18.07.08, 00:01 | #1 |
İzmir
İzmir Genel Bilgi
Ege Bölgesi’nde yer alan İzmir’in batısında Ege Denizi, kuzeyinde Balıkesir, doğusunda Manisa, güneyinde de Aydın illeri bulunmaktadır. İzmir’in yüzey şekilleri oldukça çeşitlilik gösterir. Ege Bölgesi’nin doğu-batı doğrultusunda uzanan ovaları ve onları birbirlerinden ayıran dağ sıraları, il topraklarını engebelendirmektedir. İzmir İlinin bulunduğu alan, dördüncü zaman başlarında Egeid ismi verilen bir kara parçası konumunda idi. Ayrıca bu alan deniz seviyesinde, hafif dalgalı (Penoplen) düzlükler halinde idi. Bu jeolojik zamanda Doğu Anadolu’nun Yunanistan’a kadar uzanan bölgesi kuzey ve güneyden Alp Dağlarının kıvrımlarının etkisi ile sıkıştırılmıştır. Şiddetli basınçlarla bazı yerler,örneğin; Anadolu Yarımadası yükselirken, Ege Denizinin bulunduğu Egeid Kıtası ise alçalmış ve çökmüştür. Ardından bu kıta parçasının üzeri Akdeniz’in suları ile kaplanmıştır. Bu çöküntü nedeniyle Batı Anadolu Bölgesi’nde, doğu-batı doğrultusunda kırılmalar olmuştur. Sürekli şekilde sıkıştırılan bu bölgede kırıklar arasında kalan bazı yerler yükselerek dağları (Horst), bazı yerlerde alçalarak ovaları (Graben) oluşturmuştur. Ovalar karaların içine doğru sokulmuştur. Körfezlere dökülen akarsular zamanla körfezi doldurmuştur. Ege Bölgesi ve Batı Anadolu’nun oluşumu henüz son bulmadığı, yer kabuğunun henüz yerleşmediği sık sık meydana gelen depremlerden anlaşılmaktadır. Yalnız, yörede volkanik faaliyetlere rastlanmamaktadır. İzmir’in kuzeyinde Madra Dağı (1.344 m.) ve onun güneybatı uzantısı olan Kozak kütlesi (1.051 m.) bulunmaktadır. Bunlardan Madra Dağının yapısında kristalin şistler, Kozak kütlesinde de granitler vardır. Bu dağlık alandan güneye inildiğinde, doğu-batı doğrultusundaki çukurlardan Bakırçay Ovası ile karşılaşılır. İl topraklarına doğudan dar bir boğazla girilen ve Kınık önlerinde genişleyen Kınık Ovası, Karadağ’ın (747 m.) önünde güneye yönelir. Küçük tepeler arasında bir boğazda daralır ve Çandarlı Körfezi’nde de son bulur. Bakırçay Ovası ile Gediz Ovası arasında Yunt Dağı (1.075 m.) bulunmaktadır. Bu dağın doğuda kalan yarı bölümü Manisa ili sınırları içerisinde olup, jeolojik yönden geniş lav alanlarını oluşturmaktadır. Yunt Dağı’nın güneybatısında ise Dumanlı Dağ (1.098 m.) bu kütlelerden ayrı olup, andezitlerden oluşmuştur. Bunları izleyen Foça Tepeleri 380 m.ye kadar yükselir ve Spil (Manisa) Dağı önünde ikiye ayrılır. Bunlardan biri Nif (Kemalpaşa) Ovası’nı oluştururken, diğer kolu da Spil Dağı’nın güney yamacından İzmir topraklarına girer ve Dumanlı Dağı ile, daha güneydeki yamanlar Dağı (1.076 m.) arasında Menemen Boğazı’nı oluşturur. Bu boğazın batısında ise oldukça geniş bir kıyı ovası konumunda Menemen Ovası bulunmaktadır. Gediz Ovası ile Küçük menderes Ovası arasındaki Bozdağlar (2.159 m.) İzmir’in en yüksek noktasıdır. Bozdağlar batıya doğru alçalır, Mahmut Dağı’nın batısında Karabel Çukuru (480 m.), Nif Dağı’nı Bozdağlar sırasından ayırır. Manisa ve Yamanlar Dağlarının güneyindeki çöküntü alanı zamanla su ile kaplanmış ve İzmir Körfezi’ni oluşturmuştur. Körfezin doğusunda Bornova Ovası, onun doğusunda da Kemalpaşa Ovası bulunmaktadır. Bu iki ova arasında Kahvecibeli (Belkahve) (250 m.) yer almaktadır. İzmir’in güneydeki çukur alanı olan Küçük Menderes Ovası, Bozdağlar ile Aydın Dağları arasında yer almaktadır. Bu ova, İzmir il sınırları içerisinde bulunmaktadır.Küçük Menderes Ovası doğuda dar bir vadi biçiminde uzanırken, Ödemiş ile Bayındır arasında genişler, Torbalı’nın batısında Cuma Ovası ile bağlantı sağlar. Kuzeyden güneye doğru uzanan bu yükseltilerden ayrı olarak Urla yarımadası da ilin coğrafi görünümüne ayrı bir çeşitlilik katmaktadır. Bu yarımada kuzey-güney doğrultusunda uzanan Karaburun Yarımadası ile Çeşme Yarımadası’ndan ayrılan bölümlerden oluşmaktadır. İzmir ilindeki akarsuların hemen hepsi Ege Denizi’ne akmaktadır. Bunlar Bakırçay, Gediz ve Küçük Menderes Nehirleri’dir. Yalnızca Madra Dağı’nın kuzey yamacından çıkan ve Kocaçay’ın kollarını oluşturan küçük akarsular Marmara Denizi’ne kadar ulaşmaktadır. Akarsu ağızlarındaki küçük delta gölleri ve Bozdağ üzerindeki Ödemiş gölcüğü, Torbalı ile Selçuk arasındaki Belevi Gölü, Küçük Menderes’in Selçuk yakınlarında doldurduğu ovadaki Çakalboğazı Gölü ilin başlıca gölleridir. Yamanlar dağı üzerindeki Karagöl ise bir krater gölüdür. Bitki örtüsü Akdeniz İkliminin etkisi altında olup, Akdeniz bitkilerinden her türü İzmir’de yer almaktadır. Yüzyıllar boyu aşırı otlatma, yangın ve tarla açma nedenlerinden ötürü ormanlar ortadan kalkmış, yerlerini maki florası almıştır. Bu floraya ardıç, yabani zeytin, çitlenbik, sakız ve katır tırnağı gibi kuraklığa dayanıklı ağaçlar girmektedir. Dağlık bölgelerin büyük bir kısmı ormanlarla kaplıdır. Denizden 600 m. kadar yükseklikte kızıl çam, daha yukarılarda kara çam ormanları vardır. Dere yataklarında çınar, kestane, söğüt, kavak, kara ağaç ve kızılcık gibi yayvan yapraklı ağaçlar bulunur. Palamut meşesi de ildeki ormanların belirgin ağaçlarından biridir. Kültür bitkilerinden biri olan zeytinlik ve üzüm bağı geniş bir alanı kapsamaktadır. İzmir’de genel olarak Akdeniz ikliminin Kıyı Ege alt tipi görülür. Yazları Akdeniz kıyı şeridiyle aynı sıcaklıkta ve kurak, kışları ılık ve Batı Akdeniz’den daha az yağışlıdır. Sıcaklık ortalaması yüksek olan İzmir’de, ortalama sıcaklığın en yüksek olduğu temmuz ayının uzun yıllar değeri 27.6 derece, en düşük ortalama değer ocak ayında 8.6 derecedir. İzmir’in ortalama yıllık toplam yağış miktarı 69l mm.dir. Toplam yağışın miktarı yıldan yıla değişmektedir. İzmir en fazla yağışı Aralık (uzun yıllar ortalaması 154.3 mm.) ve Ocak (uzun yıllar ortalaması 132.6 mm.) aylarında almaktadır. En kurak aylar uzun yıllar ortalaması 2 mm. civarında olan temmuz ve ağustos aylarıdır. İzmir ilinde kar yağışı ender görülen yağış türüdür. Ancak, ili çevreleyen dağlarda kış aylarında kar örtüsü gözlemlenir. İzmir’de her mevsimde görülen nem, hava sıcaklığının yazın bunaltıcı, kışın dondurucu hissedilmesine neden olur. İzmir’in ekonomisi tarım, sanayii, hayvancılı, balıkçılık, ticaret ve turizme dayalıdır. Yetiştirilen başlıca ürünler; buğday, patates, domates, çiğit, anason, pamuk, incir, mısır, arpa, tütün, zeytin, kavun, karpuz ve sebzedir. İzmir’de otlakların tarım alanına çevrilmesinden ötürü hayvancılık gerilemiştir. Bununla beraber, en çok koyun ve tavukçuluk yapılır. Arıcılık da ekonomisinde önemli yer tutmaktadır. İzmir Körfezi’nin kirlenmesinden dolayı eskiden yaygın olan balıkçılık önemini yitirmiştir. Ege açıklarında kefal, trança ve çipura avlanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında dokumacılığa ve tarım ürünlerinin işlenmesine dayanan imalat sanayii günümüzde daha çeşitli bir konuma gelmiştir. İzmir, Türkiye’nin en büyük sanayii merkezlerinden birisidir. Aliağa Rafinesi, Aliağa Petro-kimya Müessesesi, Makine ve Kimya Endüstri Kurumunun yüksek vasıflı Çelik Fabrikası, İzmir Tarım Alet ve Makine Fabrikası, Çimento Fabrikası, Alaybey Tersanesi, Cumaovası Perlit İşletmesi önemli sanayii kuruluşları arasındadır. Tariş, Yemta kimya sanayisi, metal eşya ve makine sanayisi, dokuma, halı giyim sektörlerinin Türkiye ekonomisinde büyük payı vardır. Ayrıca her yıl açılan İzmir Enternasyonal Fuarı kentin ticari ve ekonomik yönüne canlılık getirmektedir. İl kapsamında bulunan antik kentlerin turizme de büyük katkısı olmaktadır. Doğal ve tarihi zenginliklerin yanı sıra Foça, Çeşme, Urla ve Gümüldür’deki oteller, moteller ve tatil köyleri turizm yönünden önemli kuruluşlardır. İzmir yer altı kaynakları bakımından da zengindir. Karşıyaka yöresinde altın ve gümüş; Ödemiş yöresinde antimon ve civa; Bayındır’da kurşun ve çinko; Seferihisar’da perlit, kurşun ve çinko; Karaburun’da civa; Tire yöresinde civa, grafit, mermer ve zımpara taşı; Torbalı’da demir ve mermer, Urla’da aspest; Foça Dikili ve Bergama’da perlit yatakları bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin tuz gereksiniminin hemen hemen yarısını Çamaltı Tuzlası karşılamaktadır. İzmir yöresinin tarihi çok eski yıllara, Tunç Çağına (3500-1000) kadar inmektedir. Antik Çağda Smyrna olarak isimlendirilen İzmir İonia Bölgesi’nin önemli kentlerinden birisi idi. Smyrna-Samornia M.Ö. 3000 yıllarında Lelegler tarafından, bugünkü Bayraklı yakınında bulunan Tepekule mevkiinde kurulmuştur. Smyrna sözcüğü daha çok bir Amazon Kraliçesinden kaynaklandığı sanılmaktadır. M.Ö. 2000-1200 yılları arasında, Hitit Krallığı’nın etkisi altında kalan Smyrna, Hitit Devleti’nin M.Ö 1200 yılında Frig akınlarıyla yıkılması sonucu M.Ö XI. Yüzyılda Yunanistan’dan Batı Anadolu kıyılarına göç eden Aiollar, daha sonra da İonlar bölgeye yerleşmişlerdir. Yunanistan’dan gelen bu göçmen grubunun küçük bir bölümü Pagos Dağına, büyük bir bölümü de İzmir Körfezi ile Yamanlar Dağı arasındaki alana yayılmışlardır. VII.yüzyılda Smyrna, Lydia’lıların saldırıları ile karşılaşmıştır. Özellikle Kral Gyges, saldırıları Smyrna üzerine yöneltmişse de kenti ele geçirememiştir. Kral Alyattes’in kenti yakıp yıkmasından sonra Smyrna, yaklaşık 300 yıl basit bir yerleşim alanı olmaktan ileri gidememiştir. Lydia baskısından bunalan İonialılar Smyrna’yı bırakarak çevre köylerine dağılmışlar, tehlikenin geçmesinden sonra da yeniden memleketlerine dönmüşlerdir. M.Ö.V-IV.yüzyıllarda Smyrna ile ilgili bilgilerimiz oldukça karanlıktır. Büyük olasılıkla, diğer İon kentlerinde olduğu gibi burası da Pers egemenliğine girmiş ve tiranlar tarafından yönetilmiştir. Büyük İskender’in Çanakkale yöresinde Pers kralı Darius’u yenmesinden sonra (M.Ö.333) Anadolu’nun büyük bölümü Makedonyalıların egemenliğine girmiştir. Böylece diğer İonia kentlerinde olduğu gibi Smyrna da Helenistik dönemde gelişmiş, nüfusu artmış ve zenginleşmiştir. Bu arada kent Pegas Dağı (Kadifekale) eteklerinden ovaya doğru yayılmaya başlamıştır. Büyük İskender bir bakıma Smyrna’nın da kurucusu sayılmıştır. Mitolojik bir öyküye göre; Pagos Dağında avlanmaya giden Büyük İskender, bir ağacın altında uyuya kalmıştır. Orada gördüğü rüyada kendisine Smyrna’nın bu yere taşınması öğütlenmiştir. Bunun üzerine Claros’daki Apollon kahinlerine danışmış ve şu cevabı almıştır: “Kutsal Meles ötesinde Pagos’a yerleşmeye gidecek olan bu insanlar üç veya dört kez mutlu olacaklardır” Nitekim M.S.244-249 yıllarında Philippus döneminde basılmış bir Roma ***kesinde Büyük İskender’in Pagos Dağında ağaç altında uyurken iki tanrıçanın rüyasına girmesi görülmektedir. Pausanias’dan öğrenildiğine göre; bu olaydan sonra Büyük İskender’in isteği üzerine kent Bayraklı’dan Kadifekale’ye taşınmış ve İmparatorun kumandanlarından Lysimakhos bununla görevlendirilmiştir. Bundan ötürü de Smyrna’nın çevresinde Lysmakhos ismi ile tanınan surlar yapılmıştır. M.Ö.III.yy. başlarında Ephesos’luların tavsiyesiyle 13. üye olarak Panionion Birliğine kabul edilmiştir. Helenistik dönemde bağımsızlığını sürdürmüş, Seleukosların yanında yer almıştır. Büyük İskender’in ölümünden sonra İmparatorluğu, generalleri arasında bölüşülmüş. Smyrna da Seleukosların payına düşmüştür. Pergamon Krallığının Seleukosları yenmesinden sonra da başta Smyrna olmak üzere, İonia onların yönetimine girmiştir. Pergamon kralı III. Attalos’un vasiyet uyarınca burası da Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Tiberius, Hadrianus, Caracalla gibi Roma İmparatorları Smyrna’ya özel bir konum tanımış ve bazı yetkiler vermiştir. M.S.178 depreminde kent büyük zarar görmüşse de Marcus Aurelius’un maddi yardımlarıyla yeniden eski görkemine ulaşmıştır. Onarılan yapılara yenileri de eklenmiştir. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması ile Bizanslıların bir eyalet merkezi olan İzmir, M.S. 440 yıllarında Hun Hükümdarı Atilla’nın istilasına uğramıştır. M.S. 695 yılından itibaren iki defa Arapların akınına uğramış, sonra yine Bizanslıların eline geçmiştir. Bizans döneminde önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur. Aziz Yuhanna’nın Vahiy’inde geçen yedi cemaat arasında Smyrna’da sayılmaktadır. Diğer cemaatler ise; Ephesos, Pergamon, Thyateria (Akhisar) ,Sardes, Philadelphia (Alaşehir) ve Laodikeia’dır. Burada Aziz Policarp’ın da ismi geçmektedir. İncil’in Mektuplar kısmında yazıldığı gibi Aziz Paulos burada oturan halka mektuplar yazmış ve onları Hıristiyanlığa davet etmiş, bir yandan da yeni dine inananlara karşı yöneltilen baskı ve zulümlere karşı onları uyarmıştır. Smyrna,M.S. V-VI.yüzyıllarda daha da gelişmiştir. M.S .440 yıllarında Hun Hükümdarı Atilla’nın istilasına uğramıştır. M.S.695 yılından itibaren iki defa Arap akınlarına uğramış, sonra yine Bizanslıların eline geçmiştir. 1081 yılında İzmir Selçuklular tarafından fethedilmiştir. 1097 yılında Haçlıların Anadolu’da ilerlemesinden yararlanan Bizanslılar, İzmir de dahil olmak üzere Ege’de Türklerin elinde bulunan tüm yerleri işgal etmişlerdir. Ancak M.S. VII.yüzyıldan sonra baskınları artan Arap akınlarından ötürü siyasi ve ekonomik yönden gerilemiştir. 1264’de Latinler liman bölgesine yerleşmiş, 1310’da da Aydınoğulları Beyliği’nin hükümdarı Mehmet Bey tarafından İzmir ele geçirilmiş, oğlu Umur Bey’e verilen İzmir’in Liman Kalesi, Haçlılar tarafından 28 Ekim 1334’de yeniden işgal edilmiştir. 1402 yılına kadar Aydınoğulları Kadifekale’ye, Haçlılar da Liman Kalesi’ne hakim olmuşlardır. Liman Kalesi 1402 yılında Timur tarafından ele geçirilmiş ve Aydınoğulları Beyliği’ne geri verilmiştir. Bundan sonra İzmir’de 1426 yılına kadar Aydınoğlu Cüneyt Bey hakim olmuş, yöre 1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti idaresine girmiştir. İzmir, 1472’de Venediklilerin saldırısına uğramıştır. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet, limandaki kaleyi yeniden yaptırmış ve XVII. Yüzyıla kadar kent güven içerisinde kalmıştır. XVII.yüzyılın başlarında İzmir Celali Ayaklanmalarından etkilenmişse de isyanların bastırılmasından sonra, önemli bir liman ve ticaret merkezi, konumuna gelmiştir. XVIII.yüzyılda İzmir’de ilk dokuma fabrikası, XIX.yüzyılda ilk kağıt fabrikası açılmıştır. Osmanlı döneminde Cezair-i Bahr-i Sefid eyaletine, sonra da Anadolu eyaletine bağlı olmuştur. XIX.yüzyılın sonlarına doğru ise Aydın vilayetinin merkezi konumunda idi. I.Dünya Savaşı’ndan sonra 15 mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi, Kurtuluş Savaşı’nın başlamasına da neden olmuştur. İzmir, 3 yıldan daha uzun bir süre Yunan işgalinde kalmış, 30 Ağustos Zaferi’nden sonra 9 Eylül 1922’de Türk ordusu İzmir’e girmiştir. Yunanlılar kaçarlarken kenti yakmışlardır. Cumhuriyetin ilanından sonra da İl konumuna getirilmiştir. İzmir yöresinde Bayraklı, Pergamon (Bergama), Phokaia (Foça); Erythrai, Teos, Ephesos, Claros, Pitane (Çandarlı, Neon Teikhos (Yeni Kale), Kyme , Kolophon (Değirmendere), Metropolis, Allionai, Lebedos (Gümüldür) gibi antik kentler bulunmaktadır. Kadifekale’de Roma dönemi Agorası, Roma Yolu, Kızılçullu Su kemerleri, Yamanlar Dağında Tantalos Mezarı, Meryem Ana Kilisesi Antik Çağlardan kalan kalıntılardır. Osmanlı döneminde Faik Paşa (XVI.yüzyıl), Hisar, Hacı Hüseyin, Kestane Pazarı (1663), Ali Ağa (1672), Hatuniye (XVII.yüzyıl), Çorakkapı, Başdurak (1774), Kemeraltı (1671), Konak (1754), Kurşunlu, Şadırvan, İkiçeşmelik ve Salepçioğlu Camileri; Kızlarağası, Mirkelamoğlu, Karaosmanoğlu Hanları; II.Abdülhamid’in tahta çıkışının 25.yılı için 1901’de yapılan Konak’taki Saat Kulesi; Cumhuriyet Meydanındaki Atatürk Anıtı (1932) belli başlı eserleridir. Ayrıca İzmir ve ilçelerinde Türk sivil mimarisini yansıtan örnekler bulunmaktadır. ww.uydulife.tv
__________________
LÜTFEN VERİLEN EMEĞE SAYGI DUYALIM |
|
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|