflandırmak istersek düğmelerin işleyişine göre temelde iki tip klavye olduğunu söyleyebiliriz. a-) Düğme Tipli (Switch-Based) b-) Kapasitif a-) Düğme Tipli Klavye Düğme tipli klavye, klavye üzerinde yer alan her bir tuş için ufak anahtarlar kullanılır. Bu anahtarlar zamanla kirlenebilir. Zaman zaman temizlemek mümkün olsa da yenilerini almak çok daha kolaydır. Bu anahtarlar lehimlenmişlerdir. Fakat etrafında hassas microchip olmadığı için bu kaba bir lehimdir. Anahtarları tek tek değiştirmek yerine yeni bir klavye almak hem daha sağlıklı, hem de zaman kazandırıcıdır. Klon üreticiler genelde bu tür düğme tipli klavyeleri üretmektedirler. b-) Kapasitif Klavye IBM ve AT&T klavyeleri kapasitif klavyelerdir. Klavyenin altında büyük bir kapasitif yüzey bulunmaktadır. Her bir tuş, bir yayı ve onunla birlikte bir paddle iter. Paddle kapasitif yüzey üzerinde manyetik bir etkide bulunur. Kapasitif yüzey, bunun üzerinde klavyede bulunan 8048 mikroişlemci tarafından algılanacak bir sinyal üretir. Mikroişlemci basılan tuşun tanımını, yani scan code (tarama kodunu) bilgisayara gönderir. Daha sonra bilgisayar bu scan code’un ( tarama kodunun) hangi tuşa karşılık geldiğini bularak işlemi gerçekleştirir. Bu işlem diğerine göre daha karışıktır diyebiliriz. Fakat bozulmaya oldukça müsait ve eğilimli birçok anahtar yerine bir tane büyük kapasitif yüzey içerir. Ne yazık ki bu klavyelerin tamiri oldukça zordur. Hatta bu klavyeleri tamir edene kadar, yerine yeni bir klavye almak oldukça akılcı olacaktır. 2-) Düğmelerinin Sıralanışına Göre : Klavyeler arasında en doğru sıralama bu alana göre yapılır diyebiliriz. Klavyeleri düğmelerinin sıralanışına göre 2’ye ayırabiliriz. a-) F Klavye b-) Q Klavye a-) F Klavye Bilgisayarda F klavye kullanımı Türkçe doküman yazanlar için çok uygundur diyebiliriz. Çünkü F klavyede harfler Türkçe yazım diline uygun olarak sıralandırılmıştır. Türkçe bir kelimeyi oluşturan harflere parmakların daha kolay ulaşması mantığıyla kullanılır. Daktilo ile çok benzerdir. Bu nedenle daktiloyu 10 parmak kullanabilen insanlar kolayca ve hızlı F klavye kullanabilmektedirler. Bilgisayarda F klavye seçimi genelde daktilo kullanımından bilgisayara geçenlerin yaptığı bir tercihtir diyebiliriz. b-) Q Klavye En çok kullanılan klavye modeli Q klavyedir. İngiliz diline göre dizayn edilmiştir. Bir bilgisayar alırken eğer seçiminizi özel olarak belirtmezseniz, evinize gelen klavye tipi Q klavyedir. Q klavye de kendi içerisinde İngilizce ve Türkçe olmak üzere ikiye ayrılır. Klavyelerin sınıflandırması biterken, klavyelerin sadece F ve Q’dan ibaret olmadığına değinelim. Bazı özel tip klavyeler de vardır. Örneğin, bir restoranda kullanılan klavye üzerinde yemek resimleri bulunur. Sipariş için bir tuşa basılır ve siparişin tutarı bilgisayar tarafından hesaplanır. Bu tür klavyeler çoğunlukla elektronik yazar kasa ve benzeri aygıtlarda bulunan basit işlevli klavyelerdir. Bankalardaki para çekme/yatırma makinalarında, endüstriyel elektronikte ve takım tezgahları gibi alanlarda kullanılan klavyeler de vardır. Kablosuz Klavyeler Kablosuz klavye de kablosuz fare gibi İnfra-red alıcı-verici ilişkisine dayanarak çalışıyor. Fareden özellik olarak çok büyük bir farklılığı olduğunu söyleyemiyoruz. Paketi aldığımızda kutusundan bir adet kurulum disketi, bir alıcı, iki adet pil ve doğal olarak klavyenin kendisi çıkıyor. Alıcı kablosuz klavyelerin genelinde olduğu gibi , plastik bir elmaya benziyor. Alıcının kablosunu bilgisayarınızın PS/2 portuna taktığınız zaman, pilleri klavyeye takmak ve klavyenin alıcıyı görmesi için gereken bir yere koymamız kalıyor. Bu işlemleri de tamamladıktan sonra yazmaya hazırsınız. Şekil 8 - Kablosuz Klavye Klavyelerin Koruma ve Bakımı Daha önce de değinildiği gibi eğer meraklı birisi değilseniz, klavyenin içini açarak tamir etmek yerine yeni bir klavye almanın daha mantıklı olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi de klavyelerin koruma ve bakımını maddeler halinde açıklayalım. • Klavyenizi sıvılardan koruyunuz. Çay, kahve veya kola klavye sağlığı için tehlikelidir. Eğer klavyenizi istemeden banyo yaptırıyorsanız, üzerini koruyucu plastik örtü ile kaplayınız. • Klavye kullanırken içerisine kırıntıları dökülebilecek yiyecekler yemeyiniz. Klavyeler aç kalmayı severler. • Oyun oynarken ya da çalışırken sinirlenirseniz hırsınızı klavyeden çıkartmayın. Ucu kesenize dokunabilir. • Klavyeyi temizlemek için sökmek istediğinizde dikkatli davranmalısınız. Nereden neyi söktüğünüzü not alın. Özellikle harflerin yerini ezbere bilemeyebilirsiniz. • Toplamayı başaramayacağınızı düşünüyorsanız sökmeyiniz. • Kirlenmiş harf tuşlarını temizlemek istiyorsanız, dikkatlice ve yerlerini not alarak söktüğünüz tuşları bir çorak içerisine doldurup ağzını sıkıca kapattıktan sonra bir leğene çok ılık su doldurup ( Kesinlikle sıcak değil!) çok az miktarda sabun tozu ile bir müddet çalkalayabilirsiniz. İsterseniz çamaşır makinesinde soğuk su ile deterjansız ve sıkmasız olarak yıkayabilirsiniz. Sıcak su ve fazla deterjan harfleri de yıkar haberiniz olsun. • Sökerken boşluk tuşu, Enter, Shift tuşlarının altındaki metal destekleri tutturan ince plastik ayakları kırmamaya özen gösterin. Aksi halde tuşlar topallamaya başlar. • Eğer gözden çıkartabileceğiniz 10-15 $ paranız varsa istediğinizi yapabilirsiniz. MOUSE (FARE) Fare, klavyeden sonra bilgisayarda kullanılan en yaygın girdi aygıtıdır ve klavyeye nazaran daha basittir. Grafik arabirimi kullanılmaya başlandığından beri fare desteği programlar içine yerleştirilmeye başlanmıştır. Bilgisayar programlarının çoğu, özellikle Windows altında çalışan programlar fareye gereksinim duymaktadırlar ve farelerin yaygınlaşması da Windows 95 İşletim Sistemi ile birlikte başlamıştır. Şekil 9 - Fare Resmi Fare temel olarak şu şekilde çalışır; kullanıcı fareyi eliyle hareket ettirir, fare kullanıcının fareyi ne yönde ve ne kadar hareket ettirdiğini kaydeder ve bunu bilgisayara aktarır. Fare, hareket algılama metotları bakımından ikiye ayrılır. Bunlar mekanik fareler ve optik farelerdir. En yaygın kullanılanı mekanik farelerdir. Mekanik farelerde mekanik parça, farenin altında bir deliğin içerisinde bulunan ve farenin hareketine göre yuvarlanan bir toptur. Bu top iki adet silindire değer ve fare hareket ettiğinde bu silindirler dönerek ekrandaki fare okunun hareketini sağlar. Bu silindirler birbirine dik olarak yerleştirilmiştir. Biri farenin yukarı-aşağı hareketini, diğeri ise sağa-sola hareketini takip eder. Bu silindirlerin üzerinde delikler vardır. Bu delikler biri alıcı diğeri verici iki ışık kaynağının arasındaki ışığı bir keser bir açarlar. Işığın kesilme-açılma hızına göre de ekrandaki okun hareketi belirlenir. Üçüncü bir silindir ise topu desteklemek içindir. Topun sağlıklı hareket etmesi için farenin altına “pad” denilen lastik bir yüzey konulur. Optik farelerde ise farenin hareket eden herhangi bir parçası yoktur. Farenin altında optik algılayıcılar bulunmaktadır ve fare üzerinde enine ve boyuna çizgilerin yer aldığı özel bir mouse pad üzerinde hareket eder. Fareyi hareket ettirdiğimizde, optik algılayıcılar mouse pad üzerindeki hareket eden çizgileri görürler ve bunu bilgisayara iletirler. Fare kullanımı yaygınlaştıkça dizaynı ve işlevi çeşitlilik kazanmaya başlamıştır. İlk olarak kullanılan iki tuşlu farelerin ardından 3 tuşlu, kaydırma çubuğu tekerlekli ve en son olarak kablosuz fareler kullanılmaktadır. Diz üstü bilgisayarlarda fare işlevi bilgisayar üzerine yerleştirilmiş ve elle döndürülen “TrackBall” adı verilen küre tarafından yerine getirilmektedir. Parmağın baskı hareketiyle imleci yönlendiren “TouchPad” de kullanılan diğer bir türdür. PC’ lerin çoğunda 3 tuşlu fare kullanılmaktadır. Bu 3 tuşlu farelerde en çok kullanılan tuş, sol tuştur. Sol tuş seçme görevi yapar. Sağ tuş ise yan menünün kullanılmasını sağlar. Üçüncü tuşa ise değişik fonksiyonlardan biri isteğe göre seçilip yüklenebilir. Fareler genellikle PC’ nin seri portuna takılarak kullanılır. Bazı fareler ise özel arabirim kullanırlar. En yaygın arabirimler Microsoft veriyolu fare arabirimi , IBM PS/2 tipi ve InPort arabirimleridir. Bu arabirimler bağlantı fişi olarak DIN konnektörü kullanırlar. IBM PS/2 fareler 6 pin mini DIN konnektör , PC’ lerde kullanılan fareler ise 9 pin ve 25 pinlik ( DB25 ) konnektörler kullanırlar. Şekil 10 – Fare Konnektörü Şekil 11 – 5 pin DIN konnektör (standart) Şekil 12 – 6 pin mini DIN konnektör (PS2) Mekanik farede silindirler kirlenebilir ve temizlenmesi gerekebilir. Bunun için farenin topu çıkartılıp silindirler temizlenmelidir. Mouse pad de sık sık temizlenmelidir. Çünkü pad üzerinde hareket eden top tozları toplayarak içeri taşıyacaktır. Optik farede ise optik algılayıcıları temizlemek yeterlidir. Fare altlığı da üzerindeki çizgilerin algılayıcılar tarafından görülebilmesi için temiz tutulmalıdır. Şekil 12 - Fare Tanıtımı KABLOSUZ MOUSE ( FARE ) Infra-red alıcı verici ilişkisine göre çalışan fare, monitöre veya farenin bulunduğu yeri gösterecek bir noktaya koyulan alıcı ile çalışmaktadır. Kablosuz fare 520 dpi. çözünürlüğü desteklemektedir. İki adet verici ile 160 derece açıya kadar alıcı ile iletişim kurabilmektedir. Fare üçüncü tuşa atanan komutları da çalıştırabilmektedir. Bu fare iki adet AAA ebadında ( kalem pilin bir küçüğü ) pil ile çalışmaktadır. Farenin ömrü 3 ile 6 ay arasında değişmektedir. İlgili yazılım kurulduğunda pilin ömrünün ne kadar kaldığı ekranda incelenebilmektedir. Farenin güç yönetimi konusunda bir avantajı bulunmaktadır. Fare kullanılmadığı zamanlarda otomatik olarak kendini kapatmaktadır. Farenin üzerinde bulunan iki adet tekerlek ile metin belgelerinde, yardım dosyalarında ve web tarayıcısında sayfalar aşağı-yukarı, sağa-sola hareket ettirilebilmektedir. Tekerlekler hareket ettirildiğinde değişecek sayfa sayısı farenin kurulum disketi kurulduktan sonra ayarlanabilir. Farenin alıcısının kablosunda PS/2 türü konnektör bulunmaktadır. Bilgisayarda PS/2 portu yoksa küçük bir adaptör ile alıcı bilgisayara bağlanabilir. Şekil 11 – Kablosuz Fare ve Alıcısı TARAYICILAR Tarayıcılar, kısaca ve kaba bir tabirle, basılı bir resmi, metni veya herhangi bir iki boyutlu basılı medyayı, dijital ortama yani bilgisayara sayısal olarak kaydeden cihazlardır. Tarayıcılar Ne İşe Yarar... • Dönem ödevi ve tezlerinizi yakışıklı ve zahmetsiz hazırlamanızı sağlar. Kitaplardaki yırtmaya kıyamayacağınız resim ve grafikleri tarayıp yazınızı bu çizimleri çevreleyecek şekilde düzenleyebildiğiniz gibi, "Şekil 1'de görüleceği üzere" demenin o dayanılmaz zevkini yaşarsınız. • Optik Karakter Tanıma yazılımlarını kullanarak mevcut doküman ve yazılarınızı bilgisayar ortamına geçirirsiniz. Biraz ileride bahsedeceğim üzere bir de otomatik kağıt besleme ünitesi takarak bürodaki kağıt cehenneminden kurtulabilirsiniz. • Yazıcınız varsa hele bir de fotoğraf kalitesinde baskı yapabiliyorsa renkli fotokopi makinası olarak gayet güzel kullanılabilir. Artık çoğu tarayıcı doğrudan tarayıp yazıcıya yollayan hatta fotokopi makinalarındaki gibi koyuluk açıklık ayarı yaptıran fotokopi yazılımlarıyla beraber geliyor. Hatta daha da yaratıcı iseniz ve yazıcınız şu ütü ile tişörte baskı çıkartan etiketlere baskıyı destekliyorsa bir yerde gördüğünüz bir grafiği tişörtünüze bile basabilirsiniz. • Bir faks modeminiz varsa yine bazı tarayıcılar ile gelen tek tıklamayla veya tuşla otomatik faks cihazı olarak bilgisayarınızı kullanabilirsiniz. • Kabul ediyorum ki, koca bir fotoğraf albümünün sayfalarını çevirip anıları tazelemek veya sevgilinize 5640 tane resim gösterip baymak çok daha anlamlı gelecektir. Ancak sayısal fotoğraf makineleri megapixel sınırını aştı ve hiç fena sonuçlar vermiyorlar. Bozulmayan, kaybolmayan bir medyadan fotoğrafları basmakta artık zor değil. Bilgisayarda resimleri kategorilerine göre ayırıp bir TV çıkış kablosu ile TV'den arkadaşlarınızı topluca baymak artık daha kolay. Ya eski güzelim fotoğraflar. Hatta bir şeffaf baskı adaptörü ile - ki yine ileride bahsedeceğim - banyo edilmiş negatiflerinizden daha güzel sonuç bile almak mümkün. Hatta "Abi o resim yanık çıktı, basmadım" dedikleri fotoğrafları bile gayet güzel bilgisayar ortamına aktarabildiğim oldu. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
06.05.10, 15:51 | #10 | |||||||||
Üye Numarası: 109
Üyelik tarihi: 20.08.2008
Yaşım: 42
Mesajlar: 5.693
Konular: 4141
Rep Gücü : 32
Rep Puanı : 1000
Rep Seviyesi :
Level: 53 [] Paylaşım: 132 / 1324 |
Tarayıcı Çeşitleri...
Tarayıcıların kullanım amacına, hassasiyetine, profesyonelitesine göre çeşitleri vardır. • El tarayıcıları : Şu günlerde eski bir teknoloji olarak nostalji ile anılan bir teknolojidir. Bu model tarayıcıların bir okuma kafası dediğimiz bölümü ve bir de bilgisayara bağlanan kablosu vardır. Taranacak medyanın üzerinde el ile hareket ettirilerek işlem gerçekleştirilir. Tabii el ile olduğu için çok hassas ve net sonuçlar elde edilemez. Şimdilerde sadece dizüstü bilgisayarlar için 1-2 tane model haricinde bir şey bulabileceğinizi pek tahmin etmiyorum ve zaten tavsiye de etmiyorum. • Drum Scanner : Bunlar özel olarak profesyonel amaçlar için tasarlanmış tarayıcılardır. Taranacak medya, gerek dia olsun gerek kağıt (opak), boyutuna göre özel bir silindirin üzerine yapıştırılıp (ki drum tabiri buradan geliyor), döndürülmek suretiyle, lazer göz vasıtasıyla okunur. Bu tip tarayıcılar çok gelişmiş olup masaüstü yayıncılık sistemlerinde ve modern baskı sistemlerinde kullanılır. Genelde gazetelerin, dergilerin, broşürlerin resimlerinin hazırlanmasında yaygın biçimde kullanılır. Dergimizde gördüğünüz resimlerin çoğu bu tip bir tarayıcı ile taranıp hazırlanır. Hassas, hatasız, kaliteli sonuçlar alabilmek ve bir de en önemlisi resmi orijinal boyutundan çok daha fazla büyütebilmek için kullanılır. Şöyle diyebilirim masaüstü yayıncılık yaptığım yıllarda, bu aletlerin harikalar yaratarak resmin orijinalinden bile daha güzel sonuçlar alınabildiğini bizzat gözlerimle görmüşümdür. • Masaüstü (flatbed) tarayıcılar : Bunlar ev ve ofis kullanıcıları için tasarlanmış olan gayet şirin, kullanımı kolay, tarayıcılardır. Çoğu insanın tarayıcı denilince aklına bu tip tarayıcılar gelir. Çünkü en yaygın olarak kullanılan tarayıcı çeşidi budur. Yukarıda 50$ civarında diye bahsedilen tarayıcılar işte bunlardır. Zaten bizim yazımızda bu tip tarayıcıları hedef alıyor. • Özel amaçlı tarayıcılar : Son günlerde sadece dia taramak ya da belli boyuttaki fotoğrafları taramak için faydalı ürünlerde çıkıyor. Sadece belli bir amaca yönelik cihazlardır. Mesela dia tarayan modeller sadece dia tarar başka bir işe yaramaz, ya da belli ebatta fotoğrafları taramak için üretilmiş olan tarayıcılar bu ebadın yada belirtilen ebadın dışında tarama yapmalar. En iyisi ben bu konuya fazla girmeden teğet geçmek istiyorum. Yazının bu satırından itibaren tarayıcı diye bahsedeceğim tip Masaüstü Tarayıcılar olacaktır, yanlış anlaşılma olmasın. Evet gelelim bilgisayara bağlantı biçimlerine göre sınıflandırmaya. • SCSI tip tarayıcılar : İlk çıktığı dönemlerden beri varolagelen tarayıcı tipidir. SCSI sistemi (skazi diye okunur) bildiğiniz gibi hız ve bant genişliği açısından çok şey vaadettiği için ve o zamanlar fazla güçlü bilgisayarlar olmadığı için ilk modeller bu sistem üzerine imal edilmiştir. Kaliteli ve yüksek çözünürlüklü tarayıcılar halen SCSI olarak üretilir. Kurulumları biraz uğraştırabilir ama hız bakımından tüm masaüstü tarayıcılardan hızlıdırlar. Paketlerinin içinden bir adet SCSI adaptasyon kartı ile gelirler (bazı yerlerde SCSI Adaptörü diye de geçer). Siz isterseniz bu kartı makinenize takar ve tanıtır (ki genelde ISA yapıda olurlar), isterseniz de (ve varsa tabii) gerçek SCSI kartı ile bu tarayıcıları kullanabilirsiniz. • Paralel Port tipi tarayıcılar : Günümüzde ev ve ofis kullanıcıları açısından çokça kullanılan, pratikliği ve ekonomikliğinden dolayı birçok kişinin tercih ettiği, teknolojinin gelişmesi ve bilgisayarların güçlenmesiyle gündeme gelen tarayıcı tipidir. Görüntü kalite olarak SCSI tarayıcılardan pek farkları olmasa da hız olarak SCSI'lere yetişemezler. Çünkü bildiğimiz Paralel portu kullanırlar ve paralel portun hızı da elbette ki SCSI bir bağlantıdan yavaştır. Bu tip tarayıcıların kurulumu son derece basittir 5 dk. içinde kurulum tamamlanabilir ve kullanıma geçebilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey güç kaynağını bağlamak, paralel port kablosunun uçlarına bilgisayara ve tarayıcıya takmak, eğer yazıcınız varsa onun kablosunu tarayıcı üzerindeki ikinci bir yuvaya takmak ve yazılımını yüklemek. Nasıl, son derece basit değil mi? Daha basiti de var. • USB tarayıcılar : USB denilen dünyanın en süper buluşlarından biri icat edildikten sonra tarayıcı üreten amcalar "Bu Universal s e r i a l (yasak Kelime!) Bus denilen olayı biz de kullanalım bakalım, ne menem şeymiş" diyerek bu mevzuuya balıklama daldılar ve bence çok da iyi ettiler. Mantık olarak SCSI ve Paralel tarayıcılardan pek bir farkı yok. Çalışması filan aynı, sadece kurulumu son derece kolay. Yapacağınız tek şey (makinenizi bile kapatmanıza gerek yok) gücü elektrik prizine takmak, tarayıcı ile bilgisayarınız arasındaki USB kabloyu yuvasına oturtmak ve ekrana çıkan "yeni donanım bulundu" diyalog penceresini takip ederek, tarayıcının kurulum CD'sini yerleştirip gerekli yazılımların kurulmasını seyretmek. 2 dk. bile sürmeyen bu zevkli olayı herkes yapabilir. Kurulum... İsterseniz bir el kitabı hükmünde olması ve her kesime hitap etmesi açısından kuruluma özen gösterilmesi gerekir. SCSI Tarayıcıların Kurulumu... • Paketin içinden tarayıcının kendisi, bağlantı kabloları, SCSI adaptörü (dikkat edin SCSI kartı değil), kitapçığı ve disket ya da CD'si çıkacaktır. • Birinci adım, bilgisayarımızda SCSI kartı yoksa tarayıcımızla birlikte gelen SCSI adaptörünü bilgisayarımıza takmamız gerekir. Bilgisayarımızı kapatır, bu SCSI adaptörünü bilgisayarımızın anakartındaki boş bir slota takarız. • İkinci olarak bilgisayarı açmadan, bağlantıları kitapçıkta tarif edildiği gibi ya da hiç kitapçığa bakmadan bir bulmaca çözüyor edasıyla ve merakla uygun gelebilecek yerlere takarız. Ben hep böyle yaparım ama size tavsiye etmem. Siz yine de kitapçığa bakın ve doğru olduğundan emin olup bağlantıları öyle yapın. • Üçüncü adım gerekli yazılımları yüklemek. Bilgisayarınızı açtığınızda (kartın durumuna göre) Windows "yeni bir donanım buldum" diye zıplayabilir. Hiç telaşlanmayın, kurulum CD'sini ya da disketini sürücüye yerleştirin ve "ileri ya da next" tuşuna basın. Bu işlem SCSI adaptörünü bilgisayarınıza tanıtır. Bundan sonra TWAIN sürücülerini ve tarayıcı programını bilgisayarınıza kurmak için dördüncü adımı takip edelim. • Dördüncü adım tarama programını kurmak. Bunun için üreticinin tarif ettiği şekilde bir setup kurulum programını çalıştırmanız gerekecektir. Bu bir setup.exe dosyası ya da install.exe dosyası olabilir. Orasına biz karışmıyoruz. Bunu çalıştırıp programı kurmayı tamamlayabilirsiniz. Dikkat edilecek mevzular: SCSI cihazlarda bir ID numarası olayı vardır. Bu olay sizin tarayıcınızın kaçıncı device (cihaz) olduğunu belirler. Eğer SCSI adaptörü ile kullanacaksanız bu sorun olmayacaktır, fabrika ayarlarını değiştirmeyin. Ama SCSI kartı ile kullanacaksanız o zaman makinenize bağlı diğer cihazların (harddisk, cdrom, vb.) ID numaralarını tespit edip, tarayıcınızın arkasındaki numaratörü boş ID numarasına getirmeniz gerekir. Aksi halde bu numaralarda çakışma olursa tarayıcınızı ve çakışan diğer cihazları kullanamazsınız. Bu işlemi de tamamladığınızda tarayıcınız emrinize amade vaziyette hazır kıta karşınızda duruyor olacak. Paralel Port Tarayıcıların Kurulumu... • Bu tip tarayıcıların kurulumu SCSI tarayıcılara göre nispeten daha kolaydır. Çünkü makinenizin içini açıp bir kart takmanıza gerek kalmıyor. Paketin içinden muhtemelen bağlantı kabloları, tarayıcının kendisi ve sürücüler çıkacaktır. • Birinci adım, bağlantı kablolarını yerlerine takmak. Güç kablosunu tarif etmeye gerek yok, diğer kablonun bir ucunu tarayıcının uygun girişine diğer ucunu da bilgisayarınızın paralel portuna bağlayın. Eğer yazıcınız varsa yazıcının kablosunu da tarayıcının üzerindeki ikinci boş yuvaya yerleştirin. • İkinci adım gerekli yazılımları yüklemek. Üreticinin tarif ettiği gibi kurulum programını çalıştırın. Bu işlem tarayıcı programını ve TWAIN sürücülerini bilgisayarınıza yükleyecek ve kurulumu tamamlayacaktır. USB tarayıcıların kurulumu... • İşte en kolayı budur. En kolayı derken aslında paralel port tarayıcılardan pek bir kolay yönü yok ama işte öyle diyor herkes ya ben de öyle diyeyim dedim. • Yapacağınız tek şey uygun kabloları yerlerine takmak. Bu işlemi yaparken bilgisayarınızı kapatmanıza gerek bile yok. Siz kabloları yerlerine taktığınızda Windows "şu tarayıcıyı buldum" diye zıplayıp, "kurulum sürücülerini CD-ROM'unuza yerleştirin" diye kibarca hitap edecektir. CD'ye sürücüye yerleştirip "ileri ya da next" ile devam edin ve işlemin ne kadar kısa sürede bittiğini izleyin. Hatta şüpheye düşüp "Aa, hepsi bu kadar mı, kuruldu mu şimdi bu?" bile diyebilirsiniz. Bu kadar açık, net ve basit. Kullanım... Tarayıcıların çalışma prensibi hemen hemen aynıdır. • İlk olarak ön tarama yapılır. Bu tarayıcıların markalarına ve yazılımlarına göre değişiklik gösterse de mantık hep aynıdır. Modele göre bu işlem prescan veya preview olarak adlandırılabilir. Önce bu işlemi gerçekleştirmek gerekir. Bu öntarama işleminin amacı yeterli bir ekran görüntüsü elde edip, gerçekten taranacak bölgenin tespit edilip işaretlenebilmesi içindir. • İkinci olarak ön tarama ile ekrana gelen görüntüden işimize yarayacak bölümün işaretlenmesi gerekir. Bunu tarayıcının markasına ve yazılımının kalitesine göre çeşitli şekillerde yapmak mümkün olabilir. Dörtgen, dairesel, poligonal ve serbest el seçimi şeklinde seçim yapmak mümkün olabilir. • Sonraki adım, seçilen bölgenin rotasyonunun belirlenmesidir. Yerleştirdiğiniz resmin tarayıcının tarama yönünde düzgün olarak bulunması gerekmez, taradıktan sonra yönünü tarama programı ile belirleyebilirsiniz. 90° sağa, sola veya 180° döndürülebilir, hatta flip olarak adlandırılan resmin dikey veya yatay olarak ayna görüntüsünü almak bile mümkün olabilir. • Gelelim ince ayarlar bölümüne. Bu bölümde, resmin ne tip renk formasyonunda olacağını, görüntünün çözünürlüğünün ne kadar olacağını, resim normalden biraz fazla karanlıksa ışık değerlerini ayarlamayı, parlaklığın ayarlanmasını bu bölümde yaparız. Merak etmeyin ilerde bu konuya daha detaylı olarak değineceğim. • Son olarak destinasyonun, yani resmin tarandıktan sonra ne yapılacağını belirlemeye ve asıl tarama işlemini başlatmaya geldi sıra. Bu bölümde resmin tarandıktan sonra bir uygulamaya mı gönderileceğine yoksa disk üzerinde bir yere mi yazılacağına, hangi resim formatında yazılacağına karar verilir. OCR (OPTICAL CHARACTER RECOGNITION) Optik Karakter Tanıma... Tarayıcılar ve tarama işlemi anlatılır da OCR unutulur mu hiç? Elbette ki unutmadık ama assolist gibi bu işlemi en sona sakladık. OCR aslında tarayıcının bir marifeti değil ama nedense ülkemizde insanlar tarayıcı alırken, "Abi bu tarayıcı yazıları da karaktere dönüştürüyo mu?" diye sormadan edemez. Aslında OCR olayı tamamen karakteri resmin içinden tanıma olayı yani bir yazılım hadisesidir. Olaya derinlemesine dalmayıp sadece işin tarama ile ilgili olan bölümüne değineceğim. Bunun için şu noktalara dikkat edilmesi gerekmektedir. • Öncelikle tarayacağınız yazının bulunduğu kağıdın buruşmamış, kirlenmemiş ve temiz olmasına dikkat edin. • OCR işlemini sadece kitap karakterleri ile yapabilirsiniz, OCR programlarının el yazısını tanıma özelliği yoktur. • Tarama çözünürlüğünüz en az 200dpi olmalıdır, ben 300dpi tavsiye ederim net sonuçlar elde edebilme şansınız artar. • Eğer kitaptan tarama yapacaksanız kitabın üzerine bir ağırlık koyun ya da eliniz ile bastırın ki kenarlardan ışık girip görüntünüzü karartıp sonucu kötü yönde etkilemesin. • Taramayı yaptıktan ve sayfaları bir yere kaydedin ve resim programınızla kontrast ve ışık ayarlarını yaptıktan sonra recognize edin. Böyle yaparsanız OCR programının tahmin şansını arttırmış olursunuz. İşlem gayet basit. Kısaca tarif edelim. Bunu yapmanın iki yöntemi var. Birincisi, OCR programını açıp, tarayıcıyı tanıtmak ve SCAN AND READ komutuyla taramayı OCR programının içinden yapıp hemen arkasından okuma (ya da tanıma) işlemini gerçekleştirme. İkincisi, önce resmi tarayıp bir yere kaydetmek, resim işleme programıyla resim üzerinde birtakım düzeltmeler yapmak ve OCR programını bunlardan sonra çalıştırıp OPEN AND READ komutuyla sayfaları okutmaktır. OCR İçin Hangi Optik Karakter Tanıma Yazılımını Kullanmalıyız... Caere OmniPage, Recognita, Textbridge, Read IRIS gibi birçok yazılım tarayıcılar ile birlikte geldi. Bir zamanlar Türkçe karakter tanıma olayında da tek Recognita vardı. Ayrıca kolay arabirimi de onu en başa yerleştiriyordu. Eskiden yalnız yazı tarayabilen ve resimleri yazılardan ayıklayıp yalnızca yazıları işleme programlarına atabilen karakter tanıma yazılımları vardı. Ancak magazin sayfalarını veya sütunlar halinde olan ansiklopedi sayfalarını olduğu gibi sütun ve paragraflarını bozmadan yazılı ortama aktarabilen tek bir yazılım vardı. Hem pratik değildi hem de Türkçe karakterleri tanımıyordu. Bunların içinde en az karakter tanıma hatası yapan ABBYY firmasinin FineReader Professional 4.0 yazılımıdır. OCR'da Dikkat Edilecek Noktalar... • Yazılımın Türkçe desteklediğine emin olun. • Özellikle Textbridge gibi yazılımlarda yüklerken, Dil Paketi adı altındaki bölümde, Türkçe ve Türkçe kod sayfası seçeneklerini yüklemeyi ve program ayarlarında da aktif hale getirmeyi unutmayın. • Tarama yazılımı önünüze geldiğinde tarama tiplerinde "lineart" seçeneği ile en az 200 dpi olmak üzere siyah beyaz taratın. 300 dpi ve üstü bence daha iyi sonuç verecektir. Tarama Yapılırken Nelere Dikkat Edilmeli... Tararken yazılımdan taradığınız materyale ve tarama amacına göre seçim yapmalısınız. Bu seçim sonucun kalitesini doğrudan etkileyecektir. • Düz baskı yazı harfli basit logo gibi bir eleman tarama amacındaysanız. B/W Document veya B/W Lineart seçeneği ile taramalısınız. Çünkü harf ve logo kenarlarının keskin hatlı olması gereklidir. Aynı seçeneği Optik karakter tanıma programları ile de kullanmalısınız. • Siyah\beyaz ancak gri tonlamalı bir eleman tarama niyetinde iseniz ve tonlamalar önemli ise Siyah/Beyaz Fotoğraf harici materyaller için B/W halftone veya Grayshade seçeneği ile taramalısınız. • Siyah\Beyaz Fotoğraflar için çoğu tarama yazılımlarına B\W Photo seçeneği konmuştur. Bu seçenekte ayrıca, eğer tarayıcınız 10 bit Gri tonlama yeteneğine sahipse bu seçeneği işaretlemeniz netliği arttıracaktır. Bazı yazılımlarda 10 bit, bazılarında ise High Quality bu seçeneği aktif hale getirmektedir. • Renkli fotoğraf için genelde bildiğimiz 24 bit renk seçeneği mevcuttur ancak yazılım iyiyse tam renk sayısı veya materyale göre renk seçeneği mevcuttur. • Unutmamanız gereken, 300 dpi çoğu zaman yeterlidir ve size değerli olan bellek ve disk yeri açısından külfet yaratmaz. Ancak daha profesyonelseniz ve bilgisayarınız kuvvetliyse çözünürlüğe abanabilirsiniz. Tarayıcı Alırken Nelere Dikkat Edilmeli... • Renk doğruluğuna , tarama kalitesine. Testimiz özellikle bu konuda size referans olacaktır. Yok 1200 dpi, 48 bit; yok 556753 dpi, 98 bit... Hiçbirine kanmayın. Sıkı bir 600 dpi tarayıcının, dandik bir 1200 dpi tarayıcıdan kat kat daha üstün sonuç verdiğini resimlerle kanıtlamam çok çok kolay. • Her ayarı yapmanıza izin veren bir tarama yazılımını barındırmasına. Ne yazık ki bazı markalar, kullanıcı anlamıyor diye "Renkli Fotoğraf", "Siyah Beyaz Yazı" gibi seçenekler koymuşlar. Bu tabii yeni başlayanlar için güzel de, hani parlaklık ayarı. Ya ben daha yüksek çözünürlükte taramak istiyorsam? Ancak aklı başında tarayıcılarda olayı ayırmışlar. Hem anlamayana hafif menüler, hem anlayana itina ile mıncıklanabilir menüler koymuşlar. • Sağlam, menteşesinden uzayan bir kapağa sahip olmasına. Tarayıcılar ucuzladı ve bu seçeneği portföyden çıkarmaya karar verdiler. Ancak ben dahil birçok kişinin o kapağı tutan ince kulakların kırılması sonucunda her taramanın bir işkence haline gelmesine seyirci kaldığı bir gerçek. Acaba bu tarayıcıların bir sarf malzemesi haline gelmesi için düşünülen bir taktik mi ? • Kullanım ve kurulum kolaylığı. Tak ve dua et çalışsın (Plug and Pray) terimi eskiden özellikle tarayıcılar için geçerliydi. Kaliteli tarayıcılar SCSI kullanırdı ve önce SCSI kartı tanıtmanız gerekirdi. Sonra tarayıcıyı tecrübeli bir kullanıcı veya şanslı bir insansanız tanıtırdınız. Hele bir de sürücüler sorunluysa. Ama artık USB var. • Türkçe destekleyen bir optik karakter tanıma yazılımı paketten mutlaka çıkması gerekenlerden. Bu üst kalitede bir yazılımsa içinden çıkan fotoğraf işleme yazılımları da önem kazanıyor tabii. Bilgisayar Açılış Sorunları ve Çözümleri 2.1 Bilgisayar tepkisiz Bilgisayarınız, açma düğmesine bastığınız zaman hiçbir tepki vermiyorsa, ilk olarak elektrik bağlantısını sağlayan kablonun her iki ucundaki bağlantılarda bir sorun olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Elektrik süpürgesi ile dikkatsiz bir şekilde temizlik yaparken veya toz alırken fişin, takılı görünmesine rağmen, prizden çıkmasına neden olabilirsiniz. Kablo bağlantısında bir sorun yoksa ve buna rağmen bilgisayarınız hala açılmıyorsa, çeşitli araçlar yardımıyla prizdeki gerilimde bir sorun olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. Bunun için çalışır durumdaki elektronik bir cihaz temin edin, (örneğin radyo veya elektrikli süpürge) ve bunu söz konusu prize takın. Eğer bu cihaz da çalışmazsa, sigorta kutusunda bir sorun olup olmadığını kontrol edin. Eğer bilgisayarınız herhangi bir yaşam belirtisi göstermemeye devam ediyorsa, sorunun arızalı bir güç kaynağından veya düğmesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Bazı bilgisayarlardaki elektrik düğmesi mekanik bir kol tertibatı ile çalışır. Eğer bu kırıldıysa veya hasar gördüyse, güç kaynağındaki elektrik düğmesi açılamayacaktır. Bir laptop ve notebook’ta ise kullanılan pil deşarj olmuş veya şarj ünitesi arızalanmış olabilir. ATX Güç kaynağı Birçok ATX güç kaynağı, bilgisayar kasanının arka yüzünde bulunan küçük bir elektrik düğmesine sahiptir. Bu düğmenin yanlışlıkla kapatılıp kapatılmadığını da kontrol edin. ATX güç kaynakları 5V Stand By gerilimine sahiptirler. Kullanılan sistem kartı, güç kaynağının sunabileceğinden daha fazla akım talep edebileceği için Stand By konumunda gerilim kesintiye uğrayabilir. Kapalı bir bilgisayarın (bilgisayar Stand By modunda, elektrik düğmesi kapalı) Stand By konumundaki gerilimini ölçebilirsiniz. Bir ATX güç kaynağının fiş yerleşimini kitabın sonundaki ekte bulabilirsiniz. Eğer gerilim 4.75 V’un altında olursa, güç kaynağını 5 V Stand By konumunu destekleyen daha büyük bir gerilim rezervine sahip başka bir güç kaynağı ile değiştirmelisiniz. Fare, Siemens bilgisayarın çalışmasını aksatıyor Siemens anakartları, PS/2 bağlantı noktasında farklı bir pin yerleşimine sahipler. Fişteki normalde aktif olmayan iki adet pin, ek bir güç düğmesi olarak kullanılıyor. Ancak bu iki pin sadece klavyede değil fare bağlantı noktasında da mevcut. Bu durumda PS/2 bağlantı noktasına bir kombi fare (seri ve PS/2 bağlantı noktası üzerinden kullanılabilen) bağlandığı zaman, söz konusu güç düğmesi sorun çıkartıyor. Bu nedenle farenin ihtiyaç duyduğu dört bağlantıyı sağlayan bir adaptörün kullanılması gerekmektir. Bu adaptörü hazırlamak için kullanacağınız yapıyı kitabın sonundaki bulabilirsiniz. Bu esnada 2 ve 6 numaralı bağlantıların (NC’nin de) kullanılmamasına dikkat etmelisiniz. ATX bilgisayardaki güç düğmesini kontrol etmek ATX güç kaynakları, AT güç kaynaklarından farklı olarak devamlı gerilim altındadırlar. Bilgisayar, ATX fişinin 14 numaralı pin’ine bir güç iletildiğinde çalışmaya başlar. Böylece, ATX bilgisayarın açma düğmesinin sadece tek bir tuştan meydana gelmesi sağlanır. Tuşun çalışıp çalışmadığını ise açılmış bir kağıt ataşı yardımıyla test edebilirsiniz. Bunun için 14 numaralı pin’i (PS-On) yanından bulunan 13 numaralı siyah pin ile bağlayın. Bilgisayar şimdi çalışmalıdır... çalışmazsa güç kaynağı arızalanmış veya bir kısa devre meydana gelmiş olabilir. Ama bilgisayar çalışırsa, güç düğmesi arızalanmış veya anakart üzerinde bir kesinti meydana gelmiş olabilir. Tecrübeli kullanıcılar 13 ve 14 numaralı pin’ler arasındaki bağlantıyı istedikleri sürece kullanabilirler, ancak bilgisayarın şebeke gerilimi kesilerek açılması ve kapatılması gereklidir. Güç kaynağı arızalı mı? Arızalı bir güç kaynağı ancak teknik bir alt yapı ile tekrar tamir edilebilir. Bunun için yeterli donanıma sahip bir elektronik uzman gereklidir. Bu noktada tek başınıza yapabileceğiniz tek şey, çıkış gerilimini ölçmek ve güç kaynağı içerisinde bulunan dahili sigortanın sağlam olup olmadığını kontrol etmektir. Ancak, güç kaynağının sahip olduğu dahili sigortayı kontrol etmek için ilk olarak güç kaynağını sökmeli ve daha sonra kaynağın kasasını açmalısınız. Eğer bilgisayarınızın garanti süresi henüz dolmadıysa, güç kaynağının açılması ile garanti sona ereceği için bu işlemi yerine getirmekten kaçınmanız tavsiye edilir. HAYATİ TEHLİKE, DİKKAT! Güç kaynağını açmadan önce ilk olarak elektrik fişini çıkartmalısınız. Açık durumdayken kaynak içerisindeki gerilim 1.000 volta kadar çıkabilir ve arıza durumunda bu rakam daha da yüksek olabilir. Güç kaynağının gerilimi nasıl ölçülür? Çıkış gerilimini ölçmek için, aksi takdirde sağlıklı bir ölçüm yapılamayacağından dolayı, anakartın güç bağlantılarını sökmemelisiniz. Sadece PC kasasının kapağını çıkartmanız yeterli olacaktır. Gerilimleri, rahatlıkla temin edebileceğiniz bir voltmetre veya çoklu ölçüm aracı yardımıyla ölçebilirsiniz. Voltmetrenin ölçüm uçları, yukarıdan direkt olarak fişin içerisine girerek buradaki izole edilmemiş uçlara ulaşılabilmesi için uzun ve ince olmalıdır. Kasanın içerisinde, bilgisayarınızın yaşına bağlı olarak bir AT güç kaynağı veya ATX standardına uygun yeni bir güç kaynağı ile karşılaşabilirsiniz. Bir AT güç kaynağından +5 V, -5 V, +12 V ve -12 V gerilimleri bulunur. Kırmızı kablo +5 V, beyaz –5 V, sarı +12 V ve mavi kablo ise – 12 V gerilim taşıyor. Daha eski bilgisayarlarda ise kablolar için farklı renkler de kullanılmış olabilir. Yeni ATX güç kaynakları ise yukarıda anlatılan gerilimlerin haricinde + 3,3 V ve PC kapalı olduğu zaman dahi 5 V gerilim barındıran 5 V’luk bir Stand By kaynağı sunuyor. Bir ATX güç kaynağını iki sıra halinde dizilmiş, 20 kutuplu bağlantı fişinden ayırt edebilirsiniz. Her bir bağlantı fişinin yerleşim planını beraberinde sunulan CD-ROM’da bulabilirsiniz. Şayet ölçülen gerilimlerden biri eksik çıkacak olursa, güç kaynağı arızalanmıştır ve kesinlikle değiştirilmesi gerekmektedir. Bu tür bir arızaya düşük kapasiteli güç kaynakları da neden olabilirler. Maalesef piyasada, özellikle daha eski modellerde, halen düşük kapasiteli güç kaynakları ile karşılaşmak mümkün. Bilgisayar, ek donanımlarla geliştirildikçe güç kaynağı zaman içerisinde aşırı yüklenir ve bunun sonucunda arızalanır. Açma/Kapama düğmesi arızalı Arızalı bir açma/kapama düğmesi ise başka bir hata kaynağı olarak karşınıza çıkabilir. Aslında oldukça seyrek karşılaşılan bir hata olmasına rağmen, karşılaşmak yine de mümkündür. Açma/kapama düğmesini bir kaçak kontrolörü veya bir çoklu ölçüm aracı yardımıyla kontrol edebilirsiniz. Düğme, açık durumunda iken kaçak olmalıdır. HAYATİ TEHLİKE, DİKKAT! Açma/Kapma düğmesini kontrol etmeden önce kendinizi elektrik çarpmasına karşı korumak için elektrik fişini çekmelisiniz. Dahili sigorta mı arızalı? Birçok güç kaynağında küçük bir sigorta bulunur. Bazı cihazlar değiştirilebilir sigortalara sahiplerdir, ancak bazı kaynaklarda ise lehimlenmiş, yani sabit sigortalar bulunur. Güç kaynağınızdaki sigorta arızalandıysa ve değiştirdikten sonra tekrar yanıyorsa, güç kaynağınız artık tamir edilemez, ve mutlaka değiştirilmesi gereklidir. Bilgisayar servisi veya elektronik dükkanları güç kaynağınızı tamir edebileceklerini dile getirseler de bunlardan uzak durmalısınız. Bu kadar karmaşık bir güç kaynağını ancak yetkili firmalar garantili olarak tamir edebilirler. Birçok tamirci sadece birkaç parçayı değiştirecektir ve ayrıca bunun sonucunda karşınıza çıkacak fatura da cabası. Yeni bir güç kaynağı montajı Tek bir güç kaynağı, içerisinde ayrı bir kaynağı olan yeni bir kasaya göre göz ardı edilebilecek bir oranda ucuzdur. Bu nedenle ilk etapta yeni bir kasa satın almayı tercih edebilirsiniz. Alacağınız kasa, ileride yeni sürücüler eklerken daha az sorunla karşılaşmanız açısından büyük olmalıdır. Ayrıca güç kaynaklarının yapıları da, istenen her güç kaynağının eski kasalara monte edilmesini mümkün kılmayacak şekilde farklıdır. Yeni bir kasa satın almadan önce ana kartınızın biçimini mutlaka kontrol etmelisiniz. Bir Baby AT anakartı tabii ki sadece AT kasalarla ve ATX anakart ise doğal olarak ATX kasalar ile uyumlu olacaktır. Eski kasanızı kullanmaya devam etmek isterseniz, güç kaynağını değiştirirken dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var. İlk olarak sahip olduğunuz güç kaynağının türünü bilmelisiniz. Satın alırken de yeni güç kaynağınızın en azından eski ile aynı güce sahip olmasına dikkat etmelisiniz. Yeni güç kaynağı sahip olduğunuz konfigürasyona bağlı olarak en azından 200 watt, daha yeni 3B ekran kartına sahip sistemlerde ise 250 watt gücünde olmalıdır. Athlon veya Intel P4 işlemcili bilgisayarlar ise özellikle kuvvetli güç kaynaklarına ihtiyaç duyarlar ve bunun için en az 300 watt uygun bir seçim olacaktır. Bilgisayarınız, bu güçteki bir kaynak ile sorunsuz olarak çalışabilir. İleride yeni donanımlar yüklediğiniz zaman, eksi kaynağınızın gücü düşük olmadığı sürece yeni bir güç kaynağı satın almanıza gerek kalmaz. Bir ATX güç kaynağının ise arka tarafında ayrı bir açma/kapama düğmesi olmasına dikkat etmelisiniz. Bilgisayarınızın elektriğini, ancak bu düğme sayesinde fişini prizden çıkarmadan tamamen kesebilirsiniz! Güç kaynağını sökmeden önce bilgisayarın kapalı ve elektrik fişinin prizden çıkarıldığından emin olmalısınız. Ayrıca çalışmaya başlamadan önce daha önce bahsettiğimiz anti-statik bileziği de takmalısınız. AT güç kaynağı, her birinde altı kablo bulunan anakarta bağlanmış iki fişe sahiptir. Anakart veya fiş “P8” ve “P9” ile işaretlenmişlerdir. Güç kaynağını sökmeden önce fişlerin iç taraflarına, ileride bir hata yapmamak için kalıcı bir kalem yardımıyla işaret koymalısınız. Eski fişlerde, her bir kablonun rengi yardımıyla yeni fişleri nasıl takmak zorunda olduğunuzu çıkartabilirsiniz. DİKKAT! Anakarta güç sağlayan fişler her zaman kodlanmamışlardır ve bu nedenle değiştirilmeleri durumunda sorunlar ortaya çıkabilir. Eğer fişler değiştirilirse anakart ve muhtemelen üzerinde takılı olan ek kartlar ile bağlantılı sürücüler de zarar görebilirler. Bir ATX güç kaynağında ise sadece tek bir güç aktarım fişi bulunur. Bu fişin, alınan güvenlik önlemleri sayesinden yanlış takılma ihtimali olmadığı için işaretlenmesine gerek yoktur. 2.2. PC kısa bir süre çalışıyor ve daha sonra duruyor Şimdi bilgisayarın kendisiyle ilgili çok daha fazla problem mevcut. Bilgisayarın hiç çalışmadığı birçok durum mevcuttur. Bu durumda yapabileceğiniz en iyi şeyleri gördünüz. Bilgisayarınız ara sıra, beklemeyen şekilde çöktüğü zaman da çözümü bulmanızda yardımcı olacak bilgiler elde edebilirsiniz. Genellikle turuncu renk ile gösterilen bir kablo Power Good veya Power OK sinyaline sahiptir. Bu sinyal, güç kaynağının donanım bileşenlerinin çalışması için sunduğu gerilimlerde sorun olmadığını gösterir. Power Good sinyalinin bilgisayarın açılma süreci için önemli bir anlamı vardır. Bu kablo, bilgisayar çalıştırıldıktan yaklaşık 100 ms sonra diğer tüm gerilimler yolunda ise 5 V’luk bir gerilime sahip olur. Anakartın çevre birimleri kontrolörü eğer bu sinyali alamazsa, tüm adres ve veri yollarını kullanıma kapayın. Böylece, tanımlanmamış yazma işlemlerinin CMOS-RAM’de gerçekleştirilmesi ve bilgisayarın bir daha açılmama ihtimalinin engellenmesine çalışılır. Güç kaynağının soğutucusu, anakart kaynaktan hiçbir gerilim almasa dahi çalışmaya devam eder. Bu durumda bilgisayarın en azından 220 voltluk şebeke gerilimini aldığından emin olabilirsiniz. Bir ek kart veya anakartta meydana gelen bir kısa devre de bilgisayarın çalışmamasına neden olabilir. Ayrıca, bilgisayarın içerisinde serbest hareket eden ve kısa devreye neden olabilecek hiçbir metal parçanın (örneğin vida) bulunmamasına dikkat etmelisiniz. Güç kaynağı ayrıca sahip olduğu entegre devre sayesinde yüksek gerilim, akım artışı ve yüksek iç sıcaklığa karşı korumalıdır. Elektronik koruma devresi gerektiği takdirde gerilim iletimini otomatik olarak durdurabilir. Bunun sonucunda ne anakart ne de sürücülere akım aktarılmayacaktır. Bilgisayar, ancak hata çözüme kavuşturulduktan sonra tekrar çalıştırılabilir. Güç kaynağı aşırı mı yüklü? Güç kaynağının kapatılması durumu ile genellikle düşük kapasiteli güç kaynaklarına sahip bilgisayarlarda karşılaşılır. Şayet bilgisayarınız, yeni donanımlar yükledikten sonra kapanıyorsa daha yüksek kapasiteli bir güç kaynağı satın alma zamanınız gelmiş demektir. İyi bir güç kaynağı en azından 250 watt’lık olmalıdır. Tower kasaların güç kaynakları ise, bunlar daha çok donanımın bir arada kullanılabilmesi için tasarlandıklarından dolayı daha güçlü olmalıdırlar. Bu nedenle güç kaynağına çok daha ağır bir yük bineceği göz önünde bulundurulmalıdır. Tower bilgisayarlar için kullanılacak kaynağının gücü minimum 250 watt olmalıdır. Gigahertz seviyelerinde çalışma hızına ve yüksek performanslı bir 3B grafik kartına sahip olan bilgisayarlarda ise en azından 300 watt’lık güç kaynakları kullanılmalıdır. Donanım bileşenleri günümüzde mümkün olan en düşük akım ile çalışabilecek şekilde tasarlanıyorlar. Bu nedenle aşırı yüklenme ile hataların meydana gelmesi ihtimali ise oldukça düşüyor. Ancak buna rağmen yeni bir PC veya kasa satın alırken güç kaynağının kapasitesine kesinlikle dikkat edilmelidir. 250 watt’ın altındaki cihazların satın alınmasını günümüz şartlarında tavsiye etmek mümkün değildir. Arızalı donanım bileşenlerini nasıl bulabilirim? Eğer hangi donanım bileşeninin hataya neden olduğunu bilemiyorsanız, aşağıdaki adımları uygulayın. DİKKAT! Ekstra bir güç düğmesine sahip olmayan bir ATX karta sahipseniz, bilgisayarınızın içini açmadan elektrik fişini mutlaka çekmelisiniz. Çünkü, kapalı durumdayken de anakart üzerinde gerilim bulunur. Bu, insanlar için zararlı değildir, ancak ek kartların ve anakartın zarar görmesine neden olabilir. 1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın. 2. Anakart üzerindeki tüm ek kartları, ekran kartı haricinde çıkartın. Disket ve sabitdisk kontrolörlerinin de çıkartılması gereklidir. Onboard bileşenleri ise, anakarta bağlı olarak ya bir jumper yardımıyla ya da BIOS’daki kontrolör ayarlarını kullanarak devre dışı bırakmalısınız. Bununla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi anakartın kullanım kitapçığından temin edebilirsiniz. 3. Şimdi bilgisayar açılacak, ancak CMOS Setup’ındaki ayarlar, varolan donanımlar ile uyumlu olmayacağı için hata mesajı verecektir. Bilgisayar, bu ana kadar sorunsuz bir şekilde çalıştı. 4. Ancak ekran siyah kalıyorsa, 2.3 numaralı bölümden devam edin. Eğer bilgisayar bir beep kodu veriyorsa, okumaya 2.3.2 numaralı bölümden devam edebilirsiniz. 5. Bilgisayar açılıyor ise şanslısınız. Çünkü güç kaynağı, anakart, ekran kartı ve monitör arızalı değildir. 6. Şimdi bilgisayarı kapatın, sürücü kontrolörlerini takın ve sabitdisk sürücüsünü bağlayın. 7. Eğer bilgisayar sorunsuz bir şekilde açılırsa, bir sonraki adımda disket sürücüyü de takın. 8. Bilgisayar açıldığı sürece geri kalan ek kartları arka arkaya, tek tek takabilir ve kontrol etmek için bilgisayarı her seferinden yeniden çalıştırabilirsiniz. Ancak tüm bileşenleri bilgisayar tamamen kapalı durumdayken takmaya veya çıkartmaya dikkat etmelisiniz. Eğer bilgisayar bu sırada açılmayacak olursa, arıza hemen öncesinde takılan donanım bileşeninden kaynaklanıyor demektir. Bu yöntemi kullanarak hangi kart veya sürücünün arızalı olduğunu rahatlıkla tespit edebilirsiniz. Sorunun çözümünü, arızalı donanıma bağlı olarak kitabın ilgili bölümünde arayabilirsiniz. Bilgisayar, bileşenlerin tümü çıkarılmış durumdayken de çalışmıyorsa ve güç kaynağının gerilim değerlerinde de bir sorun yoksa, arıza anakarttadır. Arızalı anakartı nasıl anlayabilirim? Eğer hata anakarttan kaynaklanıyorsa, BIOS bunu POST esnasında muhtemelen fark eder ve gerekirse uygun beep kodu ile kullanıcıya bildirir. Aksi takdirde hatanın tespit edilmesi için sadece POST kod kartı yardımcı olabilir. Bu tür bir durumda anakartın hangi parçasının arızalı olabileceği beep kodu veya POST kodu listesi yardımıyla tespit edilebilir. Farklı BIOS tipleri için tabii ki farklı hata kodları da mevcut. Yaygın olarak kullanılan beep kodlarının açıklamalarını da kitabın sonundaki ekte bulabilirsiniz. Anakartın birçok yapı taşı lehimlenmiştir. Bu nedenle arızalı parçanın, bu işin eğitimini almamış kullanıcılar tarafından değiştirilmesi mümkün değildir. Arızalı olduğunu düşündüğünüz parçayı lehim tabancası kullanarak sökmeye hiçbir şekilde çalışmamalısınız. Bir anakartın SMD chip’leri sıcağa karşı oldukça duyarlıdırlar. Sökülmeye çalışılan bileşenin yakınlarındaki bir chip zarar görebilir. Lehimin sökülmesi ancak özel bir araç yardımıyla mümkündür. Anakart üzerindeki değiştirilebilir tek parça genellikle merkezi işlemci (CPU) ve birçok durumda BIOS’tur. Bu tür bir sorunla karşılaştığınız zaman ilgili bir teknik servise başvurun ve fiyat isteyin. Birçok arızanın tamiri mümkün ve fiyatı da genellikle uygundur. Ancak, bazı durumlarda yeni bir anakart satın almanız çok daha iyi olacaktır. Bu durumda bilgisayarınızı modern bir anakart ile donatma fırsatını kullanıp kullanmaya karar vermek size kalıyor. Sahip olduğunuz ek kartlar ve sürücüler gibi tüm bileşenleri, almayı düşündüğünü anakart eskisi ile aynı Bus sistemine sahip olduğu sürece yeni anakartınızda da kullanmaya devam edebilirsiniz. 2.3 Eğer ekran siyah kalırsa Eğer bilgisayarınızın ekranı açıldıktan sonra siyah kalmaya devam ederse, ilk olarak kontrol etmeniz gereken birkaç nokta mevcuttur. 2.3.1. Grafik sisteminde hata Kendiniz hızlı bir kontrol yapabilirsiniz 1. Parlaklık ve kontrast düğmelerinin konumlarını kontrol edin. Muhtemelen sadece bu ayarlarda değişiklik yapılmıştır. 2. Eğer monitörünüzün bunun için ayrı düğmeleri yoksa, söz konusu ayarları cihaz ile beraber verilen kullanım kitapçığında bulabilirsiniz. 3. Monitörün elektrik fişinin tam olarak oturup oturmadığını kontrol edin. Fişi tam olarak oturtun ve daha sonra kabloyu kontrol etmek için başka bir tane ile değiştirin. Muhtemelen kabloda bir sorun vardır. 4. Eğer mümkünse VGA kablosunu (bu monitör ile ekran kartı arasında bağlantıyı sağlayan kablodur) değiştirin. Eğer bunda bir sorun varsa yenisini temin edin. En azından bilgisayarınız çalışıyor mu? Eğer bilgisayarınızın çalışmasına rağmen monitöre hiçbir görüntü gelmiyorsa, hızlı bir hata kontrolü gerçekleştirebilirsiniz. 1. Windows açılış disketini A: sürücüsüne yerleştirin ve bilgisayarı çalıştırın. Bazı bilgisayarlarda söz konusu seçenek BIOS Setup’tan kapatılmadıysa, açılış sırasında hafızayı kontrol ederken bir uyarı sesi duyulur. 2. BIOS’un hata tespit işlemleri sorunsuz bir şekilde yerine getirildikten sonra bilgisayar kısa bir süre ince bir ses çıkarır. Bir sonraki adımda sırasıyla disket sürücü ve sabitdisklerin sesleri duyulur. Daha sonra sürücülerin LED’lerini görebilirsiniz. 3. Eğer yukarıda anlatılan belirtileri fark ettiyseniz, “dir a:” yazın ve [Enter] tuşuna basın. 50 4. Şimdi disket sürücü çalışırsa, bilgisayarınızda hiçbir sorun yok demektir. Bu durumda hata bilgisayarın video sisteminden, yani ekran kartı, VGA kablosu veya monitörden kaynaklanmaktadır. VGA kablosunu kontrol etmek Eğer hatanın kaynağını hala bulamadıysanız, denemeye buradan devam etmelisiniz. Burada işlemler biraz daha karmaşıklaşacak. Eğer buradaki için yeterli tecrübeye sahip değilseniz, bir bilenden yardım isteyebilirsiniz. 1. Başka bir VGA kablosu deneyemiyorsanız, her bir ucu, bir kısa devre kontrolörü veya ohmmetre ile test edin. Böylece kablo kesintisini tespit edebilirsiniz. Arızalı kabloyu mutlaka yenisi ile değiştirmelisiniz. 2. Eğer VGA kablonuz monitöre sabit olarak bağlıysa, ohmmetre ile ölçüm yapmak için monitörü açmak zorunda kalırsınız. HAYATİ TEHLİKE, DİKKAT! Monitörün içinde, görüntü tüpündeki gerilim 25.000 volta kadar çıkabilir. Bu nedenle cihazın fişi takılı olduğu sürece monitörü asla açmamalısınız. Ancak monitör günlerce çalıştırılmamış dahi olsa, cihazın içerisinde bulunan yüksek indüksiyon gerilimine maruz kalabilirsiniz. 3. Eski kabloyu çıkartmadan önce fişin hangi pin’inin monitördeki hangi bağlantı noktasına takıldığını not edin. VGA kablosunun fiş yerleşimini ekran kartı veya monitör ile beraber sunulan dokümanlarda bulabilirsiniz. Ekran kartını kontrol etmek Şu ana kadar yaptığınız işlemlerden olumlu bir sonuç alamadıysanız, artık bilgisayarın içerisinde çalışmaya başlayabilirsiniz. 1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın. 2. Ekran kartının yuvasına tam olarak oturup oturmadığını kontrol edin. Muhtemelen tam olarak yerleşmemiştir. Özellikle yeni AGP grafik kartları dar ve kademeli bağlantı yapıları nedeniyle sorun çıkartabilirler. 3. Eğer bir şey tespit edemiyorsanız, kartı kasaya sabitleyen vidayı sökün ve kartı yuvasından çıkartın. Daha sonra kartı yuvasına tekrar yerleştirin ve tam olarak oturduğundan emin olduktan sonra vidalayın. 4. Sonucu kontrol etmek için bilgisayarı yeniden başlatın. Hafıza mı arızalı? Bilgisayarınız tek bir PS/2 veya SDRAM hafızası ile donatılmış ise, ve yukarıda tasvir hatalar ile şu ana kadar karşılaşmadıysanız büyük bir ihtimalle sistem hafızası arızalanmıştır. 1. İlk olarak sorunsuz çalıştığından emin olduğunuz, örneğin bir tanıdığınızdan hafıza birimi temin edin. 2. Bu hafızayı kendi sisteminizdeki ile değiştirin. 3. Sonucu kontrol etmek için bilgisayarı yeniden başlatın. 4. Bu sırada bir Parity Error, yani karşılaştırma hatası mesajı verebilir. Bu çok önemli bir hata değil, çünkü monitörünüz artık çalışıyor ve hata kaynağını tespit etmiş bulunuyorsunuz. Sisteminizi ödünç aldığınız hafıza modülü ile açarken, bir Parity Error mesajının ekrana gelmesinin nedeni, anakartınızın hafızanın Parity kontrolünü desteklemesine rağmen aldığınız modülün Parity Chip’ine sahip olamamasıdır. Bu nedenle satın alacağınız yeni hafızanın Parity Chip’ine sahip olması gereklidir. Aksi takdirde Parity kontrolünü BIOS’tan kapatmanız gerekecektir. Eğer böyle bir seçenek yoksa, Parity Chip’ine sahip bir hafıza satın almaktan başka bir şansınız kalmıyor. Ekran kartını kontrol etmek Ekran kartının arızalı olup olmadığını kontrol etmek için geçici olarak başka bir kart kullanmalısınız. Eğer ikinci bir kartınız yoksa, bir tanıdığınızın ekran kartını ödünç alabilirsiniz. 1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın. 2. Yeni ekran kartını, bilgisayarınızdaki eski kartın yerine takın. 3. Ancak bilgisayarınızda anakarta entegre olarak bulunan bir Onboard ekran kartı mevcutsa, ilk olarak bunu kapatmalısınız. Bunun için anakart üzerinde bir Jumper veya DIP şalteri bulunabilir. Eğer Jumper veya DIP şalteri bulamadıysanız, Onboard ekran kartını BIOS’tan kapatmalısınız. Bunun için anakart ile beraber sunulan kitapçığa bakabilirsiniz. 4. Son olarak bilgisayarı yeniden başlatın. Bilgisayarınız yeni ekran kartıyla sorunsuz bir şekilde açılır ve monitöre görüntü gelirse, gerçekten de ekran kartınızda sorun var demektir. Aksi takdirde monitör arızalıdır. Bu durumda yapmanız gerekenleri ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz. Onboard ekran kartı arızalı ise ne olacak? Birçok modern anakart üzerinde entegre ekran kartları bulunur. Şayet bu Onboard ekran kartı arızalanırsa, yeni bir anakart satın almak zorunda kalmazsınız. Bir bilgisayarda normalde birden fazla ekran kartı aynı anda kullanılamaz. Ancak Windows 98’den itibaren sistemde birden fazla ekran kartı kullanılmasını mümkün kılan çoklu monitör çözümleri mevcut. Ancak bunlar da uygun şartlar altında bağlanabiliyorlar. Bu nedenle yeni bir ekran kartı takılırken, Onboard kartın mutlaka kapatılması gerekmektedir. DİKKAT! Sahip olunan chipsete bağlı olarak sadece bir PCI ekran kartının kullanılması mümkündür. Bu konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgiyi donanımınızın el kitapçığından temin edebilirsiniz. Onboard ekran kartını anakart üzerindeki bir jumper veya DIP şalteri yardımıyla devre dışı bırakabilirsiniz. Bununla ilgili daha ayrıntılı bilgi için kullanım kitapçığına göz atın. Yeni ekran kartı boş bir yuvaya yerleştirilebilir. Başka bir şey yapmaya gerek yoktur. Ekran kartı çalışırsa, onboard kart arızalı demektir. Onboard kartın tamir edilmesi mümkün olsa bile pahalı olacağı için işlemciyi değiştirmeden yeni bir anakart almak daha akılcı bir çözüm olacaktır. Onboard grafik kartının arızasının boyutlarına bağlı olarak, devre dışı bırakmanıza rağmen takılan yeni ekran kartının çalışmasında sorunlar olabilir veya hiç çalışmayabilir. Bu durumda yeni bir anakart satın almaktan başka bir çözüm yolu yoktur. Ancak bu tür bir sorunla çok sık karşılaşılmaz. Monitör mü arızalı? Şu ana kadar kontrol ettiğiniz tüm cihazlar ve kablolarda bir sorun bulamadıysanız, sorun monitörün kendisinden de kaynaklanıyor olabilir. HAYATİ TEHLİKE, DİKKAT! Monitörün içinde, görüntü tüpündeki gerilim 25.000 volta kadar çıkabilir. Bu nedenle cihazın fişi takılı olduğu sürece monitörü asla açmamalısınız. Monitörün 220 voltluk şebeke elektriği kesildikten sonra da kondansatörler, normalde özel bir devre ile boşaltılması gereken, sahip oldukları yüksek gerilimi bir arıza nedeniyle günlerce saklayabilirler. Her şeye rağmen sorunun kaynağını tespit edebilmek için monitörün içini incelemek istiyorsanız, çok dikkatli bir şekilde çalışmalısınız. Monitörlerin genellikle bir veya iki tane, rahatlıkla çıkartılabilen sigortaları bulunur. Monitörün vidalarını sökmeye başlamadan önce ilk olarak yere, üzerinde çalışabileceğiniz iletken olmayan bir örtü sermelisiniz. Kuru kağıt (Örneğin eski gazeteler) bunun için çok uygun araçlardır. Monitörün elektrik kablosunu çıkartın ve kasasının vidalarını sökmeye başlayın. Her iki elinizi birden monitörün içerisine sokmayın. Bir elinizi pantolon cebinde tutmanız daha iyi olacaktır. Bu sayede indüksiyon gerilimine maruz kalmak tehlikesini en aza indirebilirsiniz. Sigorta(lar), bazen ulaşılması zor ve gizli yerlerde bulunabilirler. Bunları sökmek ve takmak için izole araçlar kullanmalısınız. Bir sigortayı ohmmetre veya kısa devre kontrolörü yardımıyla kontrol edebilirsiniz. Eğer arızalı bir sigortayı yenisi ile değiştirmek isterseniz, yenisindeki tanımlama bilgilerinin eskisindekilerle aynı olmasına dikkat etmelisiniz. Sigorta, cihaz yeniden açıldığında tekrar atarsa, monitörünüzün ciddi bir arızası var demektir. Bu tür bir durumda yetkili servise başvurmalısınız. Yeterli bilgiye ve ekipmana sahip olmadan monitörü tamir etmeye çalışmanız kesinlikle tavsiye edilmez. 2.3.2 Bilgisayar açıldıktan sonra çok sayıda hata sinyali veriyor Uyarı seslerinin ve hata mesajlarının açıklaması çok kolaydır. Bilgisayarın açılışı sırasında çalıştırılan BIOS’un POST (Power On Self Test) fonksiyonu hataları tespit eder ve buna uygun olarak mesaj verir. Video sisteminden kaynaklanan hataların ise görsel uyarı mesajları ile bildirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle PC hoparlörlerinden, genel olarak beep code olarak adlandırılan uyarı sesleri çıkartılır. Örneğin, bilgisayar açıldıktan kısa bir süre sonra PC hoparlöründen dokuz kısa uyarı sesinin çıkarılması, AMI BIOS’lar için BIOS’un kontrol toplamının doğru olmadığı anlamına gelir. Bunun sonucunda bilgisayarın açılma işlemi kesilecektir. Bu hata BIOS’un arızalandığı veya BIOS güncellemesinin başarısız olduğu durumlarda ortaya çıkar. Bilgisayarı, kapatıp tekrar çalıştırarak yeniden başlatın ve uyarı seslerini dikkatli bir şekilde dinleyin. Farklı Beep Code’larının anlamlarını kitabın sonundaki ekte bulabilirsiniz. Uyarı sesleri, bu konuda herhangi bir standart bulunmadığı için bilgisayarda kullanılan BIOS’un üreticisine bağlı olarak farklı anlamlara sahip olabilir. BIOS üreticinizin ismini bilmiyorsanız, anakartının el kitapçığına bakmalısınız. Eğer bu kitapçıkta da açıklayıcı bir bilgi bulamazsanız, ürünü satın aldığınız bayie başvurabilirsiniz. Eğer bayi de yardımcı olamazsa, son çare olarak kendiniz kontrol etmelisiniz. 1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın. 2. Tüm anakart kitapçıklarında, farklı yapıtaşlarının kart üzerindeki yerlerini gösteren bir plan bulunur. Bu planda, üzerinde BIOS yazan bir bileşeni arayın. 3. Eğer BIOS’un yerini planda tespit ettiyseniz, anakart üzerinde arayın. Bu sırada BIOS’un görünmesini engelleyen ek kartları da sökmek zorunda kalabilirsiniz. 4. Bu parçada her zaman, üzerinde üreticinin isminin bulunduğu bir telif hakları yapışkanı bulunur. BIOS üreticisinin ismini buradan öğrenebilirsiniz. Beep code’larının anlamlarını kitabın sonundaki ekte bulabilirsiniz. Hata mesajı bilgisayarın belirli bir donanım bileşenine karşılık gelecektir. Buna bağlı olarak kitaptan uygun bölüme göz atarak, karşılaştığınız sorunu çözmek için neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. 2.3.3 Hatayı bulamadım. Daha ne yapayım? Eğer yukarıda bahsedilen sorunlarla karşılaşmadıysanız, teknik servis yardımı olmadan hatayı tespit etmek için bir şansınız daha var. Hata tespiti için POST Code kartı kullanmalısınız. Bu tür bir kartın maliyeti nispeten daha fazla olacağı ve normal bir kullanıcının böyle bir karta sahip olması gerekmediği için kitabın geri kalan kısmında POST Code kartına daha fazla değinmeyeceğiz. Eğer çevrenizde POST Code kartına sahip birileri mevcutsa, bilgisayarınızdaki hatayı söz konusu kartı kullanarak tespit edebilmek için yardım isteyebilirsiniz. Ancak bu tür bir imkanınız da yoksa karşılaştığınız sorunu çözüme kavuşturmak için teknik servise girmekten başka çare kalmıyor. 2.4. Açılış sırasında bir anda kapanıyor Bilgisayarın, açılış sürecinde bir anda kapanması durumu ile sıkça karşılaşılır. Bunun için de, aşağıda ayrıntılı bir şekilde değinilecek birçok neden olabilir. 2.4.1. Parolayı unutmak Aslında kullanıcıdan kaynaklanan ve BIOS ile ilgili bir sorun olmamasına rağmen, bu noktada söz konusu problemin çözümünün de açıklanmasında fayda var. BIOS parolası da diğer bilgileri ile beraber CMOS RAM’de saklanırlar. Eğer BIOS ayarlarına erişim parola ile koruma altına alındıysa, bu parolanın unutulması oldukça rahatsız edicidir, ki bunun sonucunda BIOS ayarlarına normal yoldan erişmek mümkün olmaz. BIOS üreticileri, ayarlara ulaşabilmek için genellikle ana parola biçiminde bir arka kapı bırakmışlardır. AWARD BIOS kullanıcıları ana parola olarak aşağıdaki ifadeleri kullanabilirler: 01322222, 589589, aPAf, ?award, award, award_sw, AWARD_SW, award_ps, aLLy, biostar, BIOSTAR, condo, HLT, j256, j262, j322, lkwpeter, LKWPETER, SKY_FOX, SWITCHES_SW, Syxz, ttptha, wodj, zjaaadc Yukarıdaki parolaları girerken küçük ve büyük harflere dikkat etmelisiniz. Ayrıca açılış sırasında Amerikan klavye sürücüsü aktif olacak, yani [y] ve [z] harflerinin yeri değişecektir. Soru işaretini yazmak için de [Shift]+[-] tuş kombinasyonunu kullanabilirsiniz. Eğer anakartınızın BIOS’unun markası AMI ise ana parola olarak “AMI” veya “A.M.I.” ifadelerini kullanabilirsiniz. CMOS-RAM’i silmek Girdiğiniz ana parolalar BIOS ayarlarına ulaşmanızı sağlayamazlarsa, geriye CMOS-RAM’i silmekten başka bir çare kalmıyor. Birçok anakart üzerinde bu işlem için ayrı bir jumper veya DIP şalteri bulunur. CMOS-RAM’i silmek için bazı kartlarda ise sistemi özel bir jumper yardımıyla BIOS ayarlarına kadar kısmen açmak gerekir. Ayrıntılı bilgi için kartın el kitapçığına göz atabilirsiniz. Yukarıda anlatılan yöntemlerin hiç biri anakartınız için geçerli değilse CMOS-RAM gücünü aldığı pille olan bağlantısını kesebilirsiniz. Eğer bilgisayarınız, anakartın üzerinde ayrı bir yuvada harici bir sistem piline sahipse, söz konusu pili bulunduğu yuvadan çıkartmak ve birkaç dakika bekledikten sonra yerine takmak yeterli olacaktır. Lehimlenmiş bir pilin bağlantılarını ise, açtığınız bir kağıt ataşı yardımıyla kaldırarak kısa bir süre için kesebilirsiniz. Bu, aynı zamanda pilin ömrünü de kısaltacaktır. CMOS-RAM’in gücü kesildiği zaman sadece parola değil, sabitdisk bilgileri gibi diğer tüm BIOS ayarları da silinecektir. 2.4.2 Bilgisayar, BIOS açılış mesajından sonra kilitleniyor Sisteme takılan ek kartlardan birinde arıza olabilirsiniz. Bu tür bir arızayı nasıl tespit edebileceğiniz 2.2 numaralı bölümde anlatıldı. 2.4.3 Bilgisayar, hafızayı sayarken kilitleniyor Bilgisayar, daha önce de bahsedildiği gibi açıldıktan kısa bir süre sonra kendisini test eder. Test sırasında varolan sistem hafızası da sayılır ve basit bir kontrol gerçekleştirilir. Eğer bilgisayarınız sistem hafızasını sayarken kilitleniyorsa, kullandığınız hafıza modüllerinden birinin arızalı olduğunu göz önünde bulundurmalısınız. Kontrol etmek için biraz zaman ayırarak arızalı hafıza modülünü tespit edebilir ve yenisi ile değiştirebilirsiniz. Bunun için en azından iki hafıza Bank’inin (Küme) dolu olması veya bir rezerve modüle sahip olmanız gerekiyor. Yapmanız gerekenleri dört tane 4 MByte SIMM modülünün kullanıldığı bir bilgisayar üzerinde açıklamaya çalışalım: 1. Bilgisayarınızı, uygun araçları kullanarak elektrostatik yüklenmelere karşı koruyun. 2. Bilgisayarınızı kapatın, kasasını açın ve arızalı olması muhtemel ek kartları çıkartın. 3. Bir numaralı kümedeki (ilk küme sıfır numaralıdır, hafıza kümelerinin numaralarını öğrenmek için gerekirse el kitapçığına bakabilirsiniz) hafıza modülünü çıkartın. Bu sırada SIMM çerçevelerindeki çentiklere zarar vermemeye dikkat edin. Aksi takdirde hafıza modülü yerine tam olarak oturmayacak ve bilgisayarın çalışmasını olumsuz yönde etkileyebilecektir. 4. Bilgisayarı yeniden başlatın. POST, 4 MByte’ın eksik olduğunu fark edecek ve bir hata mesajı verecektir. 5. Bilgisayarın Setup’ını açın. BIOS uygun değişiklikleri kendisi yapmadıysa, hafıza ayarlarını yenileyin. Hafıza büyüklüğü ile ilgili seçenekler genellikle STANDART CMOS SETUP başlığı altında bulunurlar. BIOS’u SAVE&EXIT (veya benzeri bir) komutunu kullanarak terk edin. 6. Eğer sistem açıldıktan sonra bir hata mesajı ile karşılaşmazsanız arızalı modül bir numaralı kümede demektir. 7. Bilgisayarı kapatın. Şimdi sıfır numaralı kümeden bir modül çıkartın ve bunu diğer SIMM’lerin yanına koymayın. Şimdi bir numaralı kümeden bir SIMM modülü alın ve bunu biraz önce boşalttığınız alana yerleştirin. 8. Bilgisayarı yeniden başlatın. Eğer hafıza sayımı sırasında sorun çıkmazsa bir sonraki modülü de yerleştirin. 9. Arızalı modülü bulana kadar bu işlemi gerçekleştirin. Aynı anda birden fazla SIMM modülünün arızalanması, mümkün olmasına rağmen çok sık karşılaşılan bir durum değildir. PS/2 SIMM veya SDRAM gibi hafıza modüllerinin kullanıldığı sistemler için de yukarıda anlatılan işlemleri, tabii ki o kadar fazla modül denemek zorunda kalmadan uygulayabilirsiniz. İPUCU! Yeni bir hafıza modülü takmadan önce o kadar kullandıklarınızın Parity Check fonksiyonun bulunup, bulunmadığından emin olmalısınız. Eğer Parity Check fonksiyonuna sahip değillerse değişikliği nispeten daha ucuza mal edebilirsiniz. Ancak bilgisayarınızda bu tür hafıza modülleri bulunuyorsa, yeni alacağınız ürünlerde de aynı özelliği aramalısınız. 2.4.4 Bilgisayar mesajı: NO ROM BASIC, SYSTEM HALTED Eski IBM bilgisayarlarının BIOS’larında entegre olarak Basic Interpreter bulunuyordu. Bilgisayarı sabitdiskten açmak mümkün olmazsa, Basic Interpreter ile çalışılabiliyordu. Bunun sahip olduğu fonksiyonlar günümüz şartları için oldukça sınırlıdır. Eğer ekranınızda NO ROM BASIC SYSTEM HALTED Gibi bir hata mesajı ile karşılaşırsanız, sabitdiskiniz üzerinde açılış partisyonu yoktur veya etkinleştirilmemiştir. Açılış partisyonunu etkinleştirmek 1. İlk olarak bilgisayarı Windows açılış disketi ile başlatın ve FDISK.EXE komutunu çalıştırın. 2. Dördüncü seçeneği çalıştırarak sabitdiskin durumunu ekrana getirin. 3. Açılış diski etkinleştirilmiş mi? Eğer etkinleştirilmediyse, ETKİN BÖLÜMÜ ATA seçeneğini kullanarak açılış diskini aktif hale getirin ve bilgisayarı sabitdiski kullanarak yeniden başlatın. 4. Bilgisayarınız sorunsuz bir şekilde açıldıysa, sabitdiskinizi güncel bir antivirüs yazılımı kullanarak, açılış partisyonunu kullanılmaz hale getirmiş olması muhtemel bir virüse karşı kesinlikle incelemelisiniz. Virüs bulaşmasına dikkat! Partisyon sektörlerini yenilemeden önce sisteminize virüs bulaşmış olma ihtimalini de göz önünde bulundurmalısınız. Direkt olarak sabitdiskin Master Boot Record bölümüne yerleşen ve buraya erişimi engelleyen virüsler mevcuttur. Diskin virüsten temizlenememesi tüm sabitdiskin okunamaması ile sonuçlanabilir. Sabitdiskin partisyon tablosunu yenilemeden önce kendi güvenliğiniz için güncel bir antivirüs yazılımı ile kontrol etmelisiniz. Partisyon sektörünü yenilemek Tabii ki partisyon da hasar görmüş olabilir ve bu nedenle yeniden oluşturulması gerekebilir. Eğer büyük diskler için sürücü yüklemediyseniz (örneğin EZ-Drive veya Ontrack Diskmanager) ve Boot Manager yazılımı da kullanmıyorsanız, partisyon sektörlerinin yenilenmesi için FDISK.EXE uygulaması yeterli olacaktır. 1. Eğer hala çalışıyorsa FDISK.EXE uygulamasını sonlandırın. 2. FDISK.EXE programını bu sefer /MBR parametresini kullanarak tekrar çalıştırın. Yani komut satırına “fdisk/MBR” yazın ve [Enter] tuşuna basarak çalıştırın. 3. Sürücüdeki disketi çıkartın ve bilgisayarı, sabitdiski kullanarak yeniden başlatın. DİKKAT! Şayet bir sabitdisk sürücüsü yüklediyseniz veya Boot Manager yazılımı kurduysanız, FDSIK.EXE uygulamasını kullanmak zorunda değilsiniz. FDISK.EXE tarafından oluşturulan standart partisyon sektörlerini sürücüler ve Boot Manager programları da yapabilirler. Kurulum programı yerine söz konusu disk yöneticilerini kullanabilirsiniz. 2.4.5 Bilgisayar mesajı: PARITY ERROR Bilgisayar, hafıza modüllerinde bulunan Parity seçeneği ile RAM’in hatalarını tespit edebilir. SIMM ve PS/2 modüllerinde bunun için ek bir bileşen bulunur. Söz konusu ek chip üzerinde, saklanan verilerin toplam bilgisi tutulur. Bu, tek veya çift bir sayıdır ve bir donanım mantığı tarafından belirlenir. Eğer verilerden bir tek sayı bekleniyorsa ve Parity RAM sahip olduğu verilerden toplam olarak bir çift sayı elde ederse, bir Parity hatası meydana gelir. Bilgisayar kilitlenir ve ekrana PARITY ERROR hata mesajı gelir. Birçok durumda bilgisayar bir süre hareketsiz kaldıktan sonra (reset düğmesine basıldığında veya bilgisayar kapatılıp açıldığında) normal bir şekilde çalışmaya devam eder. Bu hatanın arızalı bir hafıza modülünden kaynaklandığı pek sık görülmez. Farklı virüsler de Parity Error hatasına neden olabilir, (örneğin Parity Bootvirus). Bilgisayarı kapatın. Üzerinde güncel bir antivirüs yazılımı bulunan bir açılış disketini sürücüsüne yerleştirin ve bilgisayarı tekrar açın. Sistem disketten açıldıktan sonra virüs tarayıcısını çalıştırın ve sabitdiskte virüs olup olmadığını kontrol edin. Sisteminizde virüs bulunmadıysa ve hata devamlı olarak karşınıza çıkıyorsa, sahip olduğunuz hafıza modüllerinden birinin arızalı olduğunu düşünebilirsiniz. Bu noktada neler yapmanız gerektiğiniz 2.2.4.3 numaralı bölümde bulabilirsiniz. Eğer bir virüs bulursanız, bunu bir virüs tarayıcısı yardımıyla temizlemelisiniz. 2.4.6 BIOS bir hata numarası veya mesajı veriyor BIOS’un (Basic Input Output System) program kodu anakart üzerindeki bir chip üzerinde bulunur. Bu kod chip’e entegre edilmiştir ve silinemez. BIOS, bilgisayar açıldıktan veya yeniden başlatıldıktan sonra çalıştırılan ilk program kodudur. Bu, anakart üzerindeki bileşenleri ve ek kartları çalıştırır ve bilgisayarı kullanıma hazır hale getirir. Bir sonraki adımda POST (Power On Self Test) olarak adlandırılan bir sistem testi uygulanır. Bilgisayarda yüklü olan bileşenler kısa bir kontrolden geçirilir ve sayılırlar. Test edilen parçalar arasında sürücüler, bağlantı noktaları, ekran kartı ve sistem hafızası bulunur. Elde edilen sonuçlar daha sonra CMOS Setup’taki veriler ile karşılaştırılırlar. Eğer POST işlemi sırasında bir uyuşmazlık tespit edilirse, bu bir Beep Code veya hata mesajı ile kullanıcıya bildirilir. Eğer her şey yolunda giderse, son adım olarak işlem sistemi yüklenir. Sistem, genellikle ilk olarak disket sürücüde ve daha sonra da sabitdiskte aranır. Bunun ardından BIOS, başka programlarla donanım ve yazılım arasında programlama arabirimi olarak kullanıma sunulur. CMOS-RAM enerjisini bir pilden alan, genellikle bir harici kontrolör üzerinde bulunur. Eğer harici bir pil tarafından beslenmeseydi, CMOS RAM üzerindeki bilgiler, bilgisayar kapatıldığı zaman kaybolurdu. CMOS RAM üzerinde bilgisayar konfigürasyonu ile ilgili veriler saklanır. Burada, BIOS tarafından programlanması veya konfigüre edilmesi gereken anakartın chipsetine ait önemli ayarlar da bulunur. Hata numaraları veya hata mesajları ancak BIOS’un hata tespit işlemleri sırasında bir arıza ile karşılaşıldığı zaman ekrana gelirler. Bunun için video sisteminde, işlemci veya güç kaynağında ciddi arızalar olmaması gereklidir. Burada, Diagnostic Error Codes yani arıza tespit hata kodları söz konusudur. Örneğin, sistem bilgisayar açılırken ekrana gelen “Error Code 1782 Controller Failure” mesajı, sabitdisk üzerinde bulunan kontrolörün çözülemeyen bir arızaya sahip olduğu anlamına gelir. Bilgisayarın kasasını açın ve sabitdiske güç saplayan fiş ile veri kablosunu çıkartıp, tekrar takın. Bunun sonucunda bilgisayar muhtemelen sorunsuz bir şekilde yeniden açılacaktır. Bu durumda karşılaşılan hatanın kaynağı, kablo bağlantılarındaki bir uyuşmazlıktan ibarettir. Ancak buna rağmen hata mesajı ile tekrar karşılaşırsanız, sabitdiski değiştirmeniz gerekir. Sonuç olarak ileride karşınıza çıkabilecek çok sayıda “Diagnostic Error Codes” mevcuttur. BIOS üreticisine bağlı olarak karşınıza kısa bir yardım metni ile beraber sadece hata numarası da çıkabilir. Error Code’un ne anlama geldiğini bilebilmek için ilk olarak bilgisayarınızdaki BIOS üreticisini tanımanız gereklidir. Bunu, bilgisayar açıldıktan kısa bir süre sonra ekrana gelen BIOS mesajından öğrenebilirsiniz. Tüm hata mesajlarını bu kitap içerisinde açıklayamayacağız. Karşılaştığınız hata kodunun anlamını çıkartamazsanız, bir teknik servise başvurabilir veya internetteki kaynakları () inceleyebilirsiniz. 2.4.7. Bilgisayar Mesajı: CONFIGURATION ERROR Bilgisayar açıldıktan sonra, kısa bir süre için kendisini test eder. Bunun sonucunda elde edilen donanım bileşenleri CMOS Setup içerisindeki bilgiler ile karşılaştırılır. Bu sırada farklılıklar tespit edilirse, aşağıdaki hata mesajlarından biri ekrana getirilir: Configuration Error Mismatch CMOS Bu hata mesajları genellikle zararsızdırlar. CMOS Setup içerisinde kullanıcı tarafından yapılan değişiklikler veya pilinin çıkartılması bu mesajların ekrana gelmesine neden olabilir. Bir tuşa basarak (genellikle [F1]) BIOS Setup’a erişebilir ve buradaki bilgileri düzeltebilirsiniz. 2.4.8 BIOS ayarları kaybolmuş BIOS ayarlarının kaybolması, anakart üzerindeki pilin ömrünü tamamladığı anlamına gelebilir. PC’lerde kullanılan pillerin yaşam süreleri çok farklıdır. Ömürleri, kullanılan türe bağlı olarak beş seneye kadar çıkabilir. Eğer pil ömrünü tamamladıysa, ilk olarak Setup ayarları ara sıra kaybolur. Pil ara ara çalışır ve disket sürücüsü veya tüm sürücüler aynı anda yeniden başlatılırlar. Bu olayların gerçekleşme aralığı ise zaman içerisinde hissedilir derecede azalır. En kötü durumla karşılaşmadan ve Chipset Setup ayarları kaybolmadan önce, söz konusu pili kesinlikle değiştirmelisiniz. Anakart pilini değiştirmek Bazı pillerin değiştirilmesi, sadece bir soket içerisinde bulundukları için çok kolaydır. Geri kalan piller ise sabitlenmişlerdir. Bunlar sökülemezler, anakart üzerindeki varlıkları sürdürmeye devam ederler. Bu pillerin akmaları mümkün olmadığı için ileride anakarta zarar vermeleri mümkün değildir. Yeni harici pil ise, anakart üzerinde kendisi için hazırlanmış bir yuvaya yerleştirilir. 1. Bilgisayarın fişini takılı bırakın. Böylece CMOS RAM’deki bilgiler silinmeyecek ve elektrostatik yüklemeden zarar görme tehlikesi de olmayacaktır. 2. Bilgisayarın kasasını açın ve ilk olarak çalışmanızı engelleyen ek kartları çıkartın. Bunun için bilgisayarın tabii ki kapalı olması gerekiyor. 3. Eğer anakartınızdaki pil özel bir yuvada bulunuyorsa, şimdi bunu rahatlıkla değiştirebilirsiniz. 4. Ancak pil sabitlenmiş ise ilk olarak eski pili bir Jumper yardımıyla devre dışı bırakmalısınız. Bu Jumper’ın yerini el kitapçığında bulabilirsiniz. 5. Artık harici pili kendisi için ayrılan yuvaya yerleştirebilirsiniz. Bu sırada, yuvanın her zaman kutup korumalı olmayacağını göz önünde bulundurarak, pilin kutuplarının doğru olmasına dikkat etmelisiniz. Eğer lehim ile çalışma tecrübeniz varsa, sabitlenmiş eski pili rahatlıkla çıkartabilir ve yenisi ile değiştirebilirsiniz. Ancak bu, harici pil için ekstra bir yuvanın bulunmadığı durumlarda, ki genellikle eski anakartlarda böyledir, başvurulması gereken bir yöntem olarak tavsiye edilebilir. Pilin değiştirilmesi için ilk olarak anakartın çıkartılması gereklidir. Çalışırken, statik yükleme ile anakarta zarar vermemek için anti statik araçlar kullanmaya mutlaka dikkat etmelisiniz. Yeni pilin eskisi ile aynı gerilim değerine sahip olması gereklidir. Bu değer pil üzerinde bulunur ve genellikle sadece 3 volttur. 2.4.9 Sabitdisk açılış sırasında tanınamıyor Sabitdisk değiştirme yuvası problemleri Sabitdisk değiştirme yuvasına sahip bilgisayarlarda, sabitdisk erişiminin bir anda kesilmesi ve bunun sonucunda açılışın yarıda kalması durumu ile kolaylıkla karşılaşılabilir. Bilgisayar disket kullanılarak açılabilir, ancak buna rağmen sabitdiske erişilemez. Buradaki sorun, değiştirme yuvasındaki bir bağlantı kopukluğundan kaynaklanmaktadır. Sabitdisk yuvasını çıkartın ve daha kuvvetli bir şekilde yerine oturtun. Bunun sonucunda problem çözülmüş olmalı. Eğer değiştirme yuvasının ayrı bir kilidi varsa, bunun da tam olarak oturduğundan emin olmalısınız. Bilgisayar, bu bağlantı olmadan sabitdiske erişemez. BIOS Setup’taki sabitdisk bilgileri mi kaybolmuş? CMOS RAM, sabitdiske ait üzerinde sakladığı bilgileri de unutabilir. Bilgisayarı yeniden başlatın ve sabitdisk ayarlarını kontrol etmek için BIOS Setup programını çalıştırın. Eğer burada sabitdiske ait bilgiler bulunmuyorsa, anakart pili zayıflamış olabilir. Bu durumda sabitdiske ait gerekli bilgilerin BIOS Setup’ına yeniden girilmesi gerekir. BIOS Setup’a girilmesi gereken değerler, birçok sabitdisk üzerinde yazılı olarak bulunur. Ancak disk üzerinde söz konusu bilgiler olmazsa ne yapılabilir? Shareware pazarında, çok sayıda sabitdiskin bilgilerini okuyabilen çok sayıda program mevcut. Bu konuda en çok kullanılan programlardan biri ise HD-IDE’ dir. Sabitdiskinizin parametrelerini tabii ki satın aldığınız firmaya da sorabilirsiniz. Ancak bu biraz zahmetli ve vakit kaybettiren bir işlem olacaktır. Sabitdisk parametrelerinin otomatik olarak elde edilmesi Günümüzde birçok üretici BIOS Setup’a, sistemde takılı olan sabitdisklerin parametrelerini okuyan ve elde ettiği bilgileri CMOS RAM’e yazan bir araç entegre etmişlerdir. Şayet BIOS Setup, biten bir pil nedeniyle sabitdisk bilgilerini kaybedecek olursa, sistem veya sürücünün bulunmadığını ve devam etmek için bir tuşa basılması gerektiğini bildiren bir hata mesajı ekrana gelecektir. Sabitdisk parametrelerinin BIOS tarafından elde edilmesini sağlamak için bilgisayarı yeniden başlatın ve BIOS Setup’ı açın. Burada bulunan AUTO DETECT HARD DISK komutunu çalıştırın. Söz konusu komut, bazı BIOS versiyonlarında çok daha farklı olabilir. Onaylayabilmek için sabitdisk parametrelerini ekrana getirir. Eğer birden fazla sabitdisk kullanıyorsanız, tüm bilgiler ekrana getirilerek onaylamanız istenecektir. Sabitdisk parametreleri bulunduğunda CMOS Setup’a yazılacak ve bilgisayar yeniden açılacaktır. Sabitdisk türünü “AUTO” ayarlamak Modern BIOS’lar şu ana kadar anlatılanların haricinde şık bir çözüme sahiptirler. STANDART CMOS SETUP MENU altında sabitdisk türünün otomatik olarak tespit edilebilmesi için AUTO seçeneği bulunur. BIOS, bu seçenek sayesinde bilgisayarın her açılışında sabitdisk parametrelerini otomatik olarak elde eder ve bunları CMOS-RAM’e yazar. BIOS’larda kapasitesi 504 MByte’ın üzerinde olan sabitdiskler için özel çalışma modları bulunur. Örneğin, AWARD BIOS’da LBA, NORMAL ve LARGE modları bulunur. NORMAL modu sabitdiskin sadece 504 MByte’ının kullanılabileceği anlamına gelir. Bu nedenle diğer iki çalışma modundan birini tercih etmelisiniz. Ayrıca çalışma için çok da önemli sayılmayan kafa, sektör ve silindir farklı ayarlar da bulunur. Eğer disk türü tespiti için AUTO BIOS ayarını kullanıyorsanız, standart LBA çalışma modu olarak seçilecektir. 2.4.10 Bilgisayar mesajı: INSERT BOOTDISK, PRESS ANY KEY Bu durumda sabitdisk üzerinde işletim sistemi bulunamamıştır. İşletim sistemine ait bir dosyayı (örneğin, IO.SYS, MSDOS.SYS) silmiş olabilirsiniz veya sabitdiskin açılış sektörü arızalanmıştır. Bu hata mesajının nedeni bir virüs de olabilir. 1. İlk olarak bilgisayarı bir kez daha kapatın. 2. İlk yardım veya Windows açılış disketini sürücüye yerleştirin ve bilgisayarı tekrar çalıştırın. 3. Bilgisayar disketten açıldıktan sonra A: sürücüsünü gösteren DOS komut satırı ekrana gelecektir. Şimdi “sys C:” yazın ve bu sürücüye geçmek için [Enter] tuşuna basın. Bu sayede sabitdiske yeni bir açılış sektörü yazılacak ve sistem dosyaları yeniden yükleneceklerdir. 4. Şimdi, üzerinde DOS anti virüs yazılımı bulunan bir disket yerleştirin ve sabitdiski tarayın. 5. Eğer virüs bulunamazsa, bilgisayarınızı artık sabitdiskten çalıştırabilirsiniz. Aksi takdirde sisteminizdeki virüsü temizlemelisiniz. 2.4.11 Bilgisayar mesajı: NON SYSTEM DISK Bu mesaj, A sürücüsünde bir disket bulunduğu zaman ekrana gelir. Yapmanız gereken tek şey disketi çıkartmak ve bilgisayarı yeniden çalıştırmaktır. Eğer bilgisayarınızın açılış sırasında ilk olarak sabitdiskle çalışmasını istiyorsanız, “A:, C:” şeklinde olan BIOS’daki açılış sırasını “C:, A:” olarak değiştirmelisiniz. Bilgisayar, ancak bu değişiklikten sonra sabitdiski kullanarak açılacaktır. Bunun için aşağıdaki işlemleri uygulayın: 1. Bilgisayarı yeniden başlatın ve BIOS Setup’ı açın. 2. Aradığınız özelliği ADVANCED CMOS SETUP menüsü altında bulabilirsiniz. Açılış sırasını SYSTEM BOOT UP SEQUENCE satırından değiştirebilirsiniz. Aşağı yukarı ok tuşlarını kullanarak bu seçeneği işaretleyin ve [Page Up] ve [Page Down] tuşlarını kullanarak istediğiniz açılış sırasını belirleyin. 3. Yaptığınız değişiklikleri kaydedin ve BIOS’dan çıkın. Bunun sonucunda bilgisayar yeniden başlatılacak ve sürücü içerisinde bir disket unutsanız dahi sizi rahatsız etmeyecektir. 2.4.12 Bilgisayar mesajı: C: DRIVE ERROR BIOS Setup’ındaki sabitdisk bilgileri yanlış girilmiştir. Bunun sonucunda açılış sırasında bir dizi hata mesajı ekrana gelir: C: DRIVE ERROR Press<F1> to Resume İşletim sistemi yok Sistem yok veya sürücü hatası Değiştirin ve herhangi bir tuşa basın Dikkat! Veri kaybı tehlikesi! CMOS Setup’da yanlış sabitdisk parametreleri girilmişse, FORMAT komutu çalıştırıldığı zaman sabitdisk de yanlış parametreler kullanılarak biçimlendirilecektir. Bu, eğer bilgisayarınızda 20 GByte’lık bir disk mevcutsa ve CMOS Setup’da bu disk 10 GByte görülüyorsa, sabitdiskiniz sadece 10 GByte’lık bir disk olarak biçimlendirilecektir. Bunun sonucunda disk üzerindeki veriler tamamen kaybedilir. Yukarıda anlatıldığı gibi ilk olarak BIOS’daki sabitdisk parametrelerini kontrol edin ve gerekli değişikleri yapın. Sabitdiskiniz bundan sonra sorunsuz olarak çalışacaktır. 2.4.13 Bilgisayar mesajı: CONTROLLER FAILURE, HARDDISK FAILURE veya HDC FAILURE HDC, Hard Disk Controller ifadesinin kısaltmasıdır. Bu hata mesajı normalde arızalı bir sabitdisk anlamına gelir. Ancak hata, arızalı bir sabitdisk kontrolörü veya daha da kötüsü (ancak seyrek karşılaşılan bir durumdur) arızalı bir anakart anlamına da gelebilir. 1. Bilgisayarınızı tekrar kapatın ve açın. Eğer aynı hata mesajı bir kez daha ekrana geliyorsa, ciddi bir donanım arızası ile karşı karşıyasınız demektir. 2. Bilgisayarın kasasını açın ve sabitdisk kontrolörün yuvasına tam olarak oturup, oturmadığını kontrol edin. Eğer şanslıysanız sorunu bu şekilde çözebilir ve bilgisayarı yeniden başlatabilirsiniz. Eğer hata mesajı halen ekrana geliyorsa, sorunun kaynağı biraz önce de söylendiği gibi kontrolör, sabitdisk veya anakart olabilir. Disket sürücü kontrolörünün, sabitdisk kontrolörü ile yan yana bulunduğu kombi kartlarda ise birinin arızası diğerini etkilemeyebilir. Yani sistemi disket sürücü ile açmak halen mümkün olabilir. Sabitdiski kontrol etmek Biraz zahmetli olmasına rağmen oldukça kolay bir işlemdir. 1. Bilgisayarın kasasını açın. 2. Sabitdiski bulunduğu yerden çıkartın. 3. Tüm kablolarını tekrar takın. 4. Sabitdiski elinizde tutun ve bilgisayarınızı çalıştırın. Bu sırada, sabitdisk motorunun çalışıp, çalışmadığını kontrol edin. 5. Eğer motor çalışıyorsa, bir sonraki bölümden okumaya devam edin. 6. Ancak motor çalışmıyorsa, sabitdiskin güç kablosunu başka bir sürücününkiyle değiştirin. Eğer motor çalışmaya başlarsa, sorun güç kablosundan kaynaklanıyor demektir. Bunun için boşta bir kabloyu kullanmaya devam edebilir veya bir Y adaptörü yardımıyla başka bir güç kablosunu çoğaltabilirsiniz. 7. Buna rağmen disk çalışmıyorsa, arızalanmış ve yenisi ile değiştirilmesi gerekiyor demektir. Verilerin yedeklenmesi ise bu durumda mümkün olmayacaktır. Tek bir sabitdiskiniz varsa 1. Eğer sabitdiskteki verilerin üzerine henüz hiç bir şey yazılmadıysa, bilgisayarı çalıştırın ve açılış sırasında BIOS Setup’ına geçin. 2. Sabitdiske ait Standart Setup’taki bilgileri not edin. 3. Sabitdiskinizi bir başka bilgisayara, örneğin bir tanıdığınızın bilgisayarına takın. Buradaki BIOS Setup’a da sabitdiskinize ait doğru bilgileri tabii ki girmelisiniz. Diskinizi, diğer aygıtlar ile zamanlama problemini aşmak için tek bir sürücü olarak kurun. 4. Eğer sabitdiskiniz çalışırsa, sorun kontrolör kartı veya anakarttan kaynaklanıyor demektir. Birden fazla sabitdiskiniz varsa 1. Arızalı olduğunu düşündüğünüz sabitdiski, eğer ilk disk olarak tanımlanmadıysa, BIOS Setup’tan ilk olarak işaretleyin. Diğer diskleri ise BIOS’dan silin. Ancak daha önce söz konusu disklerin bilgilerini, ileride doğru girebilmek için not etmelisiniz. 2. IDE kontrolördeki tüm cihazları (sabitdisk, CD-ROM sürücü) çıkartın. 3. Sadece arızalı olduğunu düşündüğünüz sabitdisk takılı kalsın. Bu disk EIDE kontrolörlerden birinde Primary, yani birincil disk olarak bulunmalıdır. Hangi bağlantı noktasının birincil olduğunu anakartın kitapçığından öğrenebilirsiniz. 4. Sabitdisk de üzerindeki Jumper yardımıyla Master veya Single olarak ayarlanmalıdır. (Bunun için disk üzerindeki açıklamalara bakabilirsiniz.) Buna, disk ilk sürünüz olarak kurulmadığı zaman özellikle dikkat etmelisiniz. 5. Bilgisayarı yeniden başlatın. 6. Eğer sabitdiskiniz çalışıyorsa, arıza başka bir diskten de kaynaklanıyor olabilir. Bu durumda yukarıdaki işlemleri diğer diskler için de uygulamalısınız. 7. Eğer bilgisayarınız hiçbir disk ile çalışmazsa, sorun kontrolör veya anakarttan kaynaklanıyor olabilir. Aynı anda birden fazla diskin arızalanması ihtimali ise neredeyse imkansızdır. Sabitdisk kontrolörünü test etmek Bu da tek başınıza rahatlıkla gerçekleştirebileceğiniz çok basit bir kontrol işlemidir. Harici kontrolör kartına sahipsiniz. 1. Kontrolör kartınızı test etmek için yeni bir sabitdisk kontrolörüne ihtiyacınız olacak. Eğer başka bir kontrolör kartına sahip değilseniz, (zaten kimin iki tane kartı olabilir ki!), kısa bir süre için size verebilecek bir tanıdığınızdan yardım isteyebilirsiniz. Ancak bu kartın da bilgisayarınızın Bus System’ine (ISA, PCI, EISA) uygun olmasına dikkat etmelisiniz. 2. Kontrolör kartınızı yenisi ile değiştirin. Kartın ayarlarının yapılmasına gerek yoktur. 3. Sabitdiskinizi ve disket sürücünüzü bu karta bağlayın ve bilgisayarınızı yeniden başlatın. 4. Bilgisayarınız sorunsuz bir şekilde açılırsa, arızayı tespit ettiniz demektir. Anakarta entegre bir kontrolöre sahipsiniz 1. Eğer bilgisayarınızdaki kontrolör anakart üzerinde entegre bir şekilde bulunuyorsa, ödünç aldığınız kartı takmadan önce bu parçayı kapatmalısınız. Bunun için normalde anakart üzerinde bir Jumper veya DIP şalteri bulunabilir. Bazı modern bilgisayarlarda ise kontrolörü BIOS Setup’tan kapatabilirsiniz. Bu kontrolörü nasıl kapatabileceğinizi ise anakartın kitapçığından öğrenebilirsiniz. 2. Sabitdiskinizi ve disket sürücünüz bu karta bağlayın ve bilgisayarınızı yeniden başlatın. 3. Eğer her şey yolunda giderse, kendinize yeni bir kontrolör satın almalısınız. Tamir edilmesi mümkün olmayacağı için, anakartınız üzerindeki arızalı kontrolörün kapalı kalması gereklidir. Anakart mı arızalı? Ne sabitdiski değiştirerek ne de yeni kart ile başarılı bir sonuç elde edemediyseniz, geriye arızalı olması muhtemel tek parça olarak anakart kalıyor. Anakartın tamiri mümkün olmadığı için bu durumda yeni bir tane edinmeniz gerekiyor. İsterseniz bunu kendiniz için bir fırsat olarak görebilir ve güncel bir anakart almayı tercih edebilirsiniz. 2.4.14 S.M.A.R.T. Status bad S.M.A.R.T. (Self Monitoring Analysis and Reporting Technology) IBM tarafından geliştirilmiştir. Sabitdiskteki hataların, cihaz tamamen arızalanmadan tespit edilmesini mümkün kılar. Bu fonksiyon artık ATA/IDE standartları arasında yer alıyor ve bir dizi sabitdisk üreticisi tarafından destekleniyor. Eğer bilgisayarın açılışı sırasında “S.M.A.R.T. Status Bad, Backup and Replace Press F1 to Resume” (bu hata mesajı BIOS versiyonuna göre değişiklik gösterebilir) mesajı ile karşılaşırsanız, sabitdiskiniz yavaş ancak emin adımlarla ömrünü tamamlıyor demektir. Bu durumda ilk olarak sabitdiskinizin yedeğini alın ve eğer garanti süresi henüz bitmediyse, ürünün satın aldığınız bayii veya üretici tarafından değiştirilmesini isteyin. Bu mesaj ile karşılaştığınız zaman [F1] tuşuna bastıktan sonra uzun süre çalışmaya devam etmek ise riskli olacaktır. İPUCU! S.M.A.R.T. fonksiyonunu bilgisayarınızın BIOS’undan etkinleştirin. Açılış sırasında sabitdiskinizde sorun tespit edilecek olursa, uyarı alırsınız. Bu sayede sabitdiskinizi yedeklemek için yeterli zamana sahip olabilirsiniz. 2.4.15 Disket sürücü çalışmıyor Disket sürücüleri günümüzde uzun seneler sorunsuz bir şekilde çalışmak üzere uygun hale getirilmişlerdir. Disket sürücünün çalışmasında karşılaşılan sorunların nedenleri muhtemelen farklı olacaktır. Genellikle, bilgisayarın kasasının içinde çalıştıktan sonra disket sürücünün ışığı devamlı yanmaya başlarsa sürücü kablosunu çıkartmış olabilirsiniz. Çalışırken muhtemelen disket sürücüyü çıkarmak zorunda kalmış ve daha sonra da kablosunu ters takmış olabilirsiniz. Bunun sonucunda da sürücünün ışığı devamlı yanacaktır. Seyrek karşılaşılan bir durum da olsa disket sürücünüz arızalanmış olabilir. Arızanın kaynağını tek başınıza tespit edebilirsiniz. 1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın. 2. Veri kablosunun takılı olup olmadığını kontrol edin. Muhtemelen kontrolör veya sürücü tarafındaki ucu çıkmıştır. 3. Eğer bilgisayarın içerisinde çalıştıysanız, veri kablosunun doğru takılıp takılmadığını kontrol etmelisiniz. Renkli kablonun bir numaralı pin’e takılı olması gereklidir. 4. Eğer arıza kablonun takılması ile ilgili değilse çalıştığından emin olduğunuz bir disket sürücü temin edin. Örneğin, bir tanıdığınızın sürücüsünü geçici olarak alabilirsiniz. 5. Yeni sürücü sorunsuz bir şekilde çalışıyorsa, kendi disket sürücünüz arızalı demektir ve tamir edilmesi mümkün değildir. Eğer diğer sürücü de çalışmıyorsa, kontrolörde sorun var demektir. Disket kontrolörü arızalı ise ne yapılabilir? Tabii ki yeni bir tane edinilmesi gereklidir. Ancak yeni bir disket kontrolörü tek başına alınamaz. Bir kontrolör kart üzerinde sabitdiskler için ek bir veya iki bağlantı ve genellikle paralel ve seri bağlantı noktaları bulunur. Ayrıca bir joystick bağlantı noktası da bulunabilir. Disket kontrolörü anakart üzerinde Hemen tüm anakartlar üzerinde entegre disket kontrolörü bulunur. Eğer sadece disket sürücü arızalı ise ve buna karşılık sabitdiskler sorunsuz bir şekilde çalışıyorsa, satın alabileceğiniz en ucuz kontrolör kartını temin etmelisiniz. Üzerindeki diğer bağlantı noktalarına muhtemelen ihtiyacınız olmayacaktır. 1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın. 2. Anakartın el kitapçığından, Onboard disket kontrolörünün bir Jumper yardımıyla mı yoksa BIOS üzerinden mi kapatılacağını kontrol edin. Gerekirse Jumper’ı çıkartarak disket kontrolörü kullanılmaz hale getirin. 3. Satın aldığınız yeni karttaki kullanmayacağınız tüm bağlantı noktalarını kapatın. Bu ayarı nasıl yapacağınızı kullanım kitapçığında bulabilirsiniz. Alternatif olarak bir tanıdığınızdan yardım isteyebilir veya istediğiniz ayarları satın aldığınız yerin yapmasını sağlayabilirsiniz. 4. Kartı boş bir slota yerleştirin ve disket sürücüyü de bu karta bağlayın. 5. Şimdi bilgisayarı çalıştırın. 6. Anakart üzerindeki disket kontrolörünün BIOS Setup’tan kapatılması gerekiyorsa, bilgisayar açılırken BIOS Setup’ı çalıştırın ve uygun seçeneği kullanarak kontrolörü kapatın. Yaptığınız değişikliği kaydederek Setup’tan çıkın ve bilgisayarı yeniden başlatın. 7. Disket sürücünüz yeni kontrolör sayesinde yeniden çalışacaktır. Disket kontrolörü harici bir kart üzerinde Bu durumda kart üzerinde bulunan diğer bağlantı noktalarının çalışması bir işinize yaramayacaktır. Piyasada sadece, üzerinde mümkün olan tüm bağlantı noktalarının bulunduğu kombi kartlar bulunur. Bunun için anakartınızın Bus System’ine uygun bir kontrolör edinin. Bunun için anakartınıza uygun olarak PCI veya ISA veri yollarını kullanan kartları tercih edebilirsiniz. 1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın. 2. Arızalı kontrolör kartındaki tüm kabloları sökün ve kartı çıkartın. 3. Şimdi yeni kartı takın ve kullandığınız tüm sürücüleri yeni karta bağlayın. Hangi kablonun hangi bağlantı noktasına takılacağını cihaz ile beraber verilen kullanım kitapçığından öğrenebilirsiniz. Normalde renkli kablonun bir numaralı Pin’e bağlanması gereklidir. 4. Bilgisayarı yeniden çalıştırın ve tüm sürücülerin ve bağlantı noktalarının sağlıklı bir şekilde çalışıp çalışmadığını kontrol edin. Her şeyin yolunda olması gereklidir. 2.4.16 Yanlış ve eksik komut işlemcisi Bilgisayarın açılışı sırasında IO.SYS, MSDOS.SYS ve COMMAND.COM dosyaları arka arkaya yüklenirler. Eğer, “Yanlış veya eksik komut işlemcisi” hata mesajı ekrana gelirse, işletim sistemi COMMAND.COM dosyasını bulamıyor demektir. Bu dosya genellikle yanlışlıkla silinmiş de olabilir. Ancak bu dosyanın bir virüs tarafından silinmiş olabileceğini de göz önünde bulundurmalısınız. 1. Windows başlangıç disketini sürücüye takın ve bilgisayarı yeniden başlatın, yani reset düğmesine basın veya bilgisayarı kapatıp, yeniden açın. 2. Bilgisayar disketten açıldığı zaman COMMAND.COM dosyasını COPY komutunu kullanarak sabitdiske kopyalayın. Bunun için “copy command.com c:” komutunu yazın ve [Enter] tuşuna basarak çalıştırın. 3. Daha sonra üzerinde güncel bir antivirüs yazılımı bulunan bir disket yerleştirin ve sabitdiskinizi virüs taramasından geçirin. 4. Eğer virüs bulunmazsa, bilgisayarınızı alıştığınız gibi tekrar sabitdiskten çalıştırabilirsiniz. Aksi takdirde ilk olarak virüsü temizlemelisiniz. Eğer NDOS.COM veya 4DOS.COM gibi alternatif bir komut işlemcisini kullanıyorsanız, COMMAND.COM dosyası yerine daha önce kullandığınız komut işlemcisini sabitdiske kopyalamalısınız. 2.4.17 Windows açılış mesajından sonra kilitleniyor Eğer bilgisayarınız açılış sırasında bu noktaya kadar gelebildiyse, en azından bir donanım problemi ile karşı karşıya olmadığınız için rahat bir nefes alabilirsiniz. Bu durumda işletim sisteminin yüklenmesini, bir sürücü problemi veya hafıza çakışması engelliyor olabilir. Açılış dosyaları olmadan başlatmak Söz konusu çakışmaların önünü almak için, ilk olarak işletim sisteminin CONFIG.SYS ve AUTOEXEC.BAT dosyalarını çalıştırmasını, sorun muhtemelen bu dosyalardan kaynaklandığı için, engellemelisiniz. 1. Bilgisayarı yeniden başlatın ve “Windows başlatılıyor…” mesajı ekrana geldiği anda [F8] tuşuna basın. Bunun sonucunda hata çözümü için farklı seçeneklerin bulunduğu bir menü ekrana gelecektir. Bu seçeneklerin ayrıntılı açıklamalarını 14. bölümde bulabilirsiniz. 2. Başlangıç dosyaları CONFIG.SYS ve AUTOEXEC.BAT’ın çalışmalarını engellemek için şimdi GÜVENLİ KİP seçeneğini çalıştırın. Bunun sonucunda Windows, çalışması için gereken minimum bileşenlerin yüklendiği güvenli kipte çalıştırılacaktır. Windows sorunsuz bir şekilde yükleniyorsa, hatanın nedeni açılış dosyalarından biri tarafından yüklenen bir sürücüdür. Bununla ilgili ileride ayrıntılı bir açıklama yapılacaktır. Ancak Windows’u hemen kapatmayın. Bilgisayarı Jaz veya Zıp Drive ile açmak Eğer bir SCSI Jaz veya ZIP sürücünüz varsa, 1. bölümde anlatıldığı gibi bilgisayarınızı bu cihazları kullanarak çalıştırabilirsiniz. Bunun için SCSI kontrolörün BIOS’unda uygun değişiklikleri yapmalısınız. Örneğin, Adaptec’in AHA-2940 modeli: 1. Açılış sırasında, Adaptec BIOS’un tanındığı anda [Ctrl]+[A] tuş kombinasyonunu uygulayın. 2. Ekrana gelen penceredeki ADVANCED CONFIGURATION OPTIONS menüsünü etkinleştirin. Resim 2.10: SCSI BIOS, bilgisayarın Jaz ve ZIP sürücüleri ile açılmasını mümkün kılar. 3. Takip eden penceredeki SUPPORT REMOVABLE DISKS UNDER BIOS AS FIXED DISKS seçeneğini işaretleyin ve [Enter] tuşuna basın. Daha sonra BOOT ONLY öğesini seçin ve tekrar [Enter] tuşuna basın. 4. İletişim penceresini [Esc] tuşuna basarak kapatın ve yeni ayarları kaydedin. Bilgisayarınız artık sistemi başlatma özelliğine sahip olan Jaz ve Zıp sürücüleri ile başlatılacaktır. engelleyin. 2. Bunun sonucunda bilgisayar standart modda sorunsuz bir şekilde çalışmalıdır. 3. Eklediğiniz REM ifadelerini daha sonra sırasıyla (ilk olarak CONFIG.SYS ve sonra AUTOEXEC.BAT dosyalarında) kaldırın. 4. Bilgisayar kilitlenecek olursa, sorunun kaynağı biraz önce etkinleştirdiğiniz satırdır. Tespit edilen sürücü veya program muhtemelen bozulmuştur ve yeniden yüklenmesi gerekmektedir. Ancak bu programın veya sürücünün daha güncel bir versiyonunu yüklemek isteyebilirsiniz. Ayrıca söz konusu program veya sürücü ile karşılaşılan sorunları çözmek için bir açıklama olup olmadığını Windows’un BeniOku dosyalarından öğrenebilirsiniz. 2.4.18 CD’den başlangıç Bilgisayar CD ile başlatılamıyor Bilgisayarın CD’den açılabilmesi için birçok şartın yerine getirilmesi gereklidir. En önemli şart ise bilgisayarın BIOS’unun (modern anakartlar için sorun değil) desteklemesidir. Bu desteğin var olup olmadığını BIOS ayarlarından kontrol edebilirsiniz. Bir Award BIOS’da Advanced BIOS Features menüsü altında BOOT DEVICE veya BOOT SEQUENCE öğelerinin bulunması gereklidir. Bilgisayarın sürücü açılış sırasını buradan değiştirebilirsiniz. Award BIOS’un bazı modellerinde CD sürücünün BOOT kısmında seçilmesi ve [+] tuşu kullanılarak listenin başına taşınması gereklidir. Eğer bir SCSI CD sürücünüz varsa, bilgisayarın CD’den açılması için SCSI adaptörünün BIOS’unu kullanmalısınız. Bu seçeneği Adaptec kartlarında ADVANCED CONFIGURATIION OPTIONS altında bulabilirsiniz. Burada bulunan BIOS SUPPORT FOR BOOTABLE CD-ROM öğesinin değerini ENABLED olarak değiştirin. Bilgisayar her zaman CD’den açılıyor Eğer CD sürücüde bir açılış CD’si bulunuyorsa ve CD sürücü de açılış sıralamasında sabitdiskten önce yer alıyorsa bu fenomen ortaya çıkacaktır. Ya açılış CD’sini CD sürücüden çıkartın ya da CD sürücü açılış sıralamasında sabitdiskin arkasına taşıyın. Bu değişikliğin nasıl yapılacağına bir önceki bölümde bulabilirsiniz. 2.4.19 VIA chipsetli PC yeniden açıldıktan sonra kilitleniyor Windows altında BAŞLAT/BİLGİSAYARI KAPAT/YENİDEN BAŞLAT komutunu kullanarak bilgisayarınızı yeniden başlatmak istediniz, ancak PC’niz yeniden açıldıktan sonra kilitlendi. PC ancak reset düğmesine basılarak yeniden çalıştırılabiliyor. Bu sorun VIA’nın KT133A chipsetinin VT3863A Northbridge chip’inden kaynaklanmaktadır. Ancak bu tüm chipsetler bu konuda sorunlu değil. Sadece, AMD’nin 133 MHz sistem hızındaki Thunderbird işlemcilerinin kullanıldığı belirli seriler (Stepping 0’lı 1EA0 ve 1EA4) bu hataya neden olmaktadırlar. Sorunu çözüme kavuşturmak için sistem hızını 100 MHz’e düşürmeniz yeterli olacaktır. Bu işlemle ilgili ayrıntılı bilgiyi anakartın el kitapçığında bulabilirsiniz. 2.4.20 PC, kablosuz fare ve klavye ile çalışmıyor Bilgisayarınızın reset düğmesine bir veya birkaç kere basmanıza rağmen başlamayı ret etmesinin nedeni, bilgisayarınıza bağlı olan kablosuz klavye, fare veya optik fare olabilir. Bu donanımlar, modellerine bağlı olarak oldukça yüksek güç çekebilirler, ancak tüm anakartlar bu donanımların çalışmak için ihtiyaç duydukları gücü karşılayamaz. Maalesef PS/2 bağlantı noktasının spesifikasyonları da aslında sunması gereken güç hakkında bir bilgi vermez. Ayrıca modern anakartlar bir tuşa basılarak veya fare hareketi ile sistemin çalıştırılmasını (Wake Up fonksiyonu) sağlayabilirler. ATX güç kaynakları bu fonksiyonun çalışabilmesi için bilgisayar kapalı dahi olsa Stand By gücü olarak adlandırılan +5V’luk bir gerilim sunarlar. Bu, sadece 10 mA’lik olmasına rağmen Wake Up fonksiyonu için 720 mA de sunabilir. Test etmek için klasik bir fare ve klavyeyi PS/2 bağlantı noktasına takın ve bilgisayarın sorunsuz bir şekilde açılıp açılmadığını kontrol edin. Eğer halen çalışmıyorsa, sorunun nedeni farklıdır. Ancak bilgisayar sorunsuz bir şekilde çalışmaya devam ederse, karşılaştığınız hata güce aç olan donanımlardan kaynaklanıyor demektir. Bilgisayarın Wake Up fonksiyonu şayet açıksa kapatın. Böylece güç kaynağının Stand By gücü de kesilecektir. Bazı anakartlar, Wake Up fonksiyonu kapatıldığı zaman Port’ların normal +5V gerilimi ile beslenmelerini sağlamak için bir Jumper’a sahiptirler. Eğer fare ve klavye PS/2 ve USB bağlantı noktaları ile de çalışabiliyorsa, bunları USB portuna bağlayın. USB portu, Stand BY konumunda yüksek güç sunarlar. Ancak, BIOS’daki USB Legacy Support özelliğini etkinleştirmeyi unutmayın. Eğer USB’de de sorun yaşıyorsanız, USB fare ve klavyeyi harici bir hub’a bağlayın. Bu, bağlanan USB cihazlarının güç ihtiyacını üzerine alacak ve Stand By geriliminin yükünü azaltacaktır. Eğer hiçbir deneme işe yaramazsa, klasik fare ve klavyeniz ile çalışmaya devam etmelisiniz. Bilgisayar, “Windows başlatılıyor” mesajından hemen sonra kilitleniyor Hata, bu mesajdan hemen sonra ortaya çıkarsa, bir açılış problemi değil, aksine bir Windows problemidir. Bunun için 14. bölüme göz atmalısınız. 2.5 Bilgisayar yeniden açıldıktan sonra BIOS’u başlatıyor Bir sistem kilitlenmesinden sonra veya Windows 9x normal bir şekilde kapatılmadıysa, bilgisayar işlemci ayarlarının doğru olmadığını bildirecek ve otomatik olarak BIOS Setup’ı açacaktır. İşlemciyi yanlış ayarlara karşı korumak söz konusu olduğu için BIOS’daki değerlerin düzeltilmesi gerekmektedir. Ancak BIOS, kilitlenmeleri de sistem hatası olarak algılayacak ve tüm ayarların doğru olmasına rağmen hata mesajı verecektir. Bu sorunu çözmek için, BIOS versiyonunu güncellemeniz gerekiyor ww.uydulife.tv
|
|||||||||
Bookmarks |
Etiketler |
anlamı, bölümleri, çalışma, çalışır, cpu, işlemci, işlemcinin, nasil, nedir |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|