, Fenerbahçe formasıyla top koştururken, milyonda bir görülen ve merkezi sinir sistemi hastalığı olan ALS’ye yakalandığında henüz 30 yaşındaydı. Tam 12 yıl mücadele etti, bizlerse bu mücadeleyi eşi Şükran Balkanlı’nın çırpınışlarından öğrendik.
Tam 12 yıl gözleriyle konuştu sevgilisiyle... Bir gün ömrünün sonuna dek susacağını biliyordu. Kendisine bebekler gibi bakan karısına son sözü: “Hakkını helal et” oldu.
Şükran Balkanlı, eşini son yolculuğuna uğurlayıp eve döndüğünde 12 yıl yattığı yatağa kapanıp, “Ben senin kokunu duymadan nasıl yaşarım” diye soruyordu... 12 yıl önce. Mutlu bir evlilik, iki küçük çocuk, şan, şöhret derken...
Önce halsizlik. Sonra dilde bir kalınlaşma. ‘Sedat sende bir anormallik var’ diyorum, ‘geçer’ diyor. O sırada dizbağı ameliyatı oldu, herşey normal ama, konuşma giderek bozuluyor. Kulüp doktoruna, ‘Sedat’ta bir anormallik var’ dedik. Bizi Çapa’da nörolog Prof. Dr. Halil Atilla İdrisoğlu’na gönderdi. Sinirleri ölçen EMG diye bir test var, yaptırdık ve doktor bizi karşısına alıp açıkladı: ‘Motor Nöron’.
‘En fazla 3 yıl yaşar’ dediler İlk tepki?
Sedat, ‘Ne motoru’ dedi. İlk defa duyuyoruz. ‘Sinir hücreleri ölecek, hiç konuşamayacak, yemek yiyemeyeceksin, en fazla üç yıl dayanırsın’ dedi. Sapasağlam eşiniz ve sizin yanınızda oluyor bu...
Aynen... Bir tek konuşması hafif bozuk. Doktora, “Hocam, dünyada bir tek siz mi varsınız! Çareyi arar buluruz, koskaca dünya” dedik. Ama, içimizde fırtınalar kopuyor. Çıktınız doktordan, Sedat bey nasıl?
Ağlıyor durmadan. Moralimiz çok bozuk. Kendini odaya kapattı, ‘30’uma yeni girdim’ diyor, ‘Çocuklar 5 ve 6 yaşında, büyüdüğünü görseydim’ diyor. Düşünün, para, şöhret var ama neye yarıyor, hiç! Ali Şen bizi doğruca ABD’ye Boston Üniversitesi’ne gönderdi. Aynı laflar, ‘Bırakın dünyayı gezmek, uzaya gitseniz tedavisi yok’ dediler. Dönüş yolu nasıl?
Umut ve neşe içinde gittik oraya. Dönmek, çok acıydı, çok ağladık, yıkıldık, perişan olduk. Sedat yıkıldı. ‘Bizi mi buldu’ dedi ve sustu. ABD dönüşünde, 13 saat uçakta tek kelime etmedi. Sonra Almanya, doktorlar orada şok geçirdi, ‘çok genç’ diye.
60 yaşından sonra görülen bir hastalık, kalktı 30’undaki Sedat’ı buldu. Doktor, canlı canlı kemiğinden sinir aldı. Sonuç aynı: ‘Sedat’ın şansı yok, günlük yaşa, yapmak istediklerini yap’ dedi. Hayatın son günleri... ‘Hayallerimi gerçekleştireyim bari’ diyebiliyor mu insan?
Ne demesi, insan ***** oluyor o anda. Hayal kalmıyor. O an öldün, ‘her şey bitti’ sanıyorsun. Paran olsa da satın alamıyorsun. Ama, umut arayışı bitmiyor değil mi?
Biter mi? 12 yılda denemediğimiz yöntem, gitmediğimiz hoca kalmadı. ‘Ne kadar cahillermiş’ diyecekler ama, bir umut inanıyorsun. ‘Derdi Allah verir, dermanını arayıp bulacaksın’ diyorlardı.
Ben bunları yaşamış biri olarak, sakın inanmayın diyorum. Onlar hem para tuzağı, hem de umudunu kaybediyorsun. İsyan etti mi hiç, ölmek istedi mi?
Hiç. Kaşını kaldırıp yukarı bakıyor; ‘Bir bildiği vardır’ diyordu. ‘Neden biz diye sorma’ diyordu. Ben 11 yıldır psikolojik destekle, ilaçlarla ayakta duruyorum. Sırf o mutlu olsun, yüzü gülsün diye, Pollyanna’cılık oynadım.
‘Hakkını helal et’ dedi Bir hafta öncesine dönelim mi?
Birkaç ay önce durduk yere ‘Umre’ye git’ demişti, ‘Beni ayakta karşılasın, şifa bulsun’ diye dua ettim durmadan. Döndüm, hastanedeydi. Yoğun bakımda. Kanaması varmış. Ne kanaması?
Sedat ALS’den değil, kanserden öldü. Başında bir tümör vardı. Ocak’ta kanser teşhisi koyulmuştu. ALS zannedip kimse panik olmasın, en uzun yaşayan bile 12 yıl dayandı demesinler. Son kez konuştunuz mu?
‘Hakkını helal et’ dedi. Ben de ‘Sen et, bana çok güzel şeyler yaşattın’ dedim. Son sözü oğlum Uğur’a oldu, ‘Eve götür beni’ dedi. İlk anda düşünemedim ama dualarım kabul oldu, şifası buymuş, daha fazla acı çekmedi. Yoksa kanserden çekecekti. İnanıyorum, en güzel mertebede şu anda.
Öldüğü zaman nur gibiydi yüzü, ölüm bir insana bu kadar mı yakışır. Hiç ölmemiş gibi, hâlâ evin içinde duyuyorum. 12 yıl sesini duymadım Sedat’ın. ‘Konuşabiliyorum, rahatım, mutluyum’ diyor. Çok üzgünüm, çok kırgınım ama.. Eşinize bebek gibi baktınız. Çok mu aşıksınız? Nedir bu kahramanlığın sırrı?
Çok severek evlendik. Çok güzel şeyler yaşadık. Gözümü onunla açtım, beraber büyüdük. Ben ilkokul mezunuyum, onunla çok şey gördüm. Sosyeteyi de lüksü de fakirliği de onunla yaşadım. ‘Bırak git, çekme bu çileyi’ diyen oldu mu?
Merhamet varsa asla yapamazsın. Onun yerinde ben de olabilirdim, terk etmek mi lazım? Tamam, Sedat ile mücadelem bitti ama, bu hastalıkla mücadele etmeye devam edeceğim.
‘Hurafelerin peşine gittik’
- Kütahya’da Emir Dağı’nda bir yatır var dediler, dağ farelerinin arasına yatırdık.
- Ankara’da Zöhre Ana’nın teyzesinin kızı varmış. Siyah bir horoz ve siyah koyun istedi, bulduk kestirdik.
- Canlı bir kurbağayı Sedat’ın başının üzerinde kestik.
- Birisi geldi, ‘Papaz büyüsü bu’ dedi. Kilisede kaldık, Sedat’ı papazlara okuttuk.
- Başkası geldi, ‘Kuyu var burada büyü yapmışlar’ dedi, elalemin kuyularını İSKİ’ye boşalttırdık.
- Sedat’ı yıkadığımız suları kaç tane dört yol ağzından döktük. ‘Derelere dökün’ dediler, kilometrelerce dere aradık.
- ‘Ayakkabısına domuz yağı sürmüşlerdir’ dediler, ayakkabıları Boğaz Köprüsü’ne çıkıp, attım.
- Muska yazdırıp, açık denizlere bıraktım.
Başbakan eve gelip dua okudu Bu süre içerisinde ekonomik zorluk yaşadınız mı?
Çok çektik. Birikimler tükendi. Ama, kendi içimizde çok mucize yaşadık. En zor günümüzde Fenerbahçe Yönetimi ve İnan Kıraç karşımıza çıktı. Başbakan Erdoğan hep arayıp sordu, geçen akşam gelip dua da okudu. 12 yıl yaşam süresi ALS için bir mucize diyorlar?
Tek sırrı, iyi bakım ve moral! ‘Paşam günaydın, bugün çok güzel bir gün olacak’ diye uyandırdım her sabah. Evimizde hasta vardı ama, hastalığımız yoktu. Evimizin her şeyi ondan sorulurdu. Her şeyden haberi vardı. Çocuklar izinlerini önce babadan alırdı.
Kurtlar Vadisi’ni çok severdi, işsiz kalanlarla, dertlilerle ilgilendi. Bana, ‘Şu çocuğa bir iş bulalım’ derdi, etrafa telefon açardım. ‘Ergenekon’un başı sen misin?’ diye dalga geçerdik, gündemden hiç uzak kalmadı.
Bir gün bile bırakmadım Sedat’ı hastanede. Yoksa yoğun bakımda hastasını ‘Burada daha iyi bakılıyor’ diye terk edenleri gördük. Kahvaltı masasına hep birlikte otururduk, o yiyemiyordu ama, ‘bir tost yap’ diyordu. Akşamları pirzola, balık isterdi. Robottan geçirip, sıvı hale getirir, midesine boruyla enjekte ederdim. Tadını alamıyordu ama, hiçbir zaman ‘aman nasıl olsa direkt midesine gidiyor’ demedim. Bir hafta oldu, siz ancak şimdi konuşabilecek duruma geldiniz. Aklınıza ölüm hiç mi gelmedi? Hiç mi kendinizi hazırlamadınız?
Hiç, hiç. Ben ölecektim, o ölmeyecekti. ‘Paşam be sen bizi götürürsün’ diyordum. Çok iyi bakıyorduk.
ww.uydulife.tv
__________________
La İlahe İllallah kalbimizi karartma.
La İlahe İllallah rızkımızı daraltma.
La İlahe İllallah bizi imansız bırakma.
La İlahe İllallah kabirde bizi bunaltma.
La İlahe İllallah kendi kapından başka kapı aratma.
La İlahe İllallah kendine kul habibine ümmet olmaktan bizi biran bile ayırma.
La İlahe İllallah hesapsız sabır ver.
La İlahe İllallah azapsız kabir ver bizlere Allah'ım…