21.04.14, 14:43 | #1 |
Nicholas Copernicus
"Geleneksel teorileri çürütecek birçok kanıt topladım. Ancak bazı kimselerin gözünde ölümsüz bir ün kazanmış olan,ama birçok kişi için de alay ve aşağılama konusu olan üstadımız Copernicus'un yazgısını paylaşmaktan korktuğum için bunları gün ışığına çıkarmıyorum."
Galileo ( Kepler'e mektubundan,1609) Modern bilim ne demek? Bilimsel devrim ne zaman başladı,bunun anlamı nedir? Kopernik'i kim neden Cehenneme aday gösterdi? Redaktörü, Kopernik'e nasıl bir oyun oynadı? Kopernik,Papaya neden ve nasıl bir mektup yazdı? Galile'nin bilim tarihindeki önemi nedir? Newton, iki üç yüzyılda dünyaya gelebilen bu ender deha nerelere el attı? Newton neleri buldu? Newton'un bir de "öteki yüzü" olduğunu biliyor musunuz? Modern Bilimin Oluşumu,sanıldığı gibi,yakından uzağa olmadı. Tersine uzaktan yakına doğru,yani gökyüzünden yeryüzüne ve insana doğru oldu.Galile, teleskopla keşfettiği yıldızların isim babalığını kimlere satmaya çalıştı? Satabildi mi? Osmanlılar,Güneş merkezli sistemden ne zaman haberdar oldu? Bize Dünyanın değil, Güneş'in merkezde olduğunu gösteren (Copernicus), hareket bilmecesine el atarak hareketin göreliliğini açıklayan (Galile), gezegenlerin yasalarını bulan (Kepler),Işıktan yerçekimine bir dizi olayın yasalarını bulan (Newton) insanlar, modern bilimin mimarlarıdır. Sonrasını Dalton, Faraday, Hertz, Huygens, Cannizzaro, Maxwell gibi dehalar getirecektir. 20. yy bilimi ise, Becquerel, Curi'ler, Planck, Einstein, Millikan, Rutherford, Bohr ile derin köklerini atacak, Heisenberg, Pauli, Dirac, Hahn, Lisa Meitner, Feynman, Hawking, Penrose .ile boy verecektir. Coulomb ve Dante'nin Evreni: Genişleyen Ufuklar Anımsayacağınız gibi Dante (1265-1321), Cennet'i Araf Dağı 'nın tepesine yerleştirmişti; onun zamanında bu dağ bütün Güney yarımküreyi kaplayan hayali okyanusun ortasına yerleştirilmekteydi. Çünkü o zaman Güneyde yalnızca kum, deniz ve Araf Dağı bulunduğu düşüncesi vardı. Ve Kolomb da başlangıçta bu düşüncedeydi. Hiç kimse denizlerdeki yolculukta bir kıta ile karşılaşabileceğini düşünmüyordu;ama köprüleri atarak denizlere açılmaya istekli kişi oydu.Dünya’nın "armut biçimli, bir bölümü yuvarlak fakat sapın çıktığı öteki bölümü uzun" olduğunu veya " tam yuvarlak top gibi, bir tarafında kadın göğsünün ucu gibi yükselti var " diye yazıyordu..Yükseltinin güneyde olduğuna inanıyordu ve üçüncü yolculuğunda, gemisi kuzeye doğru, güneye gittiğinden daha hızlı yol alınca, aşağı doğru gitmeye başladıklarına inandı. Birkaç hafta önce, yolculuğunun en güney noktasında, Tirinidad Adasıyla Güney Amerika kıtası arasında seyrederken koca Orinoco'dan okyanusa akan tatlı su hacmini görünce, suların denizle birleştiği yerdeki "gök gürültüsü gibi ses" ve gemileri neredeyse batıracak gibi gelen dalgaların yüksekliği onu bu kadar tatlı suyun kaynağının ancak Cennetten akan dört ırmaktan biri olabileceğine inandırmıştı; bu hatasının doğruluğuna daha fazla güvenerek armutun sapına geldiklerini düşünmüştü. Kuzeye seyrederken Cenneti arkada bırakıyordu. Daha iki yüz yıldan az süre önce Aqinas mantıklı fikir yürütmelerle Adem'le Havva'nın kovulduğu Cennet Bahçe'sinin bu dünyada, aranıp bulunabilecek gerçek bir yer olduğunu göstermeye çalışmıştı. "Cennetin yeri" diye yazıyordu "aşılması mümkün olmayan dağlar veya denizler veya sıcak bir bölgeyle insanların yaşadığı bölgeden ayrılmış olmalıdır ve topografya hakkında yazan insanlar bu nedenle oradan söz etmiyorlar.' Saygın Bede beşbuçuk yüzyıl önce makul biçimde, Cennetin biçim sahibi bir yer olamayacağını tamamıyla ruhsal olması gerektiğini savunmuştu. Augustine ise böyle bir görüşü reddetmiş, Cennetin hem cismani hem ruhani olduğunu ileri sürmüştü. Aquinas'ın bağlandığı da Augutine'in görüşü olmuştu. Kolomb yalnız dünyadaki değil gökteki cennete de darbeler indirecek bir dizinin ilkini başlatmış olduğunun farkına varmadan öldü. 1497'de Vasco de Gama,Güney Afrika'yı ve 1520'de Macellan, Güney Amerika’yı dolandı; denizlerin geçilmez bölgesi de aşılmış fakat Cennet bulunamamıştı. 1543'te Kopernik Güneş merkezli evren tezini yayınladı ve altı yol sonra, daha önce de göz attığımız gibi, Galile teleskopla araştırmalarına başladı. Ve gene gördüğümüz gibi bunlar hemen yeni kozmolojinin Kutsal Metinlere karşı olduğu suçlamasıyla mahkum edildiler... Dünyanın merkezi için artık "dönen dünyanın hareketsiz noktası" uygun popüler bir simge değil, ocakta ve her yerde, her atomda ve belki de dünyamızın galaksimizde bir aydan başka bir şey olmadığı dış dünyanın kavranılamaz uzaklıklarında. Şair Robert Jeffers'in satırlarıyla: “Atom sınırlarının yıkılması Güneşe çekirdek, gezegenlere elektron olduğunu bilerek Dua etmeden, kendin eşitleyerek, bütünü bütünle, mikrokozmozu Girmeden ve girmeyi benimsemeden, daha eşit biçimde, daha açık, daha inanılmaz birleşmeyle Öteki uçla ve büyüklükle; duygu yüklü kimliği kavrayarak. ” Batıl inanç nedir? Basitçe , geçmişten kalan, kalıntı olan bir şeyin hala üstünde durarak ona inanmaktır". Örnek olarak dönen, tabak biçimli dünyanın üstüne Güneş'in altın kapısını oluşturduğu bir kubbenin kapatılmış olduğu ve bu kapıdan sonsuzluğa gidildiği biçiminde düşünüş İÖ sekizinci bin yılda "batıl inanç" değildi; ampirik olarak o zamanın çıplak gözle yapılmış gözlemlerine dayanıyordu. Bunun ruhsal değeri imgenin yapısından gelen bir şeye bağlı değildi, gücünü insanın evrenle uyum içinde olduğu anlayışını önermesi ve desteklemesinden alıyordu. Fakat sözlük anlamıyla ele alınan ve bugün de ısrar edilen böyle bir kozmik imge, evrenin bilinen gerçekleri kadar bu gerçekler karşısındaki bilim ve uygarlıkla da, Galileo'nun davasının da gösterdiği gibi, uyumu değil uyumsuzluğu getirirdi. Çapasının dibinden uzaya bakan neolitik tarımcı, ziggurat koridorlarında gezegenlerin hareketlerini izleyen Ruhban sınıfı, kitaplarının yenilenmiş versiyonundan alıntı yapan modern din adamı değil, bugün nasıl bakacağımızı bize öğretenler inanılmaz mükemmellikteki bilim adamlarımızdır: ve eğer yüreği kaynağına taşıyacak uygun araç merak ve alçakgönüllülük ise, sakin bir Pazar sabahı evde kalıp saman yollarının fotoğrafına denetimli bir tefekkür içinde bakmanın bu seyahat için uygun bir zahitçe başlangıç olacağını düşünebilirim. Copernicus Devrimi R. Feynman Fizik Yasaları Üzerine(TÜBİTAK yayınlarından) adlı yapıtında“Doğa yasalarının tuhaf bir özelliği vardır; sağduyudan ve sezgisel olarak apaçık olandan giderek uzaklaşıyor gibi görünürler.” der. Sezgi/sağduyu, deneysel gözlem sürecinin geçmişteki aşamalarında,olayların“akla uygun” açıklamasının temeliydi. Nicolaus Copernicus(Kopernik)le birlikte doğa yasalarının “tuhaf özelliği” açıkça görünmeye başladı. Bilim tarihi bakımından insan aklının yakın zamanlardaki en büyük devrimi, Dünya’nın değil Güneş’in merkez olduğu bir sistem düşüncesidir. Copernicus, gerçekten “sağ duyu” denen alışılmış, “herkesçe açıkça kabul edilen” zihniyete insan aklının ilk ve en büyük saldırısıdır. Bertrand Russell (1872-1970) bu konuyla ilgili olarak şöyle der: “Din ile Bilim arasındaki ilk, kimi yönlerden de en önemli kavga, bugün Güneş Sistemi adını verdiğimiz düzenin merkezinin Güneş mi yoksa Dünya mı olduğu konusundaki gökbilimsel tartışmadır.” Galileo'nun başta aktardığım sözleri Kopernikçi olmanın ne denli tehlikeli ve düşünceye gözbağı getiren özellikte olduğunun açık kanıtıdır.1600 yılında Kopernikçi olduğu gerekçesiyle Roma'da bir direğe bağlanarak yakılan Giordano Bruno'nun hayalinin ürpertisi hem Galileo'nun,hem de Newton'un aklını sık sık karıştırmıştır. Nicholas Copernicus (Kopernik) 1473 yılında Polonya' nın Torun kentinde doğdu. Bu çocuk, 1543 yılında büyük bir bilim adamı olarak ölecek; ama aynı yıl kitabı doğacaktı. Kitabının adı: "Yerin Gökyüzündeki Devirleri Üzerine " idi. Gençliğinde İtalya'ya yolculuk yaptı ve Rönesans atmosferinden bir parça teneffüs etti.1500 yılında Roma'da bir matematik okutmanlığı ya da profesörlüğü aldı.1503'te doğduğu yer olan Frauenburg'a döndü. Orada din adamı oldu. Bütün zamanların en büyük devrimiydi bu. "Kopernik devrimi denen çalışma, ortaçağdan modern dünyaya, şimdi bize masal dünyası gibi gelen bir görüşten günümüzün gerçekçi anlayışına geçişin yüce bir simgesini oluşturuyor. Aslına bakılırsa bu devrim özünde ne büyük bir buluşa, ne yeni bir düşünceye dayanmakta, ne de devrimi başlatanın kendi felsefesinde köktenci bir değişikliği içermektedir. Kopernik devriminin tüm önemi, yol açtığı büyük gelişmede yatmaktadır denebilir. Kopernik, geçmiş çağlarda birkaç örneği olan, ama bizim karmaşık modern dünyamızda eşine rastlamayı pek ummadığımız evrensel dehalardan biridir. Din adamı, devlet adamı, bilgin, hukukçu, sanatkar, şair, hekim, ekonomist, matematikçi, astronom-o, bunun hepsiydi; ama onun asıl tutkusu- tabii "tutku" bu denli ılımlı ve ince bir düşünür için yerinde bir sözse-matematiksel astronomiydi. Önce Cracow Üniveristesinde, daha sonra Bolonya (Bologna) ve Roma'da uzun süren bir öğrenim döneminden sonra, 1506'da 33 yaşındayken Frauenburg Katedrali rahipliğini üstlenmek üzere ülkesine döndü; Zamanının çoğunu Almanlarla mücadele ederek ve para reformu yapmakla geçirdiği boş zamanlarında ise gökbilime kafa yorduğu anlaşılıyor.1543'te ölünceye dek çeşitli etkinliklerini sürdürdü; ama onu sürekli meşgul eden şey, kafasında oluşturduğu astronomi sistemini yetkinleştirmekti. Kanıtı da son derece basitti. Mars , Jüpiter ve Satürn, yıldızların izlediği yöne ters yönde hareket ettikleri için bu bozuk hareket gökbilimcilerin dikkatini çekmişti. Kopernik, bunun şöyle açıklanabileceğini söyledi: Bu gezegenler, Dünya' ya oranla Güneş' ten daha uzakta bulunan gezegenlerdir. Bunun için de Güneş' in onları sürekli yörüngesi üzerinde yakalayıp geçmesi gerektiğini anladı. Bu düşünce yeni değildi aslında .Kopernik' ten 1700 yıl önce Sisamlı Aristark ve kendi çağında da Nicolaus Cusanus, benzer düşünceleri ortaya atmışlardı. Ama o, düşüncelerini ayrıntılarıyla işleyip geliştirdi ve kuramın bilimsel babası oldu[2]. 15. yüzyıl sonlarında olduğumuzu anımsayalım. O zaman da akıldan geçen her şey yazılamaz, yazılsa da basılamazdı. Ve de büyük Kopernik' in diplomasisini. Batı Avrupa' da Hıristiyanlar ikiye ayrılmışlardı. Birinin başında Papa, öbürünün başında Luther bulunuyordu. Luther, Papa' ya başkaldırmıştı. Sözünü esirgemeden Katolik ilahiyatçılara şiddetle saldırıyordu. Öte yandan, Kopernik' in yeni kuramını işittiği zaman, ona ahmak demekten de geri kalmamıştı. Hey gidi günler...Kopernik, düşüncelerinin kiliseyi çok öfkelendireceğini biliyordu; o da kalktı kitabını kiliseye adadı. Yani, Papa’ya.. Papa 3. Paul' a şöyle yazıyordu: Copernicus'un Papa'ya Mektubu: "Elbette kutsalın kutsalı efendim, şunu çok iyi biliyorum ki, kimileri Yer' in devinimleri hakkındaki kitabımı onaylayacak, kimileri de onu yazdığım için, aslında dikkate almamam gereken gürültüleri edecek( Kopernik kendinden emin). Ama ben, her şeye rağmen gerçeğe uymayan görüşlerin bir yana bırakılması gereğine inanıyorum ( Ve hücuma başlıyor) Fakat, uzun zaman önce, insanlara çağlar boyu anlatılan saçma bir peri masalını, yani yer' in göğün ortasında onun merkeziymiş gibi hareket etmeden durduğunu okuduğum sıralarda, tam tersine hareket ettiğini savunmaktan çekinmiştim. Gerçekten kimi zaman Pythagorasçılar ya da benzerleri gibi bilgiyi kitaplarla değil de kulaktan kulağa yalnız arkadaşlarına ya da yakınlarına aktaranları taklit etmenin daha iyi olup olmayacağını düşündüm. Bana öyle geliyor ki onlar, buluşlarının, bir kitap yazmanın ondan bir yarar sağlanmayacaksa anlamsız olduğunu düşünenlerce küçümsenmesinden korktukları için böyle yaptılar. Bir de, başkalarını bilgilendirmekten heyecan duyan ama genellikle arılar arasındaki erkek arılardan daha fazla uğraşmanın çok *****ca olduğunu düşünenler var. Dolaysıyla bunları düşündüğümde, görüşlerimin yeniliğinden ve sözde saçmalığından korkulacağı kaygısı, beni bu kitapla ilgili olarak yaptığım bütün çalışmaları bir kenara atmaya sevk etti. Fakat arkadaşlarım, durumun başka türlü olduğuna beni ikna etti. Bunların en başında gelenlerden biri bilimin her alanında çok tanınan Capua Kardinali Nicholas Schonberg' di. Ondan sonra gelen, bütün gizli meselelerde en bilgili kişi olan Kulm Piskoposu Tiedemann Giese' di. Bana durmadan, hatta kimi zaman kınayarak, dokuz yıldan fazla bir süredir elimde tuttuğum bu kitabı yayınlamam için ısrar etti. Dünya' nın hareketi ile ilgili öğretimin ilk bakışta saçma göründüğünü, ama insanların dağılıp giden saçmalık bulutlarını görmesinden sonra uyandıracağı hayranlıkla öğretimin değerinin daha büyüyeceğini söylediler. Bu ricacıların yüreklendirmesi ile en sonunda çalışmamı yayımlamaları için onlara izin verdim. Kutsal Efendimiz, kabul edilen matematiğin ve sağduyunun tersine, Dünya' nın hareket ettiğini düşünmeye nasıl cüret ettiğimi duymayı özellikle isteyebilir. Her şeye karşın matematikçiler, gezegenlerin hareketleri konusunda aralarından anlaşmış değillerdi. Hatta Güneş ile Ay' ın hareketi konusunda o derece kesin bir kararsızlık içindeydiler ki büyük yılın değişmeyen uzunluğunu kanıtlayamadılar. (Güneş Yılını ilk kez İ.Ö. yaklaşık 100' de Hipparkhos buldu. Aşağı yukarı 26 bin Dünya Yılına eşittir ve Yıldızların Yer' in çevresindeki turlarını tamamlayıp ilk konumlarına geldikleri süreye karşı gelir. Eksen kayması diye bilenen bu görüngü, yıldızların herhangi bir hareket döngüsü yüzünden değil, Yer' in devir ekseninin yönündeki derece derece ortaya çıkan değişiklikten kaynaklanır. Yazarın dip notu s: 102) Bu konularda sorular sorulduğunda ne hakkında konuştuklarını bilmediklerini gösterdiler. Çünkü gezegenlerin Dünya' nın bulunduğu ortak bir merkez etrafında daireler çizdiğine inananlar, böyle daireleri açıklayacak bir görüngü yakalayamadılar. Fakat bütün çemberlerin merkezlerinin ayrı olduğunu savunanlar, diğerlerinin savlarının saçmalığını göstermeye yetecek kadar olağandışlıklar olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Dahası onların açıklamak için hiçbir kanıt bulamadıkları evrende kesin bir denge vardı. Onların dizgeleri ellerini, ayağını, başını, kollarını ve bacaklarını farklı farklı bedenlerden alan bir insan gibidir. Bunun sonucunda ortaya çıkan yaratık ancak bir canavara benzeyebilir. Onun için onların dizgelerinin hepsinde temel bir noktayı görmezlikten geldikleri ya da hem garip hem ilgisiz birşeyi dizgelerine soktukları görülür. Belli ilkeleri izleselerdi bu böyle olmazdı. Geleneksel matematiğin kaosu üzerine uzun uzun düşündüm. Yer'in en küçük ayrıntıları üzerine başka bakımlardan o kadar eksiksiz araştırmalar yapmış filozofların arasında dünya makinesinin olmaması beni usandırmağa başladı. Bu nedenle, gök kürelerinin devinimlerinin okullarda öğretildiği gibi olmayabileceğini düşünen birinin olup olmadığını bulup çıkarmak için bütün filozofların ele geçirdiğim kitaplarını yeniden okudum. Önce Cicero’ya göre, Niketas’ın (ya da Hiketas’ın) Dünya’nın hareket ettiğini öğrendim. Sonra Plutarkhos’ta başkalarının da bu düşüncede olduklarını buldum: ‘ Kimileri Dünya’nın kımıldamadan durduğunu söylüyor; ama Pythagorasçı Philolaos onu merkezi ateşin çevresinde, Güneş ile Ay’ın hareketlerine uygun olarak eğri bir çember içerisinde hareket ettiği görüşündedir. Pontuslu Herakleitos ile Pythagorasçı Ekphantos Yer’e ilerleyen değil de, kendi ekseni etrafında döndürülen bir tekerleğin dönüş biçimine uygun bir devinimi yakıştırıyor. Bunun için, diyorlar, Yer kendi merkezi etrafında batıdan doğuya doğru döner.” Bundan sonra ben kendim Yer’in hareketi üzerine enine boyuna düşünmeye başladım. Görüş saçma gelmekle birlikte , diğerlerine bahşedilen yıldızlarla ilgili görüngüleri açıklamak için canlarının istediği gibi daireler düşünme özgürlüğünden haberim olduğundan, Yerin hareketi ile ilgili kanıtlar bulmak için bana da seve eve izin verilebileceğini düşündüm. Böylece Dünyaya atfettiğim bu hareketleri benimsedikten sonra yaptığım uzun gözlemlerde şunu gördüm: Diğer gezegenlerin hareketlerini Dünyanın hareketlerine eklemek bu gezegenlerin görünme sıraları o kadar kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde açıklıyordu i, modelin tek bir parçası bile geri kalanında bir karışıklık yaratmadan değiştirilemiyordu. Gezegenlerin, bugüne dek gizemini koruyan devinimleri ve ortaya çıkışları Dünyaya devinimi atfettiğimizde açıklık kazanıyor. Bir şeyleri kanıtlamak için topladığım delilleri gelişigüzel değil de derinlemesine inceler ve bir yargıya varırlarsa usta matematikçilerin de benimle aynı düşüncede olacaklarından kuşkum yok. Bilginlerin de bilgin olmayanların da hiçbir biçimde yargıdan kaçmadığımı görebilmesi için, emekler iminin sonucunu başka birine değil de siz Kutsal Efendimize adamayı yeğledim; özellikle de Dünyanın yaşadığım bu çok uzak köşesinde bile, konumuzun saygınlığından ötürü çok yükseklerde tutulduğunuz için, bir de edebiyat ile matematiğe duyduğunuz, otoriteniz ve kararınızla iftiracıların kötü niyetli saldırılarını kolayca bastırabilecek sevginiz nedeniyle.” Kazara, matematikten bütün bütün habersiz insanlara ek olarak üzerlerine bu konularda karar verme sorumluluğu alanlar çıkar, Kutsal metinlerde “kendi amaçlarına uygun olarak hainci çarpıttıkları” bazı bölümlere dayanarak kitabımı şiddetle eleştirmeye cüret ederlerse, bunun benim için hiç önemi yok. Yargılarını aceleyle verdikleri için önemsemem. Onları, Yer’in düz olduğunu ilan edip yuvarlak olduğunu söyleyenlere çocukça sözler eden ünlü yazar Lactanius’a benzetirim. Bunun için böyle bir şeyin beni de güldürmesi hiç şaşırtıcı olmaz. Matematik yalnız matematikçiler için yazılabilir, fakat yanılmıyorsam kitabımın siz Kutsal Efendimizin devletine de bir katkısı olacak. X. Leo’nun Papa olduğu dönemde Lâternan Meclisi’nde Hıristiyan Takviminin düzeltilmesi sorununun ortaya çıkmasının üzerinden çok geçmedi. O zaman, yıl ile ayların uzunluğu ve Güneş ile Ay’ın hareketleri doyurucu bir biçimde saptanamadığından, bu sorun bir çözüme kavuşturulamamıştı. O günden başlayarak, o sırada bu konuda önder olan ünlü bilgin, Romalı piskopos Peder Paul’un telkinleriyle bütün dikkatimi bunlarla ilgili dakik gözlemlere çevirdim. Artık bu konuda ulaşmış olabileceğim noktayı özellikle siz Kutsal Efendimizin ve bütün öteki bilgin matematikçilerin kararına bırakıyorum” Kopernik’in Cehennemdeki Adaylığı Kopernik ' in Güneş merkezli sistemi, yalnızca modern astronominin temelini atmakla kalmadı; çağlar boyu süren görünüşe dayalı şekilci düşünceye son verdi. Bu konuda Batı dünyasında az can yakılmadığını aşağıda okuyacaksınız;önce küçük bir öykü: John Donne, büyük bir ozandır, İngiliz’dir. Kardinal Ignatius adlı satirik eserinden bir öykü aktarmak istiyorum: Öyküye göre, öteki dünyanın ileri gelenleri bir toplantıdadır ve cehenneme bir yönetici seçmek isterler. Adaylarda aranan tek koşul, ölmeden önce dünyanın başına çok büyük dertler açmış olmalarıdır. Herkes söz alır ve hayatta iken yaptığı kötülükleri anlatır. Bu arada Kopernik de aday olur. Bunu duyan Ignatius, bir astronomun cehennemde işi olmadığını söyleyerek Kopernik' e karşı çıkar. Kopernik, ise şöyle der: "Şimdiye dek konuşanlar, dünyada yapmış oldukları kötülükleri anlattılar. Oysa ben, tüm evrenin altını üstüne getirdim, bundan daha kötü ne olabilir?" Ignatius’un yanıtı şöyledir: "Sen sadece bir varsayım açıkladın. Bunda bir kötülük yok, zira varsayımların insanlara bir zararı dokunmaz. Ama eğer varsayımın Papa tarafından lanetlendiyse, artık varsayım olmaktan çıkmış ve doğruluğu kanıtlanmış demektir. İşte o zaman sen de, seni lanetleyen Papa da cehenneme gidebilirsiniz". John Donne bu satırları 1611 yılında yazmıştı. Ama Kilise acımadı. Kopernik 1616 da, Galileo ise 1632 de Kilisenin hışmına uğradı. Bu da ozanın ne denli ileri görüşlü olduğunu kanıtlamıyor mu? Kopernik yalnızca bir astronom değildi, aynı zamanda doktordu. Çok okuyan bir insandı. Gençliğinde İtalyan bilim adamlarıyla sohbetler etmişti. Eskiden her sabah, şehir dolaylarındaki hastalarını görmeye giderdi. Fakirlerden vizite parası almaz, üstelik evden çıkarken masaya, pahalı reçine ve baharattan yapılmış haplardan başka birkaç gümüş akçe bıraktığı da olurdu. Oysa Kopernik şimdi kendisi yalnız kalmış, hasta yatıyordu. Bakacak kimsesi de yoktu. Ölümünden bir kaç saat önce kitabının yüzünü görebilmişti. O, artık kitabının sayfalarını karıştıracak güçte bile değildi. Kitabı açsaydı, ilk sayfada imzasız bir önsöz görecekti. Redaktörün Kopernik’e Oyunu Bir Lutherci olan Andreas Osiander'den kitaba anonim bir önsöz yazması istenmişti. Kopernik’in görüşlerini önemsememişti. Redaktör, Kopernik' in fikrini sormadan, kitaba "bir şeyler" eklemişti. Ve eğer Kopernik o ilk sayfayı görse son dakikalarını daha acı geçirecekti. Redaktör, gelecekte kendisini suçlayacak olanlardan daha çabuk devranı kendisini mazur göstermek için, yaltaklıkla kitabı yazanın bir şey yapmadığını anlatmaya çalışıyordu. Kopernik' in kuramını kimse kabul etmek zorunda değildi. Bu kuram, herhangi bir kuramdı ve yıldız hesaplarını kolaylaştırdığı için elverişliydi. "Kısaca söylemek gerekirse", diyordu redaktör, "doğru bir şeyler öğrenmek isteyen astronomiye başvurmasın. Çünkü astronomi, hiç bir şey vermez, ve bu kitapta olanı gerçek sayan, bunu okuduktan sonra, eskisinden daha ahmak olur..." Kopernik’e Luther de “Eşek” Diye Saldırıyor. “Protestan dünyası da, zamanı geldiğinde, daha iyi durumda değildi. Luther (1483-1546), 1520 yılında Wittenberg'de papalık emirnamesini, skolastik felsefe üstüne bir kitabı ve kilise yasalarının kopyasını yaktığında, Kilise Militanlarını çatışan Hıristiyanlar galaksisine çevirmişti( iki taraf da Occam'ın bilinmeyen Tanrısına ve bilim ve mantık yapıtlarına aynı derecede karşıydı ve Pauline anlamında günahkar bir yaşama işkenceyle karşılık veriyor, birbirleriyle ve Çağların Kayası metinlerini boğmaya çok yaklaşmış yeni olguların yükselmesine karşı ateşle ve kükürtle savaşıyorlardı); batıl inançlar ve şiddet azalmadı, arttı. Luther, mürekkep hokkasını hem Şeytana hem de Kopernik’e karşı karşı kullanıyordu. Sık sık Cehenneme karşı savaşımını anlatıyor ve Kutsal Kitabı, Kopernik'e karşı kullanıyor ve ondan "bütün astronomi sanatını saptırmak ve Yoşua kitabında söylenen her şeyi inkar etmek isteyerek yalnızca marifet gösterisi yaparak dikkat çekmeye çalışan "eşek " diye söz ediyordu. Luther ve yandaşları, aslında kötüledikleri kurumlar kadar batıl inançlara batmışlardı. Zamanın tek mantıklı Hıristiyanı olarak çok bilgili biri olan Erasmus (1466-1536), Delilik Üstüne adlı, tam zamanında yazdığı yapıtında "Hıristiyan dininin delilikle bir ilişkisi varmış ve zekayla alışverişi yokmuş gibi görünüyor" ve gene " batıl inançlarla dine sarılan kadar ***** veya şaşkınlık içinde kimse olamaz" diyordu. Bir İskoç aydını olan Aristotelesçi Alexander Ross'un sözleri Galileo'nun bir hayalet ile düello etmemekte olduğunu ortaya koymaktaydı. Luther, 16. yüzyılda kahramanca bir hamleyle “gerek Roma’ya, gerekse Şeytana” karşı büyük nefretini haykırırken, geleceğin düşünü değil, geçmişin hayalini kuruyordu. O, daha eski bir mazi istiyordu; Saint-Paul’ ün rehberliğinde geçmişe dönmek iddiasındaydı. Üzerinde durulması gereken olağanüstü garip manzara bu demir ve kurşun devirlerinde, bin üç yüz yılına kadar, ilahi kudret mucizeler yağdırıyor, ama bunun faydası olmuyor. O, insanlığı sarsıyor; ama uyandıramıyor. Tanrı artık yarattığı eserin nesine inanacağını bilmiyor.” alıntı ww.uydulife.tv
|
|
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|