..:: BİLGİ VADİSİ ::..

..:: BİLGİ VADİSİ ::.. (http://www.bilgivadisi.biz/index.php)
-   Güney Doğu Anadolu Bölgesi (http://www.bilgivadisi.biz/forumdisplay.php?f=319)
-   -   Şanliurfa Tanitim Vİdeosu ve tarihi (http://www.bilgivadisi.biz/showthread.php?t=7321)

draculu45 26.04.09 18:02

DİĞER İLLERDE DE VAR

Yazar yaşar Duru vardığı sonucu Kütahya ve Afyon civarında yaptıpğı araştırmalarda, bu tür toplantıların "Sıra Gecesi" adıyla az da olsa yapılmasını da dayanak olarak gösteriyor ve ekliyor: " Aynı şekilde Çankırı'nın Yaren Sohbetleri ile Adana'nın Gezek'i de Ahi kültüründen mülhem renkler taşımaktadır"...

SIRA GECELERİNDE NELER VARDI?

1950'lerden 1963'lere dek büyükbabası, babası ve amcasının ev sahipliğini yaptığı Sıra Geceleri'nde onlara yardım eden Yaşar Duru, "Büyükbabamın katıldığı Sıra Gecesi'nde dini konularda yapılan sohbetlere kulak verdim. Nakşi hatmesinde oturdum. Babamın arkadaşları daha çok Hz. Ali Cenkleri, Kerem ile Aslı ve bunun gibi halk kitapları okurlardı.

Amcamın sıra Gecesi grubunda sohbetin yanı sıra satranç, yüzük-fincan ve benzeri küçük zeka oyunları ve müzik yer alırdı... 1950'lerin Urfasında tanık olduğum bu üç ayrı Sıra Gecesi'nde yer alan motifler de bu geleneğin Ahi Kültürünün bir parçası olduğunu göstermektedir" diyor...

Yazarın tezlerine katılırsınız, katılmazsınız o ayrı bir konu. Ama bir Urfalının kaleminden çıkan ilginç tespitleri kaçırmamanızı öneririz..
.

draculu45 26.04.09 18:02

Viranşehir

Hurri-Mitanni, Hitit, Asur, Arami, Med-Pers ve Keldani hakimiyetlerini gören şehir, MÖ 331'de Makedonya imparatorluğuna, MÖ 163'te de Roma idaresine girdi. Bizans imparatorluğunun ilk dönemlerinde Tella (Tepe) olarak biliniyordu, sonra imparator Konstantin tarafından bazı şehirlerin adları değiştirildi. Buraya da Konstantia ya da Konstantina adı verildi.



Viranşehir ilçesi’nden Bir Görünüm
Şehir 640 yılında Şam ordusu tarafından fethedilmiş ve Tell-Muzin adım almıştır. Sonraki dönemlerde yine Araplar tarafından Tell-Mavzen ve Tell-Mavzelath adları da kullanılmıştır.
Şehrin adı, Urfalı Mateos'un Vak'ayinamesinde Ermenilerin kullandığı Tılmuz şeklinde geçer.
660 yılında Emeviler, 750'de Hamdaniler ve Abbasîler arasında el değiştiren Viranşehir, Türkmenler tarafından son kez kurulmuş ve Ören şehir adım almıştır. Ancak 1258'de Hülagu ve 1400 yılında da Timur tarafından yağma ve büyük ölçüde tahrip edilerek viran bir hale getirilmiş ve bu haliyle Osmanlı dönemine ulaşmıştır.
1517 yılında Osmanlı topraklarına katılan şehir 1792'den sonra Mardin'e, 1924 yılında da Urfa'ya bağlanarak ilçe haline getirilmiştir.
il merkezine 90 km uzaklıktadır. 1990 Genel Nüfus sayımına göre nüfusu 100.361'dir. 1 Bucağı, 98 köyü ve 204 mezrası bulunmaktadır. tarafından son kez kurulmuş ve Ören şehir adını almıştır. Ancak 1258'de Hülagu ve 1400 yılında da Timur tarafından yağma ve büyük ölçüde tahrip edilerek viran bir hale getirilmiş ve bu haliyle Osmanlı dönemine ulaşmıştır.2000 Yılı Sayımına Göre nüfusu 187.705'dir.

draculu45 26.04.09 18:03

Suruç

Eski çağların önemli ticaret yollarından biri Harran'dan sonra buradan geçiyordu. MÖ II. yüzyılda Urfa bölgesinde kurulan Osrhoene eyaletinin önemli bir'şehri idi ve Anthemusia ya da Batnai adım taşıyordu.

Latin kaynaklarında şehrin adı Sororgiae olarak geçer, Araplar tarafından Saruğ, Saruc ve Seruc olarak isimlendirilmiştir.

Suruç ilçesi’nden Bir Görünüm
l. Selenkos Nikator tarafından MÖ 302 yılında bölgemizde yeniden kurulan Harran, Birecik ve Urfa ile birlikte Suruç da bulunuyordu. 116 yılında Roma imparatoru Trajanus tarafından işgal edildi.
639 yılında Şam ordu su tarafından, Urfa ve Harran'dan sonra ele geçirildi.
XI. yüzyılda sırayla Bizanslılar'ın ve Urfa Haçlı Kontluğu'nun hakimiyetine girdi. 1101 yılında ise Artukoğlu Sökmen tarafından tahrip edildi.
24 Aralık 1144'te Urfa'yı fetheden Musul hükümdarı imadüddin Zengi, Ocak 1145'te de Suruç'u savaşmadan ele geçirdi.
1260 yılında Suriye Seferi'ne giderken Harran ve Urfa'yı alan Hülagu Han, kendisine karşı direnen ve teslim olmayan Suruç balkının tümünü kılıçtan geçirdi.
1517'de Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı topraklarına katılan Suruç, Osmanlı döneminde Halep vilayetinin Urfa sancağına bağlı iken, 1923 yılında Urfa'ya bağlanarak ilçe haline getirilmiştir.
İl merkezine uzaklığı 45 km'dir. 1990 Genel Nüfus sayımına göre nüfusu 80.202'dir. 1 bucağı, 11 Nisan isimli beldesi, 77 köyü ve 153 mezrası bulunmaktadır. 2000 Yılı Sayımına Göre nüfusu 82.247'dir.

draculu45 26.04.09 18:03

Siverek

Yörede yapılan arkeolojik kazılar buranın MÖ 3000 yıllarına ait bir yerleşim bölgesi olduğunu ispat eder. Hurri-Mitanni, Hitit, Arami, Asur, Keldanî, Med ve Pers egemenliğine geçen şehir, MÖ 331'de Büyük İskender’in istilasına maruz kaldı.



Siverek ilçesi’nden Bir Görünüm



Siverek Eski Hükümet Konağı
MÖ 305'de Seleu-koslar'ın eline geçen yöre; müslümanlar tarafından fethedilinceye kadar Edessa (Osrhoene), Roma, Bizans ve Sasanî krallıkları arasında el değiştirmiştir. 640 yılında Şam ordusunca fethedilen Siverek 660'da Emeviler'in;750'de ise Abbasiler'in eline geçmiştir.1065 - 1066 yıllarında Selçukluların hakimiyetine girdi. Şehir bu tarihte Bizanslıların elinde bulunuyordu.
XI. yüzyıl sonunda Urfa Haçlı Kontluğu, 1182 yılında da Eyyubiler'in hakimiyetine giren şehir, 1400 yılında Timur tarafından zapt edildi.
1451 yılında Safevi hakimiyetine giren Siverek, 1517'de Osmanlı topraklarına katılmıştır.Ermeni ve Süryani kaynaklarında şehrin Sevaverak, Sebabarak, Sebabarok, Sevaveragh ve Severags şeklinde isimlerine rastlanmıştır. Araplar siyah taşlarının çokluğundan dolayı Süveyda adını verdiler. Osmanlı döneminde Diyarbakır vilayetine bağlı bir kaza olan Siverek, 1926 yılında Urfa'ya bağlanarak ilçe haline getirilmiştir.
İl merkezine uzaklığı 91 km'dir. 1990 genel Nüfus sayımına göre nüfusu 133.892'dir. 6 Bucak, 98 köy ve 375 mezrası vardır. 2000 Yılı Sayımına Göre nüfusu 224.102'dir.

draculu45 26.04.09 18:04

Harran

Şanlıurfa'nın 44 kilometre. Güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adiyle anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur.

Tevrat'ta Haran olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir, İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber'in torunlarından Kaynan'a veya İbrahim Peygamber'in kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden ibn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adım taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir. 2000 Yılı Sayımına Göre nüfusu 56.258'dir.



Harran ilçesi’nden Yeni Yerleşim Görünümü
Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan MÖ II. bin başlanna ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. MÖ II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Şin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Bu tarihi belgelerden anlaşıldığına göre, Harran adı 4.000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Harran adı, Sümerce ve Akatca "Seyahat-Kervan" anlamına gelen "Haran-u" ftan gelmektedir. Bazı kaynaklar bu' kelimenin kesişen yollar veya çok şiddetli sıcak anlamına geldiğini de kaydetmektedirler.
Gerçekten de Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asur'lu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadoluya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerjnden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.
Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) Önemli merkezi olması yönüyle önlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.
Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığım M.S. XI. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Bu nedenle Hıristiyanlar Harran'a Putperest şehri anlamına gelen "Hellenopolis" adım vermişlerdir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür. Harran'da bir çok büyük bilgin yetişmiştir. Devrin, en büyük Matematikçilerinden, Tabiplerinden ve Yunan filozoflarının eserlerini Arapça’ya çevirenlerden 821 doğumlu Sabit bin Kurra, dünyadan ay'a olan uzaklığı doğru olarak hesaplayan Battani (Avrupalılar Albetegni veya Albatanius derler), Yunan filozoflarının maddenin bölünebilen en küçük parçasının (atom) parçalanamaz olduğuna dair iddialarım kabul etmeyen, oysa bölünmez kabul edilen bu parçanın müthiş bir enerji ile parçalanarak Bağdat gibi bir şehri yıkabileceğini söyleyen ve böylece Atom'un mucidi sayılan Cabir bin Hayyan, Din bilgini Şeyhülislam ibni Teymiye Harran'daki okullarda yetişmiş dünyaca ünlü bazı alimlerdir.
Emevi hükümdarlarından II. Mervan, Harran'ı devletin başkenti yapmıştır. Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbasîlere yenilerek Harran'da sona ermiştir. Abbasi hükümdarı Harun Reşit zamanında kurulan "Harran Üniversitesi" dünyada büyük bir ün kazanmıştır.
Fatimiler, Zengiler, Eyyübiler ve Selçuklular gibi İslam Devletlerinin yerleşmelerine sahne olan Harran, 1260 yılı başlarında Moğollar tarafından işgal edildi. 1270 yılında Moğollar burayı ellerinde tutamayacaklarım anlayınca Harran'ın Camiini, surlarım ve kalesini yakıp yıkarak kenti tahrip ettiler. Bundan sonra Osmanlı Döneminde dahi Harran eski parlak günlerine bir daha dönemedi.
Harran, Cüllab ve Deysan ırmaklarının suladığı bir ovada kuzey Mezopotamya'da kurulmuştur. Harran ovası bir ağ gibi su kanalları ile örülmüş bir tarım sahası idi. 1184 yılında Harran'ı ziyaret eden seyyah İbni Cübeyr, burasının gölgelik ve ağaçlık olduğunu, çeşitli meyve ve sebzelerin yetiştiğini yazmaktadır. Uzun süren bir kuraklık sonucunda da harap olduğunu söylemektedir. 13. yüzyıla ait seyahatnamelerde Harran'da 4 medrese (Üniversite), bir hastahane, 1 düşkünler yurdu ve 8 hamamın bulunduğundan söz edilmektedir.
Bu gün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi île ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır.
3392 sayılı kanunla 19.6.1987 tarihinde ilçe' merkezi olmuştur. İl merkezine 44 km mesafededir. 76 köyü vardır. 1990 Genel Nüfus sayımına göre ilçenin nüfusu 27.592'dir.

draculu45 26.04.09 18:04

Halfeti

İlçe MÖ 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adım taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adım vermişlerdir. Süryaniler ise Kal'a Rhomeyta ve Hesna dhe Romaye adlarım kullanmışlardır.



Fırat ve Halfeti ilçesi
Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal'at-ül Rum adı takılmıştır. XI. yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez Romaion Koyla adım almıştır. 1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalandı. 1290 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından fetih edildi ve son kez Memluklar tarafından tamir edilen şehre Kal'atül Müslimin adı verildi.
Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarım alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir. II merkezine uzaklığı 120 km'dir. Yukarı Göklü adlı bir kasabası 35 köyü ve 34 mezrası vardır. 1990 Genel Nüfus sayımına göre ilçenin nüfusu 36.058'dir. 2000 Yılı Sayımına Göre nüfusu 34.402'dir

draculu45 26.04.09 18:04

Ceylanpınar

MÖ 1500 yıllarında Vaşşuganni adiyle Mitanni krallığının başkentliğini yaptı. Asurlular döneminde Riş 'Ayna olan adı Süryanice'ye Reş 'Ayna olarak' geçmiş; bundan da Arapçaya Ra's el'Ayn (Kaynakbaşı) şeklinde yerleşmiştir.




Ceylanpınar ilçesinden Bir Görünüm



Ceylanpınar'da Ceylanlar
Şehrin adı Roma ve Bizans kaynaklarında Resaina ve Resain formlannda kullanılmıştır. 383 yılında Bizans imparatoru I.Theodosius tarafından bir takım imtiyazlarla birlikte Theodosiopolis ismini de almıştır.
Araplar ise şehre 'Ayn el-Varda ve Funduk el-Ra's isimlerini vermişlerdir.
639 yılında Şam ordusu komutanı iyad b. Ganem tarafından Urfa ve Harran'dan sonra ele geçirilmiştir.
Bizans imparatoru l. loannes Çimişkes 959 yılında Diyarbakır ve Nusaybin'i ele geçirdikten sonra Ceylanpınar'ı da yağma ve tahrip etmiştir.
Şehir, Suriye seferine giden Timur'un da Ocak 1394 yılında ikinci kez yağma ve tahribine maruz kalmıştır.
1921 yılında Türkiye-Suriye sınırı çiziminden sonra ülkemizde kalan kısmına Ceylanlarının çokluğundan dolayı şimdiki adı verilmiş ve 1981 yılında da ilçe yapılmıştır.
İl merkezine 141 km uzaklıktadır. 32 köyü vardır. 1990 Genel Nüfus Sayımına göre nüfusu 49.555'tir. 2000 Yılı Sayımına Göre nüfusu 67.817'dir

draculu45 26.04.09 18:05

Bozova

Son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular şehrin Yontma taş çağında (MÖ 600.000-8000) bir yerleşim bölgesi olduğunu göstermiştir. Yöredeki Lidar ve Kurban höyükleri Bozova'nın Bakır çağında da (MÖ 5000-3000) bir yerleşme merkezi olduğunu meydana çıkarmıştır.

Halep, Samsat, Malatya yolu üzerinde kurulan şehir, taşıdığı büyük ticari önem dolayısıyla tarihte çeşitli kavimlerin istilasına uğramıştır.



Bozova ilçesinden Bir Görünüm
Asurlular'ın Asurinai, Romalılar ve Ermeniler'in Tormenapa, Araplar'ın ise Tell-Hüvek adım verdikleri şehir 1326'ya kadar Araplar, yerli Ermeni prensleri ve Mardin Artukluları arasında el değiştirdi. 1389'da Yıldırım Bayazıd tarafından Osmanlı topraklarına katılan Bozova'da Timur döneminde bir yönetim karmaşası yaşandıktan sonra 1526'da temelli olarak Osmanlıların eline geçti.
Türkmenler tarafından Yaylak, Osmanlılar tarafından ise Bozabad olarak adlandırılmış ve son olarak Bozova adıyla 1930 yılında ilçe statüsünü kazanmıştır.
2 bucağı, 79 köyü ve 99 mezrası vardır. 1990 Genel nüfus sayımına göre nüfusu 56.812'dir. 2000 Yılı Sayımına Göre nüfusu 65.842'dir

draculu45 26.04.09 18:05


draculu45 26.04.09 18:05


draculu45 26.04.09 18:06


draculu45 26.04.09 18:06

Şanlıurfa BORANI
BORANI
Malzeme : 500 gr. parça et, 500 gr. yoğurt, 250 gr. kara et, 2 kg. pencer (pazı), 1 su bardağı nohut, 1 su bardağı lolaz (börülce), 3 diş sarmısak, 3 su bardağı bulgur, 3 yemek kaşığı sade yağ, 1 çay kaşığı kara biber, 1 çay kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı tuz, 2 su bardağı sıvı yağ, 1 yemek kaşığı biber, 1 yemek kaşığı un.
Hazırlanışı: 500 gr. parça et yıkanıp kuşbaşı doğranır, 1 yemek kaşığı sade yağla kavrulur. Nohutlar ayıklanıp yıkanır, ete ilave edilerek25 - 30 dakika yumuşayıncaya kadar haşlanır. Ayıklanıp yıkanan lolaz üç bardak su ile ayrı bir yerde haşlanır. Pancarlar yeşil yapraklarından ayrılır, sadece sapları doğranarak az su ile yumuşayıncaya kadar haşlanır. Fazla suyu sıkılarak alınır, 2 yemek kaşığı yağ ile 5 - 10 dakika kavrulur. Haşlanan lolazın suyu süzülerek nohut tenceresine eklenir. Aynı tencereye kavrulmuş pencer eklenip tuz katılarak bir taşım kaynatılır.
Bundan sonra "boranının yuvalağı"nın (köftesinin) yapımına geçilir. Bunun için de; bir tepsiye üç su bardağı köftelik bulgur, isot, tuz, kara biber, tarçın, döğülmüş kara et konularak az su ile yavaş yavaş yoğrulur. Köfte kıvamına gelince (kavrulurken dağılmaması için) un eklenip yoğurmaya devam edilir. Yoğrulan köfte bir tarafa alınır. Nohut büyüklüğünde parçalar alınarak avuç arasında yuvarlanır. Bir tavaya sıvı yağ konur, yuvalaklar pembeleşinceye kadar kızartılır. Sarmısak az tuz ile döğülüp yoğurda eklenir. Birinci aşamada hazırlanan nohutlu ve pencerli yemekten tabaklara bir miktar alınır, üzerlerine kızarmış yuvalaklar konularak sarmısaklı yoğurt dökülür ve servis yapılır.
Toplumsal değişme süreci içerisinde, Urfa mutfağının geleneksel türlerinin kaybolmadan yaşatılmasını sağlamak amacıyla tanıtılmaları gerekmektedir. Türler tek tek ele alınıp incelendiği taktirde yörenin yemeklerinin lezzetlerinin güzelliği yanında, besleyici özellikleri ve sağlık açısından değeri de ortaya çıkmış olacaktır

draculu45 26.04.09 18:06

ŞANLIURFA - Turizm





Harran
Şanlı Urfa'nın 44 kilometre güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur.


Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir.

Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.

Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.

Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. 11. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür.

Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır.

draculu45 26.04.09 18:07

Antik Kentler
Şanlıurfa'dan 88 km uzaklıktaki Özkent köyü adıyla anılan tarihi harabelerdir. Geniş bir alana yayılan ören yerinin surlarla çevrili olduğu ve Roma devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Halk arasında Şuayb Peygamberin bu kentte yaşadığına inanılır. Burada Peygamber Makamı olarak ziyaret edilen bir de mağara bulunmaktadır. Şanlıurfa'ya 73 km uzaklıktaki kent bugün Yağmurlu köyü adıyla anılmaktadır. M.S.1 ve 2'nci yüzyıllarda Süryaniler tarafından iskan edilmiştir. Kökü Harran Sin Kültürüne dayanan Sabiizm ve Baş tanrı Marilaha'nın kültür merkezi olduğu bilinen Sogmatar ören yerinin Baş tanrıya ve gezegenlere ibadet edilen ve kurban kesilen açık hava mabedi en önemli kalıntılarından biridir. Mabedin duvarlarında Süryanice yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan rölyefleri işlenmiştir. Ayrıca Kalenin batısında bulunan tepedeki kayalara da tanrıları tasvir eden rölyefler ve Süryanice yazılar işlenmiştir. Nevali Çori adıyla tanınan antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir kolu olan Katara Deresinin yanında yer almaktadır. Şanlıurfa merkeze bağlı Kazane (Uğurcuk) yerleşim alanının tarihi MÖ 5000-3000'e dayanmaktadır. Çalışmalar sırasında mimari buluntular, evler, sokaklar ve bu döneme ait eserler bulunmuştur. Bu yerleşim alanında höyüğün tepesinde su deposu inşa edilmiştir. Ayrıca Sümerce'yi Akadça'ya çeviren bir alfabe bulunmuştur.

draculu45 26.04.09 18:07

Balıklı Göl
(Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.
İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır

draculu45 26.04.09 18:08

Cami ve Kiliseler
İnanç Turizminin önemli merkezlerinden olan Urfa'da Ulu Cami , Hasan Padişah Cami, Halil-Ür Rahman Cami, İbrahim Peygamber'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami, Eyyüp Peygamber Makamı Ve Kuyusu görülebilecek Camilerdir. İsa Kilisesi, Der Yakup Kilisesi Urfa'nın önemli kiliseleridir.
Urfa Cami ve Kiliseleri

draculu45 26.04.09 18:08

Çeşme, Köprü ve Su Kemerleri
Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesinin güney duvarında yeralan çeşme 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılmıştır. Medreseden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler Devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır. Karakoyun deresinin tarihteki adı Deysan Irmağıdır. Urfa'nın batısından doğan, şehir içersinden geçerek Harran Ovası'nda Cüllap Irmağıyla birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır. Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru; Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Jünstinyen Su Kemeri, Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü (Kısas Köprüsü) ve Demir Köprü bulunmaktadır. Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans imparatoru Jünstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır.

draculu45 26.04.09 18:08

Geleneksel Urfa Evleri
Urfa evleri genellikle harem (halk harem der) ve "oda" denilen selâmlık kısmı olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Bazen bu iki bölüm, aralarından bir duvarla ayrılmış ve sokak tarafından ayrı birer kapıları olan müstakil iki ev görünümünü verdikleri gibi, bazen de tek kapıyla girilen selâmlık bölümünden sonra ikinci bir kapıyla harem bölümüne geçilen bir plan gösterirler.

Kara Meydan semtindedir. Postahanenin güneyine bitişik olan bu ev, harem ve selâmlık bölümlü olup geleneksel Urfa evlerinin birçok özelliğini üzerinde toplamaktadır. 1888 yılında inşa edilen bu tarihi ev Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek Devlet Güzel Sanatlar Galerisi haline getirilmiştir. 1796-1876 yılları arasında yaşayan Şair Sakıp Efendi tarafından yaptırılan bu konak Halepli Bahçe içerisinde bulunur. Nedim Efendi Konağı gibi harem ve selâmlık olarak geniş bir alana yayılır. 1985 yılında Şanlı Urfa Belediyesi'nce tamir ettirilmiştir. (Vilayet Konukevi) : Şanlı Urfa Merkezinde, Vali Fuat Caddesi'nin (Büyükyol) Balıklıgöl'e yakın kesiminde Selahattin Eyyubi Caminin batısındadır. Bu tarihi konak 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir (1890 yılları). Harem ve selamlık bölümleri vardır. Konakta inşaat malzemesi olarak ünlü Urfa Taşı kullanılmıştır.

draculu45 26.04.09 18:09

Hamamlar - Hanlar

Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı, Vezir, Şaban, Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır.
Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Han'dır.


draculu45 26.04.09 18:09

Çarşılar

Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir.

draculu45 26.04.09 18:09

Ornitoloji
Dünyada soyu tükenmekte olan ve Türkiye'de yalnızca Birecik'te yaşayan Kelaynaklar Şanlıurfa yöresindeki hayvan türlerinden en ilgincidir. İbidae soyundan olan Kelaynaklar baş ve gerdanları tüysüz olduğundan bu adla anılmaktadır. Birecik'ten başka Fas ve Cezayir'de yaşayan Kelaynaklar kış aylarında Etiyopya ve Madagaskar'a göç ederler ve şubat ortasından başlayarak Birecik'e gelirler. Kayalık yamaçlarda yuva kurar, yumurtlama döneminden sonra temmuz ayı ortalarında geri dönerler. Birecik'te her yıl Kelaynak Festivali düzenlenmektedir

draculu45 26.04.09 18:10

Dünden Bugüne Şanlıurfa Belediye Başkanları

1869 Yılından bugüne ŞANLIURFA BELEDİYE BAŞKANLARI
Sadık Efendi 1869-1871
Hadar Ağa (Akyüz)
1885-1894
Halil Efendi (Akyüz) 1895-1899
Abdurrahman Muhlis Efendi 1900-1902
Ömer Edip Efendi (Kürkçüoğlu) 1904-1904
Siverekli Ali Fuat Efendi (Bucak) 1905-1906
Neşet Bey (Doğan) 1907-1907
Ömer Edip Kürkçüoğlu 1908-1912
Halil Akyüz 1912-1914
Osman Remzi Kürkçüoğlu 1914-1916
Şıhmüslüm Parmaksız 1916-1917
Mustafa Hacı Kamiloğlu 1917-1923
Reţit Görgün 1923-1926
Ömer Alpan 1926-1929
İbrahim Yorgancıoğlu 1929-1930
Celal Nedim Kürkçüoğlu 1930-1933
Ömer Alay 1933-1946
Fazıl Kürkçüoğlu 1946-1947
Celal Güllüoğlu 1947-1949
Reţit Akyüz 1950-1953
Aziz Özbay 1953-1954
Reţit Rastgeldi 1954-1955
Hacı Tevfik Saraç 1955-1957
Cemil Hacıkamiloğlu 1957-1961
Reşit İpek 1960-1960
Alaaddin Kıral 1961-1962
Nurettin Hazar 1962-1963
Mustafa Kılıç 1963-1973
Kadri Barut 1973-1977
Feridun Yazar 1977-1980
Ziya Çoker 1980-1981
Erdoğan Cebeci 1981-1981
Alaattin Turhan 1981-1984
İ.Halil Çelik 1984-1991
Hüseyin Kılıç 1991-1992
Uğur Esat Akgöl 1992-1994
Ahmet Bahçıvan 1994-2004
Ahmet Fakıbaba 2004-

draculu45 26.04.09 18:10

Şanlıurfa Emniyet Müdürleri

ŞANLIURFA'DA BUGÜNE KADAR GÖREV YAPAN EMNİYET MÜDÜRLERİ
Adnan ÇAKMAK 15.4.1955 - 20.9.1956
Zülfü AĞAR 30.9. 1956 - 03.01.1958
Talip ALBAYRAK 15.01.1959 - 23.6.1960
Yaşar TUĞ 23.12.1962 - 25.4.1965
Ali Rıza BÜLGÜTAY 25.4.1965 - 21.11.1966
Muhittin YÜKSELOĞLU 26.11.1966 - 15.9.1967
Abdullah PEKTAŞ 28.9.1967 - 24.5.1969
Zeki TULUN 25.5.1969 - 15.10.1970
Ahmet KARAKURT 16.10.1970 - 27.8.1973
Hüseyin KEMİKSİZ 28.8.1973 - 20.8.1976
Kenan KOÇ 23.6.1976 - 10.12.1977
Hikmet MİMAROĞLU 20.3.1978 - 23.12.1979
Abdullah SELVİ 23.12.1979 - 15.7.1980
Edip BULUT 16.7.1980 - 08.8.1983
Cemalettin ERTEM 21.8.1983 - 22.9.1985
Necdet YILMAZ 22.9.1985 - 10.11.1989
Fahrettin SÖKMENER 10.11.1989 - 20.10.1990
Mehmet CEBE 22.10.1990 - 24.01.1997
M.Salih TUZCU 03.02.1997 - 03.11.1999
Orhan OKUR 03.11.1999 - 26.7.2000
Sedat HASAY 07.8.2000 - 23.12.2001
Kutlay ÇELİK 24.12.2001 - .................

draculu45 26.04.09 18:10

Şanlıurfa Yemek Geleneği
Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa


Halk Kültürü
Şanlıurfa Yemek Geleneği
Urfalılar asırlardan bu yana damak zevkinin en güzel örneklerini veren zengin çeşitte yemeklerle beslenmesini bilmişlerdir. Yöre yemeklerinin lezzetleri yanında, besin değerleri de çok yüksektir. Yemek yapma becerisinin yanında yaptıkları yemekleri misafirleriyle paylaşmak geleneği bütün Anadolu insanına mahsus bir özelliktir. Ancak Urfalıların misafir sevme özelliğinin, hiçbir öğün misafirsiz yemeğe oturmayan Hz. İbrahim (A.S.)’dan geldiği söylenmektedir. “Halil İbrahim Sofrası” herkesçe bilinen bir deyimdir. Urfalılar bugün de misafir ağırlamak ve onlara çeşitli yemekler ikram etmekten büyük zevk duymaktadırlar. Toplu yemek yemenin verdiği hazzı tatmış bu insanlar, yaptıkları her türlü toplantıyı başta “Çiğköfte” olmak üzere zengin yemek çeşitleriyle süslemişlerdir.
Urfa’da yemek yer sofrasında yenir. Sofrada “Besmele” ile önce büyükler yemeğe başlar, küçükler onları takip eder. Oburluk hiçbir zaman benimsenmeyen bir davranıştır. Yemek yeme sırasında konuşulmaz, kaşık sesi duyulmaz. Sofrada misafirin ulaşamadığı yemekler misafire ikram edilir, ısrarda bulunulur. Ev sahibi sofraya oturmaz, hizmet eder, misafir çok ısrar ederse sofraya oturur. Erkek misafirler ayrı, kadın misafirler ayrı sofralarda otururlar ve böylece herkesin daha rahat etmesi sağlanmış olur. Yemeğin sonunda “sofra duası” okunarak kalkılır.

draculu45 26.04.09 18:11

Yemekli Toplantılar
1. Sıra Gecesi Yemeği

Çeşitli yaşlarda veya mesleklerdeki arkadaş gruplarının sonbahar ve kış gecelerinde haftada bir arkadaşın evinde sıra ile yaptıkları toplantılara Şanlıurfa’da “sıra gecesi”, “sıra gezme” denir. Sıra kendisine gelen kişi gecenin bütün masraflarını karşılayarak misafirlerini en iyi şekilde ağırlamaya çalışır. Müzik ya da sohbetle geçen bu toplantıların baş yemeği çiğköftedir. Urfa mutfağında çiğköfte baş köşeyi tutar ve çiğköftesiz bir sofra düşünülemez


2. Aspap (Esvap) Yemeği
Damada elbise giydirilirken düğüne katılan misafirlere ikram edilen yemektir. Pilavın yanında mevsimine göre doğrama, keme boranısı, kuru fasulye, kaburga gibi yemeklerden biri verilir

draculu45 26.04.09 18:11

3. Süpha Yemeği
Süpha, düğünlerde verilen yemeklerin genel adıdır. En az 300-400 kişi için hazırlanan süpha yemeğinin amacı akrabaları ağırlamanın yanında muhtaç ve düşkün kimselerin de karınlarını doyurmaktır. Süphada yemek olarak, kuzu içi kaburga, üzlemeli pilav; tatlı olarak da zerde verilir.

Süpha yemeği sabahtan başlayıp ikindi sonuna kadar devam eder. Süpha verilen evin kapısı bu süre içerisinde açık tutularak tanıdık, tanımadık herkesin gelip yemek yemesi sağlanır, komşulara yemek dağıtılır
Taziye Yemeği
Üç gün süreyle oturulan taziye evinde ölen kişinin ailesine yakınları ve dostları tarafından verilen yemeğe taziye yemeği denir. Kebap türleri, lahmacun ve kadayıftan oluşan bu yemekten fakirlere de dağıtılır

draculu45 26.04.09 18:12

5. Hac Yemeği
Hac’dan dönen kişinin kendisini ziyarete gelenlere üç gün süreyle verdiği yemektir. Genellikle üzlemeli pilav ve zerdeden oluşur. Bu yemek, sünnet düğünlerinde de verilir.

draculu45 26.04.09 18:12

6. Sahaniye
Sahaniye, sıra gezmesi gibi arkadaş grupları arasında sürdürülen bir gelenektir. Sahaniye yapılacağı zaman arkadaşlar birbirlerine “Şu günün gecesinde sahaniyemiz vardır, haberin olsun” der. Belirlenen gecede herkes o gün evinde pişen yemeklerden bir iki sahan (tabak) toplanılan eve getirir. Herkesin getirdiği değişik yemekler ortaya konularak yenilir, sohbet edilir. Maksat, dostlukları kuvvetlendirip hoşça vakit geçirmektir.

Urfa Mutfağı
Çorbalar: Ayran şorbası, hamurlu, pıt pıt, sarı şorba.

Yemekler: Çağala aşı, pakla aşı, hıttı bastırması, soğan tavası, su kabağı, bütün balcan, sarımsak aşı, kaburga, isot çömleği, bamya çömleği, acır annaziği, sac kavurması, tatlı bamya, erik tavası, lolaz dürmüğü, saca basma, döğmeç ekmek aşı, kenger aşı, semsek, has (marul) dolması, mimbar, acır bastırması, soğan tavası, ağzı açık, ağzı yumuk, pendirli ekmek, elma aşı, masluka, lebeni, boranı.

draculu45 26.04.09 18:13

Pilavlar: Kuzu içi, duvaklı pilav, üzlemeli pilav, meyhâne pilavı, firikli pilav, ciğerli bulgur pilavı, baklalı bulgur pilavı, mığrıbi pilav


Köfteler: Basma köftesi, aya köftesi, lıklıkı köfte, dolmalı köfte, köfteli erik, tiritli köfte, yuvarlak, kıyma, yumurtalı köfte, mercimekli köfte, firenkil köfte, yağlı köfte, etli köfte (çiğköfte

draculu45 26.04.09 18:14

Kebaplar: Kıyma kebabı, patatesli kebap, haş haş kebabı, kemeli kebap, tike kebabı, kazan kebabı, tepsi kebabı, kemeli tas kebabı, balcanlı kebap, soğanlı kebap, müftehi tas kebabı, frenkli (domatesli) kebap, ciğer kebabı.
Salata ve Cacıklar:

Kemeli cacık, bostana, zeytun bostanası, koruk salatası, pencer cacığı.

draculu45 26.04.09 18:14

Tatlılar:


Peynirli kadayıf, katmer, daş ekmeği, aşır aşı, palıza, fakir şıllığı, şıllık, haside, küncülü akıt, kuymak, zingil, zerde, kadı beyni, pendirli helva, un bulamacı, palıza.

draculu45 26.04.09 18:14

Urfa Mutfağından Bir Demet
Çiğköfte



Çiğköftenin en önemli ve hazırlanması çok zahmetli olan baş malzemesi “kuru isot” denilen kırmızı pul biberdir. Hemen hemen her Urfalı aile, senede 200-400 kg. kırmızı taze biberi ayıklayıp özel metotlarla kurutulup döverek kuru isot haline getirir. Kuru isot, sadece çiğköfte de değil, köftenin diğer çeşitlerinde, lahmacunda ve diğer yemeklerde bolca kullanılır

Çiğköftenin Doğuş Öyküsü
Hz. İbrahim döneminde yaşayan bir Urfalı avcı, avladığı ceylanı eve getirerek hanımından yemek yapmasını ister. Hanımı evde odun bulunmadığını söyler. Çevrede toplanacak bir tek dal dahi kalmamıştır. Zira Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe atmak için yakacak ne varsa toplattırmıştır. Avcı, hanımından bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine kadın, ceylanın budundan bir miktar yağsız et çıkararak bir taş üzerinde başka bir taşla ezmeye başlar. Sonra ezilmiş eti bulgur, biber, tuzla karıştırarar yoğurur. Yeşil soğan, maydonoz ekler. Böylece Urfa’nın o leziz ve tadına doyum olmaz çiğköftesi meydana gelir. Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı günden bir hatıra da bu yemek kalır.

draculu45 26.04.09 18:14

Çiğköftenin yapılışı:
Malzemeler: 2 su bardağı köftelik bulgur, 250 gr döğülmüş yağsız kara et, 6 yemek kaşığı kuru isot, 1 tatlı kaşığı tuz, biraz tarçın, 8-10 adet yeşil soğan, 1 kuru soğan, biraz kara biber, 1 demet maydonoz, bir tatlı kaşığı salça.

Çiğköftelik bulgur özel olarak yaptırılmış köfte leğenine konur, tuz, kuru isot, tarçın, kara biber, salça ve et eklenir. Kuru soğan soyulup doğrandıktan sonra bu malzemeye eklenir. Yeşil soğan ve maydonoz yıkanıp incecik doğranarak bir tarafa alınır. Leğendeki malzemeler çok az su ile yavaş yavaş bastırarak bulgur iyice yumuşayıncaya kadar yoğrulur. Doğranmış maydonoz ve soğan karışımı eklenir, hafifçe ezilerek toparlanır. Küçük sıkımlar haline getirilerek marul, salatalık, nane, semiz otu ve turpla servis yapılır.
Sıra gecelerinde çiğköfteden sonra şıllık, daş ekmeği, katmer, kadayıf, baklava, küncülü akıt, şire gibi tatlılar da ikram edilir. Şıllık Urfa’ya has tatlıların en güzel olanlarından biridir. Yapımı oldukça maharet ister

draculu45 26.04.09 18:15

Şıllık Tatlısı
Malzemeler: 2 su bardağı un, 300 gr. Ceviz içi, 600 gr. Şeker, 3 yemek kaşığı sade yağ.

Derin bir tencerede 2 su bardağı un, 4 su bardağı su ile akıcı hamur kıvamına gelinceye kadar elle çırpılır. Sacın altı yakılır, hamurların yapışmaması için sacın üzeri yağlanır. Hazırlanan hamurdan bir kepçe alınarak saca dökülür. Oklava ya da tahta bir kaşık yardımıyla saca incecik yayılır, pişince diğer tarafı çevrilir. Bütün hamura aynı işlem uygulanır. Bir kaşık yağ tencerede eritilir, üzerine şeker ilave edilir. Üç su bardağı su ilave edilerek şurup kıvamına gelinceye kadar kaynatıldıktan sonra ateşten alınır. Ceviz içi döğülerek bir kaba alınır. Sacda pişirilmiş ekmekler (yufka) sayılarak iki kısma bölünür. Bir tepsiye birinci yarısı üst üste serilerek üzerine ceviz içi serilir. Sonra ikinci yarısı da üst üste serilir. Hazırlanan şurup sıcak olarak üzerine dökülür, beş on dakika bekletildikten sonra dilimler halinde kesilerek sıcak olarak servis yapılır.

draculu45 26.04.09 18:15

Boranı
Malzeme:


500 gr. parça et, 500 gr. yoğurt, 250 gr. kara et, 2 kg. pencer (pazı), 1 su bardağı nohut, 1 su bardağı lolaz (börülce), 3 diş sarımsak, 3 su bardağı bulgur, 3 yemek kaşığı sade yağ, 1 çay kaşığı kara biber, 1 çay kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı tuz, 2 su bardağı sıvı yağ, 1 yemek kaşığı biber, 1 yemek kaşığı un.

draculu45 26.04.09 18:16

Hazırlanışı: 500 gr. parça et yıkanıp kuşbaşı doğranır, 1 yemek kaşığı sade yağla kavrulur. Nohutlar ayıklanıp yıkanır, ete ilave edilerek 25-30 dakika yumuşayıncaya kadar haşlanır. Ayıklanıp yıkanan lolaz üç bardak su ile ayrı bir yerde haşlanır. Pancarlar yeşil yapraklarından ayrılır, sadece sapları doğranarak az su ile yumuşayıncaya kadar haşlanır. Fazla suyu sıkılarak alınır, 2 yemek kaşığı yağ ile 5-10 dakika kavrulur. Haşlanan lolazın suyu süzülerek nohut tenceresine eklenir. Aynı tencereye kavrulmuş pencer eklenip tuz katılarak bir taşım kaynatılır.
Bundan sonra “boranının yuvalağı”nın (köftesinin) yapımına geçilir. Bunun için de; bir tepsiye üç su bardağı köftelik bulgur, isot, tuz, kara biber, tarçın, döğülmüş kara et konularak az su ile yavaş yavaş yoğrulur. Köfte kıvamına gelince (kavrulurken dağılmaması için) un eklenip yoğurmaya devam edilir. Yoğrulan köfte bir tarafa alınır. Nohut büyüklüğünde parçalar alınarak avuç arasında yuvarlanır. Bir tavaya sıvı yağ konur, yuvarlaklar pembeleşinceye kadar kızartılır. Sarımsak az tuz ile döğülüp yoğurda eklenir. Birinci aşamada hazırlanan nohutlu ve pencerli yemekten tabaklara bir miktar alınır, üzerlerine kızarmış yuvalaklar konularak sarmısaklı yoğurt dökülür ve servis yapılır.

draculu45 26.04.09 18:16

Patlıcanlı Kebap
4 Kişilik malzeme: 1 kg az yağlı kıyma et, 3 kg uzun doğranmaya müsait patlıcan, şiş ve bir miktar kömür.
Yapılışı: Genişçe bir mangalda odun kömürü yakılır. Kıyma ete tuz katılır ve biraz yoğrulur. Patlıcanlar üçe ya da dörde bölünür. Bu işte özel olarak yapılmış şişe, sırasıyla biber patlıcan ve et sıkıcı saplanır ve ateşte yeteri kadar pişirilir. Pişirilen kebap bir kaba çekilerek üzerine çok az miktarda su tanelenir ve üzeri kapatılır. Biraz bekledikten sonra servis yapılır.

draculu45 26.04.09 18:16

Bostana (Salata)
4 kişilik malzeme: 4 Domates, 2 Yeşilbiber, az miktarda kuru biber, 4-5 yeşil soğan, ½ demet Maydonoz, 100 gr. Pirpirim (semizotu), 4-5 yaprak taze nane, 1 bardak nar pekmezi.


Yapılışı: Sebzeler yıkanır, iyice ayıklanır, soğanların kabuğu soyulur. Daha sonra bütün sebzeler çok ince doğranır. Tuz atıldıktan sonra ezilerek karıştırılır, üzerine nar pekmezi, az miktarda da su eklenerek karıştırılır ve servis yapılır. Domatesin tadı az ise bir miktar salça da konulabilir.
Toplumsal değişme süreci içerisinde, Urfa mutfağının geleneksel türlerinin kaybolmadan yaşatılmasını sağlamak amacıyla tanıtılmaları gerekmektedir. Türler tek tek ele alınıp incelendiği taktirde yörenin yemeklerinin lezzetlerinin güzelliği yanında, besleyici özellikleri ve sağlık açısından değeri kortaya çıkmış olacaktır

draculu45 26.04.09 18:17

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa


Halk Kültürü
Şanlıurfa Mahalli Çocuk Oyunları

Mahalli çocuk oyunları, Şanlıurfa folklorunun en zengin bölümlerinden birini teşkil etmektedir. Şanlıurfa’da şu ana kadar derlenen çocuk oyunlarını öncelikle “Tekerlemeli/Tekerlemesiz” olarak iki kategoride incelemek mümkündür. Bu ayırım yaş grupları itibariyle de yapılabilir.
Bebek Oyunları: Kala kala, İnne minne kirazı gibi.
Orta Yaş Çocuk Oyunları: Dello bir, deleme çalmak, el el üstünde, açıl kilidim açıl vb.
Büyük Çocuk/Genç Oyunları: Koza kırık, birdir bir, sapan harbi gibi...
Şanlıurfa çocuk oyunlarının kaynağına bakıldığında; aile yapısı, muhit özellikleri, meslekler, coğrafik şartlar, akraba ilişkileri, yetişme tarz ve ortamının, mahalli örf ve adetlerle günlük hadiselerin oyunların doğmasında, gelişmesinde ve şekillenmesinde en önemli etkenler olduğu görülebilir.
Şanlıurfa mahalli çocuk oyunlarının en önemli özelliklerinden biri de, birçok oyunun büyüklerle birlikte oynanmasıdır. Özellikle baba-çocuk, ağabey-küçük kardeş veya anne-çocuk ilişkilerinde bu oyunların apayrı yerleri vardır. Mahalli çocuk oyunlarının gelişmesinde de, Urfalı’nın ince zekâsı, espri gücü ve müzik merakı etkili olmuştur.
Burada bütün oyunları teker teker ele alıp onları tarif etmek yerine, yukarıda bahsedilen gruplar itibariyle oynanan oyunların isimleri ve nasıl oynandığından birer örnek verilmiştir.

draculu45 26.04.09 18:17

Tekerlemeli Çocuk Oyunları
Bu grupta yer alan oyunların bazıları şunlardır: Yağ Satarım Bal Satarım, Çömçe Gelin, Mini Mini Havuz, İnne Minne Kirazı, Bezirgan Başı, Açıl Kilidim Açıl, Şakşaka Lillo Hacı Baba, Leyli Hop veya Yerde Ne Var, Yaz Geliy Güz Geliy, Takır Takır Tik Tik...

Mini Mini Havuz:
Bu bir çocuk eğlendirme oyunudur. Tekerlemesi ile çocuğun ilgisini çekmek, ağlayan çocuğu susturmak veya çocuğun birisine alışmasını sağlamak amaçlanır. Bu aynı zamanda bir bebek oyunudur. Oyunu oynatacak olan büyük, çocuğun bir elini avcunun içine alır. Kendi şehadet parmağını ağzına ***ürerek aşağıdaki işlemleri yapar ve bunları yaparken de oyunun tekerlemesini söyler:
Çocuğun avucunun içinde parmağını gezdirerek;
- Mini mini havız, bırıya bi kuş kondı... Çocuğun baş parmağını avucunun içine yatırarak; - Bu tuttı... Çocuğun işaret parmağını avucunun içine yatırarak; - Bu kesti... Orta parmağı avucunun içine yatırarak; - Bu bişirdi... Yüzük parmağı avucunun içine yatırarak; - Bi yedi... Serçe parmak yatırılarak; - Bu da Hocadan geldi, “hani biye hani biye” dedi...
Bu tekerlemenin son cümlesi söylenirken çocuğa “bak bak (kuş kuş)” diyerek çocuğun yukarıya bakması sağlanır. Çocuk kuş var diye yukarıya bakınca da oyunu oynayan büyük, çocuğun boynunu gıdıklayarak onu güldürmeye çalışır


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:52 .

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Dizayn ve Kurulum : Makinist