![]() |
Nasrettin Hoca Fıkraları
Yarasaydı, sahibine yarardı
At nalının insanlara uğur getirdiğine inanan biri, Hoca’ya sormuş: - “Hocam, at nalı insana uğur getirirmiş, evin kapısına assak günah olur mu?” Böyle hurafelerin dine aykırı olduğunu her zaman anlatan hoca, bu sefer farklı bir yöntemle cevap vermiş: - “Eğer uğur getiriyorsa, asabilirsin. Ama bence getirmez. Çünkü atlarda bir değil, dört nal olmasına rağmen şimdiye kadar bir faydası olduğunu görmedim aksine akşama kadar yediği kamçının, taşıdığı yükün ve koşturulduğu yolun hesabı yoktur.” |
Doksan Dokuz
Bir devirde Nasreddin Hoca büyük bir para sıkıntısına düşmüş. Ne yapsın? Başlamış gece gündüz evinde yüksek sesle dua etmeye: - “Yarabbim, bana yüz altın ver! Doksan dokuz olursa asla kabul etmem...” Onun durmadan böyle dua ettiğini duyan zengin bir komşusu merak etmiş. Yanına doksan dokuz altın alarak görünmeden Hoca’nın damına çıkmış. Tam Hoca aynı duayı sayıklarken başlamış bacasından teker tekerk altınları atmaya. Hoca, bacasından altın yağmaya başladığını görünce, Allah’ın nihayet duasını kabul ettiğine inanarak koşmuş. Başlamış altınları toplamağa... Bir taraftan da sayarmış. Altınların sayısı doksan dokuz olunca: - “Buna da şükür Allah’ım! Varsın doksan dokuz olsun! Diyerek altınları cebine indirmiş.” Bacanın tepesinde bu işin sonunu bekleyen zengin komşu hemen telâşlanmış. Yukarıdan seslenmiş: - “Hoca! Hoca! Hani altınlar doksan dokuz olursa kabul etmeyecektin! Oldu mu ya!” Hoca pişkin bir tavırla şöyle cevap verir: - “Doksan dokuz altını veren Allah, elbette birini de verir.” |
Tok Olmak İçin
Bir köy imamı Nasreddin Hoca’yı misafir olarak kabul eder. Ev sahibi de ona şöyle söyler: - “Beyim! Beyim! Siz yorgun musunuz, yoksa susuz musunuz? Karnı aç olan Hoca şöyle cevap verir: - “Buraya gelmeden önce bir su kaynağının önünde uyumuştum da.” |
El Yazısı
Nasreddin Hoca iyi bir eğitim görmüştü. Bölgenin en iyi okullarına gitmişti. Bunu bilen ve okuma yazma bilmeyen bir komşusu bir gün Hoca’ya gelmiş: - “Hoca” demiş. “Oğlum Konya’da. Ona bir mektup yazar mısın?” Hoca da: - “Ben Konya’ya gidemem” demiş. - “Sana, Konya’ya git demedim mektup yazmanı istedim.” Hoca: - “Benim el yazımı benden başka kimse okuyamayacağında mektubu okumak için kendim gitmeliyim.” |
Aferin
Hoca kırda dolaşırken bir deli çobana rastlar. Çoban: - “Sen Hoca mısın?” diye sorar. Hoca: - “Evet,” der. - “Sana bir şey sorsam bilir misin?” - “Bilirim sor!...” der. - “Bilmezsen sormayayım. Zira kime sorduysam cevap veremedi.” - “Sor dedik ya...” der. - “Her ay yeni ay çıkıyor, sonra incelip kayboluyor. Sonra yine yenisi çıkıyor. O eskilerini ne yapıyorlar?” - “Bu kadarcık şeyi bilemedin mi?... Bir kısmını kırpıp kırpıp yıldız yaparlar, gökyüzü onlarla dolu. Bir kısmını da uzatırlar şimşek yaparlar, yağmurlu ve fırtınalı günlerde kılıç gibi uzar, sen bunları hiç görmedin mi?” der. Çoban biraz düşünür ve daha sonra: - “Aferin be, der. Gerçekten tam bir Hocaymışsın. Ben de öyle düşünüyordum |
Ezan
Nasreddin Hoca bir gün hem ezan okuyor, hem de camiden koşarak çıkıyormuş. - “Niçin hem ezan okuyor, hem de camiden koşarak çıkıyorsun? Diye birisi bağırmış. Hoca şöyle inandırıcı bir cevap vermiş. - “Bakalım sesim nerelere kadar varıyor diye dinlemeye gidiyorum. |
Kıyamet
- Kıyamet ne zaman kopar? Diye Hoca’ya sormuşlar, O'da: - 2Hangi kıyamet?' demiş. - 'Kıyamet kaç tanedir?' demişler. - 'Aslında kıyamet iki tanedir. Kişinin kendi ölümü küçük kıyamet, dünyanın parçalanması ise büyük kıyamettir. Bizim ev için sorarsan karım ölürse küçük kıyamet. Ben ölürsem büyük kıyamet!' diye karşılık vermiş. |
Büyük Farklılık
Hoca, namaz kıldırıp vaaz vermek ve biraz para elde etmek için üç günlük uzaklıktaki bir köye gitmiş, bir ağanın evine konuk olmuş. Ağa, Hoca’ya bir şey okutmuş, sonra aynı şeyi kendisi okumuş. Hoca’ya bir satır yazı yazdırmış, altına aynı yazıyı kendi de yazmış. Sonra demiş ki: - “Gördün ya, sen okudun, ben de okudum. Sen yazdın, ben de yazdım. Sana ne hacet, aramızda ne fark var?” Hoca: - “Dur demiş, aramızda büyük bir fark var”: Ben üç günlük yolu, yarı aç ve yaya geldim, sense burada rahat huzur içinde yan gelip yatıyorsun. |
Lütfunda hoş, kahrında
Günün birinde uzun bir yolculuktan dönen Hoca, güneş altında koşmaktan yorulur ve dua etmeye başlar. - 'Aman Allah’ım çok yoruldum, daha fazla yürüyemiyorum. Lütfen bana bir eşek gönder.' Kısa bir zaman sonra Hoca yanında eşek de taşıyan bir atlı genç görür. Buna çok sevinir. Atlı yaklaşınca Hoca’yı görür ve ona şöyle der: - 'Sen tembel adam! Niçin burada oturuyorsun? Bak benim eşek yolculuktan ve sıcaktan bitkinleşti. Buraya gel ve onu bir sonraki şehre kadar taşı!' Önce Hoca itiraz etmek ister, fakat genç adamın kendisini döveceğini hissedince korkar. Böylece Hoca eşeği bir sonraki şehre kadar taşımaya razı olur. Yorucu birkaç saatten sonra şehre varırlar. Genç adam Hoca’yı dışarıda bırakarak hana girer. Bunu gören Hoca yorgunluktan yere yığılır ve şöyle dua eder: - 'Oh, aman Allah’ım, artık çok şey öğrendim. Bundan sonra dualarımda dikkatli |
Hoca, abdest alırken suyu bitmiş. Bunun için tek ayağını yıkayamamış.
Namaz esnasında tek ayağı üzerinde duruyormuş. - Hoca, neden tek ayak üzerinde duruyorsun? Diye sormuşlar. Hoca şöyle cevap vermiş: - Bu ayak abdestli değildir. |
Nasreddin Hoca bir cimri tanıdığının evine gittiğinde tanıdığı ona bayat ekmek ile bir tabak bal ikram etmiş. Nasreddin Hoca bayat ekmeği dişi kesmeyince sinirinden balı kaşıkla yemeye başlamış.Ev sahibinin gözü yerinden oynamış :
-Aman efendim, bal ekmekle yenmez ise, insanın içini sıyırır, demiş. Nasreddin Hoca hiç ses çıkarmadan balı bitirmiş ve : -Kimin içinin sıyrıldığını Allah biliyor, demiş. |
Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken :
-Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur.Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır.Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar.Anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmağa başlar.Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır : -Aklın varsa göle koş! |
Nasreddin Hoca'nın evine tüccar arkadaşı misafir olmuş.Hoca ona mantı pişirip getirmiş.Arkadaşı acele edip mantıyı hemen ağzına atınca boğazı yanmış.Boğazının yandığını belli etmemek için başını tavana doğru dikmiş ve yanmanın etkisi gidince de başını tavandan indirmeyip sormuş :
-Hocam bu tavanı ne zaman yaptınız. Hoca hemen : -Boğazıma ateş düştüğü zaman, demiş. |
Bir gün Nasretin Hoca'ya Timur :
-Yahu, şu Abbasi halifelerinin her birisi birer lakab almış kimi El mutazımBillah, kimisi de El mütevekkil-Allah, diye anılıyormuş. Ben acaba onların zamanında hükümdar olsaydım, bana ne ad koyarlardı. Hoca hiç çekinmeden : -Sana da Neüzzü-Billah derlerdi, cevabını vermiş. |
Hoca Nasreddin ölüm döşeğindeymiş. Karısını çağırmış.
-Hanim en güzel elbiselerini giy, iyice kokular sürün, tak takıştır yanıma gel otur. -Ayol hoca delirdin mi sen. Bu durumdayken ben nasıl süslenirim? -İyi ya azrail gelince belki beğenip benim yerime seni götürür. |
Hoca ormana gitmiş.Oturmuş bir dalın üstüne, başlamış kesmeye.Aşağıdan geçen bir yolcu Hoca'ya seslenmiş:- Be adam! İnsan oturduğu dalı keser mi ? Şimdi düşeceksin.Hoca adama aldırmamış; işine devam etmiş.Az sonra dal kırılmış.Hoca, cumburlop düşmüş.Düştüğü yerden perişan seslenmiş:
-Düşeceğimi bildin ne zaman öleceğimi de söyle bari. |
Bir gün nasreddin hoca rüyasında bir adamla konuşuyormuş adam 9 akçe diyormuş.Nasreddin hocada 10akçe diyormuş.Nasreddin hoca rüyadan uyanmış ellerinde hiç akçe yok.Geri uykuya dalmış ve adama demiş tamam 9 akçe olsun.
|
hoca,vaaz için kürsüye çıkar.camideki toplulupa,
-size ne anlatacağımı biliyor musunuz?der. vaazı dinlemeye gelenler, -nereden bilelim,bilmiyoruz...derler. hoca, -bilmiyorsanız,ne diye boşuboşuna anlatayım...diyerek kürsüden inip gider. bir başka zaman yine camiye vaaza gelir,kürsüye çıkar.yine topluluğa sorar: -sizew ne anlatacağımı biliyor musunuz? geçenkinden ders aldıklarından, -biliyoruz...derler. o zaman hoca, -biliyorsanız,ne diye anlatayım boşboşuna...deyip yine kürsüden inip gider. yine bir gün vaaz için gelir camiye,kürsüye çıkar.aynı soruyu sorar: -ey dinleyiciler.size ne anlatacağımı biliyor musunuz? vaazı dinlemeye gelenler,önceden sözleşip öğütleştikleri üzere şöyle derler: -kimimiz biliyoruz kimimiz de bilmiyoruz. hoca, -öyleyse,der,boşuna zamanınızı almayayım da işten güçten kalmayın.bilenler,bilmeyenlere öğretsin... |
Çok değerli bir insan olan Nasrettin hoca fıkraları için teşekkürler dostum.
|
Nasrettin Hoca ve Cimri
Cimri ve boş bogazın biri Hocaya... Ya Nasrettin Hoca demiş demek parayı cok seviyorsun.Acaba neden? Hoca hemen cevabını yapıştırmış: Senin gibilere muhtaç olmamak için... |
Baklava
Hoca aksamleyin eve dogru yururken, baklava seven bir koyluyle karsilasir. -Hoca, kisa bir sure once bir adam buyuk bir tepsi baklava goturuyordu... -Beni ilgilendirmez! -Fakat adam tepsiyi sizin eve goturuyordu. -O zaman seni ilgilendirmez! |
Nasreddin Hoca ya yapılan sataşmalar tükenip bitmez. Akşehirliler bir gün Hoca ya takılır ve sorarlar:
- Hocam senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir aslı var mıdır? Hoca nın böyle bir iddiası elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar: - Her halde öyle olmalı. - Böyle kişiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize de görelim! Hoca: - Pekala şimdi size bir numara yapalım der.. Karşısında durmakta olan çınar ağacına; - Ey ulu çınar çabuk yanıma gel! der. Tabii ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Akşehirliler: -Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin! diye gülünce Hoca: -Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür, der. |
Günlerden bir gün, komşularından biri kan ter içinde gelir Hocaya:
Aman efendi, bizim evde gene bir fırtına koptu; karımla baldızım birbirini boğup bırakıyorlar. Ben söz geçiremedim bunlara; dinlerlerse gene seni dinlerler. Allah aşkına, gel ne söyleyeceksen söyle şunlara! diye yalvarıp yakarır. Hoca şöyle bir düşündükten sonra: Peki ama, bu kavganın aslı, astarı nedir, yaş meselesi mi, baş meselesi mi? diye sorar. Komşusu da: A Hocam, ne yaş meselesi, ne baş meselesi. Gene o, mal, mülk meselesi! deyince, Rahmetli: Korkma öyle ise, der; kadın kavgası yaş meselesinden çıkmadıktan geri, neden çıkarsa çıksın, bir mendil kuruyuncaya kadar sürmez. |
Bir Güne Bir Gün
Bir ramazan, Hoca cerre çıkar. Köyün kentin birinde, oruç ağız vaaz ederken, yeri gelir de, İsa aleyhisselamın dördüncü kat gökte olduğunu söyler. Her şeye akıl, sır erdirmek isteyen kocakarının biri, camiden çıkınca, Hocanın peşine yapışır: sarığını sevdiğim, İsa peygamber için böyle iken, böyle demiştin; acaba iki gözüm, orada ne yiyip, ne içer? demez mi, Hocanın tepesi atar: Be hatun kişi, der; bir gün şu bizim Hoca ne yer, ne içer diye sormuyorsun da, dördüncü kat gökteki mübareği düşünüyorsun! |
DÜNYANIN MERKEZİ
Bir gün Nasrettin Hoca ya arkadaşları şaka yapmak istemişler.Nasrettin Hoca ya -"Hoca Dünya nın merkezi neresidir" diye sormuşlar.Hoca da -"Eşeğimin bastığı yerdir."Demiş.Arkadaşları gülünce de -"İnanmıyorsanız ölçün ." demiş. |
Lütfunda hoş, kahrında
Günün birinde uzun bir yolculuktan dönen Hoca, güneş altında koşmaktan yorulur ve dua etmeye başlar. - 'Aman Allah’ım çok yoruldum, daha fazla yürüyemiyorum. Lütfen bana bir eşek gönder.' Kısa bir zaman sonra Hoca yanında eşek de taşıyan bir atlı genç görür. Buna çok sevinir. Atlı yaklaşınca Hoca’yı görür ve ona şöyle der: - 'Sen tembel adam! Niçin burada oturuyorsun? Bak benim eşek yolculuktan ve sıcaktan bitkinleşti. Buraya gel ve onu bir sonraki şehre kadar taşı!' Önce Hoca itiraz etmek ister, fakat genç adamın kendisini döveceğini hissedince korkar. Böylece Hoca eşeği bir sonraki şehre kadar taşımaya razı olur. Yorucu birkaç saatten sonra şehre varırlar. Genç adam Hoca’yı dışarıda bırakarak hana girer. Bunu gören Hoca yorgunluktan yere yığılır ve şöyle dua eder: - 'Oh, aman Allah’ım, artık çok şey öğrendim. Bundan sonra dualarımda dikkatli olacağım.' |
Yağmurdan Kaçıyormuş!
Bir gün, bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken, Hoca da evinin penceresinde oturarak sokağı seyrediyormuş. Bir ara dostlarından birini, cüppesinin eteklerini beline dolayarak koşa koşa evine giderken görmüş ve pencereyi açarak seslenmiş: - “İnan olsun ki çok ayıp! Senin gibi aklı başında, olgun bir adam, Allah’ın rahmetinden kaçar mı?...” İçinden Hoca’ya hak veren adamcağız, bu sefer ağır ağır yürümeye başlamış; fakat tepeden tırnağa ıslanmış olarak evine varınca, Hoca’nın oyununa uğradığını anlamış. Günün birinde Hoca yolda yağmura tutulmuş; koşar adım evine yönelmiş. Birkaç gün önce kendisiyle alay ettiği ahbabının evi önünden geçerken adamcağız “taşı gediğine koymanın tam zamanı” diyerek, evin penceresinden Hoca’ya bağırmış: - “Hocam, Hocam, Allah’ın rahmetinden niçin kaçıyorsun, ayıp değil mi sana?” Hoca, hiç istifini bozmadan koşmaya devam ederek şu cevabı vermiş: - “Hay anlayışsız, hay!... Ben rahmetten kaçmıyorum; tam tersine yere düşen rahmetleri çiğnememek için koşuyorum!... “ |
Büyük Farklılık
Hoca, namaz kıldırıp vaaz vermek ve biraz para elde etmek için üç günlük uzaklıktaki bir köye gitmiş, bir ağanın evine konuk olmuş. Ağa, Hoca’ya bir şey okutmuş, sonra aynı şeyi kendisi okumuş. Hoca’ya bir satır yazı yazdırmış, altına aynı yazıyı kendi de yazmış. Sonra demiş ki: - “Gördün ya, sen okudun, ben de okudum. Sen yazdın, ben de yazdım. Sana ne hacet, aramızda ne fark var?” Hoca: - “Dur demiş, aramızda büyük bir fark var”: Ben üç günlük yolu, yarı aç ve yaya geldim, sense burada rahat huzur içinde yan gelip yatıyorsun. |
Hoca'nın Tehdidi
Hoca büyük bir açlık hissetmeye başladığı anda uzak bir köye gelir. Oraya vardıktan sonra bütün çiftçileri muhtarın yanına çağırttırır ve kızgınlıkla şöyle der: - “Ben köyünüzde kaldığım müddetçe bana yeterince yemek vereceksiniz. Aksi halde gittiğim son köyde beni aç bıraktıklarında onlara yaptığımın aynısını size de yaparım.” Onu büyük bir büyücü sandıklarından önce korkarlar. Bundan dolayı da istediği kadar ona yemek verirler. Birkaç gün sonra tekrar yola koyulmak istediğinde köydeki meraklının biri sorar: -“Eğer size yiyecek bir şey vermeseydik ne yapardınız?” Hoca o zaman gülerek cevap verir. -“O zaman aç olarak yoluma devam ederdim. Son gittiğim köyde de aynı şeyi yapmıştım |
Hoca'nın Şansı
Günün birinde Hoca ve komşuları yiyecekler üzerine konuşmaya dalmışlardı. Hoca bu konuşmayı sevmiş ve konuştukça da konuşmaya devam etmişti. Bazen konuşur, bazen de dinlerdi. Oradakilerden biri Hoca’ya: - “Hocam şu anda neye sahip olmak istersin?” diye sordu. Bunun üzerine Hoca düşünmeden: - “Helvam olsun isterim. Uzun zamandan beri helva yemeye fırsatım olmadı” diye cevap verdi. Bunun üzerine komşusu: - “Hocam bu niye böyle?” diye sordu. Hoca da: - “Evet, unumuz olduğunda şekerimiz yoktur. Şu anda biraz şekerimiz var, fakat yağımız yok. Yağı bulduğumuzda da, un bulamayız. Bu yüzden helva yemedim” diye devam etti. - “Çok doğru Hocam! Hepsinin tam olarak bulunduğu bir anınız olmadı mı?” diye arkadaşları sordu. Bunun üzerine Hoca: - “Ha, o zaman da ben evde değildim” diye cevap verdi. |
Hepsinin Tadı Aynı
Hoca, eşeğine iki küfe üzüm yüklemiş, evine götürüyormuş. Şehre girince çocuklar başına üşüşüp “Hoca Hoca” demişler, “bize birer salkım üzüm ver”. Hoca, çocukların çokluğunu görünce her birine üçer beşer üzüm vermiş. “Hoca” demişler “bu kadar az verilir mi?” Hoca demiş ki: - “Çocuklar, küfelerdeki bütün üzümlerine tadı da bir tanesinin tadı da aynı. Az yemekle çok yemek arasında bir fark yok ki.” |
Tilki
Günün birinde Hoca komşu köyle gitmiş. Köye geldiğinde büyük bir heyecan varmış. Köylüler ona bir tilkinin birçok tavuğu, kazı, ördeği ve hindiyi yediğini anlatmışlar. Köylüler tilkiyi yakalamış, intikam almak için de hayvanı basit bir şekilde değil, aksine işkence yaparak öldürmek istemişler. Hoca’ya sormuşlar: - Hoca, bize öğüt verir misin? Hoca cevap vermiş: - Evet, tabii arkadaşlar. Siz her şeyi bana bırakın. Köylülerde Hoca’ya güvenmişler. Hoca paltosunu ve kavuğunu çıkarıp her ikisini de tilkiye giydirmiş. Daha sonra tilkiyi salıvermiş. Köylüler Hoca’ya sormuşlar: - Neden böyle yaptın? Hoca cevap vermiş: - Korkmayın, ahali! Tilkiyi gören herkes onu imam zannedecek. Böylece o birkaç gün aç kalacak. |
Haddini Bil
Hoca tarlada çalışırken yorulunca ceviz ağacının gölgesine oturur ve kendi kendine: -"Şu işe bak kocaman kabaklar yerdeki ufacık sapa bağlı, küçücük cevizler koca ağaçta asılı.." daha Hoca bunları düşünürken ağaçtan kafasına bir ceviz düşünce hemen: -"Ey büyük Allah'ım bu kulunu affet, senin işinin hikmetinden sual olunmaz ya şu ağaçta kabak gibi cevizler yetişseydi halim nice olurdu." |
Böyle Olmalı
Hoca kıyı boyunca uzun bir yolculuk yapmaktadır. Fakat gel gör ki bu sıcak havada suyu da bitince susuzluktan dudakları bile kurumuştur. Ne kadar kendini sıksa da susuzluğa dayanamaz ve biraz olsun belki susuzluğumu dindirir diye deniz suyundan içmeye karar verir. Ama nerede! Susuzluğunu dindirmesi bir yana Hoca tuzlu suyu içince içi bir kat daha yanar. Yola bir miktar devam edince bir tatlı su birikintisine rast gelir ve kana kana içer. Sonrada kavuğunu çıkararak içine su doldurur ve kendinden emin adımlarla denizin kıyısına gelir ve kavuğundakini denize doğru savurarak: - “Bırak kabarmayı, dalgalanıp köpürmeyi su dediğin böyle olur.” |
Hak etmiş
Hoca su içmek için bir çeşmenin başına gelir fakat bakar ki çeşmenin ağzı bir ağaç parçasının ucuna bez sarılarak kapatılmış. Ayağını çeşmenin duvara yaslayıp şöyle bir asılınca tıkacın yerinden çıkmasıyla birlikte çeşmeden fışkıran su Hoca'yı baştan aşağı ıslatır. Homurdanarak yerinden kalkan Hoca: - Belli ki hak etmişsin de ağzını böyle ot tıkamışlar. |
Birlikte Gelin
Hoca kilerden bir şeyler almak için içeri girer fakat içerisi karanlık olduğundan bir anda içi patates dolu bir eleğin kafasına düşmesiyle kendini yerde bulur. Biraz sonra kedini toparlar ve ayağa kalkar. Bir kaç adım atmıştı ki ayağı eleğe geçince tekrar yere düşer. Başından sonra sırtını da inciten Hoca birazda sinirle eleğe bir tekme savurur. Elek duvardan seker ve Hoca'nın alnını çizer. Hoca sonunda dayanamaz ve duvarda asılı yatağan kılıcına sarılarak: - “Hadi bakalım elekler! Şimdi hanginiz gelse umurumda değil.” |
Yenisi
Günün birinde Hoca'nın karısı ölür. Fakat Hoca'da ciddi bir üzüntü belirmez. Bir müddet sonra eşeğide ölünce hoca yas tutmaya başlar. Bu işe şaşıran komşuları sorar: - "Bu nasıl iş Hocam karın öldüğüne bu kadar üzülmedin, eşeğin öldü bir haftadır ağzını bıçak açmıyor?" - "Karım öldüğünde hepiniz, üzülme daha genç ve güzel yeni bir hatun buluruz diye beni teselli ettiniz fakat hiç kimse yeni bir eşek alalım demiyor." |
Daha ne kadar gideceğiz?
Hoca ile hanımı dört günlük yola daha yeni çıkmışlar. Hoca yola çıkar çıkmaz hanımına: - "Daha ne kadar gideceğiz hatun?" diye sormuş. Hanımı hocanın sorusunu şu şekilde cevaplandırmış: - "Bugün ile yarın gidersek daha iki günlük yolumuz kalır." Bunun üzerine hoca: - "Desene hatun, yolu yarıladık." |
Öldü
Hoca Konya’dayken biri gelip: -Karın öldü! demiş. Hoca: -Nasıl olsa boşayacaktım, ölsün! diye cevap vermiş |
Görürsem Söylerim
Bir arkadaşı Nasreddin Hoca’ya gelmiş. - Bana bak Hoca, kulağını bükmesi benden... Şu karına bir şey söyle, sabahtan aksama kadar ev ev dolaşıyor, konu komşu bırakmıyor... Söyle de azıcık evinde otursun. Hoca: - “Peki, görürsem söylerim...” |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:13 . |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Dizayn ve Kurulum : Makinist