![]() |
Çömçe Gelin:
Bu, oyun, kurak geçen ve yağmura ihtiyaç duyulan senelerde orta yaş çocuklar tarafından oynanan bir oyundur. Şanlıurfa’da yağmur ihtiyacından dolayı büyükler “yağmur duası”na çıkarken çocuklar da kendi mahallelerinde kapı kapı dolaşıp bu oyunu oynayarak Allah’tan yağmur yağdırmasını isterler. Büyüklerin çocukları oynamaları için yönlendirdikleri bir oyundur. Oyun için önce küçük bar çapraz tahta çakılır. Bir insanın kol ve bacaklarını andıran bu çapraz tahtaya yırtık veya eski bir elbise giydirilir. Oyun grubunun başı, eline bu “Çömçe Gelin”i alarak arkadaşlarını da peşine takar ve kapıları teker teker dolaşmaya başlarlar. Çocukların çaldıkları kapı açılınca oyunu oynayan çocuk grubu hep bir ağızdan şu tekerlemeyi söyler: Çömçe gelin nur ister Allah’tan rahmet ister Koç koyun kurban ister Göbekli harman ister Balıklara yem ister Ver Allah’ım ver bi yağmırdan bi sel Kapıyı açan kişi de bu tekerlemeyi dinledikten sonra o ana kadar elinde hazırladığı kova ile Çömçe Gelin’in başına (bazen şaka olsun diye çocukların da başına) su döker. Bu arada ev sahibi çocuklara, balıklara yem olsun diye bir miktarda bulgur verir ve evinden uğurlar. Bu gezi her kapıda aynı minval üzere bir süre devam eder. Çocuklar topladıkları bulgurların bir kısmı ile kendilerine çiğköfte yapıp yerler. Bulgurların önemli bir kısmını da Balıklıgöl’e ***ürülüp oradaki (halk tarafından kutsal bilinen) balıklara yem olarak atarlar. Bu arada Balıklıgölde çocuklar ellerini açıp Cenab-ı Allah’a yağmur yağdırması için dua ederler |
Yaş Gruplarına Göre Çocuk Oyunları
1. Bebek Oyunları Bu oyunlar genellikle ev halkının çocukları ile oynadıkları 0-5 yaş grubuna hitap eden oyunlardır. Bazıları şunlardır: İnne Minne Kirazı, El Elin Üstünde, Mini Mini Havuz, Kala Kala, Geldi-Geldi Güldü, Şakşaka Lillo Hacı Baba, Uçtu Uçtu Kuş Uçtu. Kala Kala: Bu oyun özellikle baba ve ağabeylerin minik çocukları eğlendirme, onlara haşır neşir olma oyunudur. Oyunu çocuğa oynatacak olan büyük yere yatar ve ayaklarını havaya kaldırır. Çocuğun karnı, ayaklarının taban kısmına yerleşecek şekilde konulur. Oyunu oynatan büyük, çocuğun ellerini tutar. Daha sonra ayaklarını yavaşça indirip kaldırarak çocuğa “Kala Kala Kala Kala Kala” diye yarım bir tekerleme söylenir. Ayaklarının üstündeki çocuk yere inip havaya çıkarken söylenen tekerlemeden de aldığı zevkle gülüp eğlenir. |
Geldi Geldi Güldü:
Bu oyun da yine bebeklerin ağlamalarını dindirmek için oynanır. İşaret parmağı ve orta parmakların ucu yerden çocuğa doğru yavaş yavaş yürütülerek “geldi geldi geldi, güldü, gıdı gıdı” diye parmaklar çocuğun kollarına sonra da boynuna doğru yürütülerek, çocuk boynundan gıdıklanır. 2. Orta Yaş Çocuk Oyunları Bu oyunlar 5-12 yaş grubu çocuklar arasında oyananan oyunlardır. Bu oyunlarla çocuklar artık sokağa çıkmaya başlamışlardır. Oyunlar genellikle arkadaş grupları arasında, bazen de evde misafir veya akraba çocukları ile oynanır. Bazıları şunlardır: Deleme Çalmak, Çelik Çubuk, Ebe Saklama, Köşe Kapmaca, Çındır Pır, Duvardan Duvara, Kör Ebe, Bezirgan Başı, Açıl Kilidim Açıl, Al Kuç Mal Kuç, Beş Parmak, Dello Bir, Çile Bülbülüm Çile, Çömçe Gelin, Pış Kutte, Elim Sende, Hop Leyli veya Yerde Ne Var, Hamam Puç, Yaz Geliy Güz Geliy |
Açıl Kilidim Açıl:
Bu oyun kış gecelerinde evlerde misafir çocukları ile oynanan bir oyundur. Çocukların tümü oturmuş vaziyette ellerini yumruk yaparak üst üste korlar. Ebe olan çocuk işaret parmağı ile yumruk halinde üst üste duran elleri açmaya çalışır. Her birinde “Açıl Kilidim Açıl” dendiğinde eller açılır. Böylelikle en alttaki ele gelinir. Ebe “açıl kilidim açıl” sözü ile bu eli açamaz. Bu sırada son elin sahibi ile ebe arasında sorulu cevaplı şu konuşma geçer. - Hani bunun kilidi? / “Kuya Düştü...” - Kuyu nicoldu? / “İnek İçti...” - İnek nicoldu? / “Dağa kaçtı...” - Dağ nicoldu? / “Yandı kül oldu...” - Külü nereye savruldu? / “Havaya..!” Bu konuşmadan sonra çocukların gülüşmeleri arasında son el de açılır. Oyun bu şekilde ebe ile en alttaki elin sahibi değiştirilerek devam edip gider. |
3. Büyük Çocuk / Genç Oyunları
Bu oyunlar da 12-18 yaş arası çocuklarla gençlerin oynadıkları oyunlardır. Yaş ilerledikçe oyunların kurallarında ve ceza şartlarında zorlukların başladığı görülür. Bu oyunlar daha güçlü ve yaşça büyük çocuklar arasında, özellikle de artık gruplaşmaya başlamış olanlarca oynanır. Bu oyunlarda sokaklar veya mahalleler arası rekabet de vardır. Bazıları şunlardır: Sapan Harbi, Gülle-Peste Oyunu, Birdir Bir, Eşşek Bekleme, Yastık Taklası, Koza Kırık, Tolaka, Kasa Kasa va Kasa, Mehlemizde Yiğit Çok, Derrebu Derinebu, Yüzük Saklama Oyunu (Fincan Oyunu), Kolçı Kaçakçı, Hac Haccik, Arpa Çarpa, Pabuç Atlama |
Birdir Bir
Bu oyun gençler arasında özellikle kır gezmelerinde oynanır. Açık saha oyunudur. Uzun ve ayrıntılı bir oyundur. Bir takım yeteneklerin gelişmesinde etkilidir. Taş tutmak suretiyle bir “ebe” seçilir. Ebe bazı oyunlarda “ayrıcalıklı kişi” olduğu halde bu oyunda “cezalı oyuncu”dur. Ebe olan oyuncu ellerini dizlerinin üzerine koyarak iyice eğilir. Diğer oyuncular ebenin üstünden atlayarak geçerler. Oyunun ilk dört atlayışı alıştırma atlayışlarıdır. Her birinde “Birdir Bir, İkidir İki, Üçtür Üç, Dörttür Dört” deyi söylenerek ebenin üstünden atlanır ve karşı tarafa geçilir. Sözleri, tam atlarken söylemiyen oyuncu yanar ve ebe olur. Beşinci atlayışta ilk atlayan kişi bir mendili ebenin sırtına atlarken bırakır ve “Beş, değmeden geç” der. Diğer oyuncular da onu takip ederler. Ebenin sırtındaki mendili yere düşüren oyuncu, ebenin yerine cezalanır ve yatar. Altınca geçişte yine birinci atlayan “Altı, mendil kalktı” diyerek atlar. Diğerleri de ebenin üstünden atlar. Yedinci atlayıştan sonra oyunun en heyecanlı bölümlerinden biri başlar. Birinci oyuncu ebenin üstünden atlarken “sekizim sek sek tek ayak” diyerek atlar ve tek ayak üzerine karşı tarafa konup bekler. Diğer oyuncular da aynı şekilde oyunu tekrarlarlar. Karşı tarafa, tek ayak üzerine atlayıp geçemiyen oyuncu ebenin yerine yatar. Bütün oyuncular ebenin üstünden atlayıp tek ayak üzerine karşı tarafta durmayı başarmışsa birinci oyuncu yine tek ayak üzerine diğer oyuncuları gezdirmeye, sektirmeye başlar. İstediği kadar zor yerleri gezdirebilir. Ebe de oyuncuları takip eder. Oyunculardan herhangi biri yorulup diğer ayağını yere basarsa ebenin yerine yatar. Oyuncular bu sektirme dolaşma sırasında ancak birinci oyuncu izin verirse durup dinlenebilirler. Dokuzuncu atlayışta birinci oyuncu “dokuzum durak” diyerek atlar ve düştüğü yerde durur. Diğer oyuncular da aynı şekilde atlamaya başlarlar. Oyuncular atlama sırasında karşı tarafta daha önce atlayıp durmakta olan oyunculardan birine değerlerse veya atladıktan sonra düştükleri yerde kıpırdarlarsa ebenin yerine cezalanıp yatarlar. Onuncu atlayışta “On’um vurak” diye atlanır ve ebenin sırtına hızla vurularak atlama yapılır. Vurmak istemiyen oyuncu “bağışladım” diyerek atlayışını yapar. Onbirinci atlayışta oyuncular “onbirim yağlı çörek” diyerek atlarlar. Atlama yapılırken yerden alınan taş, bez, cam parçası, tahta gibi parçalar ebenin sırtına bırakılır. Ebenin sırtına eşya bırakmayan veya bırakılanları düşüren oyuncu ebe olur ve yatar. Onikinci bölümde “onikim fıstık kırmak” diye atlanır. Bu arada yerden alınan iki taş parçası birbirine vurularak atlama yapılır. Bazı oyuncular ellerini de çırpabilirler. Onüçüncü bölümde yere bir çizgi çizilir. Ebenin gözü bağlanır. Atlayanlar “Onüçüm postal teki” diyerek atlarlar. Ebenin eline de bir postal (ayakkabı) teki verilir. Atlayanlar bittikten sonra ebe gözünü açarak o sırada sağa-sola koşuşmakta olan oyunculara postal tekini fırlatır. İsabet ettirdiği oyuncu kendisinin yerine ebe olur ve yatar. Ondördüncü atlayışta birinci oyuncu “ondördüm sesler kısıldı” diye atlar ve karşı tarafa geçince ağzını açmaz, konuşmaz. Diğer oyuncular da atlayışını tamamladıktan sonra ebe kalkarak çeşitli hareketlerle oyuncuları konuşturmaya, güldürmeye çalışır. Konuşan veya gülen oyuncu ebe olur. Onbeşinci atlayışta “onbeşim jandarmalar” diye atlanır. Bütün oyuncular atlayışlarını tamamlayıp koşmaya başlar. Ebede bunları yakalamaya uğraşır. Yakalanan veya ebenin elini vurduğu oyuncu ebe olur. Onaltıncı atlayışta birinci oyuncu “onaltım sahra topu” diyerek elini top gibi ebenin sırtına hızla vurup atlar. Diğer oyuncular da onu takip ederek aynı şekilde atlarlar. Daha sonra sayılar yeni şekillerle çoğaltılarak veya yeniden başa dönülerek BİRDİR BİR oyunu sürdürülür |
Şanlıurfa Halk Müziği'ne Genel Bir Bakış
Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü Şanlıurfa Halk Müziği'ne Genel Bir Bakış Şanlıurfa Halk Müziği, ezgi yapısı, söz zenginliği, eser sayısı, kaliteli ve sistemli icrası ile Türk Halk Müziği içinde seçkin bir konuma sahip olmuştur. Güzel icra yeteneğine sahip yöre sanatçılarının ses rengi ve ağız özellikleriyle bütünleşen bu müzik, yurdumuza güzellikler dünyasının kapısını açmıştır. Şanlıurfa müzik kültüründe “sıra geceleri” ve “yatı geceleri”nin özel bir rolü bulunmaktadır. Haftada bir gece evlerde toplanarak sıra gezen gruplar ile birkaç gün kalmak üzere dağlara yatıya giden grupların içinde çalgı takımı ve okuyucular da bulunur. Bu gecelerde sohbetlerin yanısıra usta-çırak geleneği içerisinde makam geleneğine göre sistemli müzik icra edilmekte olup gençler ilk müzik bilgisi ve terbiyesini bu gecelerde almaktadırlar. Şanlıurfa Halk Müziği ürünleri sanat değeri yüksek, insanı yürekten etkileyen, içli ve duygulu eserlerden oluşmaktadır. Duyguların, düşüncelerin, sevginin, ıstırabın, mutluluğun ve hayatın diğer özelliklerinin türkülere, hoyratlara, gazellere ince ince işlendiği Urfa Havaları müzik camiasınca ve geniş kitlelerce sevilmekte ve zevkle dinlenmektedir. Ağızları, müzik anlayışları, etkilenmeleri, makam geleneğine bağlı müzik icrası gibi ortak özellikleri, benzerlik veya yakınlıkları olan bilhassa; Kerkük, Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa gibi illerin türkülerinde çok çeşitli varyantlar olabilmektedir. Bir Şanlıurfa türküsünün Elazığ veya Malatya türküsü, bir Elazığ türküsünün de Malatya veya Diyarbakır türküsü olarak kaydına rastlanmıştır. Bu yörelerin önemli oranda melodi (ezgi) benzerlikleri olan türkülerinin varlığı bilinen bir gerçektir. Yörelerin kendi kendilerine mal ettikleri fakat aslında kendilerinin olmayan türküleri de vardır. Halk müziği derlemeleri ve araştırmalarında bazı türkülerin hangi yöreye ait olduğunun kesin olarak tespiti çoğu kez mümkün olmamaktadır. Bazı eserlerin daha geniş bir coğrafyada sevildiği ve daha ortak izler taşıdığı görülmektedir. Bu durum halk müziğine ayrı bir güzellik ve zenginlik katmaktadır. Şanlıurfa Halk Müziği sahasında araştırılacak, incelenecek ve derlenecek birçok ürün bulunmaktadır. Konuyla ilgili kurum ve kuruluşlar ile araştırmacıların yapacağı yeni çalışmalar bu kültür mirasımızın gelecek kuşaklara aktarılmasını ve yaşatılmasını sağlayacaktır. |
Şanlıurfa Sosyal Hayatında Gelenekler
Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü Şanlıurfa Sosyal Hayatında Gelenekler Şanlıurfa'da günlük hayat oldukça renkli ve canlıdır. Urfalılar'ın sosyal ve günlük yaşantılarında, başka yerlerde olmayan, görülmeyen özellik ve motifler vardır. Günlük hayattaki gelenekler, çoğu kez mevsimlere göre şehir merkezi ile kırsal kesimdeki hayat arasında farklılıklar gözlenir. Sahaniye Şanlıurfa'ya özgü bir toplantı ve eğlence biçimidir. Genelde orta yaş arkadaşlar arasında yapılır. Kaç kişi arasında olacağına dair kesin bir kural yoktur. Sahaniye gezecek arkadaşların çok samimi ve akran olması gerekir. Sahaniye'de arkadaşlıklar daha da pekişik ve ilerler. Sahaniye gezmeleri genelde kış aylarında, özellikle ramazanlarda olur. Belirli bir arkadaş grubu ya belirli bir yerde, bir odada toplanırlar, ya da herbirinin evinde sırayla birer gece toplanırlar. Üst üste her gece olabileceği gibi, gün aşırı ya da haftada 2-3 gece de yapılabilir. Sahaniyede genel kural, herkesin evde pişirilen yemekten toplanılacak yere getirmesidir. Sözgelimi, arkadaş grubu 8 kişiyse o gece sofraya 8 çeşit yemek konulmuş olur. Sahaniyede bazen yemekler ve tatlılar, arkadaşlar arasında taksim edilir. 8 kişi 2 gruba da ayrılabilir 4 kişi bur gece, diğer 4 kişi de başka bir gece yapar. Sahaniyede yemek, genelde yer sofrasında yenilir. Ev sahibi-misafir ayrımı yoktur. Herkes ev sahibi gibi hizmet eder, sofrayı hazırlar. Sözgelimi çiğköfte yapılacak ise, köfteyi en iyi yoğurabilen yoğurur. Köfte olunca ayran mutlaka olur. Yemekten sonra da tatlı yenir. Gerek yemek ve gerekse tatlılar mutlaka evde yapılır. Çarşıda pek yapılmaz ve çarşıda yaptırılan yemek ve tatlıya da sofrada itibar edilmez. Bazı evlerin kendine özgü, meşhur yemek ve tatlıları vardır. İyi hazırlanmış yemek ve tatlı getiren önce methedilir, iltifatlar yağdırılır, gururu okşanır ve sonunda da ödül!) olarak bir ziyafet yüklenir. Oda Geleneği Oda, sıra gecelerine çok benzer. Aynı çevrenin arkadaşları belirli bir yerde bir oda veya bir daire tutar ve sererler. Sergi için gerekli eşya ve malzemeleri ya çarşıdan ortaklaşa alırlar, ya da herkes evinden birşeyler getirir. Bir de işleri yapacak etrafı temizleyecek bir adam tutarlar. Odanın bütün giderleri ortaklaşa ödenir. Odada cumartesi öğleden sonra ve Pazar günleri oturulur. Odaya her gece belirli bir saatte gelinir. Orta hizmetini gören adam, daha evvel gelir. Temizliği yapar, mangalı ya da sobayı yakıp odayı ısıtır. Acı kahveyi hazırlar. Nargile içenlerin nargilelerini temizler. Odaya, sahaniye usulü yemek getirilebilindiği gibi harafane de yapılarak çeşitli yemekler ya da çiğköfte yapılır ve yenir. Odadaki yemekleri yemek yapabilenler yapar. Odada oyunlar oynanır, saz çalınıp türküler ve gazeller söylenir. Sohbet edilir, hatıralar anlatılır ve kitaplar okunur. Oda genelde her gece açılır. Bilhassa yağmurlu ve soğuk kış günlerinin pazarlarında oda alemleri çok güzeldir. Pazar günleri hava açık ve kıra gitmeye uygunsa oda arkadaşları hep birlikte kıra giderler. Bu bir köy olabileceği gibi, bahçe de olabilir. |
Bağ-Bahçe-Dağ Gezme ve Yatı Geleneği
Bağ, bahçe dağ gezme ve yatmaları Urfalı'ya özgü bazı özellikler taşır. Kırlara bahar ve yaz aylarında gidilir. Kişi sınırlaması yoktur. 5 ila 20 arkadaş arasında değişir. Yatıya ya devamlı, ya da bir-iki geceliğine gidilir. Devamlı gidenler, daha donanımlı giderler, gedecekleri yere önce halı, kilim, keçe ve hasır gibi yere serileceklerle yataklarını ***ürürler. Geceleri soğuk olacağı gibi kürkler de unutulmaz. Ayrıca, gerekli mutfak malzemeleri, mangal, kebap için şiş ve kömür de ***ürülür. Yatıda genellikle 1-2 gün kalınabilir. Bir ay ve daha fazla kalan gruplar da olur. Kalma süresi, arkadaş grubunun durumuna göre değişir. Cumartesi ve Pazar günleri devamlı kalınır. İş günlerinde, ise, sabah erkenden şehre gelinir, akşamları dönülür. Yemek ya sırayla yapılır, ya herkes elinden geleni yaparak ortaya koyar, ya da yemek pişirmesini bilenler devamlı yemek yapmayı üslenirler. Her grup bir adam tutar. Bu adam etrafı temizler, bulaşıkları yıkar, ateş yakar ve gerekirse şehre giderek malzeme ve yiyecek satın alır. Ulaşım ve yük taşıma aracı genellikle ya bir merkep, ya da bir beygirdir. Geceleri sazlar, cümbüşler çalar, Davûdi sesliler gazel ve türküler okur. Bu gazel ve türküler etrafındaki komşu gruplardan duyulur. Duyanlar da, gazel, türkü ve hoyratlara cevap verirler. Bu hallerde bazen iddialaşmalar olur. Karşılıklı söylemeler sabaha kadar devam eder. Dağlarda yatıya kalmak çok eski bir gelenektir. Gitmenin, kalmanın, yemek hazırlamanın, yemek yemenin, oturmanın ve eğlenmenin bir adabı vardır. Adaba uymayanlar, taşkınlık yapanlar gruptan uzaklaştırılır. Bir yada iki geceliğine yatıya gidenler ise, ya Cuma, ya da cumartesi akşamı gidip Pazar akşamı dönerler. Geçmişte kadınlar da kıra giderlerdi. Çarşamba ve Cumartesi günleri öğleden sonraları genellikle aile fertleri, komşu ya da akraba aile eşliğinde giderlerdi. Kadınların gittikleri gezi yerleri günümüzde artık iskan sahaları oldu, gecekondularla kaplandı. Kadınlar genellikle çiğköfte ile giderler, bazen de evde yaptıkları yemekleri ***ürürlerdi. Özellikle erkeklerin gittikleri başlıca dağ ve diğer mesire yerleri şunlardır: Kanlı Mağara, Delikli Mağara, Şıh Maksut, İpek Mağarası, Merkêfe, Top Dağı, Dip Karlık, Karlıklar, Dev Teşti, Halepli Bahçesi, Karaköprü, Cavsak Suyu ve Zeytinlik |
Bu güzel ilimizi bize tanıttığın için teşekkür ederim...
|
Harefene
Harefene akran ve samimi arkadaşlar arasında olur. Varlıklar ve gençler harefeneye pek itibar etmezler. Bu bakımdan harefene daha çok dar gelirliler arasında yapılır. Harefenede yapılan masrafları bölüşmek esastır. Tüm masrafları bir ya da iki kişi yapar. Sonra bölüşülür. Harefene gündüz olabileceği gibi gece eğlencelerinde de olur. Sünnet Düğünü Sünnet düğününde yine küvre denilen vekil vardır. Küvre sünnet olacak çocuğu veya çocukları kucağına alarak sünnet ettirir. Sünnet düğününden birkaç gün önce, gelecek olan misafirlere verilmek üzere yemekler hazırlanır. Sünnet düğününün belli başlı yemeği yörede tirit denilen yemektir. Sünnet düğününden bir gün önce sünnet olacak çocuk at, atlı araba, otomobil v.s. binek hayvanı veya vasıtalardan biriyle şehirde gezdirilir. Genellikle Dergâh denilen İbrahim Halil Camii'ne ***ürülerek buradaki kutsal olduğuna inanılan suyla yüzü yıkanır ve içirilir. Sünnet yapılacak günün (genelde Pazar) sabahı erken saatlerde misafirler toplanırlar. Sünnet olacak çocuğu küvre kucağına alarak sünnet yapılacak masanın yanındaki yerde oturur. Sünnet anında uyuşturucu iğne yapılmadığından, sünnet olacak çocuk acıyı duymasın diye sürekli ağzına şeker ve lokum konur. Hazırlanan yatağına yatırılır. Yemeğe misafirler gruplar halinde alınır. Yemekten sonra ise yine acı kahve ve sigara ikram edilir. |
Kirvelik
Türk toplumunda kirveliğin yeri ve önemi büyüktür. Urfa'da ise kirvelik çok daha başka anlamlar yüklenir, derin bağlar kurar. Oğlunu sünnet ettirecek ya da evlendirecek ailenin kirvesi yoksa, aile reisi çok iyi düşünerek, ailenin kirveliğini yapacak uygun birisini bulur. Seçilen adaya kirvelik önerilir. Aday genellikle öneriyi kabul eder. Zira, kirvelik, bir onur ve itibar meselesidir. Kirvelik kabul edilmişse, kirveye uygun bir hediye gönderilir. Bu çocukların sünnetine ya da delikanlılarının evlenmesine işarettir. Kirve hediyesini hoşnutlukla alır. Sünnet sözkonusu ise, çocukların sünnet elbiselerini yaptırır; evlenme ise, düğün, süpha, hamam yemeği ve diğer törenleri üstlenir. Düğünde damadın elbisesini giydirir. Düğünde damadın yanıbaşında bulunur ve süpha ziyafetinde damat ile beraber tahtta oturur. Aşçıya, davulcuya, berbere, kahveciye ve gereken yerlere damat ile birlikte bol bol bahşiş verir. Damadın gerdeğe konulmasında bulunur. Düğünden sonra, uygun bir hediye ile evli çifti ziyarete gider. Kirve, ailenin kirvesidir. Genellikle kendisine, “Kirve” diye hitap edilir. Kirve ile kirve olunan aile arasında çok sıkı ilişkiler kurulur. Bu ilişki, kan bağı kadar yoğun ve güçlüdür. İki aile artık birbirinden kız alıp vermez. Kirvenin saygınlığı ve otoritesi tartışılmaz. Kirvelik, babadan oğula geçer. Eğer arada çok önemli bir problem çıkmaz ise, kirvelik bağı asla kopmaz, devam eder. Beş-on kuşak ötelerden gelen kirvelikler vardır. Kirvenin oğlu olmaz ise, kendisinden sonra, kirvelik de noktalanmış olur |
Şanlıurfa'da Ziyaret ve Adak Yerleri
Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü Şanlıurfa'da Ziyaret ve Adak Yerleri Hz. İbrahim Peygamber Makamı Şehir merkezindedir. Hz. İbrahim Peygamber’in doğduğu rivayet edilen mağaradır. Adak adanır. Çocuk sahibi olmayı dileyenler, çocukları erken doğarsa adını İbrahim Halil koyarlar. İçinde su da olan mağaranın sinir ve ruh hastalarına iyi geldiği öne sürülmektedir. Eyyup Peygamber Makamı Şehir merkezinin güneyindedir. Hz. Eyyup Peygamber’in burada iyileştiği ve yaşadığı rivayet edilir. Buradaki suyun şifalı olduğu öne sürülür. Mağarası, Şanlıurfa’nın bilinen adak yerlerinden biridir |
Eyyup Nebi
Türbe, Viranşehir yakınlarındaki Eyyup Nebi Köyü’nde bulunmaktadır. Türbede Hz. Eyyup (a.s)’un kabri bulunmaktadır. Ayrıca köyün güney batısında Hz. Elyesa’ (a.s) ın türbesi bulunmaktadır. Köy mescidinin kuzeyinde Hz. Rahime Hatun’un türbesi bulunmaktadır. Şeyh Hayat El-Harrani Şeyh Hayat el-Harrânî’nin adı Kays idi. Harran’da doğup, orada yaşadığı için kendisine el-Harrânî denilmiştir. Devrinin en büyük evliyasındandır. Şeyh Hayat el-Harrânî için, vefatından sonra tasarrufları devam eden dört evliyadan biridir denilmektedir. Babası da büyük evliyadandır. Hayat el-Harrânî, h. 581 m. 1185’de vefat etti. Harran’da defnedildi. 1195’de üzerine bir türbe yapıldı. Hayat el-Harrânî Hazretleri çok keramet gösteren bir veli idi. Bugün türbesi halk tarafından ziyaret edilmektedir |
Şeyh Mes’ud (Şıh Maksut)
Şanlıurfa’ya ne zaman geldiği belli değildir. Nişabur’dan Urfa’ya geldiği bilinmektedir. Türbesi ve tekkesi Şanlıurfa’nın güneyinde, Urfa Kalesinin de güney tarafına düşen tepenin üzerindedir. Mezarı bu türbenin içindedir. Devrinin alim ve mutasavvuflarındandır. Halk arasında “Şıh Maksut” diye yanlış tanınmaktadır. Asıl adı Şeyh Mes’ud’dur. Bu türbe hem bir ziyaret yeri etrafı ise bir mesire yeridir. Türbe Selçuk Mimari tarzında yapılmış olup, kubbesi yarı açık bırakılmıştır. Şeyh Mes’udun mezarı türbenin doğu tarafında bulunan eyvanın bodrumundadır. Normal olarak eyvanın için de tahtadan bir sanduka vardır ve üzeri yeşil bir kumaşla örtülüdür. Bu sandukanın içi boş olup evyanın altındaki bodrumda mezar bulunmaktadır. Burada beş mezar bulunmakta; bunlardan biri Şeyh Mes’ud’un, biri kız kardeşinin, diğer üç mezarda müritlerinin mezarlarıdır. Mezarların bulunduğu bu bodruma inecek bir kapı bulunmamaktadır. Şeyh Mes’ud tekkesinin içinde mescid, çilehâneler ve misafirler için ayrılan odalar bulunmaktadır. Hoca Ahmed Yasevi’nin halifelerinden biri olduğu sanılmaktadır. Nişabur’dan Anadolu’ya gelerek halka İslâmiyeti öğretmekle görevlendirilmiştir. Uzun yıllar Urfa’da müslümanlığa hizmet etmiş evliyadandır |
Bediüzzaman Ahmed El-Hemedâni
Bediüzzaman Ahmed el-Hemedâni hazretlerinin türbesi, kendi adını taşıyan mezarlığın ortasındadır. Türbenin üzerinde açık bir kitabe bulunmaktadır. Bediüzzaman Ahmet el-Hemedani hicri 1209 senesinde vefat etmiş ve bu türbeye defnedilmiştir. Halk tarafından devamlı ziyaret edilen türbenin etrafında birçok meşayıh ve ulema mezarı bulunmaktadır. Hacı Kermo Kadiri şeyhidir. Hacı Kermo diye şöhret kazanmıştır. Bu Kadiri Şeyhi’nin mezarı Harrankapı Kabristanındadır. Devrinin alim ve mutasavvuflarındandır. Hicri Zilkade 1234 (miladi Agustos 1819) senesinde vefat etmiştir. Asıl adı Haci Abdülkerim olan Hacı Kermo, aslen Bağdad’lıdır. Urfa’ya ne zaman geldiği bilinmemektedir. Mezarı halk tarafından ziyaret edilmektedir |
Yakup Kalfa
Onyedinci yüzyıl Kadiri şeyhlerindendir. Urfa’lı Şair Nâbi’nin şeyhidir. Türbesi Şanlıurfa kalesinin eteğinde ve Aynı Zeliha gölünün güney batısındadır. Türbesinin bulunduğu mahalleye “Yakupbiye Mahallesi” ismi verilmiştir. Şeyh Ali Dede Aslen Tunus’lu olan Şeyh Ali Dede, Şâzeliyye Tarikatı kurucusu Hasan Şâzeli Hz.’nin torunlarındandır. Doğum ve vefat tarihleri bilinmemektedir. Şeyh Ali Dede, muhtemelen 1600’lü yılların ilk çeyreğinde Tunus’tan İstanbul’a giderek Erenköy’e yerleşir, Şazeliyye adındaki tarikatını yayar. Daha sonra İstanbul’dan Urfa’ya gelir ve Halil-ür Rahman Camii’nin yanına yerleşerek buraya bir tekke yapar. Osmanlı Padişahı Sultan IV. Murad Han, 1639 yılında Bağdat Seferi’ne giderken Urfa’ya uğrar ve Şeyh Ali Dede’ye misafir olur. Urfa’dan ayrılırken Şeyh’e ve tekkesine hediyeler verir. Sultan IV. Mehmed Han, 30 Kasım 1651 tarihli bir berâat ile Şeyh’e, bugün Karaköprü olarak bilinen beldeyi bağışlar. Şeyh Ali Dede’nin torunlarına yakın zamanlara kadar ‘Halil-ür Rahman Şeyhi’ denilmiştir. Torunları ‘Eren’ ve ‘Felhan’ soyadlarını almışlardır. Türbe arasındaki iki küçük yeşil mezarın, Şeyhin küçük yaşta vefat eden Hasan ve Hüseyin isimli çocuklarına ait olduğu söylenir. Şeyh Ebu Salih Et-Balık Kurumu’nun hemen batısında olup önünden yol geçmektedir. Eski sur duvarları arasında bulunan mezarına birkaç merdivenle çıkılır. Halk arasında, Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin manevi evladı olarak tanınan Şeyh Ebu Salih’in asıl adı ve yaşadığı dönem bilinmemektedir. Halk tarafından ziyaret edilen Şeyh Ebu Salih’in, darda kalan müslümanların imdadına yetiştiğine inanılmaktadır. Arş Hoca Arş Hoca, 1930 yıllarında yaşamış evliyadan bir zattır. Türbesi Harrankapı Mezarlığı’ndadır. Türbesinin üzerindeki kitabesi çok bozuk olduğu için okunamamıştır. Türbe, Yavuz Selim İlköğretim Okulu’nun bahçesinde bulunmaktadır. Devamlı “Arş” diye bağırdığı için adı “Arş Hoca” olarak kalmıştır. Adının ne olduğunu kimse bilmez. Birçok kerameti olduğu söylenilmektedir. Şeyh Ebubekir Ulucami’nin doğu kapısı yanında bulunan türbesi, halk tarafından çok ziyaret edilmektedir. 17. yüzyılda yaşadığı bilinmektedir. Zamanın büyük evliyasından biridir. |
Dipsiz Ziyaret
Şehir merkezinin 5 km. kuzeyinde, Karaköprü beldesindedir. Çocukları olmayan gelinler, türbenin yanındaki ağaca bez parçaları bağlar. Dilekte bulunurlar. Ziyaretin yanında küçük bir göl vardır. Boztepe Ziyareti Bozova ilçesine bağlı Boztepe mıntıkasındadır. Baharda, Cuma günleri sıkça gidilen bir yerdir. Çocuk özlemi ile gelen kadınlar çoğunluktadır. Akbalık Hz. İbrahim’in ateşe düştüğü gölün kaynağında, beyaz bir balığın yaşadığı rivayet edilir. Dileği olan, bu balığa şeker ve üzerinde ayetler yazılı bulunan kağıt parçaları atar. Balık görünür ve atılanı yerse dilek kabul edilmiş sayılır |
Öküz Taşı
Şehir merkezinden 15 km. uzaklıkta, Kızlar Köyü’ndedir. Taş uzaktan bakıldığında oturan bir öküzü andırmaktadır. Velinin türbesi, bu taşın hemen bitişiğindedir. Türbe ziyaret edilir. İyileşmek için dua edilir. Debbağhane Şehir merkezindedir. Yıkılan türbenin kaybolmaması için üzerine bir şadırvan inşa edilmiştir. Yaramaz ve haylaz çocukları sükunete kavuşsun diye buraya getirirler. |
Şanlıurfa Atasözleri Deyimleri ve Bilmeceleri
Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü Şanlıurfa Atasözleri Deyimleri ve Bilmeceleri Birden fazla sözcüğün kısmen veya tamamen anlam kaybına uğrayarak meydana getirdiği deyim ile yüzyıllar boyu ulusal tecrübeyi özümleyerek taşıyan ve insanımıza üstü açık veya kapalı bir öğüt veren atasözünün, Urfa’daki yapısal ve anlamsal özellikleri Türkiye’deki diğer deyim ve atasözlerinden ayrı olarak düşünülemez. Ancak biraz doğmaca nedenleri, biraz fonetik özellikleri, varyant olarak değerleri, söz dokuları bakımından bir çeşitlilik gösteren Şanlıurfa atasözleri ve deyimleri incelendiğinde şu özelliklerle karşılanılır: I. Kuruluş Olarak Atasözleri ve Deyimler A. Atasözleri 1. Eylem cümlesi biçimindeki atasözleri: kimse bilmez, kim kazanır, kim yiyer, ehmak odır dünya üçın ğem çeker 2. Ad cümlesi biçimindeki atasözleri: Diş görmah yuhıdan soyradır. 3. Gizli ek eylem bildiren atasözleri: Him, him üstine; herkes bi din üstine. 4. Gizli yüklemli atasözleri: Etternan gezenin bırnı misten, karkanan gezenin bırnı pisten 5. Konuşmalı atasözleri: Tilkiye demişler, tavıh yayar mısan; demiş, hangi emriyizden geri kaldım. 6. Simetrik atasözleri: Hey densiz, sen olırsay bensiz, ben de olıram sensiz. B. Deyimler 1. Mastar biçimindeki deyimler: Cabda kalmah, kesip atmah, mığal almah. 2. Tamlama biçimindeki deyimler: Kılle kedeh, kermeli kavun, kelbı hülhüllü. 3. Cümle biçimindeki deyimler: Keyme ola, oğlını evere Gende başını bağladı, toyda gelin başı kaldı. II. Anlamlarına Göre Atasözleri ve Deyimleri 1. Olumlu olanlar: Evini icara veren, elini yere verir. Atların yerine itleri bağlamışlar. 2. Olumsuz olanlar: Kaynayan kazan kapah tutmaz Hecı ‘emmı ‘ecele işi sevmez. 3. Emir bildirenler: Sen dorğı ol, egri bulır belasını Hele bah, çıharda yağmur yağiy mi? 4. Soru bildirenler: Hırhıza kapı taka ne? Gözüme mi sohım? 5. Dilek-istek bildirenler: Kor bazara varmasın, bazar kôrsız kalmasın Adam yimiye içmiye, üziye baha.... |
6. Şart bildirenler:
Ulısının sözını tutmıyan ulıya ulıya ölür. 7. Paradoks bildirenler: Acı işletme, tohı tepretme Aşşağı tükir sekkel, yuharı tükir bıyıh III. Söz Sanatlarına Göre Atasözleri ve Deyimleri 1. Mecâz: Ağ gün ağardır, kara gün karardır. 2. Mürsel Mecâz: Kalçası kırığa ziyarat ne yapsın? 3. Tezat: Ağ itin pambıhçıya, kara itin kömirçiye zerarı vardır 4. Tenasüp: Terezinin rahtı var, herşeyin bi vahtı var. 5. İstifham: Cenger mi bastılar? 6. Leff ü neşir: Kazan yuvarlanır, kapağını bulır, kör göz çappağını bulur. 7. Mübalâğa: Et giren yere dert girmez. 8. Telmih: Cıbıl ‘Innık mı oldı? Dünya Süleyman’a kalmadı. 9. Teşbih: Haphapçı keseri kimin, hep kendine yoni. 10. İstiâre: Ac ayı oynamaz, Tilki tilkiliğini aynadana kadar çig postı bazara çıhar. IV. Söz Dokularına Göre Atasözleri ve Deyimler Halkın duygu kumaşını, yaşam tecrübesini, dünyaya bakış açısını, değer yargılarını yansıtan en önemli etnografik bulguların atasözleri ve deyimler olduğuna ve bunlarda yer alan öğelerin insanı çevreleyen fizikî olgular olduğuna göre, Şanlıurfa’da fazlaca görülen eşya, insan ve hayvanların bu sözlerde yansıması tabiidir. Atasözleri ve deyimlere bu gözle baktığımızda en çok kedi, köpek, eşek, deve, öküz, tavuk gibi evcil hayvanlara; hayat, dam, sokak, dağ, çay gibi mekânlara; çocuk, nine, amca, hala, baba, ana, karı, koca gibi insan öğelerine rastlanır. V. Anlatım Gücüne Göre Atasözleri ve Deyimler Şanlıurfa’nın gerek atasözleri gerek deyimleri öncelikle canlı tasvir gücüne sahiptir. Yapılan istiareler ve teşbihler olsun mecaz ve tezatlar olsun tecahül-i arif ve istifhamlar olsun oldukça yerinde kullanılmıştır. Bu sözler içinde Urfa ağzına girmiş, Arapça ve Farsça sözcükler de yer alır. Herşeyde şansımız karadır, karpızda bayaz çıhar. Dellal ola eşşeği itıne. Yetimi keyiren çoğ olur, sıhmasını geydiren yoğ olur. Dibis bekmez ferk etmez. Örneklerde görüldüğü gibi anlatım oldukça açık ve yalındır. Üstelik atasözlerinde yer alan öğüt öğesi oldukça geri plana itilmiştir. Bir Tasnif Denemesi -Karı koca arasındaki ilişkileri ele alan atasözleri ve deyimleri: Atasözleri: 1. Ağa kardaşım olacağına, külhançı gişım olsın. 2. Ana analıh olırsa, baba da babalıh olur. 3. Anası gözde olanın, uşağı dizde olır. 4. Anasına bah kızını al, kenarına bah bezini al. 5. Anası olmıyanın, babası evi yohtır. 6. Aşiy tanı, işiy tanı, gişiy tanı. 7. At besleniken, kız isteniken. 8. Avradını boşıyan, toppığına bahmaz. 9. Avrada gelen herife gelsin, herif ölecağına avrat ölsün. 10. Avrat malı kapı maldanıdır, girer çarpar çıhar çarpar. 11. Arvattan erkeğin torpağı bi yerden olmassa idara olmaz. 12. Babaya dayanma, avradiya güvenme. 13. Bal kohmaz, asil azmaz. 14. Ekmeği ekmekçiye ver, bi ekmek te ziyada ver. 15. Emmi kızı kerirse, emmi oğlının boynınadır. 16. Ergene avrat dögmah, yohsıla sırfa açmah kolaydır. 17. Gelin atta, nesibi Hek’ta. 18. Gelin bıldığını işler, kaynana dilini dişler. 19. Gelin kürsi getirmiş, gendi çıhmış otırmış. 20. Gişi kızı beşik, öginde belli olır. 21. Gişim it olsun, getırdığı et olsın. 22. İki göyil bir olursa, zıbıllıh seyran olur. 23. Karaçı kızı hatın olmaz, dilenmesse karnı doymaz. 24. Hatın gerek ki beg doğıra. 25. Kardaşım ölse cigerim yanar, herifim ölse etegim yanar. 26. Kaz kaznan, baz bazdan; kel tavıh, kel horızdan... 27. Konşı adamı var ister, adam arvadı sağ ister. 28. Kerıbe kız vermeyin melmeketi ikidir. 29. Sevilmeyen gelinin yerıyişı şerp şürp eder. 30. Tahta tahtıya uymassa mıh çahılmaz. 31. Utananın oğlı kızı olmaz. 32. Yetimin şeytanı yeddidir, avradınki yetmişyeddi |
Deyimler:
1. Asbaplı şeytan 2. Attır, mattır, sevdığım avrattır. 3. Avrat kövli 4. Cincıhlı hemam, kubbesi tamam, bi gelin aldıh, babası imam 5. Çapıt başta, çarpana ayahta 6. Eşşeği sattıh, ço demahtan kurtılah, getti bi suppadan geri geldi. 7. Geldi gişi, getti teşi 8. Gişı kızı 9. Gişı oğlı 10. Hanım etti, her ola, halayıh etti, kôr ola 11. Hesse tıraşa, Fate oynaşa 12. Kayın arvatları, hayın arvatları 13. Kıziy çirkin Hak vergisi, geliniy çirkin kôr mıdi 14. Parpara kubbesi 15. Saçı uzun ‘eklı kısa 16. Saçlı şıha mürit olmış 17. Viş herif göziy kôr mıdı? Bilmeceler Şanlıurfa’da genellikle kış gecelerinde nineleri veya dedeleri tarafından çocukları eğlendirmek ve eğlendirirken de düşündürmek maksadıyla söylenir. Bazen de çocuklar eğlenmek ve birbirlerinin bilgilerini sınamak için birbirlerine sorarlar. |
Bilmecelerden birkaç örnek:
Allah yapar yapısını, kullar açar kapısını (Karpuz) Altı derya, üstü nar, bir incecik yolu var (Nargile) Al atlas yeşil atlas, suya atarım batmaz (Elma) Ayakları su içer, üstünden gelen geçer (Köprü) Bir küçücük kuyu, içinde suyu, ağzında mercan, içinde yılan (Gaz Lambası |
COĞRAFYA
Karacadağ Şanlıurfa' nın en yüksek noktasını teşkil eder. Güney yarısında ovalar yer alır. Şanlı Urfa'nın etrafında çok sayıda mağara; sarnıç; polye; dolin bulunmaktadır. (Kanlı Mağara; Dedenin Sarnıcı vb.) Batıdan doğuya doğru Suruç; Harran; Viranşehir-Ceylanpınar; Halfeti; Hilvan ve Bozova Ovaları en önemli ovaları, Karacadağ; Tektek; Takırtukur; Susuz; Germuş; Nemrut; Şebeke; Arat dağları en önemli dağları, Fırat Nehri; Culap Suyu; Habur Nehri en önemli nehirleri ve Atatürk Baraj Gölü; Halil-ür Rahman Gölü; Aynzeliha Gölü de en önemli gölleridir. Şanlıurfa iklimi karasal iklim özelliği gösterir. Yazları çok sıcak ve kurak; kışları bol yağışlı ve nispeten ılıman geçmektedir |
TARİHÇE
Şanlıurfa tarihinin Paleolotik çağa kadar uzandığı tespit olunmuştur. Kazılarda Neolitik çağ Kalkolitik çağ ve İlk Tunç çağına ait çok sayıda değerli eserler ele geçirilmiştir. Bölge, Arami, Part, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Selahattin Eyyubi, Moğol, Memlük ve Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır |
NE YENİR
Yemek kültürü oldukça zengin olan Şanliurfa'da Ayran çorbasi, çagala aşi, pakla aşi, hitti bastirmasi, sarimsak aşi, isot çömlegi, erik tavasi, semsek, has (marul) dolmasi, mimbar, acir bastirmasi, masluka, lebeni, borani, duvakli pilav, etli köfte (çig köfte), haş haş kebabi, kemeli kebap, tike kebabi, tepsi kebabi, frenkli (domatesli) kebap, kemeli cacik, bostana, koruk salatasi, katmer, aşir aşi, paliza, şillik, haside, kuymak, zingil, paliza geleneksel yöresel yemekler arasinda sayilabilir NE ALINIR Şanlıurfa'da tarihi çarşı ve pazarlarda el dokumacılığı, tarakçılık, ağaç oymacılığı, saraçlık (dericilik), kürkçülük, bakırcılık, kuyumculuk ve taş süslemeciliği ürünleri bulunmaktadır |
YAPMADAN DÖNME
Çiğ köfte tatmadan, Harran'ı görmeden, Urfa'nın acı kahvesini (mırra) içmeden, Atatürk Barajını gezmeden, Balıklı Gölü gezmeden, Kelaynakları gözlemeden, Kapalı çarşıdan alışveriş yapmadan, ....Dönmeyin. |
ŞANLIURFA İLE İLGİLİ LİNKLER
|
¨¨¨¨\~~emeginize sağlık
|
Bu güzel ilimizi bizi tanıttığın için teşekkürler...
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:52 . |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Dizayn ve Kurulum : Makinist