|
27.07.08, 18:02 | #1 |
osmanlı devleti ve karlofça antlaşması
GİRİŞ:
Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşmasıyla toprak kaybederek çözülme sürecine girmişti. Bundan sonra Osmanlı Devleti ancak büyük devletlerin çıkar çatışmalarının yarattığı fırsatlar sayesinde ayakta kalabilmiştir. Kırım Savaşı’ndan sonra ekonomik bağımsızlığı da kaybolan Osmanlı Devleti emperyalist devletlerden birinin desteğine mecbur kalıyordu. 19.yüzyıl ortalarına geldiğimizde Rusların güçlenmesi ile Osmanlı Devleti’ne baskılarını arttırdı. Rusların özellikle boğazlar üzerindeki emelleri ve sıcak denizlere inme hayalleri, Avrupalı güçlerin özellikle İngiltere’nin çıkarlarına ters düşmekte idi. İngiltere Hindistan sömürge yollarının güvenliği için Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyan bir politika izliyordu. Fakat 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası artık İngiltere’nin bu politikasından vazgeçmiş olduğunu görüyoruz. 1876’da tahta geçen Abdülhamit Han özellikle devletin altını oyan İngiltere ile uğraşmak zorunda kalacaktır. Abdülhamit Han’ın İngilizlere karşı en büyük kartı birliğini yeni oluşturmuş ve güç yarışına katılmış olan Almanya olacaktır. Abdülhamit Han önceleri İngiltere desteğini almaya uğraşmışsa da Almanya’ya ya yönelmek zorunda kalmıştır. Zira Avrupa’da genel kanı, Osmanlı Devleti’nin artık yolun sonuna geldiği hakimdi. İngiltere Hindistan yolunun güvenliği için stratejik noktaları denetimi altına alma yoluna yönelmişti. Bu çalışmamızda İngiltere’nin Hindistan yolu üzerindeki Osmanlı topraklarına müdahaleleri ve II. Abdülhamit’in İngiliz dış politikası genel hatlarıyla incelenecektir. ww.uydulife.tv
|
|
27.07.08, 18:03 | #2 | |||||||||
KIDEMLİ ÜYE
Üye Numarası: 16
Üyelik tarihi: 19.07.2008
Mesajlar: 151
Konular: 43
Rep Gücü : 17
Rep Puanı : 10
Rep Seviyesi :
Level: 11 [] Paylaşım: 0 / 258 |
1. II. ABDÜLHAMİT’İN İLK YILLARINDA ULUSLARARASI ORTAM
1.1. Değişen Dengeler Osmanlı Devleti 1699 Karlofça Antlaşmasıyla Macaristan’ı kaybetmesinden sonra büyük bir toprak kaybetme sürecine girmiştir. Bu çözülme devri 200 yıl kadar sürmüştü. Bunda klasik güç sistemi içindeki aktörlerin çıkar çatışmalarının payı büyüktür. Osmanlı Devleti bu çıkar çatışmaları sayesinde yeni müttefikler elde ederek varlığını devam ettirmişti. 19.yüzyılın ortalarına gelindiğinde devletin sınırlarından başlayarak çökmeye başladığını görüyoruz. 1757 yılında İngiltere Hindistan işgali ile birlikte Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunmaya başlamıştı. Osmanlı Devleti İngiltere’nin Hindistan yolları üzerinde bulunmaktaydı. Ekonomik ve stratejik açıdan bu yolların güvenliği İngiltere için hayati önem taşıyordu. Bölgeye başka bir gücün nüfuz etmemesi için 1870’li yıllara kadar Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunur olmuştu. İngiltere özellikle Rusya’dan korkuyordu. 1853 yılında Rusya’ya karşı Osmanlılarla yapılan işbirliği bu politikanın örneğiydi. İngiltere’nin bu politikası Osmanlı-Rus Savaşı’na (1877-1878) kadar sürecektir. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumanın çok zor olacağı düşünülmeye başlanmıştır. Rusya ise 1870’lerden sonra Panslavist bir politika izlemeye başlamıştır. 19.yüzyılda 4 kez Osmanlı Devleti ile çatışmaya giren Rusya, son savaşla devletin Balkan topraklarını parçalamıştır. Ayrıca Almanya’nın ulusal birliğini kurması ve Avusturya ile Balkanlarda bir Pangermen bloğu ihtimali de Rusları Panslavizm politikasına itmiştir. Almanya ise muhtemel bir Fransız-Rus ittifakından çekinmekte idi. Fransa’nın bu yolla kendisinden intikam alacağını düşünüyordu. Bu sebeple Almanya’nın gayretleriyle 1872 yılından Kutsal İttifak da denilen Birinci Üç İmparatorlar Birliği kurulmuştu. Tüm bunlar göstermektedir ki güç dengeleri değişmekteydi. Bu ortamda iktidara gelen II. Abdülhamit’in uluslararası politikada hareket alanı iyice sınırlanmıştı. Osmanlı ww.uydulife.tv
|
|||||||||
27.07.08, 18:04 | #3 | |||||||||
KIDEMLİ ÜYE
Üye Numarası: 16
Üyelik tarihi: 19.07.2008
Mesajlar: 151
Konular: 43
Rep Gücü : 17
Rep Puanı : 10
Rep Seviyesi :
Level: 11 [] Paylaşım: 0 / 258 |
Tüm bunlar göstermektedir ki güç dengeleri değişmekteydi. Bu ortamda iktidara gelen II. Abdülhamit’in uluslararası politikada hareket alanı iyice sınırlanmıştı. Osmanlı diplomasisinin geleneksel denge politikasının koşulları ortadan kalkmış gibi görünüy
ordu. Sultan Abdülhamit tahta çıktığında Sırbistan ve Karadağ ile iki ay öncesinden başlayan savaş devam ediyordu. Bu savaşı takiben de Osmanlı-Rus harbi meydana gelecekti. (1877-1878) Murat Özyüksel, “Abdülhamit Dönemi Dış İlişkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, Derleyen; Faruk Sönmezoğlu, Der Yayınları, İstanbul 1998, II. Baskı, s.7 ww.uydulife.tv
|
|||||||||
27.07.08, 18:05 | #4 | |||||||||
KIDEMLİ ÜYE
Üye Numarası: 16
Üyelik tarihi: 19.07.2008
Mesajlar: 151
Konular: 43
Rep Gücü : 17
Rep Puanı : 10
Rep Seviyesi :
Level: 11 [] Paylaşım: 0 / 258 |
2. OSMANLI-RUS HARBİ VE SONUÇLARI
2.1. Osmanlı, Sırp-Karadağ Savaşı Yukarıda bahsettiğimiz gibi II. Abdülhamit tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti Sırbistan ve Karadağ ile harp halinde bulunuyordu. Daha önce vuku bulan Bosna-Hersek İsyanı ve Bulgaristan olaylarında Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı tutumları ve de Rusların Panslavist politikalarının etkisiyle Sırbistan ve Karadağ bağımsızlıklarını kazanmak veya en azından muhtariyetlerini kazanmak ümidine düşmüşlerdi. Bu sebeple Sırplar ve Karadağlılar isyancılara yardım ediyor ve Osmanlı kuvvetlerine karşı gerilla harbini kuvvetlendiriyorlardı. Ayrıca Belgrad’ da basın açıkça Yugoslav birliği hakkında yayınlara başlamıştı. Bu yayınların tezi, Sırpların, Hırvatların, Slovenlerin ve Bulgarların aynı çatı altında toplanmaları idi. Bu gibi yayınlar ayrıca Rusya ve Avusturya devletleri tarafından destekleniyordu. Rusya bu sırada Balkanlarda yoğun bir Panslavizm propagandasına girişmiş bulunuyordu. Bu propagandaların tahrikiyle Sırbistan ve Karadağ hükümetleri, Osmanlı Devleti’ne düşmanca tavırlarını çoğaltıyorlardı. Ayrıca Sırbistan savaş hazırlıkları yapıyordu. Çernayef adında bir Rus general Sırp ordusunun başına getirilmişti. Osmanlı hükümeti tüm bu olanları Sırbistan’ın izah etmesini istedi. Lakin cevap bir yana savaş başladı. (1 Temmuz 1876) Osmanlı kamuoyunda bu savaş büyük bir heyecan yaratmıştı. Basın yoluyla olayları öğrenen halk canı ve malı ile savaşa destek olmaya başlamıştı. Halkın bu şevki hükümete savaşın zaferle sonuçlanacağına dair cesaret veriyordu. Hükümetse ilk olarak diplomatik tedbirler almayı yeğledi. Çünkü diğer devletlerin müdahalesi sonucu değiştirebilecek etkilere neden olabilirdi. Bu sebeple hükümet savaşa Sırbistan ve Karadağ’ın zorlamalarıyla girdiğini, saldırgan değil, savunan taraf olduğunu Avrupa devletlerine bildirdi. Sırbistan’ın Paris anlaşmasının hükümlerini de ihlal ettiğini belirtti. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, VIII.cilt, 4.Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995, s.14. Enver Ziya Karal, a.g.e., ss.15-16. a.g.e., s.17. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
27.07.08, 18:05 | #5 | |||||||||
KIDEMLİ ÜYE
Üye Numarası: 16
Üyelik tarihi: 19.07.2008
Mesajlar: 151
Konular: 43
Rep Gücü : 17
Rep Puanı : 10
Rep Seviyesi :
Level: 11 [] Paylaşım: 0 / 258 |
Avrupa devletleri sessiz kaldılar. Avusturya ve Rusya savaşın sonunu bekliyorlardı. 8 Temmuz’da Reichstad anlaşmasını yaptılar, bu anlaşmaya göre Osmanlı devleti galip gelirse savaş öncesi durumun devamını temin edeceklerdi. Mağlubiyeti halinde ise Balkanları paylaşacaklardı.
Netice itibariyle savaş bütün cephelerde Osmanlı lehine sonuçlandı. Bu sonuç Rusya’da büyük bir tepki doğurdu. Rusya’nın müdahalesi gündemdeydi. İngiltere’de de kamuoyu Osmanlı aleyhine dönüyordu. Goladston’ un Bulgar ayaklanması ile ilgili yayınladığı bir broşürde Türklere en ağır hakaretleri savuruyordu. Eserinde açıkça Türklerin Avrupa’dan kovulmasını savunuyordu. Ayrıca Türkler hakkında “insanlığın insanlığa karşı numunesi” diyerek ırkçı bir tavır takınıyordu. Müdahale kaçınılmaz görünüyordu. İngiltere hem kamuoyunu yatıştırmak hem de Rusya’nın Balkanlarda tek başına bir düzenlemeye girmesini önlemek için Osmanlı Devleti’nden barış görüşmelerinin yapılmasını istedi. Böylece büyük devletlerin savaşın başlangıcından beri devam ettirdikleri tarafsız durum sona erdi. Osmanlı Devleti kendi belirlediği şartlarda bir anlaşmanın yapılması için savaşı durdurdu. Fakat çok ağır olmayan şartları kabul edilmedi. İngilizler, Sırbistan ve Karadağ’a yeni imtiyazlar ve Bosna-Hersek’ e muhtariyet verilmesini istedi. Bunu diğer devletlerde destekledi. Sanki Osmanlı Devleti savaşı kaybetmiş gibi gösteren bu şartları hükümet kabul etmedi. Bu arada Sırbistan ordularını yeniden hazırladı ve eksikliklerini giderdi. Başta İngilizler olmak üzere büyük devletlerin Osmanlı Devleti aleyhine döndüğünü gören Sırbistan tekrar saldırdı. Osmanlı kuvvetleri yine galip geldi. Bu sefer Belgrad yolu Osmanlı ordularına açılmıştı. Ruslar Sırpların mağlubiyeti ile Balkanlarda Rus nüfuzunun silineceğini gördüğü için hemen müdahalede bulundu. Osmanlı hükümetine hemen barış yapması için 48 saatlik bir ultimatom verdi. Rusya’yla savaşı göze alamayan hükümet mecburen mütarekeyi kabul etti. a.g.e., s.18. Taner Timur , Osmanlı Çalışmaları, İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, İmge Kitabevi, Ankara 1996, s.323 ve s.345. Enver Ziya Karal, a.g.e., s.24. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
27.07.08, 18:06 | #6 | |||||||||
KIDEMLİ ÜYE
Üye Numarası: 16
Üyelik tarihi: 19.07.2008
Mesajlar: 151
Konular: 43
Rep Gücü : 17
Rep Puanı : 10
Rep Seviyesi :
Level: 11 [] Paylaşım: 0 / 258 |
Rusya’nın ultimatomu verdikten sonra seferberlik ilan etmesi İngiltere’yi telaşlandırdı. Rusya’nın Balkan sorununu tek başına çözmesi demek, Balkanları tamamen nüfuzu altına alması demekti. Böyle bir durumda Hindistan yolu tehlikeye girecekti. İngiltere İstanbul’da bir konferans yapılmasını önerdi. Osmanlı hükümeti Rusya’nın savaş için fırsat kolladığını biliyordu. Bu yüzden konferansı kabul etti.
Konferansta Balkanlarda ıslahat isteklerinin olacağını bildiği için Osmanlı kimseye haber vermeden meşrutiyet ilanına karar verdi. Osmanlı temsilcileri meşrutiyetin ilanını konferans sırasında açıklayarak konferansı havada bırakmak istemişlerse de temsilcileri etkileyemediler. Osmanlı temsilcilerinin iştirak etmediği görüşmeler sonucu Balkanlara muhtariyet getiren bir taslak sundular. Ancak bu şartlar reddedildi. Bunun üzerine konferans delegeleri bu şartların kabul edilmesi için İngiliz delegesinin Osmanlı otoritelerine teşebbüste bulunmasını istediler. Bu amaçla İngiliz delegesi Salisbury Sultan Abdülhamit’e bir layiha sundu. Bu belgede Salisbury tekliflerin reddi halinde Rusya’nın savaş açacağını ve Osmanlının buna hazır olmadığını belirtiyordu. 2.2. Osmanlı – Rus Savaşı Konferans dağılmıştı ama görüşmeler devam ediyordu. Bu görüşmeler dahilinde İngiltere ve Rusya Osmanlı hükümetini barışa zorlamak amacıyla 31 Mart 1877’de Londra’da bir protokol imzaladılar. Bu protokol sözde Avrupa barışının korunmasına yönelikti, ama içerikte Osmanlı Devleti’ni hiçe sayan koşullar öne sürüyordu. Nitekim 12 Nisan’da Osmanlı Devleti’nce reddedildi ve 24 Nisan 1877’de Rusya Balkanlara asker sokarak savaşı başlattı. Sultan Abdülhamit, devletin savaş gücünün yetersizliğini bilmekle beraber savaş taraftarlarının tesiriyle harbi kabul etmek zorunda kalmıştı. Savaşın başlamasıyla büyük devletler tarafsızlıklarını ilan etmişlerdi. Yalnızca İngiltere Rusya’nın harp sebeplerini haklı görmediğini ve müdahalenin Paris anlaşması hükümlerine uymadığını belirterek protesto etti. Fakat Osmanlı Devleti’nin tüm çabalarına rağmen tüm Avrupa devletleri sanki birbirleriyle anlaşmışçasına hiçbir karşılık vermediler. a.g.e., ss.32-33. Vahit Çabuk, Osmanlı Siyasi Tarihinde Sultan II. Abdülhamit Han, Emre Yayınları, İstanbul, s.73. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|