10.12.11, 01:28 | #71 |
EKTODERMAL DISPLAZI (Ectodermal Dysplasia)
Deri ve derinin eklerinin (saç, tırnaklar, dişler ve ter bezleri) gelişim bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır. Ektodermal displazinin çok sayıda tipi bulunmakla birlikte en sık rastlanılan tipi; X-kromozomuna bağlı olarak geçiş gösteren anhidrotik ektodermal displazidir (terleme yokluğu/azlığı ile birlikte olan tipi) ve sadece erkeklerde gözlenir. Otozomal kromozomlara (cinsiyet kromozomları dışındaki kromozomlar) bağlı olarak dominant (baskın) geçiş gösteren diğer bir tipi ise hem erkek hem de kız bebeklerde aynı oranda gözlenir. Otozomal dominant tip ile X-geçişli tipde gözlenen şikayetler ve belirtiler aynıdır. Ektodermal displazide, derinin tüm ekleri değişik derecelerde etkilenmiş olabilir. Anhidrotik ektodermal displazide ter bezlerinin anne karnında iken gelişmemesi sonucu meydana gelir. Etkilenen bebeklerde vücut sıcaklığının kontrolünde sorun vardır ve çok hafif hastalıklarda bile son derece yüksek ve tehlikeli ateş yükselmesi gözlenebilir, çünkü teleyerek ateşin kontrol mekanizması ortadan kalkmaktadır. Yetişkin hastalarda ise sıcak ortamlarda bulunmak ve çalışmak zorlaşır. Mukozaların (vücudun iç boşluklarını döşeyen deri) tutulduğu hastalarda burunla ilgili kronik enfeksiyonlar daha sık gözlenir, solunum yolu enfeksiyonları artmıştır ve burundan sürekli kötü kokulu bir akıntı gelebilir. Saç telleri çok ince olabilir veya saçta dökülmeler görülebilir. Cİlt ince ve rengi açık olabilir. Diş gelişimi anormaldir ve bir çok diş eksik olabilir. Bu hastalıktan korunmak için yapılması gereken en önemli şey; ailesinde ektoermal displazi olduğu bilinen anne - babaların hamilelik öncesi genetik danışmanlık hizmetleri için için ilgili bir birime müracaat etmeleridir, hamilelik sırasında hastalığın saptanmasını sağlayacak bir analiz bulunmamaktadır. Belirtiler ve Şikayetler - diş sayısının az olması - sivri dişler - diş çıkmasının gecikmesi - terleme yokluğu - gözyaşı yokluğu (nadiren) - ince deri - cilt rengi açıklığı - kötü kokulu burun akıntısı - sıcağa tahammül edememe - vücut sıcaklığınd aani yükselmeler - ince saş telleri - saç yokluğu - tırnaklarda şekil bozukluğu (kalınlaşma) - burunda basıklık Tanı Biyopsi ile tanı konur (deri ve mukozalardan örnek alınır). Tedavi Ektodermal displazinin özel bir tedavisi yoktur. Tedavide genelde kozmetik yöntemler kullanılır: Takma diş veya protez, saç için peruk gibi çözümler kullanılabilir. Gözlerde kurumayı engellemek için sentetik gözyaşı damlaları kullanılabilir. Burundaki akıntıları ve enfeksiyon gelişimini engellemek için sık sık bir hekim tarafından burun iç kısmının temizlenmesi gerekebilir. Erken yaşlarda panaromik diş grafisi çekilir. Erken aşamada protezlerin kullanılması yüzde yapısal anomalilerin ortaya çıkmasını önleyebilir. Daha yeni yöntemlerden biri de protetik dişlerin içine yerleştirildiği kemik implantları kullanmaktır. Vücut sıcaklığının kontrolü sürekli bir problem olabilir; sık sık soğuk su ile duş almak, serin ortamlarda bulunmak ve serinletici spreyler kullanmak gerekebilir. Aktiviteler, giysiler, soğutma yöntemleri ve hatta daha serin iklimli bir yere taşınmak gerekebilir. Anhidrotik ektodermal displazili hastalarda atopik ekzema da sıktır ve tedavi edilmelidir. Hastaların çoğunun derisi kurudur ve nemlendiriciler kullanılmalıdır. Palmoplantar keratoderma varsa keratolitikler kullanılır. Bu hastalıkla birlikte bulunabilecek yarık damak ve dudak, uretral stenoz, vaginal adezyonlar, mukozal ve kutanöz malignite, sindaktili ve diğer yapısal anormallikler için cerrahi tedavi gereklidir. Mukozal lökoplaki ve atrofik deri bulunursa malignite açısından; diskeratozis konjenita varsa kan diskrazileri için düzenli izlem gereklidir. Tırnak distrofisi olan hastalarda özel ayakkabı kullanılmalıdır. Akut paronişi varsa antibiyoterapi uygulanır. Sonuç Ektodermal displazi hayat boyu sürecek ve gerekli önlemler alındığında hayatı tehdit etmeden kontrol edilebilecek bir hastalıktır. Ancak özellikle vücut sıcaklığının kontrolü konusuna özellikle dikkat edilmelidir. Ateş yükselmesine bağlı havale geçirilebilir, bu konuya özellikle dikkat edilmelidir. Ayrıca vücut sıcaklığındaki aşırı yükselmeler beyinde hasara neden olabilir. ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|
10.12.11, 01:28 | #72 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
EPIGLOTIT (NEFES BORUSU KAPAKCIGI ILTIHABI)
Epiglotit nefes borusunun üstündeki ufak kıkırdağın iltihabıdır. En sık 2-5 yaş arasındaki çocuklarda görülür ama yetişkinlerde de rastlanır. Erkeklerde kadınlardan, beyaz ırkta diğerlerinden daha sıktır. Epiglotit bakteri enfeksiyonudur. Hodgkin hastalığı, lösemi ve bağışıklığı yok edici hastalıklar epiglottitisli ortam yaratırlar. Belirtiler - Boğaz ağrısı - Ateş, - Yutma zorluğu - Kısık-boğuk ses. - Nefes alma güçlüğü (acil). Teşhis Epiglotit belirtileri farenjit ve bademcik iltihabı belirtilerine benzer. Çocuğunuzda boğaz ağrısı görülür ve yutma çok güçleşir. Ateşlenirler ve sesleri kısılır. 1-2 günden uzun sürerse doktora başvurun. Doktor boğazını muayene edip, kültür testi yaptırmak için örnek alacaktır. Bakteri bulunursa, doktor antibiyotik tedavisine başlar. Belki boğaz röntgeni de ister. iltihap hızlı bir şekilde başlayıp 1-2 saatte akut hale gelir. Küçük dil şişince nefes borusunu tıkayıp nefes almayı güçleştirebilir. Kişi boynunu ileri uzatıp öne eğilerek daha yi nefes almaya çalışır. Böyle bir durumda derhal ambülans çağırın ve hastaneye ulaşın. Tedavi Genelde antibiyotik tedavisiyle bakteri yok edilebilir. Çok güç nefes alma hallerinde nefes borusundan içeri tüp sokularak nefes almaya yardımcı olunur (tracheostomi). ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:28 | #73 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
EPILEPSI (SARA)
Epilepsi (nöbetleri), beyindeki ani elektriksel aktivite artışları sonucu meydana gelen ve beynin normal işlevlerini hasara uğratan bir durumdur. Epilepsili hastalar, genelde doğumsal olarak bu hastalığı taşırlar, ancak bazılarında daha sonraki yıllarda (kaza sonrası gibi) gelişebilir. Epilepsi ataklarının şiddeti çok değişken olabilir. İlk kez gözlendiğinde kesinlikle bir acil servise ve nöroloji uzmanına müracaat etmek gerekir. Epilepsi tedavisinde antikonvülzan adı verilen ilaç grubu kullanılır, bunlar genelde yatıştırıcı etki gösterirler. Bunlardan en eskisi fenobatbital ve fenitoindir. Şu an için piyasada bu amaçla kullanılan çok sayıda ilaç bulunmaktadır. İlaçlarınızı kesinlikle bir nöroloji uzmanının kontrolünde kullanmanız gerekir. Epilepsi için önerilen tedaviye yardımcı yöntemlerden birisi ketojenik diyettir. Bu diyet yüksek oranda yağ, az miktarda karbohidrat ve protein ile sınırlı miktarda sıvı içerir. Bu diyet vücutta keton cisimlerinin artmasına yani ketozise neden olur. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte bu durum (ketozis) epilepsi ataklarının sıklığını ve oluşumunu azaltır. Özellikle 1-10 yaş arasındaki çocuklarda ve ilaçlarla yeterli derecede tedavi edilemeyen (ilaçlardan fayda görmeyen) hastalarda etkilidir. Yetişkinlerde ve adölesan dönemde etkin olmadığı gözlenmiştir. Aşağıda epilepsi hastalarının tedavilerine yardımcı olabilecek bazı öneriler sunulmuştur, ancak BU YÖNTEMLERDEN FAYDA GÖRSENİZ BİLE KESİNLİKLE HEKİMİNİZE DANIŞMADAN İLAÇALRINIZI BIRAKMAYI VEYA İLAÇ DOZUNU DEĞİŞTİRMEYİN. - uyarıcı özelliğe sahip tüm alışkanlıklarınızı bırakın: tütün, kahve, kola, çikolata gibi. - yemeklerle birlikte hergün 3 kez 500 mg kalsiyum ve 250 mg magnezyum alın. Bunlar sinirlerin aşırı uyarılabilirliğini azaltmaya yöneliktir. - vitamin - E alın. bu konudaki çalışmalar yetersiz olmakla birlikte, fayda sağladığı hastalar bulunmaktadır. önerilen doz 40 yaş altındakiler için 400 IU / gün, daha yaşlılar içinse günde 800 IU dir. - solunum egzersizleri ve stres kontrol egzersizleri yapın. - bu yöntemler muhtemelen ilaç kullanma gereksiniminizi ortadan kaldırmayacaktır, ancak uzun sürede ilaç dozunu azaltmanıza yardımcı olacaktır ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:28 | #74 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
FARENJIT
Farenks (Pharynx) bademciklerle ses kutusu arasında kalan kısımdır. Dolayısıyla farenjit boğaz ağrısı denilen hastalığın başka bir adıdır. Bu akut veya kronik olabilir. Akut farenjite sebep ya bir bakteri (beta-streptococcus) veya bir virüstür. Beta-Streptococcus hastalığına strep throatı adı da verilir. Kronik şekli sürekli sinüs, akciğer veya ağız enfeksiyonundan olabilir ve sinüslere yayılır. Belirtiler: - Boğaz ağrısı, - Yutma güçlüğü, - Ateş. Ayrıca çok alkol, sigara veya kötü, dumanlı hava solumak da başlıca sebepleri arasındadır. Teşhis Boğazınız kızarıp şişerek, yutkunmayı ve bazen soluk almayı bile zorlaştırabilir. Cerahat da görülebilir. Boğazınızda yanma hissedebilirsiniz. Bu belirtiler birkaç günden fazla sürerse doktorunuza başvurun. Doktorunuz boğazınızı muayene edecek ve enfeksiyon etkeninin bir bakteri olup olmadığını belirlemek için, laboratuvara gönderilmek üzere bir kültür örneği alacaktır. Ayrıca burun ve solunum yolları enfeksiyonu gibi diğer hastalıklar yönünden de muayene edecektir. Tedavi Çoğunda tedavi gerekmez. Ancak bakterinin yaptığı farenjit için antibiyotik verilebilir. Virüs nedeniyle olanlarda antibiyotiğin yararı olmaz. Bol bol dinlenmeli, aspirin veya benzer bir ilaç olmalı ve günde birkaç kez ılık tuzlu suyla gargara yapmalısınız. Pastiller de rahatlatabilir. Yumuşak yiyecekler yiyerek boğazınızı tahrişten kaçınabilirsiniz ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:29 | #75 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
FIBROZ DISPLAZI
Bir ölçüde Paget hastalığına benzeyen fibröz displazide kemik dokusunun anormal kistik büyümesi söz konusudur. Bu hastalıkta kemik dokusu daha çok fibröz yapıdadır. Nedeni bilinmeyen bu hastalık genellikle ilk çocukluk döneminde ortaya çıkar ve birden fazla kemiği etkileyebilir. Fibröz displazinin bir tipi, kızlarda erken cinsel olgunlaşma (Albright sendromu) ile birlikte görülür. Belirtiler - Özellikle bacağın alt bölümünde kemik ağrısı, - Yürüme zorluğu, - Nadir olarak kırıklar ve birçok kemikte şekil bozukluğu, - Çoğu kez herhangi bir belirti vermez. Teşhis Fibröz displazinin varlığı, kemik röntgenleri ve biyopsi yapılarak kemik dokusundan alınan örneğin laboratuvarda incelenmesi ile doğrulanır. Tedavi Fibröz displazi tedavi edilebilen bir hastalık değildir, ancak kemiklerdeki aşırı fıbröz büyüme ameliyatla çıkarılabilir. Kemik grefi de (başka bir kemikten alınan dokunun etkilenen bölgeye yerleştirilmesi) gerekli olabilir ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:29 | #76 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
FITIKLAR
Çoğu kimse fıtığı ağır kaldırmanın bir neticesi olarak düşünür. Esasında fıtığın genel olarak belirli bir nedeni yoktur. Herhangi bir kimse hatta yeni doğmuş bir bebeğin bile fıtığı olabilir. Karın içi organlarımız ince bir kas örtüsüyle yerlerinde tutulurlar. Bu organlardan birinin herhangi bir kısmı bu kas örtüsünün zayıf bir yerinden dışarı çıkar ve fırlarsa veya bu kas duvarını yırtarsa, fıtık oluşur. Belirtileri - Eğilirken veya bir şey kaldırırken rahatsızlık duymak; - Kasıkta hassas bir kitle bulunması. Karın bölgesini etkileyen üç tip fıtık vardır. Kasık (inguinal) uyluk (femoral) ve göbek (umblikal) fıtığı. Başka bir fıtık da hiatal fıtıktır. Bu da diyaframın yemek borusuna açılan deliğinden (midenin bir bölümünün) fırlamasıdır. Eğer sıkışan bağırsak parçasına kan gitmezse buna bağırsak düğümlenmesi denir. Kasıkta Görülen Fıtık Erkeklerde fıtık ekseriyetle testise uzanan sperm kordonunun karından çıkıp skrotuma (torba) girdiği yerde belli olur. Bu geçitteki (halka) bağ dokusu (dış kasık bağı) zayıflarsa, bağırsağın bir bölümü buradan dışarı çıkabilir ve kasık bölgesinde bir kitle oluşturur. Bu doğrudan (direkt) kasık fıtığıdır. Karından çıkan bir bağırsak kitlesi sperm tüpünün yolunu izleyip skrotumdan (torba derisinden) içeri girerse buna dolaylı (endirekt) kasık fıtığı denilir. Bu fıtık çok sancılı olabilir ve skrotumu şişirebilir. Bu iki tür fıtık erkeklerde görülen her 5 fıtığın dördünü oluşturur. Kadınlarda kasık fıtığı az görülür ve karından mesaneye idrar yolu geçitleri saran dokularla bir araya geldiği yerde meydana gelir. Uyluk Fıtığı Özellikle şişman veya hamile kadınlarda görülür ve uyluğun üst kısmındadır. Ana kan damarlarını (uyluk arteri) bacağa taşıyan kanalda oluşur. Bu fıtık ekseriyetle kasıkta görülen fıtıktan biraz aşağıdadır. Uyluk fıtığının düğümlenmesi olasılığı diğer bütün fıtıklardan daha fazladır. Göbek Çevresi Fıtığı (Paraumilical Hernia) Bu tür fıtığa çok daha az rastlanır. Göbeği saran karın duvarındaki zayıflık nedeniyle göbekte bir kitle meydana çıkar. Bazı yeni doğmuş bebeklerde buna benzer bir problem görülür ve ona göbek fıtığı denir. Bu türde bağırsağın bir kısmı bir kısmı kanına dönmek yerine göbek kordonunda kalmıştır. Kesi Yeri Fıtıtı (Incisional Hernia) Cerrahi bin müdahaleden sonra gerektiği gibi eski halini almayan bir karın duvarı fıtık yapabilir. Bu tip fıtıklar genellikle az problem yaratır. Fakat bağırsakların bir bölümü fıtıktan dışarı çıkıp rahatsızlık verebilir. Baskı yapılarak karın duvarından geri (içeri) itilemeyen fıtıkların sıkışmış ve düğümlenmiş olması mümkündür. Tedavi edilmezse, düğümlenmiş ve sıkışmış olan kısım dolaşan taze kandan oksijen alamaz. Neticede kangren olur. Bu da hayatı tehlikeye atan ve derhal ameliyat gerektiren bir durumdur. Tedavi Ameliyat : Birçok fıtık için en iyi tedavi fıtığı ameliyatla karına geri itmek ve karın duvarındaki zayıf adaleyi dikmektir. Ameliyattan aşağı yukarı bir ay sonra güç gerektiren normal hareketlerinizi yapmaya başlayabilirsiniz. Diğer Tedaviler Korsa giymek kabul edilebilir bir fıtık tedavisi şekli değildir. Doktorunuz ameliyattan önce problemin ilerlemesini önlemek üzere korse giymenizi isteyebilir. Bu kalıcı bir çare değildir. ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:29 | #77 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
FOLIK ASIT EKSIKLIGI
Folik Asit Eksikliği Erkeklerde Kısırlığa mı Neden Oluyor ? Vitamin B9 olarak da bilinen Folik asit, özellikle sebzelerde, portakal suyunda ve tahıllarda bulunuyor. Bugüne kadar folik asitin, özellikle hamilelik döneminde bebeğin sağlıklı bir şekilde gelişimi için olan önemi üzerinde durulmakta idi. Ancak Kaliforniyalı araştırmacılar folik asit ile ilgili yaptıkları bir çalışmanın sonucunu açıkladıklarında, bu vitaminin farklı bir rolü üzerinde de durulmaya başlandı. Araştırma sonuçlarına göre erkeklerde genelde kısırlıkla birlikte olan sperm sayısı azlığı durumunda aynı zamanda folik asit (bir tipi) eksikliği de bulunduğu saptandı. Araştırmacılardan Lynn Wallock (Oakland Araştırma Enstitüsü Çocuk Hastanesinde araştırma görevlisi), yaptığı açıklamada sonuçların erkek üreme sağlığı açısından önemli olduğunu gösterdiğini belirtti. Ancak Kaliforniya Üniversitesi üroloji bölümü öğretim görevlilerinden Paul Turek, sperm sayısının erkek üreme yeteneğinin ancak bir kısmının göstergesi olduğunu belirterek söz konusu çalışmada incelenen sperm sayısı düşük erkeklerin çoçuk yapıp ypamadıklarının incelenmediğini ve erkeğin üreme yeteneği bakımından normal olması için mutlaka normal sperm sayısına sahip olmasının gerekli olmadığını söyledi. 24 sigara içen ve 24 sigara içmeyen erkeğin incelendiği çalışmada aynı zamanda, düşük folik asit seviyesinin sperm içindeki DNA bozuklukları ile de ilişkili olabileceği saptandı. Wallock, bu durumun bebeklerdeki doğumsal defektlerle ve yavrunun ileri yaşlarda orataya çıkabilecek kanser hastalıkları ile de ilişkili olabileceğini söyledi. Çalışmanın tamamı Fertility & Sterility dergisinin son sayısında yayınlandı. Wallock, "Bazen sperm sayısını normal düzeyde saptayabiliriz, ancak sperm içindeki DNA hasarlı olabilir. Sperm hücresi DNA içeriden bir paket taşıyıcısıdır. Taşıyıcı paketi çok iyi bir şekilde yerine ulaştırabilir, ancak paket açıldığında içindeki DNA nın hasarlı olduğu ortaya çıkar" dedi. Ancak bu tespit de öncekiler gibi eleştirilere maruz kaldı. Turek, bu çalışmanın folik asit düzeyi ile doğumsal defektler arasındaki potansiyel riski ortaya koyamayacak kadar basit olduğunu belirtti ve bu çalışma ile tür spekülasyonları ortaya atmanın erken olduğunu söyledi. Oregon Sağlık Bilimleri Üniversitesinden Peter Sutovsky, bu çalışmanın gereksiz yere bazı sigara içenlerin çocuklarına kanser bulaştıracakları (geçirecekleri) korkusuna yol açabileceğini söyledi. Ve bu çalışmada sigara içenlerde sadece bir folik asit tipinin eksikliğinin saptandığının altını çizdi. Çalışmadaki sigara içenlerin sigara içmeyenlere göre daha yüksek sperm sayılarının olduğuna dikkat çeken Sutovsky, sigara içenlerin spermlerinde DNA hasarı bulunma oranının daha yüksek olmasından dolayı vücudun üretkenliği koruyabilmek için daha fazla miktarda sperm ürettiğini ortaya attı. Bu üç araştırmacının konu üzerindeki birleştikleri ortak konu ise, erkek üreme sağlığının devamı için iyi bir diyetin gerekli olduğu. Turek, kısırlık problemi olan erkeklerin iyi yemeleri, iyi uyumaları, streslerini azaltmaları ve vücutlarına bir mabet yeri gibi özenli davranmaları gerektiğini söyledi. "İyi üreme sağlığı iyi bir beden sağlığı ile mümkündür" dedi. Wallock, erkeklerin her gün 5-9 porsiyon sebze ve meyve yemeleri gerektiğini söyledi. 1998 yılında devletin aldığı kararla belirli yiyeceklerin foli asit ilave edilerek güçlendirildiğini ve çoğu erkeğin yeterli miktarda folik asit aldığını belirtti. Bununla birlikte folik asit ilavesinin tam etkisinin bilimediğini söyleyen bayan araştırmacı, yüksek miktarda alkol alan, bazı mide ve barsak rahatsızlıkları bulunan ve kanser tedavisi için antifolat ilaçlar kullanan erkeklerin besinlerdeki folik asitten yeterince faydalanamayacaklarını iave etti. Ne Yapmalı ? Eğer bebeğiniz olmuyorsa (erkek veya dişi olmanız farketmez) yediklerinizi gözden geçirin. Wallock, bu küçük çaplı araştırmanın bile beslenme ile erkek üreme sağlığı arasında olası ilişkiler olabileceğini gösterdiğini söyledi ve folik asit yemek konusunda da aşırıya kaçmamak gerektiğini, çünkü nadir de olsa aşırı folik asit tüketiminin hastalığa neden olabileceğini söyledi. ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:29 | #78 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
GALAKTORRHEA
Normal olarak, sadece doğum yaptığınızda veya 1-2 gün evvel süt salgılarsınız. Eğer bunun dışında memelerinizden süt sızarsa olağan dışı bir durumunuz var demektir; buna galaktorrhea (Yunanca gala: süt, rhoia: akıntı) denir. Araştırmacılar vakaların yüzde 50 sinde sebebin bulanamadığını, yüzde 25 de sebebin, prolaktinma denilen bir tür hipofiz tümörü olduğunu söylemektedirler. Bu tümör genellikle selim olmasına karşın, süt üretimini düzenleyen prolaktin hormonu salgılar. kalan yüzde 25te galaktorrhea çeşitli nedenlere bağlı olabilir (Örneğin, hipertiroidizm belirtisi veya bir ilacın yan etkisi), Galaktorrhea ya sebep olan ilaçlar methildopa (yüksek tansiyon için kullanılan bir ilaç), phenotiazinler (bir müsekkin grubu) depresyona karşı çeşitli ilaçlar ve dekstroamfetamin içerirler. Belirtiler - Genellikle her iki meme başından beyazımsı veya yeşilimsi akıntı; - Amenore ile birlikte olabilir. Teşhis Doktor memenizi ve (bazen kanserle birlikte görülen kanlı akıntı olmadığından emin olmak için) memeden gelen sıvıyı inceleyecektir. Tıbbi olarak tarihçeniz, galaktorrheanın aldığınız bir ilacın yan etkisi olup olmadığını aydınlatır. Prolaktin seviyenizi belirlemek için kan testleri ve hipotalamus ve hipofizin CT scani (bilgisayarlı tomografi) yapılabilir. Galaktorrhea bir hipofiz tümöründen kaynaklanmadığı takdirde sağlığınızı tehdit etmez. Bu cins tümörler yavaş gelişir ve bazıları sonunda olduğu gibi kalır. Çoğunlukla ilaçla tedavisi başarıyla sonuçlanır. Eğer başarısız olursa ameliyat veya radyoterapi kullanılabilir. İlaç Tedavisi Hipotiroidizm için tiroksin verilir. Hipofiz bir tümörünüz varsa veya testten galactorrhea için hiçbir izahat alınamıyorsa, doktorunuz muhtemelen tümörü küçültebilmek, prolatin seviyesini düşürebilmek için bromokriptin verecektir. Bromoktriptin, çoğunlukla belirlenmeyen bir sebepten de olsa, galaktorrhea yı tedavi eder. Ameliyat Büyük bir hipofiz tümöründe ameliyat gerekli olabilir. Çünkü bu tümörler yeniden gelişebilirler. Uzun süreli bir bromokriptin tedavisine veya radyoterapi ye ihtiyacınız olabilir. ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:29 | #79 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
GANGLION
Ganglion, cildin altında beliren bir şişliktir, genellikle el bileğinde olur fakat bazen ayağın üst kısmında veya bileğin (el) iç tarafında veya parmaklarda olabilir. Belirtileri - Bilekte bir şişkinlik - Bu şişkinlikle birlikte ağrı, özellikle bilek açıldığı veya eğildiği zaman bulunabilir fakat genelde bu şişlik ağrısızdır. Bir mafsal veya tendon içine sızmış olan koyu bir sıvının birikmesinden meydana gelir. Genellikle dokunulduğunda esnektir ve çeşitli büyüklüklerde olabilir. Teşhis Bir fizik muayene yapıldıktan sonra, başka sorunların varolmadığından emin olmak için bazı testler ve röntgen gerekebilir. Teşhisi doğrulamak için bazen ultrason incelemesi yararlı olur. Esas itibariyle zararsızdır. Fakat bileğinizde veya ayağınızda bir şişlik fark ederseniz, habis bir tümör gibi diğer nedenleri saf dışı bırakmak için bir doktora danışın. Eğer ganglion ağrılıysa doktorunuz ameliyat veya diğer yollarla rahatlama sağlayabilir fakat çoğu durumlarda bu zararsız küçük şişlik tedavi gerektirmez ve yaşayışınızı etkilemez. Tedavi, Ameliyat Doktorunuz ganglionu birkaç yerden iğneyle deldikten sonra üzerine basınç uygulayarak patlatabilir veya içindekileri iğneyle çekebilir. Çoğu vakalarda ameliyat gereksiz görülür fakat gangliyon ağrılı ise ve direnaja cevap vermiyorsa cerrahi olarak çıkartılabilir ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
10.12.11, 01:29 | #80 | |||||||||
Üye Numarası: 9499
Üyelik tarihi: 07.02.2011
Nereden: Adana
Mesajlar: 9.420
Konular: 6809
Rep Gücü : 10
Rep Puanı : 570
Rep Seviyesi :
Level: 63 [] Paylaşım: 313 / 1569 |
GILBERT HASTALIGI
Doğumsal ve ailevi bir hastalıktır. Nadiren görülür. Hafif olan olgularda hastalığın farkına varılmaz. Mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte, karaciğer hücreleri kandaki bilirubini alamamaktadır. Bazı hastalarda karaciğer içerisine giren bilirubinin ancak bir kısmı konjüge hale çevrilebilir. Bu durumda indirekt bilirubin 10 mg a kadar çıkabilir. Hafif derecede bilirubin artışı ile seyreden bir hastalıktır. Serumda indirekt bilirubin değerlerinin arttığı gözlenir. Toplam bilirubin düzeyi 2-5 mg civarındadır. Doğuştan olmakla birlikte, 15-45 yaşlarında ve erkeklerde sık olarak görülür. Zararsız bir sarılık türüdür. Hastalarda bilirubinin arttığı dönemlerde hafif bir halsizlik, bulantı ve karın üst kısmında ağrılar meydana gelebilir. Karaciğer ve dalakta büyüme olmaz. Karaciğer testleri ve SGOT, SGPT değerleri normaldir. Karaciğer biyopsisi normaldir. Hemolitik anemi hastalığı ile karışabilir, ancak kan sayımı ile kolayca ayırt edilebilir. Hastalık şiddetlenme ve hafifleme şeklinde seyreder. Yorgunluk, açlık, heyacan ve üzüntülerin sarılığın ortaya çıkışında ve alevlenmesinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Tedavi gerektirmez, sarılık bir kaç günde kendiliğinden kaybolur. Uzun süren sarılıklarda barbitüratlar verilebilir. ww.uydulife.tv
__________________
TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR... ---------------------------------- Sungate Titan Full HD İptv 42.0°E-39.0°E-46.0°E-19.2°E-16.0°E-13.0°E-9.0°E7.0°E4.9°0.8°W |
|||||||||
Bookmarks |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|