![]() |
Rize Türbeleri
Süleyman Dede Türbesi (Ardeşen) Rize ili Ardeşen ilçesinde Seslikaya Köyü’nde bulunan Süleyman Dede Türbesi, 1845 yılında yapılmıştır. Yakın tarihlerde yeniden yapılan türbe kare planlı olup, üzeri betonarme bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin doğu yakınında Süleyman Dede’nin oğlunun türbesi bulunmaktadır. Bu türbe taş duvarlı, dikdörtgen planlı, beşik çatılıdır. |
Rize Muvakkithanesi
Rize iskelesi yanında bulunan muvakkithane, XIX. yüzyılda Vilayet Meclisi azalarından Subaşızade Pertev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Muvakkithanenin kitabesini vilayet mektupçusu Saadeddin Kasım Efendi yazmıştır. Kitabe: Şiar-ı ehli din oldukça ta evkaf-ı mektuba Mazid olsun furuğ-i pertev-i ikbal-i şahane Tenin-i sati bildirdi tarihi güher-rizden Muvakkithane-i nev tarh olundu ehli imana Muvakkithane yıkılmış ve günümüze gelememiştir |
Rize Kütüphaneleri
Tatoğlu Abdülkerim Efendi Kütüphanesi (Merkez) Rize’de XIX.yüzyılda kütüphaneler yaptırılmıştır. Haşim Karpuz’dan öğrendiğimize göre; bu kütüphanelerin en eskisi Tatoğlu Abdülkerim Efendi’nin Orta Cami yakınında 1848 yılında yaptırmış olduğu kütüphanedir. Bu kütüphanenin günümüze yalnızca kitabesi gelebilmiştir. Kitabe İl Halk Kütüphanesi’nin giriş kapısının yanına yerleştirilmiştir. Kitabe: Tatoğlu bilâder marûf-ı avam Velâkin şöhreti Abdülkerim nâm Rıza-ı Hak için dinarı verdi Muvaffak oldu iş bu hayra girdi Budur çü ehl-i hayr-i bi’l-atâyâ Aziz etsün iki alemde Mevlâ Bir adam geldi Zühdi dedi ruşen Kütüphane yapıldı pek müzeyyen Sene 1265 Kitabesinden öğrenildiğine göre son derece güzel bezemelerle kaplı olan kütüphanenin yanında fakirler için odalar ve bir de gasilhane yaptırılmıştır. Altıkulaçzade Kütüphanesi (Merkez) Rize il merkezinde Altıkulaçzade Ahmet Efendi, 1863 yılında bir kütüphane yaptırmıştır. Kaynaklardan bu kütüphanede 485 kitap olduğu öğrenilmiştir. Bu kütüphane günümüze gelememiş, mimari yapısı ile ilgili bir bilgi edinilememiştir. |
Rize Müzeleri
Rize Müzesi (Merkez) Rize il merkezinde Piri Çelebi Mahallesi’nde bulunan müze, halk tarafından Sarı Ev olarak tanınmaktadır. XIX. yüzyıl sivil mimari üslubunda yapılmış olan bu yapı Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş ve 1998 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Müzede Rize yöresine özgü etnografik eserler sergilenmektedir. Piri Çelebi Mahallesi Tel: (0464) 214 02 35 Atatürk Evi Müzesi (Merkez) Click this bar to view the full image.Rize il merkezinde, Müftü Mahallesi Kirazlık Sokak’ta bulunan Atatürk Evi Müzesi’nde Atatürk 17 Eylül 1924’de Rize’yi ziyaretinde Mataracı Mehmet Efendi tarafından misafir edilmiş ve bir gece kalmıştır. Bu evi mal sahibi Atatürk Müzesi yapılması koşuluyla Kültür Bakanlığı’na bağışlamıştır. Kültür Bakanlığı evi restore etmiş ve 27.12.1985’de müze olarak ziyarete açmıştır. XX. yüzyılın ilk yarısında yapılan bu ev Mataracı Mehmet Efendi’ye aitti. Bahçe içerisinde üç katlı olan ev taş ve bağdadi bir yapı şekli göstermektedir. Zemin katta mutfak ve servis bölümleri bulunmaktadır. Kuzey ve güneyden iki ayrı kapı ile girilen birinci katta sofa çevresinde iki oda, helâ ve banyo bulunmaktadır. İkinci kat sofa etrafında dört oda ve yine helâ ve banyoya yer verilmiştir. Müzenin zemin katında Rize’den toplanan çeşitli kitabeler ve mezar taşları sergilenmektedir. Birinci katta ahşap eserler, ahşap mimari parçalar, dokuma araç ve gereçleri ile yöresel etnoğrafik malzemeler ile günlük kullanım eşyaları sergilenmektedir. İkinci katta Atatürk döneminden kalmış eşyalar, Atatürk’ün giysileri, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk ile ilgili fotoğraflara yer verilmiştir. Müftü Mahallesi Kirazlık Sokak |
Rize Doğal Güzellikleri
Rize Karadeniz’e paralel dağlar, dik yamaçlı vadileri, buzul gölleri, yaylaları, akarsuları ile doğal güzellikler yönünden önemli, turizme açık bir ildir. Yaylalardaki iyi korunmuş özgün mimari yapıları da bunu tamamlamaktadır. Dağlar Karadeniz’e paralel olarak uzanan Rize’deki dağlar Doğu Karadeniz kıyı dağlarının bir uzantısıdır. Rize ili içerisinde bu dağların yükseklikleri artar ve il alanı içerisinde kuzeydoğu yönünde bir yay çizerek daha kütlevi bir görünüm kazanır. Kaçkar Dağı Doğu Karadeniz dağlarının bir devamı olan Kaçkar Dağı 3.737 m. yüksekliği ile Karadeniz’in en yüksek, Türkiye’nin de dördüncü yüksek dağıdır. Kaçkarların ana yapısında volkanik katmanlar bulunmaktadır. Buzul Dönemi ve Buzul dönemi sonrasının özelliklerini taşımaktadır. Dağın 2.800 m. altındaki kesimler zengin bitki örtüsü ile kaplıdır. Bitki örtüsü ile kaplı vadileri akarsular ile derin biçimde oyulmuştur. Kaçkar Dağları aynı zamanda dağ sporları için de yörede uygun bir ortam oluşturmuştur. Kaçkar Dağı’nın kuzeydoğusunda Barut Dağı (3.521 m), Ziglat Dağı (3.511 m), Verçelik Tepesi (3.711 m), Hipot Dağı (3.560 m) ve Demir Dağı (3.354 m) bulunmaktadır. Plato ve Yaylalar Click this bar to view the full image.Rize ilinin güney yönünde dik ve yalçın dağ sıraları ile kuzeydeki ormanlar arasında geniş platolar bulunmaktadır. Bu platolar ilin %21’lik bölümünü kaplamaktadır. Bunların yükseklikleri yaklaşık 1.500 m. dolayındadır. Oldukça geniş çayır ve otlaklar halindeki bu platolar, aynı zamanda ilin ekonomisinde önemli yeri olan hayvancılığa da katkıda bulunmaktadır. Rize’deki yaylalar Kaçkar Dağlarının eteklerinde, Çamlıhemşin ve İkizdere ilçelerinde yoğunlaşmıştır. İlin önemli bir eski geleneğini oluşturan bu yaylalarda daha çok yağ, peynir, çökelek gibi besin gıdaları elde edilmektedir. Ancak yörede çay üretiminin önem kazanmasıyla birlikte yaylacılığın önemi kısmen azalmıştır. Buradaki yayların başında İkizdere’de Varda, Gölyayla, Cimil; Çayeli’nde Hazende; Pazar’da Ambarlı,Cahperik, Kito, Cürmannuman, Karap; Çamlıhemşin’de Kale, Varoş,Elevit, Trovit, Palovit, Çiçekli, Aydar, Başhemşin,Çermişk, Salınov,Dahler ve Kavran yaylaları gelmektedir. Bu yaylaların büyük çoğunluğu yaz aylarında turizm niteliği taşımaktadır. Akarsu ve Göller Rize ilinde çok sayıda küçük akarsular vardır. Ancak il içerisinde önemli bir göl bulunmamaktadır. Yalnızca güneydeki dağlık alanlarda küçük krater gölleri ile karşılaşılmaktadır. Ulaşım olanaksızlığından bu göllerden yararlanılamamaktadır. İyidere (İkizdere) Rize’deki en önemli akarsu İyidere (İkizdere) olup, bu dere Doğu Karadeniz Dağları’nın en yüksek kesimlerinden doğmaktadır. Yeralma yakınlarında Cimil Deresi ile birleşerek kuzeydoğuya dönen akarsu, Rize yakınlarında Kaleli’de Karadeniz’e dökülür. Ayrıca İyidere’nin kollarından Çamlık Deresi ile Cimil Deresi de il sınırları içerisinde bulunmaktadır. Fırtına Deresi Doğu Karadeniz Dağlarının Memişhan yöresinde 2.360 m. yükseklikten doğan Fırtına Deresi küçük derelerle beslenir. Rize topraklarında geniş bir yay çizerek Aşağı Çığırda daha büyük bir kol ile birleşir ve Taşlıdere Köyü’nde Karadeniz’e dökülür. Kıbledağı Deresi Rize’nin 1.261 m. yüksekliğindeki dağlık bölgeden kaynaklanan Kıbledağı Deresi çok sayıdaki küçük akarsu ile birleşerek kuzeydoğuya doğru akar ve Yaşköy yakınlarında Karadeniz’e dökülür. Büyükdere Tekfur Tepesi’nden kaynaklanan Büyükdere ilin kuzeydoğu yönüne doğru akar ve Yenice yakınlarında batıdan gelen büyük bir kol ile birleşerek Çayeli’nin batısından Karadeniz’e dökülür. Rize derelerinden özellikle Fırtına Deresi ile İyidere’de karlar eridiğinde kano sporu yapılmaktadır. Mesire Yerleri Rize ilinin zengin orman dokusu, orman içi dinlenme yerlerine olanak sağlamıştır. Yaylaların çevresi de mesire yeri olarak kullanılmaktadır. İlin en önemli mesire yeri Rize-Erzurum karayolu üzerindeki Çamlık orman içi dinlenme yeridir. Burada turizme yönelik tesisler bulunmaktadır. Kaçkar Dağları’nın zengin bitki örtüsünün yanı sıra kuş ve kelebek türlerinin çokluğundan ötürü, özellikle İkizdere ve Çamlık bölgeleri bu yönde turizme katkıda bulunduğu gibi ilin önemli mesire yeri olma özelliğini de korumaktadır. Ayrıca safari için de önemli bir parkur oluşturmuştur. |
|
|
|
|
|
Rize İlimizin Mutfağı Rize Mutfağı, mısır, karalahana, fasulye, süt ürünleri (yoğurt, ayran, tereyağı) ve deniz ürünleri üzerine şekillenmiştir. Şimdi buğday ununun kullanıldığı her yerde mısır unu kullanılırdı. Kurutma imkânı olmayan gıdaların muhafazasında salamura yöntemi gelişmiştir. Ekmek olarak; mısır ekmeği ve hamsili ekmek, lahanadan; etli lahana sarması, burma lahana, haşlama yapılır. Fasulye; fasulye yemeği, fasulye turşusu, turşu tavali olarak mutfak kültürüne katkıda bulunur.
Çorbalar Korkoto Çorbası ve Ayran Çorbası: Korkoto : Kırılmış mısır Malzemeler: İki su bardağı korkoto, bir su bardağı ayran, İki çorba kaşığı tereyağ. Yapılışı: Önce korkoto suya atılır, ayran ve tuz katılır, tereyağı konup pişirilir. Günümüzde; salça tereyağında pişirilerek servis yapılırken çorbanın üzerine gezdirilmektedir. Fasulye (Lobya) Çorbası: Malzemeler: Uç su bardağı kuru fasulye, Domates büyüklüğünde içyağı, İki baş orta boy soğan veya soğana karşılık pırasa yaprağı. Yapılışı: Önce kuru fasulye suda pişirilir. Soğanlar veya pırasa yapraklan ayrı bir kapta pembeleşinceye kadar yağda kavrulur, fasulye, içyağı, tuz ve su ilave edilip pişinceye kadar yeniden kaynatılır. Kemik ilave edilirse daha lezzetli olur. Nane katılarak yenir. Hopi (Hupi) Çorbası: Malzemeler: Uç yoğurt kasesi hopi. (İçiyle birlikte kurutulmuş kuru fasulye), bir kaşık tereyağı, Bir domates büyüklüğünde içyağı, İki baş soğan veya bunun kadar pırasa yaprağı. Yapılışı: İnce doğranmış soğanlar veya pırasa yaprakları yağla kavrulur. Kırılmış fasulye hopileri içine atılarak karıştırılır, su ve tuz ilave edilip piş irilir. Kemik ilave edilerek pişirilirse iyi olur. Nane ve sarmısak ilave edilerek yenir. Kabak Çorbası: Malzemeler: Bir beyaz kabağın dörtte biri, bir su bardağı kuru fasulye, Uç çorba kaşığı yağ. Yapılışı: Kabuğu soyulan kabak kuşbaşı şeklinde doğranır, kazana konup ayrı bir kapta piş erken başka bir kapta pişirilen kuru fasulye, tuz ve yağla birlikte kabağa ilave edilir. Kum fasulye yerine taze fasulye kullanılabilir. Çorbaya bulgur, arpa veya pirinç ilave edilebilir. Sebze Yemakleri Fasulye Tavalası: Malzemeler: Bir kilo taze fasulye, iki baş soğan veya soğan yerine yeteri kadar pırasa yaprağı, beş diş sarımsak, iki kaşık tereyağı veya zeytinyağı. Yapılışı: Bir kilo taneli fasulye kırılarak kazana konur, yeterince pişirildikten sonra bir süzgeçte süzülür. İnce doğranmış soğan veya soğan yerine pırasa yaprağı yağda kavrulur. Süzgeçte süzdüğümüz fasulyeler önceden hazırladığımız sarımsak, soğan kavruntusuna ilave edilir; tuzu konulup 10-15 dakika tavada veya kazanda kavrulur, sıcak yenir. Turşu Kavurma: Malzemeler: Bir kilo fasulye turşusu, üç baş soğan veya buna denk pırasa yaprağı, beş diş sarmısak, iki kaşık tereyağı veya buna denk zeytinyağ. Yapılışı: Fasulye turşusu bir gün önceden suya konur, tuzu çıkartılır. Hiç su kalmayacak şekilde elle sıkılır. Soğanlar, ay şeklinde bir tavaya doğranırlar ve zeytinyağı ile pembeleşinceye kadar kavrulurlar. Daha sonra hazırlanan turşu, tavaya ilave edilir, ezilmiş sarımsak ve az bir miktar biber konarak 10-15 dakika kavrulur. Sıcak veya soğuk olarak yenebilir. Eskiden ilk yemek olarak ve mısır ekmeği ile birlikte yeniyordu. Bir lokma ekmek tavaya uzanıyor ve parmaklar yardımıyla bir tutam turşu alınıp ağza getiriliyordu. Günümüzde ise turşu kavurma, salata gibi sofraya konulmakta ve iştah açıcı olarak alınmaktadır. Tomart Kavurması: Tomari sulak yerlerde, ırmak kenarlarında kendiliğinden yetişen otsu bir bitkidir. Yapraklan pazı yaprağı genişliğinde ve pazıdan biraz daha serttir. Tomari kavurması Pazı kavurması gibi yapılmaktadır. Pazı ve tomari karışımı olarak da yapilabilir. Karalahana Dolması: Malzemeler: Dört bağ lahana, iki baş soğan, bir su bardağı korkoto, iki kaşık tereyağı veya iç yağı. Yapılışı: Eritilmiş yağda soğanlar kavrulur. Doğranmış haşlanmış ve süzülmüş lahanalar buna ilave edilir. Suyu, tuzu, ve acı biberi konulduktan sonra 20-30 dakika kadar pazı dolması kıvamında pişirilir. Suyu tuzu konulurken daha önceden ıslatılmış korkoto da ilave edilir. Korkoto yerine bulgur ve pirinç de konabilir. Lahana Haşlaması: Malzemeler: Altı bağ lahana, bir domates büyüklüğünde içyağı, bir kase fasulye, iki kaşık mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir kiloya yakın kemik, bir miktar acı biber (Lav Biberi) Yapılışı: Lahanalar önce yıkanıp temizlenir. Daha sonra elle bükülerek doğranır, fasulye ile beraber veya ayrı ayrı haşlanır ve süzülür. Lahana kaynatılıp süzülmezse tadı acı olur. Kazana su koyarak bütün malzeme buna ilave edilir. Tuzu biberi konur, yarım saat pişirilir. Lahana Sarması: Malzemeler: Altı veya yedi bağ kara lahana, üç baş soğan, bir kilo ince kıyılmış et, bir kase korkoto, maydonoz. Yapılışı: Soğanlar ince ince doğranır. Yeteri kadar tuzla ovulur, ince kıyılmış et, korkoto, maydonoz, tuz, su ilave edilerek dolma içi hazırlanır, daha önce haşlanmış süzülmüş lahana yaprakları ile sarılır. Dolmaların üzerini geçmeyecek kadar su konulup kazanda pişirilir, sıcak servis yapılır. Kazanın en altına kemik konursa daha lezzetli olur. Korkoto yerine bulgur veya pirinç konabilir. Hamsi Çıgırtası: Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk yerli pırasa yaprağı, iki bardak ince mısır unu veya buna denk buğday unu da olabilir, bir tas tuzlu hamsi, bir yumurta büyüklüğünde içyağı. Kızartma için zeytinyağı yoksa tereyağı. Yapılışı: Hamsiler önceden suya konarak ayıklanır, kılçıklarından temizlenir, hamsi, un, kıyılmış pazı ile soğan içyağı ile karıştırılarak ekmek hamuru gibi hafifçe yoğrulur, tuzu kontrol edilir. Yumurta katılırsa daha iyi olur. Bir santim kalınlığında veya daha ince yayılarak tavada kızartılır. Çığırta hamuruna köfte biçimi verilerek de kızartılabilir. Hamsili Pilav: Hamsili pilavın ilk şekli "Hamsili Rasti" yemeğidir. Korkoto, az miktarda pazı veya pırasa yaprağı, kılçığı alınmış tuzlanmış hamsi ile birlikte karıştırılır, yağı konarak kazanda pilav gibi ve pilav kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Hazırlanan malzeme tepsiye konarak pleki veya fırında pişirilebilir. Hamsili Pilavın Malzemesi: Bir kilo veya bir tas hamsi. (Taze veya tuzlu hamsi olabilir), dört bardak pirinç, Uç baş soğan, bir avuç nane, Bir buçuk bardak zeytinyağı veya tereyağı. Yapılışı: Hamsi tuzlu ise suya konur ve tuzu alınır. Taze veya tuzlu olsun önce hamsilerin kılçığı çıkarılır. Pirinç yıkanıp temizlenir, hamsi hariç, diğer hazırlanmış malzeme ile karıştırılır, iki bardak pirinç üç bardak su hesabıyla suyu konur. Tepsiye bir sıra hamsi dizildikten sonra üzerine hazırlanmış malzeme konur ve en üstünede bir sıra daha hamsi dizilir. Tepsi plekide veya fırında pişirilir. Sıcak veya soğuk olark salatalık veya ayranla yenir. Bu gün hamsi pilavı baharat, maydonoz , kuş üzümü ile zenginleştirilmektedir. Hamsili pilava, kuş başı doğranmış patetes de konabilir. Genellikle hamsili pilav yapılınca başka yemek yapmaya gerek görülmez. Plekide: Yapılışı: Taze hamsi başları kesilerek temizlenir ve tuzlanır. Bir oluklu kiremit alınarak üzerine kumar yaprağı veya lahana yaprağı serilir. Temizlenmiş hamsi yaprağın üzerine dizilir, üzeri aynı tür yaprakla örtülür ve en üstte bir oluklu kiremit daha konarak ocağa veya ateşe sürülür ve üzerine közler çekilerek pişirilir. Kiremit yerine pleki de kullanılabilir. Kiremite dizilen hamsiler plekiye dizilir, üzeri sacla örtülerek üzerine ateş yakılır ve pişirilir. Hoşmer: Malzemeleri: Bir litre kaymaklı süt, bir kase köy peyniri, üç tahta kaşığı mısır unu, yeterince tuz. Yapılışı: Kaymaklı taze süt süzgeçle süzülerek bir tavaya boşaltılır. Tava ateşe konarak kaynatılmaya bırakılır. Elenmiş mısır unu, kaynayan süte yavaş yavaş ve karıştırılarak ilave edilir. Normal kıvama gelince ince doğranmış köy peyniri ve tuz konur. Peynirin hoşmer içine erimesiyle birlikte sıcak servis yapılır. Hemşin yöresinde kaymağı alınmış süt içeresine mısır unu karıştırılarak yapılan tava işine "Kotniyar" denmektedir. Kotniyara peynir konmaz. Hoşmer, muhlama gibi yenir ve yerken yağ tavada göllenir. Haşıl: Malzemeler: Sıcak mısır ekmeği, tereyağı ve mıncı. Hazırlanışı: Sıcak mısır ekmeğinin içi yayvan bir kap içersine boşaltılır. İçersine bol miktarda tereyağı ve tuzlu minci (Lor) katılarak karıştırılır. Mısır ekmeğinin sıcağında yağ, ekmeğe ve minciye sirayet eder. Soğutulmadan yenir. Sıcak ekmek bulunmadığı zamanlarda soğuk ekmek bir tavanm içine ufaltilıp yağı ve mincisi konur. Sonra hafif ateşte ısıtılarak yağın ekmeğe nufuz etmesi sağlanır. Böylece leziz ve besleyici bir yiyecek elde edilmiş olur. Laz Böreği: Malzemeler: Beş yumurta, yedi su bardağı süt, beş kaşık tereyağı, bir buçuk su bardağı şeker, bir buçuk kahve fincanı nişasta, bir buçuk kahve fincanı pirinç unu, alabildiği kadar buğday unu, tuz. Yapılışı: Bir kase su, iki kaşık tereyağı, bir yumurta sarısı, az tuz, bir iki damla zeytinyağı ve alabildiğince un katılarak yoğrulur ve ondört parçaya bölünür. Bu ondört parça ile laz böreğinin on dört yufkası açılır. Yapraklar arasına konacak muhallebinin yapılışı: Süt ve şeker kaynatıldıktan sonra az tuz konur, ayrı bir kapta pirinç unu veya nişasta, dört yumurta sarısı, bir bardak soğuk su ile iyice çırpılır, kaynayan süte karıştırılarak ilave edilir. Piştikten sonra bir tutam karabiber serpilir. Yedi hamur tek tek açılır ve her bir yaprağına tereyağı sürülerek tepsiye dizilir, üzerine önceden hazırlanmış olan muhallebi soğuk olarak dökülür. Geriye kalan yedi hamurda tek tek açılarak ve tereyağı sürülerek muhallebinin üzerine dizilir. Arzu edilen şekilde kesilir, üzerine tereyağı gezdirilerek fırına verilir. Bir buçuk bardak şeker, bir bardak su ile hazırlanan ilik şurup, fırından çıkan böreğin üzerine dökülür. Fındık veya cevizle süslendikten sonra ılık olarak servis yapılır. |
Rize İlimizin Nesi Meşhur
-------------------------------------------------------------------------------- çayı sonra hamsisi,muhlaması,karalahana yemeği,karalahana dolması,turşu kavurması ve mısır ekmeği daha cok yemeği |
Ağaran Şelalesi keşfedilmeyi bekliyor
Rize'nin Çayeli ilçesindeki Ağaran Şelalesi, şehir yaşamının yoğunluğundan uzaklaşmak isteyenler için alternatif sunuyor. Rize merkeze 30, Çayeli ilçesine ise 12 kilometre uzaklıkta Sırtköy sınırları içinde bulunan şelale, adını, suyunun yamaçtan beyaz renkte dökülmesinden alıyor. Yaklaşık 50 metre yükseklikten dökülen şelaleye sahilden sonra büyük bölümü beton, bir kısmı da toprak olan yolla ulaşılıyor. Şelalenin tanıtılabilmesi için kurulan Ağaran Şelalesi Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı Recep Saklı, derneği, yörenin potansiyelinin değerlendirilebilmesi ve şelalenin turizme kazandırılabilmesi amacıyla altı ay önce kurduklarını söyledi. Derneğin kurulmasından sonra şelalenin etrafında peyzaj çalışması yapmak için bazı girişimlerde bulunduklarını belirten Saklı, ''şelalenin bulunduğu alanda dinlenme tesisi kurulması içinbir proje hazırlıyoruz. Şelalenin sahile uzak olmaması önemli bir avantajdır. Ormanlık bir vadi sonundaki Ağaran Şelalesi, yürüyüş yapmak isteyenler için de uygun bir yer. Amacımız alanın günübirlik turizme kazandırılmasıdır'' dedi |
|
Rize Gelenek Ve Görenekleri RİZE
ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ EVLENME Evlilikler yakın çevreden yapılır, yakın çevrede kız yoksa dışarı çıkılırdı. Gelinlik kız komşu, akraba ve aile büyüklerince yapılırdı. Her ne kadar erkeğin görüşü alınsada son söz aile büyüklerindi Beşik kertme vardı. Ancak bu doğuda olduğu kadar zorlayıcı olmayıp, çocuklar büyüyünce evleme zorunluğu taşımazlardı. Kız arama da elçi denilen insanlar devreye girerdi. Kız seçimine çok önem verilirdi. Kızın soyu sopu araştırılırdı. Kız tarafıda erkeğin soyu sopunu araştırır, uygunsa verirdi. Kızın erkeğe gönüllü olması ve kaçma işini beraber planladıkları durumlarda olay fazla büyütülmez, zamanla örtbas edilirdi. Sevenlerin kavuşamama durumunda maraz denen ruh hastalıkları olurdu. Kız istenmeden önce ondan büyük kız olup olmadığı araştırılırdı. Böyle bir durum varsa kız istenmez, istense de büyük kız varken ufak kız verilmezdi. Kızın bir başkasına sevdalı olup olmadığına bakılrdı. Kız daha istenmeden, yani iş resmiyete dökülmeden elçiler sayesinde iş halledilmiş olurdu. Kız istenmeye gidilirken karşı taraf haberdar edilir, hazırlıklı olmaları sağlanırdı. Erkek tarafı karşılanır ağırlanır. Bir müddet ordan buradan konuşuldukjtan sonra asıl konuya girilirdi. "Allah'un izniyle, Peyganberun kavliyle kizinuzi oğlumuz Temel'e istiyiruk" denirdi. Kız tarafı kendini naza çeker, cevap vermek istemez, çay kahve, yemek ikram edip konuyu dağıtmaya çalışırdı. Erke tarafı da israr eder "Kızı vermezseniz ne yemeğinizi yeriz nede kahvenizi içeriz" derdi. Hayli mücadele sonunda istekler sıralanır, kabul edilince de kız verilirdi. Kız istendiğinde verilirdi. Çünkü söz önceden alınır ve kararlaştırılmış olurdu. Söz alınmadan kız istendiğinde, istenmedik olaylar olabilirdi. Erkek tarafı soğuk karşılanır. Mazeretler uydurulur. Bazen de kız görücüye çıkmazdı. Kız tarafı erkek tarfının karşılayabileceği kadar başlık parası isterdi. Bu kıza harcanırdı. Ayrıca kıza alınacak eşya ve altın tesbit edilirdi. Ara kesildikten sonra (kızın sözünün alınması) olay hemen duyurulurdu. Bu da erkek tarfının dılaru da hava ya kurşun sıkmasıyla olurdu. Peşinden yemek yenir. Düğün günü belirlenir, ayrıntılar konuşulurdu. Ara kesilirken kız tarfına verilen sözler düğnden önce yerine getirilirdi. Bir alış veriş günü tesbit edilirdi. Genellikle Çarşamba günü olurdu. Her iki tarfta birinci derece yakınlar olurdu. Takılardan genellikle çok eskiden dilme fes, beşli, daha sonraları zincir, bilezik, küpe, yüzük, saat, alyans, iğne gibi altın eşyalar alınırdı. Daha sonra söz verilen giyim kuşam ve yerleşimle ilgili diğer eşyalar alınırdı. Alınan eşyalar önce kız evine gönderilir, kızın kendi hazırladığı eşyalarla birlikte sergilenirdi. Bu olaya "Bohça Açıldı" denirdi. Perşembe'den Cumartesiye kadar açık kalır isteyen gelir bakardı. Eşyalar evden çıkarken, kızın erkek kardeşi yoksa bir yakını kapıyı keser ya da sanduğa otururdu. Kapı erkek tarafının bir miktar para vermesiyle açılırdı. Cumartesi erkek evine getirilen eşyalar kız tarafınca yerleştirilirdi. Kına gecesi Cumartesi olup her iki taraftada yapılırdı. Misafirler horon eder, oynar, toplu halde kurşun sıkılırdı. O gecede geline kına yakılır. Başka isteyenlerde var ise onlarda kına yakardı. Bazen geline yakma işlemi Pazar sabahına bıraklıdığı da olurdu. Erkek tarafı kına gecesinde şeker, fındık türü yiyecekler gönderirdi. Pazar sabahı erkek tarafı kalabalık bir halde kızı almaya giderdi. "Duğunci" denen bu grup yol boyunca sık sık silah sıkardı. Bunu duyan kız tarafı da karşılık verirdi. Gelini evden genellikte damadın babası veya ağabeyi çıkarırdı. Bu arada kapı kesilir bahşiş istenirdi. Yol boyunca yer yer yol kesildiği olurdu. Geli evden çıkarken kurşun sesleri ortalığı yıkardı.Bazı evlerdede ilahiler okunurdu . Yol yakınsa gelin yaya, uzaksa at ile getirilirdi. Gelinin evinden gelenlere ikram edilen lokumu damada ulaştıran ödüllendirilirdi. Bu kimseye "müjdeci" denirdi. Müjdeciye ya para ya da bir tepsi baklava verilirdi. Kız ve erkek tarafıı birlikte kurşun ata ata gelinle birlikte erkek evine gelirdi. Bu gruba "alay" denirdi. Kız ağlarsa, "Hem ağlıyalum, hem gidelum" denirdi. Kız eve girmeden önce tatlı dilli olsun diye, elini bala tutturup sağ parmaklarıyla kapının başına sürerlerdi. Zengin olsun diye başına bez koyup para dökerlerdi. Kız tarfından birileri gelini içeri sokmaz.Bir şeyler isterdi. Buna "kapılık istemek" derlerdi. Gelin odasına ***ürülür, oturtulur, yanında genellikle ablası veya yengesi bulunurdu. Bazen de o mahalede yeni gelin olmuş birisi de olabilirdi. Düğün akşama kadar devam ederdi. Bu arada sıksaray, sallama, atlama, titreme gibi horonlar yapılırdı. Horonlar genellikle erkek erkeğe, kadın kadına oynanırdı. Erkekler daha çok evin dışında veya avluda, kadınlar ise evin içinde bir yerde oynarlardı. Erkekler kızlar bir arda oynadığında kadınlar veya kızların kollarına ancak yakınları girebilirdi. Horonlar kaval, tulum, akordiyon, mozika (mızıka) nadir olarak zurna ve daha çok kemençe eşliğinde oynanırdı. Çoğu zeminde şairle atma türkülerle horona ayrı bir renk katarlardı. Bu arada erkek anaları da boş durmaz. Sağa sola göz gezdirir. Bir kız ararlardı. Yakın komşuların yardımıyla misafirlere yemek verilirdi. Bu arada bazıları bahşiş almak için yemeği engellerdi. Buna "sofra bağlama" denirdi. Hava kararamadan düğün alayı dağılır fakat kız tarafından bir kaç kişi bir müddet daha beklerdi. Gerdeğe girilmeden eğer önceden kıyılmadıysa " hoca nikahı" yapılırdı. Ev gerdeğe gireceklere bırakılır. Bir günlüğüne ev sakinleri komşulara kalırdı. Pazartesi günü gelin erken kalkar ve ev işlerine konulurdu. Sözde uğursuzluk getirmesin diye geline bir hafta süpürge tutturulmazdı. Bugün aynı zamanda kız ve erkek tarafının birbirine bohça içersinde hediye verdiği gündür. Bu olaya "bohça çıktı" denirdi. Düğünden bir hafta sonra "yedi" olurdu. Yedi, kızın damatla babasının evine gitmesiydi. Damat'a bu arada bazen ağra kaçan şakalar yapılırdı. Bu şakalrdan korunmak için damadın yanında korumaları olurdu. Damat sofraya oturduğunda sofra arkadaşları tarafından bağlanır. Kaynana sofranın açılması ve damadın yemek yemesi için bahşiş verirdi. Yedididen birkaç gün sonra da kız tarafı erkek tarafınca devet edilirdi. |
DOĞUM
Evlililiğin ilk devrelerinde gelinin hamile kalması istenirdi. Hamile kalmaması durumunda telaş düşülür, hata varsa bunun gelinden kaynaklandığı düşünülürdü. Hamile kalınması için okutma dahil her çareye başvurulurdu. Birkaç sene içinde eğer gelin hamile kalmazsa, anlaşılarak ya boşatılır, ya da üzerine kuma alınırdı. Eğer hamil kalmışsa, oturmasına, kalkmasına, yemesine, içmesine kadar dikkat edilir, bu arada bir çok batıl yöntem de uygulanırdı. Doğum zamanı köy ebesi çağrılırdı. Bebeğin çıpa'sını (göbek bağı) ebesi veya iyi huylu birisinin kesmesi istenirdi. İlk doğan sebinin erkek olması istenirdi. Şimdi de öyle ya. Çocuk doğar doğmaz sağ kulağına ezan ve sol kulağına kamet okunurdu. Doğum yapan anne kırk gün lohusa kalırdı. Çocuğa genellikle büyüklerin ismi verilirdi. Daha çok ölen nine, dede veya yakın tarihte ölmüş birinin ismi verilmesi halen devam etmektedir. Çocuk kısa bir süre kundakta kalır. Sonra beşiğe alınırdı. Nazarlanmasın diye çocuk uzun süre yabancılara gösterilmezdi.Gösterileceği zaman nazarlık takılır, yüzüne kara sürülürdü. Anne sütü olduğu müddetçe emzirilir. Sütten kesildikten sonra inek sütü verilirdi. Anne sütü yoksa, ilk zamanlarda, süt anne aranırdı. Yakın çevreden herkes çocuğu emzirir ona süt anne olurdu. Süt annelik yaygın bir uygulama olup yer yer hala devam etmektedir. Süt çocuk, süt kardeşi ve ondan sonra doğacak çocuklarla "süt aşağı akar" diye evlendirilmezdi. Kız ergenlik dönemine kadar çember, daha sonra da keşan bağlardı. Erkek çocuklar ergenlik dönemine kadar mendil, yağluk, daha sonra da başlık ve abaniye bağlardı. Doğumdan sonra kızın annesi tarafından peşuk alayı yapılırdı. Alay ekek evinde olurdu. Alaya kızın ailesi ve yakınları katılırdı.Çocuk kız ise kırmızı, erkek ise mavi beşik hediye edilirdi. Bu olay sadece ilk çocuk için yapılırdı. Diğer çocuklar bu beşikle büyütülürdü. Alaya katılanlar eşya ve hediye veririlerdi. Kundağa konulmuş paralar ise çocuğu yıkayan ebeye hediye edilirdi. Ebeler çoğu zaman bu parayı almaz çocuğa bırakırdı. ÖLÜM Cenaze törenlerini hocalar yönlendirir. Eğer durum ağırlaşmış ve yapılacak bir şey kalmamışsa, hoca çağrılır, son nefeste Kur'an ile gitmesi sağlanırdı. Ölüm yaşlılar için doğal karşılanır, çocuk ve genç ölümleri derin iz bırakırdı.Bu gibi durumlarda halen devam eden ölünün arkasından destan yazma geleneği vardır. Ölen kimsenin ağzının açık kalmaması için bir bez parçasıyla ağzı bağlanır.Üzerine şimemesi için bir bıçak konur. Ölüm olayı yakın köylere sela, uzaklara telefon veya telgrafla bildirilir. Cenaze genelde, ertesi gün gömülür. Bundan maksat uzakta olan yakınlarun gelebilmesi içindir. Genellikle öğle namazı sonrası, yakınların yetişememe durumunda ikindi namazından sonra defin işlemi olur. Ölüye dargın olanlar dahi cenaze törenine katılır. Ölünün başında ağıt yakılır. Ağıtlarda sınır olmaz. Ölenin ardından iyiliklerinden, yaşadıklarından gelişigüzel sesli olarak bahsedilir. Bunu kadınlar çoğunlukla yapar. Komşular devreye girer, ölü sahiplerini teselli ederken geleni gideni ağırlar, uzaktan gelenlere yemek veririler. Ölünün hazırlanması, cenaze önce ve sonrası işlele hep komşular uğraşır. Yıkanıp tabutla musllaya konan mevtanın yüzüne isteyen bakabilir. Cenaze namazına tabut omuzda ***ürülür. Her ailenin kendine ait mezarlığı olduğu gibi köyün ortak mezarlığıda vardır. Ceset özenle hazırlanan mezara tabutla veya kefenle konur. Ceset gömülürken Kur'an okunur. Cenazeye gelen çocuklara bisküvi, şeker, fakirlere ve ihtiyacı olanlara havlu, namazgah, Kur'an-ı Kerim, dini bilgiler ve para verilirdi. Bazı yerlerde ölenin günahlarını affı için devir denilen dini bir tören yapılırdı. Defin akşamı ölü evinde Kur'an okunur. Bazı yerlerde de ölünün yıkanmasından gömülmesine kadar ki süre de hatim yaptırılır. Belli aralıklarda mevlit okutulur. Ölü yakınları uzun süre yalnız bırakılmaz, ziyaret edilir. Rize ve çevresinde birçok medeniyet ve devletler gelip geçmiştir. Fakat Rize'nin Türkler tarafından fethinden sonra, diğer medeniyetler târihin seyri içerisinde unutulmuş ve bu bölge tamâmen Türk-İslâm kültürüyle yoğrulmuş ve üstünlük sağlamıştır. YÖRESEL YEMEKLER: Rize'nin en sevilen sebzesi kara lahanadır. Ayrıca mısır ekmeği, otuzdan fazla yemeği yapılan hamsi, koz kaldıran, kaymaktan yapılan hoşmeri başlıca mahallî yemekleridir. Bölgeye özgü yemeklerden biride muhlamadır; mısır unu, tereyağı ve koloti peynirinden yapılan muhlama yöre sofrasının baş yemeğidir. Bunlardan başka bölgeye özgü bir sebze olan karalahanadan üretilen yemekler vardır; lahanadan açık sarma, ç***la, guli çorbası, helle çorbası, husli çorbası, lahana dolması, lahana ezmesi, lahana haşlaması, lahana rağtikosu, lahana sarması, lahana yemeği, princili lahana, sarma, vurma lahana gibi toplam 18 türlü yemek yapılır. Bölgede yetişen fasulye, kabak ve arap kapağı, patlıcan, domates ve pırasadan sebze yemekleri; bu sebzelerden ayrıca pazı, salatalık, şalgam ve tomarıdan turşu yapılır. Hayvanların etinden çoban kavurması, kıkırdak, et yahnisi, et yemeği, kavurma; sütünden yoğurt, süzme yoğurt, carmi (bir çeşit peynir) kurç (bir çeşit peynir). Minci, koloti peynir (şekli yuvarlaktır; ortası yumuşak, kenarları serttir) gibi gıda maddeleri; kıymak, mezus, minci kurusu, minci yemeği, portihala (loğusa ineğin sütünden üretilen bir çeşit tatlı) yapılır. |
YÖRESEL GİYİM:
Kadınların başlarında genel olarak sâde ve çiçek desenli örtüler vardır. Uzun entari giyilir. Entari üzerine peştemal bağlanır. Peştemal ise umûmiyetle kahverengi, kırmızı ve siyah renktedir. Bele kalın bir kuşak sarılır. Ayağa renkli yün çorap giyilir. Başlarına keşan adı verilen bir örtü örterler. Erkeklerin başlarında kara şayaktan yapılmış bir başlık vardır. Bu başlık ortası oyuk bir sargı biçimindedir. Yandan sarkan kolları ile bağlanarak başa sarılır. Gövdeye kolsuz ve yakası aşağı doğru uzanan yelek, bunun altında işlik denilen gömlek giyilir. Pantolonun yerini "zıpka" alır. Bu arkası körüklü, paçaları dar bir pantolon çeşididir. Ayağa "sabuk" denilen bir çizme giyilir. HALK OYUNLARI VE FOLKLOR: Halk oyunları ve müziği Doğu Karadeniz bölgesinin özelliklerini taşır. Folklor, halk müziği ve halk oyunlarında Kafkas ülkelerinin tesiri görülür. Başta gelen oyunları ise "horon" olup, bunların meşhurları"hemşin horonu, Rize titremesi, iki ayak, sıçrayarak ve sallama"dır. Horon kelimesi "horom"dan gelir. Bu ise mısır tarlalarındaki yığınlara verilen isimdir. NELERİ İLE ÜNLÜ: Çay Bahçeleri, Kaçkar Dağları, Ayder ve Çamlıhemşin Yaylaları, Anzer Balı, Zilkale ve Buzul Gölleri, Elevit Şelalesi, Palovit Yaylası, Fırtına Deresi Vadisi, Rize Kalesi, Rize Bezi İL İSMİ NEREDEN GELİYOR? Kafkas kökenli bir kelime olduğu sanılmaktadır |
Fındıklı
Fındıklı ilçesi Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında Trabzon’un fethinden sonra Osmanlı egemenliği altına girmiştir. Önceden bölgede Tiranlılar, Makedonyalılar ve Bizanslılar yaşamıştır. 1886 yılına kadar “KARYE” (Köy ile Nahiye arasında idari birim) olan Fındıklının eski adı VİÇE’dir. Kaynaklara göre Viçe 1887 yılında Hopa ilçesine bağlı bir nahiye oldu. 15 Şubat 1916 tarihinde Rus işgaline uğrayan Viçe 11 Mart 1918 tarihinde işgalden kurtulmuştur. Viçe 11 Haziran 1947 tarihinde Fındıklı adıyla Çoruh (Artvin) iline bağlı bir ilçe olmuş ve 1948 yılında belediye teşkilatı kurulmuştur. Fındıklı 27 Kasım 1953 yılında Artvin ilinden ayrılıp Rize iline bağlanmıştır. Yüzölçümü 409 Km2 olan ilçenin doğusunda Arhavi, batısında Ardeşen, Güneyinde Yusufeli ilçeleri ve kuzeyinde ise Karadeniz ile çevrili olup, 13 Km. kıyı şeridi vardır. İlçe topraklarını Sümer, Arılı ve Çağlayan derelerinin etrafındaki vadiler oluşturur. 2000 Genel Nüfus sayımı’ na göre ilçenin toplam nüfusu 16.740 olup, merkezde 11.043 kişi yaşamaktadır. Nüfusu 150’den aşağı 6 Köy bulunmaktadır. Nüfus aile kütüklerine 30.311 kişi kayıtlıdır. İlçede 22 köy bulunmaktadır. Merkez Belediyesinin 8 mahallesi vardır. Özellikle 1952 yılından sonra çay ziraatının başlamasıyla halkın ekonomik gücü yükselmiş, sahil yolunun açılmasından sonra dışa açılım hızlanmış olup, köylerle şehir merkezi arasında sosyal yaşantı bakımından fark yok denecek kadar azdır. Köyde yaşayan Nüfus genelde hareketlidir. Yazın tarlasında, bağında ve bahçesinde çalışır, kış mevsiminde ilçe merkezindeki evinde yada kiraladığı evde kalmaktadır. Yöre halkının bölge şartlarına göre geçim kaynağı, başta çay ve fındık olmak üzere kısmen narenciye, meyvecilik, su ürünleri, arıcılık ve hayvancılıktır. İlçe mülki sınırları içerisinde Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı Fındıklı Çay Fabrikası ve bu fabrikaya ilaveten özel sektör bünyesinde Dosan,Doğuçay ve Ofçay çay fabrikaları faaliyetlerini sürdürmektedir. İlçemizde yaklaşık 2500 çiftçi ailesi tarımsal gelir ekonomik refahı sağlamada yeterli olmadığından çalışır, nüfusun büyük bir çoğunluğu işçi, memur ve esnaf gibi tarım dışı alanlarda çalışmaktadır. İlçede son yıllarda yeni bir ürün olan KİVİ’ nin üretimi alternatif ürün olarak yaygınlaşmaktadır. İlçede küçük sanayii ve zanaatkârlık (Ustalık – Çıraklık) alanlarına ilgi duyulmamakta olup, çalışan kesimin büyük bir çoğunluğu memur ve işçi’dir. Genç nüfusun büyük bir çoğunluğu işsiz olduğundan ilçe sürekli göç vermektedir. |
|
Rize Ekonomisi Rize ekonomisi, çay tarımına ve çay işleme sanâyiine dayanır. Su ürünleri (balıkçılık) ve orman ürünlerinin de ekonomiye faydası büyüktür. Faal nüfûsun % 70’e yakını tarım sektöründe çalışır. Rize’nin çayı, hamsi balığı ve ketenden yapılan Rize bezi meşhurdur.
Tarım: Dağlık ve ormanlık bir alan olan Rize’de ovalar yok denecek kadar azdır. İl topraklarının sâdece % 1’i ovadır. Rize’de tarım denilince çay üretimi akla gelir. Türkiye’nin çay üretiminin üçte ikisine yakını Rize’de yetişir. İkliminin ılık oluşu ve bol yağış olması çay üretimine çok müsâittir. Çay tarımı 1940-1950 arasında yerleşmiş ve 1950’den sonra yaygınlaşmıştır. 40.000 hektarlık çay bahçelerinde ortalama 400.000 ton çay yetişir. Böylece çay tarımı Rize’nin esas tarım kolu olmuştur. Sebzecilik mühim bir yer tutmaz. Daha çok mısır, fasulye ve patates yetiştirilir. Rize toprakları çok engebeli ve sürülmeye elverişli arâziler az olduğu için, kullanılan tarım araçları oldukça azdır. Meyvecilik çaydan sonra ikinci derecede bir gelir kaynağıdır. Armut, elma, fındık ve mandalina yetişir. Rize’de yetiştirilen dağ pirinci sulamaya ihtiyaç göstermez. Dünyâca ünlü ve çok az bir ekim alanında yetişen puro tütünü, Rize’nin Pazar ilçesinde yetişir. Hayvancılık: Rize ilinde, çay tarımı yaygınlaştıkça mısır tarımı gerilemiş ve buna bağlı olarak hayvancılık da eski önemini kaybetmiştir. Fakat yayla ve platolar zengin otlak ve mer’alarla kaplıdır ve hayvancılığa çok müsâittir. Arıcılık hızla yayılmaktadır. İkizdere’nin anzer balı çok meşhur ve kıymetlidir. Balıkçılık oldukça ileridir. Balık üretiminde Ordu, Trabzon ve İstanbul’dan sonra dördüncü sırada yer alır. Rize kıyıları bol ve kaliteli balık potansiyeline sâhiptir. Rize balıkçıları, 30-40 tonluk balıkçı tekneleriyle açık deniz balıkçılığı da yaparlar. Kıyılarında hamsi, kefal, istavrit, palamut, barbunya, kalkan, zargana, izmarit, mezgit, lüfer, kırlangıç, torik, karagöz, tirsi ve levrek gibi kıymetli balıklar bol miktarda bulunur. Fındıklı ilçesi Çağlayan köyünde alabalık üretme tesisleri vardır. Bâzı akarsularda da alabalık, incikefali, kayabalığı, denizanası bulunmaktadır. Ormancılık: Rize’de 150.000 hektar orman ve 35.000 hektar fundalık alan vardır. Ormanlarda kayın, kızılçam, kestane, kızılağaç, akarağaç, titrek kavak, aksöğüt, gürgen, meşe, dişbudak ve çeşitli yabânî meyve ağaçları bulunur. Orman içinde 46 ve orman bitişiğinde 38 köy vardır. Senede 100.000 m3 sanâyi odunu ile 70 ster yakacak odunu elde edilir. Mâdencilik: Rize’de oldukça zengin bakır, manganez ve kaolin yatakları vardır. Bunlardan yalnız az miktarda manganez çıkarılmaktadır. Sanâyi: Rize’de sanâyi, çay işleyen fabrika ve atölyelere dayanır. Çay işleyen 20 fabrika ve 15 atölye, bu fabrikaların yedek parçası ve tâmiratını yapan ana tâmir fabrikası, çay paketleme ve ambalaj fabrikası vardır. Çay fabrika ve atölyelerinin dışında un fabrikaları, kereste fabrikaları, döküm fabrikaları, (lokum, reçel, helva ve şekerleme yapan) şekerli yiyecekler fabrikası, alüminyum mutfak eşyâsı üreten fabrika, balık unu ve balık yağı fabrikası ve çivi ve tel fabrikası gibi sanâyi kuruluşları vardır. Ulaşım: Rize’nin ulaşımı kara ve deniz yolu iledir. İl dâhilinde karayolu ulaşımı yetersizdir. Kıyı şeridinde ulaşım yeterlidir. Fakat ilçelere gidildikçe ulaşım güçleşir. Sinop’tan Hopa’ya kadar uzanan Karadeniz kıyı yolu merkez ilçe (Rize), Çayeli, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı ilçeleri bu yol üzerindedir. İyidere’de kıyı yolundan ayrılıp Güneyce bucağına uzanan ikinci bir devlet yolu vardır. Rize’de yeni yapılan limana, oldukça büyük gemiler yanaşabilmektedir. Çayeli, Pazar ve Fındıklı ilçelerinde balıkçı barınakları vardır. İstanbul’dan Rize’ye gemi seferi muntazam olarak yapılmaktadır. Karayolu olarak İstanbul’a 1200 km, Ankara’ya 839 km ve İzmir’e 1422 km’dir. |
Kısaca Rize Rize sözcüğü Helence Riza/ Rize dağ eteği anlamına gelmektedir . Bazı araştırmacılar ise Lazca buluşma yeri anlamına gelip şehre adını verdiğini iddia etsede genel kanı orijinin Helence olduğudur .
Rize yemyeşil bir kent .1950 den sonra çay sayesinde kalkınmış .Apartman boşluklarına ,sanayi sitesindeki tamirhane avlularına kadar her yere çay ekilmiş .Çaydan artan yerlerede apartman yapılmış .8.yüzyıldan kalma bir Bizans kalesi dışında hiç bir tarihi yapı yok .Çay enstitüsü görmeye değer bir yer . Rize adı eçince akla çay gelir. 1989’da Türkiye yaş çay yaprağı üretiminin % 72’si (476.839) ton Rize’de gerçekleştirilmişti. Öbür bitkisel ürünler arasında az miktarda mısır, mandalina, armut, patates, elma ve puroluk tütün sayılabilir. İlin iç kesimlerinde büyükbaş hayvan beslenir; kıyıda ise balıkçılık yaygındır. Eskiden bir hayvan yetiştirme yöntemi olduğu kadar yöreye özgü bir yaşam biçimi de olan yaylacılık önemini kaybetmektedir. İç kesimlerde arıcılıkta yapılır. İkizdere yöresinde elde edilen Anzer balı ülke çapında ünlüdür. Türkiye’nin en çok yağış alan yöresi olan ilde ormancılık önemli bir geçim kaynağıdır. Son yıllarda çeşitli etkenlerin yol açtığı Karadeniz’deki balık azalması kıyı kesiminde balıkçılıkla geçinen halkı olumsuz yönde etkilemektedir. İ.Ö 7. yüzyılda Miletoslular tarafından kıyı kesiminde kurulan ticaret kolonilerinden olan yöre, önce Partların, İ.Ö. 180’de de Pontus krallığının egemenliğine girdi. Pontus krallığı döneminde “Sannika” adıyla anıldı. .Ö.10’ da balayan Roma yönetimi sırasında Lazika denen bölgenin sınırları içinde kaldı. Kıyı ile iç kesimler arasındaki ticaret açısından önem taşıyan yöre Bizans döneminde bir çok defa Sasani’lerin saldırısına uğradı. Bizanslılar 7.yüzyılda da süren Sasani saldırılarından yöreyi korumak için Hazarlardan yardım istedi. 8. yüzyılda yöreye yönelen Arap saldırılarınıda önleyen Hazar’lar Bizans’la Rusya arasındaticaret ilişkisinin kurulmasını sağladı. Rize yöresi 10.yüzyıl sonlarında Türkmenlerin eline geçtikten sonra bile Bizans’a bağlandı. Bir süre Danişmentliler ve Bizanslılar arasında el değiştirdikten sonra .1204 yılında Trabzon İmparatorluğu’nun yönetimine girdi. Bu dönemde yöredekiticaret Cenevizlilerle Venediklilerin elindeydi. Yörenin batı kesimi1461’de, öteki kesimlerinin ise 1509’da Osmanlı topraklarına katıldığı sanılmaktadır. 16. ve 17. yüzyllarda kıyı kesimi Abaza ve Gürcü korsanlarca yağmalanan yörede 18142te Tuzcuoğullarının başlattığı ayaklanma Osmanlı Devleti’ni 20 yıl kadar uğraştırdı. Yöre, 19. yüzyıl sonlarında Trabzon vilayetine bağlı Lazistan sancağının sınırları içindeydi. 1.Dünya Savaşı sırasında 1915’de Rus donanması birçok kez Rize kıyılarını bombaladı. Mart 1916 başlarında Rusların işgal ettiği yöre, Sovyet Devriminin ardından Rus kuvvetlerinin çekilmesi üzerine 2 Mart 1918 de kurtarıldı. 1924’de il yapılan Rize , 1933’te merkezi Rize kenti olmak üzere kurulan Çoruh ilinin sınırları içine alındı. Rize ili 1936’da merkezi Artvin olan Çoruh ilinden ayrıldı |
Rize'deki Tarihi Eserler ve Turistik Bilgiler
Rize, Karadeniz bölgesinin en güzel köşelerinden biridir. Ilık iklimi, gür ormanları, karlı ve bulutlu dağları, denizi, içme ve ılıcaları ve her mevsim yemyeşil tabiî güzelliğiyle çok zengin bir turizm potansiyeline sâhiptir. Maviyle yeşilin kucaklaştığı müstesna bir yer ve Anadolu’nun zümrüt bir köşesidir. Tabiatın her yönüyle dört mevsimin aynı anda yaşandığı bir ildir. Târihî eserler yönünden zengin olan ilimizde, bu eserlerin bakımsızlıktan çoğu kaybolup gitmiştir. Rize Kalesi: On dördüncü asırda yapıldığı tahmin edilen kale şehir merkezinin güneybatısında 180 m yükseklikte bir tepenin üzerindedir. 480 m2lik bir alanı kaplayan kale Aşağı Kale ve İç Kaleden meydana gelmekteydi. Yoğun yerleşme sebebiyle Aşağı Kale tamâmen yok olmuş, batı tarafında bâzı sur parçaları ve kuleleri günümüze ulaşabilmiştir. İç kale de yakın zamâna kadar çok harap haldeyken Kültür Bakanlığınca tâmir edilmiştir. Zil Kalesi: Çamlıhemşin ilçesine bağlı Zilkale köyündedir. Yapım târihi kesin olarak bilinmeyen kalenin altıncı asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Büyük bir kaya kütlesinin en yüksek yerinde olup harap vaziyettedir. Kale-i Bâlâ: Çamlıhemşin ilçesine 40 km uzaklıktadır. 150 m yükseklikte bir tepe üzerine yapılmıştır. 16 burcu ve bir gözetleme kulesi vardır. Pazar Kalesi: Pazar ilçesinde deniz kenarında ve kayalar üzerindedir. Cenevizlilerden kalmıştır. Kalenin sâdece bir gözetleme kulesi günümüzde sağlamdır. Bölgede Kız Kulesi adıyla bilinmektedir. İslâmpaşa Câmii: Aynı isimle anılan mahallededir. 1570’te İskender Câfer Paşa tarafından yaptırılmıştır. İskender Câfer Paşa ve Kurşunlu Câmii olarak da bilinir. Kesme taştan yapılmıştır. Kubbe kasnağı 24 pencerelidir. Gülbahar Câmii: Yavuz Sultan Selim Hanın annesi Gülbahar Hâtun tarafından on altıncı asırda yaptırılmıştır. Kare plânlı, kubbeli câmi 1952’de tâmir ettirilmiştir. Aynı isimle anılan mahallededir. Câferpaşa Câmii: Çayeli ilçesinde Rize Fâtihi Câfer Paşa tarafından 15. asırda yaptırılmıştır. Seslikaya Köyü Câmii: Seslikaya köyünün merkezinde yer alır. Eser ahşap süslemelerin en güzel örneğidir. Yapı malzemesi muntazam yomutaş ve ahşaptır. Câmi 1801 senesinde yapılmıştır. Mesire yerleri: Rize ilinde tabiî güzellikler sayılamayacak kadar çoktur. İlin her tarafı ve bilhassa orman içlerinde çok güzel mesire yerleri vardır. Rize sâhillerinin her tarafı çok güzel manzaralı olup Pazar ve Ardeşen ilçeleri arası denize girmeye çok müsâittir. Tabiî plajlar çoktur. Merkez ilçenin kıyı köylerinde tabiî plaj ve kumsallar bulunur. İkizdere ilçesinde Çamlık mevkii, merkez ilçede Çiftekavak, Taşlıdere ve Dağbaşı mevkileri, Zirâat Bahçesi, Kale Bahçesi çok güzel mesire yerleridir. Pazar ve Çamlıhemşin yaylalarının manzaraları şahânedir. Trabzon Taşları: İkizdere ilçesinin Demirkapı köyündedir. Geceleyin Trabzon’un ışıkları seyredilir. İkizdere hidrolik santralı bir vâdi ortasında yeşilliklerle kaplı bir bölgede yer alır. Burada akan çağlayanlarda alabalık avlanır. Çağlayan köyü alabalık çiftliğinde senede 250 bin alabalık üretilir. Aynı zamanda burası mesire yeridir. Moliva Tepesi güzel bir dinlenme alanıdır. Kaplıca ve içmeler: Rize topraklarında çeşitli şifâlı su kaynakları vardır. Başlıcaları şunlardır: Andan İçmeleri: İl merkezine 40 km mesâfede Küçükçayır köyü yakınındadır. Konaklama tesisleri mevcut olan kaplıcanın suyu mîde, barsak, karaciğer ve safrakesesi hastalıklarına ve şişmanlığa tavsiye edilmektedir. Şimşirli İçmesi: İkizdere ilçesi yakınlarındadır. Tesisleri mevcut değildir. Suyu idrar söktürücüdür. Ayder Kaplıcası: Çamlıhemşin ilçesinin Kaplıca köyündedir. Tesisleri mevcut olup, kaplıca suyu, mîde, barsak, karaciğer ve safra yolu rahatsızlıklarına, rejime riayet etmek şartıyle şişmanlara tavsiye edilir. Varda İçmesi: İştah açar, mîde ağrılarına böbreklerdeki taşların düşmesine, romatizma ve bel ağrılarına iyi gelir. |
Nüfus ve Sosyal Hayat Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 348.776 olup, 133.370’i ilçe merkezinde 215.406’sı köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 3920 km2 olup, nüfus yoğunluğu 89’dur.
Örf ve âdetleri: Rize ve çevresinde birçok medeniyet ve devletler gelip geçmiştir. Fakat Rize’nin Türkler tarafından fethinden sonra, diğer medeniyetler târihin seyri içerisinde unutulmuş ve bu bölge tamâmen Türk-İslâm kültürüyle yoğrulmuş ve üstünlük sağlamıştır. Halk oyunları: Halk oyunları ve müziği Doğu Karadeniz bölgesinin özelliklerini taşır. Folklor, halk müziği ve halk oyunlarında Kafkas ülkelerinin tesiri görülür. Başta gelen oyunları ise “horon” olup, bunların meşhurları“hemşin horonu, Rize titremesi, iki ayak, sıçrayarak ve sallama”dır. Horon kelimesi “horom”dan gelir. Bu ise mısır tarlalarındaki yığınlara verilen isimdir. Mahallî kıyâfetler: Kadınların başlarında genel olarak sâde ve çiçek desenli örtüler vardır. Uzun entari giyilir. Entari üzerine peştemal bağlanır. Peştemal ise umûmiyetle kahverengi, kırmızı ve siyah renktedir. Bele kalın bir kuşak sarılır. Ayağa renkli yün çorap giyilir. Başlarına keşan adı verilen bir örtü örterler. Erkeklerin başlarında kara şayaktan yapılmış bir başlık vardır. Bu başlık ortası oyuk bir sargı biçimindedir. Yandan sarkan kolları ile bağlanarak başa sarılır. Gövdeye kolsuz ve yakası aşağı doğru uzanan yelek, bunun altında işlik denilen gömlek giyilir. Pantolonun yerini “zıpka” alır. Bu arkası körüklü, paçaları dar bir pantolon çeşididir. Ayağa “sabuk” denilen bir çizme giyilir. Rize’nin en sevilen sebzesi kara lahanadır. Ayrıca mısır ekmeği, otuzdan fazla yemeği yapılan hamsi, koz kaldıran, kaymaktan yapılan hoşmeri başlıca mahallî yemekleridir. Eğitim: Okur-yazar nisbeti % 75 civârındadır. İlde 18 anaokulu, 500 ilkokul, 45 ortaokul, 10 meslekî ve teknik ortaokul, 12 lise ve 17 meslekî lise vardır (1993). Karadeniz Üniversitesine bağlı 1 meslek yüksek okulu bulunur. |
Coğrafi Bilgiler Fizikî Yapı
Rize il topraklarının % 78’i dağlardan ve % 21’i platolardan ibârettir. Ovaları sâdece % 1’dir. Karadeniz Bölgesinin en yüksek dağları bu ildedir. Dağlar ormanlarla kaplıdır. Dağlar: Denize paralel olarak uzanan Rize Dağları denizden (kuzeyden) güneye ve batıdan doğuya gittikçe yükselir. Rize-Artvin-Erzurum il sınırlarının birleştiği alanda yer alan Kaçkar Dağlarının, Rize sınırları içinde kalan en yüksek yeri 3737 m’dir. Kaçkar Dağlarının en yüksek doruğu Artvin sınırları içinde 3937 m’dir. Bu dağların 2800 m’den sonraki kısımları yemyeşil sık ormanlarla kaplıdır. Başlıca diğer dağları Barut Dağı 3521 m, Üçdoruk (Verçenik Tepe) Dağı 3711 m, Hunut Dağı 3560 m, Ziglat Dağı 3511 m ve Demir Dağının Tekfur Tepesi 3354 m’dir. Çoğu güneyinde yer alan dağlarla kuzeyindeki ormanlar arasında ortalama 1500 m yükseklikte plato ve yaylalar bulunur. Geniş otlak ve çayırlarla kaplı olan bu plato ve yaylalar, hayvancılığa çok elverişlidir. Kış ayları dışında hayvanlar burada otlatılır. Ovalar: Rize ilinde ovalar yok denecek kadar azdır. İl topraklarının % 1’i ova olup bunlar da, deniz kenarında akarsuların getirdiği alüvyonlu toprakların denizi doldurmasıyla meydana gelmiştir. Dağlardan inen dereler kıyıları dik olan yamaçları yararak derin vâdiler meydana getirirler. Akarsular: Rize il sınırları içinde büyük akarsular yoktur.ÊFakat dağlardan inerek denize dökülen ve suları bol, çok sayıda dere vardır. Başlıcaları İyidere, Büyük Dere, Fırtına Deresi, Ortaköy Deresi ve Çağlayan Deresidir. Göller: Rize il sınırları içinde tabiî göl yoktur. Fakat yüksek dağların üzerinde güzel manzaralı çok sayıda krater gölleri vardır. İklimi ve Bitki Örtüsü İklimi: Rize ilinde, yazları ve kışları ılık, her mevsimi bol yağmurlu bir iklim hüküm sürer. Türkiye’nin en çok yağış alan bölgesidir. Kıyıdan uzaklaşıp güneydeki dağlara gittikçe iklim sertleşir. Kafkas Dağları, Rize ilini soğuk kuzey rüzgârlarından korur. Yıllık yağış ortalaması merkez ilçede 2500 mm civârındadır. Yazın nemli kuzey rüzgârları bol yağmur getirir. Senenin 140 günü yağışlıdır. Senenin 10 günü 0°C’nin altında, sadece 3 günü 30°C’nin üstünde olur. Yıllık ısı ortalaması 15°C’dir (Merkez ilçede). Sıcaklık -6,9°C ile 37,9°C arasında seyreder. Bitki Örtüsü: Rize il topraklarının % 48’e yakını orman ve fundalıklarla kaplıdır. Ormanlar 2800 m yüksekliğe kadar bulunur. % 24’ü çayır ve mer’a, % 21’i ekili ve dikili alanlarla kaplıdır. Genel olarak Rize il toprakları çok çeşitli ve çok gür bir bitki örtüsüyle yemyeşildir. Rize il topraklarının 40.000 hektarı çay bahçeleridir. Çay, Rize’nin sembolüdür. Çayın dışında geniş fındık, mandalina, armut ve elma bahçeleri de vardır. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:57 . |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Dizayn ve Kurulum : Makinist