19.12.10, 02:51 | #1 |
Eski konya gölü ve günümüzdeki izleri
Eski Konya Gölü, İç Anadolu Bölgesi’nde 37o - 38o kuzey enlemleri ile 32o - 34o doğu boylamları arasında, Konya, Çumra, Karaman, Ereğli ve Karapınar ovalarını içine alan Büyük Konya Kapalı Havzası’nda yer almaktaydı. Havza’yı batıda, Erenler Dağı; güneyde, Orta Toros Dağlarının kuzey kesimleri; doğuda, Niğde-Bor Havzası; kuzeydoğuda, Karacadağ volkanik kütlesi, kuzeyde, Bozdağlar ile Obruk Platosu çevrelemektedir. Havzanın ortası kesimlerinde Karadağ yer almaktadır. Konya Havzası’nda, altta ****morfik kristalen kütleler ve Kretase yaşlı kayaçlar ile bunların üzerinde Tersiyer ve Kuvaterner’e ait örtü tabakaları yer almaktadır. Konya Havzası, Neojen öncesinde başlayan ve Kuvaterner başlarına kadar devam eden kratojenik ve epirojenik stildeki hareketlerle şekillenmeye başlamıştır. Bu hareketler sonucu oluşan depresyon, Glasyal ve Postglasyal devredeki plüviyal yağışlar sebebiyle dolarak göl halini almıştır. Ortalama 15-20 m. derinlikte olan göl, Holosen’de plüviyal şartların sona ermesiyle tedrici olarak çekilmiştir. Eski Konya Gölü Pleistosen’deki iklim salınımları ile meydana gelen plüviyal şartlar bütün dünyada olduğu gibi, memleketimizde de etkili olmuştur. Buna göre, plüviyal şartların nemli ve yağışlı dönemlerinde çok sayıda gölün seviyesinde yükselmeler meydana gelirken, bir çok havza ve çanakta suların birikmesi ile de plüviyal göller oluşmuştur. Fakat tam buzul çağı ve buzul arası dönemdeki yağış ve sıcaklık şartlarına bağlı olarak göl seviyelerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Nemli ve yağışlı dönemlerde göl seviyeleri yükselirken, aşırı sıcak ve kurak şartların hakim olduğu buzullar arası dönemde göl seviyeleri çekilmiştir. Holosen’de ise, plüviyal şartların sona ermesiyle iklimin ılıman ve morfolojik etmenlerin durgun olduğu bir döneme girilmiştir. Bu dönemde vadi tabanları ve havzaların alüvyonlarla dolmaya başlamasıyla göl seviyeleri çekilmeye başlamış ve yüzeye çıkan eski göl tabanları birer ova karakteri kazanmıştır. İşte Kuaterner’in nemli devrelerinde, Konya Havzası’nda da geniş bir göl teşekkül etmiştir. Nitekim Dreissensia ve diğer kabuklu hayvanlar ile höyüklerde C14 metodu ile yapılan araştırmalarda, Konya Havzası’nı işgal eden Pleistosen Gölü’ne ait izler ve seviyelerin olduğu anlaşılmıştır. Özellikle bu seviyelere ait l020 veya 1017 m. izohipsleri arasında yer alan Üst Kıyı Taraçası (Konya-I), 1006 ile 1017 m. izohipsleri arasında yer alan Ana Kıyı Taraçası (Konya II) ile l006 metre izohipsi altında yer alan bir Alt Kıyı Taraçası (Konya III) yer alır (Şekil: 1). Bunlardan üst kıyı taraçası en yaşlı göl izlerini taşımaktadır. Roberst’e göre, bu üst kıyı taraçasının yaşı 30.000 yıldan daha fazla olup, bu kıyı taraçası l020 ile 1017 m.ler arasında kıyı izlerine bulunmaktadır (Roberst, l982). Bu dönemde gölün derinliği 15 ile 20 m. arasında değişmektedir. Ana kıyı taraçasında (Konya II) ise, Dreissensia fosil ve kavkılar içeren kum, çakıl ve beyaz kalkerli marn görülmektedir. Bu kıyı taraçasında yüksekliği l004 ile l0l4 m. arasında değişen birkaç dalgalanma mevcuttur. Bu taraça serisine ait kum ve çakılların stratigrafik dizisi, Karaman’ın kuzeyinde iki set halinde görülmektedir. Bu setlerden birincisi, Beydili’nin kuzeydoğusuna doğru uzanarak Çakır Dağı’nın batı kısmında kalkerlere dayanmaktadır. İkincisi ise, Kılbasan’ın kuzeydoğusunda yer almakta, volkanik tüf ve andezitlerden oluşmaktadır (Roberst, l982). Bazı araştırıcılara (Roberst, Erol gibi) göre bu dönemde göl, 4340 km2’lik bir alanı kaplamakta, derinliği ise 15 m. civarındadır. Bu göl, Ca2+ ve Mg2+ bikarbonatları bakımından zengin, alkalen bir göldü. Ayrıca göl suyunun tuzluluğu halen kesin olmamakla birlikte halofit bitkilerin varlığı gölün tuzlu olduğunu göstermektedir. Bu tuzluluk muhtemelen 0.5 ve 5.0 gr/lt. arasında değişir. Bu göl seviyesinin l7 000 yıl önce iklimin kuraklaşması ile büyük ölçüde düştüğünü göstermektedir. Alt Kıyı Taraçasında (Konya III) ise, göl sedimentleri l006 m. civarından aşağıda depolanmıştır. Bu dönemde göl birbirinden hafif yükseltideki eşiklerle ayrılan bir kaç parçaya bölünmüştür. Holosen’de görülen seviye değişiklikleri minimum seviyede olup, gölsel sedimentlerin birikimi neredeyse fark edilememektedir. Bu dönemde görülen bu küçük göller, iklimdeki kuraklaşmaya bağlı olarak çekilmiş geride bir kaç bataklık bırakarak kurumuştur. Eski Konya Gölü’ne Ait Kıyı İzleri Konya, Karaman, Ereğli ve Karapınar Havzaları’nda Plüviyal Konya Gölü’ne ait kıyı izleri, 1020, 1012 ve 1006 m. yükseltilerinde görülmektedir. Bu izler, Havza’nın kuzeyinde yoğun olarak görülürken, güneybatı ve güneyinde nispeten ortadan kalkmıştır. Çünkü bu kısımlar, alçak ve kısmen bir alüvyon düzlüğü halindedir. Ancak havzanın kuzey kesimleri genellikle kristalen kalkerlerden müteşekkil olduğu için kıyı izleri pasif falezler şeklinde muhafaza edilmektedir. Konya Gölü’ne ait kıyı izleri, özellikle havzanın kuzeyinde Kayacık, Tömek, Sarıcalar, Eğribayat köyleri, Konya-Aksaray yolunun geçtiği Palaveli yaylası (Foto: 3), Divanlar, Karakaya, Göçü köylerinin doğusu (Foto: 1) ile İsmil kasabasının doğusunda, Merdivenli, Küpbasan, Tavşançukuru ve Yeniceoba yaylalarında bariz bir şekilde görülmektedir. Konya-Ankara kara yolunun kuzeyinde kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu kıyı kordonu mevcuttur. Bu kıyı kordonu Kayacık’tan güneybatıya, Konya şehir merkezine doğru uzanmaktadır. Kum depoları niteliğindeki kıyı kordonu içinde çok miktarda Dreissensia fosili parçaları ve kavkılarına rastlanmaktadır. Bugün kıyı kordonunda çok sayıda kum ocağı ve beşeri tesisin yer almasından dolayı yer yer tahrip edilmiştir. Daha kuzeyde ise, Tömek, Yukarıpınarbaşı, Sarıcalar ve Karaömerler köylerinin bulunduğu yerlerde de kıyı şekilleri yan yana ve çok net bir şekilde izlenebilmektedir. Özellikle, Eğribayat köyü ile Konya-Ankara karayolu arasında 1020 m. gölünün kıyı kordonu üzerinde açılmış olan kum ocakları, buradaki kıyı izleri hakkında bilgi vermektedir. Divanlar, Karakaya ve Göçü köylerinin doğusunda Bozdağlar’ın etek kısımlarında geniş bir falez dizisi (Foto: 1) yer almaktadır. Bu falezler kristalin kalkerlerden oluşan Bozdağlar masifinin aşındırılması ile yüzeye çıkmıştır. Falezler, kuzeybatı ve kuzey sektörlü rüzgarlara bağlı göl dalgaları ve kuzey-güney yönlü kıyı akıntıları ile aşındırılmış olsa gerektir (Erol, 1971). Burada yer alan birikinti koni ve yelpazeleri ile maskeleşerek kesintiye uğramıştır. Eğribayat-Kızılcakuyu köyleri arasında Bozdağlar’dan gelen iri taneli pediment dolguları içinde göl dalgaları tarafından aşındırılarak meydana gelmiş olan pasif falezler yer almaktadır. Bunların ova ile birleştiği yerlerde, birikinti konileri ve eski göl tabanından Bozdağlar’a doğru dalga aşındırması izleri mevcuttur (Erol, 1971). İsmil-Merdivenli-Küpbasan arasında da kıyı yarları ve kıyı kordonlarına rastlanmaktadır. Bunlardan en önemlisi, Merdivenli’de kuzey-güneydoğu yönlü uzanan kıyı kordonudur. Bu kıyı kordonu üzerinde açılan kum ocaklarında bol miktarda Dreissensia fosil ve kavkıları mevcuttur. Küpbasan-Yeniceoba yaylaları arasında kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu bir sırt uzanmaktadır. Bu sırt şeklinde uzanan yaylanın doğusunda kristalin kalkerler yüzeye çıktığı için burada da 1020 m. yükseklikte pasif bir falez dizisi bulunmaktadır. Yarımada şeklindeki uzantının batısında ise, kum depolarından meydana gelen kıyı kordonu yer alır. Kuzey - güneydoğu istikametli kıyı kordonu, Merdivenli Yayladan gelen kıyı kordonunun bir devamı gibi görülmekte olup, burası da kum ocağı olarak işletildiği için yer yer tahrip olmuştur. Karapınar’ın kuzeyinde, özellikle Sultaniye Ovası tabanında Eski Konya Gölü depolarına rastlanmaktadır. Kıyı şekillerine ise rastlanmamaktadır. Buna da, genç volkanik tüflerin göl kenarında yer alan morfolojik unsurların üzerini maskelemesi yol açmıştır. Aynı durumu Ereğli Havzası’nda da görmek mümkündür. Havza’nın batı ve güneyinde yer alan göle ait kıyı şekilleri kuzeye nazaran iyi gelişememiştir. Yine de yer yer kıyı kordonları ve küçük falez diklikleri görülmektedir. Bu kısımda Holosen’e ait formasyonlar, eski göl tabanı üzerine geldiği için buradaki kıyı izleri kaybolmuştur. Güneysınır, Kazımkarabekir, Karaman ve Ereğli güneyi ile Karadağ’ın çevresinde aşınma ve birikmelere bağlı olarak göl kıyısı izleri görülememektedir. Konya’nın batısında, Meram Çayı’nın birikinti konisi kıyı izlerini büyük ölçüde kapatmıştır. Fakat Yaylapınar, Alakova, Çomaklı, Kaşınhanı, Alibeyhüyüğü hattı boyunca kıyı kordonlarına rastlanmaktadır. Bu hat boyunda Konya Gölü’nün ikinci çekilme safhasına ait izler 1012 m. yükseltilerinde görülmektedir. Alibeyhüyüğü güneyinde, Obruk Tepe (1171 m.) kuzeyinde pasif falezlere rastlanmaktadır. Burası Eski Konya Gölü’nün buralara sokulduğu bir koy özelliği taşımaktadır. Eski Konya Gölü’ne Ait Ova Tabanındaki İzler Konya-Karaman Havzaları’nın tabanında, Eski Konya Gölü’nün kalıntısı olan bataklık sahalar yer almaktadır. Bu bataklıklar havzanın en derin ve erozyonal malzemelerin ulaşamadığı sahalarda teşekkül etmişlerdir (Şekil: 2). Bu bataklıkların en önemlileri; Hotamış, Arapmezarlığı, Alakova, Aslım ve Akgöl’dür. Hotamış Bataklığı: Konya’nın 50 km. güneydoğusunda bulunmaktadır. Beyşehir-Çumra sulama şebekeleri kurulmadan önce, Çarşamba Çayı’nın sularını depolamakta idi. Eskiden bataklık sahası, yağışlı mevsimlerde bazen genişleyerek, etrafındaki çok sayıda yerleşim ve tarım alanını tehdit etmekteydi. Ayrıca Hotamış bataklığı Konya Ovası Sulama Projesi (KOP) içinde değerlendirilmekte olup, D.S.İ. tarafından etrafı suni setlerle çevrilerek bir depolama alanı haline getirilme aşamasındadır. Arapmezarlığı Bataklığı: Bu bataklığın teşekkülünde, Çumra Sulama Kanalı ile May Deresi’nin suları etkili olmuştur. May Barajı’nın yapılması ile bataklık sahası küçülmüştür. Toplam alanı 50 km2.lik olan Arapmezarlığı bataklığı, bugün mera halindedir. Alakova Bataklığı: Alakova bataklığının oluşumunda Meram çayının suları etkili olmuştur. Bataklık Konya’nın güneyinde, yaklaşık 20 km2.lik bir alan kaplamaktadır. Günümüzde Meram Çayı’nın ıslah edilmesi sonucunda kuruyarak mera haline gelmiştir. Aslım Bataklığı: Konya’nın kuzeybatısında yer alan Aslım bataklığı, Altınapa ve Sille barajlarının yapımı ile kurumuş ve mera haline gelmiştir. Çok yağışlı dönemlerde bataklık haline gelmektedir. Akgöl Bataklığı: Akgöl, Ereğli’nin 20 km. batısındaki tektonik kökenli bir havzada yer almaktadır. Toplam alanı 15-64 km2 arasında değişmektedir. Bataklık bir görünüm arz eden Akgöl, İvriz Çayı’nın suları ile beslenmekte iken, İvriz Barajı’nın yapılması ile göle gelen su miktarı azalmıştır. Bugün Akgöl’e kış mevsiminde yağan yağmur suları ile Ereğli şehir merkezi ve Ereğli Şeker Fabrikasının atık suları gelmektedir. Akgöl, yüzlerce kuş türü barındığı için 1995 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile tabiatı koruma alanı haline getirilmiştir. Bugün ise birçok yeri tamamen kurumuştur. Bunlardan başka Hamidiye’de, Sakyatan-Göçü-Yarma arasında, Ereğli kuzeybatısında Sazgeçit, Kaşınhanı kuzeyinde Kumocağı mevkiinde de küçük bataklık sahalar yer almaktadır. Fakat bunların büyük bir kısmı yeraltı su seviyesinin düşmesiyle kurumuştur. Sadece yağışın arttığı dönemlerde bataklık halini almakta, diğer zamanlarda mera halindedir. Eski Konya Gölü’nün İlk İnsan Yerleşmelerine Etkileri İlk insanların yerleşmeleri yönünden plüviyal göller çeşitli önemler arz etmektedirler. İlkçağ insanlarının büyük bir kısmı o dönemde kurumuş ve kurumakta olan göllerin kumsalları ve kıyılarında, alüvyal ovalarda ve su ihtiyacının kolay sağlandığı birikinti konilerinde yerleştikleri tespit edilmiştir. Konya Havzası’nda; Pleistosen Konya Gölü’nün çekilmesine bağlı olarak bazı yerleşim yerleri kurulmuştur. Bu tarihi yerleşim yerlerinden Çatalhüyük, Çarşamba Çayı’nın birikinti yelpazesi üzerinde ve Eski Konya Gölü kenarındadır. O dönemde Çatalhüyük’ün güneyinde geniş göl depolarından mevcut verimli düzlükler bulunurken, kuzeyinde ise Eski Konya Gölü hala mevcudiyetini devam ettirmekte idi. Aynı şekilde Karaman yakınındaki Can Hasan, Eski Konya Gölü kenarında kurulmuştur. Can Hasan, İbrala Deresi’nin getirmiş olduğu birikinti yelpazesinin üzerinde bulunmaktaydı. Her iki yerleşim merkezi de o dönemdeki verimli topraklara sahip olduğundan ilkçağ insanlarının temel ihtiyaçlarını karşılamak için de çok uygun yerlerdi. Çünkü göl kıyısında ve bataklık alanlarda bulunan yabani hayvanları avlayarak da geçimlerini sağladıkları gibi verimli düzlüklerde küçük çaplı tarımla da uğraşmaktaydılar. Sonuç Eski Konya Gölü, Konya Kapalı Havzası içinde yer almaktadır. Konya Kapalı Havzası’nın tabanı, Pleistosen’in plüviyal dönemlerinde ortalama derinliği 15-20 m.lik bir gölle kaplanmıştır. Holosen’de, plüviyal şartların yavaş yavaş ortadan kalkması ve iklimin kuraklaşması ile göl tedrici olarak çekilmiştir. Pleistosen’de 1020 ile 1017 m. yükseltilerinin sınırlandırdığı alanı kaplayan göl, zamanla 1012 ile 1014 m. yükseltilerine çekilmiştir. En son ise, 1006 m. izohipsinin çevrelediği alanlar göl suları kaplanmıştır. Bugün Eski Konya Gölü’nü çevreleyen morfolojik ünitelerin kenarında, pasif falezler, kıyı setleri, kum depoları ve kıyı kordonlarına ait izler yer almaktadır. Günümüzde ise, Eski Konya Gölü’nün bakiyeleri olan bataklık sahalar (Akgöl, Hotamış, Aslım, Arapmezarlığı, Alakova) mevcuttur. Eski Konya Gölü’ne ait izler, gün geçtikçe azalmaktadır. Çünkü havzada dış kuvvetlerin tesiri ile aşındırma ve biriktirme faaliyetleri devam etmektedir. Bu nedenle dağların kenarında pasif falezler tahrip olduğu gibi bir kısmının üzeri glasi ve birikinti konileri tarafından örtülmüştür. Ayrıca kıyıdaki kıyı kordonları ve kum setleri, kum ocakları şeklinde işletildiği için bu depolar tahrip edilmektedir. Eski Konya Göl’ü ilkçağlarda insanların yerleşmelerini etkilemiş ve Çatalhüyük, Can Hasan, Alibeyhüyüğü gibi yerleşmeler bu gölün kenarına kurulmuştur. Bugün göl tabanı verimli alüvyal topraklara sahip olması nedeniyle önemli tarım potansiyeline sahiptir. ww.uydulife.tv
__________________
|
|
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|