İttihat ve Terakki saflarına katıldıktan sonra Rumeli’de hem Sultan II. Abdülhamit iktidarına hem de bölgedeki çetelere karşı mücadele eden Yakup Cemil gaddar bir askerdi.
Sinirlendiği vakit gösterdiği sert tepkiler herkesin korkulu rüyası haline gelmişti. O ve onun gibi cemiyetin birkaç fedaisinin merkezi idare tarafından Rumeli’de görevlendirilen memurlara karşı yaptıkları suikastlar İstanbul’da çok ses getirmişti. Rumeli’deki bu karışık süreç, 1908 yılında Sultan II. Abdülhamit’in Meşrutiyeti yeniden ilan edip Kanun-u Esasi’nin yürürlüğe girmesine kadar devam etti. II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte askerlikten istifa ederek sadece cemiyet için çalışmaya başlayan Yakup Cemil, bir ara İran’da da benzer bir devrim gerçekleştirmek için yola çıktıysa da 31 Mart Vakası nedeniyle İstanbul’a ekibiyle birlikte geri dönmek zorunda kaldı. Payitahtta da rahat durmayan Yakup Cemil’in İttihat ve Terakki iktidarına karşı muhalefet ettiği gerekçesiyle cinayete kurban giden gazetecilerden Ahmet Samim ve Zeki Bey’in öldürülmeleri hadisesine karıştığı için yargılanması istendi ancak delil yetersizliğinden bir şey yapılamadı (ya da yapılmadı).
Trablusgarp’tan kovuldu
Yakup Cemil, İtalyanların işgal girişimleri üzerine gönüllü subay olarak Eylül 1911’de tekrar orduya katıldı ve Trablusgarp’a gitti. Düşmana karşı gösterdiği cesaretle herkesi kendine hayran bıraktı. Ancak dengesiz davranışlarına burada bir tanesini daha ekleyerek siyahi bir Türk Subayını nöbetinde uyuduğu bahanesiyle vurarak öldürdü (Teğmen Şükrü Efendi). Bu hadisenin gerçek sebebi hiç anlaşılamadı. Üstü kapatılan bu olaydan sonra Enver Paşa tarafından İstanbul’a yollanması Yakup Cemil ile Paşanın arasının ilk kez açılmasına neden oldu.
23 Ocak 1913 yılında İttihatçılar bir baskınla hükümeti devirdiğinde (Bab-ı Ali Baskını) Yakup Cemil bir kez daha başroldeydi. Enver Paşanın onca vakadan sonra yanından hiç ayırmadığı bu fedainin baskın sırasında Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı kimsenin beklemediği bir sırada şakağından vurması herkesi şaşırtmıştı. Enver Paşa, Çerkez olan Nazım Paşanın öldürülmesi karşısında başlarda biraz afallasa da tekrar toparlanmış ve Sadrazam Kamil Paşa’ya silah zoruyla istifa mektubu yazdırmıştı. Yakup Cemil ise Bab-ı Ali Baskınından sonra daha etkin hale gelerek İttihat ve Terakki’nin silahşörlüğünü yapmaya devam etmişti. Öyle ki artık siyasete de karışır olmuş, hükümette kimlerin yer alması gerektiğine dair kendince kararlar vermeye başlamıştı
Kafkas cephesinde de rahat durmadı
Enver Paşa, Yakup Cemil’den kurtulabilmenin yolunu I. Dünya Savaşı sırasında onu Kafkas Cephesine göndermekte buldu. Bunun üzerine Yakup Cemil, çoğu tutuklulardan oluşan iki bin kişilik bir kuvvetin başında İstanbul’dan motive edilmiş bir şekilde yeni görev alanına doğru yola çıktı. (Bu kuvvetler Teşkilat-ı Mahsusa’nın nüvesini oluşturmuştu) Ancak burada da rahat durmadı. Başarısız gördüğü askerleri cephede kurşuna diziyor, hal ve hareketleriyle zaten zor şartlarda savaşan Mehmetçiğin moralini bozuyordu. Bu yüzden önce Bitlis’e daha sonra Bağdat’a gönderilmesi uygun görüldü. Bağdat’ta da başına buyruk bir şekilde hareket etmesine daha fazla tahammül edemeyen Halil Paşa, bir yolunu bularak onu İstanbul’a yollamayı başardı.
İstanbul’a döndüğünde Binbaşılığa terfi ettirilen Yakup Cemil, Enver Paşa’dan eskiden olduğu gibi bir yakınlık göremedi. İttihatçılardan Kara Kemal’e, her türlü kanunsuz eylemine rağmen müsamahakâr davranılması karşısında Yakup Cemil daha da cesaretlenmiş, ordu kumandanlığı ve paşalık isteyecek kadar dengesini kaybetmişti. Çünkü o, Enver Paşanın dahi bu noktalara kendisi sayesinde geldiğini düşünüyordu.
Enver Paşa’ya darbe girişim
1.Dünya Harbinin kötü gidişatından İttihatçı üst kademeyi sorumlu tutan Yakup Cemil, Enver Paşa’ya karşı darbe yapmak, hükümeti devirip devleti savaştan kurtarmak için harekete geçmeye karar verdi. Bu fikrini Çanakkale Savaşları devam ederken Enver Paşa’nın eski yaveri Yenibahçeli Şükrü Bey ile yeni yaveri Yüzbaşı Mümtaz ile paylaştı. Yakup Cemil bu isimlerle yaptığı görüşmede savaşın daha da kötüye gideceğini, bu durumu arkadaşlarına bir türlü anlatamadığını, tek çare hükümeti devirmek olduğunu açıkça ifade ederek kendisiyle birlikte hareket etmelerini istedi. Fakat Yüzbaşı Mümtaz böyle zor bir zamanda hükümetin yanında durmak vatani bir görevdir diyerek bu teklife şiddetle karşı çıktı ve görüşmeyi sonlandırdı. Yaşanan bu durumdan Enver Paşa’nın habersiz olması beklenemezdi (Dâhiliye Nazırı Talat Paşa haberleri veriyordu). Kuşçubaşı Eşref’in kendisini izlemek üzere arkasına adam taktırdığının farkında olan Yakup Cemil buna rağmen planı için ikna turlarından hiç vazgeçmedi. Bunun üzerine Enver Paşa, Rumeli’de beraber mücadele ettikleri günlerin hatırına Yakup Cemil’i yanına çağırarak görüşmek istedi. Enver Paşanın yalısında gerçekleşen görüşmede Paşa, Yakup Cemil’i övücü sözlerin ardından devletin kendisine ihtiyaç duyduğunu, böyle işlere tenezzül etmemesi gerektiğini, düşmanın bir amacının da bizi birbirimize düşürmek olduğunu uzun uzun anlattı (Bu arada Enver Paşa bu işin arka planında başka güçlerin olduğunu düşünecek ama bunu açıkça belli etmeyecekti). Yakup Cemil hiçbir şey söylemeden Paşanın elini sıkarak yalıdan ayrılsa da geri adım atmadı.
Sonunda idam edildi
Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Yakup Cemil’in kendilerine daha fazla bela olmaması için 13 Temmuz 1916 yılında darbeye teşebbüs ve Enver Paşa’ya suikast tertip etmek suçlarından tutuklanarak askeri mahkemeye sevk edilmesini sağladı.
Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldığı sırada kendisini ziyaret eden Kara Kemal başta olmak üzere İttihatçıların tanınmış simaları Yakup Cemil’e, ifade verirken suikast düzenlemek ya da hükümete darbe yapmak gibi konulara hiç girmemesi yönünde nasihatler vermiş az bir ceza ile onu kurtarmaya çalışmışlardı. Ancak Talat Paşa aynı fikirde değildi. Hâkim karşısında tüm tembihlere rağmen planlarını itiraf etmekte bir sakınca görmeyen Yakup Cemil “Vatana İhanet Kanunundan†idama mahkûm edildi. Enver Paşanın Berlin’e gitmesini fırsat bilen Talat Paşa vekâleten idam kararını hemen onayladı (Enver Paşa her şeye rağmen Yakup Cemil’e karşı farklı arkadaşlık hisleri beslemekteydi).
11 Eylül 1916 günü Yakup Cemil, Kâğıthane Köprüsü yakınlarında kurşuna dizilmek suretiyle idam edildi. Cenazesi ailesi tarafından alınmayınca sessiz sedasız Topkapı Mezarlığına defnedildi (Mezarı şu anda kayıp). Vatana ihanetten idam edilen Yakup Cemil’in geride kalan ailesine -Enver Paşa’nın etkisiyle olacak- vatana hizmetten maaş bağlandı.
İTTİHATÇILARIN BELALI SİLAHŞÖRÜ: YAKUP CEMİL
İstanbullu Çerkez bir aileye mensup olan Yakup Cemil, 1903’te Harp Okulundan mezun olduktan sonra Manastır’a tayin edildi ve yıllarını Rumeli dağlarında eşkıya kovalayarak geçirdi. Burada İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılarak mizacına gayet uygun bir şekilde inandığı davanın fedaisi (ya da tetikçisi mi demek lazım) oldu. Ancak bir süre sonra cemiyetin üst kadrosuna olan yakınlığından olacak zaman zaman dengesiz davranışlar sergiledi ve en yakın arkadaşları tarafından istenmeyen adam haline geldi. Sonunda Enver Paşa’ya darbe yapmak gibi çılgınca bir girişiminden suçlu bulunarak idama mahkûm edildi.
İttihat ve Terakki saflarına katıldıktan sonra Rumeli’de hem Sultan II. Abdülhamit iktidarına hem de bölgedeki çetelere karşı mücadele eden Yakup Cemil gaddar bir askerdi. Sinirlendiği vakit gösterdiği sert tepkiler herkesin korkulu rüyası haline gelmişti. O ve onun gibi cemiyetin birkaç fedaisinin merkezi idare tarafından Rumeli’de görevlendirilen memurlara karşı yaptıkları suikastlar İstanbul’da çok ses getirmişti. Rumeli’deki bu karışık süreç, 1908 yılında Sultan II. Abdülhamit’in Meşrutiyeti yeniden ilan edip Kanun-u Esasi’nin yürürlüğe girmesine kadar devam etti. II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte askerlikten istifa ederek sadece cemiyet için çalışmaya başlayan Yakup Cemil, bir ara İran’da da benzer bir devrim gerçekleştirmek için yola çıktıysa da 31 Mart Vakası nedeniyle İstanbul’a ekibiyle birlikte geri dönmek zorunda kaldı. Payitahtta da rahat durmayan Yakup Cemil’in İttihat ve Terakki iktidarına karşı muhalefet ettiği gerekçesiyle cinayete kurban giden gazetecilerden Ahmet Samim ve Zeki Bey’in öldürülmeleri hadisesine karıştığı için yargılanması istendi ancak delil yetersizliğinden bir şey yapılamadı (ya da yapılmadı).
Trablusgarp’tan kovuldu
Yakup Cemil, İtalyanların işgal girişimleri üzerine gönüllü subay olarak Eylül 1911’de tekrar orduya katıldı ve Trablusgarp’a gitti. Düşmana karşı gösterdiği cesaretle herkesi kendine hayran bıraktı. Ancak dengesiz davranışlarına burada bir tanesini daha ekleyerek siyahi bir Türk Subayını nöbetinde uyuduğu bahanesiyle vurarak öldürdü (Teğmen Şükrü Efendi). Bu hadisenin gerçek sebebi hiç anlaşılamadı. Üstü kapatılan bu olaydan sonra Enver Paşa tarafından İstanbul’a yollanması Yakup Cemil ile Paşanın arasının ilk kez açılmasına neden oldu.
23 Ocak 1913 yılında İttihatçılar bir baskınla hükümeti devirdiğinde (Bab-ı Ali Baskını) Yakup Cemil bir kez daha başroldeydi. Enver Paşanın onca vakadan sonra yanından hiç ayırmadığı bu fedainin baskın sırasında Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı kimsenin beklemediği bir sırada şakağından vurması herkesi şaşırtmıştı. Enver Paşa, Çerkez olan Nazım Paşanın öldürülmesi karşısında başlarda biraz afallasa da tekrar toparlanmış ve Sadrazam Kamil Paşa’ya silah zoruyla istifa mektubu yazdırmıştı. Yakup Cemil ise Bab-ı Ali Baskınından sonra daha etkin hale gelerek İttihat ve Terakki’nin silahşörlüğünü yapmaya devam etmişti. Öyle ki artık siyasete de karışır olmuş, hükümette kimlerin yer alması gerektiğine dair kendince kararlar vermeye başlamıştı
Kafkas cephesinde de rahat durmadı
Enver Paşa, Yakup Cemil’den kurtulabilmenin yolunu I. Dünya Savaşı sırasında onu Kafkas Cephesine göndermekte buldu. Bunun üzerine Yakup Cemil, çoğu tutuklulardan oluşan iki bin kişilik bir kuvvetin başında İstanbul’dan motive edilmiş bir şekilde yeni görev alanına doğru yola çıktı. (Bu kuvvetler Teşkilat-ı Mahsusa’nın nüvesini oluşturmuştu) Ancak burada da rahat durmadı. Başarısız gördüğü askerleri cephede kurşuna diziyor, hal ve hareketleriyle zaten zor şartlarda savaşan Mehmetçiğin moralini bozuyordu. Bu yüzden önce Bitlis’e daha sonra Bağdat’a gönderilmesi uygun görüldü. Bağdat’ta da başına buyruk bir şekilde hareket etmesine daha fazla tahammül edemeyen Halil Paşa, bir yolunu bularak onu İstanbul’a yollamayı başardı.
İstanbul’a döndüğünde Binbaşılığa terfi ettirilen Yakup Cemil, Enver Paşa’dan eskiden olduğu gibi bir yakınlık göremedi. İttihatçılardan Kara Kemal’e, her türlü kanunsuz eylemine rağmen müsamahakâr davranılması karşısında Yakup Cemil daha da cesaretlenmiş, ordu kumandanlığı ve paşalık isteyecek kadar dengesini kaybetmişti. Çünkü o, Enver Paşanın dahi bu noktalara kendisi sayesinde geldiğini düşünüyordu.
Enver Paşa’ya darbe girişim
1.Dünya Harbinin kötü gidişatından İttihatçı üst kademeyi sorumlu tutan Yakup Cemil, Enver Paşa’ya karşı darbe yapmak, hükümeti devirip devleti savaştan kurtarmak için harekete geçmeye karar verdi. Bu fikrini Çanakkale Savaşları devam ederken Enver Paşa’nın eski yaveri Yenibahçeli Şükrü Bey ile yeni yaveri Yüzbaşı Mümtaz ile paylaştı. Yakup Cemil bu isimlerle yaptığı görüşmede savaşın daha da kötüye gideceğini, bu durumu arkadaşlarına bir türlü anlatamadığını, tek çare hükümeti devirmek olduğunu açıkça ifade ederek kendisiyle birlikte hareket etmelerini istedi. Fakat Yüzbaşı Mümtaz böyle zor bir zamanda hükümetin yanında durmak vatani bir görevdir diyerek bu teklife şiddetle karşı çıktı ve görüşmeyi sonlandırdı. Yaşanan bu durumdan Enver Paşa’nın habersiz olması beklenemezdi (Dâhiliye Nazırı Talat Paşa haberleri veriyordu). Kuşçubaşı Eşref’in kendisini izlemek üzere arkasına adam taktırdığının farkında olan Yakup Cemil buna rağmen planı için ikna turlarından hiç vazgeçmedi. Bunun üzerine Enver Paşa, Rumeli’de beraber mücadele ettikleri günlerin hatırına Yakup Cemil’i yanına çağırarak görüşmek istedi. Enver Paşanın yalısında gerçekleşen görüşmede Paşa, Yakup Cemil’i övücü sözlerin ardından devletin kendisine ihtiyaç duyduğunu, böyle işlere tenezzül etmemesi gerektiğini, düşmanın bir amacının da bizi birbirimize düşürmek olduğunu uzun uzun anlattı (Bu arada Enver Paşa bu işin arka planında başka güçlerin olduğunu düşünecek ama bunu açıkça belli etmeyecekti). Yakup Cemil hiçbir şey söylemeden Paşanın elini sıkarak yalıdan ayrılsa da geri adım atmadı
Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Yakup Cemil’in kendilerine daha fazla bela olmaması için 13 Temmuz 1916 yılında darbeye teşebbüs ve Enver Paşa’ya suikast tertip etmek suçlarından tutuklanarak askeri mahkemeye sevk edilmesini sağladı. Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldığı sırada kendisini ziyaret eden Kara Kemal başta olmak üzere İttihatçıların tanınmış simaları Yakup Cemil’e, ifade verirken suikast düzenlemek ya da hükümete darbe yapmak gibi konulara hiç girmemesi yönünde nasihatler vermiş az bir ceza ile onu kurtarmaya çalışmışlardı. Ancak Talat Paşa aynı fikirde değildi. Hâkim karşısında tüm tembihlere rağmen planlarını itiraf etmekte bir sakınca görmeyen Yakup Cemil “Vatana İhanet Kanunundan†idama mahkûm edildi. Enver Paşanın Berlin’e gitmesini fırsat bilen Talat Paşa vekâleten idam kararını hemen onayladı (Enver Paşa her şeye rağmen Yakup Cemil’e karşı farklı arkadaşlık hisleri beslemekteydi).
11 Eylül 1916 günü Yakup Cemil, Kâğıthane Köprüsü yakınlarında kurşuna dizilmek suretiyle idam edildi. Cenazesi ailesi tarafından alınmayınca sessiz sedasız Topkapı Mezarlığına defnedildi (Mezarı şu anda kayıp). Vatana ihanetten idam edilen Yakup Cemil’in geride kalan ailesine -Enver Paşa’nın etkisiyle olacak- vatana hizmetten maaş bağlandı.