![]() |
Şanliurfa Tanitim Vİdeosu ve tarihi
ŞANLIURFA TANITIM VİDEOSU
|
ŞANLIURFA
63 ŞANLIURFA ( Kod : 414 ) Vali Yusuf YAVAŞCAN Valilik 313 19 68 İl Emn. Md. 313 56 41 İl Jn. Kom. 313 15 36 Bld. Bşk. 313 28 88 İlçe Sayısı 10 Belediye Sayısı 27 Köy Sayısı 1.071 Yüzölçümü 18.584 Nüfusu 1.443.422 |
Şanlıurfa Tanitim videosu
|
GENEL BİLGİLER
Şanlıurfa, tarihi geçmişi 9 bin yıl öncesine dayanan, Hz. İbrahim'in doğduğu, Hz. Eyyüb'ün yaşadığı, Hz. İsa tarafından kutsanan kent adeta bir müze şehir görünümündedir. Harran' ı gezerken 4000 yıl öncesinin solunduğunu hissetmemek, Atatürk Barajının suladığı Harran Ovası'nda ise yaratılan bolluk ve bereketi gözlemlememek mümkün değildir. Urfa ilinin ilçeleri; Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç ve Viran şehirdir. |
NASIL GİDİLİR?
Karayolu: Şanlıurfa yurdumuzun güneydoğu sınırlarında ve Arap ülkelerine geçişte yer alması ve GAP'ın merkezi oluşu nedeniyle karayolu ulaşımda önemli rol oynamaktadır. Havayolu: Kentte havalimanı bulunmaktadır. Havaalanı Tel : 247 03 43 |
GEZİLECEK YERLER
Müzeler ve Örenyerleri Şanlıurfa Müzesi Şanlıurfa Müzesi'nde; Harran'daki kazı çalışmalarından elde edilen eserlerin yanı sıra, yöredeki diğer höyüklerde ve eski iskan yerlerindeki çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan kültür varlıkları kronolojik sıralama ile teşhir edilmektedir. Giriş katındaki ilk salon Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait eserlere ayrılmıştır. Harran Şanlı Urfa'nın 44 kilometre güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur. Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir. Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir. Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur. Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir |
Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.
Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. 11. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür. Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır |
Şuayb Şehri
Şanlıurfa'dan 88 km uzaklıktaki Özkent köyü adıyla anılan tarihi harabelerdir. Geniş bir alana yayılan ören yerinin surlarla çevrili olduğu ve Roma devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Halk arasında Şuayb Peygamberin bu kentte yaşadığına inanılır. Burada Peygamber Makamı olarak ziyaret edilen bir de mağara bulunmaktadır. Sogmatar Şanlıurfa'ya 73 km uzaklıktaki kent bugün Yağmurlu köyü adıyla anılmaktadır. M.S.1 ve 2'nci yüzyıllarda Süryaniler tarafından iskan edilmiştir. Kökü Harran Sin Kültürüne dayanan Sabiizm ve Baş tanrı Marilaha'nın kültür merkezi olduğu bilinen Sogmatar ören yerinin Baş tanrıya ve gezegenlere ibadet edilen ve kurban kesilen açık hava mabedi en önemli kalıntılarından biridir. Mabedin duvarlarında Süryanice yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan rölyefleri işlenmiştir. Ayrıca Kalenin batısında bulunan tepedeki kayalara da tanrıları tasvir eden rölyefler ve Süryanice yazılar işlenmiştir |
Nevali Çori
Nevali Çori adıyla tanınan antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir kolu olan Katara Deresinin yanında yer almaktadır. Kazane Şanlıurfa merkeze bağlı Kazane (Uğurcuk) yerleşim alanının tarihi MÖ 5000-3000'e dayanmaktadır. Çalışmalar sırasında mimari buluntular, evler, sokaklar ve bu döneme ait eserler bulunmuştur. Bu yerleşim alanında höyüğün tepesinde su deposu inşa edilmiştir. Ayrıca Sümerce'yi Akadça'ya çeviren bir alfabe bulunmuştur |
Balıklı Göl
(Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir. İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır |
Camiler ve Kiliseler
İnanç Turizminin önemli merkezlerinden olan Urfa'da Ulu Cami , Hasan Padişah Cami, Halil-Ür Rahman Cami, İbrahim Peygamber'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami, Eyyüp Peygamber Makamı Ve Kuyusu görülebilecek Camilerdir. İsa Kilisesi, Der Yakup Kilisesi Urfa'nın önemli kiliseleridir. Ulu Cami (Merkez): Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Eski bir sinagog iken M.S. 435-436'da ölen Piskopos Rabula tarafından St. Stephon Kilisesi'ne dönüştürülmüştür. Kırmızı renkteki mermer sütunların çok olması nedeni ile "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan yapının yerine, 1170-1175 yıllarında Nurettin Zengi tarafından inşa edilmiştir. Anadolu'daki çok ayaklı camiler grubunda olup, payeler üzerinde kıble duvarına paralel üç sıra çapraz tonozlarla örtülü, yatık dikdörtgen planlıdır. On dört sivri kemerli avluya açılan ve payeler üzerine duran çapraz tonozlarla örtülü son cemaat yeri, Anadolu'da ilk kez Şanlıurfa Ulu Cami'nde kullanılmıştır. Yapının sekizgen çan kulesi bugün minare olarak kullanılmaktadır |
Hz. İbrahim'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami (Merkez): Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuştur. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut, bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin "Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir" demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister.
Sarayın putçusu Azer'in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim'i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamıştır. Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılır. |
Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü-Merkez): Şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tanedir. Hz. İbrahim Peygamber'in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesi'nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından "Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim'in düştüğü yere "Halil-ür Rahman Gölü" denilir. Nemrut'un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber'e aşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut'a yalvarır. Hz. İbrahim'in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.
|
Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı (Merkez): Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye'de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah'a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah'a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir
|
Eski Ömeriye Cami (Merkez): Şanlıurfa merkezinde bulunan bu caminin, mevcut kitabeleri onarım devrine ait olduğundan inşa tarihi bilinmemektedir. Halk arasında adına dayanılarak caminin Hz. Ömer tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Son cemaat yerinin doğu duvarında yer alan kitabede caminin 1301 tarihinde Muhammed Ağa tarafından tamir edildiği yazılıdır. Bu kitabedeki tarih Ömeriye Caminin Urfa'nın en eski camilerinden biri olduğunu göstermektedir
|
Halil-Ür Rahman Cami (Döşeme Cami-Makam Cami-Merkez): Halil-ür Rahman Gölünün güneybatı köşesinde yer alan cami, medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelen bir külliye halindedir. Cami, M.S. 504 tarihinde (Bizans dönemi) Urbisyus'un maddi yardımlarıyla monofistler adına yaptırılan Meryem Ana Kilisesi üzerine XIII. yy.da Eyyübiler devrinde inşa edilmiştir. Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübilerden Melik Eşref Muzafferiddin Musa'nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılıdır.
Rızvaniye Cami (Zulumiye Cami-Merkez): Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarında yer alan cami, Bizans devrine ait St. Thomas Kilisesi'nin yerine Osmanlıların Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır |
Hz. Eyyüp, Hz. Elyasa ve Rahime Hatun Türbeleri (Eyyüp Nebi Köyü-Viranşehir): Hz. Eyyüp Peygamberin mezarının, Viranşehir ilçesinden 12 km uzaklıkta Eyyüp Nebi Köyü'nde olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Eyyüp 7 yıl çile çektikten sonra kendisine Allah tarafından nail olunan şifalı su ile yıkanıp yaralarından kurtulur. Daha sonra eşi Rahime Hatunla birlikte Eyyüp Nebi Köyünde yaşar. Her ikisinin türbesi de bu köyde bulunmaktadır.
Eyyüp Peygamberi görmek için 3 ay yol yürüyen ve çok yakınına geldiği halde göremeden ölen Hz. Elyasa'nın kabri de aynı köydedir. Rivayete göre; IV. Murat Bağdat seferinde iken Eyyüp Nebi Köyünde mola verip bir gece konaklar. Rüyasında birisi kendisine "Kaldığın yer Eyyüp Peygamberin makamıdır. Sabah kalktığında atının kişneyerek ayağını üç defa vurduğu yere bir cami ile türbe yaptır." der. Yine özellikle yöre halkı tarafından anlatılan başka bir rivayete göre Eyyüp Peygamberin sırtını sürdüğü kutsal bir kaya kütlesi de bu köyde bulunmaktadır. Hz. Eyyüp Peygamberi ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'yı (Hz. Eyyüp, "Beni ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'nın türbesini ziyaret etsin" demiştir.) sonra Hz. Eyyüp'ün türbesini, daha sonra Rahime Hatunu ve en son da sırtını sürdüğü kutsal taşı ziyaret etmektedir |
Der-Yakup Kilisesi (Nemrut'un Tahtı-Merkez): Urfa Kalesinin batısında Damlacık sırtlarında kurulmuş olan bu yapının Hıristiyanlık dininin doğuşundan sonra yaptırılan ilk kiliselerden olduğu bilinmektedir. M.S. 38 yılında Hıristiyan olan Süryaniler tarafından kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Buraya Nemrut'un tahtı da diyenler olduğu gibi Nemrut'un mezarı diyenler de vardır. Halk arasında Apgarın Dağı da denir. Süryaniler buraya Deyro D'Nalşotho (Ruhların Manastırı) demişlerdir.
Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi-Merkez): Bu kilise Tılfındır Mahallesindedir. Hıristiyanlık tarihinin ilk kiliselerinden olup M.S. 38 yılında Süryaniler tarafından yapılmıştır. Evliya Çelebi Hz. İsa'nın Urfa'ya geldiğini ve bu kiliseyi ziyaret ettiğini, bu nedenle buraya Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi) denildiğini yazmaktadır. Harran (Harran): Din ve dilleriyle en eski milletlerden biri sayılan İbraniler, tek tanrıya inanan bir din anlayışını ilk gerçekleştiren kavimdir. Kutsal kitaplarda anlatılan Sami asıllı Yahudi kavmi, Tevrat'a göre Yehova İbranilerini yöneten İbrahim Peygambere "Kabileni al ve baba evini (Ur şehri şimdiki Urfa) bırak, göstereceğim ül***e git. Orada kavmini büyük bir millet yapacağım." denmiştir. Yine Tevrat'ta "Abram Harran'dan gittiği vakit, 75 yaşında idi" denilmektedir. Hz. İbrahim'in evinin kentin ortasında bulunan höyüğün kuzey eteklerindeki kalıntılar arasında bulunduğu bilim çevrelerince iddia edilmektedir. |
Köprüler ve Su Kemerleri
Karakoyun Deresi Karakoyun deresinin tarihteki adı Deysan Irmağıdır. Urfa'nın batısından doğan, şehir içersinden geçerek Harran Ovası'nda Cüllap Irmağıyla birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır. Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru; Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Jünstinyen Su Kemeri, Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü (Kısas Köprüsü) ve Demir Köprü bulunmaktadır. Karakoyun Su Kemeri Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans imparatoru Jünstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir |
Urfa Kalesi
Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır. Çeşmeler Firuz Bey Çeşmesi Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesinin güney duvarında yeralan çeşme 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılmıştır. Medreseden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler Devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır |
Hamamlar
Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı, Vezir, Şaban, Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır. Hanlar ve Çarşılar Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Han'dır. Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir |
Ornitoloji
Dünyada soyu tükenmekte olan ve Türkiye'de yalnızca Birecik'te yaşayan Kelaynaklar Şanlıurfa yöresindeki hayvan türlerinden en ilgincidir. İbidae soyundan olan Kelaynaklar baş ve gerdanları tüysüz olduğundan bu adla anılmaktadır. Birecik'ten başka Fas ve Cezayir'de yaşayan Kelaynaklar kış aylarında Etiyopya ve Madagaskar'a göç ederler ve şubat ortasından başlayarak Birecik'e gelirler. Kayalık yamaçlarda yuva kurar, yumurtlama döneminden sonra temmuz ayı ortalarında geri dönerler. Birecik'te her yıl Kelaynak Festivali düzenlenmektedir. Geleneksel Urfa Evleri Urfa evleri genellikle harem (halk harem der) ve "oda" denilen selâmlık kısmı olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Bazen bu iki bölüm, aralarından bir duvarla ayrılmış ve sokak tarafından ayrı birer kapıları olan müstakil iki ev görünümünü verdikleri gibi, bazen de tek kapıyla girilen selâmlık bölümünden sonra ikinci bir kapıyla harem bölümüne geçilen bir plan gösterirler |
Hacı Hafızlar Evi
Kara Meydan semtindedir. Postahanenin güneyine bitişik olan bu ev, harem ve selâmlık bölümlü olup geleneksel Urfa evlerinin birçok özelliğini üzerinde toplamaktadır. 1888 yılında inşa edilen bu tarihi ev Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek Devlet Güzel Sanatlar Galerisi haline getirilmiştir. Sakıbın Köşkü 1796-1876 yılları arasında yaşayan Şair Sakıp Efendi tarafından yaptırılan bu konak Halepli Bahçe içerisinde bulunur. Nedim Efendi Konağı gibi harem ve selâmlık olarak geniş bir alana yayılır. 1985 yılında Şanlı Urfa Belediyesi'nce tamir ettirilmiştir. Küçük Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu Konağı (Vilayet Konukevi) : Şanlı Urfa Merkezinde, Vali Fuat Caddesi'nin (Büyükyol) Balıklıgöl'e yakın kesiminde Selahattin Eyyubi Caminin batısındadır. Bu tarihi konak 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir (1890 yılları). Harem ve selamlık bölümleri vardır. Konakta inşaat malzemesi olarak ünlü Urfa Taşı kullanılmıştır |
şanlıurfa Yemek Geleneği
Urfalılar asırlardan bu yana damak zevkinin en güzel örneklerini veren zengin çeşitte yemeklerle beslenmesini bilmişlerdir. Yöre yemeklerinin lezzetleri yanında besin değerleri de çok yüksektir. Yemek yapma becerisinin yanında yaptıkları yemekleri misafirleriyle paylaşmak geleneği bütün Anadolu insanına mahsus bir özelliktir. Ancak Urfalıların misafir sevme özelliğinin, hiç bir öğün misafirsiz yemeğe oturmayan Hz. İbrahim (A.S.)'dan geldiği söylenmektedir. "Halil İbrahim Sofrası" herkesce bilinen bir deyimdir. Urfalılar bugün de misafir ağırlamak ve onlara çeşitli yemekler ikram etmekten büyük zevk duymaktadırlar. Toplu yemek yemenin verdiği hazzı tatmış bu insanlar, yaptıkları her türlü toplantıyı başta "Çiğköfte" olmak üzere zengin yemek çeşitleriyle süslemişlerdir. Urfa'da yemek yer sofrasında yenir. Sofrada "Besmele" ile önce büyükler yemeğe başlar, küçükler onları takip eder. Oburluk hiç bir zaman benimsenmeyen bir davranıştır. Yemek yeme sırasında konuşulmaz, kaşık sesi duyulmaz. Sofrada misafirin ulaşamadığı yemekler misafire ikram edilir, ısrarda bulunulur. Ev sahibi sofraya oturmaz, hizmet eder, misafir çok ısrar ederse sofraya oturur. Erkek misafirler ayrı, kadın misafirler ayrı sofralara otururlar ve böylece herkesin daha rahat etmesi sağlanmış olur. Yemeğin sonunda "sofra duası" okunarak kalkılır. |
URFA MUTFAĞI
Çorbalar: Ayran şorbası, hamurlu, pıt pıt, sarı şorba. Yemekler: Çağala aşı, pakla aşı, hıttı bastırması, soğan tavası, su kabağı, bütün balcan, sarımsak aşı, kaburga, isot çömleği, bamya çömleği, acır annaziği, sac kavurması, tatlı bamya, erik tavası, lolaz dürmüğü, saca basma, döğmeç, ekmek aşı, kenger aşı, semsek, has (marul) dolması, mimbar, acır bastırması, soğan tavası, ağzı açık, ağzı yumuk, pendirli ekmek, elma aşı, masluka, lebeni, boranı. Pilavlar: Kuzu içi, duvaklı pilav, üzlemeli pilav, meyhane pilavı, firikli pilav, ciğerli bulgur pilavı, baklalı bulgur pilavı, mığrıbi pilav. Köfteler: Basma köftesi, aya köftesi, lıklıkı köfte, dolmalı köfte, köfteli erik, tiritli köfte, yuvalak, kıyma, yumurtalı köfte, mercimekli köfte, firenkil köfte, yağlı köfte, etli köfte (çiğköfte). Kebaplar: Kıyma kebabı, patatesli kebap, haş haş kebabı, kemeli kebap, tike kebabı, kazan kebabı, tepsi kebabı, kemeli tas kebabı, balcanlı kebap, soğanlı kebap, müftehi tas kebabı, frenkli (domatesli) kebap, ciğer kebabı. Salata ve Cacıklar: Kemeli cacık, bostana, zeytun bostanası, koruk salatası, pencer cacığı. Tatlılar: Peynirli kadayıf, katmer, daş ekmeği, aşır aşı, palıza, fakir şıllığı, şıllık, haside, küncülü akıt, kuymak, zingil, zerde, kadı beyni, pendirli helva, un bulamacı, palıza. |
URFA MUTAFAĞINDAN BİR DEMET
ÇİĞ KÖFTEÇiğköftenin en önemli ve hazırlanması çok zahmetli olan baş malzemesi "kuru isot" denilen kırmızı pul biberdir. Hemen hemen her Urfalı aile, senede 200 - 400 kğ. kırmızı taze biberi ayıklayıp özel metotlarla kurutup döverek kuru isot haline getirir. Kuru isot, sadece çiğköfte de değil, köftenin diğer çeşitlerinde, lahmacunda ve diğer yemeklerde bolca kullanılır. Çiğköftenin Doğuş Öyküsü Hz. İbrahim döneminde yaşayan bir Urfalı avcı, avladığı ceylanı eve getirerek hanımından yemek yapmasını ister. Hanımı evde odun bulunmadığını söyler. Çevrede toplanacak bir tek dal dahi kalmamıştır. Zira Nemrut, Hz. İbrahim'i ateşe atmak için yakacak ne varsa toplattırmıştır. Avcı, hanımından bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine kadın, ceylanın budundan bir miktar yağsız et çıkararak bir taş üzerinde başka bir taşla ezmeye başlar. Sonra ezilmiş eti bulgur, biber tuzla karıştırarak yoğurur. Yeşil soğan, maydanoz ekler. Böylece Urfa'nın o leziz ve tadına doyum olmaz çiğköftesi meydana gelir. Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı günden bir hatıra da bu yemek kalır. Çiğköftenin Yapılışı Malzemeler: 2 su bardağı köftelik bulgur, 250 gr. döğülmüş yağsız kara et, 6 yemek kaşığı kuru isot, 1 tatlı kaşığı tuz, biraz tarçın, 8 - 10 adet yeşil soğan, 1 kuru soğan, biraz kara biber, 1 demet maydanoz, bir tatlı kaşığı salça. Çiğköftelik bulgur özel olarak yaptırılmış köfte leğenine konur, tuz, kuru isot, tarçın, kara biber, salça ve et eklenir. Kuru soğan soyulup doğrandıktan sonra bu malzemeye eklenir. Yeşil soğan ve maydanoz yıkanıp incecik doğranarak bir tarafa alınır. Leğendeki malzemeler çok az su ile yavaş yavaş bastırarak bulgur iyice yumuşayıncaya kadar yoğrulur. Doğranmış maydanoz vesoğan karışımı eklenir, hafifçe ezilerek toparlanır. Küçük sıkımlar haline getirilerek marul, salatalık, nane, semiz otu ve turpla servis yapılır. Sıra gecelerinde çiğköfteden sonra şıllık, daş ekmeği, katmer, kadayıf, baklava, küncülü akıt, şire gibi tatlılar da ikram edilir. Şıllık Urfa'ya has tatlıların en güzel olanlarından biridir. Yapımı oldukça maharet ister |
ŞILLIK TATLISI
Malzemeler : 2 su bardağı un, 300 gr. ceviz içi, 600 gr. şeker, 3 yemek kaşığı sade yağ. Derin bir tencerede 2 su bardağı un, 4 su bardağı su ile akıcı hamur kıvamına gelinceye kadar elle çırpılır. Sacın altı yakılır, hamurların yapışmaması için sacın üzeri yağlanır. Hazırlanan hamurdan bir kepçe alınarak saca dökülür. Oklava ya da tahta bir kaşık yardımıyla saca incecik yayılır, pişince diğer tarafı çevrilir. Bütün hamura aynı işlem uygulanır. Bir kaşık yağ tencerede eritilir, üzerine şeker ilave edilir. Üç su bardağı su ilave edilerek şurup kıvamına gelinceye kadar kaynatıldıktan sonra ateşten alınır. Ceviz içi döğülerek bir kaba alınır. Sacda pişirilmiş ekmekler (yufka) sayılarak iki kısma bölünür. Bir tepsiye birinci yarısı üst üste serilerek üzerine ceviz serpilir. Sonra ikinci yarısı da üst üste serilir. Hazırlanan şurup sıcak olarak üzerine dökülür, beş on dakika bekletildikten sonra dilimlere kesilerek sıcak olarak servis yapılır. |
BORANI
Malzeme : 500 gr. parça et, 500 gr. yoğurt, 250 gr. kara et, 2 kg. pencer (pazı), 1 su bardağı nohut, 1 su bardağı lolaz (börülce), 3 diş sarmısak, 3 su bardağı bulgur, 3 yemek kaşığı sade yağ, 1 çay kaşığı kara biber, 1 çay kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı tuz, 2 su bardağı sıvı yağ, 1 yemek kaşığı biber, 1 yemek kaşığı un. Hazırlanışı: 500 gr. parça et yıkanıp kuşbaşı doğranır, 1 yemek kaşığı sade yağla kavrulur. Nohutlar ayıklanıp yıkanır, ete ilave edilerek25 - 30 dakika yumuşayıncaya kadar haşlanır. Ayıklanıp yıkanan lolaz üç bardak su ile ayrı bir yerde haşlanır. Pancarlar yeşil yapraklarından ayrılır, sadece sapları doğranarak az su ile yumuşayıncaya kadar haşlanır. Fazla suyu sıkılarak alınır, 2 yemek kaşığı yağ ile 5 - 10 dakika kavrulur. Haşlanan lolazın suyu süzülerek nohut tenceresine eklenir. Aynı tencereye kavrulmuş pencer eklenip tuz katılarak bir taşım kaynatılır. Bundan sonra "boranının yuvalağı"nın (köftesinin) yapımına geçilir. Bunun için de; bir tepsiye üç su bardağı köftelik bulgur, isot, tuz, kara biber, tarçın, döğülmüş kara et konularak az su ile yavaş yavaş yoğrulur. Köfte kıvamına gelince (kavrulurken dağılmaması için) un eklenip yoğurmaya devam edilir. Yoğrulan köfte bir tarafa alınır. Nohut büyüklüğünde parçalar alınarak avuç arasında yuvarlanır. Bir tavaya sıvı yağ konur, yuvalaklar pembeleşinceye kadar kızartılır. Sarmısak az tuz ile döğülüp yoğurda eklenir. Birinci aşamada hazırlanan nohutlu ve pencerli yemekten tabaklara bir miktar alınır, üzerlerine kızarmış yuvalaklar konularak sarmısaklı yoğurt dökülür ve servis yapılır. Toplumsal değişme süreci içerisinde, Urfa mutfağının geleneksel türlerinin kaybolmadan yaşatılmasını sağlamak amacıyla tanıtılmaları gerekmektedir. Türler tek tek ele alınıp incelendiği taktirde yörenin yemeklerinin lezzetlerinin güzelliği yanında, besleyici özellikleri ve sağlık açısından değeri de ortaya çıkmış olacaktır. |
PATLICANLI KEBAP
4 kişilik malzeme: 1 kg az yağlı kıyma et, 3 kg uzun doğranmaya müsait patlıcan, şiş ve bir miktar kömür. Yapılışı: Genişçe bir manğalda odun kömürü yakılır. Kıyma ete tüz katılır ve biraz yoğrulur.Patlıcanlar üçe ya da dörde bölünür. Bu işte özel olarak yapılmış şişe, sırasıyla biber patlıcan ve et sıkıca saplanır ve ateşte yeteri kadar pişirilir. Pişirilen kebap bir kaba çekilerek üzerine çok az miktarda su tanelenir ve üzeri kapatılır. Biraz bekledikten sonra servis yapılır |
LEBENİ ÇORBASI
4 kişilik malzeme: Yarım kilo dögme, 2 kg yoğurt ve 250 gr. nohut. Yapılışı: Dövme bir tencereye konur, üzerine bir miktarda su konarak kaynalıtılr ve suyunu çekmesi beklenir. Başka bir kabta ıslatılan nohut dövmeye katılır ve kaynatılır. Kaynayan dövme ve nohut karışımı üzerine yavaş yavaş yoğurt dökülür. Pişince tabaklara konur ve biraz bekletildikten sonra servis yapılır |
BOSTANA (SALATA)
4 kişilik malzeme: 4 Domates, 2 Yeşilbiber, az miktarda kuru biber, 4-5 yeşil soğan, 1/2 demet Maydanoz, 100 gram Pirpirim (semizotu), 4-5 yaprak taze nane, 1 bardak nar pekmezi. Yapılışı: Sebzeler yıkanır, iyice ayıklanır, soğanların kabuğu soyulur. Daha sonra bütün sebzeler çok ince doğranır. Tuz atıldıktan sonra ezilerek karıştırılır, üzerine nar pekmezi, az miktar da da su eklenerek karıştırılır ve servis yapılır. Domatesin tadı az ise bir miktar salça da konulabilir |
URFA ADI İLE İLGİLİ EFSANE
Allah, Nemrud'a bir kul olduğunu göstermek için, en aciz mahluklarından sivrisinekleri göndereceğini kendisine bildiriyor. Nemrut da, harp etmek için ordusu ile karşı çıkıyor ise de, bulut gibi gelen sivrisinekler asker ve hayvanların göz, kulak ve burunlarına girerek hepsini püskürtüyorlar. Nemrut güçbela kendisini odasına atıyor ve kapıyı, bacayı, bütün delikleri kapayarak bu afetten kurtulmaya çalışıyor. Topal bir sivrisineğin, Allah'a "Yarabbi ben gazaya yetişemedim topallığım mani oldu" diyerek yalvarması üzerine, Allah ona, "seni de Nemrut'un helakine memur ettim, git onu bul" diye emrediyor. Bu topal sinek Nemrut'un odasına anahtar deliğinden girerek hemen saldırıyor ve burun deliğinden girerek yavaş yavaş beynini kemirmeye başlıyor. Nemrut her çareye baş vuruyor kurtulamayacağını anlayınca, keçeden yaptırdığı tokmaklarla başına vurdurmaya başlıyor. Bu tokmaklar ızdırabını gideremeyince tahta tokmaklarla vurmalarını emrediyor ve bu suretle tokmak altında can veriyor. Nemrut'un kafasına tokmaklarla vuruldukça, (Vur ha.. Vur ha... Ur ha.. Ur ha..) diye bağırmasından dolayı memleketin adına "Urha", daha sonra da "Urfa" denildiği söylenir. |
EYYÜP PEYGAMBER EFSANESİ
Hz. Eyyüp, bölgede yaşayan çalışkan, dürüst, iyi yürekli, Allah'ın sevgisini kazanmış bir yüce insandır. Yedi oğlu üç kızı ve pek çok malı vardır. Allah onun dürüstlüğüne malına bereket vermiştir. Günün birinde şeytan yüce Tanrıya kulların yolunu şaşırdığını artık iman etmediklerini söyler. Allah ; "Kulum Eyyüp'e de baktın mı? O benim temiz kullarımdandır. Hiçbir zaman benim yolumdan dönmez "deyince şeytan" malına bir dokunda bakalım şimdi ki gibi iman edecek mi sana" deyince Allahı bir günde Hz. Eyyub'ün mallarını elinden alır. Eyyüp (AS) ın inancı ve davranışları hiç değişmez. Çocukları da ölür. Eyyüp sabırla bu olaylara katlanır. Yüce Allah'a boyun eğer. Eyyüb'ün bedeninde çıbanlar çıkar, dayanılmaz acılara düşer, sabırlıdır, inançlıdır, inancında en ufak bir değişiklik olmaz. Kül içinde oturup bir çömlek parçası ile yaralarını kaşır durur. Yaralarına düşen solucanlar yere düştükçe "senin de bedenimde kısmetin varmış" diye alıp tekrar yaralarına koyduğu söylenir. Onu görenlerin bunca acıyı reva gören Tanrıya hala iman edecek misin diye dediklerinde: Allah verdiği gibi alır verirken iman edip alınca isyan etmek mi gerekir" cevabını verir. Bu acıya göğüs gerip sabreden Eyyüp (AS)'ın imanında en ufak bir şüphe görülmez ve imtihanı kazanır. Yüce Allah ona mallarını yeniden kat kat fazlasıyla verir. Tekrar sağlığına kavuşur. Yedi oğul üç kız babası olur efsaneye göre bu sıkıntısını bugün Şanlıurfa'nın Eyyüp Peygamber Semti'nde bulunan Eyyüp Peygamber makamı diye bilinen yerde çekilmiştir. Hz. Eyyüp'ün şifa bulduğu söylenen su bugün de hastalara şifa olsun diye içirilir. Çile çektiği mağara ziyaret edilir. |
HALİL-ÜR RAHMAN VE AYNZELİHA GÖLLERİ EFSANESİ
Nemrut zulmü ile çevresine korku ve dehşet saçar. Bu dönemde bir gece gördüğü rüyayı yorumlatır. Doğacak çocuklardan birisi onu öldürecektir. Nemrut emi verir o yıl doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. Askerler emri uygular. İbrahim peygamberin annesi Sara Hatun kaçarak bir mağaraya gizlenir. Çocuğu bu mağarada doğurur, dallardan bir beşik yapar, çocuğu burada bırakıp tekrar döner. Çocuğu bir dişi ceylan emzirir. Aradan zaman geçer askerler İbrahim'i mağarada bulurlar. Nemrut'un huzuruna getirirler. Hiç çocuğu olmayan Nemrut ondan hoşlanır ve İbrahim'i yanına alıp büyütür. Nemrut'un zulmü, haksızlığı ve putlara tapışı, halkında putlara tapmaya zorlanışını gören İbrahim insanların kendi elleri ile yaptıkları bu putların Allah olmayacağını söyler. Halka bu düşüncelerini anlatır. Halk korkudan ağzını açamaz. Nemrut'un evlat edindiği Zeliha ona inanır, ama Nemrut'tan da çok korkar. Hz. İbrahim ile Zeliha arasında bir sevgi bağı oluşur. Bir tören günü herkesin törene gittiği an Hz İbrahim sarayın putlar bölümüne girer. Bir baltayla bütün putları parçalar, baltayı da en büyük putun üstüne asar. Törenden dönenler endişeye kapılırlar. Nemrut'a haber verirler. Rahipler Hz. İbrahim'e kızdıklarında bunu onun yapabileceğini öne sürerler. Nemrut bir kurulla onu yargılar, kendisinden sorular sorulan Hz. İbrahim "Görüyorsunuz ya işte balta büyük putun omuzun da. Balta kimdeyse bu işi o yapmıştır" der. Öfkelenen Nemrut, "Bir taş parçası baltayı eline alıp bu işi nasıl yapar" diye haykırınca Hz. İbrahim "İşte benim anlatmak istediğim de budur. Siz kendi ellerinizle yaptığınız bu taş parçalarından medet umuyor, sizi kötülüklerden korumasını bekliyorsunuz. Tanrı diye ona tapıyor, adak adıyor, başınız daralınca ona koşuyorsunuz. Bu gerçekten tanrı ise neden diğerlerini kırmasın" deyince şaşkınlık geçiren Nemrut ve çevresindekiler İbrahim'in üzerine yürürler. Nemrut İbrahim'in yakılmasını emreder. Her taraftan toplanan odunlar Halil-ür Rahman gölü' nün bulunduğu yerde yığılır. Odunlarla kocaman bir dağ meydana gelir. Nemrut'un kalesinin kuzeyindeki iki büyük sütun yaptırılır. İbrahim (AS) bu sütunlar arasına gerilerek halatla ateşe fırlatılması düşünülür. (Bu sütunlara mancınık denilmektedir.) Zeliha gece gündüz babasına yalvarır. Ama Nemrutun yüreği yumuşamaz. İbrahim (AS) sütunlar arasına gerilen halattan ateşe fırlatılır. Odun yığınlarının ortasına düşer düşmez ateş yerine burası bir göl olur. Atılan odunlar balığa dönüşür. Hemen yanı başında küçük bir göl daha vardır. Balıklar yandıkları için üzerinde kara lekeler bulunur. Göle Halil-ür Rahman Gölü adı verilir. Zeliha'nın göz yaşlarından oluşan küçük göle de Zeliha'nın göz yaşları anlamına gelen "Aynzeliha" adı verilmiştir. Halk inanışlarında göl veya göldeki balıklar kutsal sayılmaktadır. Bu balıklara dokunanların öleceği, yada başına bela geleceği inanılır. |
Hz. İSA'NIN MENDİLİ İLE İLGİLİ EFSANE
Hz İsa zamanında Şanlıurfa'da Hükümdar olan biri (Ceres) illetine tutulmuş bu kişi Hz İsa'yı Şanlıurfa'ya davet için bir heyet ve bir de mektup göndermiş. Mektup da, İncil'e inandığından ve Şanlıurfa'ya teşrif ederlerse bütün tebasiyle iman edeceğinden bahisle, hastalığına çare bulunmasını istirham etmiş. Hz İsa, çok memnun kaldığını, fakat Şanlıurfa'ya gelemeyeceğini heyete bildirmiş ve bir mendili yüzüne sürerek onlara vermiş. Heyet yolda gelirken, Şanlıurfa'ya yarım saat mesafede, bugün (Eyyüp Peygamber Makamı) denilen yerdeki kuyuya kazaen mendili düşürmüşlerse de tekrar çıkartarak Hükümdara getirmişler. Hükümdar mendili vücuduna sürünce iyi olmuş ve mendili bir peygamber mucizesi olarak saklamış. Şanlıurfa bir İslam memleketi olduktan sonra mendilde İslamlara geçmiş ve Me'mun zamanına kadar Şanlıurfa'da saklı kalmış Me'mun, Bizanslılarla yaptığı bir harpte mağlup olunca yapılan sulh müzakeresinde, Rumlar esirleri iade etmek için Hz. İsa'nın mendilini istemiş. Mendil verilerek esirler geri alınmış. Bu mendilin vaktiyle düştüğü kuyu, Şanlıurfa İslam ve Hıristiyanları için mukaddes tanınır. Mendilin kuyuya düştüğü gün her sene Hıristiyanlar geceden oraya koşarlar nezirler yaparlarmış. Nezir yapanların oraya yalınayak gidenleri de çokmuş, düştüğü gün büyük paskalyanın yirminci gününe tesadüf edermiş. İşte bu rivayete göre bugünkü mancınıklar, sözde o zaman, bu mendil ve kuyu hatırasını yaşatmak için dikilmiş ve birinin altına bitmeyen su hazinesi yerleştirilmiş. Hangisi yıkılırsa, Şanlıurfa onun altındaki su veya altına gark olacakmış. |
ÇİĞKÖFTE'NİN DOĞUŞU İLE İLGİLİ EFSANE
Hz İbrahim Urfa'da doğmuş, yaşamış ve Nemrut tarafından ateşe atılmıştır. Allah'ın emri ile ateş su olmuş Hz. İbrahim'i yakmamıştır. Hz. İbrahim'in doğduğu mağara ve ateşe atıldığı yerde oluşan Balıklı Göl binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir. İşte çiğköftenin doğuş öyküsü, Hz. İbrahim dönemine dayandırılmaktadır. Hz. ibrahim, devrin kralı Nemrud'un putlarını kırarak, Allah'ın varlığına inanmaya davet edince Nemrut öfkelenir ve Hz. İbrahim'in ateşe atılmasını emreder. Böylece büyük bir ateş yakmak üzere yöredeki bütün odunlar toplanır. Nemrut evlerde ateş yakmayı da yasaklar. Halk ateş yakmadan nasıl yemek yapacağını düşünür durur. İşte bu günlerde bir Urfalı avcı, avladığı ceylanı eve getirerek hanımından yemek yapmasını ister. Hanım evde odun bulunmadığını söyler. Çevrede toplanacak bir tek dal odun dahi kalmamıştır. Avcı, çoluk çocuğun aç kalmaması için hanımından bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine kadın, ceylanın budundan yağsız et çıkararak bir taş üzerinde başka bir taşla döverek ezmeye başlar. Sonra ezilmiş eti bulgur, biber ve tuzla karıştırarak yoğurur, bahçesinden topladığı yeşil soğan ve maydanozla karıştırarak sofraya getirir. Böylece o leziz ve tadına doyulmaz "çiğköfte" meydana gelir. Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yaklaşık dört bin sene önce ortaya çıkan çiğköfte, bir yemek çeşidi olarak o günden günümüze kadar gelir. |
ÇİĞKÖFTE'NİN DOĞUŞU İLE İLGİLİ EFSANE
Hz İbrahim Urfa'da doğmuş, yaşamış ve Nemrut tarafından ateşe atılmıştır. Allah'ın emri ile ateş su olmuş Hz. İbrahim'i yakmamıştır. Hz. İbrahim'in doğduğu mağara ve ateşe atıldığı yerde oluşan Balıklı Göl binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir. İşte çiğköftenin doğuş öyküsü, Hz. İbrahim dönemine dayandırılmaktadır. Hz. ibrahim, devrin kralı Nemrud'un putlarını kırarak, Allah'ın varlığına inanmaya davet edince Nemrut öfkelenir ve Hz. İbrahim'in ateşe atılmasını emreder. Böylece büyük bir ateş yakmak üzere yöredeki bütün odunlar toplanır. Nemrut evlerde ateş yakmayı da yasaklar. Halk ateş yakmadan nasıl yemek yapacağını düşünür durur. İşte bu günlerde bir Urfalı avcı, avladığı ceylanı eve getirerek hanımından yemek yapmasını ister. Hanım evde odun bulunmadığını söyler. Çevrede toplanacak bir tek dal odun dahi kalmamıştır. Avcı, çoluk çocuğun aç kalmaması için hanımından bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine kadın, ceylanın budundan yağsız et çıkararak bir taş üzerinde başka bir taşla döverek ezmeye başlar. Sonra ezilmiş eti bulgur, biber ve tuzla karıştırarak yoğurur, bahçesinden topladığı yeşil soğan ve maydanozla karıştırarak sofraya getirir. Böylece o leziz ve tadına doyulmaz "çiğköfte" meydana gelir. Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yaklaşık dört bin sene önce ortaya çıkan çiğköfte, bir yemek çeşidi olarak o günden günümüze kadar gelir. NEMRUT DAĞI VE TAHTI EFSANESİ Şanlıurfa'nın batısından güneyine doğru uzayan ufak bir dağ silsilesi vardır. Bu silsile içinde, şehre yarım saat mesafede sarp, etrafına nazaran oldukça yüksek bir tepenin zirvesi, geniş ve düz kayalıktır. Buraya "Nemrut'un tahtı" denir. Bu kayalığın doruğunda, kayalar içine oyulmuş oldukça sanatkarane odalar vardır. Burası nemrutun tahtı olarak bilinir. Tepeye 1 saatlik mesafede Kazene köyü vardır. Aşçılar, yemeklerini burada pişirerek, Tahta kadar dizilen uşakların yemek tabaklarını elden ele vermesiyle Nemrut'un sofrasına naklederlermiş, bu köye verilen Kazene adının da köydeki mutfağa kurulan kazanlardan dolayı olduğunu söylemektedir. |
Urfa Sıra Gecesi nedir, ne değildir?
Urfa'nın meşhur sıra Geceleri'nin tarihi kökeni nedir sorusuna cevap arayan Yaşar Duru, yaptığı araştırmalar sonucu bu geleneğin köklerini bakın nerede bulmuş: Halen Gaziantep Şahinbey Belediyesi Başkan Yardımcılığı görevini yapan Yaşar Duru, Hergün, Ortadoğu Tercüman ve Yeni Sayfa gazeteleri ile TGRT ve Kanal 7 ekranlarından tanıan bir isim. Onun; şehir, zaman, mekan ve insan yazılarından oluşan Sıra Geceleri adlı kitabı doğal olarak Urfa'yı ve Urfalıları anlatıyor.... Urfa'da yaşadığı mahallenin adeta Birleşmiş Milletler örgütü gibi etnik zenginliğe sahip olduğunu belirtiyor yazar: Arap Reşit, Mersavi Mahmut, Sazende Circo, Dermençi Vanes, Kemançı Bagos, Gürcü İbram, Macır (Muhacir) Yusuf, Çerkez Ayşe Nuri Baba Çil Arif, Acem Halil, Hıllıheram Sabri, Bakkal Kör Mıhe, Dişçi Memed, Sünnetçi Fahri, Kasap Kelo, Nalbant Ahmet, Kalaycı Sabri, Cülhacı Kemalve Çulcu Rüstem mahalle sakinlerinden akla gelen bazı isimler... "Şehirler ve insanlar bulundukları coğrafyanın, tabiatın, zamanın, inancın, kültürün ve siyasetin karşılıklı etkileşimi ile şekillenerek, bu güçlerin ortak ürünğ olarak vücut bulurlar" diyen Yaşar Duru'ya göre, "insan bir yönüyle dili dini, kokusu, rengi, tarzı ve tavrıyla içinde bulunduğu sosyal ve fiziksel çevrenin çocuğudur. Bir yönüyle de yaşadığı şehri şekillendiren, onaran, çeşitlendiren, zamanın istek, düşünce ve duygularını mekanın bütün dokularına yansıtan büyük ustadır" Urfanın özel bir şehir oduğunu ve coğrafyasında bulunan diğer şehirlere benzemediğini belirten yazar, "Bu şehri yazmak, insanlarımızı anlatmak elbette kolay değil. Şehrimi ve hemşehrilerimi bir kaç yüz sayfaya sığdırmaksa zor olmaktan öte imkansız gibidir" dese de acı bir kahve tadında öyle bir Sıra Gecesi hazırlamış... |
SIRA GECESİ NEDİR?
Bir özel televizyon ekranındaki Sıra Gecelerini konu edinen eğlence programını eleştirerek başlıyor işe yazar ve soruyor: Bu nasıl Sıra Gecesi? İçki alemini andıran ve Türkçe'nin alenen katledildiği bir Sıra Gecesi ne kadar aslına uygun? Yazar bu programı yapanların Sıra Geceleri ile Asbap Gecelerini karıştırdığını savunuyor: "Yok efendim vakti zamanında Urfa'ya bir vali gelmişmiş.... Eşrafın uzun kış gecelerinde bir araya gelip sohbet ettiği bu tür toplantılara katılmışmış... Ve gecenin birinde kendisini ağırlayan eşrafa, "böyle olmuyor, bu işi sıraya koyalım, bundan sonraki gece sıra bende" demişmiş de o günden bu yana bu gecelerin adı Sıra Gecesi olmuşmuş... "Yok devenin nalı, daha neler..." diye sitem eden Yazar Duru, Aruz vezninin bütün inceliklerini, şiir sanatının tüm hünerlerini yansıtan gazellerin ve türkülerin katledilişine de sitem ediyor: "Sıra gecesi bu olamaz. Böylesine ölçüsüz eğlenceye Sıra Gecesi denemez. Asla ve kat'a..." |
SIRA GECESİ GELENEĞİ NEREDEN GELİYOR?
Daha sonraki sayfalarda yazar, Kanal 7 için hazırladıkları Sıra Geceleri adlı programın hazırlıkları safhasında bu konuda yapılmış araştırmaların azlığı ve kitapların yetersizliğine dikkat çekiyor. Eldeki mevcut kitaplardan derlenen bilgilerle ortaya çıkanı, "ortada beden vardı ama ruh yoktu" diye tanımlayan Yaşar Duru, Sıra Gecelerinin tarihi köklerini -körebe oyunuymuş gibi- din dışı zeminlerde aramanın doğru bir yaklaşım olmadığınına inandığını söylüyor. Ona göre Sıra Geceleri Sema Semah ve Devran gibi mistik kökeni vardı. Duru yaptığı araştırma sonucu elde ettiği bilgileri şöyle aktarıyor. İnancının gereğini ibadet şevkiyle müzik eşliğinde dile getiren Anadolu Alevi Bektaşi toplumunun sazlı-sözlü semah meclisleri veya zikkirde ritmi ön plana çıkaran Kadirilik, Rufailik ve Mevlevilik gibi tasavvauf kollarından bir etkileşimden söz edilebilir. Fakat Urfa'nın inanç tarihi içinde adı geçen tasavvuf kollarından çok, musikiyi hiç bir şekilde tasvip etmeyen Nakşiliğin etkili olduğu dikkate alındığında, Sıra Gecesi'nin tarihi kökenlerini farklı bir tasavvufi yapı içinde aramak gerekiyordu. Sıra Gecesi'ni inanç yapımız içinde şeikillenmiş bir ritüel olarak araştırdığımızda karşımız; Anafdolu'yu yurt edinmeye çalışan işi,aşı, ve eşi denk insanları mezhep ve meşrep farkı gözetmeksizin bir araya getirmeye çalışan Ahilik çıkar. Eline diline beline sahip ol!... Gerek Ahilerin el kitabı niteliğindeki Fütüvvetnamelerde gerekse Osmanlı rtarihini konu alan yerli ve yabancı bir çok eserde; Anadolu'da dünyanın ilk melek birliklerini örgütleyen Ahilerin, haftanının belirli günlerinde Sıra Gecesi'ni çağrıştıran motiflerle bezeli toplantılarda bir araya gelerek sohbet ettikleri zikredilmektedir.... Şu farkla ki, bu tür toplantıların nedei ve ağırlıklı gündem maddesi; günümğzde düzenlenen Sıra Gecesi gibi sadece müzik, ikram ve sohbet değildir. Öncelik; esnaf ve sanatkarın iş, işçi sorunları ile diğer sosoyal, siyasal ve ekonomik konulara verilirdi. Bölgenin tabitaına ve kültürüne uygun ikramlar ve müzik bir çeşni olarak ikinci-üçüncü planda yer alırdı..." |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:05 . |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Dizayn ve Kurulum : Makinist