14.04.09, 02:07 | #71 |
Eski Muş evleri
Anadolu’nun fethini izleyen yıllarda zaman-la Türkleşen Muş’un eski yerleşim düze-ni ve sokak dokusu esas itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtır. Diğer yörelerimizde olduğu gibi buradaki konut mimarisinin oluşumunda da temel etki milletimizin örf ve adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır. Ayrıca mahalli mimarisi, gelenekleri ve malzemesi ile iklimin ve coğrafyasının zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer etmenlerdir. Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerindekine benzeyen sokak dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki katlı kuruluşlardan ibarettir. Eski Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile diğer şehirlerdeki (Doğu ve Güney Doğu) evlerle paralellikler ortaya koymakla birlikte mekân isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir. Sokakla bağlantılı cümle kapısı ile geçilen havuşun (avlu) bir yanında tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer alır, birçoğunda ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur. Evlerin cephesi, pencereler ve zaman, zaman üst kat çıkmasını taşıyan konsollar, kat ayırımını vurgulayan kornişler, ahşap balkon ve balkon kemerleri ile hareketlendirilmiştir. Yapıların üzerlerini örten yapı malzemesi o dönemin iklim şartlarına göre yapılan düz, toprak damlardır. Evlerin temel yapı malzemesi kerpiçtir. Ahşap malzeme ise içeride, tavanlarda (taşıyıcılar), dolaplarda, kapı, pencere ve dışarıda ise balkonlarda kullanılmıştır. Süslemelerde ise kerpiçlerin, dış cephede duvarlara değişik dizilmeleri ile yer verilmeye çalışılmış estetik ve sade bir görünümü vardır. Pencere kenarları, dışarıdan Selçuklu öğesi taşıyan, kültürümüzün önemli unsurlarından birini; miğfer kubbe anlayışını ortaya koyar, bakıldığında miğfer görünümü bariz bir şekilde kendini gösterir. Pencerelerde cumba yerine önem verilerek yapılan, genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır. Evlerinin giriş kapılarının her iki yanını süsleyen iki sütunçe üzerine çiçeklik nişleri vardır. Kapılar çift kanatlı olup genelde ****l ağırlıklı yapılmıştır. Kapılar sade görünümlü kapı tokmakları ya da kilit bağlantıları ile yapı malzemesini tamamlar. Kapıların içeri açılan kısmında girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur. İçeride alt kat, genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu oluşturan girişlerden oluşur. Yukarı çıkıldığında, esasen geleneksel Türk konutunda yer alan sofa ile aynı amacı taşıyan ve alt kattan uzanan ahşap merdivenle çıkılan bu ilk ve evin en geniş kısmını oluşturan mekânlar, cepheye bakan daha çok sohbet amacıyla kullanılan büyük salonlardır. Bu salonlarda ahşap veya taştan, pencere önlerinde sedirler bulunmaktadır. Üst katta yer alan bütün mekânlar (odalar), bu salon etrafında sıralanır. Misafir odası olarak adlandırılan ve büyük salonun etrafında ön cepheye bakan bazen birden fazla olan, evin en güzel eşyalarını içerisinde de barındıran ya da diğer odalara göre daha gösterişli olan bu odalar, misafir ağırlama, sohbet etme amaçlı yapılmıştır. Evlerde mekânları bir birine bağlayan kapılar basit ve gösterişsizdir. Çok büyük bir çoğunluğu tek kanatlı olan kapıların hemen hemen hiç birinde süsleme yoktur. Bütün kapılar eşikli ve demir mandallı kapı kolu sistemi ile yapılmıştır. Kapı boyutları, bulundukları konuma ve fonksiyonlara göre değişik ölçüler vermektedir. Genelde her oda da küçük ahşap dolaplar (gömme) ve büyük çift kanatlı, çekmeceli yataklıklar mevcuttur. Evlerin duvar kalınlığı (dolgu duvarlar) 60–70 cm’dir. Bu yüzden mekân içerisinden bakıldığında pencereler loş bir hava verir. Mekân içerisine açılan pencere yapıda kullanılmaz, evin tavan kısımları kaplamasız, olduğu gibi bırakılır, taşıyıcılar kendini gösterir. Döşemeler ise zeminde (alt katta) sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal taşları ile; üstlerde ise ahşap malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde yüksekliği 30-50 cm, genişliği 50-90 cm arasında değişen sedirler mevcuttur. Ahşap veya kerpiçten oturma yeri olarak düzenlenen sedirler pencere önlerine bitişik yapılırlar. Mutfaklar, evin önemli ve geniş yerlerinden biridir. İçerisinde ocak (niş şeklinde) diğer adıyla şömine bulunur. (Bazı yapılarda yoktur.) Yemek odasının hemen altında bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler asansörvari bir makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve indirilir. ww.uydulife.tv
|
|
14.04.09, 02:07 | #72 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
Banyoda, çol denilen günümüz küvetini andıran suyun mekân içerisinde etrafa sıçramasını engelleyen köşeye yapılmış ayrı ve açık bir kısım bulunur, büyük banyo kazanları her yerde olduğu gibi burada da kullanılır. Evin iç duvarlarının tamamında sıva olarak saman, keçi kılı, sönmüş kireç karışımı kullanılır. Sonradan üzerine badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanır. Sonuç olarak bu evler haremlik-selamlık diye ayrılmasa bile, bunun fiilen uygulandığı görülür. Bütün bunlara binaen kendi kendine yeten o dönemdeki kapalı ekonominin etkisi burada da gözlenir. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:08 | #73 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
Muş Camiler Medreseler Kiliseler
CAMİLER Ulu Cami Muş’ta, Alaeddin Bey ve Hacı Şeref Camilerinin batısındadır. Moloz taştandır. Kitabesizdir. Avlusunda yatan Şeyh Muhammed-i Mağribi tarafından 979’da yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Mimari özelliklerinden XIV. yy’ın ikinci yarısına tarihlenen cami, dikdörtgen planlıdır. Ana mekân, ortada kubbe, yanlarda besik tonoz örtülüdür. Mihrap sadedir, kuzeyinde kesme taştan üç kubbeli son cemaat yeri vardır. Kesme taştan sade taç kapı sivri kemerli niş içindedir. Batı duvarı dışında öbür duvarlarda ikişer pencere vardır. Minaresi, depremden zarar görmüş olup, aslına sadık kalınarak 1968 ve 1972 yıllarında onarım görmüştür. Avlusunda Şeyh Muhammed-i Mağribi dışında başka evliyadan zatların meftun olduğu bilinmektedir. Hacı Şeref Camii Bir Selçuklu yapısı olan çok yıkık durumda Arslanlı Han’ın içindedir. Mimari özelliklerinden XVII yy’la tarihlenmektedir. Bir son dönem Osmanlı yapısıdır. Ana mekânı kare planlıdır Ana mekan ortada büyük yanlarda basık kubbelerle örtülmüştür. Sade mihrabı yuvarlak kemerli ve niş biçimindedir. Sonradan eklenen son cemaat ahlat taşından 1997 yılında eklenmiştir. Sivri kemeri niş biçiminde taç kapı kesme taştandır. 1318’de yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu yapı Abdulhamit Han tarafından yaptırılmıştır. Alaaddin Bey (Paşa) Camii XVIII yy. başlarında şehrin valisi Alaaddin Bey tarafından yaptırılmıştır. Ana mekanı kare planlıdır ve dokuz neflidir. Orta büyük ve yanlarda küçük kubbelerle örtülüdür. Orta nefte yer alan mihrabı sutunçeler ve bitki motifleriyle bezelidir. Taç kapının yanlarında kabartma kandil motifleri vardır. Minaresi iki renkli kesme taştan yapılıdır. Kare kaideli silindir gövdelidir. Gövdenin ortasında iç içe geçmiş çınar ağacını andırır bitkisel motiflerden bir kuşak oluşturulmuştur. Bulanık Mollakent Camisi Bulanık ilçesinin Mollakent köyündedir. Bir Selçuklu yapısıdır. Şeyh İbrahim tarafından 1290’da yaptırılmıştır Ahlat taşındandır. Dört kubbeli üç pencerelidir. Bulanık Esenlik Camisi Bulanık ilçesinin Esenlik Köyündedir. Bir Selçuklu eseridir. Şeyh Abdulmelik tarafından 1194’te yaptırılmıştır. Ahlat taşındandır. Tek kubbeli, dört pencereli, iki kapılı bir yapıdır. Kubbesinde ayrıca dört küçük pencere yer almaktadır ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:08 | #74 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
MEDRESELER
Mollakent Medresesi Bulanık ilçesinin Mollakent Köyündedir. Bir Selçuklu Eseridir. Ahlat taşından yapılmıştır. Şeyh İbrahim tarafından 1321’ de yaptırılmıştır. İki büyük odası birde salonu vardır. Her odada üçer kitaplık penceresi bulunmaktadır. Muş’un günümüze ulaşamayan yalnızca tarihi kayıtlarda adı geçen diğer yapıları Mahmut Paşa, Murat Paşa ve Alaaddin Paşa medreseleridir. Muratpaşa Medresesi Muş İli Muratpaşa camisinin hemen yanı başında kurulmuştur. Muratpaşa tarafından yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Medresede mantık, belagat, hadis ve tefsir gibi ilimler Molla Halil Hoca tarafından okutulmuştur. Mahsut Paşa Medresesi Mahsut Paşa tarafından yaptırılmıştır. Muş İli’nin en büyük medresesidir Abdurrahman Hoca, İlyas Sami Bey gibi âlimler ders vermişlerdir. Bu medresede İslam Hukuku, Meal, Sarf, Mantık Beyan, Hesap, Hadis, İçtimaiye gibi ilimler okutulmuştur. Alaaddin Bey Medresesi Alaaddin Bey tarafından kurulmuştur. Bu medresede Sultan Abdulaziz tarafından görevlendirilen Ahmet Hamdi Efendi dersler vermeye başlamıştır. İlimizin en ünlü alim ve bilginleri burada yetişmişlerdir. İlyas Sami Bey, Molla Mehmet, Hacı Halid Efendi, Osman Kadri Bey gibi şahsiyetler bu medresede yetişmişlerdir. KİLİSELER Meryem Ana Kilisesi Muş İl Merkezinde Minare mahallesindedir. Kesin tarihi bilinmemektedir. Çanlı Kilise(Surpgarabet Manastırı) Bu kilise bütün çeşitli milletler arasında meşhur olup, yılda bir kere nice yüz bin adam toplanarak yedi gün yedi gece çadır ve otağlar kurulup alış verişler olunur, yük bozulup bağlanılıp kervan Revan tarafına yol alır. Burada Van Veziri ile Bitlis Hanının ve Atabeyi’nin müsellemleri hazır olup tüccar ve diğer mahlûkları muhafaza ederler. Van vilayeti sınırına daha yakın olduğundan Van veziri daha çok asker getirip ziyade baç alır. Muş sahrasının kuzeyinde sık bir ormanlıkta, bağ ve bostan içinde iki adet göğe baş uzatmış heybetli, kubbeli bir kilisedir. Dört yanlarında yüzlerce patrik ve papaz odaları vardır. İmaretinden günde nice bin sahan yemekler yapılır. Yortu günlerinde 145 sığır ve 50 somar buğday pişirilip misafirlerine dağıtırlar. Misafire o kadar riayet ederler ki şira ve hurma yedirip her gece nice yüz diba inci ve sırmalı gecelikler serip hizmet ederler. Ama her sene gelen adamlardan bolca mal tahsil ederler. Ve bütün Kafiristan’a papazları gidip ta Frengistan’dan bile adamlar tahsil ederler. Bu kiliselerden başka ilimizde bilinen ve halen kalıntıları mevcut diğer kiliseler ise -Kırköy Beldesindeki Sirong Kilisesi -Kırkayak Kilisesi Muş Dere Mahallesi -Kızılağaç Beldesindeki Kırmızı Kilise dir ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:08 | #75 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
Muş Höyük Ve Ören Yerleri
HÖYÜKLER VE ÖREN YERLERİ Tarihe yön veren önemli devletlerin egemenliğinde kalmış olan Muş sınırları içinde bir kazı ve birkaç yüzey araştırması dışında bu güne kadar ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır. Gerçekleştirilen çalışmalar ise, Muş’ta dönemin önemli kültür ürünleri olan, İÖ. 2000 boyalı seramiğinin bulunmadığını, buna karşın İÖ. 2. binin başlarında itibaren bölge Hurri ülkesi olarak anılmış ve İ.Ö. 2. binin ortaları ve sonraları ise Hurri-Mitanni devletinin toprakları içerisinde gösterilmesi yerleşim varlığını göstermesi açısından önemlidir. Yapılan bu yüzey araştırmalarında Kalkolitik dönemden Ortaçağa kadar süregelen kültürlere ait seramikler bulunmuştur. Ancak bu araştırmalar daha çok belirli yerlerde yoğunlaştırılmış, bunun dışına pek çıkılmamıştır. Alpaslan Barajı nedeniyle Murat Nehri boyunca araştırma yapan M.S. Rothman, Yağcılar Höyüğü yakınındaki Yeroluk (Palas) ve Bozbulut’ta (Komus) bazı araştırmalar yapmıştır. Etkin bir kültürün egemen olduğu bölgede yer alan Muş ve çevresinde Erken Tunç Çağa ait C.A. Burney sekiz, M.S. Rotman ise bunların dışında yirmi höyük tespit etmiştir. Ayrıca bu merkezler ile Elazığ bölgesi arasında bir ilişkinin var olduğu ortaya konulmuştur. Yağcılar (Evran) Höyüğü Yağcılar Höyüğü, Muş’un 24 km. kuzey-batısında, Muş-Elazığ yolu üzerinde, Murat Köprüsünü 1700 m. geçtikten sonra kuzeye ayrılan yolun 7. km.’sinde, Yağcılar Beldesi sınırları içinde yer almaktadır. Dolabaş Höyüğü Malazgirt İlçesinin Dolabaş Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir. Bostankale Höyüğü Malazgirt İlçesinin Botan Köyündedir. Bir Urartu yerleşmesidir. Birinci derecede sit alanı olarak gösterilmektedir. Mercimekkale Höyüğü Muş merkez İlçe sınırları dâhilinde Muş-Varto Karayolu üzerindedir. Tespit edilen 28 höyükten biri olmakla birlikte Doğu Roma (Bizans) döneminde de haberleşme amaçlı kullanılmıştır. Halk arasında yaygın bir rivayete göre Muş ilinde korkunç bur kuraklık yaşanmıştır. Yaşanan bu kuraklık döneminde Muş ovasında sadece Sekavi beyinin ekmiş olduğu mercimekten başka hiçbir ürün yetişmemiştir. Sekavi Beyi topladığı mercimekleri üst üste kale gibi yığmıştır. Bir gün yanına oldukça ihtiyar biri gelmiş. Rivayete göre bu ihtiyar Hz. Hızır’dan başkası değilmiş. İhtiyar Bey’e “Allah rızası için bir avuç mercimek ver” demiş. Sekavi Beyi mercimek vermemek için bin bir yalan uydurmuş ve “eğer benim mercimeğim var ise taş olsun” demiş. Bunun üzerine Hz. Hızır “Allah’ım bu beyin Mercimeklerini taş et” diye beddua etmiş ve bütün mercimekler taş olmuş. O gunden sonra bu yere Mercimekkale adı verilmiş. Aradere Köyü Mezarlığı Malazgirt ilçesinin Aradere Köyündedir. Atatürk Üniversitesinden bir ekipçe yapılan yüzey araştırmaları sonunda önemli bulunmuştur. Malazgirt Yeniköy (Alyar) Kaya Mezarı Urartulara ait kaya mezarlığıdır. Arkeolog Yr.Doç.Dr. Nurettin KOÇHAN’ın araştırmaları devam etmektedir. Varto Kayalıdere Ören Yeri (Kale Şehri) Merkez İlçe’ye 40 km, Varto’ya 20 km uzaklıkta Kayalıkaya Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir. İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nce Prof. Dr. Seton Lloyd ve C.A. Burrey başkanlığında, 1965’de yapılan kazıda bulunmuştur. Kazılarda; kale, tapınak, şarap mahzeni, mezar ve küçük buluntular ortaya çıkarılmıştır. Urartu Kralı II. Avlusu taş döşemeli tapınakta, oturur durumda MÖ VII yy’ın tunç aslan heykeli, düğmeler, ok başları, tunç iğneler, aslan avı tasvirli kemer parçaları ele geçmiştir. Buluntular, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:09 | #76 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
Muş Yöresi Yemekleri
MAHALLİ YEMEKLER Muş'ta yiyecek maddelerine ayrı bir önem veri lirdi. Kış mevsimi çok uzun olduğundan güz mev*simi gelmeden önce her aile kışın yiyecek gıda maddelerinin tedarikine başlar. Et sıkıntısını gidermek isteyen Kavurma yapar. Kavurma koyun, kuzu, olduğu gibi Düge’den (bir-iki yaşındaki inek) olur. Kesilen etler küçük parça*lara bölünerek haşlanır. Tenekelere doldurula*rak kışa saklanır. Sebze sıkıntısını gidermek için yazın alınan seb*zelerden (baldırcan) domates, (isot) biber, (kara baldırcan) patlıcan, bakla, hıyar kabuğu, rey*han, nane, gibi sebzeler kurutulur, torbalara doldu*rularak kışın yemek yapılır. Lahana(kelem) bir kaç çeşitte kışa saklanır. PIRVAZ Kelem (lahana) yaprakları iyice temizlenir ara*larına biber, sarımsak serpilir çömleklere dolduru*larak kışa saklanır. ÇORTİ Kelem yapraklan küçük, küçük doğranır. Küçük, küçük doğranan soğan ve reyhan gibi bitkilerde (karasa) büyük küplere doldurulur. İçine bolca su konur. Hazırlanan ekşi hamur içine atılır. Üzeri iyi kapatılarak kışa saklanır. Her evde mutlaka yapılır. Kışın kemikli et (Özellikli bel kısım (komik) eti ve Boççik–kuyruk kısmı- ) den (dövme) ile pişirilir. Üzerine tereyağı dağlanarak dökülür. Çorti'nin bir de rivayeti vardır. Buna göre "Lokman hekim" gezileri sırasında Muş'a da uğramış. Halkın çoğunluğunun "kelem" (lahana) ye*diğini görünce, "Burada bana çok iş düşecek. İlkbahar geldiğinde, bunla*rın çoğu hastalanacak." diye düşün*müş. Halkın ilkbahar gelip de, karlar eriyince "uçkun" diye anılan bir bitkiyi yediğini görünce, bu bitkiyi incele*miş. Sonunda, bitkinin, lahananın çokça yenilmesinden doğabilecek hastalıkları yok ettiğini tespit etmiş. Lokman hekim, bu gerçeği şöyle dile getirmiş: "Allah derdi vermiş, beraber dermanını da vermiş." PINAĞUN Ekmek evlerde yapılır. Yazın her aile nüfusuna göre buğday temin eder. Buğdaylar arabalarla çuval*lara doldurularak değirmene yollanır. Değirmenden sıra alınır. Bu konu aileler için bir nevi şenlik sayılır. Ailenin en büyüğü özellikle anneleri değirmene gi*der. İcap ederse geceyi orada geçirir. Un iyice öğütülünce tekrar çuvallara doldurulur, eve getirilir. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:09 | #77 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
MUŞ KÖFTESİ( Hafta Direği)
Kızıl iyice dövülür veya çekilir. İnce çekilmiş bulgurlar iyice yoğrulur. Daha lezzetli olabilmesi için de içine bir iki tane yumurta kırılın Sonra kü*çük küçük kesilerek yuvarlak; yapılır. İçi oyulur. Da*ha önce hazırlanan karni tür küfte içi küftenim içine doldurularak yuvarlak yuvarlak yapılarak tencereye konur. Küfte için soğan küçük küçük doğranır içi*ne nar daneleri veya suda haşlanmış pirinç dolduru*lur, karıştırılır sonra yağda kavrulur üzerine biber dökülerek küftenim içine konur. Suda haşlatılır. Ta*baklara dizilerek üzerine yağ dökülür. Her evde mut*laka her haftada bir defa yapılır bunun için adına hafta direği denmiştir. HAZÜT (Hez) DOLMASI Yağlı et iyice çekilir. Pirinçle karıştırılır, iyice yoğrulur. Kelem (Lahana) suda iyice suda haşlandıktan sonra ufak ufak parçalara bölünür. Pirinçle karıştırılmış etin üzerine sonradan sımak ekilir lahanaların içine konularak sıkım sıkım yapılır. Çömleklere (Toprak Tencere) konularak haşlanır. Tabaklara dizilir üzerine yağ dökülerek yenir. KIRÇİKLİ KELEM DOLMASI Yağlı et bir miktar bulgurla karıştırılarak iyice yoğrulur. Suda haşlanmış lahana yapraklan ufak parçalara ayrıldıktan sonra etleri içine küçük küçük doldurulur. Sıkılarak tencereye doldurulur. Her sırada bir daha önce hazırlanan domates, biber, soğan, maydanoz gibi sebzeler de küçük küçük doğranarak sıraların araşma doldurulur. Tencere dolunca su-haşlanır. Sahanlara doldurularak üzerine yağ serpilir. TETER HELVASI Pekmez iyice kaynatıldıktan sonra içerisine bol miktarda yağ dökülür. Sonra içerisine ekmekler u- ufak doğranır, iyice piştikten sonra sahanlara oldurularak yenir. KIRÇİK Salatalık kabukları yazdan kurutulur. Suda te*mizce yıkandıktan sonra tavaya bırakılarak yağda kavrulur. İçerisine soğan, biber gibi maddelerde ekilir. Üzerine işkene serpilir. (Yoğurt su ile karış*tırılarak içerisine yağ ve sarımsak ekilmesidir). Karıştırılarak yenir. KEŞKEK Nohut ve den suda iyice haşlanır, bir tencere*ye konur. Başka bir tencerede hazırlanan ve pişiri*len et bunun üzerine konur. Soğan, biber gibi mad*deler de ufak ufak doğranarak üzerine ekilir. Bolca yağ karıştırılarak kaynatılır. Kaynatıldıktan sonra tabaklara doldurulur. Keşkek hakkında halk şöyle bir tekerleme söylemiş; keşkek yerken kim bu sözü bir çırpıda söyleyemezse o bir ^ziyafet verir. HERSE Kemiklerinden ayıklanmış et güzelce suda haşla*nır. Başka bir kap da den (suda haşlanarak hazır*lanmış buğday) sıcak suda iyice kaynatılır. Eti kay*nayan denin üzerine dökülür. Sonra etle den iyice karıştırılır. Daha sonra üzerine bolca yağ dökülerek sahan*lara doldurulur. MIRTOĞE Un yağla iyice karıştırılır, üzerine bir kaç tane yumurta kırılır ve karıştırılarak iyice piştikten son*ra tabaklara konur. CAVBELEK Bulgur unu suda iyice pişirilir, kurut (kurutulmuş yoğurt) veya sade yoğurt ayran yapıla*rak üzerine dökülür, sarımsakla soğan da küçük kü*çük doğranarak karıştırılır. İyice piştikten sonra kap*larla koyulur. HELİMAŞİ Nohut ile den suda iyice haşlandıktan sonra, başka bir kapta hazırlanan kemikleri sıyrılmış et parçalan bunun üzerine dökülür, ayrıca mercimek, soğan da ekilerek iyice karıştırılır. Etler ile madde*ler halim haline gelince üzerine yağ serpilerek ta*baklara doldurulur. JAĞ Dağlarda yetişen bir bitkidir. Yazın toplanır. Turşu gibi tenekelerde veya başka kaplarda tutulur. Kışın tavaya biraz yağ dökülerek içinde pişirilir, üzerine bir kaç tane yumurta kırılır unla karıştırılır, iyice piştikten sonra kaplara konur. GÜLÜK İlkbaharda dağlarda görülür, çok nefis bir pancar*dır. Buda suda haşlanarak yendiği gibi, yumurtalısı ve pirinçle de pişirilerek yemek yapılır. KENGER İlkbaharda dağlarda yetişir.Suda yendiği gibi yumurtalısı da yapılır. SIPİDAK Buda bir pancardır, suda haşlanır üzerine yoğurt serpilir ve yumurtalısı da yapılır. UÇKUN İlkbaharda dağlarda çıkar. Çok lezzetlidir. Bunun için bir hikâye vardır. Lokman hekim Muşa gelir bakar ki herkes lahana yiyor. Kendi kendine burası benim yerim burada çok hasta olur der. Ancak bahar olur bakar ki çarşıya uçkun gelmiş bunu görünce derdini bulan dermanını da bulmuş, der. KAK Her türlü meyve ufak ufak kesilerek güneşte,' kurutulur, bunlar meyve olarak yendiği gibi yemek*lerde de kullanılır. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:09 | #78 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
Muş Halk Oyunları
HALK OYUNLARI Milli kültürün ayrılmaz bir parçası olan Muş Folkloru yöre insanının iç dünyasını, neşesini, yaşantısını, üzüntüsünü, geleneklerini, tabiat olayları karşısındaki tavırlarını geçmişten günümüze günümüzden geleceğe taşır. Muş ve çevresindeki mahalli oyunlar geleneklerin yaşama tarzının bir parçasıdır. Bu oyunlarda Doğu Anadolu Bölgesinin özellileri görülür. Muş’un başlıca mahalli oyunları; Aşırme, Ağırbar, Keçiki, Ayşoki, Koçeri, Zeyno, Botani, Dendikbade, Gerandi, Yalkuşta ve Mendo gibi oyunlardır. Aşırme Anlam olarak "ayırma"'dan gelen bu oyun genellikle oyunlara başlama özelliği taşır. Kılına oyun tü*rüne girer. Oyuncular serçe parma*klarını birbirlerine bağlar, düz, yarım daireler oluşturarak oyunu sürdürür*ler. İleriye doğru çekilerek, sol ayak dizden kıvrılıp yukarıya kaldırılır. Bu figür oyun süresince tekrarlanır ve bi*tiş sırasında bütün oyuncular düz bir hatta öne doğru seke sek yürüyüş biçiminde ilerler ve oyun hep bir ağızdan Tey" denilerek bitirilir. Ağır Bar Kılına oyunların diğeri ise ağır bar’dır. Genellikle kına gece*lerinde damat oynatılırken oynanır. Parmaklar tutularak oyuna sağ aya*kla başlanır ve ileriye doğru üç adım atılarak sol ayak ileri vurularak ilerle*nir ve aynı şekilde geri dönülür. Oyun bu figürlerle sürer. Oyun, ileri çıkışlardan birinde sol ayağın öne vuruluşu sırasında biter. Keçiki: Genellikle düğünlerde oyna*nan keçiki kılına oyun türüdür. Mer*kez ilçe dışında daha yaygın oyna*nan bu oyun çok hareketlidir. Parma*klar tutuşturularak oyuna, sağ ayakla başlanır ve üç adım ilerlenir, sekerek ayak değiştirilir. Sol ayak bir kez öne vurulur, tekrar ayak değiştirilip sağ ayak kaldırılarak sabit kalan sol ayak çevresinde üç noktada ayak ucu ile yere vurularak sol ayağın yanına bi*tiştirilir. Ayşoki: Kılına oyun türündedir. Ke*çiki oyununa benzer. Oyuna, sağ ayakla sağa yaylanılarak başlanır. Aynı anda ellerle yaylanış istikame*tinde yuvarlak daireler çizilir, sağ ayak sol tarafa geçirilir, iki adım atılır ve sekerek ayak değiştirilir. Aynı figür sol ayakla ters tarafa doğru yapılır. Oyun sol ayak öne vurularak bitirilir. Koçeri: Omuzlar bitiştirilerek eller arkada kenetlenir. Ayaklar hazır ol duruşunda dizlerden kırılarak yerli yerinde üç kez hafif, bir kez de tam kırılır. Bu figür belirli sayıda tekrarlan*dıktan sonra sağ ayakla bir adım öne çıkılır ve sol ayakla yere aynı noktaya üç kez vurulup sağ ayağın yanına getirildiği sırada sağ ayakla tekrar öne bir adım çıkılır. Bu figür üç kez tekrar edilir. Geri çıkış, sol ayağın ge*riye bir adım atılışı ile başlar ve üç adım sürer. Bu oyun, Merkez ilçe ve yakın çevresinde genellikle düğün*lerde oynanır. Zeyno: El parmaklarının tümü geç*meli olarak birbirine kenetlenir. Kol*lar, dirsekten doksan derece öne doğru çıkarılır. Ayaklar birleşik olarak diz kapağından belirli sayıda kırılır, ayaklar ve kesilecek şekilde sıçranır. Öne eğilip sağ ayak üzerinde sabit durularak sol ayağın ucu ile arkaya üç kez vurulur. Daha sonra doğrula*rak sol ayak tabanı ile üç kez de öne vurulur, sağ ayak üzerinde bir kez silkindikten sonra sol ve sağ olmak üzere ayaklar üzerinde üç kez ileriye doğru çıkılır. Üç adımın bittiği yerde sol ayak ile tekrar üç kez öne vurulur. Sol ayak ileriye doğru sallanarak ge*riye doğru, aynı şekilde, bu kez sek*meden geri çıkılır. Oyun bu şekilde sürer. Botani: Kenetli oyunlardandır. Oyu*na başlarken, kollar düz olarak arka*dan, parmaklardan kenetlenir. Sol ayak önde, üç kez öne hafif olarak yaylanılır, jki ayak dizlerden bir kez tam kırılır. İki kez daha yaylanılır. Vü*cudun ağırlığı sol ayak üzerine verile*rek , öne doğru meyledilir. Arkadaki sağ ayak öndeki sol ayağı geçecek kadar sallanır ve tekrar geri çekilirken dizden kırılarak yere değecek şekilde bükülür, vücut tekrar doğrultulur. Bü*tün bu hareketler yapılırken sol ayak önde hareketsiz tutulur. Bu oyun, Merkez ilçe ve yöresinde, düğün*lerde oynanır. Dendikbade: Kollar yana açılarak dirseği geçecek şekilde kenetlenir. Sağ ayak öne sallanır, aynı ayakla yana ve sağa doğru üç adım atılır. Aynı figür, sol ayakla yapılır. Bu figür*ler, bir kaç kez tekrarlandıktan sonra oyun hızlanır. Sağ ve sol ayak üze*rinde birer kez sağa ve sola ayak atı*lır, oyun bu şekilde sürdürülür Gerandi: Askeri dizilişte eller belde, sağ ayakla öne doğru adımla*nır. Üç adım sonunda, sol ayak silki-lerek öne vurulur, eller belden çözü*lerek ayak ve el aynı anda çırpılır. Oyun bir süre böyle sürer. Dizilişte tek ve çift sayılı oyuncular, komutla birbirlerinden ayrılarak karşı karşıya gelirler. Oyunun başındaki figürler bu konumda da tekrarlanır. Her oyuncu karşısındaki oyuncunun eline çift elle aynı anda vurur. Bu figür de birkaç kez tekrarlandıktan sonra oyuncular tekrar bir dizi şeklinde birleşir. Bu oyun, daha çok köylerde oynanır Yalkuşta: Genellikle dört kişi ile oynanır. Oyun iki aile arasındaki kav*gayı temsil eder. Bu oyunda, tek sıra halinde ileriye doğru gidilirken sol ayağın ileri her atılışında eller çırpılır. Oyuncular, birbirinden ayrılarak ikişerli, karşı karşıya gelirler. Gerardi oyununda olduğu gibi eller yerde çır*pılır ve karşıdaki oyuncunun önüne kadar gidilip dönülür. Birbirlerini kovalarcasına süren bir gidiş dö*nüşlerde sıra ile, duran oyuncular ge*lenleri, tek ellerini havaya kaldırarak beklerler. Karşı sıradaki oyuncular, sol ayaklarını ileri atıp sağ ayaklarını yerden sürükleyerek sol ayaklarının yanına getirirler. Bu figür üç kez te*krarlanır. Geriye doğru yaylanmanın sağladığı güçle karşıdaki oyuncuların ellerine vurulur. Daha sonra roller değiştirilir ve oyun aynı figürler sürer Mendo: Muş ve çevresinde kadın*lar genellikle kol oyunları oynarlar. Bunun yanı sıra erkeklerin oynadıktan oyunların nispeten kolay figürlü olan*larını da oynarlar. Koçeri oyununa benzeyen "Men do" oyunu, kadınların düğünlerde sıkça oynadığı bir oyun*dur. Bu oyunda kollar belden arkada bağlanır. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:10 | #79 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
Muş'un Tarihi
İLK ÇAĞDA MUŞ Muş’un ilk çağ tarihi Urartu’larla başlar, ne var ki Muş’un dahil olduğu Doğu Anadolu’nun yüksek düzlüklerindeki M.Ö. II.bin’e ait yerleşmeleri, henüz yeterince gün ışığına çıkarılamadığından, Urartu’ların atalarının kimler olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Doğu Anadolu’nun bilinmeyenlerle dolu karanlık tarihi dönemleri, Asur kaynakları ve kitabeleriyle bir ölçüde aydınlanmıştır. İlk çiviyazılı kaynaklar Asur Kralı 1. Salmanassar (M.Ö.1274-1245) dönemine aittir. Asur kaynaklarına göre Doğu Anadolu’nun dağlık yörelerinde Nairi Konfederasyonu adı altında birbirinden bağımsız küçük beylikler vardı. Asurluların baskısı altında yaşayan bu beylikler 1. Salmanassardan önceki Asur kralının ölümünü fırsat bilerek ayaklandılar. 1. Salmanassar bu başkaldırıyı bastırmak amacıyla Urartu topraklarına girdi. Asur’luların Urartu-Nairi ayaklanmalarına karşı giriştiği saldırılar aralıklarla 400 yıl kadar sürdü. Urartu’ların tarih sahnesine çıkışları M.Ö. XIII. YY’a rastlamakla birlikte devlet olarak teşkilatlanmaları MÖ. IX. YY.’dadır. Önceleri dağınık bir konfederasyon durumunda olan Urartu’lar Asur Kralı III. Salmanassar’ın çağdaşı olan ilk Urartu Kralı Aramu (MÖ.850-840) dan sonra birleşik bir krallık durumuna geldiler. Urartu devletinin gerçek kurucusu Aramu’dan sonra kral olan I. Sarduri (MÖ.840-830) dir. Kral İşpuini dönemi (MÖ.830-810) Urartuların büyük bayındırlık işlerine giriştikleri, Menuas dönemi (MÖ. 810-786) Urartu devletinin Ön Asya’nın en güçlü devleti durumuna geldiği ve devletin egemenlik alanının genişlediği dönemdir. MÖ. VIII. YY. ortalarında, Urartu Devletinin egemenliği tüm Doğu Anadolu Bölgesine yayıldı. 1. Argişti (MÖ. 786-764) den sonra yerine geçen oğlu II. Sarduri’nin dönemi (MÖ. 764-735) Urartu Devletinin zirvesi sayılmaktadır. Muş Varto’ nun Kayalıdere mevkiinde 1965’te yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Urartu kalesi bu Kralın dönemine aittir. Urartu Devletinin bundan sonraki tarihi Asurlular, Kimmerler ve İskitlerin bitmez tükenmez saldırılarıyla sürdü, Urartu Devleti, MÖ. 585’te İskid akınları sonunda yıkıldı. Muş’un Urartu Devleti için önemi krallığın batı yolunun önemli bir merkezi durumunda olmasından geliyordu. Başkent Tuşpa’dan batıya giden yol Malazgirt Ovasını geçtikten sonra Murat Irmağı vadisi boyunca Varto’nun güneyinden Muş Ovasına varıyor. Buradan batıya yöneliyor, Bingöl üstünden Elazığ-Malatya yolu ile de Orta Anadolu ve Kuzey Suriye’ye uzanıyordu. Muş’un ilk çağ tarihinde Urartular’ı Medler takip etti. Günümüz İran Azerbaycan’ında yaşamakta olan Medler, Asur Devleti’ni ortadan kaldırdıktan (MÖ 609) sonra Muş Ovası’na yöneldiler. Medler, Kimmer-İskit saldırılarından yorgun düşen Urartu Devleti’ni, tarih sahnesinden silmekte zorlukla karşılaşmadılar. Ne var ki, Medler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri fazla uzun sürmedi. Persler, Med ordusunu yenerek (M.Ö. 550) bu devleti ortadan kaldırdılar. Persler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri yaklaşık 200 yüzyıl kadar sürdü. Persler, I.Dareios zamanında güçlerinin zirvesine çıktılar. Muş ve çevresi Pers hâkimiyetinde Babil Büyük Satraplığı içinde yer aldı Pers döneminin en önemli gelişmesi, İmparator II. Artakserkses’e karşı baş kaldıran küçük kardeşi Kiros’un, savaşı kaybetmesi ve “Onbinler” diye anılan yenik ordusuyla ünlü Anabasis yürüyüşünü gerçekleştirmesidir. (MÖ 401) “Onbinler” Aras ve Kelkit vadilerine doğru çekilirken Bingöl ile Muş arasındaki alanları geçmişlerdir. Bu ordunun çekilişini yöneten Yunanlı komutan ve tarihçi Ksenofon, Muş ve çevre yaylalarında yaşayan halkın oymak hayatı sürdürdüğünü, ordusuna buğday, arpa, sebze, et ve binek atı sağladığını anlatır. Muş ve çevresi, uzun yüzyıllar Romalıların, Partların ve Ermeni derebeylerinin hâkimiyet mücadelelerine sahne oldu. Doğu Anadolu’nun bu bölgesi adı geçen devletler arasında sık sık el değiştirmesine rağmen, bu mücadelelerden üstün çıkan taraf Partlar oldu, Roma İmparatorluğu’nun üstünlüğü hiçbir zaman kalıcı olmadı. Partlar’la, Romalılar arasındaki bitmez tükenmez savaşların sonuncusu 215-216’da gerçekleşti. Roma İmparatoru Macrinus, Nisibis, (bugünkü Nusaybin)’i bırakarak geri çekilince, Güney Doğu Anadolu’dan Fırat’ın batısına kadar olan Roma hakimiyeti sona erdi (217). Part ve Pers kökenli Sasani hanedanından gelen I.Ardeşir’in İran’da kurduğu Sasaniler Devleti (MS 226), Doğu Anadolu’nun tarihinde yeni bir güç olarak ortaya çıktı. Sasaniler, çok kısa bir süre içinde hâkimiyet alanlarını genişleterek Roma İmparatorluğunun en büyük rakipleri oldular. Geçmiş Yüzyıllardaki Roma Part mücadeleleri yerini artık Roma- Sasani mücadelelerine bırakmıştı. Sasani’lerin hâkimiyeti yaklaşık 400 yıl sürdü. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla ilkçağ sona erdiğinde Doğu Anadolu, bu kez uzun yıllar sürecek Bizans-Sasani mücadelelerine sahne olacaktı. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
14.04.09, 02:12 | #80 | |||||||||
V.İ.P. ÖZEL ÜYE
Üye Numarası: 743
Üyelik tarihi: 28.03.2009
Yaşım: 61
Mesajlar: 2.555
Konular: 131
Rep Gücü : 21
Rep Puanı : 359
Rep Seviyesi :
Level: 40 [] Paylaşım: 0 / 989 |
ORTAÇAĞDA MUŞ
Muş ve çevresindeki Sasani hâkimiyeti İmparator Heraklios döneminde Bizans Ordularının Sasani kralı Şahbaraz’ı yenmesiyle sona erdi. Bu arada, VII. yy başında gelişen Arap akınları sırasında Arap komutanlarından Saad ibn Vakkas, Sasani ordusunu bozguna uğratınca (637), Sasani devleti de çöktü. Araplar Muş’un güneyine kadar gelmelerine rağmen Muş ve çevresine Bizans ordusu sahip çıktı. Muş ve çevresi Arap akınları döneminden başlayarak Türklerin Bizans ordusunu Malazgirt’te bozguna uğratmasına kadar (1071) Bizans hâkimiyetinde, Taron (Taran) Theması idari bölgesinde yer aldı. Bölge bütün ortaçağ boyunca bu adla anıldı. Müslüman Arap ordularının Anadolu’ya akınları 640’da başladı. Halife Ömer devrinin sonlarına doğru 641’de İyaz bin Ganın komutasında Bir Arap ordusu Bitlis, Ahlat ve Muş’u aldı. Habib bin Mesleme ve Salman bin Rabia bu bölgeye ikinci bir sefer düzenlediler. (642) Ahlat ve çevresindeki beyleri idareleri altına aldılar. Ne var ki Arap Müslümanlarının hakimiyeti sürekli olmadı sık sık kesintiye uğradı. Muş, Bitlis ve çevresi, Muaviye zamanında bir ara Bizans hâkimiyetine geçtiyse de Emevi’ler yöreyi yeniden denetimleri altına almakta gecikmediler. Halife Abdulmelik zamanında Muhammet bin Mervan, Muş ve çevresini Diyarbakır Amirliğine bu amirliği de El Cezire Genel Valiliğine bağladı. Muş ve çevresi Emevi’lerden sonra Halifeliği ellerine geçiren Abbasilerin ilk yıllarında Avasım Bölgesi sınırları içinde yer aldı. Sonraki yıllarda Abbasilerin yöredeki hâkimiyetleri zayıflayınca Muş ve çevresi Bagradiler den Bagrad adlı prensin yönetim merkezi oldu. Bagrad’ın Bağdat’a gönderilmesi üzerine bu prensin yönetiminden hoşnut olmayan Muş’lular ayaklandılar. Ayaklanma sırasında Vali Yusuf Bin Abi Said Al-Marvazi öldürüldü. Bu olaydan sonra Muş Bagrat Krallığına bağlandı. X.yy’ın ikinci yarısı ile XI.yy’ın ilk yarısında Muş, Ahlat ve çevresi doğuya doğru genişlemek isteyen Bizans İmparatorluğu ile Doğu Anadolu’ ya hakim olan Abbasiler arasında sık sık el değiştirdi. Selçuklular Dandanakan Savaşında (1040) Gaznelileri yenip bir devlet olarak tarih sahnesine çıkınca Tuğrul Bey’in sultanlığı devrinde Abbasiler Selçukluların koruması altına girdiler. Tuğrul Bey Selçukluların Doğu Anadolu’ya düzenledikleri seferlerden birinde Malazgirt’i kuşattı (1054) Bu seferle birlikte Selçuklularla Bizanslılar arasında Doğu Anadolu’daki hakimiyet mücadelesi başlamış oluyordu. Sultan Tuğrul Bey’in ölümünden sonra Selçukluların başına geçen Sultan Alparslan Malazgirt Kalesini ele geçirip, Suriye’ye yönelince Bizanslılar Selçuklu Türk’lerini kesin yenilgiye uğratmak için İmparator Diogenes komutasında büyük bir orduyla Doğu Anadolu’ya bir sefer düzenlediler. Bizans Ordusu Malazgirt’i kuşatıp, ele geçirdi ve kaledeki bütün Müslümanları kılıçtan geçirdi. Bizans ordusunun Doğuya yöneldiğini haber alan Sultan Alparslan Güneye seferinden vaz geçti. Hızla Anadolu’ya yöneldi. Malazgirt önlerine geldiğinde kalenin Bizanslıların eline geçtiğini görünce savaş hazırlıklarına başladı. Romanos Diogenes’e bir elçi yollayarak barış teklifinde bulundu. O yüzyılın en kalabalık ordusunu toplamış olan İmparator, Sultan Alparslan’ın barış teklifini reddetti. Alparslan Türklerin Turan diye anılan klasik savaş taktiğini uygulayarak ordusunu dörde ayırdı. Bu taktiğe göre Selçuklu ordusu biri merkezde ikisi yanlarda, biride merkezdeki birliklerin önünde olacak şekilde mevzilendi. Sultan Alparslan Merkezdeki kuvvetin önündeki az sayıdaki birlikle birlikte saldırıya geçti. Bu kuvvet kısa süren bir çatışmanın ardından yenilmiş görünerek geriye merkeze doğru çekildi. Türklerin yenilgiye uğrayıp geri çekildikleri sanan Bizans ordusu karşı saldırıya geçince sağ ve sol tarafta mevzilenmiş olan Selçuklu kuvvetleri, Bizans ordusunun artlarına sarkarak kıskaç içine aldılar savaş kısa sürede sona erdi. Bizans ordusu büyük kayıplar verdi. İmparator Romanos Diogenes esir edildi. Sultan Alparslan Romanos Diogenes’le antlaşma yaptı ve daha sonra onu serbest bıraktı. Malazgirt Savaşının sonuçları büyük oldu. Bu savaşla Anadolu’nun Türkleşmesi dönemi başladı. Sultan Alparslan komutanlarından Anadolu içlerine seferler yapmalarını istedi. Böylece Muş ve çevresi kesin olarak Türklerin hâkimiyeti altına girdi. Muş ve çevresi 1100 de Selçuklu hanedanlarından Melikşah’ın amcası Yakuti’nin oğlu olan Kutbettin İsmail’in kölesi Sökmen El-Kutbi Ahlat’lıların daveti üzerine Ahlat’a gelerek Van Gölü çevresinde Ahlatşahlar Beyliği’ni kurunca bu beyliğin sınırları içerisine katıldı. Ahlatşahlar zamanında Muş, Malazgirt ve çevresi tamamen Türkleşirken Muş’da doğunun kalkınmış ve zengin şehirleri arasında yerini aldı. Muş ve çevresi Ahlatşahlar, Artuklular ve Eyyubilerin hâkimiyet mücadeleleri sırasında birkaç defa el değiştirdi. 1191’de Eyyubi Meliki, Malazgirt Kalesini kuşattı ve kaleyi mancınıklarda dövmeye başladı. Erzurum Hükümdarı Saltuk’un kızı Mama Hatun, başında bulunduğu askeri kuvvetlerle Ahlatşahların yardımına gelince kuşatma kaldırıldı. Muş ve çevresi, tekrar Sökmenliler’in idaresine geçti. 1196’da Ahlatşahı Beg Timur’u öldürerek yerine geçen kölesi ve damadı Aksungur, hükümdarın karısını ve oğlunu Muş Kalesine hapsetti. Ahlatlılar Aksungurun ölümünden sonra Beg-Timur’un oğlu Muhammet’i hapisten çıkararak 1197’de hükümdar ilan ettiler. Ahlatşahlar’daki bu karışıklıklardan yararlanmak isteyen Suriye Eyyübileri’nden Necmettin Eyyüb, Muş şehrini ele geçirince Ahlatşahlar’da Erzurum Meliki Tuğrulşah’tan yardım istediler. Tuğrulşah, Eyyübileri Muş’tan çıkarıp Ahlatşahlar’ın hükümdarı Balaban’i öldürerek bu ülkeye sahip olmak istediyse de halk Tuğrulşaha ayaklandı. Tuğrulşah önce Malazgirt’e çekildi ve burada da tutunamayarak Erzurum’a geri döndü. Muş ve çevresi, Ahlatşahlar Devleti’nin 1207’de yıkılmasından sonra Necmettin Eyyubi’nin eline geçti. Necmettin Eyyübi Ahlat halkına kendisini kabul ettiremedi. Ahlatşahlar ülkesi, Gürcüler’in baskınlarıyla perişan edildi. Moğol tehlikesinden kaçan Celalettin Harzemşah Doğu Anadolu’ya girdiği sırada Van, Ahlat,Erciş, Muş, Malazgirt ve Bitlis çevresi Suriye Eyyübileri’nin kontrolü altında idi. Gürcüleri ezerek Ahlat’a gelen Harzemşah Celaleddin, Ahlatı kuşattı ve o devirde Kutbet Al-Islam sıfatını taşıyan Ahlat’a girerek, şehri üç gün boyunca yağmalattı. Bu arada Malazgirt ve Muş çevresi de bu yağmadan kurtulamadı. Ahlatşahlar’ın bir kültür merkezi haline getirdiği belde böylece, bir diğer Türk hükümdarı tarafından perişan edilmiş oldu. Harzemşah’ın Islam Türk dünyasındaki yanlış politikası üzerine harekete geçen Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, 10 Ağustos 1230’da Yassıçemen’de Harzemşah’ın ordusunu perişan etti. Harzemşah Celaleddin, kaçarken Dersim Dağlarında öldürüldü. Muş ve çevresi Anadolu Selçuklu idaresi altına girdi. Alaeddin Keykubat Iran üzerinden gelen Moğol tehlikesine karşı topraklarını korumak için hazırlıklarda bulunurken Moğollar’ın önünden kaçan Türkmenleri Malazgirt ve Muş çevresine yerleştirerek bunlardan yararlanmayı düşündü. Malazgirt ve Muş Kalelerine askerler yerleştirdi ve suları tamir ettirdi. Alaeddin Keykubat’ın ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devletinde Alaeddinin yerini dolduracak değerli bir devlet adamı çıkmayınca Moğollar hızla Doğu Anadolu’ya girdiler. 1243 Kösedağ Savaşıyla Anadolu tamamen Moğollar’ın egemenliğine girdi. Muş ve çevresi de Moğol tahribat ve katliamına uğradı. Muş ve Malazgirt Moğollar’dan sonra Iran, Doğu Anadolu ve Irak havalisinde kurulan İlhanlılar Devleti’nin idaresine geçti. Ne var ki, Doğu Anadolu, hiçbir zaman Ahlatşahlar zamanındaki zenginliğine ve kültür yüksekliğine ulaşamadı. Ilhanlılar’ın Iran’da yıkılmasından sonra Muş ve çevresindeki Türkmenler. Bağdat’ta hüküm süren Celayirliler’in hanı Sultan Üveys (1356-1357) zamanında katliama uğradılar. Bu esnada Bu esnada Doğu Anadolu’da Karakoyun ve Akkoyun Türkmenleri hâkimiyet kurmak için mücadeleye başladılar. Doğu Anadolu’ya hâkim olan Karakoyunlu’lar zamanında Muş, bu beyliğin sınırları içerisinde kaldı. Bu arada İran üzerinden batıya doğru ilerleyen Timur tehlikesi ortaya çıktı. Timur’un önünden kaçan Türkmen boyları Karakoyun’lu topraklarına girince Karakoyunlu hükümdarınca Muş, Bulanık Malazgirt ve Varto’nun dağlık kesimlerine yerleştirildiler. Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Timur’a karşı koyamayınca Osmanlılara sığındı. Karakoyunlu topraklarına giren Timur girdiği her yerde yaptığı gibi Muş ve Malazgirt’i de tahrip etti, halkı kılıçtan geçirdi. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Muş şehrinden bahsederken Timur’un Muş’ta yaptığı tahribatın izlerinin hala mevcut olduğunu söyler. Timur Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ı l402 yılında Ankara savaşında mağlup edince Anadolu tamamen Timur’un kontrolü altına geçti. Timur Çin seferine gitmek için Anadolu’dan ayrıldıktan sonra Anadolu’da Osmanlı şehzadeleri arasında taht kavgaları başladı. Doğu Anadolu’ya geri dönen Karakoyunlu Yusuf. Beyliğini yeniden kurdu. Kara Yusuf’un ölümünden sonra Akkoyunlular Karakoyunluları tehdit etmeye başladılar. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ordusunu Muş Ovası’ nı doğudan çeviren dağların gerisine gizleyerek Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah ‘ı beklemeye başladı. Pusudan habersiz ihtiyatsız hareket eden Cihanşah bir gece baskınında ele geçirilip öldürüldü. Uzun Hasan böylece Karakoyunlu Devleti’nin çöküşüne zemin hazırladı ve Doğu Anadolu’yu hâkimiyeti altına aldı. Osmanlılarla komşu olan Akkoyunlu hükümdarı, bütün Anadolu’ya hâkim olmak için Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet’le 2 ağustos l473 ‘de Otlukbeli’nde savaşa tutuştu. Uzun Hasan, bu savaşta yenilince ülkesi sarsıldı. Uzun hasan,l478’de ölünce Akkoyunlular’da iç karışıklıklar baş gösterdi. İran’da şeyh Seyfettin Erdebili neslinden şeyh Haydar’ın oğlu olan Şah İsmail, İran ve Akkoyunluların toprakları üzerinde Safeviler Devleti’ni kurdu. Şah İsmail’in annesi Alemşahbanu Uzun Hasan’ın kızıdır. Şii itikadını benimseyen Şah İsmail, Doğu Anadolu ‘da sünni Türkmenlerin arasında katliama başladı. Akkoyunlu Türkmenleri’yle Şah İsmail arasındaki mücadeleden en çok Doğu Anadolu halkı acı çekti. Muş ve çevresi Ahlatşahlar yönetimindeyken tamamen Türkleşmiş ve Ahlatşahlar’ın imar faaliyetleriyle de Doğu Anadolu’nun zengin yörelerinden biri haline gelmişti. Marco Polo XIII yy ortalarında Muş ve Mardin’de pamuk baharat ve çeşitli kumaşların çok miktarda imal edildiğin kaydeder Muş ve çevresi Moğolların ve Timur’un tahribatından bir hayli etkilendi ve geriledi. Şehirleri terk eden Türkler köylere ve yaylalara doğru çekilip çiftçiliği bırakarak hayvan beslemeye başladılar. Akkoyunlu Uzun Hasan zamanında Uzun Hasanı ziyaret eden İtalyan elçisi Barbaro Muş’tan bahsederken şehrin meskûn ve kalesinin müstahkem olduğundan söz eder. ww.uydulife.tv
|
|||||||||
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|