|
21.12.10, 00:59 | #1 |
Çanakkale Türküsü’nün Öyküsü
Çanakkale Türküsü’nün Öyküsü “Çanakkale Türküsü” nün Doğuşu veya Yakılışı Öncelikle türkü yakmak ne demektir? Bir türkü niçin yakılır veya doğar? Bu soruların cevabını verelim. Çünkü genel olarak bir türkünün yakılış gerekçesi Çanakkale Türküsünün de meydana gelme nedenini bünyesinde barındırmaktadır.Şairlik iddiası olmayan kimselerin, şahısları veya toplulukları duygulandıran çeşitli olayları terennüm etmek üzere türkü meydana getirmeleri işine “türkü yakmak” meydana gelene de “yakım” denilmektedir. Pek çok olay türkü yakılmasına sebep olabilir. Bu olaylar bütün bir milleti ilgilendirecek kadar büyük nitelikler taşıyabileceği gibi, dar çevrelerde meydana gelen cinsten de olabilir. Aşk, gurbet, ölüm, seferberlik, tabi afetler, oymak kavgaları, eşkıya baskınları, bir kalenin düşmesi, vatanın bir parçasının elden çıkması gibi sosyal olaylar; sevda, talihe kızma, şansa küsme gibi duygular türkülerin doğuş şartlarını hazırlayan sebeplerin başında gelir. Kısaca, hayatın çeşitli safhalarında, teker teker şahıslar vey abelli bir muhit yahut bütün bir millet üzerinde derin tesirler bırakmış vakalara ait türküler meydana getirilebilir. Özetle, toplumu yakından ilgilendiren bir takım olayları yaşamış veya gönlünde duymuş bir sanatçı ( ruhu sanatçı olan kişi, aşık, halktan biri) hafızasındaki şiir ve ezgilerinde yardımıyla yeni bir türkü yaratır. Böylece türkü yakılmış olur. Yakılan türkü ağızdan ağza geçerek zamanla bazı değişikliğe uğrar. Bu sırada çoğu türkülerde olduğu gibi türküyü ilk yakanın kim olduğu unutulur gider. Çanakkale türküsünün yakılışı da bahsettiğimiz şartlardan farklı değildir. Bu türkü Türk insanının hafızasında derin izler bırakmış bir olayın, yani büyük bir savaşın atmosferinde meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu türkünün bir doğuş zamanı vardır. Ancak Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin bilgiler şu soruları sormamıza neden olmaktadır. Çanakkale Türküsü ne zaman doğmuştur? Yani bu türkü Çanakkale Savaşları başlamadan önce mi yoksa harp sırasında mı yakılmıştır? Aslında bize bu soruları sorduran elimizdeki bir mektuptur. Söz konusu mektup Emrullah Nutku’nun “Çanakkale Şanlı Tarihine bir Bakış” adlı eserinde yer almaktadır. Mektubu yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale Sultanisi (lisesi) 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan mektubunda şöyle der: Sevgili Anneciğim, Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum. Mektebimizi alıyorlar., hastane olacakmış, bizi de İstanbul’daki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar, büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize veda etti. Bize; “Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetinin mektepte yapılan hizmetten kutsi olduğunu” söyledi. Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. “Çanakkale içinde Aynalı Çarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkâre ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkale’den ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben. Beybabamın, sizin ellerinizi öper kardeşlerime selam ederim. Oğlunuz Seyfullah. Mektuptan öğrendiğimize göre henüz Çanakkale savaşı başlamadan önce Çanakkale’de harbe hazırlanan askerler tarafından Çanakkale Türküsü söylenmektedir. Bu da bize türkünün doğuş zamanını harp öncesine götürmemiz gerektiğini haber vermektedir. Türk müzik tarihi ve halk türküleri üzerine önemli çalışmaları bulunan Mahmut Ragıp Kösemihal’in görüşleri de bu belgeyi destekler mahiyettedir. Kösemihal, Musiki Mecmuası’nda bu türkünün Çanakkale Savaşları sırasında yeniden hazırlanmış ve zamana uygun mısralar araya katılmış bir türkü olduğunu, asıl türkünün “ilk iki kıtadan anlaşıldığı gibi” (Çanakkale içinde vurdular beni/Nişanlımın çevresiyle sardılar beni; Çanakkale içinde aynalı çarşı/Ana ben gidiyorum düşmana karşı) daha eski olup Çanakkale’de öldürülen bir delikanlının ağzından yakılmış bir ağıt olduğunu hatta Bay Vahit Lütfi’nin bu türkünün 1. Dünya Savaşı’ndan çok önce söylendiğini kendisine anlattığını bildirir. O zaman bu bilgiler ışığında şimdilik şöyle bir ara tespitte bulunabiliriz; Çanakkale Türküsünün meydana gelmesi savaş öncesine kadar uzanır. İlk iki kıtadaki sözler de bu kanaatimizi doğrulayan işaretlerdir. Araştırmalarımız sırasında bulduğumuz başka belge ve bilgiler ise bu türkünün savaş başladıktan sonra meydana geldiği yönündedir. Şimdi de sırayla bunlara bakalım. Şamlı Selim tarafından 1915 yılında yayımlanan ve üzerinde Risale-i Musikiyye yahut Musiki Gazetesi yazan eserin on üç numaralı nüshasında şu ifadeyi okuyoruz. Çanakkale Marşı bestekarı Kemani Kevser Hanım . Kevser Hanım tarafından bestelendiği belirtilen ve ikişer mısralı on iki bentten oluşan marşın sözleri şöyledir: Çanakkale Kahramanlarının Hatırası Atar çavuş atar vururlar seni Ölmeden mezara koyarlar seni Of gençliğim eyvah Çanakkale içini duman bürür Kırk altıncı fırkanın namı yürür Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde dolu bir testi Analar babalar ümidi kesti Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde sıra serviler Altında yatıyor aslan şehitler Of gençliğim eyvah Çanakkale boğazı dardır geçilmez Kan olmuş suları bir tas içilmez Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde bir sarı yılan Osmanlının tayyaresi durdurur divan Of gençliğim eyvah Çanakkale sende vurdular beni Nişanlımın mendiline sardılar beni Of gençliğim eyvah Çanakkale sende yatar bir selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli Of gençliğim eyvah Atar İngiliz atar pişman olursun Kan alıcı fırkaya kurban olursun Of gençliğim eyvah İstanbul’dan çıktım başım selamet Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet Of gençliğim eyvah Çanakkale seni duman bürüdü Ali Kemal Bey’in namı yürüdü Of gençliğim eyvah Tayyare ile uçarız, dağlar aşarız Bize tayyareci derler, düşmanları yıkarız Of gençliğim eyvah. Sözlerin üstünde yazan “ Çanakkale Kahramanlarının Hatırası” ibaresi, bize bu marşın Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlıklarının hatırasını yaşatmak amacıyla bestelenmiş olduğunu düşündürmektedir. Zira Çanakkale Harbi sırasında Harbiye Nezareti’nin teşvik ettiği “harp edebiyatı” kapsamında kimi şiirlerin marş olarak besteletildiğini biliyoruz. Harbiye Nezareti bu kampanya dahilinde Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlık ve fedakarlıklarını anlatan eserlerin yazılmasını teşvik etmiş hatta bu maksatla Temmuz 1915’de edebiyatçı, müzisyen ve ressamlardan oluşan bir heyeti Çanakkale harp sahasına götürmüştür. İşte bu kampanya dahilinde yazıldığını düşündüğümüz ve yine bugünkü Çanakkale Türküsünün sözlerini hazırlatan bir diğer şiir Destancı Mustafa’ya aittir. Destancı Mustafa’nın tek sahife halinde bastırıp “30 Para’dan sattığı “Çanakkale Şarkısı’ biraz daha uzun olup ondört kıtadan oluşmaktadır. Bu şiirden de birkaç mısra okuyalım: Çanakkale Şarkısı Çanakkale’sine vardım selamet Anafartalar’da koptu kıyamet, Nakarat Anafartalar’da oldu kıyamet Çanakkale’sinde büyük çarşı İşte ben gidiyorum düşmana karşı Nakarat Borular çalıyor ileri arşı Çanakkale’sinde bir uzun servi Kimimiz taşralı kimimiz yerli Nakarat Askerde rahatla geçirdik devri Çanakkale’sinde bir yeşil direk Ölen düşmanlara sevinmek gerek Nakarat Harbin dehşetine dayanmaz yürek Çanakkale’sinde yapılır testi Düşmanlar çekilip ümidi kesti Nakarat Kahraman askerin yorulmaz desti Çanakkale’sinde sıra serviler Sanki yağmur gibi iner mermiler Nakarat Düşmanın üstüne düşer mermiler Çanakkale’sinde elektrikler Kumanda ediyor liva ferikler Nakarat Düşman cesediyle doldu tarikler Çanakkale’sinde büyük çınar Duymasın anam ölürsem yanar Nakarat Sağ kalır isem her daim anar Çanakkale’sinde sıra söğütler Zabitler bir yandan asker öğütler Nakarat Vadesi gelerek ölen yiğitler Çanakkale’sinde akıyor dere Hesapsız düşmanlar döküldü yere Nakarat Bomba yarasıyla açıldı bere Çanakkale’sinin çoktur furunu Osmanlı askeri arslan torunu Nakarat Asla unutulmaz Arıburnu Çanakkale’sinde toplar inliyor Topların sesini herkes dinliyor Nakarat Topçular düşmanı görüp mimliyor Çanakkale’sinde yanar löküsler Kahraman askerler durmaz göğüsler Nakarat Korkarak kaçar hemen öküsler Çanakkale’sinde kurulur Pazar Aslan askerlere değmesin nazar Nakarat Ecel geldi ise kısmetimde yazar. Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü Efendi’nin şiiri ile Kevser Hanım’ın bestelediği sözler arasında da kimi benzerliklerin olduğu görülmektedir. Özellikle şu dizeler arasındaki yakınlık oldukça dikkat çekicidir: Çanakkale’sine vardım selamet Anafartalar’da toptu kıyamet (Destancı Mustafa) İstanbul’dan çıktım başım selamet Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet (Kevser Hanım Bestesi) Çanakkale’sinde yapılır testi Düşmanlar çekilip ümidi kesti (Destancı Mustafa) Çanakkale içinde dolu bir testi Analar babalar ümidi kesti (Kevser Hanım Bestesi) Çanakkale’sinde bir uzun servi Kimimiz taşralı kimimiz yerli (Destancı Mustafa) Çanakkale sende yeter bir selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli (Kevser Hanım Bestesi) Aslında bu benzerlikler geleneğin ortak olarak kullandığı ve pek çok halk şiirinde de rastlayabileceğimiz söz kalıplarından kaynaklanmaktadır. Çünkü halk şiiri ve türküleri meydana getirilirken daha önce bilinenlerden ‘söz kalıpları’ alınır adeta yenilere monte edilir. Bu yüzden yeni türkülerde mevcut ses ve söz kalıplarından sıkça faydalanıldığı görülür. Değişik türkülerden aldığımız şu örnekler buna birer kanıttır: 1897 Türk-Yunan Harbi ile ilgili bir türkünün şu dizelerinin daha sonra da kullanıldığı anlaşılmaktadır: (….) Yunan’ın içinde bir sıra selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli Sılada bıraktım saçları telli ‘Köy Halk Türküleri’ adlı kitaptaki türkülerin birinde rastladığım şu dizeler bir hayli tanıdık geliyor. Isparta’dan çıktım başım selamet Köy yoluna döndüm koptu kıyamet. Hasan Ali Yücel’in “ürk Edebiyatına Toplu Bir Bakış” isimli eserinde gördüğüm bir halk şiirindeki şu mısralar da oldukça dikkat çekicidir: Karakoldan çıktım yan basa basa Ciğerlerim toptu kan kusa kusa (…….) Yarin çevresine sardılar beni, Erdoğan Gökçe, “1897 Türk-Yunan Savaşlarında Yakılan Türküler”, Folklor Araştırmaları, Nu:303, Ekim 1974, s. 7119,7121 Ölmeden toprağa koydular beni, Vay koydular beni!……. Örnekler daha da çoğaltılabilir. Bu türkülerdeki bazı söz kalıplarının Çanakkale türküsünde kullanıldığı açıktır. Bu noktada yukarıda yaptığımız tespitimize bazı ilaveler yapabiliriz: Çanakkale Harbi sırasında bestelenen “Çanakkale Marşı” yazılan “Çanakkale Şarkısı”, veya yakılan Çanakkale türküsü” tamamen orijinal olmayıp kendinden önceki halk şiiri birikiminden izler taşımaktadır. Bu durum bir eksiklik değil halk şiirlerinin/türkülerin meydana gelme sürecinde gelenekteki devamlılığın tabii bir sonucudur. Dolayısıyla bu bilgiler Çanakkale türküsünün harp öncesi doğmuş olduğu yönündeki düşüncemizi biraz daha kuvvetlendirmektedir. Çanakkale türküsüne ilişkin bulduğumuz ve Sabah gazetesinde 1916 yılı başlarında yayınlanan bir diğer metin de Flarinalı Nazım’ım kaleme aldığı “Çanakkale Türküsü” adlı şiirdir. Ancak bu şiirin adının dışında bugünkü türkü ile bir ilgisi yoktur. Şiirin yanına yazılan nottan öğrendiğimize göre bu şiir bestelenmek ümidiyle yazılmıştır. Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin belge, bulgu ve tespitimizi belirttikten sonra, türkünün 1915 yılından günümüze doğru geliş veya yayılış öyküsüne bakabiliriz: Çanakkale Türküsü’nün Yayılışı Daha önce ifade ettiğimizi gibi Çanakkale Savaşı sırasında pek çok şiir kaleme alınmış ancak bunların çoğu kısa süre sonra unutulup gitmiştir. Oysa Çanakkale türküsü unutulmamış 1. Dünya Savaşı bittikten sonra bu türkü askerin dilinde Osmanlı Coğrafyasının hemen her yerine yayılmıştır. Falih Rıfkı, 20 Mart 1918 tarihli Dergah dergisinde yayımlanan bir yazısında bu gerçeği şöyle dile getirir: “Çanakkale için bu kadar şiir yazıldı, hiç biri hatırımızda yok… Belki yazanların bile!. Çanakkale harbini yapan neferler sılaya dönerken bir türkü tutturdular. Bu türkü İstanbul sokaklarından ta Anadolu içlerine kadar yayıldı. Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Güftesi şu basit mısralar olan bu türkünün yanık sesi önünde şairlerimizin yazdığı Çanakkale şiirlerinin sahteliğini hissettik, onlar kağıttan yapılmış çiçeklere benziyordu. Çünkü bu türküde orada harp edenlerin acıları vardı, memleket hasretleri duyuluyordu. Araştırmamız sırasında gördük ki Çanakkale türküsü Anadolu sınırlarının da dışına çıkmış hatta Balkanlarda da oldukça çok söylenen meşhur türküler arasına girmiştir. Çünkü Çanakkale Savaşlarına Türk ordusu içinde Rumeli’de yaşayan halkların da katıldığı bilinmektedir. Dr. İrfan Morina’nın III.Milletler Arası Türk Folklor Kongresi’ne de sunduğu bir tebliğden “Çanakkale Türküsünün Arnavutça Söylenişi’nin bile olduğunu öğreniyoruz. Arnavutça söylenişinden bir kıtası Çanakkale içinde bir sarı çadır Türk zabitleri bir araya toplanır Of gençliğe vay aman ww.uydulife.tv
__________________
|
|
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|